30 Ocak 2017 Pazartesi

Pazar Yazısı #30 - Soğuk Pazar... #UğurlarOlsun


Sözün esas bittiği tek yer, beklense de beklenmese de soğukluğunu yüzüne vuran ve esas manasıyla yapılacak tek şeyin teslim olmak olduğu ölüm... Geride bıraktığımız 2017 yılının 5. Pazar gününde, o ölümle bir kez daha yüzleştik; Annemin teyzesi, Mercan halamızı kaybettik... (Bir tarih daha not ettik zor anlarımıza; 29.01.2017)

Soğuk bir Pazar'dı. İnanmak ve inanmamak arasında, beklediğini beklediğin gibi yaşamamanın garipliği vardı o Pazar'da... Mercan halam kanser hastasıydı ve maalesef tedavi safhası 9 aydır bitmiş durumdaydı. İnsan acı çeken kişinin karşısında, ölümü beklermiş bunu anlattı bize hayat halamın acılarıyla... Hiç kimse için isteyemeyeceğim acıları, canımız dediğimiz halamız çekti... "Allah kurtarsın" lafı bu kadar can acıtıcı ve bu kadar bağışıklık kazanabileceğimiz bir cümle olmasaydı keşke, ama maalesef ki oldu...


Başörtüsü bir sana, bir de anneanneme bu kadar yakışıyordu Mercan halam. Metanetliyim ama seni de çooook özleyeceğim...

Her ne dersem boş, biliyorum da elbet. Ama üzerimde emeği olan aile büyüklerimden biri Mercan halam için, yazmadan ve hayat defterim diyebildiğim yazı ortamlarına kaydetmeden yapamazdım. Yıllar geçerken dedim burada yazı tutkumu devam ettirmek adına, yılların bu zamana getirdiği bir büyüğümüz daha gitti şimdi... Anneannemin kız kardeşlerinden biri, annemin ikinci annem dediği kişi, eski toprak dedikleri dağ gibi bir büyüğümüz, suratında gülümsemesini ve geçmişte gördüğü hayatların izlerini taşıya taşıya, ömrünün son demlerinde ise kanser denen o mel'un hastalıkla başı dertte geçirdiği canını, tek emanetini verdi bu dünyaya ve gitti...

Saat 00:55. Evdeki kalabalık yeni dağılıyor burada oturan ailelere... Ankara'dan gelen akrabalarımız, Antalya'dan yarın gelecek olan dayımlar ve daha da fazlası... Hepsi halamı uğurlamak için... Halama haberi uçacak olsa da olmasa da, "uğurlar olsun" demeden geçemiyorum...

Canımız halamız, Mercan halamız... Hakkını helal et, uğurlar olsun. Gittiğin yerde, uçabiliyorsan eğer, anneannemle kavuşursun dilerim. Benden, bizden selam söyle. Gülümsemeni, iyi kalbini ve güzel varlığını hayatlarımıza güzel anılarla kazıdığın için çok teşekkür ederim... Biliyorum, içten içe biliyordun; her şeyi, geçen 9 aylık süreçte bile azıyla-fazlasıyla biliyordun. Ama biz yine de bekleneni kabullenmekte zorlanıyoruz, sen gittiğin yerde huzur bul. Anneanneme selam söyle, mekanınız cennet-toprağınız bol olsun...

Mercan halam, Uğurlar Olsun...

28 Ocak 2017 Cumartesi

Enerji Emiciler Var!


J. K. Rowling'in Harry Potter adlı eserinin kitaplarını okumuş veya filmlerinden en az birkaç bölümünü izlemiş birçok kişi duymuştur ve biliyordur, ruh emicileri. Hayatınızın esas parçası olan ruhunuzu sizden emip alan yaratıklara bu ismi veriyor, J.K.Rowling hikayesinde. Ruh emiciler, korku yaratan ve kötü yaratıklar Harry Potter'ın dünyasında, ruhları olmadığı için insanların mutluluklarıyla ve umutlarıyla besleniyorlar. Bir zamanlar Azkaban'ın gardiyanları oldukları biliniyor ve daha sonra Voldemort'un dönüşüyle de Voldemort'un tarafına geçtikleri söyleniyor...

Ruh Emicilerle ilgili daha da ayrıntılı bilgiyi burada veya Harry Potter filmlerinde (Azkaban Tutsağı adlı filmde kendilerinin ve onlara yapılan büyülerinin gösterildiğini biliyorum, ki en sevdiğim bölümüdür Harry Potter serisinin filmleri içinde) bulabilirsiniz...


(Resim, Google Görsellerden alıntıdır...)

Şimdi o Ruh emicilerin, bizim dünyamızda ete kemiğe bürünmüş olanları ve ruhunuzdan enerjinizi emenleri hakim aramızda; bugün onlardan bahsetmek istiyorum sizlere, Enerji Emicilerden... 

