Not Almak Veya Not Etmek... Bu yazı dizisinde hayatımın içinden not aldıklarımı, sevdiğim veya hoşlanmadığım şeylerden not ettiklerimi, düşüncelerimi ve kaydetmek istediklerimi göreceksiniz... :)
Daha önceki "Not Aldım Veya Not Ettim" yazısı altında notlarımı okumak isterseniz buraya tık tık... :)
Geldik bir Cumartesi'ye daha ve gelelim bu haftaki notlarıma... :)
- Haftaya sakin başladık yine bu hafta. Hafta başına dair hatırladığım yine Gülben Show programına katılan bir konuktu. Çok sabah programı izliyorum diyemem, ama evde oturan biri olunca mecbur izlediğimiz oluyor çoğu zaman. Pazartesi veya Salı'ydı, yine sözü edilir bir konuk vardı bana göre Gülben Show'da. Günel vardı, küçüklüğümüzde ünlenen bir şarkıcıydı. İbrahim Tatlıses'in programı ile tanıdık onu...
- Günel'in benim hayatımda ismimden ötürü bir varlığı hakim tahmin edersiniz ki. Şöyle ki; ilk tanıştığım kişilerle çoğu zaman bir "oy Didem Didem" şarkısı söylenir. Ve bu durum toplu alanlarda dikkat çekmeme de sebep olur. :) Tamam başlarda güzel geliyordu, ancak kalabalık alanlarda söylenince bendeki utanmalar iyice artmıştır.
- Yani Günel aklıma geldiğinde; bir annemlerin bana küçüklüğümde Didem şarkısının da içinde olduğu kaset aklıma gelir, ki cidden o kaseti çok severim. Bir de bu isim öğrenme ile şarkı söylenmesi durumu aklıma gelir. Bu durum bana bir şekilde sevimli geliyor elbette; söyleyen kişi kız olunca veya erkekse de tanışıklığımız ve bir muhabbetimiz olduktan sonra... Tanışır tanışmaz, birinin size isminizle ilgili şarkı söylemesi her ne kadar samimiyet göstergesi ve içtenlik olsa da, siz olsanız utanmaz mısınız? :)
- Bu hafta bir sabah, Kanal D'de Bir Külkedisi Masalı'na denk geldik annemle kahvaltı ederken. Baştan sona izlememiştim, yine ortasında denk geldim ve hemen izlemeye başladım. Başrollerini Hilary Duff ve çok sevdiğim One Tree Hill dizisinin oyuncularından Chad Michael Murray oynuyor. Ah One Tree Hill... :)
- Ne diyordum? Filmden bir dip not yaptım bu hafta. Filmin sonuna doğru Hilary Duff duvarda şöyle bir yazıya denk geliyor bir sahnede. "Başaramama korkusu denemene asla engel olmamalı." Benim bir zamandır içimde başaramama korkusu vardı. Bu sıralar o korkumu atlatmış bulunmaktayım diyebiliyorum kendime. Bu duruma seviniyorsam da bir bakıma da acaba mı dedim bu hafta.
- Bu konuda kendimi aşmam gereken noktalar varsa diyerekten, karar verdim bu konuyu aşmak için bir el daha atmaya. Cesaretim ve korkum olmadığını biliyorum aslında, hayalini kurduklarım için. Ama olmasını istediklerimin daha gerçekleşmesine fırsat vermeden, kendime çok yükleniyorum belki de. Notlar almaya başladım kendime, bir günlük gibi... Böyle şeyler rahatsız ediyorsa da bu sıra, "Başaramama korkusu denememe asla engel olmamalı." diyorum şimdi kendime her fırsatta... :)
*Resimler google görsellerden alıntıdır. İkisini biraraya koydum. Eski dönemin Şehzade Mustafa'sı, yeni dönemin Şehzade Mustafa'sı... :)
- Muhteşem Yüzyıl bu hafta çok izlenen ve çok konuşulan bir bölümle karşımızdaydı. Şehzade Mustafa'nın infazı vardı bu haftanın yeni bölümünde. Ve bir hayli can acıtıcı sahnelerle doluydu. Herkes, bende dahil; sosyal medyadan ve çevremden duyduğum kadarıyla, "Bir baba nasıl kendi oğlunu boğdurur?" sorusunu yargıladı durdu kendince, defalarca...
