Bundan önceki Temmuz 2019 tarihli Şiirlerle Hayat yazımdan bu yana, görüşememiştik bu yazı dizimde. Aylar sonra da olsa yeniden merhaba demek güzel bu açıdan, bir Şiirlerle Hayat yazımdan daha... :) Diğer "Şiirlerle Hayat" yazılarımı da burada bulabilirsiniz...
Yıl 2020, aylardan Nisan ve bir virüsün (Corona) etkisinde tüm dünya olabildiğince evlerinde iken benim aklımda tek bir şiir var şu sıra. Günler boyu yine zihnimde ve git gide kendimce ezberleme telaşım sürmekte. Bu şiirin sahibi Nazım Hikmet Ran ve şiirin adı "Yaşamak"...
İlk defa dinlediğimde ortaokulda idim, yıllar geçtikçe daha büyük ciddiyetle içeriğinin anlamını benimseyeceğimi bilmeden önce çok ama çok sevdim. Yine bir şiir gecesi etkinliği için okunan şiirleri dinliyorduk edebiyat öğretmenimiz gözetiminde. Öğretmenimizin seçmeleri bizim de fikirlerimizle yaptığını hatırlıyorum, birçok şiiri o fikirleşme esnasında elediğimizi de hatırlıyorum. Netlikle bu şiiri o gecelerden birinde okuduk mu şimdi hatırlayamıyorum ama Öğretmenimizin nasıl ciddiyetle okunması gerektiğini bizlere örnekleyerek anlattığını çok net hatırlıyorum. Selamlar olsun buradan Şükriye öğretmenimize de... :)
"Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın..." diyerek başlıyor hani şiir...
Her birimize düşen o ciddiyetle yaşamayı büyük ölçüde kavramaya başladığımızı düşündüğüm şu günlerde (ki birbirimiz için şu günleri ciddiye almamız da gerekli), hiç tanımadığı insanlar için görev aşkıyla çalışan tüm sağlık görevlilerine, kamu görevlileri ve kargo görevlilerine saygı ve sevgilerimle bu şiiri ithaf etmek istiyorum.
Çok yorumum yok bu sefer, en can alıcı noktayı her okuduğumda tüylerim ürperir ve "ben sağlık görevlisi olamazdım, kaldırmazdı bunu benim bünyem" derdim hep. Şimdi ise okudukça daha ciddiye alıyorum bu şiiri ve dualarımda gönlünü mesleğine adayan, yaşamı ciddiye alan ve omuzlarındaki yüklerle yine de dik durabilen herkese daha çok yer veriyorum. Sakin durmak ve bugünlere sarılmak gerek, yaşamaya dair bunlar geçiyor aklımdan. Dahası da var ama bugün bu şiire ağırlık vermek istiyorum...
"MESELA, KOLLARIN BAĞLI ARKADAN, SIRTIN DUVARDA
YAHUT KOCAMAN GÖZLÜKLERİN,
BEYAZ GÖMLEĞİNLE BİR LABORATUARDA
İNSANLAR İÇİN ÖLEBİLECEKSİN,
HEM DE YÜZÜNÜ BİLE GÖRMEDİĞİN İNSANLAR İÇİN,
HEM DE HİÇ KİMSE SENİ BUNA ZORLAMAMIŞKEN,
HEM DE EN GÜZEL,
EN GERÇEK ŞEYİN YASAMAK OLDUĞUNU BİLDİĞİN HALDE."
...
"Yaşadım" diyebilmen için..."
(1)
Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın.
Bir sincap gibi mesela,
Yani, yaşamın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden.
Yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
Yani, O derecede, öylesine ki,
Mesela, Kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda
Yahut kocaman gözlüklerin,
Beyaz gömleğinle bir laboratuarda
İnsanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için.
Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken.
Hem de en güzel, en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, mesela zeytin dikeceksin.
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Yaşamak, yani ağır bastığından.
1947
(2)Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın.
Bir sincap gibi mesela,
Yani, yaşamın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden.
Yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
Yani, O derecede, öylesine ki,
Mesela, Kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda
Yahut kocaman gözlüklerin,
Beyaz gömleğinle bir laboratuarda
İnsanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için.
Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken.
Hem de en güzel, en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, mesela zeytin dikeceksin.
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Yaşamak, yani ağır bastığından.
1947
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız.
Yani, beyaz masadan
Bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
Biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına.
Hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden.
Yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz,
En son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
Diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orada ilk hücumda, daha o gün
Yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu.
Fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
Belki Yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki, hapisteyiz,
Yaşımız da elliye yakın,
Daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
İnsanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
Yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
Hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
(3)
Bu dünya soğuyacak,
Yıldızların arasında bir yıldız,
Hem de en ufacıklarından,
Mavi kadifede bir yıldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
Hatta bir buz yığını
Yahut ölü bir bulut gibi de değil,
Boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
Zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
Duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...
ŞUBAT 1948
Nazım Hikmet'in 1947 ve 1948 senelerinde yazdığı bu şiir hepimize gelsin istedim. Tam da hayatın içinde, bu günlerde benim aklımda bu şiir dolanıyor. Ezberleyebilir isem ne ala... :)
Nazım Hikmet Ran'ın anısına da saygıyla; toprağı bol olsun, ışıklar içinde uyusun...
Bir başka yazımda görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)