Bu hafta çok hızlı geçti sanki, ek tedavilerimin de varlığıyla su gibi aktı zaman; tıpkı eskiden de olduğu gibi... :) Yazmayacağım dediğim o şeyi yazıyorum yine, bir hafta değerlendirmesi yazısı yeniden. Aslında ne kadar, "artık bu kadar sık yazmayacağım" desem de; o kadar yazmaya devam ediyorum. Sanırım günlük boyutunda rahatlatan bir olgu bu da beni. Tekrar kabulleniyorum... :)
Hafta değerlendirmesini yaptığım bu yazı, aslında genel itibariyle şu 6 resimden ibaret. Güzel bir haftaydı, benim için dolu dolu geçti ve de yeni heyecanlarla dolu...
Haftanın ilk günü ek tedavime gittiğimiz hastanede iken, önceki hafta Ankara'dan gelen kuzenim Gizem yazdı; "Didem abla bugün müsaitseniz geliyorum!" diye. Tedavide iken işlerimi de hallettim, eve döndüğümüzde Gizoşum da gelmişti; Defnemle oynadık beraber, bir akşamına da olsa beraber idik ve haftayı beraber başlatmış bulunduk. Önümüzdeki hafta eskisi gibi kalmaya da gelecek inşallah... :)
Gizoşum Ankara'dan bana bir hediyeyle gelmişti, bu zamana kadar aldığım en garip hediyelerden biriydi. Önceki hafta arayıp benim onayımı da almıştı, çünkü bu hediye onun aracılığıyla tanımadığım kişilerden hediye geldi. Haftanın ilk sürprizi, Ankara'dan gelen doğal taşlardan oluşan kolyem idi. Taşlara inanır mısınız? Ben inanırım derdim ama bu kadar da etki edeceğini düşünemediğim ölçüde idi "taş mevzuları".
Çok net neler olduğunu anlatmayacağım, sihri de enerjisi de kaçsın istemiyorum. Ama son bir haftadır birçok uyku sırasındaki ağrılarım ve çeşitli yiyecek intoleranslarıma karşı değişimler tespit ettim. Maşallah 5 gecedir rahat uyku uyuyorum (havalar ısınmamış olmasına rağmen), yiyip de sonrasında rahat edemediğim birçok besin konusunda tam tersi etkiler yaşadım! Orijinal taşlar, benim hastalığım için bana özel ayarlanmış taşlar ayarlanmış ve iyi geleceğine ben de inanıyorum. Bunu not etmek istedim, şayet bu konuda gerçek taşlardan yardımcı kolye bileklik benzeri ürünler yaptırmak istiyorsanız, ben şu ana kadar çok duacıyım; özelden sizlere de bilgilerini iletebilirim. Allah razı olsun bana bu kolyeyi iletenlerden de, bu duruma aracılık eden kuzenim Gizemimden de... :)
Anlayamadığım Bir Durum Vardı Sonra Bu Haftayla Netleştirdim;
Salı gecesi bitirdim "Petersburg'lu Usta" adlı fotoğrafta görünen kitabı, çok bitirmeye heves duymasam da... Biliyor musunuz, bu kitap 2003 yılında Nobel Ödülü almış. Anlayamadığım Durum Şu Ki, Nobel ödülü verdikleri hikayenin netlikle değindiği mesaj içeriği taşıyan bir konusu yok! Sadece kitabın karakterlerinin "kimin kimi" olduğu hususunda bir netlik var, kitabın nobel ödülü almaya değer hiçbir yanı yok!
Çok netlikle soruyorum ve de çok büyük merakla; Nobel ödülünü hangi kitaba ve yazara vereceklerini, kimler nasıl seçiyor? Şaka yapmıyorum; bu yazarın yazdığı kitabın içerisinde, üvey de olsa bir babanın oğlunun ardından "ne kadar üzüldüğünü" anlatmaya çalışıyor kitap. Fakat kitabın içerisinde yersiz bir anlamda, büyüttüğü çocuğun ölmeden öncesinde oda kiralayıp kaldığı evde kalan üvey babası "sözde onun ölümünün neticesiyle ilgilenirken, odanın sahibi kadınla cinsel birliktelik yaşaması ve de önüne gelen her dişiye nefsinin uyanıyor olması belirtiliyor!"
