22 Kasım 2012 Perşembe

Mekan Değişikliği Ve Öncesinde Uludağ Gezintimiz



Bursa'ya geleli 8 gün, Ablamlara geleli 5 gün oldu. Ve ben birkaç planımı hayata geçirememiş olmanın suçluluğunu yaşıyorum bu sıralar.

Ablamlardayız, annemle beraber. Yiğenime bakma mesaimiz 4 gündür başladı. En tatlı mesaimiz... :) Evimize 45 dakika kadar uzaktayız sadece. Babam haftasonları gelip, hafta başında gidecek mecburen. Yoksa buradan işe gidip gelmek daha zor...

Turist misaliyiz yani yine. Ama bu durum Sındırgı ile bir değil zaten. Babama yakınız, çat kapı gelebileceği kadar. Ablamlar da yanımızda. Büyük özlemler bitti hayırlısıyla. Allahım çok büyük hasretler vermesin inşallah bir daha...

Günlerimiz Kağan beyefendi ile uğraşmak ile geçiyor. :) Bir bebeğin büyümesini ve her gün yeni bir şeyler yaparak kendini keşfetmesini izlemek çok güzel.

Dediğim gibi 4 gündür buradayız, Cumartesi'den beri. Kağan için de, ablam için de zor bir süreç bu. Ablam bilinçli ayrılık sürecinde, Yiğenim de anneden ve anne kokusundan bilinçsiz de olsa ayrılma sürecinde hisleriyle anlamakta olanları. Ama sanırım alışacak gibi. Zaman... Onun yanında olabilmek, onla oynamak çok güzel ya. :)

Ablamlara geldiğimiz akşamın öncesinde gündüz dayımlar ile Uludağ'a çıktık. Uzun zamandır Uludağ'a çıkmamıştım. Keyfini çıkarmaya uğraş versem de virajlı yolu tırmanırken baş dönmesi ve mide bulantısından kendime gelemedim bir süre. Safra Kesem sağolsun. Uzun süreli virajlı yollara dayanamıyorum. :)


Uludağ'a giden yol ve yol boyu sizi yalnız bırakmayan rengarenk ağaçlar... Umarım bozulmaz bu güzellik. 


Yaklaşık 1400 metre yüksekliğe çıktık, bu yolu takip ederek... Bakacak tepesine çıktık öncelikle. Doğma büyüme Bursa'lı olsam da Bakacak'a ilk gidişimdi bu. Uludağ'a çıktım çıkmasına ama buraya kadar çıkmak bugüne nasip oldu. Annem ve dayımlar sağolsun. Keşke Babam ve ablamlar da olsa dedik ama mümkün olamadı...

Bakacak Tepesi'ne gelelim. Bakacak Tepesi, Bursa'nın haritasını görebildiğiniz yer diyebiliriz. Oradaki görüntü o kadar enfes ki, ben resmen bayıldım. Tüm Bursa ayağımızın altındaydı... :) Tepeden çektiklerimizi gif olarak yükledim. Umarım beğenirsiniz sizde. :)



Bakacak'dan sonra Oteller Bölgesinin biraz yukarısında bulunan piknik alanına kurulduk efendim. Hava fazla olmasa da soğuktu... Ateş yakılana kadar, yakınımızdaki parkta 3 dayım, yengemler, annem çocuklar gibi eğlendiler. Onları izlemek çok zevkliydi. Benim canım istemedi mi? Elbet istedi. Korktum biraz başta. Uzun zamandır salıncağa binmemiştim. 

Annemin sunduğu teklif üzerine yeltendim salıncağa binmeye bende. Başta çok korktum. Uzun süredir salıncağa binmemişliğin garipliği ve acaba yapabilir miyim yeniden sorusunun verdiği tedirginliğiyle...

