26 Haziran 2012 Salı

Kitaplardan bahsedelim biraz

Okumayı ve yazmayı seven bir yapım var. Edebiyata yatkınım diyebilirim. Ama belli bir yaşa kadar zorla kitap okuyan bir kızdım, doğruya doğru. Küçükken "Peter Pan" kitabını almışlardı ablam ile annem bana, okuma alışkanlığını kazanabilmem için çok uğraştılar. Küçüktüm ve ilgimi çekmiyordu açıkçası. O zamanlar daha çok yazayım, müzik dinleyeyim, oyun oynayayım havasındaydım. Fakat sonradan anladım, annem ile ablamın kazandırmayı istediği bu güzel alışkanlık, çok ama çok güzel bir uğraşmış...


Peter Pan kitabı, yıllar yıllarca elimde süründü. Ancak 9 sayfadan ileriye gidememiştim sanırım. Sürekli başa dönüp duruyordum çok elime almadığımdan. Daha sonra da sonunu okuyup kapattığımı hatırlıyorum. O kitabın daha sonra nereye kaybolduğunu, bir süre sonra çok merak etmeye başladım. Sanırım hala da merak ediyorum. Büyük ihtimal okul kütüphanesine vermişimdir. Şimdi keşke elimde olsaydı diyorum...


Lise'ye kadar yılda 1 adet okuduğum kitaplar, lise'de sürekli alışkanlığa döndü. Bu seferde ders çalışmayacak dereceye vardı alışkanlığım. Her bulduğum boşlukta kitap okumaya başladım, elimde okuma kitabımla beraber rehabilitasyona gider oldum. Fizyoterapistimle kitaplardan konuşmaktan hoşlanır oldum. Bu durumda derslerimin aksamasından korkan ailem bu seferde kitaplarımı kaçırır oldular. Dozunu tam tutturamadığım zamanlardı yani. :)

Ortaokul sonunda başladı aslında bu alışkanlık. Çok bilindik bir seri vardı o zaman: İpek ONGUN'un Bir Genç Kızın Gizli Defteri Serisi...


Sonra bu serinin takibinde iken o dönem arkadaşlarımdan duyup okuduğum, günlük tarzında, unutamadığım, bir kitapta; Burçak Çerezcioğlu  Mavi Saçlı Kız idi...


Sonrasında devam edecek olan alışkanlık, lisede Alacakaranlık serisi ile başladı... Sonra Adam Fawer takip etti... Derken başını alamadığım, okumadığım zaman eksiklik gibi hissettiğim bir alışkanlık oldu...



Şimdi bazen fırsat bulamıyorum derslerden. Ama dengeli bir biçimde fırsat yaratmaya uğraşıyorum. Elimde kitabım oldukça geceleri kitap okumaya uğraşıyorum yatmadan önce, bulduğum her kitap okumaya uygun alanı kullanmaya uğraşıyorum. Kitap, başka bir dünyaya açılan bir kapı gibi benim için de...

Son 2 senede fazla kitap okuyabildiğimi söyleyemeyeceğim. Elimden geldiğince zaman veya mekan ayarlamaya uğraştım ama dersler ve uğraşlar, biraz da sağlık durumları izin vermedi. Ama yine de buna rağmen okuyabildiğimi söyleyebilirim... :))


2 gün önce kitaplar hakkında yine bakarken önüme Stepheıne Meyer'in Göçebe adlı kitabının 2013 Mart ayında filminin çıkacağına dair bir link çıktı. Çok çok sevindim açıkçası. :)) Kurgusu nefis bir kitap, Göçebe(The Host). Okumadıysanız tavsiye ederim... Çok geniş bir hayal gücü ile yazılmış... Hevesle bekliyorum filmi...

Şimdi elimde Kristin Hannah'ın Ateşböceği Yolu kitabı var. Arkadaşlık ve dostluk üzerine, güzel anlatımı olan bir kitap. Okulun bitmesinin ardından, böyle kalın bir kitap ile kitap okumayamadığım zamanların acısını çıkarıyorum şimdi... :) Kapağı da kendisi kadar güzel. Bittikten sonra özel bir yazı yazmayı bile düşünebilirim.



