31 Ağustos 2021 Salı

Bandırma'da Sünnet Düğünü - Haftasonundan Kalanlar

28 Ağustos 2021 günü kıyafetlerimizi giyip Bandırma'ya yola çıktığımız üzere, Amcamın torununun sünnet düğününde idik birkaç saate... :) Her şey gayet güzeldi, hatıraları yanımıza kar kaldı şükür ki. Hafta sonundan kalanlar yazısını yazmak da bana düştü, hazır ay bitmeden!! (:


Trendyol'dan iki sene öncesinde aldığım elbisemi giydim, denemeler hariç bir kez bile giymeye fırsat bulamadığım bordo renk elbisem, kuzenimin oğlunun sünnet düğününe nasip oldu! Aldığım ilk seferde düşüncem arkadaşımın düğününe gitmekti, gidemeyince ve pandemi de girince olmadı işte! :)

Giderdik gitmezdik dediğimiz düğüne, son 1,5 hafta kala gitme kararı aldık. Gideriz yahu, dedik. İyi ki de demişiz... Benim için güzel bir haftasonu oldu, hem eğlencesi hem de birlikteliği iyi geldi şükür ki. Size de şöyle geliyor mu; sanki bir yere hazırlanmak o kadar eskilerde kalmış ki, hala ve hala hazırlandığımız o etkinliklerde yaşadığımız kalıcı pandemi ortamından çook uzaklaşıp pandemiye ara veriyormuşuz gibi!?

Bana öyle geliyor işte; bitmeyecek bir pandemi ortamına girdik ve sadece normalleştik sandığımız anlarda çok kısa gerçek olmayan molalar veriyormuşuz gibi... 🙈 Misal düğün salonuna maske ile girdik, biraz sonra maskeleri çıkarttık. Ortam onu gerektirdi, uzaktık herkesten. Ne eskisi gibiydik ne de şimdiki gibi. Kafamı karıştırıyor ama yaşamamız da gerekiyor gibi... :/ :) Yorumlarınızı yazarsınız inşallah bana, yalnız olmadığımı bilmeye ihtiyacım var sanki.


Ebru ablam ve oğlu düğün başlangıcında içeri girdiklerinde gördük, sırtındaki pelerinini ve sonrasındaki oyunlarını. Çok ama çok güzeldiler. Organizasyonu ve de ses ayarlamaları çok iyi bir düğündü. En güzeli de düğündeki ses sanatçısı idi bence, sesi öyle güzeldi ki; düğün boyunca bir an olsun sesi ezilmedi bozulmadı yorgunluktan çatallanmadı maşallah!! :)


Hafta sonunun en güzel diğer yanı, kuzenlerin buluşması ve de üç kuzenimle de artık fotoğraflarımızın olmasıydı.. Düşünüp oldurdum şükür, çünkü her buluşmamız kısa zaman dilimlerinde gerçekleşiyor ve bu fotoğraf bahanesine sıra gelmiyordu. Düğün vesile oldu bu sayede!! :)) (Daha bir önceki düğünde çekilen fotoğraflar da var bu yazdan kalan ama oradaki eksik fotoğraflar düğün fotoğrafçısından aldıkları arasında kaldı sanırım. Sırası gelir onların da diyelim...)

Amcamın çocukları; hepsi de benden ablamdan büyük ama çok eğlenceli insanlar. Sohbet edebildiğimiz kadar sohbet ettik, düğünde beraber eğlendik ve mutluluğu beraber yaşadık. Daha nicesine olsun inşallah, damatlığını da görelim Ardamızın dedik. Amca yenge ve yeğenleri, biz kuzenler çok da güzel değil miyiz? Bence öyleyiz, maşallah bize... (:



Düğün sonrası amcamlarda kaldık sonra yine. O gece saat 01.00den sonra dağıldık düğün salonundan aile üyeleri olarak, esasında o akşam dönecektik de ama amcamlar bırakmadılar sağolsunlar... :) Düğün sahibimiz Arda da "kalın amca yenge!" diye ısrar edince, kalıverdik biz de. (: 

Gece 4'de yattık o gece, sohbet uzundu. Saat 2ye doğru eve dönünce, iki saat de sohbetimiz sürdü amcam ve yengemle. Düğün sonrası kritiği, aile birliği, iyikiler derken; güzel bir geceyi sabaha karşı noktalandırdık işte. 