Bu kitap nobel ödülü almış. Nobel ödülü neden veriliyor? Kim böyle bir kitabın hikayesini hangi kafayla beğenmiş çok ama çok merak ettim!
Kitabın şu noktasına değinirsek eğer; bu bahsettiğim olayın kurgusu, Dostoyevski'nin adı üzerine kurulmuş. "Yani Dostoyevski gibi bir yazarın üvey oğlu olsaydı, onun da böyle bir hayatı olsaydı; oğlu öldüğünde kaldığı yere gelse idi babası ve kim iyidir kim kötü netleştirmese ve sözde de olsa bu ölümün peşinde koşuyor görünse idi!" gibi bir kurgu yapılmış...
Anlayamadığım Bir Durum! Kolera Günlerinde Aşk adlı Marquez'in kitabını da okuduktan sonra, oradaki erkek karaktere ayrılıkları sırasında bir sürü kişiyle yatmış olmasına rağmen "sadık aşık" yaftası yapıştırılmış misal! Onu da okumasa idim, orada anlatılan karakterin sadık olduğuna inanabilirdim... Ben bu hafta "Petersburg'lu Usta" adlı kitabın Nobel almış olmasına çok üzüldüm. Sonunda dahi kitap karakterimiz Dostoyevski'nin yazdığı hikaye denemesinden hiçbir şey anlamamış olarak, bu nobeli kim verdi? Çok merak edeceğim bir mevzu olarak kalacak... :/
1000kitap hesabımda bu kitaba dair inceleme yazımı
burada bulabilirsiniz.
Engelsiz Taksi'yi Sonunda Denedik... :)
Bu Çarşamba günü Gemlik içerisinde bulunan özel bir hastaneden aldığım ek tedavime, hastanenin servisi ile değil Engelsiz Taksi ile gittik. Bu yapılanmayı epey bir süredir denemek istiyorduk ama bahanemiz olamıyordu, pandemi tüm bahaneleri sıfırladı sildi maalesef! Geçen hafta hastanenin servisi olan doblo tipi araca bile binerken zorlandığımız üzere, şoför amca "isterseniz onu da bir deneyin" diyerek Engelsiz Taksiyi sununca bize. "Evet, zaten deneyecektik; buyur bahanemiz." dedik.
Çarşamba gününe randevumuzu alabildim, randevumdan yarım saat önce gelip beni aldı Engelsiz Taksi aracımız... Gemlik'te bir adet Engelsiz Taksi var ve bu da Gemlik'e yeter konumda şimdilik. Servis şeklinde, randevu üzerine çalışıyor. Sürekli bir tedavin varsa o gün için randevunu yazdırıyorsun, ondan sonra gelip sizi evinizden alıp götürüyorlar. Şayet başka türlü işlerin varsa da, yine iki gün öncesinden randevu oluşturuyorsun ve o oluşturulan randevuya göre gelip seni alıyor Engelsiz Taksi...
Engelsiz Taksinin özelliği, dolmuş dizaynında bir aracın arka kapısından indirilen bir engelli asansörü ile arabaya tekerlekli sandalyeyle bindiriliyor oluşumuz. Yani arabaya bindirme, tekerlekli sandalyeyi katlama, arabadan indirme ve tekerlekli sandalyeye oturtma gibi durumlar olmuyor. Bunlar olmadığı için de, tedaviye gittiğimiz süreçte yorulmamış da oluyoruz. Aynı zamanda, otobüslerde bize yer olamadığı için (Gemlik'in otobüsleri küçük boyutta) engelsiz rampaları da fazla bulunmamakta. Durum odur ki; şehirlerin büyük bir ihtiyacı olan Engelsiz Taksi, Gemlik'in 2 senedir çok önemli bir ihtiyacını karşılıyor. Engelliler için ulaşım meselesi...