Ruh Emiciler hayatınızı elinizden almaya çalışıyordu ya hani; ruhunuzu. Enerji Emiciler ise, sizi yaşama bağlayan her şeyi onların emrine bırakmanızı ve onların izin verdiği ölçüde yaşamanızı istiyorlar. Ah insanlarımız... Demek istiyorum öncelikle; Enerji Emicilerin hakimiyetine kapılıp inandıkları yoldan ve mutlu oldukları şeylerden çok çabuk vazgeçebiliyor kimisi, kimisi de benim gibi direniyor ve buralara bile anlatmaya geliyor ve direnmeye çalışıyor... Bu yazımla sizleri de direnişime davet ediyorum.. :)


Enerji Emiciler; hayatınızda her neyle mutlu oluyorsanız, o durumu kendi mutlu olduğu şekle çevirmeye çalışan insanlar benim için. Bunu televizyonlarda, tarz programlarıyla ve tek standart düşündükleri ilişki anlayışlarını sundukları evlilik programlarıyla yapıyorlar.

Tarz programları; her birimizi moda adı altında, başkalarının beğendiği şekillerde giyinmeye alıştırarak garip dünyevi olduğuna inandırdıkları düzeni yaratmaya çalışıyorlar mesela. Ve bunu başarıyorlar da, özellikle de gençlerimizi ve kendinin bu alanda iyi hissettiğine inanan kişileri.

Evlilik programları ise; tek standart ilişki anlayışı olduğunu bize dayatarak yapıyor bunu. Aşk delilik, diyor. İlişkiler tek standarta bağlanıyor ülkemizde. Örneğin; seven kıskanır, erkek yapar, kadın eve ve çocuğa bakar, erkeğinden başka hiçbir erkekle arkadaşlık kuramaz, (tam tersi; erkek hiçbir erkekle veya kadınla arkadaşlık kuramaz ve vakit geçiremez, durumu da hakim) erkek konuşur ve kadın susmalıdır, gibi... 

Gerçek hayata gelince; kendisi gibi olmayanları, özellikle ergenlik çağındaki genç insanlarla dalga geçen reklam kampanyalarının yaptığı gibi, standardizasyona sokmaya çabalayanlarla karşılaşıyoruz... Büyüklerin küçüklere beğendikleri meslekler, büyüklerin öngördükleri uğraşlar... Birbirlerine yardımcı olayım tasasında olmayıp eleştirerek enerji emenler, yöneldiğiniz her işe "yapamazsın ki!" diye büyüklenerek bakanlar... Ve aklıma gelen-gelmeyen daha neler neler. O kadar sıklıkla karşılaşıyoruz ki aslında, anlatmak istemiyorum ama daha fazla...


(Resim Google görsellerden yapmış olduğum eski bir alıntıdır...)


Gün boyunca, bulunduğunuz her ortama girebiliyor bu Enerji Emiciler. Ne Azkaban Hapishanesinin gardiyanı yapabiliyorsunuz onları, ne de Voldemort için çalışıyorlar. Amaçları; Kendileri için büyüyüp, sizleri sizlikten çıkartmak... Garip bir doyumsuzlukları var; tek mutlu onlar olmalı, tek doğru onların doğruları olmalı ve onların yaptıkları, en doğru yol onların uyguladıkları... Bizlerin hayatlarını; kendilerine bir zarar olmayan uğraşlar içerisinde olduğumuz halde, kendilerine göre düzenleme gereğini ve karışma hakkını kendilerinde bulabiliyorlar her daim!

Ben kimsenin hayatında kendi adına aldığı kararlara ve doğru kabul ettiği tercihlere karışamaz ve bir şey deme hakkını kendimde göremezken, ömrüm boyunca kaç kez karşılaştığımı bilmediğim gibi hala karşılaşıyorum. Dediğim gibi, toplum içerisinde yaşamaya uygun kurallarla kendimi mutlu edebildiğim hallerde iken oluyor bunlar... İzlediğin, okuduğun, dinlediğin, yaptığın ve yaşamayı uygun gördüğün her şey herkese dert olabiliyor bu dünyada. Biliyorum sen okuyan da hayatında en az bir kere karşılaşmış olmalısın böyleleriyle, bir ben değil birçoğuna bu zulüm yapılırken karşılaşıyorum çünkü günlük hayatımızın içinde...

Anlam veremediklerimi yazma gereği duyarak sizlere bunu yorumlamak istedim. Çünkü kendimi her defasında daha da hayal kırıklığına uğramış bulmaktan artık yorulduğumu da anlamış bulunuyorum. Elbet buna karşı yöntemlerim de var, buna en son gelmeyi istiyorum.


(Bu resim, pinterest.com'dan yapmış olduğum alıntıdır.)