Sabah kalkıp kahvaltıda sohbet devam etti, kahve sonrası da amcamla dahi fotoğrafım yok farkındalığımı devreye soktuğum gibi fotoğraf çekindik kalkmadan önce... :) Bir önceki geldiğimizde de, amcamın gençlik fotoğrafı ile fotoğrafımı çekmiştim de ötesi olmamıştı hani. Bundan önceki son Bandırma'ya gittiğimizde telefonlar bu kadar yaygın değildi, sonrası benim okulum, sağlık problemlerim derken mümkün olmamıştı. Velhasıl, bir şeyler geç olunca da güzel oluyor. Kısmet olacaksa anılar bir şekilde yerini buluyor. Bu anılar birilerine kalacak elbet, bugün bana, yarın öbür gün hepimize; günümüzün getirdiği durum üzerine, buna değer veriyorum ben de doğrusu... :) 

Amca, baba ve yeğen olarak birbirimize benziyor muyuz sizce? Beni genelde babama benzetirler de, bir sorayım dedim size de...


Pazar günü eve dönüş yolculuğumuzda Tatlısu tarafına gittikten sonra döndük. Küçük bir deniz kasabası şeklinde yol üstü bir yerdi. Aslında upuzun bir yolu var, gidilse dönülüyormuş tekrar Bandırma tarafına ama baya zamanımız olmalıydı ve de halimiz. Yoktu maalesef o sıcakta... :) 

Biraz yol gittik, sonra bir yol kenarında durup biraz manzarayı izledik ve döndük. Şu üstteki Selfie'yi de annem babam ben istediğim için çektiler, benim canlarım! Allah sizleri başımızdan eksik etmesin. Tüm büyüklerimizi sevdiklerimizi, büyük bildiklerimizi inşallah!! :))

Simit aldık bir de biz Tatlısu tarafından, yengem güzel o tarafın simiti de dedi. Simit alın da gidin dedi, yeğenim ve ben bir simit sever olduğumuz için annem babam bol bol aldılar. Yolda bir tanesinin yarısını ben yedim, ablamlara gittik döndüğümüzde yemekte de Kağanım yedi simitlerin yarısından çoğunu! 😊😂

Simit nispeten güzeldi, ilk sıcakken değil ama soğuk iken daha da güzeldi bizce! Yedik bitti bile, son iki tane mi ne kaldı simitlerden. Biter o da yarına!! :) 

Böyle geçti işte haftasonumuz, dönüşte bir tarladan domateslerimizi de aldık döndük evimize. Bizim evde kışlık hazırlıkları tam gaz ilerliyor da, evinde kışlık yapan herkese kolaylık diliyorum. Çünkü annem bu süreçte epey yoruluyor ve ben otururken yapabildiğim kadarıyla "bezelye, fasulye, barbunya ayıklama" gibi işler konusunda yardım ediyorum ama yine de o tek başına uğraşırken her anlamda yardım edebiliyor olmayı dilerdim diye düşünüyorum!! 

Kısacası; Gidişler güzel, kavuşmalar da öyle, dönüşler bile güzel.. Çünkü hepsi bir anlam içeriyor, o anlam verdiklerimiz anlara anılara kıymet katıyor. 

İyi ki ve şükürle, sevgilerimle... =))

28 Ağustos 2021 Cumartesi

Konfor Alanından Çıkmak - Ağustos 2021

 

Bu hafta için planladığım birçok şey vardı, yeniden "konfor alanımdan çıkacaktım!" Olmadı, olduramadım. Bir nebzede oldu belki ama tam anlamıyla kendi istediğim gibi olduramadım. Size çok sık olur mu bilmiyorum ama benim içinde bulunduğum durumlar itibariyle çok sık olabiliyor bazen. 

Hepimizin hayatında bir şeyler her an yolunda gitmiyor çok iyi biliyorum, ama bana benimki biraz fazla geliyor bazen. Tabii ki şunu eklemeliyim "herkesin çektiği kendisine" diye bir deyim vardır, bu durum biraz da böyle biliyorum elbette! :) Olsun istediklerimi oldurmak için güç ya da dışarıdan gereken gerekli gördüğüm desteği göremiyorum bazen. Ailevi mevzulardan bahsetmiyorum, şükür ki ailem yanımda ve hep destekçim; bahsettiğim daha ötesi, ama açık açık anlatmak bile istemiyorum aslında. =)


