3 Aralık 2023 Pazar

3 Aralık 2023 - Engelli Köşe Yazısı #1


Dün gece karar verdim, bugün adına böyle bir yazı yazmaya. "Neden Paylaşıyorum" başlıklı yazımı yazarken bir yerde şöyle demiştim çünkü;

"Şayet aktif bir grubun içerisinde iş hayatı düzeninde bir köşe yazarlığı yapıyor olsaydım, onları paylaşıyor olacaktım. Yani sadece işim olduğu için daha net benimseyecektiniz bu durumu. Ama resmiyete göre bu bir iş değil ama ben bu durumu kendi kendime kazanç sağladığım alan olarak görüyorum. Çünkü ben hayatımı bu şekilde ilerletmek istiyorum!"

Oldum olası yazmayı çok sevdim ve bu bloğu her sene ilerletmek adına kendimle savaş veriyorum. Başaramıyor görebilirsiniz, çok normaldir ama burası beni büyütüyor; herkes tarafından görünür olamasam da, ben kendi adıma çok şey başarıyorum burada ve kendi hayatımda...


Bugün 3 Aralık 2023, yine bir Engellilerin farkındalık günü... Her sene kendimi tekrarlıyor olabilirim ama bir adım ileri dahi gidemiyoruz ne yazık ki, o sebeple yılın 364 gününe inat netlikle anlaşılmaya bugün ve yarın uğraşıldığımız ama "hı hı tamam"dan öteye geçemediğimiz üzere, saltanatı sadece 1 hafta süren azınlık kesimin o malum haftası içindeyiz yine...

Değerlendirmek istediğim üzere bu sefer de böyle bir yazı yazıyorum, bir köşe başlatıyorum aklıma geldikçe anlatmak istediklerimi yazmak üzere...


Şayet başarabilseydim, ayakta ve dimdik iş hayatının içerisinde yazar olmak isterdim hep ben. Ya da iyi bir anlatıcı... İnternet aleminde bulunmamın bir sebebi de bu ya işte, anlatmak sizlere; konferanslarda ve terapi odalarında olamasa da... 

Daha çok küçüktüm, bir hastalığa sahip engelli bir birey olmanın zorluklarını en derinden yaşamaya başladığım seneler "arkadaşlarımla yaşadığım zorlu zamanlarda" rehber öğretmen kavramı ile tanıştım. 

İşte daha o ilkokul çağımda rehberlik öğretmeni olmak istedim ben. En büyük amacım, bütün velilere "benim gibi engellilerin hayat içerisinde yer almak için canla başla nasıl çabaladığımızı anlatmaktı". 

Konferanslar vereceğim büyüyünce diye hayaller kurardım hep, hepsinde de

"engelli çocukların okullardaki varlığı korkulacak bir durum değil, hiç kimsenin hayatını tehdit etmez." Demeyi düşlerdim...

Ben bunu herkese kavratmayı o kadar çok istedim ki, niyetim hep "tek bir engelli çocuk ve ailesi daha" akran zorbalığı yaşayıp üzülmesin!

--> Sonra zaman içinde bir blog açtım senelerdir anlatmaya uğraşıyorum işte.

Engelli nedir, ne değildir? Nasıl bir insandır, nasıl davranılmalı ve en çok da nasıl davranılmamalıdır... Bence, bizce ve bizim gözümüzden...


Engelli bir köşe yazarı var mı, bilemiyorum. Ben baktımsa da bulamadım! Bize dair düzenli anlatım yapan anlatan kimseler yeterli ölçüde bence yok. Etkili bir köşe yazarı olarak bahsediyorum! 

O sebepten dün gece böyle bir köşe yazısı serisi başlatmaya karar verdim. İlk konumuz da 3 Aralık yeniden...

İnstagram hesabımda bugün dediğim gibi, o malum gün yine geldi ama ülkemde maalesef varlığını tam anlamıyla yaşayamıyor senelerdir... 

Öncelikle 3 Aralık'ı kutlanacak bir şey sanan belediyelerimiz var bizim, engellileri ve engelli ailelerini o günler için eğlendiren ve de hediyelere boğan büyük adamlarımız var 3 Aralık'larda... Peki 3 Aralık'tan sonra? Kim var engellilerin yanında, zor durumunda ve görülmeyen kişiler olarak yer aldıkları okullarda? 

364 gün boyunca biz engelliler veliler ve öğrenciler tarafından kabul görmeyen engelli bireyleri konuşuyoruz mesela. 

Sonra "engelli park yerlerine konulan arabaları konuşuyoruz". Hala...

Daha sonra "ülkemizin her cadde ve yol üstündaki engelli rampa önlerine konulan arabalarımız veya o rampaları işgal eden esnaflar ve inşaat alanları var." İnsanlarımız asla anlamıyor, engellilerin sokaktaki yerlerini hep görmezden geliyor... 

Dükkan önlerinde, apartmanlarda, asansör sıralarında; hep düşünülmeyen, önemsenmeyen engelli grubudur mesela! Okullar, sosyal alanlar ve toplumsal bölgeler "genel itibariyle engel durumu olmayan bireylere yönelik"! Neden acaba?


Engellilere gelince; 

3Aralık'tan 3 Aralık'a "her sağlıklı birey engelli adayıdır." denilerek unutulmaya uğraşılıyoruz Türkiye'de hala.

Çalışma hayatında hala engel oranına ve hastalık durumuna göre ayarlanan bir çalışma standardımız da yok.

Zorunlu engelli çalıştırma kanunu mevcut, ama kanun içeriği fazlasıyla eksik olduğu için; bedensel işçi çalıştırmak isteyen firmalarla istihdamı sağlanıyor engellinin, hem de normal bir çalışan edasında çoğunlukla! Bol mesai, bol mobbing ile.

Sosyal hayatın içinde eğitim alanında ve sosyal alanda yerimize gelince, yok denecek kadar az. Bu anlamda size okulum bittikten sonra nasıl kurslara gidemiyorum anlatabilirim, seve seve. Yıllar sonra şu dönem bir kursa kayıt olabildim ilk defa misal, ama çok zorlukla gidiyorum. Nedenlerini anlatacağım yine...


Tüm bunlar için böyle bir yazı dizisi olmalı dedim işte. Bugün de dediğim gibi; 

"Ne zaman ben ve benim gibi engelliler "Türkiye'de artık engellilik kavramı tabu olmaktan çıktı" deriz; o zaman kutlarsınız, kutlarız."

Şimdi farketme ve harekete geçme zamanı olmalıydı, mecliste engelliler konuşulmalı ve sene içerisindeki düzenlemeler listelenmeliydi ya! Sahi, yine neden bize görünmezlik pelerini giydirildi bu sene? :) acaba şimdiki sebebi neydi?


Velhasıl;

3 Aralık dünya çapında gündeme gelen bir farkındalık günü. Türkiye'de 365 gün boyunca gerekli yaptırımlar uygulanmadığı ve özen gösterilmediği için "ekstra önem verilmeye çalışılan, ancak başarılamadığı üzere engelli topluluğun pohpohlanıp geri kalan 1 sene boyunca unutulduğu bir gün" ne yazık ki!

Bu bir başlangıç yazısı ve ben bu yazı dizimde şehir şehir gezip anlatamadığım engellilik kavramı üzerine yazmayı planlıyorum sizlere. Bu hafta olmasının yegane sebebi de, biz engellilere en çok ilgi gösterildiği zaman dilimi olduğu için maalesef. 


Yani her türden insanın biz gibi insanların farkında olunması adına oluşturulan bugün adına, önemsiz görüldüğümüzün farkında olduğum gün. 


Umarım bir şeyler değişir zamanla, özellikle de benim yazdıklarım ve dilerseniz sizin yazdıklarınızla...

 Sevgilerimle... :)

Neden Paylaşıyorum? - 2 Aralık 2023

Bugün sorgulamama sebep olan durumlar oldu, kendimden ne kadar emin olsam bile sorgulatıyorlar işte... Neden Yazıyorum, neden paylaşıyorum, neden sosyal medyadayım??



Bunları kendine soran yüzlercesinden biriyim ama ben cevaplarımı da çok iyi biliyorum. Okumak isterseniz, beni saçma bulan ve bazen iyi kötü her türlü enerjimi gereksiz bulup rahatsız olan olmayan herkese ilk ve son açıklamamdır!

Ben oldum olası yazmayı çok seviyorum, son senelerde işim gereği fotoğrafların ötesinde video çekme durumuyla da barış sağladım; bu benim işim oldu, öyle benimsedim. Hayat düzenime eklemekten memnuniyet duyduğum esnadan itibaren de, beğenen beğenmeyen çok kişi oldu. Normal olarak tabi!

BUNU KENDİME EPEYDİR İTİRAF EDİYORUM; Ben video fotoğraf ve benzeri oluşturduğum  görseller ile yazmaya paylaşmaya ihtiyaç duyuyorum. Çünkü okunmak ve belki de görülmek hoşuma gidiyor...

Ama siz bu kadar kendinizden eminken ve sorumluluğunuzu daima ele alırken, birileri sürekli "neden" diye sorguluyorlar? Ben de onları sorguluyorum tabi, bu sizi neden ilgilendiriyor?

👉👉 Bazıları fikrini belirtmek ister, okutmak,  konuşmak ve de konuşulmak... Şayet aktif bir grubun içerisinde iş hayatı düzeninde bir köşe yazarlığı yapıyor olsaydım, onları paylaşıyor olacaktım. Yani sadece işim olduğu için daha net benimseyecektiniz bu durumu. Ama resmiyete göre bu bir iş değil ama ben bu durumu kendi kendime kazanç sağladığım alan olarak görüyorum. Çünkü ben hayatımı bu şekilde ilerletmek istiyorum! 

🙏 Video üretmek istiyorum; anlatmak, anlaşılmak, görülmek, duyulan olmak istiyorum...

Günümüz gelişen teknolojisinde şu koca dünyada yalnızım farkında mısınız?? Sizler gibi aktif bir hayatın içinde değilim; sağlığım, Türkiye'deki hayat koşulları, çalışma şartları buna el vermiyor!

👉 Yazıyorum, yazdıklarıma aldığım cevaplarla sosyalleşiyorum. 

👉 Hayatımı size baktığım çerçeveden ve olduğum durum içinden videolarla ve seslerle anlatıyorum, ben gibi nice engellilerin ülkem şartlarında nasıl gelişmeye uğraştığını görün istiyorum!

👉 İçimden geldiği gibi, güldüğüm eğlendiğim ve bakım yaptığım videoları çekiyor ve paylaşıyorum; ÇÜNKÜ TÜRK TELEVİZYON TARİHİNDE GÖSTERİLEN ENGELLİ KAVRAMINDAN UZAKLAŞIN, GÖRÜN VE GERÇEK BİZİ ANLAYIN İSTİYORUM...

👉 Bu hayatı sevdiğimi söylüyorum, yaşamdan tat aldığım şeyleri yaparken; örgü örer, müzik dinler, yazı yazar, kitap okur, bakım yapar, arkadaşlarıyla eğlenir kısacası "yaşarken" video veya içerik çekiyorum = ÇÜNKÜ BUNU YAPMAK İSTİYORUM. BUNDAN YANA ÖZÜM İLE YANLIŞ BİR ŞEY YAPMADIĞIMI DÜŞÜNÜYORUM! 