Öncesinde şunları belirtmek istiyorum, tüm ruh emicilere ve enerji emicilere;

Kendini bilen bilmeyen hiçbir bireye, öyle değil böyle yap diyemezsiniz; sizi rahatsız etmedikçe ve sizin yaşam alanınızın güvenliğini ve mutluluğunu tehdit etmedikçe. Kimseyi rahatsız etmeyi, bunaltmayı ve mutsuz etmeyi kendinize hak görmeyin.

Beslendiğiniz enerjilerimiz, size de yansıtabilmek ve tüm dünyayı beraber güzelleştirebilmek adına aslında. Enerjilerimizi emip tüketmektense bunu görmeye çalışsanız olmaz mı?

Bilin isterim ki; her ne yapıyorsam kendi mutluluğum adına, beni ilgilendiren ve size zararı olmadığı gibi bana yararı olduğuna veya olabileceğine inandığım şeylerdir. Beni mutsuz etmek için, beni kararlarımdan ve yapmaktan hoşlandığım şeylerden vazgeçirmeyin. Aksini yapmayı devam ettiğiniz sürece, kibarlığımdan ödün verme zamanım geldiğini gördüğüm an; "SİZE NE" demekten de çekinmeyeceğim...

Bu kibarlığımı bozma gerekçem de var elbette;

Benim kendim adına geliştirdiğim garip bir kibarlık anlayışım var. Kime ne anlatıyorsam ve anlatmaya çalışıyorsam kibarlığımdan ödün vermemek isterim ben. Tartışmak benim hayatımda pek uygulayabildiğim bir şey değil... Elbet benim de sınırlarımı aştığım zamanlar oluyor ama sonraları hep içsel hesaplaşmalarla dolu oluyor. Ama bilinmeli ki; bende enerjimi hayatımı sürdürmek için mutluluğumu korumak üzerine yöneltiyorum.

Başkalarının değersiz gördüğü o hayat enerjimi getiren bir amaç elbette; sonucunda sevdiklerimi, dünya insanlarını mutlu kılabilme isteği var içimde. Allahıma ve yaşadığım dünyaya iyi bir kul ve insan olmaya çalışıyorum...

Ben kendimi biliyorum, neyi-nasıl yaptığım şekilde mutlu olabileceğimi de. Kendimi geliştirme yöntemlerim, doğrulara yönelme yöntemlerimi ve yollarımı sorgulama. Enerji Emicilikten vazgeç ve kendine gel! :)

Demek istiyorum...



Peki nasıl başa çıkılır Enerji Emicilerle;

Ruh Emicilerle başa çıkabildiğiniz bir Patronus büyüsü vardı bilirsiniz belki. Enerji Emicilerle de başa çıkma yöntemi şudur bence; aldırış etmemek, güzel enerjinizi emmelerine izin vermeden kendi mutluluklarınızdan vazgeçmemek... Kendi hayatınızın doğrularını ve mutluluklarını yaşamaya çalışırken yanlışlarınızı kendiniz görmeniz gerekiyor; onların değil, sizin hayatınızı etkileyen konularda...

Evet kendim adına benimsediğim ve sürdürmekten iyi insan olmaktan yana anladığım şey şu ki; kibarlıktan öteye gitmemeliyim, insanlıktan ayrılmamalı ve beni üzseler bile onların yaptığını yapmamalı ve kimseyi üzmemeliyim ben. Benim insanlıktan anladığım bu, bana ailemin öğrettiği en güzel öğretilerden biri bu...

Ama demek istiyorum ki; hayatımızın bize ait olan alanlarını kendi alanlarına ve kendi kurallarına uydurmaya çalışanlara itiraz etmemize rağmen değer görmüyorsak, kibarlığımızdan ödün verme vaktimiz gelmiş demektir. Onların anladığı dilden konuşma vakti budur. "Size Ne" deyin, benim yaptığım şey kendime; sevdiğim, izlediğim, inandığım, okuduğum, dinlediğim, anlamlandırdığım ve hayatıma entegre etmeyi tercih ettiğim...

"Beni benlikten çıkarmaya çalışıp, sen yapma. Sen sen olduğun, ben ben olduğum zaman tüm dünyaya güzelim. İstediğin gibi giyinmiyor, istediğin şeyi yapmıyorum belki de; ama sana tek bir kibarlıktan ve insanlıktan yoksunsam eğer; işte o zaman gel uyar beni...!" Diyebilmeli onlara...

Enerji Emicilerin, enerjimizi emme ihtiyacı duymalarının sebebi şudur bence; kendilerinde aramaktan ve bulmaktan üşendikleri enerjiyi bizlerden alarak beslenmek, hazıra konmak... İzin vermeyin lütfen. Hayat enerjisi herkesin kendine göre seçtiği yollardadır; benim yöneldiğim iş alanı veya hobi alanı beni, seninki de seni mutlu eder!