Daha önce kullanmak nasip olamamıştı, pandemi sebebiyle dışarı çıkmamı gerektirecek durum oluşmadı. Ben çıkmak birileriyle buluşmak istesem bile, haklı olarak benimle görüşmeye çok korktu arkadaşlarım... Oluşan acil durumlar da hep arabamızla giderebileceğimiz durumlardı... Bu sebeple daha öncesini bilemiyorum ama bir eksikliği varmış, giderilmek üzere teçhizatları yapılmaya başlanmış; tekerlekli sandalyeleri sabitleyebilecek ekipmanlar sandalyelere yetersiz kalmış.
Çarşamba günü manuel sandalyemle gittim, onun da ön tekerleklerini sabitleyemediğimiz için annem sandalyemi tuttu da gittik. Ama daha önce başka bir aracın bagaj kısmında gittiğimdeki gibi dehşet bir sallantı ve de bel ağrısı gibi bir durumla karşılaşmadık çok şükür ki. Korktuğum tek mevzu bu idi. Bu da olmadığı için, bundan sonra engelsiz taksi ile gitmeye karar verdik ek tedavime. Böylece sadece annem tedavi alacağım yatağa yatırmak ve geri sandalyeme oturtmak işlemlerini yapacak. Ne o ne de ben yorulmuş olacağım. Birçok vatandaş için kolaylık olan mevzular kadar, biz Engelliler için de böyle hayati düzenlemelerin tüm şehirlerimizde daha sık yer alması dileğimle...
Dr Clinic, Herkes Kazansın Diye Var Olacak... :)
Kasım itibariyle Network Marketing piyasasında yerini alacak olan Dr. Clinic adlı firmamızın bu hafta kazanç eğitimini alabildik nihayet. O kadar güzel şeyler olacak ki, 8 gün kaldı ama ben daha çok varmış gibi sabırsızlanıyorum resmen... :)
Dr. Clinic adlı firmanın Network Kurucularından biri olan Altınbaşak Ekip kurucumuz ve As Başkanımız Kadriye Altınbaşak'ın bizzat sunumuyla birçok netliği daha öğrendik bu hafta. 1 sene içerisinde ürün çeşidine ekleyeceği birçok ürün kategorisiyle, Network'ün her alandaki marketi konumuna gelecek firmamız. Kazanç sistemi daha adil olsun, sisteme giren en alttaki kişi de çok kazansın diyerek kurulan bir firma olduğu için bu kadar heyecanımız...
Biz kadına, anneye, çalışana ve de "küçük bile olsa bir ekip kuran herkese" değer veren bir sistemde çalışmak için ekibimizin çoğu kısmı Dr. Clinic'te Kadriye Altınbaşak ile çalışmaya devam etme kararı aldık. Bu hafta bunun heyecanı daha da çoğaldı içimizde. Bir firma düşünün ki, network içerisinde anne çalışsın diye kendi şirketinin içerisine oyun odası kursun! Bu çok fazla şirkette olan bir girişim değil bir kere. Sonra kendi bünyesinde çalışan yeni doğum yapan anneye Annelik Bonusu versin; sunduğu şartları yerine getirerek müdür olduğu takdirde, altına bir senelik kullanımını vereceği "Dr. Clinic arabası" versin. Çok güzel şeyler olacak diyorum, diyoruz. Ben bu sıra tüm bunların heyecanını yaşıyorum... :)
İş alanımızı genişletiyoruz, çok güvendiğimiz kurucu as başkan statüsünde bizimle adil şekilde ilgilenip eğitimlerle yetiştiren Kadriye Altınbaşak ile devam edeceğiz. Biz hem ilklerden olmanın, hem de önceki ekibimizde de aynı as başkan ve ekip müdürleriyle sağlam eğitimler alıp işin içerisinde bulunarak deneyimli olduğumuz için avantajlı görüyoruz kendimizi. Sizlere de anlatıyorum, belki benimle bizimle "avantajları yaşamak isterseniz" diye. Bana yazabilir, daha detaylı bilgi alabilirsiniz. Gelin beraber satış yapalım, ekip kuralım; ama öncelikle bizim ekibimiz içerisinde tüm bunların eğitimini alın, sonra beraber kazanalım.