Sonuç; başta sallanamasam da, sonradan tekrar deneyip ileriye uzatabildiğimi gördüğümüz ayaklarım günümüze mutluluk kattı. Annem iyiki varsın, bana güç verdiğin ve hep destek olduğun için teşekkür ederim... :) 

Not: Burada salıncaktaki hallerimizin kolaj resmini atacaktım. Ancak ne yaptıysam, resim yarıya kadar gözüküyor, sonrası bozuk. Anlamadım neden böyle olduğunu... :/

Uludağ'da geçirilen güzel bir günün ardından Kağan'ımıza kavuştuk annemle. :) Akşam babam da geldi. Yine bir arada güzel bir akşam geçirdik... 

Ne demeli ki başka. En son dün akşama kadar içimde bir sıkıntı vardı. Düşüncelerle doluydum kafam. Ama dün akşama kadardı. Şimdi iyiyim şükür. Bugün ablamın izin günü. Dayımlarla beraber olacağız bu akşam yine. Şimdilik benden bu kadar. Kendinize iyi bakın olur mu? :)

Not: Resim yükleyemiyorum, sanırım blogger'da bir sorun var. Resimler bir sonraki yazıya kalsın. :)


17 Kasım 2012 Cumartesi

Evim Evim Güzel Evim


Antalya'dan döneli 3 günü geçti. Salı sabahı yola çıktık, Yeni evli çiftimiz dayım ve yengemi de alarak. Gemlik'ten annemin 2 dayısı ve yengelerim de bizlerleydi, Antalya'dan çıktık geze geze geldik evimize... :) (Yan taraftaki resim, bizim evimizin balkonundan çekilmiş bir fotoğraf. Özlenmeyecek gibi değil yani

Dediğim gibi evimizi ve şehrimizi çok özlemiştim, kavuşmuş olduk yeniden. Ama Yarın itibariyle ablamlara gidiyoruz. Zira ablamın doğum izni bu Pazar bitiyor, ve biricik Yiğenim, Annem ile bana kalıyor. :) Ablam için bu epey zorlu olacak başlarda, ama umarım çabuk alışır... 1 yıl ablamdayız, bir iş değişikliği olmadıkça... :)

Antalya'dan bahsedecek olursak; Hayırlısıyla düğün ve kına işini bitirdik. Bu birçoğumuza epey rahatlık verdi. Bir düğünde erkek evi olmak da zormuş bunu anlamış oldum bu sayede. Gemlik'ten gelen yengemler sağolsunlar, anneme yardımcı oldular. Annem de yengemler de epey yoruldu... Bir dakika boş durduklarında, oh çekmeye fırsat bulduklarında ardından mutlaka oturduğunu anlayanlar oluyormuş gibi yoğunluk oluşuyordu. Ben bu kadar diyim gerisini siz anlayın... :)

Annemlere elimden gelseydi de, yardım edebilseydim diye çok istedim. Ama maalesef... Umarım döndükten sonra yaptığım planı gerçekleştirmeye başladıkça, sonuçlarını alacağız ve annemlere yardım edebildiğim eski günler de yeniden gelecek... :)

Velhasıl; Düğün ve Kına bitti, benim kıyafetler nasıl olacak acaba merakım da bitti. Kıyafetler çok güzel olmuştu ve şükür ki bir sorun da çıkmadı. Sadece Kına'da giydiğim Pantolon'un bel bölümünün yüksekliğinden ötürü, başlarda bir garipseme oldu, o da alışınca geçti.



Kına ve Düğün öncesi resimler
(Neden böyle oldu bilmiyorum ama, resimi ne kadar uğraştıysam da düzeltemedim. Ya çok küçük ya da çok büyük oluyor. Ama resimlerde kıyafetler gözükmekte.)

Sağ resimde Kına'ya gitmeden önce evde çekilmiş olan annem, ben ve yengemi görüyorsunuz. Sol taraftaki resimde de Kuaför'de saç ve giyimim tamamlandıktan sonra çekilmiş fotoğrafımı. Kına için giydiğim pantolon fazla belli olmuyor otururken, yakından çekmemişiz pantolonu.

