Dolu dolu bir hafta da bitmeye yüz tuttu; ben daha da işimin gücümün başında ve bunu anlatabildiğim haftaları yaşayabiliyor olduğumu iyice idrak ettiğim bir haftayı daha uğurlamak üzereyim... :) Uzun cümlemden anlaşılıyordur, anlatacak birçok şey birikti; hadi yazayım madem, okuyuverin siz de olur mu? (: Sevgilerimle...
Tam kapanmanın üstüne, rutine dönmeye çalıştığımız bir açılma ile başladık bu pazartesi haftaya. Ah nasıl başlayıştı öyle! Sabah baş ağrısıyla uyandım önce, ama sonra önlemimi alıp devam edebildim güne... Biberli Balsamım sağolsun, baş ve boyun ağrımı aldı götürdü çok şükür. :)
Biz artık iyiden iyiye balkona çıkmaya başladık, üstte gördüğünüz dolap balkonumuzun yeni mudavimi üstelik. Bayram öncesinde takılmıştı dolabımız, artık hem birçok eşyamızı toparlayacak, hem de düzenli bu görünüm sayesinde vakitlerimiz daha keyifli geçecek. Allah ağız tadıyla kullanmayı nasip eder inşallah... Balkona geçtik geçmesine ama havalar bir soğuyup bir ısınıyor; hırka giyinsem mi giyinmesem mi birçoğunda kararsız geçirdim haftayı. Misal bu hafta ilk iki gün sıcak, üçüncü gün ılıman, sonraki günler de serindi! Hayır olsun inşallah; yaza gireceğiz dedik giremedik, kıştan çıkacağız dedik çıkamadık! :)
Neyse, Pazartesi sabahı babamla balkonda kahvaltı ve öğlene doğru artan baş ve boyun ağrım derken; annem çocuklara bakmaya ablamlara giderek, ben haftaya alerjik nezlemin yan etkileriyle başladım. Çok şükür ki, öğlen salona geçtiğimde aklıma geldi; önce biraz uzandım, sonra baktım hala geçmiyor "biberli balsam"ımı sürdüm şakaklarıma ve boynuma. 10 dakika sonra hiçbir şeyim kalmamıştı resmen. Zaten hep söylediğim gibi, Farmasi'ye beni başlatan "daha indirimli şekilde biberli balsam ürününü alabilme amacım idi" diye... Tam kapanmanın son günleri kasılmalarımla dolu dolu geçti ama çok şükür fizyoterapi günümün öncesinde kasılmalarımı da iyi toparladım yine de...
Pamuk ne ki orada görünen derseniz; benim tam kapanma bittikten sonra aldırdığım ilk şey pamuk oldu inanır mısınız! derim. Çünkü öyle oldu... :) Tam kapanma başlamadan öncesi idi, pamuğumun iki avuç kadar kaldığını farkedip babamı markete yollatmıştım. Ama meğer geç kalmışım, toniğimi cilt bakım serumumu ve aseton benzeri ürünlerimi sürmek için kullandığım pamuğu "temel ihtiyaç olmadığı için" satmamaya başlamışlar... Hepimizin garibine giden birçok ürün satıştan kaldırıldı malum, "Ama pamuk benzeri ürünler de kaldırılmaz ya!" diye düşünüyordum işte... Meğer pandemi "daha garip ne yaşayabiliriz ki?" diyerek geçmeye devam edecekmiş ülkemizde, her defasında daha da garibini yaşatarak üstelik! :)
Salı günü fizik tedavi egzersizlerime dönebildim şükür, 3,5 haftanın ardına o kadar hamladığımı hissettim ki ders boyunca; kendimi kötü bile hissettim resmen! Her yerim kasılmış, kaslarım yorulmuş ve de bazı egzersizleri kısmen yapamıyor ve belki de yapmam için biraz daha zaman gerekecekmiş gibi hissettirdi. Şu üst kolajda sağ tarafta gördüğünüz bacağımı gerdirme hareketi en basitinden canımı acıtmıyordu işte; 3,5 hafta öncesinde! Fizik tedavi o kadar önemli ki ben gibi hastalar için. Ben kendi hastalığı alanında birçok konuda "nispeten" en iyi durumda olanlardan biriyim; yürüyemiyor olmama rağmen üstelik! Benden daha kötüleri var ve geçen seneki gibi 3,5 aylık bir kapanmayı birçoğumuz yine atlatamaz. Rica ediyorum, ne olursunuz "hangi kurallara uyulması gerekiyorsa sizler de uyun! Ki bizler de şu dönemin içerisinde kurunun yanında cayır cayır yanan, yanmayı geç anında kül olan kesimden olmaya devam etmeyelim!" SÖYLEMEK İSTEDİM, YENİDEN...
