Ne zaman başladı hatırlamıyorum ama bir İtalya Sevdam var ki, akıllara zarar. Lafın gelişi tabi ki... :)
İnsanın tutkularının ve geleceğine hedef olarak koyduğu gidip görmek ve deneyimlemek istediği düşlerinin peşinde ilerledikçe, bu dünyaya bağlandığı ve bir o kadar da öteki dünyayı da anlamlandırdığını anlıyor bence... En azından bende durum böyle...
Dün Teve2'de Çok Gezenti programında, İtalya'nın Milano şehrini gezdi Burak Akkul ve Seda Akkul... Nasıl içim gitti, nasıl orada olmak istedim; anlatamam bile... Ama tabii ki bunu şu an gerçekleştirmek istemiyorum da; maddi imkanlarımız da biraz yerinde olsun, manevi olarak da rahat olalım ve de sağlığım da daha dayanıklı olsun isterim (Tıpkı 2010'a dek ayakta olduğum gibi mesela). :)
Hayaller de var olmasa, inanın sadece bugünde geçiremeyebiliyor bazen zamanını insan... Yani şu an zamanla toparlanacağımı düşünmesem, geleceğe umut ettiğim gibi sağlığıma kavuştuğumda yapmak istediklerimi düşlemesem; ne kadar anlamlı olabilir ki gelecek? İnsanoğlu işte, umuduna bir hedef ekleyince daha anlamlı oluyor hayatı...
Taa Sındırgı'da örgün öğretim üniversite okumaya gitmeden öncesiydi; lisede de ortaokulda da çok soruyorlar hani, "Bir ülkeye gitmek istesen, ilk nereye gidersin?" O zamanlar cevabım, "Önce Azerbaycan'a sonra da İtalya'ya" idi. Mantığı neydi biliyor musunuz, Azerbaycan'a gitmek daha kolay olur belki ve onu gerçekleştirir isem de Avrupa'ya daha çabuk uzanır yolum... O yaşlarımda bile gerçekçiymişim aslında, oysa ne çok hayalperest diye adlandırıyorum de mi kendimi! :D
Gelgelelim, gel zaman git zaman benim İtalya sevdam dil öğrenme tutkusuna da dönüştü. Üniversitede tutmaya başladığım bir İtalyanca defterim oldu önce, yazdığım çoğu kelimeyi benimle beraber sıra arkadaşım Dilek de ezberledi. Dilek'e buradan "Come Stai?" diyorum yeniden o zaman! O anlar beni, uydurmaya başlarız bildiğimiz tüm İtalyanca kelimeleri "Va bene" dedikten hemen sonra sıra sıra... =)
Eğleniyorduk o zamanlar ve hala düşündükçe eğleniyorum. Şu bir gerçek ki, düşündükçe içim bile ısınıyor... İtalya'da biraz olsun yaşamak bile istiyorum ben. Diyorum ya, nerede başladı bilmiyorum bu sevda. Ama küçüklüğümüzden beri gezi programları izler dururuz, oralarda başlamıştır muhakkak. Zaman geçtikçe de dillerini öğrenmek istedim önce, sonrasında da tarihi yerlerini ve kültürlerini merak ede ede araştırdım ve gitmek görmek istediğim katedraller bile mevcut oldu sonra... :)
Yakın çevremden çoğu kişi bilir; bir yabancı ülke gezme konusu konuşuluyor ise Didem'in tek gezmek istediği yer vardır, İtalya! Takıntı yapmadım, neticede olmasa da olur ama olsa ne güzel olur düşüncesindeyim. Bir de sağlıcakla gitmek istiyorum oralara, tekerlekli sandalyeyle gitmek istemiyordum ilk atak geçirdiğim zamanlarda ama şimdi öyle bile olsa bağışıklık sistemim de kaslarımın durumu da en iyi halde olmalı. Beni oralarda sağlık sebeplerim kısıtlamamalı aslında... (:
Yıllar Geçerken büyüdü dedim ya İtalya Sevdam, hayaller bile kurdum bunun üzerine; 2017'nin Sonbaharı'ndan beri Hayaller Denizi diye bir hikaye yazıyorum Wattpad hesabımda... Bloğumda birçok defa bahsettim ama konunun esas geçtiği yerde de bahsedeyim değil mi? :) Kendimi hayal ederek, iyileşmiş ve istediği gibi İtalya'ya birden fazla bahane oluşturarak giden bir kızı, İdil'i yazdım. İdil İtalya'ya gidiyor, orada hem hayallerindeki gibi biraz olsun yaşama şansını eline geçiriyor hem de öncesindeki birkaç hayali de gerçekleşmiş; iyileşmiş ve kendi hayallerinden en büyüğünü de kitap yazarak gerçekleştirmiş bir yazar olarak...
Çok çabuk oluyor ama bir İtalyan ile tanışıyor, adı Jonathan. Jonathan'ın annesi Türk, babası İtalyan ve İtalya'daki ilk imza töreninde karşılıyorlar önce İdil ile. Aslında sonrası da öyle bir geliyor ki hikayenin işte; aşkı da, hayatının rastlantılar bütünü değil biraz da olsun bir dengesi olduğunu hissediyor her defasında İdil. Aynı benim istediğim gibi gelişiyor işte hikaye... Aşk üzerine değil sadece hikayem, hayatı da paylaşmak üzerine geleceğin en iyi iki arkadaşının tanışması aynı zamanda benim için. Aşk başladı mı başlamadı mı? ne alemde hikaye?, diye merak eder de okumak isterseniz burada da bulabilirsiniz hikayemi... :)
İtalya diye diye ailemin ve yakın çevremin, "Sana bir İtalyan bulacağız en sonunda!" şakalarıyla da çok sık karşılaşır oldum bu arada. "Olur!" diyorum her defasında; aşk, sevgi, saygı ile bir hayatı gerçekten en güzel şekilde paylaşacak olduktan sonra, İtalyan da olur. Hayırlısıyla olsun! :) Gider oraları da gezerim hem, hem de kültürünü sevdiğim ve daha fazla öğrenmek istediğim bir yer edinirim kendime. Kültür meselesi de benim için çokça gerçekten, kültürleşmeyi çok seviyorum. Öyle her yeri durmadan gezeyim hevesim yok ama yeni kültürler öğrenmeye dair hevesim çok büyük... Yemek, yerleşim, yaşama biçimi, tarih, sinema ve nice alan hakkında, öğrendiğim değişiklikler beni çok heyecanlandırabiliyor. Her yeri değil işte sadece, ilgimi çeken birçok yer varsa da...