Tulum içinse, resim gayet açık görünmekte umarım. Tulumumun Degaje yakası ve kol dekoltesi, benim en çok sevdiğim iki özelliği oldu. Ve tabii Nar Çiçeği rengi de beni benden aldı, özellikle de son haliyle... Arkasında da metal fermuarı bulunmakta ama onun resmini çekmeyi unutmuşuz. (Modaya da uyuyorum hani) :)

Benim beğendiğim kadar beğenilmiş midir kıyafetlerim bilmiyorum ama, Annemle benim için kıyafetlerimiz bizim beğenimizi aldı. Eh insan kendisine yakıştırdıktan ve beğendikten sonra da bir noktada gerisi önemli değildir. :)

Öyle böyle derken düğünü şık bitirdik. Stresler olmadı mı? Oldu tabii. Şükür düğün sonrası atıldı o stresler, rahatlık hat safhada idi düğün sonrası. Ertesi günkü yola gönderdiğimiz misafirler sonrasında baya masa keyfi ve muhabbeti de oldu...

Erkek tarafından yakın olmak epey zormuş cidden, Kız tarafından olmanın zorluğu kadar... Her iki tarafında telaşı ve stresi çok büyük. Mutluluk olduğu kadar hüzün de bulunmakta bu işlerde. Onca yıldır büyüttüğün, yanında yatırdığın, dertlerini ve mutluluklarını gördüğünüz kişi, yanıbaşınızda büyüyen kişi  yuvadan uçuyor... Cidden çok hüzünlü bir durum. Küçükken fazla anlaşılmıyor anlaşılan, herşeyin şimdi şimdi farkına varabiliyorum. 

Az kaldı unutuyordum, Kına'da dağıtılan kına taçım ile çekilen resmi koymadan olur mu? :)



Ben çok beğendim kendisini, kına'da nedime oldum bende. :) Güzel değil mi?

Bu arada, yeni yengemi seviyorum. Diğer yengelerim kadar. :) Allahım dayım ile sağlık ve mutluluk dolu bir ömür versin. Ağızlarının tadı hiç bozulmasın... (Amin)

Yazımı buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Şimdi saat 02:50, evdeki ahalinin hepsi uykuda. Annemler, Dayımlar... Yarın ablamlara gidiyoruz, yazımın başında da yazdığım gibi... Yarından sonraki durumla ilgili yine yazacağım. 

Şimdilik bu kadar. Yazımı yazarken bana eşlik eden şarkıyı da sizlere armağan ediyorum. :)

Erdal Güney&Eylem Aktaş-Saklımdasın 





10 Kasım 2012 Cumartesi

Ya O Olmasaydı?



Kınadan geleli yaklaşık 1 saat oldu, Saat 24.00'a geliyor. İnternete girip işimi halledecekken, Facebook'ta Atatürk grubunun paylaştığı bu resim karşıma çıkınca üzerine bastırarak söylemek istediklerimi sabaha beklemeden yazayım en iyisi diye düşündüm. (Resim Facebook'tan alıntıdır.)

Büyük savaşlara öncülük eden, büyük zaferlere ona inanan milleti ve askeri ile imza atan Büyük İnsan, Tüm dünyanın imrenerek, beğeniyle "keşke bizim başımızda böyle bir önder olsaydı." dediği o büyük insan; yukarıdaki resimde silueti bulun Mustafa Kemal Atatürk... Ölümünün üzerinden 74 sene geçmiş olmasına karşın; düşünceleriyle, güzel yurdumuzun dört bir köşesinde, dağda tepede siluetiyle gölgesiyle yaşamını sürdüren, 131 yaşında bir önder o...

