9 Nisan 2019 Salı

Şimdiki Zamanın Kusursuzluğu - Okudum


"Arkadaşlık ve aşk, bir arada sürdürülebilir mi şu ikilem? Şimdiki zamanın kusursuzluğunu kavrayamayan gençlerimiz, ertelemenin ve de o sırada bir o kadar da birbirlerinden vazgeçmemenin savaşını veriyorlar. Uzun zamandır bu kadar güzel "arkadaşlık ve aşk içerikli, romantik bir kitap okumamıştım ki; bu kitabı okuduğuma çok ama çok mutlu oldum.

"Herkes bir teşekkürü ve elvedayı hak eder!" diyor kitap ve de "Şimdiki zamanın kusursuz olduğunu hep hatırla!" Bir bu iki cümle değil, birçok öğüt ile yapıyor bunu. Güzel bir kitaptı bence, çok güzel.

Amanda ve Noah'ı okumak beni zaman zaman duygusallığa, zaman zaman da öfkeye davet etti ama seri diyorlar hani; devamını da okumak isteyeceğim cinstendi bu öfke ve duygusallıkların boyutu. :)"


Üstteki incelememi 1000kitap sitesindeki hesabımda "Şimdiki Zamanın Kusursuzluğu" kitabı için yazdım bugün. Daha fazla söyleyeceklerim olduğu için de bu yazıyı yazıyorum... :) Beni 1000kitap sitesindeki hesabımda da bulabilirsiniz... :)

Geçtiğimiz hafta başı başlayıp, beğendiğim halde arada bir başka kitap okuyup -Günübirlik Hayatlar - Irvin D. Yalom- bitirdikten sonra; bu haftasonunda yeniden elime alıp okuduğum ve bitirdiğim üzere, bu güzel kitabı bitirerek haftaya giriş yapmış bulundum pazar gecesi... Kitabın yazarı Alıson G. Baıley'miş, kitap Yabancı Yayınlarından ve yazarın tek kitabı. Aslında bazen çok korkuyoruz değil mi, bir yazarın ilk ve tek kitabını okurken ama ben korkmadım ve sonunda iyi ki de dedim... :)

Ciddi anlamda hem öfkelendim ana karakterlerimize sıklıkla, hem de çok hak verdim belki de. Şimdiki Zamanın Kusursuzluğu'na bıraktım kendimi 3 gün boyunca... Duygu dolu bir kitaptı, bittiğine bile üzüldüm diyebilirim... Kitap birçok kez, "göz göre göre" neleri neleri erteliyoruz'u sorgulatıyor kendi hikayesi arasında. Ama öyle ya, haklıyız da bazı zamanlarda. Kendimizi yerin en dibine sokup da, sevdiğimizi ve onun hayatımızdaki konumunu korumak, daha önemli çoğu zaman. Bir şeyleri elimize yüzümüze bulaştırmamak için çabalıyoruz da; isteklerimizi erteliyoruz sıklıkla. Belki mecbur kalıyor, belki de mecburuz diye düşünüyoruz...


Hayatın bilinmezliği berbattır. Bir bakarsın saçların rüzgarda savrulurken yükseklerde uçuyorsun, sonra bir bakmışın ki yüzünde kocaman bir şaşkınlıkla kıçının üstüne oturmuşsun. (Sayfa 22)


Amanda Kelly ve Noah Stewart'ın arasındaki arkadaşlık bağı, aşılamaz ama ötesine geçilmesine de engel olmak isteyen Amanda'nın belirsizliklerden korktuğu kadar derindir... Öyle ya, kendisinden bin kat kusursuz kız kardeşi Emily bile zamanında en yakın arkadaşı ile böyle bir durumu başaramamıştır. Şimdi aralarında apayrı bir uçurum vardır... Amanda Noah'ı öyle kaybetmeyi göz alamaz, zira ondan başka tek bir arkadaşı bile yoktur ki kendisini anlayan! Noah'ı oldu olası arkadaşı sanarken, ona derin hisler beslediğini anlar Amanda; her şeyin daha kötüye gidebileceği ihtimali üzerinde düşünür dururken, hisleri karşılıksız da değildir üstelik!