Kitaplar hakkında konuşulacak şey bitmez... Devam ettirsem daha çok uzar bu yazı... Ama şunu da söyleyip bitirmeliyim, Okumanın yanında yazmak da benim için çok önemli. Günün birinde bir yazar olarak bu dünyaya katılmayı o kadar çok istiyorum ki... Dilerim hayırlısıyla olur... :)

25 Haziran 2012 Pazartesi

Bir Piknik Macerası

2 senenin acısı sanırım tam da bugün çıktı... Annem ve Babam ile piknik çok güzeldi. Başta her ne kadar yer bulmak için başta Kumsaz tarafına doğru uzanan bir yolculuk yapmış olsak da, günün o kısmı da güzeldi. Resim demetleri sunmak istiyorum. 1-2 ay oldu kameramı alalı. Profesyonel olduğu felan da yok, ama acemice de olsa beğendiğim birçok şeyi ölümsüzleştirmeyi çok seviyorum...


Şu görülen Deniz Feneri'nin yanına gitmeyi çok istedim bugün... Buralar Kumsaz tarafı... 


Deniz Fenerini çekerken, kamerama takılan kız... :) Çok Otantik bir fotoğraf bence.


İşte gitmek istediğim Deniz Feneri... Cidden deniz'i özlemişim....


Burası da Yat Limanı... Cidden güzel bir görüntü. Tam tatil havasına kapıldım bugün...


Bu Ağacı es geçemedim. Çok beğendim. Ama bu arada reklamını da yapmış oldum Satılık evin... :)

Daha sonra Piknik alanına giriş yaptık, Gemlik'te... Kumsaz tarafında, hiç piknik alanı yoktu. Önce yerimize kurulduk, sonra da babam ile yemek öncesi tavla oynadık. Dünkü 5-3'lük yenmesi yetmemiş. Nasıl 3 sayı alırmışım diye oyuna başladık. Buyrunuz bunlar da Piknik alanından. Fotoğraflarımızı çeken Annemdi. :)


Piknik alanından manzara böyleydi...


Babamla tavla oynarken ciddiyetim...


Bu da yenilirken gülümseyişim... Yenilirken nasıl gülebillir insan... :) Helal olsun bana yaa... 

Ama söylemeliyim, babam hazır ateşe koşup, oyunu yarım bıraktı. Bu oyunun rövanşı alınacak yani... :) Gün cidden çok eğlenceliydi. Eve geldiğimde birşey yapmama rağmen yorulduğumu hissettim... Sıcaklar yakmaya başladı... :) Bugünlük bu kadar... 


23 Haziran 2012 Cumartesi

Son Birkaç Haftanın Kritiği

Beyin yorgunluğu hakim bu aralar. Sağlığımdan ötürü olabilmesi mümkün... Sındırgı'dan döneli yaklaşık 1 ay olmak üzere, ama henüz tam anlamıyla toparlanamadım. Biraz zamana ihtiyacım olduğunu biliyor ve hissediyorum. Ama etrafımdakilerin, tabii ki iyiliğimi istediklerinden ötürü, bazen fazla ısrarlı ve aceleci davrandıklarını görüyorum. Yakın, uzak... İyi olmayı bende istiyorum fakat herşey hemen olmuyor. Bu ataktan sonra öğrendim bunu iyice. Bazı zaman babama ya da başkalarına bunu anlatamıyorum. 


Yaşadıklarım kolay şeyler değil... Yanlış tedavi sonrası sağlığım çok ama çok değişti... Doğrudan olarak vücudumun tepkileri de... Zamanla beni ve güvenimi gerek dibe, gerekse zirveye sürükledi.  Soğukların kasları yorduğu kesin gerçek olarak aklıma yazıldı. Üstelik kas kuvvetsizliğinin soğuklara karşı normalden öte tepki gösterdiğini de anlamış olduk... Fakat şimdi daha iyi olabilmem için daha umutluyum. Çünkü alıştığım iklim çerçevesinde yaşamımı sürdürmeye devam ediyorum. Eskisi gibi, Bursa'dayım...


Herşeyin güvenle ve umutla devam edebileceği doğrultusunda, inancımı kaybetmemek için elimden gelenden fazlasını yaptığıma inanıyorum. Ama bazen sağlığım o kadar dehşete düşürüyor ki... Durumum bazılarına garip geliyor. Ben olsam yerinde gibisinden cümleler benim durumumda fazla işe yaramıyor... Biliyorum, hiçbirine kırılmıyorum da aslında (en azından yakından bildiğim tanıdığım insanlara), beni sevdiklerinden ve iyi olmamı istediklerinden ötürü bu tür cümlelerini sarfediyorlar. Fakat durum cidden sanıldığı gibi değil... İster istemez biraz anlaşılmayı istiyorum... 


