2 senedir her ay 8 film, böylece sene boyunca da toplamda 96 film izlemeye çalışıyorum. Yani birkaç ay da fazladan izlesem, 100'e tamamlarım diyordum ama genelde benimkiler bu sene 8'den eksik oluyor hep ya! Neyse, daha tam olduramadım ne yazık ki yani bu planımı... :) Ama yazıyorum, not ediyorum ya; geçen sene toplamda 75 film izlemişim, bu sene de Allah kerim diyelim. 75'e çıkabilirsem bile yine iyidir ama o derece şu aylarda...
İzlediğim okuduğum, gördüğüm, beğendiğim beğenmediğim konularda yazmak beni motive ediyor ve iyi hissettiriyor biliyorsunuz... Dedim ki, şu sıra çok film izleyemiyor iken yine; sevdiğim filmleri not edeyim kendi adıma, ki sevdiğim filmler arşivi yapma hayalim vardı ve bunu yapmak istediklerime yazmıştım hatırlarsanız. Ama oradaki istediğim gibi durumu, sürekli izleyebileceğim biri de olacak ki gerçekleştireyim diye düşündüm. Yoksa izlemedikçe DVD arşivi yapmanın da bir mantığı yok bence...
Yani giriş olarak kısaltmak gerekiyorsa, DVD'leri alıp saklamaktansa, önce bir sevdiğim filmler üzerine konuşalım. Bir film arşivi oluştursa idim, ilk 10'a hangi filmler girerdi bir listeleyim dedim... İyi demişim ama değil mi? =) Ortak filmlerimiz varsa da, benim listemden izleyip hiç beğenmediğiniz olduysa da sebepleriyle yorumlara bekliyorum! İyi okumalar...
City Of Angels - Melekler Şehri (1998)
City Of Angels çoğu listede konuşulmaya devam ediyor, bunun yanı sıra ismi Türkçe'ye "Kasım'da Aşk Başkadır" diye çevirilen "Sweet November" da konuşulanlar arasında var; ki ismini büyütmeleri ve de bu kadar övmeleri benim o filmden soğumama sebep olmuştu, hala izlemedim! Neyse bir haftasonuna giriş günü akşamı (Cuma); ertesi gün okul yok, tam moda girmelik dedim ve filmi odama geçip karanlıkta bilgisayar başında izliyorum. Hikayeyi öyle sevdim ki, nasıl bir his biliyor musunuz; sanki o filmin içindeyim ve bundan başka yerde o an mutlu olamaz gibiyim. İlk defa bir filmi izlerken böyle hissettiğim gerekçesiyle yeri bende ayrıdır bu filmin işte... :) Meg Ryan'ı ilk kez izlediğim film ve o gün bugündür bir ayrı severim kendisini de...
Konusu gereğince birkaç konuştuğum kişi çok eleştirmişti, dini duygularımıza ters falan diye. Ama zaten film Türk filmi değil ki! İçeriğinde ölüm meleklerinden birinin, dünyalı birine aşık olmasıyla yaşadığı hayatı anlatıyor. Evet, tamamiyle de bir yerde hayal ürünü bir konu... Bir doktora aşık olmak da, ikilinin zıtlıklarını ortaya döküyor zaten. Biri hastalarının hayatlarını kurtarmaya çalışıyor, diğeri de onun kurtaramadıklarına öteki dünyaya giderken eşlik ediyor işte... İnanın bana o yaşımda doktor olasım ve ölüm meleğimi bekleyesim geliyordu benim, bu aşkı öyle çok sevmiştim ve sanırım hep de seveceğim! :) Bu filmi kaç kere izledim hatırlayamıyorum ama 5-6'yı geçti. Uzun zaman da oldu izlemedim, 3-4 sene kadar...
Hayat Güzeldir - La Vita E Bella - (1997)
Madem eskilerden bir film ile başladım, 2000 öncesi sevdiğim diğer filmle devam edeyim dedim.