"Dost dediğin, içinden geçirdiğin şarkıyı bilir ve sözlerini unuttuğun zaman sana onu söyleyebilir." (Sayfa 35, benim en sevdiğim alıntılardan biri idi kitapta)

İşler güzelleşiyor derken, aradaki arkadaşlık bağları bitip tükenmesin isteyen ikili, ne birbirlerinden vazgeçebilir ne de düşünüldüğü gibi birlikte olabilir. Bunu okumak sıkıcı olacak derken de, her defasında olay örgülerinde sürüklendim durdum ben okuduğum sırada işte... :)

Uzun zamandır bu kadar çocuksu ve gençlik aşkı dolu bir kitap okumamıştım. Hani ciddi ciddi kendimizi o aşk hayatına kaptırıyoruz, bizim için dünyada tek gerçek o oluyor o andan itibaren... Bunları okumayı özlemişim meğer. Noah ve Amanda'nın atışmaları, kavuşmaları, birbirlerine kol kanat germeleri o kadar dolu dolu iç sıcaklığına kavuşturdu ki beni; hep isterdim böyle yakın bir arkadaşım olsun ve evet sonucu aşka da bağlansın! Zordur ama en güzelidir bence; eşler sevgililer, birbirlerinin en yakın arkadaşları da olabilmeliler bana göre...

Beni ömür boyu mutlu edecek gücü vardı. Aynı zamanda beni dize getirecek de... Çoğu insan böyle bir mutluluğu yakalama fırsatına hemen atlardı, Ama ben değil. Mutluluktan ne kadar havalara uçarsanız, düşüşünüz de o kadar şiddetli olur ve hayatta her zaman bir düşüş, bir çarpışma veya bir çatışma vardır. O yegâne, dünyayı altüst eden mutluluğun sonunda mutlaka bir zaiyat olması kaçınılmazdır. 

Hayır, ben ortalama mutluluğumu sürdürecektim. Düşmeye başlamanın ne demek olduğunu biliyordum. Sadece ufacık bir kısmını biliyordum ve bu bile beni neredeyse bitiriyordu.

Ömür boyu mutlu olamayacaktım belki ama bir daha, bir araya gelemeyecek derecede milyonlarca parçaya da ayrılmayacaktım. (Sayfa 65)


Noah da, Amanda da hatalar yaptı tabii ki de; kendilerine sınırlar çizmek isterken, gençlik takılmaları çoğaldı... Kısa ayrılıkları uzaklıkları olsa da, dönüp dolaşıp birbirlerini buldular her sokakta. Biriyle böyle bir bağla bağlı olmak, birbirini öylesine değil hep sevmekti ki, bu "anlamamak gibi bir durumu olmamak" demekti aralarındaki! Böylesi bağı kim istemezdi ki? 

Velhasıl ben isterdim açıkçası ve hala istiyorum ki; okurken istemsizce her defasında kendimi Amanda'nın yerine koyduğumda, en çok ona kızdım aslında. Ertelemek ve de sevgisini değilse de, yaşadığı onlarca an'ı ve yalnızlığını dindiren kişiyi yabana atmak konusunda Amanda tamam haklıydı da; ama Noah'ın hatalarıyla çok canı acıdı bu sırada, çok da hata yaptı öte yandan da... Kitabı okurken sıklıkla; ayakta ve Amanda'nın yerinde olup da, ondan çok kendimi sevmeye özen göstermeyi düşledim. "Güveniyorum kendime ve bize, seviyorum kendimi ve bizi; başarırız" deyip bir aşkı devralmayı istedim...

Amanda kendini güzel bulmayan ve diğerleri gibi süslü püslü olmayan kızdı. Hani şu sevimli dedikleri cinsten! Ama gel gelelim, gençlikte ve de orta yaşta bile, sevimlilik aranmaz ki karşı cinste. En kusursuzu beklenir, en kusursuzu aranır ya... Amanda bile kendini kimseye yakıştırmamayı, bu karşısına çıkan "küçümseyen tipler yüzünden biraz da" mümkün kılamadı uzun bir süre. Zaman zaman cesaretini eline aldığında bile dış görünüşüne ve zeki olmasından dem vuruldu, benim gibi görünmez tipler onu çok iyi anlardı kısacası... :) 

Karşılaştırılmaktan tüm gençlerimizi vazgeçirebilmeliyiz, çoğunluk kendine boşuna güvenip kendinden aşağı gördüğünü ezen değil; her zorlukta kendine güvenen ve rekabet uğruna birilerini ezmeyen tiplerden oluşabilmeli diye düşündürüyor kitap... Ayrılıklar da, zıtlıklar da, güzellik dengesi de bu ölçüde var işte kitapta.