Eskisi gibi olsa durumum, yani bundan 2 sene öncesi gibi olsa; hareketsiz kalsam, hiç dışarı çıkmasam veya fazla aldırış etmesem sağlığıma, (Ki o zamanlar bu söylediklerim yoktu... Egzersiz yapmasam mutlaka arkadaşıma gidiyordum, sitede dışarı çıkıyordum. Ve o zaman gördüğüm Fizyoterapi hocalarım ve derslerim fazlasıyla artılar kazandırıyordu gün geçtikçe.) o zaman söylenenlerin ciddi anlamda hakkı var diyeceğim. Fakat ciddi anlamda durumum zaman zaman dehşete düşürmekte beni. Sındırgı'da iken güvenimi ve inancımı zaman zaman çok kaybediyor ve bir takım üzüntülere çabuk boğuluyordum. Bursa'ya gelince, umudum yeniden yeşerdi. Ancak zamana ihtiyacım var ve çevremdeki tüm herkesin inandığını görmeye. 

Etrafımda her ne kadar bana inandıklarını, güvendiklerini bildiğim kişiler varsa da, Ailem, dostlarım, sevdiklerim gibi, Babam fazlasıyla herşey hemen olsun gibisinden heyecanlı... Biliyorum beni kötü görmek bir baba olarak üzüyor onu, tıpkı benim onları üzgün ve kötü gördüğümde üzüldüğüm gibi... 

Ama; Her sabah kalktığımda, elimi yüzümü yıkar iken, annemin yanında, lavabo başında fazladan 10 saniye bile ayakta kalıyorsam bu benim için büyük bir umut. Biliyorum, Sındırgı'da kas kuvvetsizliğimden ötürü fazla hareketsiz kaldım. Çünkü kasılmalarım ayakta fazla durmama bile direnç sağlamıyordu. Aynı zamanda dersler, vizeler, finaller, okul telaşı derken, Rehabilitasyon harici arada çok az harekette bulunuyordum. Okula gidip gelmek dışında, havalar düzelene kadar ev içinde direncim oldukça geziniyordum. Başka harekette bulunduğum yoktu... Bu yüzden kilo aldığımın, hareketlerimin birçoğunun da gerilediğinin farkındayım. 

Son birkaç haftadır, bunları düşünüp duruyorum işte. Beni okuyan var mı bilmiyorum ama, anlamanızı diliyorum. Sadece kilo vermeye de, durumumun düzelmesine de biraz zaman gerek... Ben inancımı kaybetmiyorum... Fakat Ailemin ve sevdiklerimin de inançları, dirençleri hiç kaybolmasın istiyorum.  Bu ara korkum onları üzmek ve benim için inançlarının kaybolduğuna dair gözlerinde bir iz yakalamak... İşte bu çok korkutuyor beni...


İnsan kendine olan inancını ve hayata karşı umudunu yitirmemeli. Ve uğraşıyorum ki inancım ve umudum kırılmasın... :)







Zaman ne gösterecek elbet bilemeyiz, elimden geldiğince çabalıyorum da... Bugün Annem buradaki rehabilitasyonlardan birine gitti başvuru yapmak için. İyi bir araştırma yapıp, Sındırgı'da 2. senemin başından itibaren fizik tedavi aldığım hocamın burada güvendiği bir arkadaşını önermesi doğrultusunda gitti başvuru yapmaya... Başvurum da yapıldı. Umarım iyi fizyoterapistlerle devam edeceğiz yolumuza... Artık bundan sonrası benim için çok önemli. Sındırgı'dan ayrılmak zorunda kalan o hocamın arkadaşı da umuyorum en az onun kadar iyidir... Dilerim Şansım yaver gitsin... 

