3 Eylül 2019 Salı

Issız Kar Taneleri - Okudum


Ağustos ayında toplamda 3 kitap okuyabilmişim, bunu da sayarsam üç yani... :) Eylül ayında bir başka yeni Kimberley Freeman kitap ile devam ettiriyorum, elimdeki son Kimberley Freeman kitabı "Esir Şarkılar Vadisi" adlı kitap ile... Ama onu da bitirmeden önce dayanamayıp bu yazıyı yazmak istedim. 

Ağustos ayında başlayıp, Eylül başında bitirdiğim kitabım Issız Kar Taneleri Temmuz'da dostumun bana okumam için getirdiği kitaplardan biri idi. Bu ay teslim edeceğim ve umarım benim "Esir Şarkılar Vadisi" kitabımı bitirmem de denk gelebilir o teslim etme dönemine! Hadi inşallah... İyi okumalar olsun hepimize, Eylül bol kitap okumalı geçsin inşallah. :)


Öncelikle 1000kitap'daki hesabımdan yaptığım kitap yorumumu paylaşacak olursam, ki kendisi bence "spoiler olmadan" yaptığım bir yorum;

Kitap; "Herkes affedilmeyi hak eder." düşüncesinden yola çıkarak başlıyorsa da, sürekli "peki, ben affeder miydim?" diye de sorgulatıyor... Ama biliyorum ki, kendin için olsa da affetmek bir yerde gerekli oluyor...

Sofi, Natalya ve Lena üç kuzenler. Natalya ve Lena abla-kardeş, Sofi ise beraber büyüdükleri kuzenleri... Bir sürü hatalar yapıp, hepsinden sağlam dönmeye uğraşan ve bazen de dönüş yapmakta çok zorlanan üç kuzeni okuyoruz kitapta. Sanırım kitabı çok az okumaya başlar başlamaz, kime kızılacağını ve kime kızılamayacağını idrak eder benim gibi herkes. Kızdığıma çok kızdım, sevdiğim karakteri de "ufak bir yanlışa doğru yönelirken bile" çok sevdim... :)

Lena en küçükleri, Sofi en bilgiçleri ve Natalya saf olmasa da en saf takılan en güzelleri. Ayrı bir üçgeni anlatıyor kitap bu üç kuzenle; kıskançlıklar da var, hayaller de var, hatalar da.. Böyle bir üç günde aşkı da bulmak zor, doğru yolu bulmak da... Bu tarz kitapları hikayenin kolay kolay bitmemesi ve de klasik bir tek hayat ve birkaç öğretiden fazlasını okumak açısından hikaye kolayca bitmiyor diye çok seviyorum galiba. Ateşböceği Yolu gibi, Bülbül gibi, Alacakaranlık serisi gibi hikayesi bol bir kitaptı. Ben sevdim. Kimberley Freeman'ın kalemine sağlık. :)

Kimberley Freeman'ın okuduğum bu üçüncü kitabı, fazlasıyla konu fazlalığı olması açısından sevdiğim bir kitaptı. Çabuk bitmeyen ama bezdirmeyen bir dizinin senaryosunu okuyormuşum gibi hissettirdi. Sanırım Freeman'ın en sevdiğim kitabı şimdilik bu; Kor Adası, Zümrüt Şelaleleri ve Issız Kar Taneleri arasından en sevdiğin kitap hangisi oldu denilirse... :)

-Spoiler- (Buradan sonrası, kitaba dair bilgiler içerir. Okumayan ve okumayı düşünen kişiler, okumak istemeyebilir!)

Sofi’yi çok sevdim, Natalya’ya çok gıcık oldum, Lena’ya hem kızdım hem de üzüldüm ama sevmekten de geri duramadım. Natalya hata üstüne hata yaptı, kuzeni ve kardeşini birçok kez hayal kırıklığına uğrattı. Kitap boyu acaba ben affedebilir miydim onu? Diye düşündüm. Sofi, hata yapsa bile onun hatasından dönebilecek bir karakterde kız olduğunu bildiğimden ona inandım. Lena’ya çok çok üzüldüm, yaşadıkları ona göre çok ağırdı ama ne bunu tam olarak anlayacak bir eşi vardı ne de onu sarıp sarmalayacak ablası. Zamanla her biri toparlandı onun hayatında da, ablası tam bir abla eşi tam bir eş olduysa da; en çok o çekti gibi bir durum var. Biraz da “elindeki altın tozlarını görmezden geldiği için” oldu bazı hataları… 


Öte yandan, size hikayeyi anlatmak da istiyorum. Kendim için de, hikayesini sevdiğim bir kitap olduğu için durmalı burada hikayesi diyorum;