Bunu izlediğim tarih aralığını da hatırlayabiliyorum, sene 2003 ya da 2004... Şimdilerde hala oturduğumuz bu evimize taşındığımızın ilk seneleri daha. Kuzenimiz Beyhan abla da ablam da daha lisedeler. Beyhan ablamlar bize oturmaya geliyorlar bir akşam ve televizyonda bu film var. Büyükler balkonda oturmuş çay içerken, o akşam Kanal D veya Star'da bu film oynuyordu. Televizyonda çok ama çok güzel filmlerin yer bulduğu yıllardı o zaman. Şimdilerde güzel filmler yer bulacak da, izlemeye doyamayacağız; çok sık başımıza gelen bir şey değil! Trt-1'de Sinema kuşağı olduğu zamanlardan bahsediyorum... (Neyse, daha üstelemeyeyim. Üsteledikçe yaşlanıyorum! :))
Filmi üçümüz oturduk izledik, filmdeki anne ve babanın fedakarlıkları bizi aldı götürdü. Filmin sonunda üçümüz de hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk ki, o filmin içeriğine dair "çok iyi ve çok duygusal" olduğunu gazeteden okuduğumuzda "Yok canım!" demiştik ablamla... Hala bu filmin hatırası, o akşamda kaldı benim için. Bir daha baştan oturup izlemedim misal ama hala hatırlarım.
Filmde 2. Dünya Savaşı zamanında Yahudi kamplara götürülen ailelerin çektiği zulümler anlatılırken, Yahudi bir babanın oğlu ve İtalyan karısı için o ortamı yumuşatma çabası anlatılıyor. Bir çocuğa o ortamda, bizi ayrıştırıyorlar ve zulmediyorlar denilemeyeceği gibi; onu asla anlamayacak askerlerden çocuğunun canını bağışlamasını da isteyemeyen bir babadan bahsediyor film... Aslında nice baba var orada, biz birinden yola çıkıp o zamanı izliyoruz işte. Çok duygusaldı, yalnız izlemeye cesaretim yok sanırım. Belki izleyecek birini bulursam daha sonra yanıma, sevgili Merom gibi; yeniden izleyebilirim bu filmi de... =))
When İn Rome - Aşk Çeşmesi (2010)
2012 civarı bir tarihte ilk defa izlediğimi hatırlıyorum bu filmi de, örgün öğretim üniversite okuduğum Sındırgı'dan döndükten hemen sonrası idi. Evden tam anlamıyla çıkabileceğim ortam yoktu, benim ardımdan üniversitelerine giden arkadaşlarımla beraber buralar sessiz sakin olmuştu. Derken İtalyanca merakımın başladığı senelerin ardından, izleyecek filmler aradığım bir gün bu film çıktı karşıma.O ilk izleyişimden sonra, biri kuzenim biri komşumuz olmak üzere iki kişiyle tekrar seyrettim. Bir ara da canım sıkıldıkça bu filmi açar izler oldum sonra... Aslında hala sıkıldığımda açıp izleyebilirim ama izleme listeleri tutmaya başladım başlayalı, fırsat buldukça o listeleri bitirmeye çabalamak işime geliyor daha çoğunlukla. Ama buraya not olsun, yine izleyeyim ben bu filmi. 7. izleyişimde bir film benim olmuş demektir zaten, City Of Angels gibi. :) Ama ikisi arasında fark var tabi, bu film daha çok romantik komedi; City Of Angels, bildiğimiz romantiktir...
Serendipity - Tesadüf (2001)
Serendipity benim City Of Angels'dan sonraki sırada tuttuğum en sevdiğim aşk filmi aslında. İçeriğinde çok eğlenceli bir hikayeyi anlatıyor ama hiç klasik holywood filmleri gibi değil! Bu film hakkında bir "İzledim" yazısı yazmıştım, ki kendisini okumak isterseniz de buraya tıklayabilirsiniz... Direkt onu da okuyabilirsiniz ama bir küçük not geçeceğim yine de;
Aşkı bir anda bulduğunuzu düşündüğünüzde, işini kadere bırakacak kadar düşüncelere dalmış esas kızımızla bulduğunuzu düşünün. Aslında bu bahsettiğimiz kızımız, yeni tanıştığı biri için "doğru kişi olup olmadığına emin olmak istiyor!"