Okuduğunuz için çok teşekkür ederim, Kafanızı patlattıysam da özür dilerim... :)











11 Haziran 2012 Pazartesi

Günlerim Düşünceli Geçiyor

Okul bitti, dönüş tamamlandı. Hele hele ev bile toparlandı, ben hala düşünceliyim. Nedeni çok basit. Bir uğraşsız kalmış gibi hissediyorum kendimi bu sıralar.Tam anlamıyla uğraşsız kalmadım aslında. Lisans Tamamlama ile okula açıktan devam edeceğim. Ama hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşününce garip oluyorum işte.

Okumaya, okula gitmeye fazlasıyla alışmışım. Bitsin bitsin diye, küçüklüğümden beri uğraştığım okul, bitti sonunda. Ama düşündüğüm gibi olmadı ne yazık ki... Bitsin şunu yapacağım, bitsin nasıl rahatlayacağım diye diye sonuna geldim. Ama bir hüzün hakim işte... Beklenmedik bir hüzün hem de... :)

Sabah kalkıp okula gitmeler yok artık, okuldaki haller yok, sınavlardan çıkıp uzun uzun onu ne yaptın bunu ne yaptın tartışmaları yok, hocalarla birebir irtibatlı eğitim bitti...


Şimdi ciddi ciddi yeni sorumluluklara doğru yol alıyoruz. Bu bana çok garip geliyor. Her yeni dönemece girdiğinde nasıl garip gelirse öyle. Ama bu sefer ki başka... Hayatım boyunca okumak eylemi bitmeyecek gibi görünüyordu. Bu aralar bunların düşüncesi var aklımda. Bu durum beni biraz hüzünlendirdi sanırım. Dediğim gibi okumaya fazlasıyla alışmışım. :)

Geçen bir arkadaşım sordu mesela, "Ne yapmayı düşünüyorsun bundan sonra?" diye. Yapmayı düşündüğüm çok şey olduğunu söyledim. O konuda bir boşluğa düşmedim yani. Ama 14 yıldır alıştığım tek düzelik, okul ev arası ikilem bozulacak, şekil değiştirecek... Bana garip gelen bu işte.


Ne yapacağım konusuna gelirsek;
-Öncelik Yabancı Dil konusunda kendimi geliştirmekte... 
-Sonra hayırlısı nasıl olacak bilmiyorum ama ÖMSS(Özürlü Memur Seçme Sınavı)'nin tercihleri var... Sınav sonucum biraz  düşük. Herhangi bir işe yerleşebilecek miyim bakalım... Herhangi bir yere yerleşirsem sağlığım el verdikçe iş hayatına atılma düşüncem var. 
-Eylül-Ekim gibi Lisans Tamamlama başvurusu yapacağım... 


Yapmayı istediğim cidden birçok şey var. Boş duracak bir tip değilim. Okuma, yazma yönü açısından duramıyorum zaten... Kendime ayırabilecek zaman açısından, "dersler fazla sıkıntı olmaz ne olsa, rahatım." gibisinden boş zamanım arttı gibi görünüyor şimdi ama, şu dönemi atlatayım, buna da bir alışayım, eminim gelecektir yoğun günler yine. Hele ki çalışmaya başlarsam...

Eee bir de söylemeyi unuttum, Taze teyze adayıyım bu arada. :) Yiğenimin doğmasına az bir zaman kaldı. Yaklaşık 1,5-2 ay kadar bir zaman sonra teyze olacağım. Bu da ayrı bir uğraş doğuracak. :)


Uğraşsız kalmış değilim cidden. Sadece sorun şu ki, insan cidden okul bitince bir boşluğa düşüyormuş... 

Evet sanırım okulun bitmesi beni fazla hüzünlendirdi. Çoğu şeyin değerini bitince ve yitirince anlıyoruz derler ya. Değerini iyi bildiğimi düşünsem de yine de erken bitti gibime geliyor. :) Şimdi ciddi ciddi bir iş hayatına, yeni hayallere ve yeni dönemlere atılıyoruz her birimiz. İster istemez garip geliyor bu aralar, tahmin edersiniz ki...

Sevgilerimle...




4 Haziran 2012 Pazartesi

İşte Evimdeyim

Sonunda evimdeyim. İnsanın evi gibisi yok cidden. Burası güvende hissettiğim yerlerden. Her ne kadar bazen sırf evde takılmaktan sıkılsamda... Evimdeyim güzel Bursa'mda. Ve evimde olmanın en güzel yanı, balkona oturup manzaraya karşı keyif yapmak... Evimizin manzarasını görünce hak vereceksiniz... Bir yandan deniz manzarası, bir yandan karşıdaki limanların görüntüsü, bir taraftan da bir ucu kumlaya bir ucuda Gemlik merkeze giden bir yol...