👇👇

Sorguluyor isen, yapmasın istiyorsan, uzun yazma kısa yaz diyorsan veya videolarımı saçma buluyorsan; BUNLAR DA SENİN ÖZÜNLE İLGİLİ. İstemezsen izleme diyorum, kapat sayfamı çık buradan lütfen okuyan ama aslında görmek istemeyen insan. 

Ama dönüp bana, yaşımı koşullarını kendi görmek istemediğin başka şeyleri "yapma, etme, saçmalama" içerikli cümlelerle empoze etme...

Yaşımı sorun ediyorsan 31 yaşımda olduğuma göre yaptıklarımı "ki yaptığım sadece yazmak, çalışmak, hayatımı idame ettireceğim şekilde üretmek, mutlu olduğum şeyleri yapmaya devam etmek"; çok net farkında olarak, yaptığım her şeyin sorumluluğunun bana ait olduğunu biliyorum.

3 Aralık arifesinde Yazıyorum yine, tesadüfe bakın; ben yine görünür olacağım işte. Sadece bu zaman diliminde görünür olacağım. 

Bu kız niye video paylaşıyor, bu kız neden İçerik üretiyor, bu kız neden buna ihtiyaç duyuyor, bu kız neden böyle diye sorguluyorsan dön ve kendine "bundan neden rahatsız oluyorsun" bir sor lütfen.

Çünkü yaptığım bir şey bir grubu rahatsız etmiyor, tehdit etmiyor ve engellemiyorsa, bu sadece benimle ilgili.

🤔 Sahi neden rahatsız oluyorsunuz bir kişinin hayatında yaptığı işlere dair ilham olmaya, paylaşmaya, anlatmaya, anlaşılmaya ve de olduğu gibi davranmaya çalışır olmasına karşı? 

Buna dair cevabınızı verebiliyorsanız eğer, memnun oldum sizin adınıza. Ama şayet hala soruyorsanız, 

"kaç yaşındasın, neden bu kadar çok paylaşım yapıyorsun ve burayı bu kadar kullanıyorsun ki?" Diye; 

Yazımı baştan sona tekrar okuyabilirsiniz...

Diyeceklerim bu kadar.

Sevgilerimle ve görüşmek üzere... 🙏

1 Aralık 2023 Cuma

"Yazmayı" Düşünüyorum


Bu sıra yazmayı düşünüyorum...

Herhangi bir şeyi değil, basbaya yazma olgusunu düşünüyorum. İçimdeki hisler konuşuyor sanki yazıyorum gibi beynimde bir kalem oynuyor, bazen o kalemi tutan elim yoruluyor hop bir klavye oluyor... Yazıyorum işte ama kimse okuyamıyor, içimden konuşmuyor içimden yazıyorum... Garip ama gerçek, bazen bu tarz düşüncelere dalmamın ertesi çok güzel oluyor; bazen de bunları yazarsam çok kişiyi üzerim deyip susturan ben olduğum için çok üzücü oluyor. Çünkü sadece içimdeki yazıları ben okuyorum...

Tamam, ben yazıyorum hepimiz okuyoruz ama bu sefer bunu ben yazmadığım halde ben okuyorum gibi oluyor.. 🙃 Anlayan çoklu etkileşim versin mesela bu gönderime. Neden derseniz, hiç öylesine... 🙂

Neyse, yazmayı düşünüyorum dedim ya; klasörler dolusu yazılar var içimde, bunları raftan indiriyor bazen geceleri biri. Geçmiş zaman veya şu seneye dair konular...

Mesela bu sene 2024'e şu kadar kaldı bu kadar kaldı diye sayan bir sekreter var içimde! Ya bir sus kızım, yazıp gönderiyorum onu hep. Elimden geleni yaptım ben, bu seneyi çok iyi geçirdim ve geçiriyorum. "Ne yapayım, son iki haftadır hastayım ve halim yok; eklemlerim uzun uzun klavye tuşlarına basamıyor ve ben bloğa kısa kısa şeyler yazmaktan çok sıkıldım!" Diye mail atıyorum ona içimde. "Tamam efendim" diye cevap gönderiyor. Söz veriyor kendince susmaya ama susmuyor...

Neyse, dönüyorum başka bir yazı yazıyorum ben de içimde; "bugün solunum aletime çalıştım, yorgundum ama egzersizlerimi de olduğunca yaptım." "Örgü örmek beni çok rahatlatıyor, onu dinlene dinlene de yapsam uzun süreli kasmıyor artık beni" diye yazıyorum. İçimde upuzun bir yazıyla anlatıyorum bu mevzuyu..

Ta ki araya bir öksürük karışıyor, burun silmeler falan; off diyor içimdeki yazman, "duyamıyorum seni.." Çekip gidiyor sonra, ben sakinleşince ve örgüye dalınca geri geliyor. Ben söylüyorum o yazıyor. 

"Şimdi ben yazıyorum ama bak nasıl diziliyor cümleler, dön sonra sen de e mi bu güzel kurgulara" diyor. Aklımda bir hikaye oynatınca ona, etkileniyor garibim; Ta ki bir sonraki öksürük gelene kadar konuşuyoruz.

Diyorum ya, içimde yazıyorum bu aralar. Günlerim bir iyiyim, bir değilim diye diye geçiyor. 🥰

Sahi siz nasılsınız?


Ben bu ara yorgunum, her anlamda ama... Bedenim dursa beynim durmuyor, beynim dursa bedenim rahatsız oluyor; derken hiç tam dinlenemiyorum gibi hissediyorum kendi adıma.

Bir insan kendini dinlemekten yana yorulur mu? Ben arada ciddi anlamda yoruluyorum, öyle hissediyorum ki; bir doktor açıp baksa kafamın içine 10 gün rapor yazar ve bir de asistanlarına sıkı bir talimat verir gibi hissediyorum. 

Der ki; "Bu kızın kafasını biri sustursun, yazamadığı için zaten çok yorgun. Susturun ki doğru dürüst yazsın içindekileri sonrasında..." Bir insanın kendi beyni yazacakları ile ilgili sorgular mı kendisini ya, niye düşünüyorum bazen hiç algılayamıyorum! Çok iyi şekilde kendimi kontrol edebildiğimi düşünürüm oysa, bu konuda beynim "Aman onu öyle düşünme. Aman ha, onu öyle yazma. Boşver ya, onu da yazma!" Diye diye yiyor kendi kendini. Yani beni!!!

Bunu neye benzetiyorum biliyor musunuz; çok sevdiğim fantastik kurgu bir kitap ve onun filmi var, adı Göçebe yani The Host. Uzaylılar dünyayı insan bedenlerine dünyaya iyiliği yaymak üzerine "göçebe" canlılar yerleştiriyorlar. Bu canlıların içine giren göçebeler beden içindeki ruhları ekarte ederek öldürüyor. Şayet içindeki esas ruh direnirse, bir bedende iki ruh yaşıyor. Çatışmayı düşünün işte. Ya esas ruh galip gelecek ya da göçebeler.

Bu göçebeler özel hastanelerde tutuluyor, hepsi içinde yaşadıkları tüm insanlığı ele geçirmek üzerine programlı. Ama direnen ruhlarla esas beden içindeki ruhların uzlaşmaları ile bu çatışmayı başlatan takıma karşı bir direniş başlıyor "Melanie" isimli bir kızın bedeninde görevlendirilen Göçebe varken direnen Melanie ile...

Hah, o içine göçebe yerleştirilen kişi benim bazen sanki. Şu an durumu biraz da ben dramatikleştiriyorum, kabul ediyorum ama beynimde gerçekten sorgulayan her iki taraftan da konuşanlar var. Tabii bu durumda iki ruh, iki ayrı kişilik vs yok! Tek fark bu... Psikolojik olarak kişilik bölünmesi vs yaşamıyorum ama kafamdaki konuşmaları fazla canla başla hissediyor ve ciddiye alıyorum...

Yalnız değilim, bunu da iyi biliyorum. Basen konuşturmamız gereken yerleri susturup gereksizce içimizden konuşuyoruz. İşte bu ara bu durumlarla baş başa kalmak durumunda kalınca örgü örmeye ve bir şeyler izlemeye daha çok sarılır oldum. Geçmeyen şu hastalık yüzünden çıktı bakın bu yazı. Ama o da geçecek, öyle ya da böyle ya; beni besledi de gidiyor bence. 

Varolan her şey bize bir katkı sağlar da gidermiş, Mavişimin ölümü ile başlayan sorgu mesaim bu hastalıkla boyut atladı. Tek avuntjm hepsi besledi ve besliyor beni. Ama öyle ama böyle. 

Üstteki ağaç görseli, Mavişimin yattığı yer. Perşembe günü (28.11.2023) 2 haftadır evden çıkamayışımın üstüne ilk evden çıkışım idi. Baktigim ilk yer onun gömülü olduğu ağaç diplerine ve o ağaçlara bakmak oldu.

Anlam denen şeyler nasıl da geniş olgular içeriyor. Bir ağaç bambaşka anlam bambaşka tutunma ve sevgi mercii oluyor. Maviş de bana bir şeyler katmak için vardı. Varolan herşey gibi bana katkısını yaptı ve gitti. Bu hastalık da geçecek, şu düşünceler de ama katkıları işte bu yazı olacak; yarın öbür gün birine belki destek. Umarım. 

Yani geçecek diyorum; gelen her türlü iyi kötü her şey geçecek. Şimdi öksürükler ile yorularak geçirdiğim geceler sebepli beynim yorgun oluyor haliyle günlerdir. 

Düşününce başlıyor her şey. Düşünceler eyleme geçince de böyle yazılar oluyor. Hep eyleme geçebilmek dileğimle, görüşürüz... :)

4 Kasım 2023 Cumartesi

Bir Kuş Konsa...

Buraya dönmüşken yer yer günlük olarak da kullanacağım sanırım, böyle derin iç çekmelerim vardı bugün. Triflo kullanmaya başladım. Ölümle değil, ölümün ardında bıraktığı boşlukla savaşıyorum sadece. İçselleştirmemeye çalışıyorum, ama birkaç ay önce bir video görmüştüm;

- Bana "bir gün ölürsem" dedi.
- Yanlış söylüyorsun, "Bir gün ölünce, olacak o cümlenin başı" Dedim ona. Ölümü cümlelerimizde bile öteliyoruz ama bu hepimizin kaçınılmaz gerçeği!

Diyordu...


Bu ara bu durumla yeniden yüzleşiyorum. Daha geçen sene amcamı kaybettik, o zaman da sorguluyordum ve yeniden geri döndüm. Ertelediğim her şeye yönelmeye başladım yeniden. Hayır, bu sefer 1 sene geçti hadi sal kendini olmayacak inanıyorum. Bizzat yanımdan uçtu gitti bir kuş bu sefer, bizzat evimden yeniden. Allahım hayırlı yazılar yazsın hakkımızda, sevdiklerimizi korusun kollasın inşallah... Son 3,5 ayda saldım kendimi, bazı noktalarda ama yüzleşiyorum yine kendimle ve hayatla...