İyi olmaya ve iyi kılmaya devam edin, hayata dair iyi görebildiğiniz ve iyi olmasını istediğiniz ne varsa. Ben doğru bildiklerimin böyle yaşamak olduğuna inanıyorum. Kimseyi mutsuz etmeden kendini mutlu etmeyi başarabilmek ve bu ölçüde çevresine de faydalı insan olmaya çalışmak, benim yaşamayı sürdürme biçimim...


Enerji Emiciler var dünyamızda, günümüzün ve çağımızın en tehlikelileriler bence. Haklarınızı koruyun, istemediğiniz şeyleri dayatmalarına izin vererek onlara fırsat vermeyin. Hayat Enerjimiz bol olsun, Enerji Emicilerden uzak günlerimiz mümkün olsun...

Sevgilerimle... :)


22 Ocak 2017 Pazar

İnternet Günlüğüm 2017 #1 - 2017'nin İlk 21 Günü


Yılın 21. gününü bitirdiğimiz saatlerden, ilk İnternet Günlüğüm yazımla Merhaba... :)

Derler ki; 21 gün tekrarlanan davranışlar, alışkanlık halini alırmış insanda. O yüzden her ne yaparsanız, 21 gün boyunca devam edin. Sonrası için daha kolay adapte olacaksınız... Şimdi yeni yılın 21.gününde, soruyorum size ve kendime; var mı ilk 21 günde edindiğim bir alışkanlığım ve alışkanlığımız?



Madem öyle anlatmaya başlayayım bende; benim alışkanlık diyebileceğim en büyük davranış, yine ilk olarak ders çalışmak üzerine oldu doğrusu. Üstteki resimde, Cuma gecesi son tekrarlarım yaptığım esnadaki romantik anlarım hakim... :)

İlk günlerinden daha da hızlandırmaya başlayıp, yeni yılın 15. gününe dek ders çalıştım durdum doğrusu. Finaller bu dönem daha da fazla zorladı beni, üstelik bir de bunalttı. 15 gün boyunca, hem ciddiye almak hem de fazla umursayarak kendimi bunaltmamak adına iki etken arasında savaştım durdum. Başa çıkabilmek uğruna verdiğim sınavlardan, fazla yorgun çıktığımı söyleyebilirim... .)

14 Ocak 2017, Dönem Sonu sınavlarımızın ilk günüydü ve benim için garip geçti. O gün gecesinden uyuyamadım, bir de 3'e kadar ders tekrarı da yaptım. Annem, babam, ablam, eniştem ve duyan herkese garip de gelse, son gün tekrarı toplu şekilde yinelemediğim sürece boşluk oluyor kafamda. Nedeni şudur ki, tek oturumda 3 derse girmek gerçekten zor geliyor...

Cumartesi sınavlarım güzel geçmişti ama stresim sürüyordu. Annem ve babamla biraz gezindikten sonra, geç de olsa döndük akşam. Direkt ablamlara geçtik. Yemek sonrasında tekrar yapmakta zorlandım ertesi gün için ama sabah erken kalkmak için telefonumu 06.30'a kurdum bu sefer de. Pazar günü döndüğümde, nasıl yorgun olduğumu siz düşünün. :)

Öyle böyle sınavları atlattık ama ablamlarda geçirdiğimiz 4 gün boyunca, ancak toparlanabildim. Anlayacağınız, benim için pek hızlı ve pek yorucu geçti ilk 21 gün. Bir de buna gündemden kötü haberler eklenince, 2017'nin başında gücümüz tükenecek bu gidişle dedim... Ama toparlandım, sınavlar bittikten sonra yine şükür... :)


Sınavlardan sonra yapmak istediğim şeylerden biri okuduğum kitaplarıma dönmekti, bir diğeri de film izlemek. Her ikisine de dönebildiysem de, en büyük acıyı izlememi bekleyen filmlerden çıkardım... :)

Bu hafta bitmeden 6 tane film izledim; 4'ünü Salı günü, 2'sini Çarşamba günü olmak üzere. Düşünün bendeki film izleme özlemini... 

Aşkın İkinci Yarısı (Yerli film; Mehmet Aslantuğ ve Arzum Onan Aslantuğ'un başrollerini oynadığı romantik dram)

Rock Kampı 2- Büyük Final (Disney filmlerinden, Camp Rock filminin devam filmi olan gençlik filmi.)

Wedding Planner Mystery (Yabancı Romantik Aksiyon filmi diyebilirim. Bir düğün plancısı kadının, başına gelen olaylar arasında aşkı arayışını anlatıyor film. Hem romantizm hem de aksiyon ihtiyacımı karşılayan bir filmdi.)

