Bloğumun en sıkı takipçisi yine benim aslında, geçmişten yazılarıma denk geliyor ve oradaki duygularımı incelemeyi çok seviyorum. İşin garip yanı, buna fırsatım oluyor olmasını artık daha az garipsiyorum...
Dün mail adresimdeki taslaklar kısmını düzenliyordum, geçmiş notlarımı epey temizledim. 1-2 sene öncesinde, 2013'deki "Evde Oturan Sendromu" adlı yazıma denk gelmişim ve onun linkini kaydetmişim; şayet böyle yapmış isem, incele ve oradaki yazım hatalarını düzelt demektir bu benim için. Belli ki unutmuşum sonrasında da, dün açtım o yazımı okudum ve okurken de yanlışlarını düzenledim. Neyse, bir iki yerde harf hatası vardı sadece. Demek ki yazım hatası için değil, "tekrar oku onu!" diye kaydetmişim dedim. Sonra yazıyı okuduktan sonrasında da, "ben bu konuda yeniden yazmak istiyorum!" deyişime şahit oldum... :)
İyi lak lak ettim, konuya geçiyorum... Okumak isterseniz önce o yazımı okuyun, sonra buraya uğrayın isterseniz yine. Ama ben kısaca özet geçeceğim yine de; 2013'deki son atağımdan sonra aylar boyu üzerimden "çalışamıyorum ve bu durum beni çok rahatsız ediyor hissi" geçmek bilmemişti. Bunun ile başa çıkma zamanlarıma verdiğim bir sendrom ismi idi, Evde Oturan Sendromu... Oldukça acemi olarak durumumu böyle anlatmak istemiştim. Evlendiği, iş bulamadığı veya öyle tercih ettiği sebebiyle evde oturan kişi olmak çok başka; benim gibi çalışamadığı gerekçesiyle evde oturan konumunda olmak çok başka idi o zamanlar benim için. Şimdi de aslında öyle ama daha kabullenilmişlik ve sakinlikle doluyum diyebiliriz...
2013 senesinde, 21 yaşında bir benden bahsediyoruz... İçimdeki deli doluluk ve yere göğe sığmayan hal hala devam ediyor, ama o zaman için itiraf ediyorum ki iflah olmaz bir sabırsızlık hali de içimde hakimdi. Sorgulayıp oluruna çok baktık, ama benim için aktif halde çalışabiliyor olmak mümkün değildi. İmkanları zorlayarak değiştirmemiz gereken eski bir arabamız vardı, onu satıp "engelli raporumla" yeni bir araba aldık ama bunun için epey yüklü bir kredi çekmek durumunda da kaldık... Yani şunu demek istiyorum, o zamanlar daha hiç mümkünatı yoktu ki; girişten olmayan şu evimizi değiştirebilelim.
Mezun olalı bir sene oluyordu ki, engel durumumu ve okulu iyi dereceyle bitirmiş olmamı duyan bir banka çalışanı başvurmamız üzere iş görüşmesine çağırmıştı beni o sıra; ama düşündük taşındık ve bir olur yanını bulamadığımızı gördük. Zar zor kabullendim, bir süre böyle olacaktı ve zaten 1,5 senedir de "Aöf İkinci Üniversite" öğrencisiydim... Kabullenmeliydim, okul uğraşıma sıkı sıkı sarılmalıydım...
Öyle de yaptım; bir ara satış danışmanlığı denedim evden, birkaç aylık bir uğraş oldu ve ikna kabiliyetimin, satış becerimin olmadığını gördük yeniden. Evde birkaç uğraş daha denedim, amacım para kazanmanın ötesinde; işe yaradığımı hissetmekte, iş üretebildiğimi ve o işi yerine layıkıyla getirebildiğimi görebilmekte idi yine! Ah nasıl hevesliyim bir bilseniz, olmadıkça nasıl içim içimi yiyor ve daha çok gecelerim gündüzlerime karışıyordu...
Günler geçti, aylar geçti ve ben bahsettiğim yazıyı yazmaya karar verdim; istediğim kendimi anlatmanın hazzıyla bir divana oturtmak ve rahatlatmaktı. Öyle de oldu, o yazı beni çok rahatlatmıştı. Hala hatırlıyorum... Sitemlerim, hüzünlerim, bir türlü olduramamalarım ile dolu bir yazı yazmışım ki; o anları yaşayan ve hislerimi derinden hatırlayan bana, yine öylesi bir "nereden nereye" diye hissettirdi ki dün... Aynı hisler şimdi yok mu derseniz, zaman zaman var hala ama o zamanki şiddetiyle değil diyebilirim size...