- O nasıl bir bölümdü, insanın gidip Mehmet Günsür'ü kurtarası geliyordu resmen. :) İzlerken ailecek heyecanlandık, duygulardan duygulara geçtik dolduk dolduk taştık. Ve Mehmet Günsür'ün beyazlar içindeki hali, damat gibiydi ve masumluğu simgeliyordu. Yakışıklılığı bu bölümde daha da ön plandaydı. Ve en çok hoşuma giden bu ayrıntılarıyla görebilmek oldu bu bölümü, tamamiyle üzücü de olsa tamamiyle güzel ayarlanmıştı sahneleri. Dizi tarihinin en çok izlenen bölümlerinden biri de oldu sanırım bu bölüm böylece...
- Dediğim gibi çok konuşuldu bu hafta Muhteşem Yüzyıl. Kimi dedi ki, "Kanuni Sultan Süleyman'ın onca başarısı unutuldu mu yani o sahnelerle?" Kimi dedi ki; "O dönemin şartları bunu gerektirdi, isyan tehtidi altında idi Sultan Süleyman." Kısaca herkes birşey dedi. Ben kendi adıma çok içerlendim, gözlerim dolu dolu oldu izlerken. Ağladım da... Bir devleti yönetmek kendi oğlunu öldürmeyi gerektiriyorsa, bu benim insanlığımın bittiği yerdir. Ben böyle düşünüyorum. Allahım o hallere sokmasın kimseyi...
- Evet tarihten alıntı yapılarak sahneye taşınan şeylerdi izlediklerimiz, biliyoruz. Ama kimse demesin, onca başarısı var böyle bir şeyle unutulur mu? Devlet başarısı ile vicdan ayrı kefede tutulması gereken şeyler... Hiçbir başarı unutturabilir mi bu durumu sizce, bir babanın oğlunu boğdurttuğu gerçeğini değiştirebilir miyiz?
- İktidar hırsı, iktidarı koruma hırsı, neyse bu durum. Ben şöyle diyorum; Yükseklik heveslisi etmesin Allahım beni. Belki zamanın Sultan Süleyman'ına göre yapması gereken durum buydu. Ama ben yine de, bu dünyada mevkii için yanan canların olduğunu bilmeye dayanamıyorum bazen.
- Bence; tahtı batsın bu dünyanın, mevkiisi batsın. Hayatta allahım beni kimsenin canını yakanlardan eylemesin... İnsan ne mevkiiye gelirse gelsin, vicdanını kaybetmemeli. Allahım vicdanımızı bizden esirgemesin... Ve bir not daha bu konuda, babam bu olayın üstüne şöyle demişti; "Bende öldürürdüm aslında; ama mevkii hırsımı öldürürdüm, oğlumu asla." Can babam, aslan babam. :)
- Ve bu hafta, senenin 14 Şubat'ını da geride bıraktık. Daha dündü hani o gün... :) Kutlanmaya başlanma hikayesi bambaşka bildiğim kadarıyla, kişilere göre de kutlanması başka zamanımızda... Kimi sevgilisi ile kutlamayı, kimi de kutlamamayı tercih ediyor.
- Bana gelince; ben de sevgiyi ve sevgililiği bir güne sığdırma gibi algılayanlardanım biraz evet. Kutlayacağım biri olsa nasıl hissederim elbette bilmiyorum. Ancak ben sevgililere her gün sevgililer günü diyorum. Biri olsa hayatımda, bir gün değil her gün hissetmeyi ve hissettirmeyi isterim sevgimi, sevgimizi. Bir sevgi sözcüğü dahi yeterlidir benim için yani. Bu durum benim için böyle... :)
- Annem babam ve ailem bildiklerim eksik olmasın başımdan ve yanımdan, yeter. :) Onlarla kutlamak çok güzel bugünü. Dün babam bana da sevgililer günü hediyesi almış. Annem ve babamın hediyeleri üstteki resimde, kalemlerim ve şekerlerim. İhtiyacım olan şeyler hep, düşünmesi yeter dedikleri bu işte. Onlar beni sevgilisi bilirlermiş, hep söylerler. Bende onları sevgililerim bildim, ailemi ve ailem bildiklerimi... :) Bir gün nasip olur da biri olur mu yanımda bilmiyorum, olursa da ailemizle beraber kutlayalım isterim yine.
Velhasıl, bir hafta daha böyle geçti, yarın bu hafta bitiyor bile dostlarım. Yarın da mutlu bir pazar olsun hepimiz için diliyorum.
Ablamlar gelecek yarın inşallah, Kağan'ımız gelecek yani. :) 3 hafta kadardır görüşmüyoruz, çok ama çok özledik. Özlem giderici bir haftasonu olsun diyelim o zaman, sağlık ve mutlulukla beraber. :)
Sevgilerimle...
* Son resim hariç, bu yazıdaki resimler google görsellerden alıntıdır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)