Her zaman içgüdülerinizi dinlemelisiniz. Bir şey veya bir kişi hakkında neden kesin bir şeyler hissettiğinizi bilemezsiniz ama karın boşluğunuzdaki o his, orada bir an durmanıza neden olur. (Sayfa 190)


Diyor ki kitap, "Herkes bir teşekkürü ve bir elvedayı hak eder." 

En güzel öğütlerinden biri buydu. En sevdiğim karakter ilerleyen sayfalarda değişiverdi, Amanda ve Noah haricinde bir karakteri daha çok sevdim; bu cümleyi sarfeden kişi idi, Dalton Connor... Bazen seçimlerimiz veya yaşadıklarımız, bizi tanışmamız gereken kişilerle tanıştırmak için değişir veya gelişir! Dalton ile aynen böyle tanıştılar aslında. Kitabın bu yanı beni çok bağladı kendisine biraz da.

Güzeldi işte, Dalton da Noah da... İkisi de korudu kolladı Amanda'yı ve en çok o ikisi anladı aslında. Amanda kendisinde değil de, çevresinde gördüğü kusursuzluklara takılı kalmış bir genç kızdı. Noah ile beceremeyeceğini düşünmesi de, kendisini ona layık görmemesi de bundandı aslında.. Öyle ya, belki başıma gelse ben de aynısını yapardım, dediğimde Amanda'yı daha çok sevdim ve dışarıdan gördüm kendimi bir yerde... Dalton şöyle söyledi ona "Şimdiki Zamanın Kusursuz olduğunu hep hatırla!" 

Mutlu son mu oldu mutsuz son mu diye merak ederseniz okumanız lazım. Ben sıklıkla, özellikle sonlara doğru; keşke bu kitabın da filmi yapılsa! dedim ama bir serinin baş kitabı imiş. Bu hikayeye bağlı veya bu hikayeden bağımsız bu "perfect serisi"nin devamı ne zaman gelirse onları da okumak istiyorum inşallah...
Şimdiki Zamanın Kusursuzluğu, 2019 kitap fuarında Yabancı Yayınlarından aldığım iki kitaptan biriydi... Üç günde bitirdiğim bu kitaptan sonra, Yabancı Yayınları'ndan aldığım bir diğer kitaba başladım dün; adı Lanetli ve gayet yine benim hayal dünyama yakın genişlikte bir hikayesi bulunmakta. Elimdeki diğer kitaplar da biter bitmez, kitap alacağım siteden sepetime Yabancı Yayınlarından birkaç kitap daha atmayı düşünüyorum bu sıra... :) Ya sizin takıldığınız bir yayınevi var mı bu sıra? Geçen sene İthaki Yayınları kitaplarını sevmeye başlamıştım, bu sene Yabancı Yayınlarını da listeme alıyorum ben galiba... :)


Bir başka kitap konuşmalarımızı yapacağımız yazımda görüşmeden önce, bu kitaptan son alıntımı yapayım burada diyorum; okuduğunuz için teşekkürlerimle... (:


"Her zaman kendimize sınırlar çizeriz. Geçmeyeceğimize emin olduğumuz hayali çizgiler. Ta ki onları geçene kadar. 
Bir anne veya baba, yavrusuna böyle bir çizgi çizmeye çalışan birine zarar vermekten ve hatta onu öldürmekten çekinmez. 
Çizgi hareketlenir. 
Yalnızlık acısından yok olmuş bir kız ne kadar onur kırıcı olsa da, her şeyi yapmaya hazırdır, çünkü bu kronik acıyı uyuşturmak ister. 
Çizgi hareketlenir. 
Çizgi, bir gün aslında sınırlarınız olmadığını anlatana kadar hareketlenmeye devam eder." 
(Sayfa 241)


Sevgilerimle... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...