Neyse, bu durumda olanlar varsa "yalnız değilsiniz" demek istedim bu sefer de! Konfor alanından çıkmak ne demek peki dersek, aslında güvendiğimiz alandan çıkmak istememek demek. Hep yaptığımız şeylerden vazgeçememek, isteklerimiz olsa da ötesinin değişik durumlarına dair bir endişe duymak demek. Biraz korkuyorum, yapmak istediklerimin getirdiği başarısızlıktan da başarıdan da korkuyorum. Bu da benim bu haftaki itirafım olsun, umarım bu itiraf işime yarar yeniden! =))


Bu hafta konfor alanımdan çıkmak istedim, yeni şeyler denemeye ve denediğim yeni şeyleri veya eski zorluklarıma dönmenin sıkıntısını yaşamak istedim. En çok istediğim alanda bunu başaramadım, o alan yazmaktı ama örgü alanında başardım! En korktuğum örgü çeşitlerinden biri çorap örmekti. İki şiş ile bir model bulup denedim sonunda, üst kolajda gördüğünüz gibi durum başarılı! (: Ama ilk denediğim, birçok kez söktüğüm duruma rağmen; ölçüsü tam tutmadığı için, ikinci çiftinde ilmek küçültüp yeniden örmeye başladım ipin devamıyla. Öğrendim, yoluma devam ediyorum diyebiliriz bu konuda... =)

Haftanın ikinci günüydü, annem şeker fasulye almış; akşam boyu fasulye ayıkladım yine. Kışlık hazırlıkları güzel gidiyor, bir ucundan anneme yardım edebiliyor olmak da hoşuma gidiyor. Ama gel gelelim şeker fasulyeyi ayıklarken bile içimde yeni bir örgü modelini başarabildiğimi bilmenin mutluluğunu yaşarken de, içimde "yazmak" düşüncesi deli gibi döndü. Ben "neden istediğim gibi yazamıyorum?" diye düşünmekten, ötesini düşünmekten yazamayanlardanım. Gerçek anlamda bu durumun böyle olmasından çok rahatsızım. O yüzden bu alanda yeniden konfor alanlarımdan çıkmaya ihtiyacım var! Nasıl yaparım bilmiyorum, başarının sırrı da buymuş üstelik. Ama korktuğumu itiraf etmekten çekindiğimi çok net hatırlıyorum önceki 3 ay boyunca! Ben korktuğumu söylemekten çok utanıyor ve çekiniyorum ama birçok alanda korkularım esir almış, bunun farkında olmama rağmen kabullenemiyordum. Artık kabulleniyorum. Böyle durumda ne yapıyorsunuz? Bir tavsiyeniz var mı?

-- Ben dün gece ne yaptım bu konuda biliyor musunuz, yatağımda kendi sesimi duyabileceğim şekilde "Ben çok korkuyorum ve bu korku bana zarar veriyor, ben korkularıma teslim olmak istemiyorum. Bu geceme şükür Rabbim, bana yardım et." dedim. O korkuları kabullenmek, o korkuları bastırmadan dile getirmek o kadar iyi geldi ki. Belki de bazı şeyleri ertelemek, o konularda hep başa sarmak, sadece korktuğumuzdan ötürüdür? Ben bu sabaha nasıl rahat uyandığımı hatırlayacak ve bunu her aklıma geldiğimce yapacağım. Korkuyu bastırmaktansa, onu kabullenip dile getirmek veya zihninde bunu döndürerek bilmek daha iyidir belki de! Deneyeyim biraz, bildiririm sonucu! =)

Bir kitap bitirdim bu hafta adı Hasret. Canan Tan'ın ilk okuduğum kitaplarına benzeyen yazım diliyle, yeniden sürükleyiciliğine kapıldığım bir hikaye idi. Sinirlendim, düşündüm, yorumladım, yeniden Canan Tan'ı böyle okuyabildiğime sevindim. 1000kitap hesabımda yorum bile yaptım. O yorumumu burada bulabilirsiniz... 

