13 Şubat 2019 Çarşamba

Anılarımda Şubat Ve 14 Şubat


14 Şubat yaklaşıyor malum, dün gece hatırıma bir anı geldi ve beni şaşırttı epey. Yıllar geçmiş oysa, "hatırlamam bana ne fayda edecek ki?" dedim ama hele bir yazayım yarın kendimce, anlarım bana faydasını dedim sonra da...




Yıl 2010 olmalı, öyle hatırlıyorum. Sevgiye hala aynı kıymeti veriyorum, bugünkü gibi "tek bir güne sığdırılamayacak kadar özel!"... Birkaç senedir lisenin de bitmek üzere olduğu dönemler ve çoğu kız veya erkek arkadaşımın sevgilisi var. Her bir sevgililik dönemi 2-3 ayı geçtiği zaman, bir alyans ile taçlanıyor o dönemlerde. Öyle bir sevgi görülüyor ki, ömür boyu sürecekmiş gibi. Oysa her biri kıskançlıkla ve kısıtlamalarla dolu, birkaç istisna haricinde tabii...


Ben platonik sevdalarda gezerken, birkaç arkadaşımızın kaçıncı sevgililik dönemi bilemiyorum. Belki onlar kadar sağlıklı ve aktif olsam, kimbilir ben de vurdumduymaz heveslerle eğlenceli "kız-erkek birliktelikleri" yaşayacağım. El ele gezeceğim, eve bırakılacağım, arkadaş ortamıma onsuz giremeyeceğim ve okulda dahi beraber vakit geçirdiğimiz halde evlerimizde iken varlığını çok özleyeceğim...


O zamanlar bir sevgilimin veya bir erkek arkadaşımın olmadığına içerleniyordum bazen ki, iyi ki de olmamış diyorum şimdi. Gelgelelim, benim de uzaktan bir sevdiğim ve beni sevdiğini sandığım biri vardı. Kalbim yarım yamalak takılıyordum işte kendimce, "uzakta da olsa var ya hissettiriyor ya, bu bana yetiyor" diyordum. O zamanlarda bile, basit şeyler istiyordum ben; küçük heyecanlarına yem olmayayım kimsenin, uzaktan da olsa derinden sevileyim ve varsın birinin yalanlarına kurban gideceğime sevilmeyeyim!


"Neyden korkarsa ona tutulurmuş ya insan!" Seneler sonra sevilmeyip de yalanlara kurban gittiğimi anlayacakmışım zamanla birinin... O sene bilemeden ilk sevgililer günümü kutlamıştı o sevdiğini sandığım. Oysa sevgili bile değildik ama o değerde gördüğünü söylemişti bana o gün. "Seviyorum" diyebilmek özeldi benim için, öyle ya "hissetmese söylemezdi!"; öyle bilmek istedim herhalde...

**

Yıl olmuş 2019, hala anlayamadığım en büyük boşluk; sevginin çok büyük kalıplara sokulma telaşı, derinden hissedilmeye korkulması. Çoğu kişinin bu sebepten yalnız kaldığını düşünüyorum. Hala neden bir engelli olarak basitçe sevilemiyorum? diye düşünüyorum. Oysa ben de eğlenceli biriyim, basitin güzelliğinden uzak karmaşaya tutulma telaşı neden insanoğlunun?

Yanlış anlaşılmasın, ben burada bu konulara da yer verirken; ben sevilmiyorum, hiç kimse sevmiyor! bunalımında yazmıyorum! Kaldı ki, bilinmeyen ve konuşulmaya istek duyulan şeyler bunlar. Bir gün ruh eşimi, hayat arkadaşımı, Zeus'un laneti olarak görülen beni arayan ve benim de onu aradığım kalbimin yarısını bulacağımdan eminim; er ya da geç diyorum ben buna... Ama yaşadığımız dünyadaki, erkek veya kadın her kesimin bir "en iyiyi bulma telaşı ve görünenin ötesindekini görmemeye direnişine" anlam veremiyorum. Buna örnek olarak da kendimi veriyorum...

Birkaç gün önce bir röportajda gördüm de, ona yönelik de söylüyor olayım biraz; soruyorlar kişilere "Engelli biriyle aşk yaşar ve onunla evlenir misiniz?" diye, çoğu kişi "Çevremdekilerin tepkisinden çekinirim, evlenmem." diyor. Tabii, "sevdikten sonra, neden olmasın" diyen kişiler de var ama azınlıkta...

İnsanlar diyorum; durup tanımaya ve sağlıklı bir kadın gördüğünde diyalog kurduğundaki gibi, beni gördüğünde şans bile tanımıyor arkadaş olarak görmeye. Şimdi umarım anlatabilmişimdir kendimi...