Ne üzerine konuşuyor diyenler için, buradaki yazıma bakabilirsiniz. Bugün 4 senelik kuşumun hayatımızdan gidişinin üçüncü sabahına uyandık...

Bahsettim dün de, sitemizin içerisindeki ağaçlardan birinin dibinde yatıyor Mavişim ve o tarafa bakmak beni rahatlatıyor biraz olsun. Yine de benimle demek içimden geliyor, diye...

Bugün de bir kuş görmek çok istedim, Mavişimi görmeyi özledim. Konsun istedim balkonumuza, bunu istedim Rabbimden; bir kuş konsun Rabbim diye dua ettim... Fotoğrafta görünen kuş kondu yarım saat içinde. Birkaç bakışımdan sonra o ağaçların tarafından bana doğru geldi. Baka baka yurudu mermer üzerindebenim tarafıma. Bana bakıyordu bence, bir dakika kadar kaldı ama o bir dakika çok iyi geldi! Rabbim teşekkür ederim, diye ağladım. Al kuş dedin sanki; sanki onun gözüyle bakıyor bana bu kuş, yani sen bana dayanma gücü veriyorsun Rabbim. Teşekkür ederim dedim, çok şükür bana bu işaret gibi gelen anı yaşattığın için dedim...

Bugün şarkımız başlıktan da anlaşıldığı gibi, Feridun Düzağaç'tan Düşler Sokağı, hepimize gelsin...


3 Kasım 2023 Cuma

İki Buçuk Aydır Yoktum, Geri Döndüm - Kasım 2023


Uzun zamandır doğru dürüst bloğuma yazmamamın sebebi, artık günlük tutmaktan bile uzak durmamın sebebi; bir kuşumun olmasıydı belki, onunla çok şey paylaşmak ve onunla yalnızlığımı kendi adıma eksiklik gördüğüm birçok şeyi paylaşmaktı belki. İyi ki... Yazdıklarımdan utanmamak için uğraş vereceğim bu yazımda, çünkü şu an ne hissedersem garip geliyor. Mavişi dün kaybettik, dün 2 Kasım 2023 01:00 sularında bu dünyadan göçtü. Kimine göre sadece bir kuştu, benim için arkadaştan öteydi. Mavişim, İyi Ki Vardın dedim dün; buraya döndüm yeniden...

* Bu fotoğrafta Mavişimin yattığı yer var, direkt yerini bir tek annem babam ben biliyoruz. Bu ağaçlar benim için daha çok anlamlı artık. Canımın içi kuşum, sevmek için can kan bağı aynı ırk aynı yaradılış olması gerekmiyor; sen daha net öğrettin. Mekanın cennet olsun, Rabbime şükürler olsun seni bana nasip ettiği için. Rabbim, zamanı gelince bizi cennetinde kavuştursun inşallah...


Yazmadıkça içimde tıkanıyor, iki gündür. 2,5 aydır yazamadım yine bloğuma ve hiç yazmaktan uzaklaşmadım ama onunlayken bazı şeyleri yazmaktan imtina eder durumda olduğum anlarım çok oldu. Onunla sessizce oturmak da yetiyordu, kusmak istediğim içimdeki nice öfkeyi ona bakıp "hayır ya, bu benimle kalacak; bunu yazıp kalıcı yapmayacağım." diyordum. Onu öpmek, onun kokusunu koklamak beni çok rahatlatıyordu. Çok sık görüştüğüm yazıştığım arkadaşım neredeyse yok derece olduğu çok anım oldu, hiç yalnız hissetmedim! Yalnızlığımı sevmek bir yana, onunla paylaşması çok keyifli idi... <3

Bugün o öldükten sonra ilk defa 3 saat gibi uzun süre evde yalnız kaldım. Odamda olsa dahi bana seslenirdi, ben neredeysem orada idi ki zaten! Bazen annemler evden acele çıktı da yanıma getirmelerini söylemedi isem mesela, öyle yanımda olmaz yine birkaç saat sonra geldiklerinde yanıma getirirlerdi. Öyle güzel bir dosttuk işte, sevdik sevdalandık birbirimize. Ayrılık acısı çekiyorum resmen, hiç de mantıksız gelmiyor ama kimine göre fazla geldiğini biliyorum. Beni anlayamayan insanların böyle güzel bir sevgiyi tatmadıklarına üzülürüm ancak, işte o kadar...


**

Tabii Maviş vardı yazmaya gerek duymadım değil sadece, Mavişim dört senedir benimle bizimleydi. Üstte de anlattığım gibi o benim öfkeli anlarımda yazıya sarılıp o öfkemi daha da büyütmeme engeldi. Hissediyordu her şeyi, kızgın olduğumda üzüldüğümde o sakinleştiriyordu beni. Dünden bugüne biraz da bu durum sebebiyle daha da az ağlamaya başladım. Özlüyorum, yokluğuna alışmam çok zor olacak, onu çok net hissediyorum...

İnstagram üzerinden paylaşımlara devam ettiğim üzere buraya yazmaya "yazamadıklarımı toparlamaya" bir türlü dönüş yapamadım. Yapmak istemedim galiba. Böyle dönmek nasip olacakmış demek ki, demekten alıkoyamıyorum kendimi... O kadar çok içimden gelmedi ki yani... İnstagramda video yapmak resimleri paylaşmak ve altına yazıp geçmek kolayıma geldi. Şimdi ise, Kasım böyle buruk gelmişken yazasım çok var...


Peki ben burada yokken başka neler oldu;

Bu yaz sonu Eylül başında yeğenimin sünnet düğünü oldu, çok güzel ve eğlenceli idi. Dışarıdan gelen akrabalarımız ve dostlarımızla, yanımızda olan ailemizle ve arkadaşlarımızla hem eğlendik hem de kavuştuk. O 1,5 hafta çok dolu doluydu şükür ki... Düğünümüzle ilgili görselleri buradaki ve buradaki gönderilerimde bulabilirsiniz...

Sonra düğün bitti, ben işten ayrıldım. 2 ay kadar çalıştığım işten ayrıldım ve kendi işlerime tekrar daha çok sarıldım. İşten ayrılma sürecimde çalışma stillerimiz ve birkaç fikrimiz birbirine uymadı. Ben de yol yakınken ayrılmak istedim ve helalleşip ayrıldık. Bir işe başlama, o iş için çabalama ve yapamadığımı & yapamadığımızı gördüğüm gibi de bırakma kararımı verip uygulamamdan ötürü kendimle hala gurur duyuyorum. Hiç pişmanlığım yok bu konuda, onunla ilgili bir açıklama yaptım sadece de. Şöyle bir yorum yapmıştım o zaman; "Kırgınlık ve üzüntü yok, sadece büyüyünce bazen olması gerekeni yapmanız gerektiğinde anlıyormuşsunuz. İşte bu kadar."

Eylül ayının ikinci haftasonu Ankara'da düğünümüz vardı, bir haftasonu da orada vakit geçirdik. Bana çok iyi gelen bir yolculuk olmuştu. O düğünümüze dair paylaşımımı da burada bulabilirsiniz. İrem ve Sinan çok mutlu şu an, Allahım mutluluklarını daim etsin inşallah... 

Sonra eve döndük, Ekim başına doğru kursa başlayacağıma dair arandım. Tığ ve Örgü Örücülüğü kursuna "yakınımızda olmak üzere, bir kurs yeri açıldı çok şükür... O kurs başlamadan hemen önceki hafta Ekim'deki arkadaşımın düğününe kadar evdeydik. Bir haftasonuna doğru da oraya gittik sonra, Meromu evlendirdik ve döndük... Meromun kına ve nikah günü görüntülerine dair de buradaki ve buradaki gönderilerime uğrayabilirsiniz... Meryemim ve Akınım da çok şükür mutluluk ve huzurla yuvalarındalar şimdi. Bir ömür mutlu olun kuzucum ve eniştem... :)

Örgü kursuma başladım döndüğümüz hafta ve daha ilk gün dönüş yolunda maalesef kendim dönmek zorunda kalınca yokuşlardan birinden düştüm. İlk defa akülü sandalyemle düşmüştüm, onun korkusu ile boynum kasıldı ve dirseğim kasıldı ama çok şükür iyiyim; hiçbir sorunum yoktu onun haricinde. Ama korktum, artık kursa beni babam bırakıp babam alıyor, kurs yerini alabildiğimiz en iyi yer burası çünkü. Bu okul da bizim alt sokaklarımızdan birinde ama bizim mahalle maalesef yokuşlarıyla meşhur ve bu okulun da dört yanı yokuş. Akülü sandalyem de yokuştan çıkamamak haricinde yokuşta duramayıp beni sürükleyip atınca, olanlar oldu maalesef ki... Verilmiş sadakam varmış yine. Ertesi hafta hemen bakıma gönderdik ama garanti kapsamında "arabanın bir şeyi yok, durma mesafesinde 1-2 metre sürükleme olabilir. Temkinli olun" diye saçma bir raporla arabayı bana geri yolladılar. Tüketici hakem heyetine başvurdum, henüz net bir sonuç alamadım; onu da bekliyorum. Akülü sandalyemi yokuşlu olmayan bölgelerde kullanmaya, kursa saatimde gidip babam alabilsin diye bitiş saatinden 1 saat önce eve dönüyorum babamla; babam işe gitmeden hemen önce...

İşte ben düştüğüm haftanın hafta sonu, 11 yıldır uzaktan görüşmeye devam ettiğimiz ama bir türlü ne onun ne de benim gidebildiğim üzere yüz yüze görüşemediğimiz üniversitedeki sıra arkadaşım geldi! Gönderisini burada görebilirsiniz... Dilekle kavuştuk 2 günlüğüne, öyle güzel öyle iyi gelmişti ki! 4 senedir telefonda ve görüntülü aramada gösterdiğim Mavişi tanıma ve onunla sohbet etme fırsatı yakalamıştılar kızıyla (her lafımı Mavişe dönderesim var ama tutuyorum kendimi).. Aynı haftasonu halamlar da gelmişti. Pazar günü Dilek ile kızını yolladık sonra, bir ertesi gün pazartesi de halamları yolculadık... Güzeldi, özel bir haftasonu idi. Bitti gitti. Çiçeklerim gitti demiştim, halamın torunu ve arkadaşım ile kızı için özellikle, o videom da burada...

Sonra 29 Ekim geldi, ben bu sene Cumhuriyetimizin 100. Yılında ilk defa fener alayına katıldım ve orada yürüdüm... Bu da benim için bir ilkti ve bu ilke katılmadan hemen önce bir video paylaşmıştım, sonrasında da fener alayımın videosunu; o videolarımı da burada ve burada bulabilirsiniz... 