Bu arada Salı günü yazısını da yazdığım gibi, yaşadığımız ilçe olan Gemlik'in yerel gazetesinde "bayram içerisinde geçip giden Engelliler Haftası için" bir yazı yazmam istenmişti. Bayramdan da öncesinde konuşmuştuk Reyhan ablamla. O gazete yazısına buradan da ulaşabilirsiniz tekrar, benim Reyhan ablamın köşe yazısında yer aldığım ve kendimi "engelliler içerisinde bir Didem'i" anlattığım köşe yazımızı okumanızı çoook isterim... <3 =)
Haftanın üçüncü günü, bayram içerisinde siparişini verdiğim ürünlerim geldi; içerisinde siparişlerim de vardı, bizim ihtiyaçlarımız da... Bu nasıl bir duygu biliyor musunuz, hem iş yapıp hem de kullandığın ürünlere gönül vermek demek... Gerçekten kullanmadığım bir ürünü satmıyor oluşum bana kendimi "boşuna bir iş peşinde" hissettirmiyor. Yani ürünleri satmak, sorun gelirse bile onlara yardımcı olabileceğimizi bilip güvenmek, hem iyi bir şirkette hem de iyi bir ekipte olup bir de işler yolunda gidince duyulan mutluluk. "Çok şükür ya, 10 sene beklediğime değmeye başladı resmen" dedirtiyor...
Ekibimde olup her fırsatta ekibimle işimle meşgul olmak artık "tam zamanıymış" gibi hissettiriyor bu ara. Yani keyfim yerinde ve aklım sürekli "daha neyi nasıl yapabilirimin derdinde." :) Bu sayede sosyal medya hesaplarımla da daha haşır neşirim, kendim için durmayıp daha da çok yol alır haldeyim. Ne var biliyor musunuz, "kendi işimizde kalmak" diye bir deyime değinmiş Byron Katie, Olanı Sevmek adlı kitabında; iki gün önce aynen böyle hissettim, kendi işimde kalıp yoluma bakıyor hisseder haldeyim. Çok şükür...
Üst kolajda görünen mavi çanta var ya, o bizim yeni çıkan Aqua cilt bakım serimiz. Obenim hediyem işte. Şirketimizin bana ve benim gibi çalışan kişilere, aylık siparişlerim sırasında verdiği teşviklerden biri. :) Biz ekipte birçok teşvik hediyeleri alıyoruz, satış yaparken kazandığın kadar hediyelerle de kazancını devam ettirmek çok güzelmiş ya. Her şey tamamiyle iyi gidiyor diyemem, elbet aksaklıklarım oluyor ve ne kadar uğraşsam da bazı şeyler olmuyor; ama devam ediyorum, çalışıyorum, emek verip kazanıyorum. Bunun hissiyatı çok tatmin edici... İşte bu yüzden, ekibime isteyen çalışacak çabalayabilecek herkesi bekliyorum. Eminim ki zaman içerisinde benim gibi bir sürü ekip üyesi bulup iş arkadaşı edineceğim kendime. İnancım da, güvenim de tam; Rabbim yolumu açacak git gide, çünkü çabalıyorum ve elimden geleni yapıyorum... =)
Haftasonuna yağmurla girdik sonra; eğitimler de tam gaz ilerlerken, akşamlarımı salonda veya odamda geçirir oldum. O derece soğudu ki bir ara havalar, balkonda oturamadım akşamları da. Dün yağmur yağarken bugün hava günlük güneşlikti sonra... Diyorum ya, ne zaman ne giyeceğimi de bilemiyorum. Yorganı üzerimden atmıştım "yanıyorum!" diye, geri aldım bu hafta "üşüyorum." diye. Neyse, bir şekilde yine yaz gelir umarım "çok da kanırtmadan bizleri!" :) Ben yaza hep hasretim malum, pandemi de geldi "deniz yüzü bile görmedim." Sağlık olsun da kavuşalım deniz kum ve güneşe inşallah... (Çook amiin)