Saksıma gelince, Küçük Prens Saksımı görüyorsunuz üst kolajda değil mi? O bana bu hafta çok şey anlattı ve hatırlattı! Bahsetmek istememin sebebini tahmin edersiniz, kendimi kabullenmemin içerisinde o saksının yanında gelen defter; yaz diyordu bana sanki. Ayşenim göndermiş, alt kolajda diğer parçaları var; fincanı, kutusu, defteri. Bana kendimi öyle iyi, değerli ve başarabilir hissettirdi ki bu hafta. İyi ki hayatıma geldi Ayşenim de, bu hafta saksıya baktıkça defteri hatırladım. Defteri hatırladıkça korktuğumu, korktukça da kabullenmek gerektiğini farkettim! Düzenin güzelliğine, Rabbimin kurduğu dengeye bakar mısınız! Çok şükür, çok şükür... Bu hafta ben gibi bağlantı kurduğunuz bir şeyler oldu mu? Bana yorumunuzu bırakır mısınız? Bu konu mühim benim için... =)


Yeni kitaba geçtim sonra, çorabımın diğer çiftine başladım, çaylarımı fincan fincan içtim, yeni ürünlerimi sipariş ettim ve teslim aldım... :) 


Bir de yeni bir diziye geçen hafta başlamıştım ve bu hafta 3. sezonunu bitirdim, Virgin River... Virgin River bir Netflix dizisi imiş. Karşıma çıktığı bir seferinde fragmanını izlemiş ve beğenip listeme atmıştım, geçen Cuma başlamıştım ve bu Cuma izlemeyi bitirdim. Bir kasaba içerisindeki olayları anlatırken, o kasabanın içerisindekiler dışında hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanları izleyip gıpta ettim. "İşte bizim yapamadığımız, dönemimizin bize verdiği durum itibariyle her yere yetişmeyi kendimize hak gördüğümüz durum ortada!" dedim. 

Virgin River bana kendime odaklanamadığımı, yeterince içinde bulunduğum ortama kendimi veremiyormuş gibi hissettiğimi ve de hayal ettiklerime dair çabalasam da kendimi o anlamda veremediğimi hissettirdi. Ciddi manada beni iyi hissettirir, sıcak karşılarken bu açıları düşündürttü. Bu hafta boyunca beni sarsarak sakinleştiren bir diziydi adeta. Tavsiye ederim, en azından kafanızı dinginleştiriyor. 

Her açtığım kanalda, ya klişeleşmiş senaryoları bulup izlemek ya da kısıtlanmış içeriklerle zorunluluklara dair yayınlar yapan şeyleri izlemektense; kafamı geniş perspektifle doldurmak istediğime karar verdirir oldu böyle içerikler. Siyasetten, kısıtlama haberlerinden, şiddet yanlılarını savunan görüşler sunan insanları okumaktan izlemekten yoruldum. (Farkettiniz mi, etrafımdakiler beni çok etkiler olmuş yine. Olabildiğince paylaşım yapıp yazmam gerekiyor benim. O yüzden korktuğumu kabullenmem gerekiyordu işte bu hafta. Bir hafta dolu dolu içimden söyledim, "ben her anlamda korkuyorum" diye. Dün de dışımdan söyleyebildim işte. Daim olur inşallah ve umarım iyi gelir bana!)


Velhasıl kendime gelebilecek kadar haftayı iyi geçirdiğimi, kendime odaklı geçirdiğimi düşünüyorum. instagram.com/yillargecerkendidem adlı hesabımda, hikayelerimde paylaşıyorum kendi deneyimlerimi, çabalarımı uğraşlarımı. Ama siz bana yazın ki gönderilerimi de paylaşayım yeniden istiyorum. Biriktirdiğim öyle fazla paylaşılacak gönderi kaldı ki, dilerim bu haftasonu bir an önce onları da paylaşmaya başlarım işte... =)

@Didolatte_ hesabımda gönderi yazımlarıma da geri döndüğümü gururla paylaşırım efendim! Sizlerden yorum bekliyorum sadece, etkileşim içinde olursam beraber haberleşirsek daha da motive olurum yine bence. Yazdıklarımdan hoşlanıyor musunuz, haftanız nasıl geçti sizler de bir şeyler yazıyor veya bir başka şekilde üretmeye çalışıyor musunuz? Motivasyon kaynaklarınız neler, biliyor musunuz? Bana yazarsanız çok mutlu olurum. 

Yorumlarda görüşmek üzere, konfor alanlarımızdan çıkma cesaretini göstererek daha mutlu ve rahat olabilmeyi başarabildiğimiz günlerimize olsun. Mutlu haftasonları ve mutlu haftalar dilerim. Sevgilerimle... (:


21 Ağustos 2021 Cumartesi

Bakımlarım, Örgülerim, Buludlar Ve Lise Arkadaşım - Ağustos 2021

 

Bugün bir haftayı daha bitirmeden önceki son gün. Cumartesi haftayı değerlendirmek için çok güzel bir gün bence, sizin için de öyle mi merak ettim şimdi. :) Ben Pazar günlerini daha çok bir diğer haftaya hazırlık gibi görmeye devam ediyorum, okul zamanlarından kalma alışkanlık sürüyor resmen! 