Şayet bana bilgilerinizi bırakıp daha detaylı bilgi almak isterseniz; e-mail adresim, didemkose92@gmail.com'den bana ulaşabilirsiniz... :)
Cuma günü bol bol ördüm, Perşembe'nin heyecanı ile ördüm durdum... Yaka oymayı da becerdim; netlikle bir derin yaka açmayı başardım, ama süveter gibi durumlarda uygunmuş meğer o yaka açma yöntemi! (aşağıdaki görselde görebileceğiniz gibi, o biraz düzeltilmiş versiyonu)
Kış geldi, Mavişim de tüylerine rağmen üşüyor mayışıyor ve sıklıkla ben gibi yoruluyor. Bir yere takılıp birçok mevzuya dalıp, oturduğumuz yerde uyuyoruz resmen! Bazen bir video izlerken bakıyorum içim geçmiş, birçok kez kendimi gönderi yazmaya çalışırken uyukluyor buluyorum. Bu yazımı bile hafta içinde soğuklardan ötürü yorgun düşmüş hallerim içerisinde yazamadım. Gecelerim boynumdaki doğal taşlı kolye sayesinde daha rahat geçiyor, ama yine de gün içerisinde Mavişim hafif uykuyla sık kestirmeler yaparken; ben de sık sık gözüm açık rüyalara dalıyorum! :)
Her birinde şu yukarıda Mavişimin tünediği bilgisayarımın ekran görüntüsündeki gibi; ufukta bir ışık beliriyor, ötesinde de yeni işimde ve varolan ekibimizle çok güzel işler yaptığımızı görüyorum. Rüyalar bile gördüm, anlatmayacağım dediğim için anlatamıyorum. Diyorlar ki, rüyaları anlatırsan çok yorum yaparlar güzelliği bozulur. Etkilerini düzgün yaşayabilmek için, kimseye değil suya anlat; kendi içinde de olsa hayra ve iyiye yor ve bekle diyorlar... Bekliyorum, o güzel rüyalarımın etkilerini hayatımızda görmeye başlayacağız inşallah... :)
Mavişim de iyi, ben de iyiyim. Sadece bıraksanız tüm kış uyuyabilir halde mayışığız. Tüm hafta ortasından sonra böyle geçti günlerimiz. Soğuklarda bizi izole halde tutabilecek özel oda talebimiz var, onu da henüz olduramadık! Alt kattaki komşumuz evde yok, yeterince yakmadığı için ısınamıyoruz evde! =)
Ve Haftanın Son Notları Olmak Üzere Olan, Yeniden Olan Mevzular Var;
Bugün ablamlar sabah kahvaltısına geldi, beraber kahvaltı ve çay keyfi yaptıktan sonra komşularla site arkasında toplanma fırsatını oluşturmak üzere annem çay ve kısır yaptı. Masaları kurduk, sürpriz şeklinde bir arada oturduk. Güzel bir gündüz geçti, öncesinde bahsettiğim örgü kazağımın yakasını oyduktan sonra tekrar ölçtük. Yeterince uzunlukta olmadığı için sökmek durumunda kaldım. Biraz ben acele etmişim, annem ve ablam öyle diyor. Ama en azından şimdi nereye kadar örmem gerektiğini ve netlikle acele etmemem gerektiğini biliyorum! =)
Günün yarısı evde bir yarı kısmı da dışarıda geçti, ama inanır mısınız tüm serinliğine rağmen o kadar özlemişim ki dışarıda olmayı başka bir yere daha gidesim ve eve dönmeyesim geldi. Eve dönmekte çok zorlandım, döndüğüm gibi de bir önceki gün yeniden izlemeye başladığım "İstanbullu Gelin" dizisine kaldığım yerden devam ettim. Bu sıralar yeni hiçbir dizide kendi istediğime yakın duyguyu bulamıyorum! Varsa yoksa sorunlar işleniyor, ama bizden olmayan sorunlar... Sırf bu durumdan ötürü bile yazmaktan uzaklaştığımı düşünür oldum. Çünkü gerçek hayatta göremediğim bir sürü ikili ilişki mevzuuna dair yeni tarz dizilerde gördüğüm diyaloglar bana kendimi çok yabancı hissettiriyor. Buna sebep olarak ne sunsam beni anlarsınız bilmiyorum. Sanırım benim kafam o gerçek ilişkiler döneminde kaldı, basit durumlara takılan ve saçma kavgaların "puf" diye her şeyi bitirip öfkeye döndürdüğü ilişkileri kabul edemiyorum...
