28 Ağustos 2013 Çarşamba

Fotoğraflarla 1 Haftam - #13


Bu hafta, sakin ve eğlenceli geçen bir hafta oldu. Aynı zamanda da, eve dönmeden önceki 2. haftaydı. :) Eve dönüşe az kaldı, kalan zamanları iyi değerlendirmeye çalışıyoruz, bol bol denize giriyor ve akşamları geziyoruz. Bu hafta öne çıkan olaylara bakalım? (Pek bir haber sunucusu gibi oldu ama neyse) :)

1 Hafta nasıl geçmiş acaba? :)

Daha fazla fotoğraf için buraya tıklayabilirsiniz...


Bu hafta çoğu zamanımız denizde geçti, fırsat buldukça da gezmeye çalıştık. Ya deniz sonrası, ya da akşamları gezmeye çıkmaya çalıştık. Ama tam gezmelere Perşembe günü başlayabildik... Kağan bey de Kaleiçi'nde azıcık ucundan külahta dondurma ile tanıştı. Diline dişine soğuk hücum edince, ağzı yüzü mayışan halleri izlenmeye değerdi yanii.. :)


Bu da Kaleiçinin üst kapısında bulunan saat kulesi. :) 


Perşembe günü gezerken, Işıklar Caddesi'nin arka sokaklarında böyle bir yer vardı. Burası daha çoğunlukla balıkçıların olduğu bir yerdi. Ve bu orjinal fikire öylesine bayıldım ki, fotoğrafladım hemen. Bir restoranlar sokağım olsa, mutlaka yapmayı isteyeceğim bir şey artık. Ne diye restoranlar sokağım olacaksa artık? Aynı zamanda bu görüntünün bulunduğu yer tam tabloluk da... =))


Bu da yanlış hatırlamıyorsam, Orıent Bazaar diye geçiyordu. Bir konağı restore edip, hediyelik eşya dükkanı yapmışlardı. Çekme sebebim tamamen eski konaklara duyduğum ilgiden ötürü... Restore edilmeyip, kaderine terkedilen eskimiş bir konağı görmektense, restore edilmiş halini görmeyi ve sahip çıkıldığını görmeyi tercih ederim. :) Sanmıyorum bir eski konakları sevenin ben olduğumu... :) 


Bu Pazar biten kitap Debbie Macomber'in Bir Yumak Mutluluk kitabıydı. Bu hafta yine okuma halleri hakimdi denizde. Ancak sabahları denize gitmeye başladığımızdan beri, kitap götürmemeye başladım denize. Ancak okumaya devam. Geçirdiğim rahatsızlığı atlatmaya başladıktan sonra, eski okuma düzenime çıktığımız tatille geri döndüm şükür. :) İç ferahlığım da eski haline dönmeye başladı böylece...


Pazar akşamı Hatice Yengemlerle beraber, Yengemin ablasıgildeydik. :) Kağan şen şakraktı yine. Ve bu sene ailemize katılan, o çok bahsettiğim bir diğer yengem karşınızda. :)


Ve Yengemin yiğeni Meryem ile Kağan... :) Yani yengemin yiğeni ile benim yiğenim. :)


Artistik gülüşler ve pozlar, elbetteki Kağan'dan. :D Bayılıyorum bu çocuğa, ayıptır söylemesi. Sanırım enerjisi bana çekecek, sağlığı yerinde olsun da... :)


Ve günün sonuna doğru enerjisi biten Kağan, yengemin kucağında uykuya daldı. :) Uyku halleri, vol bilmem kaç... :)


Ve Pazar gününün ve haftanın son fotoğrafı, Meryem ile benden geldi. =) 
Meryem ile güzel anlaşıyoruz biz. Umarım uzun seneler sürer arkadaşlığımız... :)



İşte bir hafta böyle geçti Antalya'da... İçinde bulunduğumuz hafta, bu yaz Antalya'da hayırlısıyla son haftamız... Biten hafta hareketli, bol yüzme ve gezme terapili geçti. Ve bu hafta da bol gezme ve bol denizde yüzme terapisiyle geçecek yine inşallah... 

Ve iyi haberlerim var, şükür ki deniz iyi geliyor kaslarıma yine. Bana ve kaslarıma iyi gelecek en iyi şeylerden biri olarak hep denizi söyler doktorlar. Bu zamana kadar da en iyisi gelen deniz oldu, sudaki hareket özgürlüğümden dolayı... 

Geçirdiğim atak halini daha iyi atlattım. Ancak tatili daha fazla uzatamıyoruz maalesef, fizik tedavi de almam gerektiğinden. :) Umarım bu deniz terapisi, kışı daha iyi ve dinamik geçirmeme, fizik tedaviden daha da fazla yararlanmama sebep olur... :)

Sağlıklı, keyifli ve bol gezmeli bir hafta geçirmenizi temenni ediyorum. 

Sevgilerimle... :)

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Bayram Hediyelerim




Son Kitap Alışverişim, bayramın ikinci günü ailecek Antalya Özdilek Alışveriş Merkezine gittiğimizde gerçekleşmişti. O zamandan beridir de bu yazıyı yazmayı planlıyordum aslında. Ama ancak fotoğraflarını çekmek düne, yazısını yazmak da bugüne kısmet oldu... :)

Kitaplarım;

Debbie Macomber - Bir Yumak Mutluluk 
Jack London - Martin Eden
Emile Zola - Meyhane
Stendhal - Kırmızı Ve Siyah


Ve Debbie Macomber'ın Bir Yumak Mutluluk kitabına 1 hafta önce başlamıştım, dün bitti bile. Deniz kenarında da olunca, su gibi aktı gitti. Çok güzeldi, tavsiye edebileceğim kitaplar listesinde kendisi artık. :)

Ancak evdeki Debbie Macomber'ın serisinin bende olan iki kitabından biri olduğundan şüpheleniyorum doğrusu. Umarım evdekilerden biri değildir. Okumaya ilk kitabından başlamak istedim, kitap alışverişi sırasında indirimde iken alayım dedim. Ama ilk kitabını alacağım diye, yanlış almışım. Evdekilerden biri olup olmadığına da, tatil dönüşü eve gidince bakacağım artık. :)


Ve şimdi geriye yanımda 3 kitap kaldı. Dünya Klasiklerinden 3 al 2 öde bayram kampanyasıyla aldığım kitaplardı bunlarda. Bayram alışverişim başta da sıralı göründüğü gibi 4 kitaptan oluşuyordu yani.
Ve tatil bitimine kaldı son 1 hafta... 

