Son zamanlarda sosyal medya beni garip halde etkilemeye başladı. Kendimi kontrol ettiğimde, hala kullanılması en güzel uygulamalar benim kullandıklarım; ama gel gelelim bazen kontrol edemiyorum sanki kendimi. Yalnızlaştıkça bazen daha fazla buna yöneliyorum sosyal medyaya, yalanım yok...
Eskiden olsa 40 yılda bir dediğimiz tabirle arkadaşlarımız gelirdi, şimdi gerçekten 40 yılda biri doldurabilecek haldeyiz. Okuyorum haberleri, söylentileri; bu virüs 2022'de bitecek diyen de var, 2025'e kadar sürecek diyen de. Demem o ki, bir şekilde bu yalnızlığa alışacağız ve alışmak da zorundayız...
Benim kendi yalnızlığımla esas olarak ciddi bir sorunum bulunmamakta, ama hep bir şeyler yapmayı planlarsınız da; tam yapabilecekken önünüze çok büyük bir duvar örülür ya? İşte bu pandemi benim için ciddi anlamda böyle... Tabii yine de sızlanmak tek çare değil, içimde kalmasın hislerim ve kendimi anlatırken anlayayım istedim...
Geçen sene ev problemimiz olduğu zamanlarda, "bu evden çıkamadığımız için bir ömür dışarıda bir şey yapamayacağım herhalde ben!" demiştim. Böyle dememe sebep, girişten bir kat merdiven ile asansöre ulaşıyor olmamız idi ve bu durumun benim yürüyemediğimden ötürü beni ve ailemi çok zorluyor olması idi. Sonuç olarak Ocak başında aldığımız yeni evimizle, engellerin en büyüğünden kurtulduk. Bu durum esasında hala böyle ama pandemi bizi başka bir şekilde evlere tıkıverdi. Şimdi herkes neler hissettiğimi anlıyor sanki. Ki asla istemedim kimsenin bu şekilde anlamasını beni...
Gelelim Sosyal Medya'nın bu dönemdeki etkin rolüne... "Evden çıkamayanlar var, çıkabilmeye cesaret edenler var" oldu Haziran'dan sonra durumlar. İş sebepli çıkanlardan öte, iş dışında da dışarı çıkanlar; ama ihtiyaç sebepli tedbirle çıksalar bile, kronik hastalara "Sen niye evde oturmuyorsun?" diyebilenler... Haziran 2020'den beri, bir kez annemle saçlarımızı kestirmeye çıktık, iki kez ailecek bir akrabamızın bahçeli evine gittik, bir kez de pikniğe çıktık. Aaa unutmadan, bir kez de çocukluk arkadaşımın düğününe gittik, "oyunsuz" idi zaten ve bir saat kalıp geri geldik...
Diyeceğim o ki, o kadar tedbire ve aralıklarla nefes almalarımıza rağmen; her birinin sonrasında da ne olur ne olmaz deyip yine evlerimize kapandık. Böyle bir dönemde, sosyal medyada yerinde durmayanları da tabii ki kınamadıysak da anlayamadık. İstemsiz bir olgu... Ben son bir ayda da herkesi anlamayı bıraktım, döndüm sadece ve sadece kendimi anlamaya uğraşmak adına...
Sosyal Medya'da olabildiğince az vakit geçirmeye çalışıyorum da şu sıra; misal İnstagram'da günlük1 Saat 45 dakika geçirme hakkı sundum kendime, ama bu kuralıma bile zor uyuyorum ara sıra. Bazen o süre dolunca uygulama uyarsa da devam ediyorken buluyorum kendimi. Bir bağımlılık gibi olmasını istemediğim için de, olabildiğince irademi geliştirmeye uğraşıyorum yine şimdi... Kaydedilenlerim tıka basa dolu, o an izleyemiyorsam bir dahaki girdiğimde izleyeyim diye, bunu beğendim bir klasöre ekleyeyim de aileme de izleteyim diye; baktım ki dağlar kadar olmuş, gerçekten ama gerçekten sevdiklerimin ötesindekileri silmeye başladım 2 haftadır işte. Azaldı mı derseniz, nispeten işte! :) Nasıl bir kaydedilenler biliyor musunuz? Ekran görüntüsüyle videoya almıştım bir ay önce, üç buçuk dakika sürdü ilk kaydettiğime ulaşabilmem! :/
Sosyal Medyada şu kaydetme alışkanlığımı bırakmaya uğraşmaya başladım bu yüzden öncelikle... Son bir ayda 2500'den 1000'e indirdiğime inanıyorum, fakat saymadım sayamadım! :)
Sonra şu son zamanlarda Sosyal Medya'da takınırken şartlanmış gibi kendimde unuttuğum şeyleri hatırladım; kendini beğenmemek öğrenilen bir şey, kendine yakıştırmamak da öyle!