**


Velhasıl, sonrasında artık tığ işi ile çanta örüyorum, kursa gidip geliyorum ama dünden beri kendimi çok boş ve eksik hissediyorum. Evde yalnız değilim ama uzun zamandan sonra ilk defa yalnız hissediyorum, artık evde yalnız kaldığımda destekçim Mavişim yok çünkü. Bu son yazım olur mu sanmıyorum, metanetliyim ama çok özlem doluyum şu an hala... Bir haftaya geçer mi, en azından içimdeki burukluk diner mi? Umarım biraz diner. Sanki böyle yaptıkça kendime de "bir yerden izliyorsa veya hissediyorsa" mavişime de çok haksızlık ediyorum biliyorum. Bir de Rabbimin takdirine asla karşı gelmiyorum ama bunda bile hayır olduğuna inanmak zorunda olduğumu, inancım adına biliyorum... Birkaç gün daha sabretmem gerek, sonra zamanla toparlanacağıma inanıyorum... 

Bugün size ve bana Cem Adrian'dan "Ben Seni Çok Sevdim" şarkısını armağan ediyorum. Buraya döndüğüm için de az biraz iyi hissediyorum ama en çok Mavişime bir şekilde sebep olduğu için seni çok seviyorum oğlum diyorum... Beni en iyi evinde can dostu ile yaşayanlar ve kaybedenler anlar; yaşayanların can dostlarına uzun ömürler diliyorum, kaybedenlere de benimle beraber sabır diliyorum... Sevgilerimle... <3





2 Kasım 2023 Perşembe

Mavişim, İYİ Kİ VARDIN!

Kasım çok üzücü başladı. Bunlar son fotoğraflarımız oldu Mavişimle. Omuzumda "aşkıııım" diyordu, "canıııım" diyordum o sırada yine...


Herkes o sadece bir kuştu diyebilir, benim için daha ötesi arkadaştı, canımdı, oğlumdu! Beni günlerce üzmeden bir gecede hastalandı ve gitti. Ölüm Allahın takdiri, ben bir gün bizi tekrar kavuşturacağına eminim. İçimi sızlatan tek şey özlem. Acı çekmiyor artık, biliyorum. Bana son öpücüklerini verdi de öldü benim oğlum. 

Allahıma bin şükür, beni onun tarafından da sevdirdi. 4 senedir beraberdik, odamı paylaştık beraber. Onsuz gecelere alışmak çok zor olacak ama yapacak başka bir şey yok, alışmak zorundayım...

Onu da ailemi de üzmeyeceğim ama özlemini hep kalbimde taşıyacağım.. Ağrılı gecelerimde öpücük vererek destek olduğunu, mutlu iken benimle dans ettiğini, hasta iken beraber hasta olduğumuzu ve beraber iyileştiğimizi, ıslık ve öpücük atma yarışmalarımızı, eşsiz sohbetlerimizi ve de daha fazlasını nasıl çabucak unutayım ki? Sadece zamanla alışacağım. 

Cennet kuşum, kokusunu sevdiğim; Allahıma bin şükür seni bana nasip etti 4 sene boyunca, o böyle olmasını istediyse özlemine de sabretmeyi bana nasip etmiştir.. İyi ki vardın, rahat uyu oğlum benim. Didoşun seni çok ama çok seviyor... Yeğenlerim ve ailemle seni hiç unutmayacağız. ❤️🤲


*Ben hep kendimi yazarak rahatlatmayı bildim, içimde kalamazdı; hayat günlüğüm bloğumda da varolmalıydı. Gitti canım kuşum oğlum, ama kalbimde sevgisi kalacak daima!

Yalın'ın Alışmak Zorundayım şarkısı şu an bizim için yazılmış hissettiriyor. Dünden beri hiç şarkı dinleyemedim, içim çok acıdı çünkü. Bugün beni anlattığını hissettiren "Alışmak Zorundayım" cümlesini edince, dinlemeye başladım. Ağlamak iyi geliyor şu an, sürekli değil ama ara ara ağlıyorum ve rahatlatıyor. Kokusunu duyuyorum bazen, o kokuyu unutmak istemiyorum. Çok güzeldi, anlatamam ki o kuş kokusunu! İçime çektim dün, ölü bedeninden korkardım de mi ben; tuttum öptüm biraz daha! Allahım senin takdirinden asla endişem yok, sadece o boşluğa alışacağım zamanla biliyorum.
Dün gece uyurken çok zorlandım, bugün çok yağmur yağdı MAVİŞİMİN toprağının üstüne; ne hissetsem bilemedim. Umarım bir daha karşılaşırız öteki dünyada diyorum sadece. Onun ruhu benim ruhumu tamamlıyordu 4 senedir, iyi ki benimleydin kuşum. Seni çok seviyorum... ❣️🙏 Allahım sana çok teşekkür ederim. 🤲


11 Ağustos 2023 Cuma

Bir Hayal Daha Gerçekleşirken - Temmuz 2023 Değerlendirmesi


Bu fotoğraf 5 Temmuz akşamı çekildi tarafımdan, yüzümde "sonunda bir hayalim daha gerçekleşiyor ama bu durumun ciddiyetinde korkmaya başladım" ifadesi var.

Siz mutluluğumu görüyorsunuz değil mi? İçimdeki korkuyu bir tek annem babam anlıyordu. Düşüncelerim abartısız şunlardı;

30 yaşında bir birey olabilirim, ama bu zamana kadar yaklaşık 10-12 senedir, günlerinin çoğunluğunu anne babasıyla yan yana geçirmiş bir birey olarak onlarsız nasıl yaparım? 

Nasıl olur? Tuvalet işini nasıl hallederiz?

Dışarıya zaman zaman çıktığım gibi değil ki bu durum, her gün olacağım dışarıda; buna gerçekten alışabilir ve dayanabilir miyim?

Sahi, senelerdir istediğim bir durumda neden bu kadar yok sayılıyor ben gibi insanlar? Evine hapsediliyor, hayata kazandırma konusunda işverenlerin icraatlarında sadece "en işine yarayacağı seçme gibi bir durum var". Engeli ona dert olmasın, istediği gibi işçisini köle gibi kullanabilsin diye en ayakta olan engelliyi seçiyor çoğu işveren. (Kİ bu konu her alanda çok uzar gider.)

Netice olarak, nasıl oldu bilmiyorum; içinde olmayı istediğim bu duruma da çok alıştım ve çok sevdim. Ki tam alıştığım ve 20 gün boyunca çalıştığım üzere, daha işe girerken önceden planlı olan tatilimizi de belirttiğim üzere 27 Temmuz'da hakedişimi aldım ve 28 Temmuz'da deniz tedavisi görmek üzere, Mersindeki halamların yazlığına gittik. 10 gün boyunca girdiğim deniz de çok iyi geldi ve sonucunda 9 Ağustos'un ilk saatlerinde evimize vardık. Kısmetse önümüzdeki Pazartesi de işime yeniden döneceğim... :)

Temmuz böyle dolu dolu başladı ve dolu dolu geçti, benim için unutulmaz ve de gururlanmadan duramayacağım bir yaz ayı olarak hatıralarımda yerini aldı bile!


Temmuz Ayında Başka Başlangıçlar Da Oldu;


Yaz ayı çok müsait şekilde, zayıflayabileceğim bir ortam sunuyordu ve ben tam da Temmuz başladığı gibi Yumuşak Şekerimizi kullanmaya başlamıştım! Bahsettiğim yumuşak şeker, kendi girişimciliğini yaptığım Dr. Clinic'imizin zayıflamak üzere takviye gıdası bir ürünü.. Bu ürünü sabah ve akşam öğünlerinizin yarım saat öncesinde iki adet şekeri çiğnemek ve üzerine iki su bardağı ılık su içmek suretiyle tüketiyorsunuz. Toplam 15 gün boyunca kullandım ben bu ürünümüzü. 

İki adet şeker, yemeklerden yarım saat önce çiğnenince midenizde şişiyor ve zaman içinde sizin açlık hissinizi bastırıyor. Yeterince yediğinizden fazlasını yemenize izin vermiyor... :) Şimdi bende nasıl etki ettiğini ve şimdilik neden ara verdiğimi anlatacağım;

Ben ayın ilk gününden ortasına kadar kullandım ve işe ilk başladığım iki haftaya denk geldi ya, stresten yemek yiyemiyorum ve bu başta size anlattığım "Yapabilecek miyim? Başarabilecek miyiz?" düşüncesinden ötürü iştahım kaçtı sanacağım kadar yiyemez hale geldim! Abartısız 3 kaşık yemekten sonra zorla yer hale geldim. Meğer o geçiş evresi imiş, o şekere bünyem adapte olmuş. 

Tam o sırada da "yaz sıcakları dolayısıyla ürünlerin kargoda eridiği şikayetlerini aldıkları için 1 Eylül'e kadar satışa kapatıldı" haberi geldi. Elimde sadece 2 kutu vardı ve yarım kalacaktı zayıflama maratonum. Bir de tatile gideceğiz ne olsa, döneyim kullanmaya başlayayım ve o zaman başlayayım; 1 Eylül'de de devamını sipariş ederim dedim. Böylece kullanmayı bıraktım 15.günden sonra...

Sonuca geleyim; benim yeme düzenim yine eskisi gibi oldu, iştahım kesilmeden yemelere başladım ve o zaman anladım stres sebepli değil şeker sebepli iştahımın kesildiğini! :) Neyse, Temmuz ayında bu maceramla beraber, annem de ben başladığımda benimle zayıflama takviyemizi kullanmaya karar verdi! =) (Yukarıda gördüğünüz kolajda, en alttaki iki fotoğrafım; soldaki ayın biri, sağdaki ayın 12'si! Görülüyor aradaki fark yüzümden bile de mi?)


**
Bunun gibi başlangıçlarım daha oldu; misal tam yazmaya geri dönüyordum, işe başladım misal... Yaz boyu bebek örgüleri öreceğim, kışa hazır olacağım dedim ama işe başlayınca ip almaya dahi çıkamadım! Ama gördüğünüz üzere, bir adet bebek yeleğim hazır bile! =))

Bir tek kitap okumalarıma ara vermedim şükür ki; ay boyunca 2 tane de olsa kitap okuyabildim, üstelik yeni iş dönemimde kendime de vakit ayırmayı ve kendi kendimle kalmayı es geçmemem demekti benim için bu... :)


İşe Gider Gelirken Ayrı Bir Haz Aldığımı Farkettim Zamanla;


4 Temmuz 2023 günü sabahı ablamın aramasıyla bu işten haberim oldu ve görüşmeye gittim. Aynı günün akşamı benim sahilde stant açma planım vardı, yeğenimle oraya gidecektim. İlk böyle başladı her şey... 4 Temmuz 2023 görüşmeye gittim, iş görüşmem olumlu geçti ve 6 Temmuz Perşembe günü başlamak üzere evime gittim. Akşamına stant açmaya yeğenimle yemeğimi yiyip sahile indim, sonra üstüne yeğenimi gönderip geç vakte kadar da sahilde stant bekledim...

Sonra kalktım eve geldim, içimdeki haz çok büyüktü... Ertesi güne annemle Bursa'ya planlanmış şekilde yeğenimin Eyül'deki sünnet düğünü için kıyafet alışverişimizi yaptık ve bana bir çanta ile bir de matara aldık. Yeni işimde yeni çantam ve rahat şekilde su içebileceğim mataram olsun istemiştim...