Bugün sabah, beklediğim bir kargom geldi önce; kendime bir cüzdan almıştım, kahverengi ve uzun. Önce onun mutlu etmesine odaklanmış, umduğum şekilde bir cüzdanı edinmiştim ki bir başka kargo daha geldi. Üstte gördüğünüz baş harfım, ismim ve soy ismimin yazılı olduğu kupa hediye geldi. Kimden derseniz; beni şimdi çalıştığım "Farmasi Altınbaşak" ekibine davet eden ve onun alt üyelerinden biri olmakla mutlu olduğum lise arkadaşımdan... (: Hem başarılarımı tebrik etmek istemiş hem de beni mutlu etmek. O kadar mutlu oldum ki, küçük gibi görünen büyük bir şey bence; birini hem değerli hem de doğru yerde hissettirmek çok mühim. Artık benim de ismimin yazılı olduğu bir kupam var! (Buraya bir gözlüklü ifade alabilir miyiz...) "İyi ki benimlesin" demiş arkadaşım, gerçekten karşılıklı böyle hissetmenin değeri paha biçilemez; iyi ki bu ekiple ve arkadaşlarımlayım... <3
İşte bugün göğe bakarak, bir yandan çalışıp bir yandan bizi ziyarete gelmiş ablam ve yeğenimle vakit geçirerek, beraber kahve içerek geçirdim günümü. Sakin bir gündü ve biten haftayı çok güzel düşündürdü... Bir kötü haber de aldık maalesef dün; bir arkadaşımızın babası vefat etmiş, ekip olarak onun sessizliği var. Üzgünüm aslında biraz da bugün, rica etsem arkadaşımın babasının ruhuna okuyabildiğiniz duaları okur musunuz? Şimdiden okuyan herkese teşekkür ederim... Arkadaşıma çok sabır dileyin olur mu, hep babacığına rahmet onlara sabır diliyorum.
Birkaç gündür aklım arkadaşımda. Aile gibi hissettiğiniz kişilerle vakit geçirirken daha derinden bir empati peydah oluyor acılar karşısında. Şu an ne hissettiğini sezebiliyorum ama sadece sabır dileyip geçmek zorunda kalıyorum ya, aslında daha fazlasını yapabilmeyi diliyorum. Keşke daha fazlasını yapabilsem, yapabilsek ya da... Pandemi döneminde hepimiz hisleri derin yaşasak da, yan yana yaşayamıyor olmak bizleri yakar oldu bence. Tamam, ben gidemiyorum gidemezdim yanına ama bu dönemde hiç kimse yeterince gidemiyor ya "acıları bile paylaşmaya!" Bizi bu durum zora sokmaz inşallah... Sarılmak istediğimiz kişilere sarılamıyoruz, en yakınımızdakine bile "gel sarılayım" diyemiyoruz; büyük eksiklik ve eskiye dönülebilecek mi acaba sırası geldiğinde merak konusu... En azından benim için öyle!
Mayıs bitimine 7 gün, yılın ilk yarısını bitirmeye 1,5 ay kaldı. Bazen inanasım gelmiyor, zor mor derken nasıl yedik onca zamanı? Değdi mi, yeterince emek verdik mi, çok mu kaçırdık her şeyi; herkesin son 2 aydır benimle bu şekillerde düşündüğünü iddia edebilirim ama ispat edemem işte...
Sağlık olsun, tamam geçsin gitsin de zaman ama Rabbim acı çekenlere sabır versin; kaldıramayacağı yükü yüklemesin inşallah...
"İçimden geldiği gibi yazdım yine." İyi, kötü, eksik, fazla; ben ne yaşıyorsam bu ara, elimden geleni fazlasıyla yapmanın derdindeyim aslında. Bir ara daha da fazlasına zorladım kendimi, olmayacak kadar fazlasına; az kaldı yokuşa sürüyordum işlerimi ama ekipten bir arkadaşımın da desteğiyle duruldum aslında. Ne yaparsan yap, isteyerek ve sakinlikle yap; severek yaptığın işi acele yapmanın ve kendini yıpratmanın hiç mi hiç manası yokmuş aslında. Çok ders edindim şu üç ayda, bunlardan biri de bu işte... :)
Yazımı bitirirken ekleyeyim, "öğrenecek çok şey varmış ama sakinliği elden bırakırsan her şey karışırmış" demek istiyorum. Karıştırmak üzereyken sakinleşebilmiş biri olarak. Bu durumu nefes egzersizlerime, arkadaş dertleşmelerimize ve sakin durup her uğraşı bırakıp gece düşünebilmelerime bağlıyorum. Şükür ki.. =)
Sevgilerimle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)