Cumartesi günü banyo yaptıktan sonra saçlarım ıslak yüzüme baktığımda, birçok kez kendime söylemeye ihtiyaç duyduğum şu sözleri söyledim ve herkese farkındalık olması için de bloğumun instagramının hikayesinde de paylaştım bu sebeple;
Gözümün üstündeki beni bırakmayan noktayla, yanağımda çıkan yeni sivilcemle ve tüm sivilcelerimle iyiyim güzelim... :)
Ne kadar çok unutuyoruz, herkese dediğimiz kadar kendimize "iyi ki varsın" cümlesini kullanmıyoruz. Esasında "iyi ki varım" diyebilmek, toplumsal bağlamda bir olabilmenin anahtarı. Önce kendini sevmeli, kendine değer vermeli ki insan o değer bütüne yayılabilsin... Diye; bence daha sık "iyi ki varım" diyebilmeliyiz dedim ve kendime "iyi ki varım" dedim...
Ne çok şey unutuyoruz, bir diğer unuttuğumuz mevzuda da Pazar günü bulundum; sallantılı küpelerimi odamda masa altı kutularımı toparlarken buldum ve sakladığım yerden çıkardım kullanmak üzere... Kendime yakıştıramadığım küpeleri yakıştırınca, esasında bakış açımı değiştirebildiğimi farkettim. Zaman geçtikçe büyüyor, olgunlaşıyor ve farklılaşıyorum... Pazar günü de fotoğrafımın üzerine şöyle yazmıştım;
Kendime yakışmıyor, yakıştırmıyorum sanıyordum; sallanan küpe de yakışıyormuş, yakıştırıyormuşum. (Günlük güncelleme geldi sanırım bana) :D
Yeğenim benim - bizim geçtiğimiz yerlerden geçiyormuş meğer, bunu farkediyorum şu sıra. Kendisini beğenmemenin, toplumca kabul görüldüğü zaman diliminde yaşıyor o da; "küçüksün ve kendini sevmeyeceksin, doğru olan bu!" diyorlar sanki birbirlerine. Her bir küçüğün kendinde sevmediği yanlar var, çünkü sosyal medya bunu öğretiyor ve çocuklar da bunu birbirlerine öğretiyor. Ben sosyal medyaya yeğenimi sokmamak için elimden geleni yapıyorum, ama sanki bir yerde de bunu engelleyemeyecekmişim hissi var bu ara içimde... Her bir büyüğün kendinde sevmediği yanları var sonra, çünkü sosyal medya onlara da bunu öğütlüyor. Sevme ki kendini, daha fazlası için takıl benimle diyor! Düşünsenize ne acı bir şey?
Telefon elimde olduğu sürece bana - bize bir ütopya sunuyor, kendimizle mutsuz ederek. Fakat o telefonu elimden illa ki bırakacağım, uyumam yemek yemem ve dinlenmem gerek. Bu anlarda da onu istememizi istiyor, bilinçaltımızdaki olumsuzluklar hep devrede kalıyor. O alemde esas mutluluk var sayarsak; uyurken de mutsuzuz, yemek yerken de mutsuzuz, dinlenirken de... Bizi böyle ele geçiriyorlar ve farkında olmamıza rağmen yeni dünya düzeninden uzaklaşamıyoruz! Bu da bu sıra çok ama çok acı geliyor ama bu farkındalığa tutunarak bataklığa çekilmemeye uğraşıyorum... :)
Velhasıl bu bilgilerin doğrultusunda, yaptığım yanlışları görüp sınırlarımı korumaya devam edeceğim. Yanımda bir sürü defterim var misal, ben o defterlere ağırlık veremez oldum; çünkü hikayelerime ve gönderilerime eklediklerimle kendimi tatmin etme uğraşındayım. Esas olarak yanlış yaptığımı kavradığım noktalara dikkat ederek, beni motive eden noktalarla iş olarak gördüğüm şekilde kullanmaya devam ederken; kendimi tamamıyla sosyal medyaya teslim etmeme kararı aldım. Farkındalık yaratabilsin diye de paylaşmaya devam ediyor olacağım...
Ama şunları da unutmayacağım;
Gördüğüm ilişkiler ve mutlulukların hepsi gerçek değil, ikili ilişkilere imrenirken kendimi unutmamalı ve es geçmemeliyim.
Kıskandığım erkek ve kız davranışları ile dolu video ve içeriklerin, o eksik hissettiğim aşk duygusunun yerini sızlatmasına gerek yok; gerçek aşk sosyal medyaya sığabilecek kadar küçük değildir aslında...
Herkesin işi nasıl rast gidiyor diye düşünmek, yine beni kendimden uzaklaştırıyor. Bu ben değilim, beni ilgilendiren başkalarının hayatı değil! Onlara seviniyorum ama az biraz bile olsa imrendikçe benim hayallerimi gerçekleştirmekten de uzaklaşıyorum, çünkü düşünceye geçiyor ve eylemi unutuyorum. Bunu da es geçmeyeceğim...
Her beğendiğimi kaydetmeme gerek yok, kaybetmekten yana korkumu tetikliyor gibiyim. Oysa düşünceler çok güçlü, ben düşündükçe var oluyor çoğu şey...!
Allahın gücünü, inancının gösterdiği yolları ve yönelmen gereken yolların huzura çıkardığı vakitleri es geçmemelisin Didem. Senden sana söyleyeceklerin bugünlük de bu kadar.
Bu cümlem de diğerleri gibi hepimize; Sosyal Medya hiçbir şey aslında, doğru kullanabilirsen de her şey olacak sana. Sevgilerimle... =)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)