Ben bugün başlayacağım demiştim aslında klasiklerden birine. Ancak kararsız kaldım, hangisinden başlayacağıma. Klasikler konusunda önyargılı olanlardanım bende, 6 klasik kitap okuyup yarısını beğenip yarısını beğenmediğimden ötürü...

Bayram üzeri kitap seçerken Özdilek Market'inden, dikkatimi çeken olmazsa almayacağım demiştim babama. 

Karşıma ilk çıkan Emile Zola kitabı olunca, Bir Aşk Hikayesi kitabından ötürü iyi olacağına inandım aldım. Martin Eden'in de hikayesi ilgimi çekti. Kırmızı Ve Siyah kitabı da kitapları üçe tamamlama uğraşımda, son ilgimi çeken kitap olunca aldım 3 klasik kitabımı ekledim kütüphaneme.... Ama sanırım Martin Eden'den başlayacağım. En çok o dikkatimi çekti. :) 


Bakalım umarım klasikler elimde sürünmezler. Ama Martin Eden Ve Meyhane kitaplarından çok umutluyum... Hadi hayırlısı diyelim o zaman... :)

22 Ağustos 2013 Perşembe

Fotoğraf Tutkuma Gelirsek



Fotoğraf Çekmek diyince akan sular durabilir bende. Son zamanlarda çektiğim fotoğraflarımdan en sevdiğimi paylaşarak başlamak istedim yazıma. Bulutlardan anlam çıkarmaya bayılan biriyim. (Siz bu fotoğraftan ne anlam çıkarırsanız artık... :) 

Beni ben yapan bir diğer hobimdir kendisi. An'ı ölümsüzleştirmek, an'ı sadece hafızandaki anılarında yaşamak değil de, göz önüne gözler önüne sererek yaşayabilmek büyük ve güzel bir buluş bence. :) Ben fotoğraf çekerken de çekilirken de ayrı eğleniyorum efendim. Ve buna dair bir yazı yazmalıyım dedim...

Doğada gördüğüm bir güzellik karşısında, sevdiklerimle geçirdiğim güzel bir anda bir bakıyorum durduramamışım kendimi, ölümsüzleştirmişim an'ı... Bazen "Her an da mı fotoğraflanır?" dedikleri oluyor, "Seviyorum işte tutamıyorum kendimi..." bazen desem de veya diyemesem de bu cümleyi, hissettiğim hep bu. :)

Bazen aslında düşünüyorum da; kendi kendime geliştirmeye çalıştığım fotoğraf alanında bir şeyler yapmayı istiyorum. Bir fotoğraf sergisi mesela, her ne kadar içten içe tahmin etsem de gerektirdiği ekipman ve büyük sorumluluğu... :)


Amatörce çekim yapıyorum tabii kendimce. Ama her defasında eski fotoğraflara baktığımda hoşuma gidiyor, yine o anları yaşıyorum sanki. :) Fotoğraf çekmeyi seven birinde olduğu gibi, fotoğraf saklama huyum da var maalesef... :))


Hayatımın her anında kendimi fotoğrafa yönlendirmeye çalıştım ben aslında. Film'li fotoğraf makineleri vardı mesela, o zamanlarda 2 tane fotoğraf makinem olmuştu. Biri ailemizin çok eski fotoğraf makinesiydi, biri de yadigar fotoğraf makinemiz bozulduktan sonra annemlerin bana aldığı fotoğraf makinemdi. Sonra onunda kaderi bozulmak oldu, talihsiz bir biçimde. İlk fotoğraf makinemiz 15 sene kadar bizimleydi, diğeri de yere düşüp bozulmuştu. :))



Velhasıl, asıl fotoğrafa yönelimim kameralı telefonların yaygınlaşmasıyla oldu... Sonrası büyüdü de gitti hobim. Bu fotoğraflar kameralı telefonlara ilk sahip olduğumuz zamanlardan. :) Buram buram mazi kokuyor. Ve durup durup bakasım geliyor... :)


Şimdi durup dururken bile çektiğim fotoğrafa takılıyor bazen ablamlar. Herhangi bir objenin dahi fotoğrafı aslında çok şey anlatıyor bana ve anlatabiliyorum birçok şeyi... Mesela 90'larda oynadığımız oyunların materyallerini çekmiş olsaydık, fena mı olurdu? Tasoların, misketlerin, oyuncak bebeklerimizin... Şimdi 4-5 yıl öncesindeki hatıralarımızı içeren fotoğraflara baktığımda bile duygusallaşıyorum, kimbilir daha öncesini çekebilmiş olsaydık ne çok anıyı gelecekteki neslimize anlatırdık... :)


Diyeceğim o ki; Fotoğraf da yazı kadar rahatlatan uğraşlardan biri benim için... Hayat yazılara da fotoğraflara da sığdırılabilir çünkü. Bazen bir fotoğraf içinizdeki duyguları döker ortaya, ağlatır bile sizi. Aynı bir yazı gibi... :))

Dilerim hayatımızı güzel yazılara ve fotoğraflara sığdırabilecek kadar dolu dolu yaşarız... :))



Bu da benim son çektiğim fotoğraflarım arasında en sevdiklerimden biri, Antalya yolculuğu sırasında çektiğim bir fotoğraf. :) An'ı fotoğraflamayı ayrı seviyorum. :) 



Kendimi çekmeye ise ayrı bayılıyorum. :) Hele saçlarım güzelken. Kendini beğenmiş ukala'nın biri değilim. Ama biraz kendini sevmemin kime zararı dokunur ki. İnsan kendini sevmezse, doğayı hayatı etrafındakileri nasıl sever ki? :)) 

Okuduğunuz için teşekkür ederim, Sevgilerimle... :)

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Yine O Şarkı


Hissettirdiği ve düşündürdüğü garip olsa da, sizi çoğunlukla iyi hissettiren ve sakinleştiren müzik vardır mutlaka... Ya da bir gün bulacaksınızdır o müziği bir yerde... Öyle bir şarkı var ki benim için, sakinleştiren; İçimdeki hüzünü yatıştırır bazen, bazen de içimde hüzüne yer varsa yardımcı olur hüznüme, ve bazen de mutluluğuma...