Önce resimlerle başlayayım o vakit. Bursa'nın Gemlik ilçesi çok güzel bir yer. Gemliği bilmeyenler için girişten deniziyle kendi güzelliğini ortaya koyan birkaç resim sunayım size...





İşte Bu 4 resimde görüldüğü gibi nadide Gemliğimizin girişi böyle... En çok bilinen de Gemlik'e girerken Orhan Veli Kanık'ın sözünün yazılı olduğu tabeladır: "Gemlik'e girerken deniz'i göreceksin; sakın şaşırma." 


İşte bu uyarı tablosu. :) 

Gemlik güzeldir. İçinde büyük güzellikler barındırır. Gerek bağlantılı olduğu Bursa ile, gerekse bağlandığı ilçelerle büyük güzelliklere sahiptir. :) 

Seviyorum bu şehiri o yüzden. Herkes İstanbul'a aşık olur, ben Bursaya... :) Çok alıştım sanırım bu şehire. Doğduğumdan beri bu şehirde yaşıyorum. Kısa yolculukların dönüşünde bile, Gemlik'e girerken deniz'i gördüm mü bir huzur kaplıyor içimi. Denizi olan bir şehirden dönüyor olsam bile... 2 sene boyunca ilk defa bu kadar uzak kaldım bu şehirden. 

Aşağıdaki resimler de bizim evimizden balkon manzaralarımız. :) 





Özlemekte haksız değilmişim de mi ama? =)

Neyse efendim, daha fazla laf etmeyeceğim. Eğer birgün olurda yolunuz düşerse Bursa'ya, Gemlik'i gezmeye gelin derim... Tarihi bir yapı hakim değildir. Ama doğa güzelliğini, yazlık mekanlarını bünyesinde barındırır. Kumla, Armutlu, Fıstıklı, Kapaklı, ve birçok yer... Ve mümkünse Mudanya tarafını da gezin derim. Mudanya'nın da burası kadar ayrı güzelliği hakim... Kısacası BURSA GÜZELDİR... =) 






2 Haziran 2012 Cumartesi

Bir Macera Biter, Bir Diğeri Başlar

Tüm sevinçleri ve hüzünleriyle, hasretleriyle ve kavuşmalarıyla, 2 yıl geçti de gitti. Güzel anlar güzel zamanlar yaşadık. Sındırgı denen yerin adını bile bilmezken, Sındırgıyı evimiz de bildik, yurdumuzda. Şimdi 2 yılın ardından temelli döndüğüm memleketimdeyim annemle beraber. Ve sanki 3 ay sonra yeniden Sındırgı'ya dönecekmişiz gibi geliyor... 

Herkesi, herşeyi çok özlemişim Bursa'mı, evimi, Ailemi... Ama biliyorum ki Sındırgı'yı da çok özleyeceğim, Belki şimdiden bile özledim... :) Tüm yaşanmışlıkları unutamam... Hepsi çok güzeldi ve pişmanlık duymadan kurduğum arkadaşlıklarımız ve dostluklarımız oldu, görüşmeyi kesmeyeceğimizi umduğum... Bana tüm güzellikleri yaşatan Anneme, Babama, Geride bıraktığım sevdiklerime Ve Sındırgı'da tanıdığım, tanıştığım arkadaşlarım ve dostlarıma, Sındırgı'da her kimi tanıdıysam herkese teşekkür ederim... :)

Ve şimdi Bursa'ya Merhaba diyorum, İşte ben geldim... =) ♥





Son zamanlardan bahsetmek gerekirse, fazlasıyla güzeldi. 30 Mayıs'ta kep törenimiz vardı. Hem hüzünlü, hem sevinçli bir törendi. Yakından görüştüğümüz arkadaşlarımızın aileleriyle tanışmadıklarımız vardı onlarla tanıştık... :) Ama daha öncesinde anlatılacaklar var...