Sofi, Natalya ve Lena adlı abla kardeş kuzenlerinin küçüklüğünden bu yana evlerine amcası tarafından bırakıldıklarından beri beraber büyüyen ve hayallerini beraber gerçekleştirme kararını alabilecek kadar birbirlerini öğrenen üç genç kız... En büyük hataları, bir evlilik bürosundan zengin birini avlayıp onun paralarını hayalleri için almaya başlamaları oluyor. Sonra bu yaşlı ve kaba adam, bir gün "güzelliği ile önüne fotoğraflarını önüne sürdükleri Natalya'yı" Amerika'ya davet ediyor. Giderim kolayca da dönerim dese de Natalya, adam daha fazla paranoyak ve tedbirli çıkıyor. İlk günden Natalya'yı eve kilitleyip gitmesiyle, Natalya'nın evden kaçmayı planlaması bir oluyor; lüks arabasını da kaçırarak... Arabayı satıyor, Amerika'dan Rusya'ya dönmeyi de başarıyor. Ama artık orada yaşayabilmeleri mümkün değil, adamın onları bulma ihtimali çok büyük görünüyor... Sofi, Lena ve Natalya Londra'ya taşınıyor...

Derken hayallerin gerçekleşmesi çok zorlu olsa da, her biri istemeden de olsa hayallerine kavuşuyor ama çok büyük eksikliklerle. Natalya ünlü oluyor, ama istediği dozda değil; Lena aşkı buluyor, ama sevgilisi istediği kararlılıkta değil, evlilik hayatlarının ve ikiz çocuklarının yükünü daha çoğunlukla kendisi çekmek zorunda epey bir süre... Sofi geç de olsa kendi tasarımlarını yapıp satabiliyor, aşkı da buluyor Fransa'ya taşınıyor ama hep bir eksiklikle, sevgilisi hep seyahat ediyor, işleri tam istediği gibi yola koyması çok zaman alıyor ve çocuğu hasta oluyor... 

Derken tüm bunları, evlilikle ve iş hayatı ile yolları ayrıldıktan sonra her sene yaptıkları Kış Buluşmalarında hep tek bir nedene bağlıyorlar; "yaptığımız hata yüzünden, kötü şansa sahibiz." Ama geri dönüşü de yok... En büyük hatayı daha sonra iş dünyasından bir süre yine silinen Natalya, kardeşi Lena'nın yanına döndükten sonra Sam ile birlikte olmaya kalkışarak yapıyor. Kalkıp ülkeyi terk etse bile, Sam'ın itirafı ile Lena affedemeyeceğini düşündüğü bir çıkmaza ve bir türlü kurtulamadığı içki batağına iyice düşüyor... 

Lena hep ezilen, babasının hep döneceğine inanıp, ilk döndüğünde tekrar terk edilen ve hayallerini hiç elde edemeyen; Natalya hep güzelliğiyle bir yere gelmeye çalışıp, doğru yerlerde bulunmayı doğru kişilerin sözlerini dinlemeyi başaramadığı için başaramayan ve Sofi aklını kullanmasını fazlasıyla iyi bilen ve iyilik adına sevdiğinin uzaklığını bile bekleyen; hata yapsa da hatasından döneceğine inandığımız en büyük kuzen... Bu üçlüyü okumak güzeldi, Natalya'ya kızmak çok kolay, Sofi'ye inanmak çok doğru ve Lena'yı küçük diye daha fazla kayırmak mümkündü. Diyeceğim o ki; sonunda her biri kötü adamdan da kurtuldu, ama o olay olana kadar Lena'yı o adam az kaldı katil de edecekti! Sofi ve Natalya'yı seç dediğinde, O yine de Natalya'yı seçti ölmemesi için. Sofi'yi öldürmeye razı geldi, çocukları ve ablası için...


Şimdi bu kadar anlattıktan sonra, ben bunu yapardım demek yine de kolay değil, affetmek çok derin bir olgu! Dedim ya; kendi iyiliğin için bile olsa, affetmek yine de en iyisi. Ne Sofi'yi ne de Natalya'yı öldürürdüm ama ben. Saflıktan bir şans daha verirdim Sam ve Natalya'ya belki ben de; bir yapan bir daha yapar deseler bile, ölmelerine de katlanamazdım açıkçası... 

Çok düşündürdü bu kitap beni. Affettim deyip, içten içe kırgınlığımı iki sene öncesine kadar sürdürdüklerimi düşündüm; varsın gitsinler be yollarına dedim. Kitap okumayı bu sebeplerden seviyorum, beyni meşgul ediyor; kalbimi, vicdanımı, merhametimi ve adaletimi savunduruyor bana. Daha küçükken olsa, kesinlikle "kısasa kısas" derdim; şimdi diyemiyorum. Sanırım ben de büyüyor olgunlaşıyorum. 

Ben yine de büyük konuşmayayım istiyorum, görüyorsunuz! Allah kimsenin başına da vermesin bana da; ama ya siz, siz ne yapardınız? :) Yorumlarda görüşelim mi... Sevgilerimle.

2 yorum:

  1. sayfanı gördüm sevdim seni gördüm sevdim eserlerini gördüm sevdim bu yolda devam et mutlu ol

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, hoşgeldiniz sayfama. :) Güzel yorumunuz ve güzel dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Ben de mutluluklar diliyorum cümlemize...

      Sil

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...