Aslında buna benzer birçok şarkı var, ruh halime göre değişiyor. Ancak çoğu zaman bana hep iyi gelen şarkı budur... Bazen sözleri, bazen de müziği garip hissettiriyor. Aslında cümleler ne çok düşündürücü ne de çok derin. Ama bazen alıyor duygulardan duygulara sokuyor. Sanırım sebebi geçmişimden gelmesi. Yaklaşık 4-5 sene öncesinden beri dinleyip sevdiğim bu parça, güzel anıları da hissettiriyor...

Bu şarkıyı ilk dinlediğimde kaybettiğim dostum hayattaydı. Ve tekrarını beraber dinlemiştik, bir tek onunla değildi ama o da vardı yanımda. Bu çok derin bir olgu işte. Geçmişten güzel anılar sunan müzikler daima hayatınızda yer bulurlar. En azından benim için böyle... :)


Bazen bir dinlemeye başladığımda tekrar tekrar dinlerim. Bir arkadaşım sormuştu birkaç kez, "Yine mi o şarkı?" Evet işte yine o şarkı. O şarkı hangisi mi? Yerden Yüksek-Maskara... :)




Bu şarkı benim için özel şarkılardan yalnızca biri işte. Şarkılar ruhumuzu okurlar ya bazen, bu şarkı da bana kötü hissettiğimde kendimi eski güzel anıları hatırlatıyor. Özellikle de dostumun varlığındaki anıları hatırlatıyor işte. Allahım bizleri güzel anıları hatırlamaktan yoksun etmesin. (Amin...) :)

Size de böyle iyi gelen şarkılar var mı? Geçmişten güzellikleri hissettirip, içinde bulunduğunuz durumdan uzaklaştıran? :)

20 Ağustos 2013 Salı

Fotoğraflarla 1 Haftam - #12


Tatilden 1 hafta daha eksilttik bu hafta bitimiyle. Bugün geleli tam 4 hafta doldu. :) Bakalım bu hafta nasıl geçmiş? (Bu analiz etme işi çok hoşuma gidiyor doğrusu) :)

Daha fazla fotoğraf için buraya ,

Diğer Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım için buraya bakabilirsiniz.. :)


Haftanın ilk günü denize gitmek için Ablam, Annem, Babam, Dedem ve Ben hazırlanmıştık. Ancak Kağan engeline takıldık o gün. Uykusunu alamayan Kağan efendinin, öğlen uykusunu bitirmesini bekledik önce. Uyansın daha rahat gideriz denize diye. 

Sonuç uyandığında bu resim çıktı. Yanıma çağırdığımda gelen Kağan, fotoğraf çekmek için telefonu ona doğrulttuğumda önce kameraya baktı, sonra da oturmaya yeltendi. :) Sonuç; fotojenik Kağan... :)


Bu da benim fotojenik annem ve babam. Ablam gitmeden önceki Antalya'da ailecek son akşam sefamızdan... :) Balkon sefası ve akşam sefası, aile ile birlikte iken güzeldir. Ve evet, ailem yanımdaysa o zaman bana bayramdır. :)) 


Ablamın sabahına gittiği gün, akşama kirvemizgilde misafirlikteydik. Bizde kirvelik vardır, bilirsiniz sünnet edilirken sünnetlik çocuğu tutana kirve denir. Kirve olmasını istediğiniz kişiyi, iyi dost veya akrabalarınızdan seçersiniz. 

Kirvelik kuruldu mu, aile gibi bir bağ kurulur. Kirvelik güzeldir, ailen gibi sayıp sevdiğin güvendiğine çocuğunu emanet etmek gibidir. Kız alınmaz ve kız verilmez kirvelere. Öyle bir bağdır ki, sürer gider. :) Kağan'ın kirveliğinin de adı koyuldu bu geldiğimizde. :)
Allahım güzel muhabbetler eğlesin...


Çarşamba günü akşamı misafirliğimizde birkaç zamandır mutlu olduğumu hissetmiştim. Öylece bir fotoğraf çekindim. Tatil yeni mi başladı bilemedim. Ama tatil ve şehir değişikliğinin iyi gelmeye başladığı zamanlar geldi. Yine de evimizi özlemeye başladım bu sıra. Ve biliyorum ki, kalabalık ile sevdiklerinle bir arada isen birçok şey öyle güzeldir...


Bu da Murat abimin akvaryumu ve balıkları. 3 tane japon balığı var içinde. :) Geçen sene üstteki balık vardı sadece, alttaki iki balık bu sene gelmiş sanırım. 

Ben bir balığı hiç böyle büyütemedim, benim için büyük bir eksiklik. Balık büyütmek sabır ve emek isteyen işlerden biri bence. Ve eniştem ve Murat abi bu konuda ustalaşmışlar bence. :)


Ve bu hafta başladığım Serdar Özkan kitabından bir alıntı, "Bildiğimiz bir yere giderken kendi yolumuzu, kaybolduğumuz zamansa Tanrı'nın yolunu takip ederiz." Güzel söz değil mi sizce de?


