Dün gece karar verdim, bugün adına böyle bir yazı yazmaya. "Neden Paylaşıyorum" başlıklı yazımı yazarken bir yerde şöyle demiştim çünkü;
"Şayet aktif bir grubun içerisinde iş hayatı düzeninde bir köşe yazarlığı yapıyor olsaydım, onları paylaşıyor olacaktım. Yani sadece işim olduğu için daha net benimseyecektiniz bu durumu. Ama resmiyete göre bu bir iş değil ama ben bu durumu kendi kendime kazanç sağladığım alan olarak görüyorum. Çünkü ben hayatımı bu şekilde ilerletmek istiyorum!"
Oldum olası yazmayı çok sevdim ve bu bloğu her sene ilerletmek adına kendimle savaş veriyorum. Başaramıyor görebilirsiniz, çok normaldir ama burası beni büyütüyor; herkes tarafından görünür olamasam da, ben kendi adıma çok şey başarıyorum burada ve kendi hayatımda...
Bugün 3 Aralık 2023, yine bir Engellilerin farkındalık günü... Her sene kendimi tekrarlıyor olabilirim ama bir adım ileri dahi gidemiyoruz ne yazık ki, o sebeple yılın 364 gününe inat netlikle anlaşılmaya bugün ve yarın uğraşıldığımız ama "hı hı tamam"dan öteye geçemediğimiz üzere, saltanatı sadece 1 hafta süren azınlık kesimin o malum haftası içindeyiz yine...
Değerlendirmek istediğim üzere bu sefer de böyle bir yazı yazıyorum, bir köşe başlatıyorum aklıma geldikçe anlatmak istediklerimi yazmak üzere...
Şayet başarabilseydim, ayakta ve dimdik iş hayatının içerisinde yazar olmak isterdim hep ben. Ya da iyi bir anlatıcı... İnternet aleminde bulunmamın bir sebebi de bu ya işte, anlatmak sizlere; konferanslarda ve terapi odalarında olamasa da...
Daha çok küçüktüm, bir hastalığa sahip engelli bir birey olmanın zorluklarını en derinden yaşamaya başladığım seneler "arkadaşlarımla yaşadığım zorlu zamanlarda" rehber öğretmen kavramı ile tanıştım.
İşte daha o ilkokul çağımda rehberlik öğretmeni olmak istedim ben. En büyük amacım, bütün velilere "benim gibi engellilerin hayat içerisinde yer almak için canla başla nasıl çabaladığımızı anlatmaktı".
Konferanslar vereceğim büyüyünce diye hayaller kurardım hep, hepsinde de
"engelli çocukların okullardaki varlığı korkulacak bir durum değil, hiç kimsenin hayatını tehdit etmez." Demeyi düşlerdim...
Ben bunu herkese kavratmayı o kadar çok istedim ki, niyetim hep "tek bir engelli çocuk ve ailesi daha" akran zorbalığı yaşayıp üzülmesin!
--> Sonra zaman içinde bir blog açtım senelerdir anlatmaya uğraşıyorum işte.
Engelli nedir, ne değildir? Nasıl bir insandır, nasıl davranılmalı ve en çok da nasıl davranılmamalıdır... Bence, bizce ve bizim gözümüzden...
Engelli bir köşe yazarı var mı, bilemiyorum. Ben baktımsa da bulamadım! Bize dair düzenli anlatım yapan anlatan kimseler yeterli ölçüde bence yok. Etkili bir köşe yazarı olarak bahsediyorum!
O sebepten dün gece böyle bir köşe yazısı serisi başlatmaya karar verdim. İlk konumuz da 3 Aralık yeniden...
İnstagram hesabımda bugün dediğim gibi, o malum gün yine geldi ama ülkemde maalesef varlığını tam anlamıyla yaşayamıyor senelerdir...
Öncelikle 3 Aralık'ı kutlanacak bir şey sanan belediyelerimiz var bizim, engellileri ve engelli ailelerini o günler için eğlendiren ve de hediyelere boğan büyük adamlarımız var 3 Aralık'larda... Peki 3 Aralık'tan sonra? Kim var engellilerin yanında, zor durumunda ve görülmeyen kişiler olarak yer aldıkları okullarda?
364 gün boyunca biz engelliler veliler ve öğrenciler tarafından kabul görmeyen engelli bireyleri konuşuyoruz mesela.
Sonra "engelli park yerlerine konulan arabaları konuşuyoruz". Hala...
Daha sonra "ülkemizin her cadde ve yol üstündaki engelli rampa önlerine konulan arabalarımız veya o rampaları işgal eden esnaflar ve inşaat alanları var." İnsanlarımız asla anlamıyor, engellilerin sokaktaki yerlerini hep görmezden geliyor...
Dükkan önlerinde, apartmanlarda, asansör sıralarında; hep düşünülmeyen, önemsenmeyen engelli grubudur mesela! Okullar, sosyal alanlar ve toplumsal bölgeler "genel itibariyle engel durumu olmayan bireylere yönelik"! Neden acaba?
Engellilere gelince;
3Aralık'tan 3 Aralık'a "her sağlıklı birey engelli adayıdır." denilerek unutulmaya uğraşılıyoruz Türkiye'de hala.
Çalışma hayatında hala engel oranına ve hastalık durumuna göre ayarlanan bir çalışma standardımız da yok.
Zorunlu engelli çalıştırma kanunu mevcut, ama kanun içeriği fazlasıyla eksik olduğu için; bedensel işçi çalıştırmak isteyen firmalarla istihdamı sağlanıyor engellinin, hem de normal bir çalışan edasında çoğunlukla! Bol mesai, bol mobbing ile.
Sosyal hayatın içinde eğitim alanında ve sosyal alanda yerimize gelince, yok denecek kadar az. Bu anlamda size okulum bittikten sonra nasıl kurslara gidemiyorum anlatabilirim, seve seve. Yıllar sonra şu dönem bir kursa kayıt olabildim ilk defa misal, ama çok zorlukla gidiyorum. Nedenlerini anlatacağım yine...
Tüm bunlar için böyle bir yazı dizisi olmalı dedim işte. Bugün de dediğim gibi;
"Ne zaman ben ve benim gibi engelliler "Türkiye'de artık engellilik kavramı tabu olmaktan çıktı" deriz; o zaman kutlarsınız, kutlarız."
Şimdi farketme ve harekete geçme zamanı olmalıydı, mecliste engelliler konuşulmalı ve sene içerisindeki düzenlemeler listelenmeliydi ya! Sahi, yine neden bize görünmezlik pelerini giydirildi bu sene? :) acaba şimdiki sebebi neydi?
Velhasıl;
3 Aralık dünya çapında gündeme gelen bir farkındalık günü. Türkiye'de 365 gün boyunca gerekli yaptırımlar uygulanmadığı ve özen gösterilmediği için "ekstra önem verilmeye çalışılan, ancak başarılamadığı üzere engelli topluluğun pohpohlanıp geri kalan 1 sene boyunca unutulduğu bir gün" ne yazık ki!
Bu bir başlangıç yazısı ve ben bu yazı dizimde şehir şehir gezip anlatamadığım engellilik kavramı üzerine yazmayı planlıyorum sizlere. Bu hafta olmasının yegane sebebi de, biz engellilere en çok ilgi gösterildiği zaman dilimi olduğu için maalesef.
Yani her türden insanın biz gibi insanların farkında olunması adına oluşturulan bugün adına, önemsiz görüldüğümüzün farkında olduğum gün.
Umarım bir şeyler değişir zamanla, özellikle de benim yazdıklarım ve dilerseniz sizin yazdıklarınızla...
Sevgilerimle... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)