İtalyan şehirlerinin imkan olsa ve benim için her anlamda kolaylığı olsa her yerini gezmek isterim ama çok merak ettiğim birkaç yerleri akıl ve kalp listemde var aslında. Bunları da söyleyeyim o zaman;
İlk olmak istediğim yerlerden biri, Roma ve Milano gibi hem şık hem de içinde bulunduğumda kendimi tam yerimde hissedeceğim büyük meydanları. Örneğin; Navona Meydanı - Roma, Signorina Meydanı - Floransa, Mucizeler Meydanı - Pisa, bir de tabii Piazza di Trevi - Roma (Yani Aşk çeşmesinin bulunduğu meydan)... Zamanla daha çok çıkar mı ki, birinden birinde olsam; orada olduğumu tam hissederim bence! :)
Kilise ve Katedralleri, bir diğer gidip görmek istediğim yerleri. Zaten tarihleriyle ve geçmişleriyle büyülüyor ama görüntüyü bizzat deneyimlemek, kimbilir nasıl olur düşünsenize! (Ben düşünüyorum yine) Duomo Katedrali, en çok görmek istediğim katedrallerden biri; ki zaten dünkü Çok Gezenti yayınında orası da vardı, Duomo di Milano. Ama benim diğer çok görmek istediğim katedrallerinden biri de Amalfi'deki "Amalfi Katedrali"...
Kiliseler var gezmek istediğim sonra ve bunlardan biri en özel mimariye sahip Panteon Kilisesi tabii ki... Elvin Levinler'in Roma'yı gezerken çektiği videolardan birinde gördüm ilk, mimarisi öyle bir özelliğe sahipmiş ki; tepe noktasında bir açıklık yapılmış ve bu açıklıktan güneş tam tepede iken aşağıya inen ışık, iç mimarisinde bulunan yerdeki yuvarlak alanlara bir ışık hüzmesi olarak iniyormuş. Sadece oralara... Google Görsellerini burada bulabilirsiniz ve 360 derece görünümünü de açıp içerisine girerseniz, anlattığımı siz de daha iyi anlayacaksınız diye düşünüyorum. :)
Gezilecek daha çok yeri var tabii ki, en basitinden en bilinenleri de gezip görmek isterim; Pisa kulesi ve Kollezyum gibi... Ama gel gelelim bir o kadar da İtalya'ya gidince deneyimlemek istediğim sokaklarında gezebilmek, hayal ettiğim gibi sanatını sokaklarında gözlemlemek, yemeklerini tadabilmek gibi düşüncelerim de var. Belki de makarna sevdamdan bile çıkmış olabilir biliyor musunuz bu İtalya sevdam, makarnanın her çeşidini yiyebilirim. Mantar sevmem ama mantarlı makarna bile yiyebilir hale geldim zamanla zira... :)
İşte tüm bunlar için de İtalyanca öğrenmeyi bazen tembellik edip umursamasam da, çoğunlukla öğrenmek için de uğraşmam gerektiğinin bilinciyle önemsiyorum... İtalya'ya gitsem de gitmesem de, karşıma bir İtalyan çıktığında konuşabilmeyi arzuluyorum; İngilizce'yi de umursuyorum tabii, başka kültürden biriyle konuşup anlaşabilmek -Türk veya yabancı- çok hoşuma gidiyor işte. Birkaç kez yabancılarla İngilizce konuşmak durumunda kaldım mesela, o çabalama halimi ve başarıyor halimi sevip başaramadığım noktalarda kendimi keşfedebilmeyi çok sevdim öyle zamanlarda... =)
Diyeceklerim şimdilik bu kadar işte. Bunları bugün yazmak ve hazır dünden sonra ne zamandır bekleyen bu yazımı da yazma fırsatımı değerlendirmek istedim işte... Kendi kültürümüzü ve İtalyan kültürünü bağdaştırmak ve araştırmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Kendi ülkemde ne kadar çok gezmek istediğim şehir ve tarihi bölge varsa, ne kadar çok tatmak istediğim yemek varsa; bir o kadar da İtalya'ya dair artıyor işte. Bir de Hayaller Denizi'ni yazmaya başladım başlayalı daha çok araştırır oldum zaten! Varın siz düşünün halimi... :) İtalya'nın çoğu yemeğini tatmadan biliyorum misal; bu tatlı, bu çorba, bu yemekleri ve içinde şunlar var diyebilecek dozda birçok bildiğim var mesela. İnternet sağolsun! :)
Takıntı yapmıyor halimle, böyle bir düşümü büyüttüğüme seviniyorum bile ben işte.. Bir de merak ediyorum, böyle gitmeden ve gitme planınız bile olmadan gezmeyi görmeyi istediğiniz şehirler ve deneyimlemeyi istediğiniz hobiler ve spor dallarına ilgileriniz var mı? Aslında böyle şeyler oluşturmuyor mu, en güzel anılara ulaşmamızı sizce de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)