Bu da Ayran Aşı Çorbası... Misafirlikte 2 gün 2 gece kaldık. Tatilin enfes anlarındandı o 2 gün. Ellerine sağlık, bizde yazların vazgeçilmezi Soğuk Ayran Çorbası yapmışlardı ilk gündüz. Sahi siz bilir, sever misiniz Ayran Çorbasını? Ben kendisini çok severim de... :)


Bu da Ata'nın bisikletine binen Kağan. Bisiklet üzerinde Kağan hoşumuza gidince iyice, fotoğraf çekip ilk bisikletini biraz daha büyüdükten sonra ben almaya karar verdim. :) Kırmızı hayranı yiğenim, aynı teyzesi. :) 


Bir misafirlik sabahında, Annem ile Babam bu durumdaydı uyandığımda. Sabah kahvaltısı yedirme çabası içindeydiler. Annemin kucağında Kağan Efe, Babamın kucağında Elif Masal... İşte Kağan ikiz olsaydı aynı böyle durumda olacaktı dedim birçok sabah annemlerin hali. :)


Tanıştırayım Korsan Jack Sparrow ve Papağanı Gogo ile fotoğrafımız, Antalya Akvaryumdan. :) Cuma günü Meryem ile 2. defa Antalya Akvaryumda idim. Korsan ve Papağanı ile tanıştık ve bir de fotoğrafçıları ile. O kadar içten ve candandılar ki, muhabbetleri çok güzeldi. :) Selam olsun tekrardan, üçüne de. Bana o günün unutamayacağım anısı oldu. Ve o gün, korsan beyin yardımı ve cesareti ile papağanı tuttum ve sevdim. Çok güzel bir duyguydu, tekrar teşekkür ederim. :)


İşte Antalya Akvaryum'dan Meryem ile ben. Yeniden aynı yerleri gezmek o gün sıkıcı gelmedi bana, aksine daha da eğlenceli idi. Meryem ile güzel bir gündü. Umarım geri kalan tatilimizin günleri de böyle güzel ve dolu dolu geçer. :) 


Mutfaktan Annem ve Kağan'ın halleri. Bu fotoğrafla, tatil nasıl geçiyor diye bahsedecek olursak; tatil biraz limoni geçiyordu bu sıra. Arada bazen hala öyle geçiyor da. Yaz vakti halsizlik çekilmiyor ama iyiyim 2 gündür şükür. Kağan iyi olduğunda biz de iyiyiz. Ve sıcaklar artınca hepimiz feciyiz... Dönüşe kadar bu değişik hal ve durumlar devam edecek sanırım...


 Ve tatilin tam tadını çıkarmak mümkün olabilmekte burada, kitap okumakla da. Arada ufak sorunlar çıkıyor olsa da tabii... Kitaplarıma daha çok yoğunluk vermeye başladım mesela tatil başlayınca, yaz başında geçirdiğim rahatsızlıklardan sonra... 

Derim ki hep, tatil benim için arada köşene çekilebilmektir. Gün içinde birçok kez kitabımı alıp köşeme çekilmem mümkün olabiliyor. Daha dün biten (Pazar günü) kitabım Kayıp Gül Ekim Yağmurları'ndan bir alıntıyla sonlandırmak istiyorum bu yazımı; Birbirinizi Sevin, Birbirinize Eğilin... :))

Sevgilerimle... :))

18 Ağustos 2013 Pazar

Ekim Yağmurları - Serdar Özkan



Bir kitap daha bitti 2 saat kadar önce. Ve etkisinde bıraktı beni. 5 gündür düşünceler aldı başını, uzadı da gitti... :)

Çok bir şey demeyeceğim, çünkü okumanızı tavsiye ediyorum daha çoğunlukla. Bir fabl tarzı kitap bu kadar düşündürür müydü bilemezdim. Ve beni kitaba iyice bağlayan bir şey oldu ilk okumaya başladığımın akşamı...

İlk başladığım gün, ayın 13'üydü. O gün denize gitmiştik. Denize girdim annemlerle beraber ve ben çıkmaya yakın dalgalar çoğalmıştı. Ben dalgayı dışarıdan izlemeyi severim, denizin içindeyken pek sevmem. Zaten o gün dalgalar yüzünden epey su yuttum. Dışarı çıkıp kurulandım, kitabımı alıp okumaya bir yandan da dalgaları izlemeye koyuldum.

Deniz temiz ve duruydu o gün. Dalgalar öyle güzel bir hal almaya başladı ki, görsel bir şölen oluşturuyordu. Sessizce odaklanıp izlemeye koyuldum. Gelen su kümesi, kıyıya yaklaştığında altında okyanusun rengini barındırıyor, yeşil bir ışık ve ardından ışık kırılmasını andıran bir görüntü sunuyor ve birden üstüne köpükleri bırakıp ihtişamlı bir sesle kenara vuruyordu... Deniz kıyısında bu manzarayı izlerken, 1 saatte 15 sayfa kadar okuyabildim. O renk o kadar görkemli bir yeşildi ki, okyanus yeşilini anımsatıyordu. Devamlı dalgaya dönüyor, ışık haznesine bakıyor geri dönüyordum kitaba...

Akşam eve gelip, duşumuzu alıp yemeğimizi yedikten sonra, ablamın Antalya'daki son akşamında yani, açtım kitabımı devam etmek için okumaya. Aşağıdaki paragraf anlatmaya yetti hissettiklerimi, sahil kenarında dönüp dönüp annemlere gösterip anlatmaya çalıştıklarımı; Sayfa 27;

Masmavi bir sonsuzluk, o sonsuzluğun üstünde pırlanta gibi parıldayan ışık taneleri, sessizce, tevazuyla yükseldikten sonra güçlü bir ses ve görkemle kırılan dalgalar...

İşte buydu gördüklerimin ve yazıya dökmek istediğimin benzeri... 
Serdar Özkan ve kitabı ile tanıştığıma memnun oldum. Sanıyorum ki devam edecek okur yazar birlikteliğimiz, bundan sonrasında da... :) 



Ve birkaç alıntı daha...

