2 Kasım 2019 Cumartesi

Gece Kuşundan Notlar #2 - Kasım, Anlatmak


2 Kasım 2019 Cumartesi 

Uyku tutmayan bir geceden daha Merhabalar, olabildiğince gelişigüzel düşüncelerimle yazacağım bir "Gece Kuşu'ndan Notlar" yazımla daha karşınızdayım... :) Gece Kuşu iyi geceler diler. 

* Bir Film; Piyanist (2002)

Öncelikle bu geceye geçmeden önce izlediğim bir filmden bahsetmek istiyorum, Piyanist... İzlemeden önce filmler ile ilgili elbet bir bilgimiz olmuyor netlikle ama ben bu filmin nedense hiç gerçek bir hikâyeye dayanıyor olabileceğini düşünmemiştim...

Yine Nazi Almanya'sında geçen bir hikâye, ama bu sefer başrolde bir piyanist ve ailesi ile hayatta kalma uğraşı var. Güzel bir filmdi, ama neler oluyor bitiyor anlatmaya gelmedim tabi ki. Bana hissettirdiklerini anlatacağım... 

Bu tarz filmler izlediğimde çok sık hissetmiyorum bu durumu ama Piyanist filminde; "Allahım insanlar ne acılar çekmişler ve ne zulümler görmüşler, bizim kendi dertlerimiz devrede kulak mı?" Diye düşündüm. Acı ki, oturduğumuz yerde her türlü acıyı birden çekmez iken bile, dünyanın en bedbaht insanı halini alıyoruz ve omuzlarımız düşüyor birden. Tabi ki kimseden değil, öncelikle kendimden bahsediyorum! Fiziksel, ruhsal ve de zihinsel acı çekenlerin yanında biz ne diye hayıflanıyoruz diye düşünüyorum. (Her birini çekmedim ama tüm hayatımı da zorluklar altında geçirdim, Allahım her birimizi öyle ortamlardan korusun dilerim!)... Tabi tamamıyla bu psikolojiye girmiyorum, sadece hikaye anlatıcılarının o dönemin hikayelerini anlatırken hissettirmeleri gereken bu ki, görüldüğü üzere kimi de başarıyor bunu... Piyanist, insanlığın vahşileştiği o dönemi anlatırken, bahsettiğim hissiyatı anlatmak için epey başarılı konumda... (Başrol oyuncusu Adrien Broody de, rolünün halkını çok iyi vermiş...)


**
Anlatamam Ki... 




Geçen günlerde bilgisayarım epey bir sorun yaşattı bana ve sağolsun bir arkadaşım toparlamam konusunda yardımcı oldu. Onun sayesinde bilgisayarımın sorunu şimdilik halloldu, Allah razı olsun. :) Bence epey bir süre sıkıntı da çıkaramaz...

Bu hafta için bu yazım haricinde iki yazı yazdım bu üstte bahsettiğim konuya rağmen ama sanki kendimi anlatamıyormuşum gibi bir his de var yine bende. Anlatsam ağır kaçacak cinsten uzun cümlelerim var, her türlü yöne eğilip bükülebiliyor üstelik bu durum. Ne beni anlatabiliyorlar ne de ben yazabiliyorum gibi. Yani bilgisayarımın beni zorladığı zaman dilimlerine rağmen, sabrım hala var ve sorunlarla baş edebiliyorum ama...

Öte yandan iyiyim de, Ekim çok güzel geçti diyebiliyorum; kendimi çözümleyebildiğim ve bana iyi gelen bir aydı diye, ama kendimi anlatamıyorum sanki şimdi de.. Anlatacak durumlar birikmiş gibi yazmak istiyorum ama bir o kadar da yazamıyorum. Akışına bıraktım, bloğun konuları kendiliğinden çıkmayı sürdürüyor böylece... (:

** -- Üstteki kahve benim biten gündeki kısmetim bu arada... Gündüz canım kahve çekmişti, anneme söylediğimde yarına akraba günümüz olduğu için, "hazırlık yaptığını ve hiçbir şekilde yapamayacağını" söylemişti. Sadece yarım saat kadar sonra, bir arkadaşları aradı ve uğrayacağını söyledi. Hiç hesapta yokken kahve yaptı canım annem üçümüze de... :) Velhasıl böyle güzel şeyler de oluyor! Kısmetinse o gelir seni mutlaka bulur, dedikleri kadar var yani...