"En sevdiğim kelime "Serendipity." Beklenmeyen Tesadüf demek. Ama aslında ben tesadüflere inanmam. Bence her şey kaderin arkasında." diyor. Bunu da şöyle destekliyor; "Kader bize seçenekler sunuyor, biz mutlu onları okuyup mutlu olup olmadığımıza bakıyoruz." Sonra işaretlere kalıyor hayatları. "Benim için doğru insan isen, bir şekilde zaten buluşur kavuşuruz" diyorlar. Bir gün tamamen tesadüfe bırakıyor aralarındaki ilişkiyi. İzlemek istemezseniz dediğim gibi yazıma alabilirim sizi, ama bana bu filmdeki aşk hala çok saf geliyor! :)
En son geçen sene dostum Meroma izletirken izlemiştim, dün gece tekrar izlemeyi düşünene dek. Dün izlediğimde aynı hisleri daha yoğun yaşadığımı gördüm; her seferinde daha da yoğunlaştığı gibi. Aslında şu sıralar cidden o moda girmemek ve kendimi üzmemek için izleyemiyordum; ama dün gece izledim... Demek ihtiyacım vardı ama beni çok da zorladı yoğunlaşan ama bugüne uyarlanan duygularımla. Neden biliyor musunuz; çok severek izlediğiniz ve bunu bilerek izlediğiniz bir film, sizin için gitgide daha zorlu olabiliyor bazen. Hele ki yalnız izliyorsanız! Bu ara ben çok duygusalım, kusuruma bakmayın... (:
Krrish 3 - (2013)
İzleyip de konusu itibariyle "böyle bir şey olsa ya dünyada" dediğim bir hikayeye sahip "Krrish", hint sinemasının süper kahramanı... Bana göre Spider Man ve Batman'den daha gerçek inanılası bir hikayeye sahip, üstelik her birinden daha fantastik başlangıç hikayesi olmasına rağmen! :) Bir uzaylı tarafından babasına verilen dünyaötesi gücün "Krrish"e gen yoluyla geçmiş olması, sanırım bana daha inandırıcı bir kahramanlık gibi geliyor...Neyse, üçüncü filmi beğenmemin sebebine gelirsek; Krrish dünyaya kötü kardeşi tarafından yayılan bir hastalık virüsünü yok etmeye uğraşıyor ve bu hikaye gerçekten güzel anlatılıyor. O filmdeki gibi durumlar yaşansın isterdim demiyorum ama Krrish'in birçok açıdan iyi gelen güçleri gibi bir şeyler yaşamak isterdim diye hissettirdi film. Kucaklayıcı bir film, izlemek isterseniz veya devam filmi olarak izlememişler varsa diye anlatamıyorum. Ama fikirlerimi okumak isteyen var ise, izlemiş ya da izlememiş olarak, buradaki yazıma da uğrayabilirler tabi...
Bundan iki sene önce keşfettiğim Hritik Roshan benim için Hint sineması oyuncularında efsanelerdendir yani... :)
Moana - (2016)
Gelelim animasyon ve fantastik yapımlara, bu filmden önce sayılması gereken birçok animasyon filmi elbet var önceki izlediğimiz zamanlardan ama bu film de şimdi bir başka benim için! Yeğenim Kağan'ımla izlediğimiz ilk animasyon filmlerinden biri. Bundan önce çok çizgi film izledik ama Kağan uzun film izleyemeyenlerdendir genelde, bizim en uzun oturup izlediğimiz ve beğendiğimiz ilk animasyon filmi bu oldu... Ardından birçok film daha izledik ama ilk olması ve beğenilen olması, bende ayrı yerini bulmasına haktır bence! :)
Neyse Antalya'da idik, geçen sene izledik beraber Kağanımla. Oturup bir filmi baştan sona izlemek tabii yorucu idi onun için, hala yoruluyor. Bu sebeple iki günde izledik, yarısını bir akşam ve diğer yarısını da ertesi gün. Ama ikimiz de "Hei Hei"e bayıldık film boyunca. Herkes Moana'ya hayran kalmış olabilir, biz oradaki tavuğa öyle çok güldük ki; bazen hala açıp izliyoruz, o derece! :)
Şarkılarından tutun, görüntü içeriğine kadar kaliteli bulduğum Disney Channel'ın bir filmidir kendisi. Hala "hadi izleyelim" deseniz, oturur izlerim her defasında. Başarmak için, korkmamayı ve çabalamanın önemini kavramak gerektiğini çok güzel anlatıyor...