Sevgi tektir, iki değil. İki Güneş mi var sanki? Güneş ve onun ışığı var sadece. Güneş kendini arasın bulsun diye göndermiştir ışığını gecenin karanlığına bir süre. Çünkü bazen bir şeyin değerini anlamak için kaybetmek gerekir. Güneş aşıktır ışığına. Ama aşkın aşk olması için özlem gerekir. Aşkı büyüten özlemdir, kavuşmanın güzelliğini verense ayrılık... -Sayfa 158

Bildiğimiz bir yere giderken kendi yolumuzu, kaybolduğumuz zamansa Tanrı'nın yolunu takip ederiz. -Sayfa 45

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Tatilde Okuduğum Kitaplar #1


Bugün Antalya'ya geleli ve tatil başlayalı 26 gün olmuş. Tatil öncesi hastalığım dolayısıyla geçirdiğim atak ve rahatsızlıklar dolayısıyla, epeydir kitap okuyamıyordum. Toparlandım, tatil başladı ve eski okuma seyrime döndüm sonunda. :)


Ablam giderken yük olmasın diye okuduğum kitapları ona vermeyi düşündü annemler. Elimde sadece getirdiklerimden bir tanesi kaldı şimdi. :) Elimde 4 kitabım daha var şimdi, bayram üzeri yeni aldığım kitaplar. 5 kitap vermek isterken, ancak 4 kitap verebildim ablama. O gitmeden kitapları bir araya toplayıp fotoğraflarını çekerken, biri eksikti. Ablam gittikten sonra bulabildim kitabı, vitrinin önünde. :)


Kahraman Tazeoğlu- Kıyısızlar ;

Yine güzel bir Kahraman Tazeoğlu kitabıydı. Yüreklerin Efendisi demiyorlar adama boşuna, cümlelerin de efendisi. :) Severek okudum.

Kahraman Tazeoğlu- Kayıp Yüzyılın Prensesi Oylum ; 

Bu kitapla beraber okuduğum 4. Kahraman Tazeoğlu kitabı oldu bu. Artık Kahraman Tazeoğlu hayranı olduğumu bilmeyen kalmamıştır sanırım. Yalnız bu kitabı roman tadında olduğundan değişikti elbette. Üstümde bıraktığı etki de kalıcı oldu doğrusu. Daha fazla düşündürücüydü. :)

Üstün Dökmen- Kelebekler Ve İnsanlar ; 

Başta acaba hep böyle mi gidecek diye düşündürmedi değil. Ama sonrasında hikaye bütünlüğü güzel kurulmuştu. Önyargıları düşündürerek yıkabilecek bir kitap.

Ömer Sevinçgül- Hayat Sevince Güzel ; 

Doğum günümde Sevgili Meryem'den hediye gelen bir kitaptı kendisi. Küçük ama eğlenceli hikayelerden oluşan bir kitaptı. Severek okudum, insanın içini ısıtan eski anıları anımsatan hikayelerdi içeriğindeki bazı hikayeler.


Gelelim Esra Erol'un kitabı Kara Duvak'a ;

 Okurken birçok kez soluk alma ihtiyacı duyuran bir kitaptı kendisi. Üst üste 2-3 kadın'ın hikayesini okuyunca mutlaka akşama kadar bekleme ihtiyacı duydum. Okumaktan ötürü değildi de sorun, sorun genç yaşta evlilik yapmış kişilerin yaşadığı sıkıntılara karşı duyduğum üzüntüden kaynaklıydı. Ve birçoğu da zorla evlendirilmiş. Ve hepsi pişman. 

Ama pişmanlıklarından ders almış hepsi, toparlanmak için yiğitçe ve canla başla savaşmışlar... Okurken helal olsun dedim, güçlerinden ve yüce gönüllerinden ötürü. Ve düşünmeden edemedim, ben bu durumda veya durumlarda olsaydım ne yapardım? diye... 

Tavsiyem ara vererek okumanız, ben ancak öyle bitirebildim. Gerçek oluşları içimi acıttı çünkü her birinde...


Ve 4 gün önce başladığım Serdar Özkan kitabı. 

Bir bu yazarın, bir de Sinan Yağmur'un kitaplarını merak ederdim. Serdar Özkan hakkındaki merakımı gidermeye başladım. Sanırım bu kitaptan sonra da okumaya devam edeceğim. 

Bu yazarın kitabını alma düşüncem sırasında karşıma bu kitap çıkmıştı. Bu Kayıp Gül'ün ikinci kitabı sanırım. Bundan sonra diğer kitabını alıp okumayı da istiyorum şimdi. Neredeyse bitmek üzere ve kitapla aramda garip bir bağ kuruldu. Birkaç noktasında anlatımından ötürü, çok sevdim. :)

Serdar Özkan sonrasında, bayramda burada aldığım yeni kitaplar bekliyor beni. Evde de Antalya'ya gelirken yanımda getiremediğim 4 kitap var. :) Beni bekleyen okunacak kitaplarımın olmasını da ayrı seviyorum. :)

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Fotoğraflarla 1 Haftam - #11


Tatilin 1 haftası daha bitti bu Pazartesi... Az önce ablamı gönderdik Bursa'ya, hayırlı yolculuklar olsun inşallah ablama ve tüm yoldakilere. :) Bakalım bizden önceki yolcularımız gitmeden önce, buradayken, nasıl geçmiş geçen hafta? :)



Geçen hafta Pazar günü akşamı Bursa'dan yola çıkan ablam, Pazartesi sabahı buradaydı. :) Maalesef bugünde işine geri dönmesi gerektiğinden döndü. Onunla beraber tatil yapmak da çok eğlenceli oluyor. 2 hafta sonra da biz döneceğiz, Özleyeceğim 2 hafta boyunca ablamı. :)

Sabah uyandığımda geçen Pazartesi, ablam gelmişti. Kağan uyanmadan önce sohbet ettik biraz. Kağan uyandığında da ne tepki verecek diye merak içindeydik doğrusu. Ancak tepkisi elbet uyku sersemliği ile, beklemediğinden başta ağlamak oldu. Biraz da yaklaşmadı o sebeple. Daha sonradan epey özlediği anlaşıldı yine. :) Anne ne olursa olsun, hangi yaşta olursan ol tanınıyor işte... :)


Ve o günün sabahı uyandığımda güneş alerjisinden dolayı yine şişmiş buldum kendimi. Sabah kahvaltısı öncesinde, babama bir fotoğraf çekmesini istedim görmek için. Burada aslında gülümsüyorum ancak farkedilmiyor, sızım epey çoktu. 