***
Kasım Ve Öncesi...

Kasım geldi, ikinci gününe uyanmak üzereyiz ve önceki senelere göre daha iyiyim şimdilerde. Kasım ayı bir süre en sevmediğim ay oldu ama şimdi alıştım gibi. Çünkü öğrendim, ben onu her şekilde kabullenmedikçe o bana tek tip gelmeye devam edecekti. Tedirginliğimi üzerimden atarak başladım, umarım iyi gelir.

Sebebim var elbette, yinelemekte fayda görüyorum; hep Kasım ayında kötü sürprizlerle karşılaştım, onları unutması, Kasıma başlaması ve özgür bırakması da zor oldu ama sonunda oldu sanki. 

Meğer özgür bırakmadıkça sizi rahata erdiremiyormuş, en güzeli unutmak değilse de kabullenmişlik gibi hissediyorum artık. Bu durumun netliğini kazanana dek yıllardır Kasım'la aramda bir set varmış gibiydi ama bugün facebook hesabımda da bahsettim; karşı köyün prensi ile anlaşma sağlanmış da, düşman köy ile dost oluyormuşuz gibi hissediyorum. Prens gönlümü almaya uğraşacak mı bakalım, ben ona dost eli uzattım bu sefer! Bu Kasım böyle başladı işte.. :)


****
Bir De Şarkı Bırakalım Geceye...

Bu gece olabildiğince kısa tutacağım diyordum esasında ama şu üç gündür çok dinlediğim bir şarkı yorumunu da paylaşmadan gitmek istemiyorum. Melek Mosso - Keklik Gibi yorumu, en çok dinlediğim şarkı oldu üç gündür. Gün içinde 10 kez dinliyorum sanırım ve hala hoşnutum. Gece gece onu sizlere de tavsiye ediyorum.. :)

Beni nesi etkiledi bu yorumun, diye düşünürken; "Arzu Şahin- Yaralı Ceylanım" yorumunda hissettiğim memnuniyetle benzeştiğimi anımsadım. :) Ne garip ki bir dönem oldukça takıldığınız şarkıya bugünde de bir eşdeğer şarkı yorumu çıkıyor. O da benim şansım diyelim, bir teyzemiz söyledi bugün; "Bu kız çok şanslı bence!" diye. "Aslında şanssızımdır, dediğimde "Şansını sen engellermişsin, deme öyle!" dedi. Gittim onun üzerine buna yordum ben de gece gece; 

Şanslıyım şarkılarım var, şanslıyım arkadaşlarım var, şanslıyım ailem var, şanslıyım kitaplarım var, şanslıyım sevdiğim bir hayatım var.. Ama biz, bizim şansımızı kaybetmemiz gerekiyormuş; sözle gözle, inkarla.. Hazır "yeni ay retrosu var şu sıra bizleri etkileyen" derlerken, olabildiğince sözlerimize hareketlerimize ve dileklerimize dikkat edelim yani...

Kasım hızlı geldi, sindire sindire geçsin inşallah. Ben kabullendim bahsettiğim gibi, Kasımla da zor oldu anlaşması kavuşması ama daha da güzel geçecek; Kasım hepimize hayatlarımıza karşı anlayışla, huzurla ve mutlulukla gelsin. Bir de sağlıkla ve soğuklara dayanıklılıklarla, benim yine epey ihtiyacım olacak gibi duruyor da... (:


* Gece Kuşu'ndan Notlar'ı sundum, sponsor yok! =) Kendi kendimin sponsoruyum, maşallah bana...
02.11.2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...