Bu haftaya oldukça verimli başladım, haftanın ilk gününde yaklaşık bir aydır elimde bulunan kitabımı okumayı bitirdim. Hal böyleyken Ekim ayını da "okudum" yazısı ile uğurlayayım madem, dedim...
Bu kitap için, ummadık taş baş yarar diyorum; çünkü, okumak isterken de alırken de böyle zorlayıcı bir hikaye beklemiyordum...
İlçemizin ilk kitap fuarına gittiğimden bahsetmiştim Eylül ayında, yazısını burada bulabilirsiniz... O kitap fuarında Arkadya Yayınları'nın stadında, D&R sitesindeki alışveriş sepetimde duran bu kitabı gördüm önce. Görür görmez aldım ve 3'lü kitap kampanyasından da yararlanmak için iki kitap daha seçtim ardına...
O gün stand görevlisi ile sohbet ederken, "Aslında çok fazla ikinci dünya savaşına dair romana denk geliyorum. Biraz daha konuları bundan uzak romanlar istiyorum." dediğimde, stand görevlisi bana hak vermişti ve birçok kitabı beraber eleyerek diğer iki kitabımı da öyle seçmiştim. Ama elimdeki kitabın da ikinci dünya savaşına dair bir dönem kitabı olduğunu biliyordum işte... O yüzden beklentimi klasik anlatımlar dozunda tutmuştum. Ama ekliyorum; Bülbül (Kristin Hannah)'den sonra, bir o döneme ait güzel kitap daha okumuş oldum ben bu kitapla...
Aşağıda 1000Kitap hesabımdaki yorumumu da bulabilirsiniz, ama ondan önce bu kitaptan da sonra yine hissettiğim bir durumu not etmek istiyorum;
Şu son birkaç aydır elime aldığım üçüncü kitap sanırım bu, affetmek konusunu işleyen. Çok fazla "Hayat bir dersi sen onu tamamen öğrenene kadar tekrarlar." uyarıları aldığımı hissediyorum şu ara... Zamanında o kadar çok düşündüm ki, "geçmiş-gelecek" kavramını incelememe denk geldiği bu dönemde de; yine bir affetmek düşünceleri hakim. Oysa affettim, onların yanı sıra kendimi bile affettim! Kitapta bir karakterin de dediği gibi, "Affetmekte zorlandım ama Allahım senin gücünden ver bana. Senin elinle affetmeyi nasip et bana." dedim de affettim. Kitabın bu yönünde kendimi gördüm, geçmişimde hiç affedemeyeceğimi düşündüğüm birini ben de Allaha yalvara yakara affetmiştim. İçimi yakıyordu zira o affedemememin hissiyatı!
Öyle böyle derken, adalet terazinizin sarsıldığı yerde yine de affedici olabilir misiniz? diye düşündürüyor kitap... Önce sizi bağlamayan bir hatayı affettirebilecek misiniz onu sorgulatıyor, sonra aslında sizin bugününüzü etkileyebilecek kocaman bir hatayı affedip affedemeyeceğinizi...
Onu affedene kadar hissettiğin o lekeden kurtulamazsın. Kendi iyiliğin için. (Sayfa 469)
Kitabın konusuna gelelim o zaman; anne sevgisiyle kuşatılamamış bir genç kızımız var, adı Hannah… Annesi vefat edince, tüm değerleri yıkılıyor sanki. Sevmese de, günün birinde sevebilecek olma ihtimali bulunan kişi hayatınızdan akıp gidiyor düşünün ki. Allah vermesin dilerim kimseye... Hannah eline ipuçları geçtiği anda, hiç geçmişini annesinin geçmişinin peşine düşüyor. Amerika'dan Almanya'ya uzanan bir hikaye bizleri sarıp sarmalıyor. Önce dedesini buluyor, sonra annesinin geçmişini sorguluyor.