Ablam uyandığımda farketti önce, bense yüzümün gerginliğinden farkettim. Sabah kahvaltısından önce babam eczaneye ilaç almaya gitti o gün; 1 alerji kremi, 2 de yanık tedavisi kremi. İlaç 5 günde bitti, güzel de tedavi etti. 3-4 gündür çok çok iyiyim. Ancak o günlerim anlatılmaz yaşanırdı... :)


Ve yanığımdan ötürü bir süre denize gitmeme kararı alındı o günden itibaren. Ablamın geldiği gün öğleninde, ablam babam, dedem ve Kağan denize giderken, ben annemle evdeydim. :) Bu da ablamın deniz öncesi fotoğrafı. Canım ablam benimm. :) İnsanın ablası kardeşi olması çok güzel bir duygu, iyi ki doğurmuş annemler bizi. :)



Bu da kremlerimi sürmeye başladıktan 2 gün sonrası, yüzümün toparlanmış hali. Yüzümdeki şiş ilk gün geçtikten sonra yüzümü ve cildimi korumak için artı atağa geçmek durumunda hissedip, internetten araştırmaya başladım. Neler sürebileceğime ve nasıl toparlayabileceğime baktım. Elimdeki tıbbi ilaçlar, zaten en iyileriydi. Artı olarak yüzümdeki lekeleri ve sızıyı alabilecek yöntemin elma sirkeli su olduğunu okudum. Ek olarak da taze salatalık suyu ve Aleo Vera kremi tavsiyesi vardı. Ancak ben Elma sirkesini uygun gördüm. Ne yazık ki taze salatalık'a da, Aleo Vera kreminin iyisine de ulaşmak zordu.

Annemler dışarıda iken Elma sirkesi aldırdım. İlaçlıydı zaten yüzüm. İlacın kurumuş halini cildimden temizlemeye başladım önce, ablamın hazırladığı elma sirkeli su ile. Başta suyu epey azdı, canım çok yandı. Suyu fazlalaştırıp yeniden sürdük. Zamanla alıştıysam da, sızısı çoktu. Ancak yüzümdeki ölü deriyi elma sirkeli su temizledi. Annem sirkeli sudan sonra, elma suyu rendeledi. Elma leke kalmasın diye ve yenilesin diye çok etkili bir yöntem. Ancak ilk defa bu kadar yaktığına tanık oldum, gözlerim karardı bir an ağladım resmen acıdan. :) Demek ki yanığım çok şiddetliydi...

Bir 5 dakika sonrasında, sonuç üstteki resimdeki gibiydi. Cildimdeki kararmış bozarmış ölü deri gitti, yerine kendi cildimin tatlı rengi ve mutlu bir ben kaldı. :) Sonuç mükemmeldi... :)


Bayram arifesinin sabahında diğer yolcumuz, eniştem geldi. :) Geçen hafta trafik boldu yani burada. Dedemin evinde epey eğlenceli bir haftaydı doğrusu. Kısacası Arefe günü Kağan babasına da kavuşmuş oldu. :)


Bayram öncesi hazırlıkları bir gece öncesinden başlamıştı zaten. Arefe sabahında da kahvaltı edildikten ve masa sohbeti yapıldıktan sonra; evin erkekleri berbere, hanımları da bayram hazırlığına geri döndü. Berbere Kağan da gitti elbet. Eve gelene kadar saçlarının bu kadar kesileceğini tahmin etmemiştim. :) Eve dımdızlak Kağan geldi. Başta alışamadım ama sonra böyle de şeker geldi doğrusu... :) Her hali güzel kuzucuğumun maşallah...


Bayram sofralarını ve bilumum kalabalık sofraları çok severim. Sofranın da, bayramın da tadı sevdiklerimizden oluşan birliktelikle çıkar ortaya... Allahım bizi o sofralardan uzak etmesin... :) Amin.


Bayramın ilk günü sabah kahvaltımızın kalabalıklığından sonrasında, mezara gitmek için ev boşaltıldı. Ben haricinde evde kimse kalmadı. Önce mezarlık ziyareti, sonra da ev ziyaretleri yapıldı. Benim bayramım sakin geçti gibi görülse de, internet ile güzel vakit geçirdim yine. Akşamında beni eğlence bekliyordu çünkü. Akşamında Antalya Akvaryum gezisi yaptık ailecek. Güzel mi güzel bir geceydi hepimiz için. 

İlk 3 resim Akvaryum'un tünel bölümündendi ki, takip eden bilir bilmem kaçıncıya söylüyorum bu bölüm en beğendiğimiz yer oldu. Ve üstteki ikinci resimde de kendimi anlatmaya çalıştığım bir poz. Kendimi tünelde mükemmel hissettim. Memnuniyetimi belirtme çabamdı o aslında. Çünkü denizden özellikle derin denizden korkan biriyim, ama denizi de seven biriyim aslında. Orası öyle romantik ve iç huzur sağlayıcı bir mekandı ki, görmeniz gerek... :) 

Ve 4. resim ise annemle ablamın hediyelik eşya bölümünde şapka deneme esnalarından. Şüphesiz en komik ve eğlenceli bölüm de orasıydı. :) Çok güldüler ve güldürdüler ablamla annem... İnşallah hep gülelim böyle... :)


Bayramın ikinci günü öğleden sonrası Antalya Özdilek Avm'de geçti. Ufak bir kitapçı turlaması ve kitap alışverişinden sonra babamla, diğer tayfayı bulup önce yemek yedik. Sonra annem ve dedem ile Kağan'ı gezme fasıllarına geri yolladıktan sonra, üst katta oyun bölümüne girdik hep beraber. :) Masa hokeyini severiz ailecek, ben sağlığımdan ötürü oynayamayalı epey oldu. Ancak izlemesi de zevkli ne de olsa. 