Ama tesadüf yok deriz ya hani, tesadüf değil yine o yazının karşıma bekleyip de bu ara çıkmış olması! Nedenine geliyorum hemen, bu ay başında uzun zaman sonra o sendromdan tamamen kurtulabileceğime çok inanmıştım... Ama hemen ardından da bir o kadar kurtulamadığıma ve bekleyeceğime dair bir tersine olayla, büyük hayal kırıklığı da yaşamıştım. İnanır mısınız o ilk hafta aynı şekilde, kendi tabirimle "Evde Oturan Sendromunun" en şiddetli haline yakalandım sanki. Garip hissettim, değişmez hissettim ve kendimi istediğim kadar işe yaramaz hissettim yeniden...
Bir hafta sonra o his geçti ama hala birkaç haftadır böyle üstteki kolaj fotoğraflarımdan gördüğünüz üzere değişken hallerdeyim şu ara...
Bir 2013'e bakıyorum bir şimdiye, içimde hala yapmak istediklerimin sayısı çok fazla ve yapabildiklerimin yeterliliği hala biraz eksik. Bugünümüze çok şükür, lafım ne bugündeki insanlarıma sitem ne de olduramadıklarımıza aslında... İçimde bir şeyleri kaçırıyormuşum hissi hep baki, belki yazıp anlatabildikçe atlatacağım yine bu hisleri; ama gördüğünüz üzere sıklıkla da anlatamıyorum şu sıra kendimi. Çünküsü var. Çünküsü şu; içimdeki yorgunluk kalkıyor yerinden, tek bir laf ediyor ve beni sarsıyor derinden. "Bir şeyleri kaçırıyormuş gibi hissediyorum" cümlesi, bana kendimi çok hüzünlü hissettiriyor mesela. Bugünden şikayetçi değilim, hayatımı seviyorum, yaşamayı çok seviyorum, Allahıma duacıyım, ailemden razıyım! Ama çok şey yapabilmeye ihtiyacım var gibi hisseden yanım, çalışmak, boş oturmamak ve hep aktif olmak da istiyor...
Bunları söylemek dahi hakkım değilmiş gibi geliyordu bazen. Geçen gün kendime yazdığım bir yazıda şöyle bir ikili cümle kullanmıştım,
"Kısıtlayan yok ama yine de mevcut durumlar sebepli
kısıtlanan benim.
Yüreğim yerinde durmaktan dolayı sıkıntılı, öyle bir atmak
istiyor ki hiç kimse böyle atmasını beklemezken en çok kendisine ispatlar
olmalı..."
Bunların şikayet olduğunun düşünülmesinden ödüm kopuyor, o yüzden belirtmeliyim hiçbir şeye ve hiç kimseye bir şikayet değil bu. Durumumu ve kendimi değerlendirme, aslında rahatsız olduğum durumları kendimce ortaya çıkarıp tabu olmaktan ve daha büyük sorunlara dönüşmesinden kurtarma çabası benimki... İyi ki çabalıyorum aslında, kendi kendimi kurtaracağına inandığım noktalarımı not düşüyor olmam bana çok iyi geliyor yine.
Demek istiyorum ki kendime;
Şikayetçi değilsin görüyorum, rahatsız oluyorsun görüyorum, "An'ı yaşamak senin için hiç sıkıntı değil" onu da görüyorum. Ama rahatsız olduğun nokta, her günü son gibi de yaşamaya çalışırken daha fazlasını yapmak istediğini hissediyor olman adına biraz da. Bunu söylemek seni ne kötü biri eder, ne de doyumsuz biri... Bunları duymaya ihtiyacın var, ama rahatsız olmaya hakkın yok! Hakkın olan nokta, bu durumları değerlendirmeye devam etmek ve kendi söylemin gibi "daha çok yazarak içindeki karalıkları atabileceğine inanmayı sürdürmek"...
Son söyleyeceğim de şu olacak; geçecek, öyle böyle neler geçmedi, bu da geçecek. Hiç yaşanmamış gibi hissetmemeyi sürdürdükçe, üzerine daha ne öğretilerle yaşanmışlıkları kabulle güzellikler ekleyeceğiz daha...
Sevgilerimle, anda ve sakin kalmaya devam edelim.Yaşananları ve gelinen noktaları, 2013'ü unutmadığım gibi hatırlamaya ve şu günün kıymetini de bilmeye devam...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)