Diyeceğim o ki, insan bir yola girdiğinde öncesinde hissettiği ve hayal ettiği her şey gerçeklikle savaşıyor. Önceki hayallerin ve "şöyle olsa" hislerinizin yerini, "bu ciddi ciddi yaşanıyor!" olgusu alıyor. Temmuz ayı başladığından beri bu haldeyim inanır mısınız? Ben meğer bildiğim ve sandığımdan da güçlüymüşüm. Gel git yaşadığım, ağladığım korktuğum ve garip hissettiğim haller içinde "cesaretimi kendim için daha sıkı kuşanabiliyormuşum!". Aksini düşünmememe rağmen daha güçsüz hissediyormuşum ve bunun farkına vardığımdan yana çok mutluyum :)

Hayatın İçinde Çalışabiliyor Olmak;


Sabah erkenden işine gidenlerin ve akşam işinden eve dönenlerin arasında yerini alabilmek benim için çok uzun zamandır beklenendi... Şimdi hayatım bundan sonra nasıl evrelere girerse girsin, biliyorum daha çok dışarıya çıkmaya hazırım artık; yaz kış, soğuk sıcak, akülü sandalyedeyim ve insanlar nasıl bakar ki! Demeden... 

Biliyor musunuz sabahları işe gider, akşamları işten dönerken bile; senin burada ne işin var dercesine bakan, ima eden ve de suratıma bıkkınlıkla bakanlar oldu. İşe gidip işten geldiğimi gördükleri gibi bana saygı duyduklarını da, nihayet beni anladıklarını da gördüm kimisinin. Birçoğunun da hala bu derecede bir ilgisini göremedim, "ne gerek var ki?" dercesine sorguladığını ve hadsizlik yaptığına da şahit oldum ama yok yine de aldırış etmemeyi öğrendim... 

Şimdi biliyorum; her ne olursa olsun savaşmaktan vazgeçemeyeceğim; çok korksam da, çok çekinsem veya çok strese girsem de... Bu durumlar beni hep bir adım ileride ve herkes gibi hayatta tutan şeyler olacak ileride de...

Kimine otobüste okuduğum kitabımla örnek olacağım, kiminin kucağımda bilgisayarımı görüp de "işe mi kızım?" deyip "evet" cevabını aldığındaki gözlerinde parıldayan ışığına destek olacağım; kiminin de hiç denk gelmediği ama yepyeni bir evredeki benimle karşılaştığı üzere, dünyası içerisine yeni bir hayat gerçeğini tartıştığı yol üstünden geçen normal bir insan! 2012'den beri, normal insan statüsünde olmayı özlemişim inanın ve umarım kimsenin zorunuza gitmesin! Bir engelli olarak, bunu özlemek; üstelik ailesi tarafından elinden gelenin yapıldığı bir yetişkin olsam da, hayatın içinde "engellenen değilmiş gibi yaşadığımı hissedebilmek çok iyi geldi!"


Bir Ayda İki Kere Saç Kestirme Meselem De Vardı;



Temmuz ayı boyunca saçımı kestirmeye uğraştım, esasında Haziran başında kestirecektim ya; "Eylül'de yeğeninin sünneti var, uzat ki saçını yaptırabilesin!" diyenlere kandım, kandırıldım!

Sonraki zaman diliminde de, karar verdiğim gibi kuaförümü boş yakalamam mümkün olamadı. Bir gün tam yakalamıştım, işten geç çıktığım ve havanın yağmurlu olmasına rağmen kuaföre ulaştığım gibi sıramı beklerken kuaför ablam rahatsızlandı. Bana sıra geldiği sırada kestiremeden saçımı evime döndüm! Üstelik, bugün git yarın gel durumu da yoktu; yarın tatile çıkıyorum eşim ve kızımla, 10 gün sonra geleceğim dedi! Düşünebiliyor musunuz halimi. Nasıl dayandım o uzun saça... :)

Kısa saça alışmış biri olarak ve kışın da banyoda çok üşüyen biri olarak, yazın da o uzun saçın taranmasından toplanmasına en çok zorlanan annemle ben olduğumuz için; saçımı kestirme kararım kesindi yine ve yolumdan dönme gibi bir mevzu olmadı... 

1 hafta içinde iki kez kestirdim böylece saçımı. =) Vur dedik mi öldürüyoruz malum, ilk kestirmeye gidebildiğimde "otobüsümü kaçırmamak adına, bir an önce düz kestirdiğim için; çok kullanışsız ve şekil almaz bir düzlükte oldu saç kesimim!" Sonra bir hafta sonra, doğum günümden bir gün önce gittim kuaförüme yeniden, "Abla kat atabilir miyiz saçlarıma hem yüzüm şişman göründü böyle, hem de saçlarımı taramak hala zorlu oluyor annemle bana banyoda" dedim. Kuaförüm sağolsun ikiletmedi, zaten bana kendi söylemişti "düzü belki kullanamayabilirsin ama!" diyerekten. Kuaför ablama tekrar teşekkürlerimi sunayım, her türlü memnunum ama son kesimde olduğu gibi katlı küt kesimi benim için en iyi kullanımı sunuyor; iyiden iyiye kabullendim!

Neyse yol yakınken geri döndüm yanlışımdan; üstteki kolajımda maviler son saç modelim, diğer fotoğraflar da 1 hafta önceki saç kesimim... (= Bana sıhhatler olsun ve sizlere de önerim olsun; siz siz olun, kendi rahatınız ve kullanım kolaylığınızdan yana ödün vermeyin. Bir anlık "mantıklı bulduğum" saç yaptırma davası sonrası, bir daha saç kestirebilmem "girişten kuaför yeri bulamamaktan da, her kuaförün saç kesimini beğenememekten yana da 1,5 ay sonrasına kaldı saç kestirmem resmen. Hayatınızın başrolü olarak, kararlarınız sizlerin olsun. Saç kökü sizde, yine uzar. Haziran başında kestirmem yeterli uzunluğa gelmiş olacak ve yine saç yaptırabilecektim istenilen gibi ama şimdi hiç umurumda da değil. :)


Velhasıl toparlayayım; 28'inde Mersin'e deniz tatilimize gittiğimiz üzere, 7-8 Ağustos tarihlerinde de evimize döndük. Bu yazımı tatilde ve öncesinde çalıştığım üzere yazamadım, ancak tamamlayabiliyorum. Ağustos'a Merhaba, Temmuz'a güle güle demeye bloğum için çok geç kaldım. Ama varsın olsun, sebeplerinin bu yazımda gayet anlaşılır olduğunu düşünüyorum...

Ağustos ayınız nasıl başladı? Mutlu mu, gergin mi, tatilde mi, işte mi? Her nasıl başladıysa başlasın, hayat her türlü olaydan kendine ders çıkarmak için çok kısa; kendimi çok kötü gördüğümden değil ama hayata dair çalışıyor olmanın verdiği normalliğine bile özlem duymuş olan beni hatırlayıp, Ağustos'ta da bundan sonraki zaman diliminizde de her anınızın kıymetini bilmeyi unutmazsınız umarım. Sadece içimden geldiği için bu notu eklemek istedim. Ağustos ayı Temmuz ayından daha verimli ve daha bereketli geçsin! :) 

Sevgilerimle...


16 Temmuz 2023 Pazar

Yeni İşimle Başlayan Temmuz ✌️🙂 - 4 Temmuz'dan 15 Temmuz'a


Sevgili Okuyucu; Bugüne bugün tam 9 günlük çalışan olarak yazıyorum bu yazımı sana... Temmuz bu sefer çok başka başladı benim için... Ama ben bile çalışmaya başladığıma yeni yeni inanırken, buraya direkt "Ben iş buldum!" yazamadım... :) Elim gitmedi inanır mısınız! 

Bugün benim izin günüm, bir pazar günü yazıyorum bu yazımı size. Ve diliyorum ki; engelli engelsiz tüm herkese umut olsun, heves olsun hiçbir zaman pes etmeyelim yaşam adına savaş verelim hayatlarımız adına. :) (Hayatlarımızın başrolü olmayı ihmal etmeyelim e mi?)

Hani bazen bir şeyleri olduğu gibi söylediğimizde, çabuk değişir işler. Derler ya büyükler, "Her şeyi hemen anlatmayın." diye... Aslında ben 1 haftadır İnstagram hesabımda hikayelerimde yer veriyorum bu konuya. Süreci ve yaşarken hissettiğim gariplikleri anlatıyorum, o sırada kendimi de inandırmaya çalışıyorum galiba... :) Ama burada yazmak, en ciddi kullandığım mecralardan biri olduğu gerekçesiyle daha bir duraklattı beni. Hikayeler harici instagramda gönderimde yazışım bile daha iki gün öncesi gerçekleşti. Dedim ya hani, ben kabullenmek istedim ve bu süreçle baş edişimi bir görmek istedim... :) Allahım hayırlı gidişatlar nasip etsin cümlemize inşallah... =)


4 Temmuz günü başladı her şey; sabah ablam aradı beni, evde olmaktan ötürü geç uyuyup uyanmaya alışığım malum, uyuyordum o sırada da. Uykumdan uyandığım gibi, "beni bir dinle" deyip anlatmaya başladı. Fırsat geldi mi akıyor galiba, bana bir telefonla geldi bu fırsat, yeniden inanasımın gelmediği bir gün yaşadım ben de... :) "İş yaptığımız bir oto kurtarmanın sahibi geldi bugün, kendine ön muhasebe yapacak birini arıyormuş" dedi. "Kalk hazırlan bir görüşmeye git" diye de ekledi. Önce telefonda sonra da yüz yüze görüşmek üzere iş yerine gittim o gün. Ablamın da patronun da söylediğine göre saat konusunda anlaşabileceğimiz biriydi. Olursa, olur olmazsa da bakarız duruma diye düşündüm hani... Çünkü bu zamana kadar saat konusunda anlaşabileceğim kimse çıkmadı ya karşıma. Hadi hayırlısı dedim, şükür ki hayata dair umudumu hiç kaybetmiyorum...