Ben Bowling bölümüne merdivenlerden dolayı çıkamadığımdan, babam sağolsun ilk resimde de görüldüğü gibi bana uzaktan skor bildirimi verdi. :) Canım benim...


Ve bu fotoğrafta da çirkin Kağan var. Özdilek gezintisi sonrasında, eniştemin son saatlerinde çirkin oldu fırsat buldukça babasına. :D Allahım çirkinliğe... Maşallah sana kuzum :)

Velhasıl, bir hafta böyle geçti işte. Bayramın ikinci gününün akşamı eniştemi yolladık Bursa'ya, bugün de ablamı. Hayırlı yolculuklar olsun tüm yolculara... :) Ve iyi bir hafta olsun, bu hafta da inşallah. Bizim tatilimizin bitmesine de kaldı 2 hafta... Hadi hayırlısı. :))

13 Ağustos 2013 Salı

Bayramımız Nasıl Geçti?


Gecikmiş bir yazı bu aslında. Bayramdan sonrası ancak dönüş yapabilen Dido'nun, geçmiş bayram yazısı. :) Not: Alıştım artık bana Dido denmesine, bende kendime Dido demeyi seviyorum. :)

Bayram; benim için tüm ailemin birarada olması demektir. Malum ablam evlendikten sonra bir süre bayramlarda buluşamadık Çanakkale'de oturuyorlarken. Şimdi Bursa'ya taşındıklarından beri bayramlarda ya Bursadalar, ya da Çanakkale'de eniştemin ailesi tarafındalar. Yani bayramlarımız eski kalabalık neşesine yeniden daha dinamik şekilde kavuştu... :)

Bu sene de şükür ablamlar ile bir aradaydık yine. Bayramımız Antalya'da tatilde olduğumuzdan dolayı biraz sakin geçti. Ama bayram tatilinde eniştem ile ablam da birarada iken (Ablam ile Eniştemin tatil günleri uyuşmaz kolay kolay), fırsat bu fırsat eğlenelim dedik. Bayramın tadını çıkarttık. :)


İlk bayram sabahında, kahvaltı soframız dedemin evinde böyleydi. Dayımlar ve bizim aile birarada bol lezzetli bir kahvaltı yaptık. Sonra herkes mezarlığa toplaştı gitti, oradan da ev gezmelerine, ben evde kaldım. :)


İlk gün gündüz benim için evde takılmaca ile sakin kendimle ve internet ile geçmişse de, Akşamı ailecek eğlence idi... Antalya Akvaryuma gittik bayramın ilk akşamında, Annem ablam eniştem babam ben ve Kağan. Gidilip görülmesi gereken yerlerden biri artık bence. Üstteki 4'lü fotoğrafta ilk 3 fotoğraf tünelden, ki biz en çok tünel bölümünü beğendik. Son fotoğraf ise annemle ablamın akvaryumun hediyelik eşya mağazasından şapka denerken ki halleri... :) İnşallah bir ara yazısını yazacağım... :)


Bayramın ikinci günü sabahı, geçen Kasım'da evlenen dayımın evinde kahvaltıda idik. :) Yengemin ellerinden bol lezzetli bir kahvaltı ile çay keyfi ve ardından kahve ile bayram tatlısı keyfi yaptık... Öğlenden sonrası da Özdilek'e geçtik. Eniştemin Antalya'da dönmeden önceki son günü idi. Akşamına Bursa'ya dönüş yaptı... Ama öncesinde güzel mi güzel bir Özdilek gezintisi ve yukarıdaki gibi oyun karşılaşması vardı,ablam eniştem ve babam arasında. :)


Babamlar masa hokeyi  oynarken ben uzaktaydım, çünkü bowling bölümünün kapısından girdikten sonra merdiven ile çıkış sağlanmış bowling ve masa oyunlarını içeren bölüme. Bu sebeple ben çıkamadım. Akülü sandalyem ile kenara yerleştim, ablamları izledim bende. İlk resimde babam eniştem ile ablam oynarlarken, ben yakından takip edemediğim için ablamın tarafında skoru gösteriyor bana. :) Canım babam... İkinci resimde ise, ablam ile babamın karşılaşması var. :)

Antalya'ya geldiğimden beri, akülü sandalyeyi kullanmaya başladım bu arada. Fırsat bulupta bu konuda yazamadım. Bir ara onu da yazacağım inşallah. :)

Bayramın üçüncü günü ise; Güneş Pişmanlığı ile ara verilen deniz sefamıza geri dönüş günümüzdü. Annem ve ben dahilinde, Babam dedem ablam ve Kağan ile... :) O gün güneş alerjisi ve yanık tedavisinde kullandığımız ilaçlarımın sonlarını da kullanıp, öğlen sonunda denize girdik. Tuzlu su epey canımı acıttıysa da, ölü derilerimden epey arındırdı da... Sonuç 2 gündür daha iyiyim ve iyiyiz şükür. Cildimdeki alerjik durum, yanıklar ve soyulmalar epey toparlandı. Cildim hastalıklı halinden kurtulmaya başladı, kendi derisine geri dönmeye başladı... :) Tekrar söylüyorum; cildimi seviyorum, bu bir kaza gibi oldu. Bir daha da olmasın inşallah. :)


İşte bayram böyle geçti. Ailecek olmak tam bir bayram havasını yaşattı, akrabalardan uzak da olsak... Tekrar bayramımız mübarek olsun... Nice kalabalık bayramlara sağlıkla inşallah. :)

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Bayram Öncesi


Birçok evde olduğu gibi, bizim evde de bayram önceleri epey hareketlidir. Bayram öncesi hazırlıkları, ev temizliği, erkekleri traşa yollamalar felan... Eğlenceli mi eğlenceli ve bir o kadar da yorucu bir sürü işler yanii. :) Allahım beraberliği, eğlenceyi, mutluluğu ve her şeyden öncesi sağlığı eksik etmesin hayatımızdan... :)