Bayadır sıklıkla yazamadığımın farkındayım yine, haftanın konularından yola çıkarak kendimce bir yazı yazmak istedim yine. İyi okumalar diliyorum, bir de hepimize mutlu haftasonları olsun inşallah... :)


Bu haftaya cilt bakım rutini videosu çekerek başladım, bir de reels yaptım ki bu fotoğraflarla; beğeneni çok oldu arkadaşlarımdan. O İnstagram Reelsimi burada bulabilirsiniz. :) Böyle videolar hazırlamayı ben de çok seviyorum ama maalesef sık mümkün olmuyor. Zamanla mümkün olur mu yine dersiniz? :)

Haftaya bakımlı başladım ve tabii yine bakımlı geçirdim. Çok istediğim bir şey hala şu internet üzerinden kendimi olabildiğince geliştirip, örgü ürünlerimi ve Farmasi ürünlerimi satabilmek... Bunu yapmak için cüzi miktarlar ödemek istiyorum ama gel gelelim bana çıkan miktarlar hayli çok... Ne dersiniz, sizce ben bu işi başarabilir miyim? =)


Haftanın ikinci günü, sabah kahvesiyle başladık güne. Babamın canı öyle istedi, ben de ona uydum. Normalde kahveleri içemem işte sabahları, kahvaltıda veya aç karnına farketmeksizin. Ama gel gelelim kendi içtiğim Farmasi'nin Hindiba Kahvesinde bu durum çok da sorun teşkil etmiyor artık. Gece gündüz, aç tok farkeden içebiliyorum kahvemi ve rahatsız olmuyorum. 

Bence bu senemin en güzel keşfi benim için. Eskiden Filtre Kahveyi bile içebiliyordum, zira ayakta ve hareketli idim. Ağır olmasına rağmen onu dahi hazmediyordum. Ama şimdi durumlar öyle değil. Etkili ama benim yine de bu hareketsiz durumumda hazmedebileceğim bir kahve olacağını tahmin etmezdim, varmış şükür ki... =) 

Hindiba Kahveyle ilgili bilgi almak isterseniz; nelere fayda sağlıyor, içimi nasıl, kaça satıyorum ve de nasıl sipariş edebilirsiniz, tüm sorularınızı ve siparişlerini mail adreslerim üzerinden cevaplayabilirim... :)

Haftanın ikinci günü hem facebook paylaşımlarıma dönmeye çalıştım hem de geçen hafta örmeye başladığım beremi bitirdim nihayet. Tepe bitimi tam istediğim gibi oldu, bu kesimi de geçtiğimiz kışın sonunda keşfettim. Bu kışa inşallah benim bere modellerim de ablamın bere modelleri arasında yer olacak inşallah!! =)) Güzel olmuş mu sizce de? Bana çok güzel gözüküyor da... (:



Çarşamba çok sakin ve kendi halinde geçti, Perşembe günü ise bir çorap yapımına geçebildim sonunda! :) Daha önce de birçok kez iki şişle çorap örmeyi denemiştim ama hiç böyle detaylı olmamıştı gidişatı ve de sonucu. Şimdi taban kısmını baya ilerlettim, tam tabanımda istenilen ölçüye getirdiğimde üst tarafına geçeceğim örmeye, bu konuda ben de heyecanlıyım doğrusu... =)

Yalnız ördüğüm çorabın içindeki renkle ojemin rengi nasıl uyumlu görüyor musunuz? (: Farmasi Klasik Ojeler serisinden "Rosy" isimli Oje... 


Bu ara sıklıkla dinlediğim bir şarkı var, bir video sayesinde keşfettim aslında; merak ederekten. Şarkının adı Buludlar, bir azeri şarkı. Söyleyen Ceyhun Zeynalov... =) Öyle eğlendiriyor ki son 3 gündür beni, açıp açıp gülerek dinliyor ve söylüyorum resmen. Uzun zaman olmuştu böyle eğlendiren bir müzik keşfetmeyeli yine, direkt size de bildirmek istedim bu yazı sayesinde! Siz de dinleyin, keyiflenin ve ben kadar eğlenin dinledikçe inşallah. Sanatçının sesine yüreğine sağlık...