Ata Demirer - Tek Kişilik Dev Kadro 2 (Ata Demirer'in ilk stand up dvd'sinin ikincisi. Benim için ilk stand-up versiyonu hala bir numara. Yeri çok ayrı.)

Dedemin İnsanları (Çağan Irmak'ın nihayet izleyebildiğim 3. filmi, sırada Uzun Hikaye filmi var. Gerçekten dönem tarihini ve yaşanan hayatların dramlarını öyle güzel geçiren bir film ki, umarım sizler de izlersiniz.)

Avcı: Kış Savaşı'na gelince; Fantastik filmlerde izlediğim en güzel filmlerden biriydi. Aksiyon-Aşk-Dram-Fantastik öykü içerikli çok güzel bir filmdi... 


Gördüğünüz üzere, korku filmi hariç her türden filmleri izlemiş olarak bir haftayı geçirdim. 2017'nin ilk 21 günü bitmişken, kurduğum planlarımdan birini gerçekleştirmek üzereyim; aylı en az 8 film izleyeceğim demiştim, 6 film izlemişim bile. Hadi inşallah diyelim... :)


Bunlar haricinde 21 gün içinde; bol ders çalıştım, bir dönem sonu sınavlarımı ve bir ders dönemimi daha geride bıraktım. Dersler sırasında çok az şey yaptım; ördüm, birkaç ufak tefek şeyler izledim ama az yazdım başta. 

Şimdilerde, bol okuyup yazmaya geri döndüm yine. Hali hazırda yazdığım bir hikayeme yeni bölüm atmadım wattpad hesabımda ama yakın zamanda geri dönüş yapacağım ona da, umarım birkaç güne... 

Bol bol İspanyolca, İtalyanca parçalar dinliyorum bu sıra. Henüz İngilizce ve İtalyanca çalışmalarıma dönemedim ama döneceğim ona da yakın zamanda... Şimdilik şarkılarla adapte oluyorum yeniden o sürece kendimce... :) Bu ara sık dinlediğim şarkıcı Dean Martin yine, ısrarla tavsiye edebileceğim bir sanatçı kendisi benim için. 

Yeme düzenime yeniden şekil verdim, özellikle de bu hafta oturdu rayına; akşam üzeri mutlaka tek tabak yemek yemeye ve öğle öğünümü hiç atlamamaya uğraşıyorum. Bol su ve bol solunum egzersizi anlayışımı da sürdürüyorum.

Ve 21 gün içinde kurulu düzenime dair oluşmuş bu yazımı bitirmeden de, Dean Martin'in bir şarkısı ile son vermek istiyorum; Dean Martin - Mambo İtaliano... :) 

Ya sizler, 21 gün içinde neler yaptınız; düşündünüz, tarttınız ve herhangi bir alışkanlığa ulaştınız mı? Yorumlarınızdan mahrum bırakmayın beni. 
Düzenlerimizi kurmak ve güzelliklere ulaşmak dileğimle. Sevgilerimle... :)

14 Ocak 2017 Cumartesi

Not Aldım Veya Not Ettim #31 - 2017'nin İlk Notları


2017'nin ilk Not Aldım Veya Not Ettim yazısıyla karşınızdayım nihayet yeniden. :) 2017 çok hızlı başladı, zira bu haftasonu gerçekleşecek olan Açıköğretim Fakültesi Dönem Sonu Sınavlarımız için son hazırlıklarımı hızlandırmam gerekti...

2016'nın sonu epey telaşlı geçtiğınden, istediğim gibi bir hazırlığı sürdürememiş ve bitirememiştim tüm ders hazırlıklarını. Ama bunlara rağmen iyi konumdaydım, 2 dersimin çalışması kalmıştı; geride bıraktığımız haftasonunda da o derslerimin çalışmalarını bitirebildim şükür. Tüm hafta tekrarlarımla verimli geçti şükür ve bu dönemin son sınavlarını da hayırlısıyla eksiksik verebileyim dileklerimle girdim sınav haftasonumuza. Dilerim hepimizin sınavları güzel geçer, bugün ve yarın yeniden emeklerimizin ekmeğini yediğimiz iki gün olur hepimiz için. :)

Az ama öz şekilde notlar aldım ve not ediyorum. 2017'nin ilk Not Aldım Veya Not Ettim yazısı bu; bu yazı dizimin diğer yazılarını da burada bulabilirsiniz...


2016'da Çok Örmüştüm...

2016 yıl sonu yazılarımı yazarken, unuttuğum birkaç şey vardı. Bunlardan biri çok ders çalıştığım iken, diğeri de çok ördüğümdü... Çok ördüm, seve seve ördüm ve bir de üşenmeyip saydım son zamanlarda bunu üstelik. Tahmini olarak söylemek istiyorum öncelikle, 20 parça örmüşümdür neredeyse...