**

Anılarımda 14 Şubat, 2010'da hissettiğim garip heyecanımla da saklı kalmış meğer. Hep dedim durdum ki, "Sevgi bir güne sığdırılamayacak kadar özel." Ama bir de bu yanı var, sevdiğinizin sizi özel bir kefeye koyabildiğini belli edebilme günü...


Belki de, diyorum şimdi; biraz olsun gerçekti, beni bir noktada "sevdiği" mertebesine koyabilmişti o kişi beni. Hala inanıyorum, biraz olsun onda bir iz bırakabildim, heyecanlandırabildim arkadaşlığımızla ve "zıt kimliklerin çekimleri ile". Her ne ise ne, bana kendimi kadın gibi hissettiren garip heyecanlarımın sahibi idi işte bir yerde de... Sesini duyduğumda, yazdıklarını okuduğumda ve çok dokunamadığım yüzüne baktığımda hissettiğim kalp titreşimleri güzeldi...

Sevgi ne bir güne ne de yıllara sığdırılabilecek türden bir olgu işte. Bitmesi zor, kırgınlıklarla bittiğinde de kalbe eski derinliklerdeki hislerin döndürülmesi çok zor. İçinizde kalan kırgınlıklar, ne yaparsanız yapın sevginizi yüzsüzlüğe çevirmeye izin vermiyor işte; şayet kendinize de saygınız ve sevginiz çok ise... Bahsettiğim kişiyle benim durumum böyle şu an. Ne nefretim, ne de kendimi hiçe sayabilecek kadar büyük bir sevgim var. Beni engel durumumla beraber sevilebileceğime de, sevilemeyeceğime de inandırabildiğinden ötürü saygım da var; her iki ihtimali de gösterdi ve hayatıma girme sebepleri büyük ölçüde de bunlardı bence...

**

14 Şubat'a bir yanım pozitif bakıyorsa da, bir yanım da negatif bakıyor ne yazık ki işte; sevdiğinizi yüceltmek için bir şans gibi görürseniz pozitif, kendinizi kalıplara sokmaya ve o günden başka hatırlamaya yanaşmaz iseniz negatif...

Sevgi konusunda, sevgililik ve ruh eşliği konusunda, kalbimizin bir yarısı olduğuna inanıyorum ben de. Mitolojide bunun bir hikayesi de var ve bu hikayeyi çok seviyorum ben... Kendim anlatabildiğimce yazacağım ve sonra anlatımını beğendiğim birkaç siteden de tam hikayelerine yönlendireceğim sizleri...


" Yunan mitolojisindeki tanrıların kralı olarak bilinen Zeus'un, yarattığı insanlar eskiden dört kol ve iki bacaklı olarak bir arada yaşarlarmış. Öyle ki, herkes eşiyle birmiş işte. Ama durum böyleyken mutlu mesut yaşayan insanlık, Zeus'a şükretmeyi ihmal etmiş. Zeus başta uyarmış ve insanlığın bir olup tanrılardan da güçlü olacağından korkuluyormuş. En sonunda uyarılara kulak asmayan halkına, Zeus kendine yakışır bir şekilde ceza vermeyi uygun görmüş. Halkın her birini ruhları da dahil birbirinden ayırmış ve bir ömür ruh eşlerini arayıp bulmaya mahkum etmiş..
Artık her insandan iki tane varmış, birbirinin eşi olmayan ve birbirinin eşi olan parçalar her tarafa dağılmış. Öyle ki, her biri birbirini arıyormuş. Bu durum o zamandan bu zamana kadar değişmeden gelmiş denilirmiş. Kimine göre Zeus'un laneti olarak bilinen bu durum, kimine göre de Zeus'un insanlığa hediyesiymiş... İnsanların esas mutluluğu, önce var olanı bildiği ve bilmesi gerektiği şekilde araması ile bulacağı hep bilinmeye devam etmiş..."

Dilerim ruhumuzun ve kalbimizin yarısını bulduğumuz bir ömür geçirelim. Bunu yaşadıkça mı anlayabiliriz veya ahirete gittiğimizde mi öğreniriz bilmem; ruh eşimi buldum eminliğinde, karşılıklı yüce sevgilerden diliyorum her birimize... :)

Sevgilerimle...


Zeus Ve Ruh Eşi Laneti hikayesini buradan da okuyabilirsiniz.

Mitolojide Ruh İkizi yazısını da buradan okumanızı tavsiye 
ederim...

Son Not; araştırırken, şu yazıyı gördüm ve okuduğumda çok beğendim. 14 Şubat'a dair, bizleri düşündürmesini ve iyi de gelmesini umuyorum diyorum... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...