Dün topuğunu yaptım çorabımın bu arada, üstteki kolajda belli oluyor artık değil mi? :) Heyecanlıyım, inşallah istediğim gibi olur da bu modelden bol bol örer ve satarım bu kışa. Çok yürekten istiyorum bu aralar ciddi anlamda daha fazla işim dediğim alanlarda ilerlemeyi. İnşallah bu bahsettiğimi başarmaya devam edeceğim zamanla... (:


Ve haftanın en güzel aktivitesi Lise arkadaşım Gamze ile buluşmamız oldu benim için! :)) Birkaç aydır hep "tam zamanı" dediğimiz esnada, buluşmalara doğru ertelemelerimizle bir türlü kavuşamamıştık; dün "şükür kavuşturana" dedik. 11 sene sonra, internet üzerinden takipleştiğimiz ama pandemi ile tekrardan görüşerek zaman kolladığımız üzere de yeniden yüz yüze de görüşmeye başlayabildiğimiz bir süreç yaşadık beraber. Lise dostluğumuza sağlık Gamzem! :))

Beraber kahve içtik, telefon görüşmelerinin üstüne geçmişi daha derinden yad ettik! Sonra bol bol sahili turladık, beraber staj gördüğümüz bir senenin ardına araya çok bile zaman girmişti buluşmamıza; baya kişinin kulağını ufak ufak çıtlattık. :))

Sahil gezdik, kedi durdu önümde onu sevdik; onun da Reelsini yaptım gece eve gelince. Güzel anılar biriktirmek için yine sözleştik. Paylaşım yapmadan birbirimizin sohbetine odaklandığımız nice ekrandan uzak vakitlere diyoruz... (:

Velhasıl; bir haftayı daha yiyoruz bitmek üzere bile. Yarın bu saatlerde yeni haftaya doğru dalacağız bile. O zaman buludlaar diyelim, eğlenelim keyiflenelim ve şu içinde olduğumuz anların dolu dolu kıymetini bilelim... 

Sevgilerimle, bugün de diyeceklerimin bir kısmını es geçerek ama demem gerekenleri diyerek bitiriyorum yazımı canım okuyucu. 

Yazı sonu notum da şu olsun diyemediklerim adına; Sen sen ol çevrende olan biten ama senin yapabileceğinden öteye gelişen olaylara üzme kendini. Bazen ne yapsan da olmaması gerektiğinden olmuyor bazen... :) Sevgilerimle, görüşmek üzere!














7 Ağustos 2021 Cumartesi

Nasıl Olduğunu Bilmeyenler Derneği Başkanı - Ağustos 2021


Kriz dönemlerinde ne yapıyorsunuz, sırf kendinize iyi gelebilmek adına ne yapabiliyorsunuz? Ben zor da olsa sessiz kalmaya çalışıyorum. İçinde bulunduğum kriz anında olabildiğince susmaz isem, yakıp yıkabilirim o krizin sorumlularını çünkü. Şu içinde bulunduğumuz ayın başlangıcından itibaren yaşadığımız yangın felaketlerinin sorumlularının da bariz ortada olduğunu düşünürsek; çok zor oldu ama oldu, olabildiğince sustum! Yine söylemek istediğimin bir kısmını söyledim ama çok büyük bir kısmını söyleyemedim. Söylemeyeceğim de geri kalan kısmını, enerjimi kırmaya yıkmaya yakmaya değil de daha doğru daha kendime de yarar halde şeylere harcamaya devam edeceğim aslında...


Bu fotoğrafları dün çektim. 10 günün sonunda, biraz kendime odaklandım. Kafam sürekli yangın bölgesinden haberler almayla meşgulken, günüme de devam etmeye çalışırken öyle yorulmuş ve basit şekilde kendime odaklanmamıştım ki; birçoğumuz gibi, düşmüştüm, bezmiştim ve umudumu tamamiyle kaybedip korkuya esir olmaktan korkuyordum...

Nasılsın diye sorduklarında da, nasılsın diye sorduğumda da garip geldi bu arada bana. Dört bir yandan yangın haberleri aldık, hiç basit şeyler yaşamadık! Üstelik bu basit şeyleri yaşamıyor iken, bir de ülkenin ortak paydada buluşamıyor olmasına fazlasıyla içerledik! Ormanlar dedik, söner dediler; hayvanlar dedik, abartıyorsunuz dediler; insanlar dedik, "her birinin çok iyi evleri olacak, keşke bizim de evimiz yansa idi diyecekler!" dediler.. 