Bir çoğu tarafından düşünülmedi "O olmasaydı ne olurdu?" diye; O'nun düşüncelerine katılmayan, benimsemekten yana olmayan insanlar... Elbet bir şey diyemeyiz onlara. Herkesin kendi görüşü... Ama bir nesil farklı düşüncelere saygı ve hak tanınsın diye savaşmadı mı bu ülkede? Savaştı! Şimdi fikir ayrılıkları olanların birçoğu başkasının fikrine saygı duymaktan yoksun bu ülkede. 

Bu dediklerimin hepsini anlarım, fikrinin bir olmasını ister ve egoistçe hükmetmeye uğraşan kişiler olabilir de. (Bu olgu çeşit çeşit insanın yaşadığı ortamda çok kolay olmamasına karşın hem de) 

Ama bu ülkeyi birçok dünya ülkesinin işgali altında iken girilen büyük savaşlarda önderlik etmiş, tüm dünyanın saygısını kazanmış bir önderin anılmasından doğal ne olabilir ki?

Bazen "Ya O Olmasaydı?" diyorum. Düşünmeden edemeyeceğim bir düşünce bu... Olmasaydın Olmazdık Ata'm. Olmasaydın savunamazdık haklarımızı. Bizlere tanıdığın haklar, aşıladığın özgüven, gençlere verdiğin cesaret ve varlığını öldükten sonra da yaşatacağın fikir ve düşüncelerin... Hepsi yaşıyor hala, dipdiri... "Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur!" demişsin. Senin ve bu ülke için geçmişte savaşmış tüm atalarımızın asil kanı mevcut kanımızda. "Ya İstiklal, Ya Ölüm." demiştiniz... Beden ölür ama fikirler ölmez Ata'm. 

Bizlere aktardığın tüm düşüncelere ve verdiğin tüm haklara minnettarız. Nur İçinde Yat, Toprağın bol, Mekanın Cennet Olsun Ata'm...

Didem Köse

Telaşenin İçerisinde Ben...



Antalya yağmurlu bugünlerde , yurdun çoğunluğunda olduğu gibi... Bir yağmur yağıyor hava kararıyor, bir güneş açıyor hava aydınlanıyor... Dışarı çıkacaktık yengemlerle, çıkamadık. Bugün kız evinde kınamız var, umarım hava yine bozmaz. Dua ve temenniler halinde, sürüyor telaşımız... Şu an hava resimde göründüğü gibi, açmak ile yağdırmak arasında, kararsız. :)


2 gündür Antalya'da dedemin evinde telaşenin ve kalabalığın içinde, ne internete girebiliyorum, ne de canım istiyor. Uzak diyarlarda kalmışım gibi hissediyorum. Hem çoğu sevdiğim yanımda, hem de gözüme batan 1-2 kişiye karşı da sabır savaşı veriyor gibiyim. Evimizden ayrı 15 gün geçirdik annemle Antalya'da. Ve özledik evimizi ve ablamları fazlasıyla...

Şimdi o 15 gündür beklenen 2 gün geldi çattı. Asıl telaş şimdi mi başladı bilmiyorum ama, şu telaşenin içinde kendimi oyalamaya uğraşıyorum 2 gündür. Çünkü yemek ve misafir ağırlama telaşında uğraşan bayanlara ne yazık ki elimden bir şey gelmediğinden yardım edemiyorum. Bende kendi kitap okuma ve müzik dinleme girişimlerimle bir köşede takılmak durumunda kalıyorum, bayanların iş yaptıkları esnalarda. Allah yardımcıları olsun valla bayanların.

E haklı yere sıkılıyorum bende. Bana laf düştüğü esnalarda konuşuyorum, onun dışında kulak misafiri dahi olmayı istemeyeceğim tanımadığım köylülerin isimleri ve muhabbetleri dönüyor, bende susuyorum...