Kep töreni günü, Yapılmaya çalışılan, fakat aksiliklerle bozulan bir süpriz var, süprizlikten çıkmış bir süpriz. :) Hemen anlatıyorum: şöyle ki, Mezuniyetten birkaç gün önce, Pazar günü, Ayşe teyzem İstanbul'dan gelmişti. Pazartesi ve Salı günü son sınavlarımı olduktan sonra Salı günü sınava gidip geldikten sonraydı sanırım, Eskişehir'de okuyan Büyük dayımın kızı aradı. Hem benim Bölüm 1.'liğimi tebrik etmek için, hem de Yengemlerin ve Annannem'in süpriz yapacağını bildirmek için. Eh tabii ki biz sadece Aysel yengem gelecekmiş gibi süprizden habersiz davranıyoruz. :) 

Daha sonra ben salı günü sınavdan çıktıktan sonra annemler dediler ki "Yengenler gelemiyor..." Küçük yengemin annanesi hastaydı o hastaymış yine felan bahaneler uydurdular. 

"Olsun sağlık olsun, Ayşe teyzemiz var, babam gelecek. Yine yalnız değiliz ki." Dedik beraber. (Ayşe teyzem, Annemin küçük teyzesi.)

Çarşıda dolaşıp, Pelinle Anne Babasını karşıladıktan sonra eve döndük. Annemlerin seslerini duydum mutfaktalarken. " Yarın bunlar ne zaman gelecek, yarına nasıl yaparız ederiz.." Plan yapıyorlar işte. Sustum bekledim. Süpriz bozmayı sevmem. Fakat unutup bir kez de yanımda konuştular. :D Annem konuştu Ayşe teyzem toparladı tabii.. Neyse sustum atlattık öyle böyle.. 

Salı akşamı babam geldi. Yemeğimizi yedik, çayımızı içtik yattık. O gece yattık güzelce. Sabah uyanmış herkes, beni de uyandırdılar, kahvaltımızı yapıp saat 1'e hazırlanacağız babamla ben önden, Annemle ayşe teyzem de hazırlanıp 2'ye doğru arkadan gelecekler. Neyse efendim, kahvaltı masası hazırlanırken, babam gazete okuyor, bende onunla beraber bakınıyorum. Telefonlar susmak bilmedi. :) 

Yengemler arıyorlar, "Biz gelemiyoruz." diye. 

Annem konuşuyor Ayşe teyzem ile "Bunlar gelemiyorlarmış" diye. Bana gelmeyeceklerini söylediklerini unuttular, sesli sesli konuşuyorlar...

Ben "Ben çoktan biliyorum zaten bozuldu süpriz iyice, Dün ki süprizdi, bu sefer ciddi oldu. :)" diyorum babama. 

Babam diyor, "Sen biliyor muydun?" diye.  Ben diyorum "E anlaşılmıştı zaten." diye. 

Sonra efendim, o süprizi de ayarlıyorlar yengemler, Babamı arayıp devreye sokarak. 

Sonra kahvaltıya devam ederken bir telefonda annannemin küçük kızından geliyor tebrik amaçlı. Beyhan ablam tarafından tebrik edildikten sonra, Ayşe teyzem alıyor telefonu. Abla-kız konuşuyorlar. Kahvaltı masasında sohbet ediliyor telefonda. 

Sonra Beyhan ablam: "Annemler yoldalar geliyorlar." diyor. Ayşe teyzem: "Yok gelmiyorlar Beyhancım. Didem burda biz de kahvaltı yapıyoruz." diyor. Beyhan ablam "Geliyorlar, yoldalar."diyor. Ayşe teyzem "Gelmiyorlar." =)

Derken ne mi oluyor, Ayşe teyzem ile annem telefonu alıp mutfağa gidiyorlar. Efendim tüm süpriz bu esnada iyice bozuluyor. Beni süprize inandırma çabalarının hepsi böylece bozulmuş oluyor. 

Kahvaltı masasına gelen gülmekten yemek yiyemiyor bir süre. :D Ben hayatımda böylesi komik bir süpriz görmedim. =) Efendim, böylesi bir süprize katıla katıla gülmemek ve mutlu olmamak imkansızdı. Benim için uğraştıklarını gördükçe, mutluluğum arttı. 

Velhasıl, saat 11-12 civarı, 2 yengem ve annannem geldiler. :) Biraz beraber sohbet ettikten sonra onlarla, üstümü değiştim annemle. 