Güzel Ve Çirkin (2017)
En sevdiğim animasyon fantastik filmler arasına giren Güzel ve Çirkin, masalın en güzel haliyle anlatıldığı 2017 yapımı Disney Channel filmi olarak sunuldu... Esas hikayesi bambaşka diyorlar bu Güzel Ve Çirkin için aslında, duydunuz mu? Ben okudum ama büyüsünü bozmayayım en iyisi! :) Ama sözüm olsun, bir kez daha izlediğimden sonra bunun da "İzledim" yazısını yazayım ve size o hikayeleri de öğrendiğim kadarıyla yazayım bloğumdan...Kendi güzelliği ve zenginliğinin şatafatına kapılmış bir prensin, bir gün bir balo sırasında lanetlenmesiyle başlıyor hikayemiz. Yakışıklı prens bir çirkin krala dönüşüyor ve onunla beraber kraliyet sarayı da, kendi alanına sığınmış yaşayan ölüler halini alıyor. Her şey yaşıyor oysa o krallıkta, çay fincanından duvar saatine kadar! Ama kendini inzivaya çeken kralla beraber, her biri sessiz sakin evin kuytularına çekiyorlar...
Yaşamayan o eve, bir gün Güzel geliyor; babasının o evin yolundan geçerken, geceyi konaklamak için yer aradığı sırada bahçesinden bir gül koparması sebebiyle... Çirkinimiz canı karşılığında kızını istiyor adamdan. Bakın ben bile unutmuşum böyle olduğunu, açıp biraz okudum da "sahi yaa" dedim. Neyse, bunun sonucunda o ev yaşamaya başlıyor işte. Güzel gelir ve ev yaşar! Laneti bozmak için zamanla beraber uğraşacaklardır ama önce aşılması gereken Çirkin'in kendini hapsettiği duvarları vardır... Birbirine bir şeyler öğreterek aşk yaşayan film karakterlerini hep sevmişimdir, muhtemelen bu hikayeyi de bu sebeple bu kadar çok sevdim! :)
Ayrıca bu film, o senenin en iyi film oscarını da almaya hak kazanmıştı. Gerçekten güzel bir filmdi... 2017 senesinde izledim diye hatırlıyorum ben de... Üstüne bir kez daha izledim ve ilk izlediğimin üzerine üçüncü senem için bir kez daha izlemeliyim bence!
The Host - Göçebe (2013)
Başka ruhlara ruhlar aktararak, dünyayı insanların zulmünden kurtarmayı hedefleyen bir tür uzaylı ırkı dünyayı ele geçiriyor filmde. Öyle ki, insanları yerlerinde yakalıyor ve bir şekilde bedenlerini alıp sakin yaradılışlı ruhları içine aktarıyorlar. Direnen ruhlar hayatta kalıyor, direnemeyenler de ölüyor. Başta düşünemiyorsunuz, "E hani bunlar dünyayı güzelleştirecekti? İnsanları içten öldürüyorlar ya yine de!" diye. Hikayenin o noktası kitabın başında çok güzel anlatılıyor zira...
Sonra bu direnen beden sahibi ruhlardan biri, o aktarım yapılan hastanelerden birinden kaçıyor içine aktarılan göçebe ruhun yardımıyla. Sonrası başlıyor macera... Hastanede verilmemesi gereken ailesinin yerini, ancak kaçarak saklayabilirler zira. Göçebe'yle beraber gidiyorlar da, kabul ediliyorlar mı derseniz; elbette hayır, içinde esas ruhun olduğuna inanıp inanmayanlar bir güzel saklıyorlar ama saklandıkları yerin en alt katmanında. Hikaye sizi içine çok güzel çekiyor, bana göre öyle en azından... En az 3-4 kişiye izlettiğim bu filmle de gurur duyuyorum, şu ana dek beğenmeyene rastlamadım onlardan. :) Bu filmin ve kitabının hikayesinin "Filmi Olan Kitaplar" yazısı buradan da bulunsun madem!
Anadolu Kartalları - (2011)
Oyuncu kadrosu ve konusunun işleniş biçimiyle, en güzel 2000 sonrası Türk Filmlerimizden biri olmaya aday bence. Uçaklara az biraz merakı olanlar çok sevmiş gördüm ki, bana da bu kadarı yetti doğrusu. O eğitim süreçleri ve içindeki hikayeleri işleyişleri bana hep güzel zaman geçirttirdi... Özge Özpirinçci, Çağatay Ulusoy, Engin Altan Düzyatan, Alper Saldıran, Ekin Türkmen gibi oyunculardan bahsediyorum bu arada! İyi dizi ve filmlerde oynamış ve oyunculuklarının hakkını hep vermiş olduklarını gözlemlediğim için bu oyuncuları belirttim tabi ki.