Görüşmemiz güzel geçti, perşembe günü başlamak üzere anlaştık aynı gün. :) Ön Muhasebesini takip etmemi istedi, deneyimimin de bilgimin de ve eğitimimin de olduğu bir alan neticede. Bu konuda sıkıntı olmadı tabi. Çalışmamın önündeki tek engelimin desteksiz yürüyemediğim üzere tuvalete kendim gidemediğim mevzuuydu ya, tuvalet meselesiyle annemler uğraşmasın istediğimi de söyledim. İlk süreçte 7'den önce çıkmamamı istediğini söyledi ve ben de bir zaman böyle idare edebilir miyim bakabileceğimi söyledim. Sonraki süreçte azaltmak şartıyla böyle anlaştık... Şimdilik 9 gündür 11.30 gibi orada olup, akşam 7de çıkıyorum işten. Malum havalar sıcak, dayanıklılık sınırım şimdilik iyi. Ama kışın durum bu şekilde olmayacak, malum kendimi de biliyorum... :)

Ertesi güne Bursa planımız vardı annemle, gerek bu iş için gerekse de bu Eylül'de olacak yeğenimin sünnet düğünü için birkaç bir şey bakmaya gittik. O gün gelip hiç uyuyamadığımı hatırlıyorum... :) 4 Temmuz'daki görüşmenin üzerine, o günü de endişeyle geçirip, akşama annemle de konuştum ama tuvalet mevzuu canımı çok sıktı. Gerek konfor alanımdan ayrılıyor ve yeni bir şeye atılıyorum, gerekse de bambaşka bir ortama girip bilmediğim bir ortamı deneyimlemeye girişiyorum. Ciddiyetle farkettikçe bu durum beni epey sarstı... (= Sabaha karşı zar zor birkaç saat uyudum sanırım, sonra sabah kalktım ve işime gitmek üzere hazırlandım. Ama öncesi akşam da o sabahki korkumu da size bence tam olarak anlatamam. Yaşamamanızı dilerim ama hala bazen "Nasıl gidip geleceğim, dışarıda bu kadar kalmam tehlikeli mi, yapabilecek miyim korkum oluyor." 

Hani pandemi sebepli hepimiz evlerden çıkamadık da, sonrasında da "biz önceden nasıl yaşıyorduk ki?" diye korkuyla uzun bir zaman bocaladık ya; tamamıyla ona benzer bir şey yaşıyorum. Misal diyorum ki; "Ne yani, herkes böyle mi işe gidiyormuş senelerdir? Nasıl insanlar böyle bir şeye alışabilmiş ki?" Ama eminim zamanla alışarak bu durumu da aşacağım ve bu korkularımı da sizlere anlatacağım... :) 



Önce başardıklarımı hafife almadan anlatmalıyım;


Öncelikle her gün dışarıda olmak benim alışık olduğum bir durum değil, üstelik bu kadar zamandan sonra! Şu an bir oto kurtarmacının yanında günde 8,5 çalışmalı ve en az 1 saati de git gel veya durakta bekle şeklinde otobüslerle geçen şekilde dışarıdayım; haftanın 6 günü... Bu durum elbet vücudum tarafından da sınırını ben belirleyemediğim için garip karşılanıyor, son günlerde yorgun düşüyorum misal, aşırı yorgun değilim belki ama son iki gündür biraz biraz bel ağrısı yaşamaya başladım. Kas hastası olup yorulmamam gerektiğini söyledikleri üzere, aklımın bir yanında alarm oluşuyor bu sıra... İstemsizce... Ama mental anlamda bunun haricinde iyiyim. Çalışırken kendimi "normal" hissetmek çok ama çok iyi geliyor! :) Bu durum son 4 senedir evden çalıştığım süreçte "satış yaptıkça ve de içerik ürettikçe" hissettiğim başardım içgüdüsü açısından çok tanıdık. Ama onlardan daha fazla hissiyat dolu. Bünyeme fazla bile geliyor. :D

Uzun vadede beni yormaya başlayacağını daha 3 günün sonunda anlamış ve bu durumu patronumla da görüştüm geçtiğimiz haftasonu. "Bu işi çok sevdim ve de ortam da hoşuma gidiyor ama benden bağımsız bedenim yoruluyor. Alışık değilim. Başta konuştuğumuz sürede hem fikir kalabilecek miyiz? Çünkü işi bırakmam sadece bu sebepten olur yapamazsak, başka hiçbir bahanem yok." dedim. Tuvalet mevzusu da var ki, ilk üç gün tutmakta da çok zorlandım doğrusu. Biraz evdeki sürelerden daha uzun mesane kasımı yormamdan sebep, o da beni endişelendirdi doğrusu... Benim saklayacak bir mevzum olmadığı için, bunu da ilettim ona tabi... 

O da bana "Bu hafta başında bir yardımcı eksiğimiz azaldığı için, dükkanda akşam 19:00'a kalacak kimse de olmadığını ve bu durumu hallettikten sonra çalışma saatimi ilk başta da konuştuğumuz gibi 5 saate indirebileceğimizi" söyledi. Buraya bir dipnot geçeyim mi, karşımda anlayışlı birinin olması bile bana çok şanslı olduğumu hissettiriyor bu sıra... :) Rabbime çok şükür, ablama ve de patronuma çok teşekkürlerimi iletiyorum her defasında... 

Benim işe girerken ilk ve tek şartım, part time çalışma usulüne dair çalışmamdı. Çünkü daha başlamadan ablamın da yanında çalıştığım üzere deneyimim vardı ve bu durumdan yana sıkıntı çekebileceğimi biliyordum tabi. Çok şükür ki anlayışlı birine nihayet denk gelebildim. İlk zamanlarda tam saatimde çıkamadığım için, bu durumun ne gibi yorgunluklar doğurduğunu görüyorum da artık... Ve bu hafta hiç saatimden sonra gecikme yaşatmadı patronum. Çok şükür. Darısı benim gibi olup tüm isteyenlere de olsun, çünkü Türkiyedeki çalışma standartlarımızda biz engelli bireylerin kendisine dair bir çalışma standardı ne yazık ki bulunmamakta. Buna dair Cimer Başvurumu birkaç güne Cumhurbaşkanlık Merkezine ileteceğim inşallah, daha önceden de size bahsettiğim gibi... 

O kadar tuvalet tuvalet dedim, şunu da eklemeyi unutmayayım; Başladım başlayalı her gün 8,5 saat çalışırken, tuvalete girmeden geçirmiyorum iş saatlerimi. Şayet öyle olsa, mesane kasım diye bir şey kalmaz ve bir kas hastası olarak tek bir kasımı kaybetme lüksümüz bulunmamakta zira... En büyük teşekkürüm annem ve babama bu sebeple yine! Ben senelerdir çalışmak istiyorum diye, bana bu kadar destek çıkıyor ve her zamanki gibi yanımda olmaya devam ediyorlar. Babam öğlen servisine çıkarken annemle beraber geliyor, beni tuvalete götürüyorlar ve öyle gidiyorlar. İş yerime portatif tuvaletimizi bıraktık, bu sene vefat eden halamızdan getirmişti annem o yardımcıyı da. Bayanlar tuvaletinde onu kullanıyorum annem ve babamın desteğiyle... :)

Bunda utanma olmaz, olmamalı; bunu yazdığım için de kim garip bakarsa baksın ama devlet desteğiyle aldığımız külot bezleri kullanıyorum işe giderken. Buraya bir kas hastası olarak yazıyorum zaten, bizlerin de nasıl hayatta kaldığını ve bizlerin nasıl çabaladığını görün bilin istiyorum. Yani kendimi de ailemi de çok övmem gereken günler geçiriyorum, hayata atılıp belki de güç bulup ayağa kalkmam için bu zorlukları yaşamam ve hep olduğu gibi bir şeyler yapmam gerekiyor. Ben de yapmaya devam ediyorum, ailemin de desteğiyle... =) Lise son ve üniversite zamanımdan beri hayalini kurduğum işime sahibim şu an. Başlangıçtaki zorlukları atlatınca da, her şey bambaşka olacak. Bunu nasıl biliyorum, çünkü Rabbime inancım çok büyük. O beni görüyor unutmuyor ve ben de bunu hissediyorum. Teşekkür ederim Allahım! 



Bir De Konfor Alanımdan Ayrılma Mevzuu Var!


İşte bu çerçeveler altında bir haftayı bitirdik misal bu hafta... Önce tek başıma gitmesi gelmesi, otobüs saatimi denk getirip planlaması ve sonra iş yerinde iş toparlamasıyla kendimle gurur duyduğum bir dönemi geçiriyorum.:) Korkmam kadar normali de olamaz diye düşünüyorum şu an! Yaklaşık 11 seneden sonra, tüm iş bulan arkadaşlarımın işine gittiği gibi ben de işe gitmeye başladım. Ama bu 11 sene boyunca böyle bir şey olmamıştı ki... İç dünyamda yaşadığım kargaşa ve anlam verme savaşını anlıyor musunuz şimdi? :)


11 senedir konfor alanım bu değildi, hiç tam anlamıyla da olamadı. Şimdi olmuşken de "doğru konuşalım" uzun süre bu şekilde dayanabileceğimin üst sınırında başladım çalışmaya. Günde 8,5 saat iş yerindeyim ve dediğim gibi ondan öncesi ve sonrası da ya durağa gitme telaşım ya da otobüse binip eve gitme telaşım var! 

(Ah ilk üç gün boyunca yaşadığım otobüs sıkıntısını hiç sormayın bile; ne otobüsler tam dedikleri saatte geliyor, ne de uygulamadaki saatlerin gösterdiklerinin öncesi mi sonrası mı onu anlayabiliyorum. Zira duraklarda kaç sefer bekledim de, gözümün önünde otobüs şirketinin sitesi de dahil uygulamalar "otobüs gitti" diye gösterdi. Ben oradayım ya, gitse görmem mi! dediysem de, doğru saati bulana dek, çok uygulama çok şoför sözü dinledim. Ve ben bu zamana kadar bir yere dakikasında gitme durumumu, sadece hastane araçları için kullanmıştım...)


Evde De Oturuyorsun Ya, Diyenler Var...


Biliyorsunuz ki akülü sandalye kullanarak dışarıda dolaşabilen bir kas hastasıyım ama evde kullanmıyorum. Her ne kadar "evde de oturuyorsun" deseler de, akülü sandalye üzerinde oturmak evdeki koltuk veya sandalyelerde oturmak gibi değil. Akülü sandalyemde rahat hareketimi yapamıyorum, ayaklarım bir süre sonra ayaklıklar üzerinde dura dura ağrıyor. Bir indiriyor bir kaldırıyorum modunda takılıyorum... Yaz mevsiminde bu sorunlar hiçbir şey değil de, ben kış mevsiminde ne yapacağım düşünmeden duramıyorum..

Ah bunları söylüyorum, çalışmak istemiyorum sanılacak, başladığı gibi pes etti bu kız! Hayır, vallahi pes etmedim! :) İçimde bulunduğum, düşüncelerden düşüncelere düştüğüm üzere neler hissettiğimi anlayın istiyorum. Zira çalışmayı da çok istiyorum ve çalıştığım için de kendimi iyi hissediyorum. Ama bu durumları da es geçemem, dün belimin ağrıdığını çok hissettim. Kışa doğru bu saat mevzusunu umarım halletmiş olacağız diyelim... :) Engelli bir bireyin sorunları var diye, "o zaman evde otur!" olmamalı sonucu. Bizim ülke şartlarımızı engelliler açısından da konforlu hale getirmemiz gerekiyor. 

Evet, hep evde oturuyorum; zira çoğu arkadaşım ya çalışıyor, ya da evlenmiş çocuğuna bakıyor. Herkesle sıklıkla görüşemiyorum ve çok yağmurlu olduğu için bu senede çok sık dışarıya çıkamadım. Kaslarını tam gücünde kullanamayan ama oturduğu yerden sadece kendi tuvaletine gidemeyen bir birey olarak, benim dışarıda bulunup hayatın içinde yer almam gerek! Bu ülkenin bir "engelli çalışma şartlarının" olması gerek! Bizim iş yerlerinde part-time çalışmayı bedensel engellilerimize sunulmasını teşvik etmemiz gerek, bizim iş yerine rahat ulaşım sağlayamayacak ama bilgisi ve öğrenim kapasitesi geniş olan oturduğu yerden çok rahat çalışabilen engellilerimize "evden çalışma" imkanını sunmamız gerek! 