Şimdi sayayım o vakit; 6 adet eldiven, 4 adet boyunluk, 1 adet atkı, 4 adet bere, 3 adet şal boyunluk, 3 adet değişik şekillerde boyunluk,toplamda 21 parça örgü parçası ediyor. Aklıma veya fotoğraf karelerime sığmayan birkaçı daha var belki de... :) Vay be cidden çok örmüşüm, ama tam olarak esas demek istediğim bu değil...

Örmek, herkeste aynı etkiyi göstermeyecek de olsa, bende fazlasıyla terapi etkisi yarattı. Diğer senelerden daha fazla örgüye yönelmeyi seçtiğim bir sene oldu. Bahsetmiştim 2015'te örmeyi geliştirmeye esas olarak yönelmeye başlamıştım yeniden. Çoğunlukla yine aksesuar tarzı yapıyordum ama bir kez de yeğenime bir yelek örmüştüm...

Derken şimdi bunu yazıyor buldum kendimi ki; örgünün çok güzel bir stresten arınma yöntemi olduğunu anladım, ayrıca hem hayata mola verirken hem de hayatın tam da içinde hissetmeye ve unutkanlığa kadar faydaları olduğunu gördüm. 2017'de daha da çok örmeyi; bu sayede dinlenmeyi ve hayatın içinde iken mola almaları daha da sık yapmayı hedefliyorum kendime. Ve size de herhangi bir üretim süreci içinde mutlaka bulunmanızı tavsiye ediyorum... :)


Tutunamıyoruz...

2 gün öncesiydi galiba, Oğuz Atay'ın şu dizesine denk geldim Facebook sayfamda;
Bazılarımız şiirlere tutunuyor,
Bazılarımız şarkılara...
Bazılarımız fimlere tutunuyor,
Bazılarımız kitaplara...
Sanırım artık insan, tutunamıyor insana...

Aksini iddia edebiliyor  muyum diye düşündüm bir süre. Gerçekten de öyle. Eskiden daha çok insanla konuşur görüşür ve birbirimize tutunurduk. Şimdi herkesin tutunabildiği insan az, tutunabildiği dünyevi araçlar daha çok. Oysa birbirimize ve çevremize daha çok yönelsek neler neler olur değil mi?

Değişiriz bir kere, eskiye dönmeyi isteyen kim? Eskiden daha iyi oluruz bence, gelişiriz yeniden. İnsanın insana ihtiyacı var dedikçe, birbirinden kaçıyor insan. Görmemek için kör olmak lazım, ciddi söylüyorum. Lisede, ortaokulda, yakın uzak demeden konuştuğum kişi sayısı daha çoktu. Ve bu durumdan hoşnutsuz değildim, şimdi tek bir kişiye bile yazmadan önce 40 kez düşündüğümü görüyorum... Bu durum ne biliyor musunuz; maalesef ki, "Şimdinin Gerçeği!"

Olmamasını istediğim bir şey var; şimdinin gerçeği, şimdinin geleceği olmasın! Benim uzak veya yakın yanımda bulmaktan hoşlandığım bir dostum ve haber almayı ihmal edemediğim birkaç da arkadaşım var... Dost diye bildiklerim bunlar, irtibatımız hep sürsün istediğim. Ama insan bu dünyada eskiden veya şimdiden irtibatta olduğu kişilerle etkileşimi kesince garip hissediyor kendini. Geleceğim şimdinin gerçeğini taşımasın içinde, diyorum bu sıra sık sık kendime.

Bu bir kirpi olup ormanda hiçbir kirpiye selam vermemek ve Kirpi olmaktan başka herşeye yönelmek ve başka herşey olmak gibi sanki. Böyle olmamasını istiyorum; selam vermeyen insanlar, sohbet etmeyen ve gittikçe birbirlerinden uzaklaşan toplumlardan olmak istemiyorum... Olmayalım böyle, ormanımızdakileri görmezden gelerek yaşamayalım.

Hepimiz için diliyorum bunu, zira bu dünyayı güzelleştirmek hepimizin elinde. Demek istediğim şu ki, her birimiz birbirimizi görmemezlikten gelmeye vazgeçer ve irtibatta kalma meselesini atlatırsak; yarın bir gün bir diğerimize bir şey olduğunda pişmanlıklarla dolu yaşamaya devam etmeyiz bu hayatı. Hepimiz bir olur güzelliklere adarsak bu sene de yaşayacağımız günleri, ülkemiz ve dünyamız adına toparlarız birbirimizi ve çevremizi. Bu da yazmayı unuttuğum bir diğer 2016 notları arasında idi işte...