Pilot olma yolculuklarını izlediğimiz öğrencilerin, yaşadıkları zorlukları, hayattaki acıları ve mutluluklarını izletiyor film. Güzel zaman geçirtiyor bu arada da... Bu yazımda bir müzik eksikliği var gibi geldi, bu filmin müziklerinden en sevdiğim şarkıyı buradaki linkten dinleyin isterseniz olur mu? :)
Me Before You - Senden Önce Ben (2016)
2018 Mayıs ayı, bir gece yatağımda açtım bu nicedir ertelediğim ama merak da etmeyi bırakamadığım filmi. Biliyorum ki, engellilil konusunun işlendiği filmler ya çok abartılıyor ya da tam anlamıyla içeriğine doğru açılardan değinilebilen içerikler olamıyor... Me Before You'ya kadar böyle düşünüyordum diyebilirim, çünkü çok değinilmesi gerektiğini düşündüğüm konulara senaryosunda yer vermiş. Ama ben hikayeyi de, bu konuda yaşadığım anları ve hissettiğim karmaşayı da tümüyle anlatmayacağım yeniden. Bu hikayenin filmini izledikten sonra da kitabını okuduktan sonra da tüm düşüncelerimi paylaşmaya çalıştığım yazılarım var, onları burada ve burada bulabilirsiniz...
Korkularınızı, ama kendinize dahi hiç açık etmemek için uğraş verdiğiniz korkularınızı bir filmde izlediğiniz oldu mu hiç? Me Before You filmi bana onu hissettirdi işte... Gecenin bir yarısı önce boğazıma bir yumru oturdu, sonra gözlerimden yaşlar istemsiz boşaldı ve ağlayan ben değildim yüreğimden boşalıyordu sanki yaşlar. O gece öyle rahat uyudum ki, gördüğüm rüyalar beni kendimi anlamam yönünde yol gösterici olmaya başladı. Yeniden! Uyumadan önce sabaha kadar hislerimi telefonumun mail kısmını açarak yazdım önce, ki üstte de bağlantısını verdiğim "İzledim" yazısıyla yayınladım sonra...
Acı hissettim, dehşete düştüm, korkularımı gördüm, kendimi anladım. Kitabı olan filmlerden, ilk defa filmini izleyip de kitabını okuduğum bir film oldu kendisi. Tabii merakım sayesinde. Ama iyi ki izlemişim dedirtendi aynı zamanda... Bu film en sevdiklerim arasına girdiyse de, bir daha izlemeye de cesaret edemediklerimden mesela. Bir daha beni o kadar savunmasız yakalayabilir mi bilmiyorum ama yine de cesaret edemiyorum işte. :) Bu filmi izlediğim zamanlarda ve sonrasında çok şey keşfettim kalbime hapsettiğim, en sevdiğim filmler arasında son sıraya oturduğuna bakmayın; öyle denk geldi...
Böylece benim en sevdiğim 10 filmde sona gelmiş bulunuyoruz. Elbette yaşadıkça en sevdiğimiz filmlere ekleme bitmez. Aslında bu listeye eklenmemiş eksik kalmış daha epey film de var. Ama ben hayatımda epey yer edinmiş ve beni dürten filmleri sıralamak istedim. Bilim kurgular eksik mesela burada, 4 film daha eklemem lazım onlar için de aslında. Ama şimdilik kalıversin burası böyle, beni hayrete düşüren ve hayran eden bilim kurgu filmlerine de başka bir yazımda yer veririm belki sonra...
Lütfen yorumlarınızı benden esirgemeyin, sizler de orada okuyor ve yazılarımı beğeniyorsanız eşlik edin ki yorumlarda da sohbet ortamı oluşturalım. Hem motivasyonum artar da, daha sık yazı yazarım belki yeniden. Eskiden haftada 4-5 yazıyordum, bu sıra haftada 2 yazı yazarsam "işte bu!" diyorum kendime. :) Yani, yorumlarınızı da bekliyorum. Sevgilerimi sunuyorum ve bir sonraki yazıma dek kendinize iyi bakın diyorum...
Sevgilerimle. (:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)