Almanya tarihinde kaybolmuş binlerce hikayenin olduğuna eminim ama bu sefer bizzat o Nazilerin çalışma kamplarının gerçekliğine uzanıyor yazar... Kitabın sonunda öğreniyoruz ki, yazar gezdiği yerlerden yola çıkarak etkilendiği savaştaki Almanya gerçeğini anlatıyormuş bize. Hikaye içindeki birçok karakter gerçek, üstelik bir tanesi Nazi kamplarından kurtulup kitap bile yazmış...
Tabii kitabın bana anlattıklarından sonra, "benim affederken zorlandığım durum o kadar da zorlu muydu?" diye sordum kendime. Ama aynı cevabımı da aldım yine "Evet, zorluydu Didem!" O hata da sizin hayatınızı sarstı, kendine yüklenme dedim. Affettim ama affedene kadar geçen süre de gerekliydi, diye bildim yeniden... Kısacası; düşündüren, sorgulatan ve sarsan kitapları seviyorum. Bu kitap da yarısından sonra tamamiyle öyle bir kitaptı işte...
"Senin ve benim yapmamız gereken tek şey, kendi haklarımızdan ve liderliğimizden vazgeçip, kendimizi tümüyle O'nun (Tanrı'nın) sevgisine ve merhametine bırakmak." (Sayfa 485)
Not; bir ayda okuyup bitirmiş olmamın tek sebebi, hikayenin bazı kısımlarında zorlanmış olmamdı. Madem öyle 1000 Kitap hesabımdaki 29.10.2019 tarihli kitap yorumum burada da kalsın o zaman;
Yaklaşık bir aydan fazla sürede okumuş görünsem de kitap öyle zor okunan bir kitap değil aslında. Ama benim çok yerde boğazımın düğümlenmesine ve duraklama isteğime sebep olduğu için uzadı bu kadar. Son 150 sayfasını iki günde bitirdim, misal son 100 sayfasını bu akşam okudum işte...
Affetmek konusunda ne kadar cömert olabilirsiniz? Adalet inancınıza ters düşen durumlar mevcutsa bile affedebilir misiniz? Peki önyargılarla eksik bilgi parçalarıyla yargıladıklarının altında ne kadar büyük sırlar olabildiğini bilebilir misin acaba?
Sanırım öğrenemediğimiz şeyleri hayat karşımıza çıkartıyor, affetmek konusu üçtür kitaplardaki hikâyelerde işlenmiş karşıma çıkıyor ve bu sefer ikna oldum. Kızdığım kırıldığım yerlerden affedici olmayı kendime daha da fazla ekleyeceğim...
Hannah, annesinin ölümü ardından annesinin bilmediği geçmişini ararken ailesini ve de eski Nazi Almanyasını keşfediyor. Keşfederken kendini de keşfediyor ki, affetmeyi biz okurlara da sorgulatıyor. Dediğim gibi, çekilen acılar çok duraklattı ama diğer yandan da çok şey öğretti bana. Hikayelerin gerçek olduğunu sonunda öğrenmek de daha bir beğenmemi sağladı kitabı ve yazarını.. Yazarın kalemine emeğine sağlık, ben okumaya zorlandım ki o kitap için bizzat araştırdığı üzere hikayeleri dinlemiş...
Velhasıl;
"Savaşlar çılgın adamlar yaratır. Çılgın adamlar her şeyi yapabilir." (Sayfa 461)
Okuduğunuz için teşekkürlerimle, Kasım ayında görüşmek üzere diyorum şimdilik. :) Ben bloğumda bu yazımla Ekim'i uğurluyorum şimdiden. Güzel geçti, düşünceler açısından zorlu ama tamamiyle hakkını veren bir Ekim'di benim için Ekim 2019... Allahın izniyle Kasım'ı da güzel karşılayalım ve güzel atlatalım inşallah; sevgiyle, saygıyla, bağışlayıcı olarak ve kendimize güvenmeye devam ederek...
Sevgilerimle... (:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)