Şebnem Ferah- Sana Bilmediğin Bir Şey Söyleyemem

Ve gelelim benim için 2017'nin ilk Not Aldım Veya Not Ettim yazısına yakışır şarkısına; Şebnem Ferah- Sana Bilmediğin Bir Şey Söyleyemem... Didem'in Gözünden adlı bloğumda yazdığım 2017'nin ilk haftasının yazısında da bahsetmiştim bu şarkıdan; Burada bulabilirsiniz... 2017'nin 2. haftasındayız ama hala en çok dinlediğim şarkı bu...

Gelelim bu şarkının bende hissettirdiğinden önce nasıl bulduğuma... 2017'de ilk dinlediğim şarkı oldu kendisi, en sevdiğim Şebnem Ferah şarkısını -Bir Kalp Kırıldığında- dinledikten sonra Youtube otomatik tekrarıyla çalması ile. İlk başta beğenmediğim bir girişi vardı, henüz anlayamamıştım. Sonra sözler şöyle gelişti;
Çamur mu sürmek istiyorsun başkasının duygularına
Önce senin ellerin kirlenecek..

Doğru bildiğim ve benim de böyle olacağına inandığım sözlerin devamı ise şöyleydi;

Suyla mı gidiyorsun bir başkasının yanan yüreğine 
O yürekte hep yerin olacak...

Derken sözler daha da damardan vurur, insanlığım ve insanlarımızın birbirlerine yaklaşım çeşitlerindeki sertliklerden bahseder oldukça daha da sever oldum. Şarkının tüm sözlerini çok seviyorum şimdi. İlk dinlediğimde anlamadığım ve garip gelen başını bile seviyorum. Şebnem Ferah bu konuda benim için çok iyi bir sanatçı... Dinleyin, dinletin bu şarkıyı sizlerde lütfen. Sevgilerimle... :)

Sana bilmediğin bir şey söyleyemem
Ben de hiçbir şey bilmiyorum
Ne kadar iyilik varsa hepimiz için 
Hepsini dileyip gerisine direniyorum.
 Şebnem Ferah...

1 Ocak 2017 Pazar

2017'de İlk Hedeflerim Ve Planlarım


Dün gecemiz alt resimdeki görüntüler eşliğinde eğlenceli ve güzel geçti. Ablamlar, biz, alt komşumuz; 3 çekirdek aile şeklinde önce güzel yemek, sonrasında sohbet-muhabbet-çay-Tombala eğlencesi ile dolu dolu bir akşam geçirdik... Gece bitmeden hemen öncesinde aldığımız habere kadar her şey çok güzeldi, sonrası ise bir o kadar üzücü idi.

İlk önce şöyle başlamak isterim ki; dün gece Reina'da yapılan saldırı, dilerim 2017'nin ilk ve son kötü olayı olur. Ülkece ve dünyaca kayıplarımız için Allahım sabırlar versin cümlemize... Dün gece ne kadar güzelse, bir o kadar da buruk başladık bu sebeplerle yeni yılın ilk güne; Allahım rahmet eylesin kayıplarımıza. Son olsun, bir daha hiç olmasın! (Ne olur Allahım!)


Biliyorsunuz artık; hayatımın her anında kararlarım ve planlarım var, senelerdir bu böyle. Ve 5-6 senedir de uygulayabilirliğimi kendime kanıtladığım bir düzen halini aldı artık bu durum benim için. 2017 için de yine kararlar aldım, uygulamadan geçmeyeceğime dair söz verdiğim kararlardı bunlar yine. "Baştan itibaren sıkıya alacağım 2017'de kararlarımı." dedim bu sefer. Ertelemeden sene başından sene sonuna dek, alışkanlık haline getirmek istediğim maddelerim var kendim için...


Öncelikle; Sevdiklerimizle; Sağlık, mutluluk, huzur ve barış dolu bir yıl olması dileğimi tekrar yineleme gereği duyuyorum... Ülkemizde ve Dünyamızda,  daha güzel hayatlar mümkün olur umarım.


Önceliğim Hep Sağlık;

Sağlıkla-mutlulukla ailem ve sevdiklerimle beraber yaşayabilmek için, sağlık geriye atamayacağım bir şey. 2016 yılında, yeme içme düzenimi ve kendimi kontrol altında tutabilmeye dair birçok şeyi gerçekleştirdim. Ama yapamadığım bir şey var ki işim görevim ve durumum ne olursa olsun devam etmem gereken bir düzen oluşturdum ama bir türlü tam olarak uygulayamadım kendime. Bu benim eksikliğim, bahanelerime çok sığındım durdum 2016'da da...

Sınavlara yaklaştıkça, kalabalığımız gelenimiz gidenimiz bol oldukça, ruhen ve bedenen kendimi her kötü hissettiğimde aksattığım düzenim vardı 2016'da da... Yapmam gerekenlerin tam listesine tekrar yenilik getirdik Aralık'ta, Fizyoterapistim Yasemin ile çalışmaya başladığımızda. Bu düzene göre, listemdeki şu madde çok net; her ne olursa olsun aksatmamam gereken, solunum, dinlenme ve aktif olma durumlarım var.