Annemin iki dayısı yengelerimle beraber ve annemin iki teyzesi burada. Evde dünden önceki gün bir halamla beraber 8 kişi idik. Dün bir teyzemi akrabaya yolladık, yoldan da diğer teyze ve eşi gelince 9 kişi olduk. Eniştem ve teyzem dışında kalan yengemlerle annem ve benden oluşan 4'lü büyük salonda yattık. Gece sohbetiyle beraber, bir arada yatmak çok güzel bir duygu... :)

Ev biraz sessizleşmiş ve dinginleşmiş haldeydi 1 saat öncesine kadar. Yengemler, Annem, ben ve Annemin büyük teyzesi evde ufak tefek yemek işleri harici rahat oturmaktaydık. Az önce beyler de, annemin ortanca teyzesi de eve geldiler. Kahvenin kokusunu mu aldılar acaba? :) 


Kahve içtik, fal faslı var evde. Bayanlarla oturuyoruz, sıkıntım biraz geçti. Falımı kapattım, sıramı bekliyorum. :)


Sıkıntım biraz yüksek sesle müzik dinleyince geçti. Bilgisayarım da elimde. Onun harici elimde kitap olunca da mutluyum. Ama çoook özledim evimi, şehrimi ve babamla ablamları...

Bu gecede babam yola çıkıyor. Heyecan dorukta. Özlem büyük... Hayırlı yolculuklar olsun canım babacığıma... Güzel geçsin şu telaşe de, hayırlısıyla...

İşte böyle geçti 2 gün daha. Bugün kına yarın düğün... Saat 6'ya doğru kınaya gidiyoruz. Kıyafetlerimiz geldi dayımlarla, 2 gün önce. Hepsi çok şık. Nurcan Teyzemin ellerine sağlık. Ama daha denemedik bile, henüz resim de yok. :)

15 günde elbiselere giremeyecek kadar kilo almadım ama, korkum doruklarda şu sıra. Umarım olur kıyafetler. :/ :)

7 Kasım 2012 Çarşamba

Tatlı Telaşlar Mı Bunlar?


Kınaya kaldı 2 gün, düğüne kaldı 3 gün... Dayım'ın düğününe az kaldı. Dedemlerin evinde, Antalya'da, telaş büyük. Tatlı telaşlar mı bunlar şimdi?

Baklavalar dün yapıldı, sarmalar da bugün yapılıyor. Sarmalar daha yeni bitti. Yorgun bayanlar (Antalya'dan akrabalar ve halamla beraber 5 kişiler.), çaylarını içerek dinleniyorlar. Bir yandan da yemekler pişiyor, tabii benim tuzum kuru acıktım valla. :))

Bir saat kadar önce Ankara'dan, ilk misafirimiz geldi. Bursa'dan da dayımlar yola çıkmıştı bugün, onlar da hemen hemen gelmek üzereler... Evde baya telaş var yani.

Bu telaş arasında, Cumartesi gününden beri boynum tutulmuş vaziyette dolanıyorum bende. Akrabaya misafirliğe gittiğimizde oldu, Pazar günü de dayımların evinde dünürler ile beraber yemek yediğimiz gün de arttı iyice... Bugün daha iyiyim ama hala tamamen geçmedi. Sürdüğümüz kas gevşetici 2 gündür, iyi geldi. Umarım düğüne kadar tamamen düzelir.

Pazar günü düğün müziklerini de ayarladık. Seçtiğimiz bir sürü müziği bir araya getirip dinledik hep beraber. Çiftlerimiz (Hatice ablam ile dayım), İlk girişi Kayahan-Seninle Herşeye Varım ben, benim favorim Özdemir Erdoğan'ın Bana Ellerini Ver şarkısını da ilk dans olarak seçtiler. Bence ilk dansa en güzel de bu yakışabilirdi...

Nikah müziği; Rafet El Roman-Ömrümün Sahibi,
Takı esnasında çalacak parçalar; Kenan Doğulu-Gelinim, Selami Şahin-Seninle Başım Dertte, Sertab Erener-Aşk, Ve daha nicesi...