Dünya değişiyor ve gelişiyor, bizim yerimizde saymamamız gerek... Bir ülke insanı için geliştikçe ve şartlarını düzenledikçe standardı gelişir ve büyür... Umarım anlattıklarımı birileri anlayabiliyordur... :))


Üstte gördüğünüz resimler, işe başladım başlayalı çektiğim fotoğraflarım; son iki gün hariç neredeyse her gün var o fotoğraflarda... Neşeliyim, kendimi iyi de hissediyorum; başarmak da çabalamak da apayrı bir haz veriyor. İşleri güçleri toparlamamdan patronum da memnun olduğunu belirtti, ki bu durumdan ben de memnunum şükür ki. Sadece şu iki gündür vücudum bambaşka tepkiler vermeye başlayacakmış gibi bel ağrısı yaşadım. Sanırım sınırını belirliyor vücudum, bana daha çok dinlen diyor; diye anladım ve buna da zamanla alışacağım. Artık biliyorum... (=


Diyebilirim ki; artık iş hayatının daha içinde ben de çalışıyorum, biraz korkuyorum ama zaman içinde alışacak ve de toparlanacağım. :)) Bana fırsat veren ve de imkan sağlayan herkese teşekkür ederim. Daha çok yazacağım bu konuda ama bu bir girizgah olsun, siz okuyucularım da bu mutluluğumu ve heyecanımı bilin istiyorum.. Son iki günkü yoğunluğum sebebiyle kendimi anlamaya fırsatım da olmadı. O sebeple yazımdaki endişelerimi dile getirişlerim, kendimi de dinlemeye ve anlamaya yönelikti. Bazı korkularıma aldırmamanızı dilerim, zira her bir kelime veya cümle için söylüyorum, yazmazsam içimde kalırdı. Zaman geçtikçe her türlü zorluğumda neleri başardığımı ve de nelerin nelere sebep olduğunu bilmek adına her yazımı çoğu zaman kendim dönüp okuyorum. Bu benim çok ama çok hoşuma gidiyor... :)


Burası benim hayat günlüğüm ve bana olduğu kadar birçok kişiye destek olsun diliyorum. Ben bedensel engelli olarak uzun zaman sonra hayatın içindeyim. Hep duyardım, aksini düşündüğüm için kulak verdim bu öğüde; benden de size olsun, "HİÇBİR ŞEY İÇİN GEÇ DEĞİL!" Benim de hayatıma olduğu gibi sizin de hayatınıza hep güzel insanlar çıksın ve önümüze çıkan engeller geçilemez hal almasın, hep direnç noktası olsun ve de güçlenmemize vesile olsun diliyorum... =)

Bir sonraki yazımda görüşüne dek, Sevgilerimle... :))


30 Haziran 2023 Cuma

Bayramla Biten Haziran - 2023 #bitenayındeğerlendirmesi

Yağmurlarla başlayıp, Kurban Bayramı ile biten bir bayramdı Haziran. Bugün son günü ama artık bitti gözüyle bakıyorum. Temmuz ayını her aydan çok sevdiğim için de biraz sevinçliyim doğrusu... :) Güle güle git Haziran. Kenara çekil Haziran, 11 aydır beklediğim Temmuz geliyor; hepimizin neşesi. (=


Kurban Bayramında yolcu edeceğiz Haziran'ı, bugün bayramın üçüncü günü. :)

Biz bu bayramın ilk günü evimizin en küçüğünün şu yukarıdaki güzel bayram eğlencesini yaşadık misal. Abisi en büyüğümüz olarak babamın elini öpünce sıraya girdi; elini öptü, alnına koydu ve parasını alıp kaçtı. Fotoğraf çekerek belgeledim bu hızlı giriş gelişme sonucu...(:

Bayramımız yaşadığımız şehirde kalan az sayıda akrabamız ile bayram tadında geçti şükür. Üzücü olan tek şey arefe gününden önceki gün sabahı buzdolabımızın buzluğunun işlem görmediğini farketmemiz oldu. Buzluktakiler çözülmeye başlamış, annem arefe günü öncesi günü buzdolabını boşaltmak ve orayı temizlemek ile uğraştı. Tabi bir de buzluktaki sebzeleri konserve şekline çevirmekle de uğraştı aynı gün. Temizlik ve bayram ikramları hazırlığı da arefe gününe kaldı böylece.

Bayram anneme zor geçti yani, bugünden sonra dinlenecek her aile evindeki anneler gibi inşallah. Buzdolabına bakmak içi de bayram sonrasına gelecekler, Allah'tandır derin dondurucumuz da vardı. Kurtardık bir şekilde komşumuzun da dolabı sayesinde... 

Haziran'a arkadaş düğünüyle başladık, iş fuarı ve arkadaş buluşması ile devam ettik...


2 Haziranda lise arkadaşım Hatice'min kınasını yaktık, 3 Haziran günü de düğününü yaptık. Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine, böyle başladık Haziran ayına; birbirini seven bir çifti daha kavuşturarak... :)

Sonra 6-7 Haziran günlerinde Gemlik'te İş-Kur'un Genel İstihdam Fuarı vardı. İlk defa bir genel İstihdam fuarına gittim bu ay, aynı gün arkadaşımla da buluştum. Güzel ve benim gözlemlediklerimi iyice anlatabildiğim bir gündü... Yazısını bloğuma da yazıp koymuştum, burada bulabilirsiniz... :))

Haziran ayının yağmurları başlamadan önce dışarı çıkabildiğim günlerden biriydi işte. Kendi adıma ve nice engelliler adına artık yapmam gerekenleri düşünüp harekete etme kararı aldığım gündü... Şükür.

Tek bitirebildiğim dizi, bu sezon son bulan Türk dizimiz oldu misal...


1 kitap bitirebildim, bir tane bebek örgüsü örebildim ve bir de dizi bitirmiş oldum; ki biten dizi de bu sene başlayıp bu sene final yapan dizimiz, Güzel Günler idi... Güzel Günlerin bitmesine çok üzüldüm bu ay, çünkü hiçbir mantıklı ve entrikasız aile dizisi bulunmakta sezonda bu dizi tutunacak demiştik. İmdat dediğimizde bir yudum su olmuştu ama maalesef bu dizimizi de elimizden aldılar.. 

Yaz günü yağmurlardan başımızı dışarı çıkaramadığımız günlerde ne yazık ki biraz bunaldım ben de. Bu yaz vaktini öyle deli gibi beklemiştim ki, yağmur beni beklentilerimden vurdu! :) Neyse toparlandık desem de, öğrendik ki bu yaz Ağustos başına kadar iklim sebepli şiddetli yağmurlar gelecekmiş... Hayır olsun, korkulan gibi olup helak etmesin tarım işi yapan insanların hasatlarını... :/

İskandinav mitolojisi çok güzeldi, tavsiye etmek isterim. Bilmediğim çok şey varmış, Cadının Yüreği ile giriş yaptığım üzere öncesinde, İskandinav mitolojisine dair daha detay öğrendim bu sefer. Şimdi hala okuduğum üzere Suya Yazılan Hayaller kitabımın da konusu çok güzel, ama ben toparlanamadım henüz sanırım. Okuma maratonuma çok başka yavaşlıkta devam ediyorum maalesef... Dilerim Temmuz ayında bu durum geçerli olmayacak. :))

Ve üst kolayda gördüğünüz bebek yeleği için çok ör sök yaptım ama şimdiki hali sonunu tamamlamak kaldı. Bu ay birçok şeye "yağmur sebepli" kafayı takmış bulundum gibi oldu. Buna sebep olan da beklentilerimdi sanırım, altta kendime aldığım ihtiyaçlar doğrultusunda yaptığım hazırlıklar sebebiyle idi bu da en çok... :)

Yaz Stantlarımı Kurmaya Hazırlanmıştım Bu Ay Oysa...


Yağmur yağmasa, havalar bu kadar belirsiz olmasa çoktan çıkmıştım stant açmalarıma; kamp sehpası aldım kendime önce, plastik ve portatif. Sonra arkasına yeğenim Kağanımın oturacağı bir de tabure aldım Bim indirimlerinden... Bu ikisini Kağanım taşıyacak ve ben de ürünleri koyduğum kutularda dolu çantayı kucağıma alacaktım. Biz stant açmaya hep beraber gidiyorduk ya geçen sene, yine böyle olacaktı. Bayram sebepli planladığım şekilde bile gidemedim, yine hava muhalefetine ötürü. İkinci gün sakın olur diyordum, hava çok bozdu. Yağar dedim gitmedim, esti ama yağmadı...

Vardır bir hayır, vardır bir kısmet değil mi? Ben de öyle düşünüyor avutuyorum kendimi ama aylardır hevesle beklediğim yaz aylari beni hayal kırıklığına uğratıyor.. :))

Diğer aldıklarıma gelince; Eylül ayında yeğenim Kağanın sünnet düğünü var diye kestirme dedikleri üzere saçımı tokatlamak üzerine toka aldık yeniden. Çok uzun zaman sonra böyle saç toplar oldum Haziran ayında. Garip geliyor inanın ki. :) Bayram öncesi, bayram bitsin kestireceğim diyorum ama hala sabret düğüne az kaldı diyorlar. Havalar böyle bozuk giderse dayanırım da, diğer türlü kestirmeye çok yakınım... 

Kendime Haziran başında bir yüz temizleme cihazı aldım nihayet, dudak üstü ve çene altında çıkan ince ama oldukça siyah göründüğü üzere beni çok yoran tüyleri almamın başka yolunu bulamadım. Ya sürekli Kuaföre gidip para bayılacak, ya da ablamın her müsait anını beklemek zorunda kalmaya devam edecektim. İkinci seçenek sebepli, bu durum peydah oldu. Aldım bu ürünü ve epilator şeklinde bir ürün işte. Kullanıyorum sadece yüzüme ve ben alım gücünden de şarj durumundan da gayet memnunum.. Ne acı veriyor ne de tahriş ediyor cildi. Benzer bir ürüne ihtiyacınız varsa, üstteki ürünlerin de içinde olduğu Hepsiburada koleksiyonumu buraya da bırakıyorum. :))

Gelelim en son aldığım iki adet şarjlı diş fırçasına; annemle Haziran ayında gittiğimiz diş doktorumun bana dişlerimi TEMİZLEYEMEDİĞİMİ söylediği üzere, şarjlı diş fırçası kullanmamı önerdi. 20lık dişim sebepli diş etlerim de iltihap kapmış. Dişlerimi doğru temizlemeye başlayıp Temmuz ortasında dişim çektirmeye gelmemi istiyormuş. Bunu bir sene önceki doktorum da söylemiş ama o sadece arka dişlerimi de iyi fırçalamamı tavsiye etmişti. O zaman iltihap da yoktu... Dikkat etseydim o zaman bu öneri yapılmış olsaydı da, belki böyle olmazdı deyip; anneme de bana da aldım böylece. Üç taksitle aldım ve 1 haftadır da kullanıyorum, çok memnunum şükür şimdilik... :))

Tavsiye eder miyim, tabii ki de ederim... İlk günler diş doktoru koltuğunda gibi hissediyordum kendimi, ama o zamandan beri cidden ben dişlerimi fırçalayamıyormuşum diyorum. İyi ki almışım... 