Bu maddelerim Yasemin'den öncesinde de vardı, ama dediğim gibi çok aksamaya uğradı. Haftada birkaç kez yapıyordum tam anlamıyla, günlük az da olsa değinsem bile yetmiyordu işte... Bunları unutmadan her gün ama her gün, çok geçerli nedenlerim haricinde, aksatmamam gerekiyor...


Yazmaya Hep Devam Edeceğim;

Sağlığıma dikkat etme konusunda olduğu gibi, "derslerim var-şu sıra müsait olamayacağım ne de olsa" diye es geçtiğim yazma unsurumu ön planda tutmam gerektiğinin de olabildiğince farkındaydım 2016'da. Bloğuma ve hikayelerime de verebildiğim en belirgin ağırlık 2016 Kasım-Aralık'da gerçekleşti yine...

Sadece bloğuma ve hikayelerime değil; kendime de çok yazamaz oldum 2016'da. Oysa hayallerimi gerçekleştirebilmem için; bloğuma, hikayelerime ve de kendime yazmaya devam edebilmem çok önemliydi. Unutmadım ama es geçtim diyebiliriz. Bu sene es geçmeyeceğim. Bu bloğumda, Didem'in Gözünden adlı sayfamda da, yani burada ve hikayelerimde de sizin beni benim de kendimi sıklıkla bulabileceğimi umuyorum bu sene... :)

Ve en önemlisi belki de; benim, ailemin, dostumun bir hayalimizi gerçekleştirmek için daha çok çabalayacağım, hayatımı yazmaya daha çok odaklanacağım...


Daha Çok Kitap Okumayı Arzuluyorum;

2016'da okuduğum kitap sayısı 16'yı geçemedi. Bakınız; 2016 Yılında Okuduğum Kitaplar... 2016'da bu durum için de bir hedefim vardı ama bu durum sadece sabit olarak 50 kitap okumaktı. Yine derslerim ve tedavime odaklanma hallerim sırasında, bulduğum fırsatlarda (Haftada 3 veya 4 gün) kitap okumayı unutmamaya veya ertelememeye çalıştım. Oysa yapmam gereken şey, her gün kitap okuma alışkanlığımı kaybetmememdi. Bunu 1,5 senedir kaybettim neredeyse. Okumayı unutmadım, ama kitaplarımı eskisi kadar sıklıkla elime alamaz oldum.

Bu sene için kitap okuma hedefim; her gün en az 15 dakika, sene sonunda da "en az" 25 kitap okumuş olmak. Hedefimi 2017 için; derslerimin, sağlığımın, yazma durumumun ve tüm hayatımın bir arada olmasının mümkün olacağı bir düzeye çektim. Sıksam kendimi yapabileceğimi bildiğime göre değil, sıkmadan da düzenli şekilde yapabileceğim kadarına...


Filmler İzleyeceğim;

Film izlemek için uzun zaman bulamaz olabildiğimi gördüm 2016'da. Ama buna rağmen, nihayet bir film izleme listemi bitirebildim. 2016'da izlemeyi bitirebildiğim filmler listem, burada Ve şöyle olması gerektiğine karar verdim bu konunun da; bir ay'a en az 8 film sığdırabilmeliyim. Nefes almaya fırsat yaratmayınca kendine, daha kararır ve mutlu olmaktan korkar oluyormuş insan. Tek bir noktaya odaklanmamalı, takılı kalmamalıyım yine bende.

Bitirebildiğim listemin ardına bir liste bile eklemiştim, İzlemek İstediğim Filmler Listem 2... Bu konuda ilk hedefim son izlemek istediğim filmler listemi, sonrasında da diğer izlemek istediğim başlıca filmlerimi izlemek olacak böylece... :)



Ve Şimdilik Son Olarak; 

Sevdiklerimle daha fazla vakit geçirebileceğim, kendi düzenimi ve kendi sağlığımı daha da çok önemseyeceğim, daha çok okuyup, daha çok izleyip, daha çok hayata ve ailecek hayallerimize odaklanabileceğim bir sene diliyorum; kendime, aileme ve hepimize... 


Aralık 2016'da; sağlığım, derslerim, yazma hayalimi hep canlı tutmam, hayata odaklanmam ve diğer tüm durumlar için ajanda tutmaya başlamıştım. Faydasını da görmeye başladım üstelik... Dilerim tüm kararlarım ve kararlarımız, başından sonuna aynı kararlılıkla gider ve hayallerimize de kavuştuğumuzu görürüz yine bu yılın sonunda hep birlikte.


Sevgilerimle; barış ve umut dolu bir seneden, umduklarımızı bulabilmemiz dileğimle... :)


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...