Sonrasında kep takma uğraşları başladı. Annemin küçük dayısının eşi Yurdagül yengemle saçımı kepe göre ayarlama çabalarına girdik. Sonra kepi takma ve kafamda sabit durmasını sağlama çabaları... :) Ama ciddi anlamda kepi ve cüppeyi annemin seçip birbirine uydurduğu kıyafetlerle beraber kendime çok yakıştırdığımı söylemeliyim. =)

Bir de Mezun olduğum için hediye gümüş bilekliğim var ki, çok şık ve zarif... Hazırlıklardan sonra ki ilk halimi bir resimle sunacak olursak, Alttaki resim hazırlıklarım tamamlandıktan hemen sonra çekilen bir resimdir... :) 




Hazırlanılıp beraber kapı önüne çıkıp fotoğraflar çekindik, törene gitmeden önce... Sırasıyla resimler, Önce annem ile, sonra tek başıma, Sonra topluca, Sonra annem ve babam ile üçümüz... :) 





Sonra törene geçildi. Biz babam ile arabayla çıktık. Arka koltuğa tekerlekli sandalyeyi koyduğumuz için yer kalmadı arabada. Biz erken gittik, annemler de yürüye yürüye geze geze... Tören başlamadan 5-10 dakika önce geldiler. 

Tekerlekli sandalye kullanmadım bu yaşıma kadar şükür. Fakat böyle durumlarda lazım olacağı için aldık artık. Başta takıyordum aslında bu durumu kafaya. Hala da biraz tekerlekli sandalye konusunda hassasım.Ama artık takmamak konusunda olgunlaştığıma sevinçliyim. Fakat durumum şu ki; Rahatsızlığım Sındırgı'da ilk dönemim sırasında, rehabilitasyonda yanlış tedavi yapılması ile ilerleme kaydetti. En büyük ilk ilerlemem... Bu sebeple kasılmalarım ve kas kuvvetsizliğim, yer yer artarak, yer yer düzelir gibi devam ediyor. Ama henüz eskisi gibi ayakta tek başıma durmaya yürümeye pek gücüm, dermanım yok. Memleketime geldim geri ne olsa, dilerim eskisi gibi toparlanacağım. Kuru havanın da rahatsızlığıma etkisi var... Malum kaslar soğuğu sevmiyor...

Daha sonra tören alanına gittik, Arkadaşlarımın aileleriyle tanıştık. Sonra tören alanına geçtik. Protokolün arkasındaki sıraya oturdum babam ile. Tekerlekli Sandalye konusu aklımdaydı doğrusu... Ama ne arkadaşlarımdan garip bir surat ifadesi aldım, ne de diğer etrafımda gezinen insanlardan.

Tören öncelikle, açılış konuşmaları ile başladı, Yüksekokul Müdürümüz, Rektörümüz, Okul Birincimizin konuşmaları ile... Sonra Okul 1.-2.-3. 'lerinin belgeleri ve plaketleri teslim edildi, Sonra ayrı ayrı tüm bölüm 1.'lerinin, Sonra bölüm ikincileri, ve bölüm 3.'lerinin... 

Bende Dış Ticaret 2011-2012 Mezunlarının 1.'si olarak belgemi ve hediyemi aldım... Sahnenin önüne babam çıkartırken beni, öylesi heyecanlıydım ki... Herkesin gözlerinin üzerimde olduğunu bilmek fazlasıyla geriyor insanı. Bu benim Tekerlekli Sandalye ile bile bile bir topluluğun önüne ilk çıkışımdı, Böylesi çok gururlandığım ve ailemi böylesi gururlandırdığım ilk büyük başarımdı. :) Sahnede belgemi vermek üzere hocamın gelmesini beklerken anneme bir ara baktım da ağlıyordu, sonra yanındakilerine bakayım derken ağladıklarını gördüğüm herkesten gözümü çektim... Asıl fotoğrafı çekilmesi gereken onlardı aslında... :) Tüm desteğiyle hep yanımda bulunan annem ve babama çok teşekkür ederdim mikrofonu verselerdi... O belgenin arkasındaki en büyük desteğim ikisidir... :)

Bu resimler de Belgemi ve hediyemi alırken...