Öyle umudumuzu yitirdik öyle öfkelendik ve biz neler yaşıyoruz dedik ki; tamam, artık bitiyoruz dedik. Sonra yardıma koşan gönüllülerimiz, uçak kiralayanlarımız, yardım götürenlerimiz, haber yapma yasağı sebebiyle canlı yayınlardan bizlere haber veren gönüllülerimiz yetişti. Umudumuza umut oldular...

Yangınlar sürerken okçulukta olimpiyatta Altın Madalyayı aldı Mete Gazoz; hadi biraz olsun iyiyiz, güzel şeyler de oluyor ülkemizde dedik. Sonra birçok yer daha yandı, birkaç gün önce İzmir'de bir arkadaşımızın oturduğu ilçede köy yerinde yangın çıkarttılar. Bizzat ondan haberleri aldık, "söndürülüyor, tekrar yakıyorlar. İyiyiz canlarım ama işte durum bu..." diye haberler verdi bize. Bir gece de oradan kötü haber gelmesin diye dua ettik...

Sonra yangınları kontrol altına almaya uğraşırken, kayıp bir genç kızımız ölü olarak bulundu. Cinayet olduğu ortaya çıktı. Ertesi gün bir kadın daha öldürüldü, en son iki gün önce bir kız daha!!! 

Nasıl olduğumu bilemez oldum, dernek kursak başkanlığını göğsümüzü gere gere yaparız her birimiz. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz, bilemez oldum. Üstteki fotoğrafları hangi psikoloji ile çektiğimi de anlayın istediğim için bu yazıyı yazdım işte...

Yoruldum, umut etmeye devam ettim. Kötü haber aldıkça, dualarıma sığınmayı ihmal etmedim. En çok da ülkemin halden anlamayan bir kesim insanına içim sızladı. Ama yine de küllerimizden doğarız; umut etmeden yaşayamam, dedim. Zor olsa da...

Üstteki fotoğrafları böyle çektim işte, kendime iyi gelebilmek; sadece olanları duyurabilme ve sorgulayabilme becerisi olan bir vatandaş olarak hayatına devam edebilmek için kendime odaklandım. Bunu ihmal etmemeye de uğraşacağım... Elimden gelse, bedensel engelli bir birey değil de sağlıklı bir birey olsaydım gönüllüler arasında yer alırdım ama yapabildiğim bu kadar...

Ülkemde termik santrallere yangınlar yürüyor, seller oluyor, halkım her türlü destek için şükür ki birbirine koşuyor, artık sesimizi anca sosyal medyada yer alabilirsek birileri belki duyabiliyor. Sosyal medya iyi ki var, der hale geldik ama; Kadınların öldükten sonra bile kıymeti hala bilinemiyor...

Bilmiyorum günler daha nasıl geçecek, daha kötüsü olmaz derken başımıza başka kötülük gelecek diye korkuyoruz. Ama tek bir ortak doğru cümlemiz var ülkedeki çoğunlukla; Allah var, dert tasa yok. İlahi adalete olan inancımız bir çoğumuzu şükür ki ayakta tutuyor.  Tüm bunlar sınav, fakat bir kısım hiçbir şey yapmayarak saçma bir kadercilik anlayışında devam ediyor hayatına, bir kısım da zorda kalana yardım ederek... Ben kadercilik anlayışıyla oturmaya karşıyım. Bu dünyaya insan olarak bu sebeple gönderilmiş olamayız değil mi!?

İçimden gelenler bunlar, yazmak rahatlamak istedim dün ve bugün; şükür ki başarabildim.. Bir dernek kursam, "Nasıl olduğunu bilmeyenler derneği" olsun isterdim adı ve başkanı da hepimiz olalım. Gel gelelim bu derneğe üye olan herkes umut etmekten, çabalamaktan, yardıma muhtaca koşmaktan ve onların sesini duyurmaya çabalamaktan hiç vazgeçmese. Ortak hayra iyiliğe ve mutluluğa dualar etse ve çabalar gösterip birbirine yardım etmeye devam etse, kimse de art niyet göstermese.. Bunları diliyor ve can-ı gönülden istiyorum. 

Sevgilerimle... 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...