Ama en güzeli de pasta müziği oldu. Olsa mı olmasa mı diye düşünsek de birçok kez, daha sonradan şarkının ayrı olarak dansını yapmanın yanı sıra pasta müziği olarak da PSY-Gangnam Style seçildi... :) Ve dansını da ayrıca yapma düşüncesi var... :)

İşte durumlar böyle... Düğün gününe kadar bundan sonrası daha telaşlı ve daha da güzel geçecek. Hayırlısı ile şu düğünü bir atlatsak... Dayımları bekliyoruz şimdi. Bir yandan da merakla dayımların yanında gelecek olan kıyafetlerimizi... Kıyafetler gelsin, bi ben bakayım, durumlardan haberdar edeceğim yine... :)

Bitirmeden önce "Anladım ki" demek istiyorum. Düğün hazırlıklarının zevkli iken, zorlukları da içinde barındırıyormuş. Ama en önemlisi de evlilik konusu geldiğinde hep aklıma geleni, Hatice ablaya sorduğumda anladım.

Anladım ki; bir kız evlenirken arkasında bıraktığı Anne babasını hep düşünüyormuş. Ve baba ocağını bırakıyor olmak, geçireceği geceler ve gündüzlerin düğünden sonra eskisi ile bir olmayacağını düşünüyor olmak, bir tek bana özgü değil, çoğu kız evladının derinden yaşadığı bir olgu.

İşte bu olgu bende daha evlilik düşüncesi olmadığı halde varsa, şimdi Hatice ablanın halini siz düşünün... Hem mutlulukla hem de garip bir hüzünle baba evinden gelinlikle çıkıp gidiyor olmak, biz kızlara mahsus... :/

Bir dahaki yazımda görüşmek üzere... Sevgilerimle...

3 Kasım 2012 Cumartesi

Böyle Geçiyor Günler Antalya'da


Antalya'ya geleli 2 hafta oldu. 23'ünden yana buradayız. Gerek evdeyiz, gerek misafirlikte... Telaş asıl bundan sonra başlıyor işte. Dayımın düğününe tamı tamına 7 gün kaldı. Ve beni de heyecan sardı, kıyafetler yakışacak mı yakışmayacak mı?

Önceki yazdığım yazılarda da bahsetmiştim, annemle kısa sürede istediğimiz gibi bir kıyafet bulamayacağımız için diktirme kararı aldık diye. Dikimde hala kıyafetlerimiz. Gemlik'ten gelen akrabalarımız getirecekler yanlarında, düğünden 2 gün önce...

Elbiselerin kötü olacağına değil şüphem. Dikecek olana güvenim sonsuz, provalar vs herşey yapıldı. İçime sinecek cinsten kıyafetlerim... Benim derdim aslında çok sorun etmediğim ama böyle konulara gelince azıcık sorun olabilen kilolarım. Çok aşırı kilom yok aslında, ama Sındırgı'da geçirdiğim atak sonucu hareketsizliğim dolayısıyla aldığım kilolar var işte. Ama Sındırgı'dan bu yana daha iyi olduğumu da söylemeliyim yeniden...

Günlerimiz gerek evde oturarak, gerek son hazırlıkları yaparak, gerek misafirliğe giderek ve misafir ağırlayarak geçiyor... Bugün de bir akrabaya daha misafiriz. Günlerim çoğunlukla bilgisayar başında, kitap okumakla, egzersizlerime dikkat etmeye uğraşmak ile geçiyor. Günlük yüzüstü dinlenmeye, solunumuma önem vermeye ve bulduğum keyif fırsatlarını değerlendirmeye uğraşıyorum...