Kutlaması bol, gezmesi de yağmurlardan fırsat buldukça mümkün oldu...


Üstteki fotoğrafların sol alt köşedeki ve sağ alt köşedeki aynı gün olmakla beraber, diğerleri ayrı gün. İki üç gün de bunlar harici çarşı sebepli dışarı çıktım, yağmur harici bile olsa az da çıkmamışım meğer. =))

Aynı gün çekildi dediğim fotoğraflarda, aylık nöroloji doktoruma kontrolüme gittiğimiz ve sonrasında da kapalı çarşıya gittiğimiz gündü. O gün sabah doktorda gen testi sonucumun çıktığını öğrendik. Biyopsi raporumda çıkan sonuçlardan farklı olarak, hastalığımın alt başlığının da zararsız olduğunu öğrendik. Hangi genimin mutasyona uğrayıp hangi proteinin üretilemediğini öğrendik ve bu hastalığın üstünde çok araştırma yapıldığını ve ilerlemeler olduğunu da öğrendik. Çok sevindik şükür ki... :) Dahasını da ileriki süreçlerde göreceğiz inşallah...

Haziran başında glucosamine kullanmaya başladım, son 5 gününde de Elma Sirkeli Yumuşak Şekerimizle zayıflama uğraşına bir kademe daha dikkat etmek üzere giriş yaptım. :))

Hayırlısı olsun bakalım nasıl geçecek önümüzdeki aylar..

Bu fotoğraflar da son fotoğraflar Haziran ayına kadar...


Annemin teyze kızının diş hediği buluşmasına gittik, komşularımızla başladığımız günde ablamda idik bir hafta sonu, akraba günü sebepli akrabalar bizde idi bir gün de, annem onları ağırladı, bir de en son annemin dayısının torununun 4. Yaş doğum günü kutlaması vardı bir pazar günü de ona gittik (sağ alt köşede annem ve kuzenleri var, şakasız!)... :))

Derken bir de Bursa kapalıçarşı günümüz vardı, çok şükür yeğenimin sünnetine giyeceğim kıyafetimi de aldık o gün. (= Bir ferahlık geldi şükür, çünkü ablam annem ben ucumuzun de elbisesi hazır değildi ve neyse ki bir yerden başladık. Hayırlısıyla devamı da gelir. Bana nar çiçeği bluz bir de beyaz keten pantolon aldık. Eylül'e kadar bu kombin üstüne bir de ceket alırsak, benim Eylüldeki sünnete hazırlığım tamamdır inşallah... (: 


Velhasıl epey dolu ama beklentiler ve planlar açısından da üzücü halde geçen günlerle dolu bir aydı Haziran.. Temmuz ayında stant açma beklentimin ve planlarımın nihayetinde sonuca erdiğini görebilelim inşallah.

Çok okusam, çok da yazsam yeniden. Bir de çok çok şekilde satsam. Kısmetse bir de 1 haftalık tatilimiz var Temmuz ayında; onu da hem sağlığım hem de ailecek neşemiz açısından, doğduğum ay olan Temmuz ayının çok güzel geçmesini diliyorum... =))

Vay be Haziran bitiyor, tüm senenin neşesi Temmuz ayı geliyor; onu iyi karşılayıp sahip çıkalım e mi? =)) 

Temmuz hepimize hayırlı olsun, benim doğduğum ay hepimize mutluluk ve bereket saçsın. Sevdiğim çoğu insanın da doğum günü bu ay özellikle, bir ay bekleyin önümüzdeki ay çok daha fazla kutlaması bol ay sonu değerlendirmesi ile geleceğim bloğuma; umarım çokça ay içinde yazılarımı da yazdıktan sonra... 🙂

Sizin Haziran ayınız nasıl geçti? Yorumlarda bir ay değerlendirmesi yorumunuzu alırım. Sevgilerimle... 😇

16 Haziran 2023 Cuma

Bahanelerin Mi Var Çarelerin Mi? - Haziran 2023

Bu hafta baş konumuz bahanelerimiz... İnstagram adresimde buradaki paylaşımında da bulabilirsiniz... :))



Bir soruyla başlamak istiyorum, "Bir çocuğun ve bir bebeğin büyüme adımlarında herhangi bir bahaneye rastladınız mı?

"Ben yürüyemem, ayaklarım çok küçük!", "Ben emekleyemem, yerler çok kirli.", "Ben daha küçüğüm, benden bu kadar şey beklemeyin!" GİBİ...

Büyüyene kadar hangimiz bahanelere sığınmayı bildik ki? Belki hepimizin ilk sığındığı bahane "öğretmen bana taktı" idi okulda, birçoğumuzun da "Bir ben düşük not almadım ki, tüm sınıf düşük not aldı ama!" İdi. (Tanıdık geldi de mi?) :)

Sonra büyüdük bizler, çok kişiyle konuşur olduk, bahaneler sardı etrafımızı... Biz de bize iş başvurusu yapan kişilere işimizi anlatınca türlü bahanelerle karşılaşıyoruz. Çoğu denemiyor bile yola çıkmayı, iş için emek harcamayı... Buna üzülmekten çok, hayatı anlamaya başladım bu olay üzerinden.

Çevrem yok, ben evde paketleme işi sanmıştım, ben katalog işi yapamam, benim çocuğum var ve daha nicesi. En acıları ise, evli olduğu veya kadın olduğu için kabullenmemeleri gereken ama nasıl kabullendikleri "kısıtlanmış olmanın verdiği bahaneleri". Bu bahaneleri sunmadan önce isteyerek girişilen bir mevzu bu sonuçta...

Bugün güldüğüm mevzu da buna benzer, çünkü bu konu bana trajikomik geliyor artık. Diyorum ya, bu kişilerin çoğu işi biraz olsun bilerek başvuruyor bizlere. Ama sonra daha ürünleri tanımadan vazgeçiyor.

TRAJİKOMİK NOKTASI ŞU; 

HERKES BİR ŞEKİLDE İLERLEMEK İSTİYOR AMA ÇOĞU KİŞİ EMEKLEMEK DAHİ İSTEMİYOR! GÜNÜMÜZ KAZANÇ ANLAYIŞI, EMEKSİZ KAZANÇ ÜZERİNE YOĞUNLAŞMIŞ. ÇOK ACI... 

Bu hafta birçok kişi ile görüştüm yine ve onların da istediği üzere işimi anlattım, bu kişiler daha önceden numara bırakmış ve firmamızın kazandıran imkanlarından yararlanmak istemiş kişilerdi.

Aradığım hiçbir kadından "olur, bir deneyeyim" lafını duyamadım. :) Hayır kelimesini duyduğuma değil, hayat bana bir mesaj daha vermeye çalıştı bugün; ona çok güldüm...

Son iki kadın ile görüşüyordum; İlki küçük çocuğu olduğunu ve yapamayacağını, ikincisi de küçük çocuğunun uyuduğunu ve konuşamayacağını söyledi. Ama bu sefer müsait olunca beni arayabileceğini de söyledi.

Konumuz kadınlar ve onların çalışma istekleri değil ama Rabbim bana al sana iki şekil bakış açısı dedi bana. Ard arda bu kişilerle konuşmam hiç tesadüf gelmedi... 


Çocuğu olup çalışanlara "annelik yapmıyor" diyemezsiniz değil mi? Katalog işi yapabilen herkesin de çevresi var nasıl diyebiliyorsunuz mesela? 

Kişiler istemeyebilir ama baştan hükümler vererek denememek bile kaçmaktır bence, uğraşmaktan ve de yorulmaktan kaçmak gibi... Bu iş gibi birçok iş alanında da içine girmeden yapamayacağınızı bilebilmek ne kadar mümkün? Peşin hükümler bilmediğimiz neleri hayatımızdan def ediyor diye merak ediyorum aslında... Bu düşüncelerimi bu sebepten dile getiriyorum.

Çünkü bir zamanlar ben de katalog işi yapamam, diyordum. Şu sıralar en çok sevdiğim şeylerden biri satış yapmak ve her türlü sahada olabilmek benim daha önce neden girmediğimi düşündüğüm bir iş alanı... Tabii zamanı geldiği için bu zamanda oldu, ama iyi ki de oldu dediğim üzere denemeseydim başarabilir miydim şu zamanki mutluluğumu???

TEKRAR GELELİM KONUMUZA; 

SİTEMİM BENİM İŞİMİ KATALOG İŞİ DİYE KÜÇÜMSEYEN AMA DÖNÜP İŞİ ÖĞRENMEK İSTEYENLERE VE BUNA RAĞMEN TÜRLÜ BAHANELERLE İŞİ DENEMEYENLERE! ARTIK SADECE GÜLÜYORUM! "HAYIR" KELİMESİNİ DUYMAK DEĞİL SIKINTI, KOCA KOCA İNSANLARIN ÇOCUKÇA BAHANELERE SIĞINIP EMEĞİ HİÇE SAYMASI ÜZÜCÜ GELİYOR SADECE.

BENIM BAHANELERİM YOK, ÇARELERİM VAR ÇÜNKÜ. BU İŞ DENGEDE İLERLEDİĞİN ZAMAN SİZİ BATIRACAK İŞ DEĞİLDİR MİSAL. 

"İHTİYACIN OLMADIĞI VEYA SATMADIĞIN HALDE ÜRÜN ALMAZSANIZ, STOKÇULUK DERİZ ONU YAPMAZ ÇABASIZ KAZANMAYA KOLAY YOLDAN İLERLEMEYE ÇALIŞIR VE AĞIR YÖNLENDİRİLİRSENİZ; İŞTE O ZAMAN BATARSINIZ...

==》Evde iş arayan güzel kesim; 

Bir yerden başlamazsan, hayat sana nasıl bir güzellik yapsın?

Sen çıkmadan yola, varacağın yere seni kim neden ışınlasın? 

Satıştan çok güzel kazançlar elde edene kadar ben de bu işi yapamam, diyordum. Denemeseydim bunları nasıl anlayabilirdim?

Peki, bir söz var bilir misiniz?;

"İnsanlar fırsatların gelmesini bekler, fırsatlar da insanların gelmesini.
Fırsatlar bekler, insanlar bekler.
Kazanan hep "mazeretler" olur."

Mazeretlerinizin kölesi olmadan, yolda olmanın güzelliğini yaşamanız dileğimle... :))

İsterse insan çarelerine sığınırmış, istemezse de bahanelerine... Çare olalım kendilerimize, bahaneler bizi uzaklaştırmasın hayatın içinden... 

Sevgilerimle...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...