Duygular sıfır, hissetmek istediğim hiçbir hissiyat yok içlerinde. Samimiyet görmek istiyorum, aşk görmek istiyorum, edilen sohbetleri kabullenebilmek istiyorum. "Evet ya, gerçek bu durumlar!" demek istiyorum. Ama diyemiyorum. O sebepten dün "Kuzey Yıldızı İlk Aşk"ın son 3 bölümü kalmıştı ne zamandır izlemediğim, onu bitirdim. Üzerine de İstanbullu Gelin'i izlemeye başladım. Geçen sene Yabancı Damat'ı yeniden izlemeye başlamıştım, ona da kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Şimdilik 3 dizi belirledim kendime, diğer dizileri izler miyim bilmem ama bu üç diziyi izleyeceğim yeniden. Kendimi daha iyi hissediyorum çünkü iki gündür yeniden...
Şimdilik şu üç diziyi izleyeceğim; Yabancı Damat, İstanbullu Gelin, Ufak Tefek Cinayetler... Sanki bu yayın döneminde yeniden yayınlanıyormuşcasına birkaç güne yayıp izleyeceğim. Her gün de izlemeyeceğim için beni epey idare eder diye düşünüyorum. :) Netlikle söyleyebilirim ki, "Hayatın ve de dizilerin, birçok sanat içeren veya içermeyen mevzuların içerisinden komediyi ve gerçekliği aldılar. Sanırım benim aradığım o gerçekliği biraz olsun hissedebilmek."
Bu bahsettiklerime çook ihtiyacım var. Komediler sadece trajikomedi oldu, gerçek sandığımız aşk diyalogları ise sadece hastalıklı beyinlerin senaryolarından ibaret artık. Herkesin birbirine koyduğu sınırları, aşkmış gibi birbirine getirdikleri kısıtlamalarla dolu hayatlarını izlemekten çok yoruldum sosyal medyada. Bu da benim kendime gelişim olur inşallah. Zira her şeyle ilgili bir fikrimi belirtmek isterken, "aman boşver ya, ben mi kurtaracağım" der oldum. O kadar içinden çıkılmaz görür oldum kendi durumumu... :)
Şimdi bu yazı bitti ya bence, bu yazımın son birkaç paragrafından bir şey anlayan da varsa helal olsun. Benim gibi hisseden varsa da, "Ah be canım, seni bir biz gibiler anlar işte; gel sarılalım!" demek isterim. (=
Umarım nice çabalarımız hakkettiği sonuçlara ulaşabilir. Biz başarabiliriz inşallah yani... :)
Okuduğun için çok teşekkürler sevgili okuyucu. Bir engellinin apaçık günlüğünü okudun. Upuzun başlıklarım, yersiz açıklamalarım ile bir sorun yarattı isem kusuruma bakma. Ama biliyor musun, ben yine yazdığım şu yazı ile bir rahatladım ki! Kuş gibi uyuyacağım yeniden. :)
Sevgimle kal, kendine çok iyi bak... =)