Bugünde o keyiflerden birine imzamı attım, dedemle kuşak çatışmalarına çoğunlukla dedem evde olmadığında mola veriyoruz. O molaları değerlendiriyorum bende. Şarkı dinleyip söylüyorum felan. Ya da kumandaya direk benim elimin altında oluyor... :)


Bu resim bugün annemle dedemin pazara çıktıkları esnada çekildi. Bir yandan televizyondan powerturk'ü açtım, bir yandan da soda ve beyaz leblebi keyfi yaptım... Bu resimdeki beyaz leblebi, Antalya'ya gelirken Kütahya otogardan aldığımız Tavşanlı leblesinin yerini tutamadı ama. :) Tavşanlı leblebisi favorim artık. Taptaze ve nefis tadı ile tavsiyemdir. Otobüs ile geleceklere söylesem de gelirken oradan leblebi mi alsalar diyorum? İyi fikir, babama söyleyeyim ben bunu en iyisi... :)

Bilgisayar'ımın yan tarafında da kitabım ve "Yanında olmazsa eksik kalır" mp3'üm... Kitap Canan Tan'ın İz kitabı... Bu kitap arasında 2 kitap okudum. İlk defa bir Canan Tan kitabı sürüklemedi beni, ortasında sürükleyiciliğini kaybetti biraz. Elimde de kitap kalmadı. O yüzden biraz da ben okumuyorum bu aralar. Yakındır bitmesi...Ama dediğim gibi sürükleyemedi beni diğer kitapları gibi, üzüldüm. Kitap almam gerek...

İşte böyle geçiyor günler Antalya'da... Keyifli sakin ve mutlu günler diliyorum hepimize... :)

Bu Bir One Tree Hill Yazısıdır





Gecikmiş bir yazı aslında bu, bir One Tree Hill yazısı...

One Tree Hill; 9 sezon sürdüğüne üzüldüğüm bir yabancı gençlik dizisi... Peyton, Lucas, Nathan, Haley, Brooke ve nice güzel oyuncuların oynadığı, enfes müziklerin her bölüm yer aldığı, beni kendisine bağımlı yapan bir dizi...

Lise'de başladı bu diziye tutkunluğum. Ama 7.sezonda kalmıştım ki, Üniversite'ye gidince maalesef diziyi yarım bırakmak zorunda kaldım. Tatillerde kendi şehrimde vakit buldukça 1-2 bölüm izlemeye fırsat bulabildim, o kadar...

Sonucunda bu sene yazın tatilden eve döndükten sonra bitirdim. Ve evet bu yazı baya gecikti dediğim gibi... :)


Resimdekiler dizinin başrol oyuncuları (Soldan Sağa); Haley, Nathan, Brooke, Lucas ve Peyton


Tree Hill Kasabasında yaşayan 5 genci ve hayatlarını oynayan, üst resimdeki oyuncular. Dizi bu 5 oyuncu ile başlıyor 3 veya 4. sezondan sonraydı sanırım, Soldan iki oyuncu (Lucas ve Peyton) diziden ayrılıyor.

Dizinin konusuna gelince; Tree Hill kasabasında aynı babadan(Dan Scott) ayrı uçlarda yaşayan iki kardeşi konu alarak başlıyor dizi,  Lucas ve Nathan... İkisi de basketbol tutkunu gençler. Ancak Lucas'ın annesi Dan Scott'ın lise aşkı, Nathan'ın annesi de üniversite aşkı ve karısıdır... Sanırım anlatabildim. :)

İşte konu buradan yola çıkıyor. İkisi de birbirini kardeş olarak bilse de kabul edememiş iki gencin başrolleriyle başlıyor dizi. Lise'de başlıyor ilk sezon. Lise aşklarını, o aşkların karmaşıklıklarını anlatıyor. Ve tabii Lucas ile Nathan'ın basketbol ile karşılaşmaları da oluyor, ki bundan da ayrı bir zevk alıyorsunuz...