Bugün günümüz hareketli başladı yine. 3 gündür yolcu karşılıyoruz sabahları. İlk gün ablamı, ertesi gün Fizyoterapistim ve arkadaşlarını karşılayıp pansiyonlarına yerleştirdik ve bu sabah da eniştemi karşıladık. :) Kağan üst fotoğrafta da göründüğü gibi babasına da kavuştu. Ailemiz bu sabah tamamlandı yani... Yarından sonra eğlenceli bir bayram bizleri bekliyor. :)


Bugün sabah kahvaltı sonrası başladığı gibi bitmek bilmedi hazırlıklar. Ev temizliği, bayramlık börek dolma ve tatlı hazırlığı, bunların öncesinde erkeklerin bayram traşlarını olma fasılları derken, bugün günün nasıl geçtiğini anlamadım. :)



Ailenin erkekleri derken tabii bu erkekler içerisinde biricik yiğenim de vardı, o da bayram traşı oldu. :) Kağan'ımız büyüdü de ilk bayram traşını oldu o da bugün... :) Yakışmış değil mi ama? Başta garip gelse de uzun saçlı halini bilene, güzel oldu bence... :) Ablamın kucağında traş sonrası banyosunun ardından bu fotoğraf. Nice sağlıklı ve mutlu bayram traşları olsun kuzumuzun... :)


Velhasıl güzel bir bayram öncesindeyiz yine. Bana göre bayram kalabalık olmak demektir, bayram kalabalık ise güzeldir. :) Bende bugünden yapayım dedim kutlamamı, ne zaman yazı yazarım bilemediğimden... Bayramlıklarımla fotoğraf çekinirim elbet. Ama ne zaman bayram telaşından fırsat bulurum bilemem... :)


Bu akşam ufak bi kaza atlattık akşam yemeğinden sonra hazırlıklardan sonra, küçük bir ev kazası atlattı canım ablam. Her şerde bi hayır var derler. Bir süredir başımızda hastalıklar dolaşıyor zaten. Dilerim bunlar küçük bir nazar olsun. Allahım daha büyük kaza bela vermesin... Allahım ailemize sağlık sıhhat mutluluk üçlüsünden versin... :) Amin...


Ve bu bayram; Şeker gibi tatlı, dolma kadar güzel, çikolata kadar bol mutluluk veren, sevdiklerimizle beraber mutlu ve güzel sohbet anlarıyla dolu bir bayram olsun. Bayramımız kutlu ve mübarek olsun... :)

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Fotoğraflarla 1 Haftam - #10


Fotoğraflarla 1 Haftam serisinde 10. yazıya gelmişiz, yuppi diyor ve tebrik ediyorum kendimi. :)

Önceki Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarını burada bulabilirsiniz. :)

Gelelim bu hafta deniz macerasını da içeren bir hafta nasıl geçmiş... :)



1 hafta öncesinden başladığım kitabı Üstün Dökmen'in kitabını bu Pazartesi bitirmek kısmet oldu. :) Güzel mi güzeldi, önyargıları yıkacak ve düşündürecek kitap. Ve aynı zamanda öğretici bir kitaptı, Üstün Dökmen'in yüreğine sağlık... :)


Ve kitapta beni en düşündüren başlıklarından biri de bu başlıktı, "Sonlu Olmanın Sonsuz Kederi" 
Hangimiz çekmiyoruz ki bu kederi? :)


Ve bu hafta-başında; Kelebekler Ve İnsanlar bitti, Kara Duvak'a başlandı. Kara Duvak; küçük yaşta gelin olan kızlarımızın hikayelerini anlatıyor. Doğrusu beğenmeme rağmen, çok hüzünlendim. Bende o arada doğum günümde hediye gelen kitabımı da okudum bitirdim... Kara Duvak da bitmek üzere. :)


Ve Kağan bu hafta benden önce deniz sezonunu açtı. İlk denize girişiydi ve çok sevmiş. Ben o gün gitmemiştim, başka işleri daha var annemlerin diye. Denizi çok sevdi Kağan... :)


Ertesi gün ben de dahil hep beraber deniz için hazırlandık. Kağan ile denize gireceğim için de, bu sezonda ilk denizime gireceğim için de heyecanlıydım. Biz denize gidiyoruz diye not bırakmıştım İnstagram'a. :)


Ve o günün akşamı eve geldiğimizde; Kağan biraz yorgundu bense denize giremediğim için ona uyma modunda çektim bunu. O gün kısmet olmadı, Lara'ya gittik deniz çok dalgalıydı. :)


Ve bir ertesi gün yani 2 gün öncesi de bu görüntü vardı. Bu yaz sezonunda ilk denizine girmiş, mutlu mesut Didem. Bu sefer Konyaaltına gittik ve de erken gittik. Deniz pırıl pırıldı. Ama gidip azıcık kurulanayım ve de güneşten faydalanayım derken, kızardım bozardım o gün yandım işte. :) 

Dün de devamı geldi o yanmanın, dün akşam ve bu sabah kızarmış bozarmış haldeydim... Ben ettim siz etmeyin içerikli bugünkü yazımı burada bulabilirsiniz. :) Aman ha, güneşe dikkat edin... :)


Ve haftanın son resmi Cumartesi gününden. Cuma günü başladığım, doğum günümde hediye edilen kitap... Hikayelerle dolu güzel bir kitaptı. Ben tekrar teşekkür ediyorum, Meryem'e. :) Kitap dün denizden dönünce bitti. Arkama da yaslanamadığım için sancıdan, yatıp dinlenemeyince kitabı bitirdim bende... :) Nice böyle güzel kitaplara diyelim... :)


"Fotoğraflarla 1 Haftam" adlı serimin 10. yazısını da yazmış oldum böylece. :) Okunuyor muyum, takip ediliyor muyum bilmiyorum. Ama ben yazmaktan hoşlanıyorum. Okuyanım olmasa da, yakınlarıma hitap etmeye çalışıyorum. Ve okuyanım olmasa da yazmaya devam edeceğim... :)


Ve orada birileri varsa, okuduğunuz için teşekkür ederim... :) Sevgilerimle...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...