Babam beni sahnede öperken... :)



Ve sahneden babamla böyle yerimize geçtik. Babam fazlasıyla heyecanlanmış benim gibi, adımı sorsalardı ağlardım dedi törenden sonra... :) Bunları duymak beni çok mutlu etti... Annemi ve babamı gururlandırmış olmak... Ve tören sonrası, o kadar takdir ve tebriklerini, Annem ve Babama teşekkürlerini sunan aileler... Bu en büyük hediyemdi annem ve babama sanırım... :)




Daha sonra sınıf sınıf çıkıldı sahneye isimler okunarak. Ben yine yukarıdaki gibi sahne önüne geçtim. Sahneye sığmayan sınıf arkadaşlarım da yanıma geldi daha sonra...

 Fatma Özmen hocamın temsili diplomamı vermesinin ardından çekilen bir resim. :)

Diplomalar verilmeye devam ediliyor... :)

Hatalı çekim... =) 

Ben yine bozmuşum ama haber vermiyorlar hep beraber bakarken. :)

Diplomalar alındıktan sonra kep atmak için arka tarafa geçilirken. :)


Ve kepler atıldıktan sonra, keplerin havada dalgalanışının resmi... :) Son 1 senedir hevesle beklenen resim buydu... :) 

Belki çok uzun bir yazı oldu ama, Sındırgı'ya dair ne varsa yazma isteğim gittikçe artıyor. Yaşanan tüm güzel şeyler unutulamayacak gibime geliyor. Öylesine yeri geldiğinde hüznü de mutluluğu da yaşadık ki, öylesine birçoğumuz emek verdik ki, aynı zamanda da unutulmayacak güzel anları da beraber paylaştık ki... 

Bu yazı benim için önemli, çünkü bu kep töreni benim hayatımda yeni bir dönemin açıldığının farkına iyice vardırdı beni... Kep töreninin sonunda okulumuzun arkasındaki basketbol sahasında bölümümüz olarak, yakın arkadaşlar ve aileler resimler çekinirken, bittiğine de üzüldüm, yeni bir dönemin böylesine bir bereket ile açıldığına da sevindim... Tüm güzellikleri yaşatan, arkadaşlığımızın devamının geleceğini bildiğim kişilere ve güzel hocalarıma, çok çok teşekkür ediyorum. Asıl şimdi hayatıma hoşgeldiniz... 2 sene boyunca, iyi günümde  de kötü günümde de yanımda olarak dostluğumuzun kuvvetlenmesine öncülük ettiniz... Çok ama çok teşekkür ederim. :) 

Ve törene dair diğer resimler... :) 


Sınıfımız ve Dış Ticaret Bölüm hocamız Murat Bicil ile toplu resim...


Murat Hocamla ben... :)



Fatma hocam ve Murat hocamla bi fotoğraf... :) Ciddi anlamda özleyeceğim hocalarım... 


Annem, Babam, ve Ben Arkadaşlarımla...


Pelin ile Ben & Anne-Babalarımız aynı karedeyiz...


Yengelerim, Annem, Ev sahibimiz, Ayşe teyzem, Annannem... :)


İşte bizim tayfa... :) Annemle beraber...


Bizim tayfa Fatma hoca ile... :)



Babam güzel çekmiş değil mi? :) (Fotoğraf karesini ayarlayan bizzat kendisidir...) 




İşte bu da Arkadaşımın Yiğeni ile bir fotoğraf. :)


Bu benim Sındırgı'da okurken ki En yakın arkadaşlarımdan biri... Dilek... :)


Bu tayfa da yakın arkadaşlarımdan oluşmakta. :)


Ve gülen suratıyla, ses tonuyla, dersi dinletmeye uğraştığı tüm çabalarıyla, kişiliği ve karakteriyle gönlüme taht kurmuş bir diğer hocam, Aysun hocam, ve Anneciğimle Fotoğraf...


Evet, çok konuştum sanırım... Bu yazının sonuna geldik. Sındırgı'dan ayrılırken çok ağladı komşularımız, çok ağlattılar da... Arkadaşlarımdan ayrılırken çok hüzünlendim... Kiminde ağladım, kiminde de istemeden ağlattım... Anladım ki tüm güzel şeylerin bir sonu varmış. Tüm bu güzellikler unutulmayacak... Birçok güzel insanla da görüşmeyi kesmeyeceğimi biliyor ve umuyorum... Allahım herkesi iyi ve güzel insanlarla karşılaştırsın... :) Amin... :)











Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...