Dan Scott'ın bencilliği ile zamanında hırçınlaşmış olan Nathan, Lucas'ın sevgilisine aşık olmasına hırslanıp Lucas'ın arkadaşına (Haley James'a) yakınlaşınca işler daha güzel yol alıyor. Haley ile Nathan aşkı da doğunca, Nathan'ın hırçınlığı yerini sakinliğe ve huzura bırakıyor. (Nathan'ın hırçınlığı da sakinliği de kendisine hayran bırakacak cinsten tabii.) :)

Sonrasında kardeş olduklarını kabul etseler de onları hayat sınavı yalnız bırakmıyor. Bir sürü sınavdan geçiyorlar... Dan Scott'ın bencilliği, hayatın aşklarını sınaması, ve daha nicesi... 

Çok konuştuysam kusura bakmayın. Anlatabildiğim kadar özet yapmaya uğraştım. Dizi o kadar çok etkisi altına aldı ki beni, çok konuşuyorum bende böyle işte. :) 


One Tree Hill dizisi benim için bir efsane olarak kalacak bu kesin. Müzikleriyle, verdiği hayat dersleriyle örtüşüyor hayatta yaşanılanlar ve yaşayabileceklerimiz.

Peyton ile Lucas ikilisinin diziden ayrılmasından sonra, birçoğu gibi "Daha bu dizi izlenmez." dememe rağmen daha da tutuldum yeni karakterler ile ve her bölümdeki güzel müziklerin akışıyla... Tam bölüm bitmek üzereyken, önemli bir sahnede çalan hüzünlü bir müzik boğazınızda bir yumru gibi kalıyor, donup kalıyorsunuz. Veya güzel bir kavuşmayı anlatan sahneye öyle bir müzik yerleştiriyorlar ki oradaki mutluluğu oradaymış gibi hissediyorsunuz...

Ve böyle güzel diziler olunca, mest oluyor insan. Çünkü hayatın tüm koşuşturmasından kaçtığınız yer olarak görüyoruz dizileri, bu bir gerçek. Bizimde böyle gençlik dizilerimiz bulunmakta, ama bu sıralar azınlıkta. (Bir ara Türk Gençlik Dizilerine de ayrı bir yazı açacağım.) 

Biz gençlik dizileri ile büyüdük, ve bundan rahatsızlık duymayan bir nesildik... Gençlik dizileri kötü ile iyiyi o çağlarımızda ailemizden sonra bize öğretenler arasındaydı. Şimdi onların eksikliklerini yabancı dizileri takip ederek gideriyor birkaçımız... Çünkü hangi yaşta olursanız olun, sizden kişilerin aynılığını veya aykırılığını izlemek hoşumuza gidiyor.


7. 8. ve 9. sezon tanıtım resmi...

Son olarak One Tree Hill'in, bazı gençlik dizileri gibi eskilerin Dallas'ı kadar içimde yerinin bulunduğunu söylemeyi bir borç bilirim. Yeni müziklerle tanışmak ve biraz da gençlik dizisi izleyerek hayata dair fikirleri dinlemek isterseniz, One Tree Hill'i izlemenizi öneririm... :)

Yazımı dizinin 8. sezonunda üst resimde bulunan, 4. sıradaki Julian Baker'in söylediği bir sözle bitirmek istiyorum. (8.Sezon 8.Bölüm)

Mutluluk bir mod, bir durum. Bir hedef değil.
Aç olmaktan yorulmak gibi bir his.
Bir süreklilik değil, gelir ve gider. Hepsi bu.
Bunu kabullendiğimizde mutluluğu normalden fazla bulacağız... :)

Julian Baker (Austin Nichols)


Ne kadar güzel konuşmuş değil mi Julian Baker? Ağzın bal yesin Julian Baker... :)

Yazımı sonuna kadar okuduysanız, diziyi bilseniz de bilmeseniz de, diziye duyduğum hayranlığıma gösterdiğiniz sabıra minnettarım... :) Sevgilerimle...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...