2 Ağustos 2020 Pazar

Pazar Yazısı #71 - Bayram Pazarı 2020


Doğum günümle başlayan haftayı, bayramın 3. günüyle noktalayacağız; 27.07.2020-02.08.2020 tarihleri arasındaki günleri kapsayan haftanın bugün son günü... :) Diğer pazar yazılarımı okumak isterseniz, on

* Bir önceki pazar yazılarımı okumak isterseniz tüm pazar yazılarımı burada bulabilirsiniz...


Benim için güzel geçen, stresi de heyecanı da anısı da bol bir hafta oldu. Dediğim gibi doğum günümle başladı, bayram telaşı ve beklentileriyle devam etti, bayramın üçüncü günüyle de son bulacak... Çok şükür dediğim bir hafta oldu, mucizeleriyle dolu... =)


Dün bayramın ikinci gününe Uludağ Milli Parkı'nda piknik ile başladık ve orada da devam ettik. Akşam eve geldiğimizde çok yorgun ve yüzüm gittikçe sızlıyor haldeydim ki, dağda iken konuştuğumuz "herhalde yandık, yüzüm sızlıyor" "benim de, benim de" konuşmalarımızın ciddiyetini kavradım. Suratım pespembeydi, cildim hayli gerilmiş ve "iyi ki dağ bir yandan da serindi ki, üstümde hırkam vardı!" derken buldum kendimi... Sen seneler senesi kendini "güneş alerjim var" diye koru, özellikle bu yazımdan beri, sonra git en olmayacak noktada kendini koruyama! =) Alınacak derslerimiz varmış hala...

2013'te Antalya'nın sıcağında gölgede "çok ciddi derecede" yanmışlığımın üstüne, "dağda yanacağım" aklıma bile gelmemişti işte. 2013'ten sonra bir ilk bu sanırım, o zamandan beri ilk defa bu kadar ciddi yandım. Çok şükür soyulmam, yüzüm haricinde herhangi bir cilt yanığım yok. Yüzümde de sadece ciddi bir gerilme ve baş ağrısı yapacak kadar acı vardı dünden beri, dün soğuk duştan sonra kremimi sürüp yatmıştım ki; bugün de kendime elma sirkeli bir su hazırlattım anneme, birkaç saatte bir onunla cildimi temizleyip tekrar sürüyorum kremimi işte... (şuraya ellerini iki yana açmış halde, "oldu işte" diyen emojilerden koydum varsayın!)

Önlemlerimi aldım, kendimi koruyorum. Saman nezlesi olduğum zamanlar kullandığım alerji hapımı da içtim sabah, ağrı ve acılarımı o hafifletti aslında. "Cilt yanıklı pazar" da olabilirmiş yazının başlığı ya, hem öyle derin uyudum hem de gece boyu canım acıdı zira... :)


Önceki güne, yani 01.08.2020'ye gelecek olursak da; tüm bu durumlara rağmen, uzun zaman sonra geçirdiğim en güzel günlerden biriydi. Doğa ile iç içe olmak, uludağ'ın eteklerine çıkarken her ne kadar yol tuttuysa bile çok güzeldi yine de. O huzuru, o garip iç açıcı halleri özlemişim... Kamp yapanların çoğaldığı söylentilerden ibaret sanırdım, dün gördüklerimden sonra "kesinlikle kampçılık çoğaldı ve çoğalmaya da devam edecek" diyorum... :) Geçen sene Uludağ'a çıktığımızda aylardan Ekim idi ama aynı dünkü gibi bir hava vardı; güneşi biraz daha sakindi sadece! =)) Ama bizim gittiğimiz yer kamp bölgesi değildi ve tek bir kampçı dahi yoktu. Piknik yeri kalmamıştı dün resmen kampçılardan. Doğaya sahip çıkacağına inandığım kişilerin varlığına daha çok inanıyorum böyle... 

Dün güzeldi günümüz dedim ya, her ne kadar benim rahatsızlığıma rağmen; piknikleri sanırım kendine has ciddiyeti ve önemi dolayısıyla da sevdiğimi farkettim. Evde olduğunuzda ayrı bir telaş var, evinizin işleri sizi sarıp sarmalıyor da bazen sohbete bile vaktiniz kalmıyor hani. Piknik hali bunları yok ediyor valla... Orada oturup sohbet etmek, çevreyi gezmek, dağıtmadan eşyalarını toparlamak, oturduğun çevreyi toplamak ve hiç olmadı kendi çevrende gördüklerini düzenlemek de bir görev, bir huzura götüren unsur halinde... Evet, piknikleri bu sebeplerle çok seviyorum...

Uludağ'a ufak bir tırmanış yaptık, sabah 11.00 gibiydi yerimizi bulmuş oturmuştuk. Önce görev bilinciyle sabah kahvaltısını hazırladık ve açık havada Bayramın ikinci günü kahvaltısını ettik. Sonra akşama dek kah yürüyüş yapanlarımız oldu, kah sohbet edenlerimiz; akşam olduğunda tekrar sofrayı toparladık ve yenisini hazırladık... Bu zamana dek Güneş fazlasıyla etkiliydi aslında, biz fark edemedik. Bir cam arkasından rahatsız ediyormuş gibiydi sadece, öyle görmek istedim herhalde. Öyle bir özlemişim ki açık havayı, gerisini siz düşünün işte.. =)



Dün yediklerimden rahatsız olmasaydım ve de son anda yüzümün gerginliği daha fazla acıtmasaydı canımı, çok da güzel noktalayacaktık işte ama onun da olacağı varmış... Yeğenim Kağanımla fotoğraf çekinemedim bu sefer, bu sıra kameralardan uzaklaştı gibi kuzum ama kendimin ve de çevremin fotoğraflarını çekmekten geri duramadım işte... Bu yazımdan sonra birkaç yazımda onları kullanırım artık. Biliyor musunuz bilmem, pek severim gittiğim yerlerde çevremin fotoğraflarını çekmeyi ve bazen hemen bazen de yıllar sonra bile o fotoğrafları yazılarımda kullanmayı. ;) Örnek yazı olarak, geçen haftaki "Didem'in Gözünden" adlı bloğumdaki bu yazımı vereyim hemen! Bir tık yapın oraya da uğrayın olur mu? Ben buradaki sözlerimi bitiriyorum şimdilik zaten! =))


Böyle bir haftasonu geçirdik, elmalı sirke ile karıştırılmış suyu deneyin derim; eğer sizin de güneş sebepli cilt sancılarınız varsa... Bu sabah okuduğum bir yazıda yazıyordu, önce elinizin üzerinde deneyin; hassasiyetiniz olmazsa yüzünüze ve yanık olan diğer bölgelere de sürün diyordu. Ama ben zaten sodayla veya sodasız olarak, cildimdeki sivilcelerin acısını geçirmek niyetiyle kullandığım için; böyle bir şeye gerek duymadım. Sadece çok fazla kokmamak için su katıp karıştırdım, bilhassa soğuk suyla beni ferahlatıp rahatlatsın dedim. 1-1,5 saat aralıklarla pamuğuma döküp serinletiyorum yüzümü, acıyı %80 ölçüde azalttım. Sonrasında da Farmasi'den aldığım "Aynısefa özlü" cream balsam'ımı sürüyorum, nemlendirici özelliği çok güçlü. :) 

Bu noktaya kadar girmişken, sizler de benim gibi Farmasi ürünlerini deneyimleyerek kullanmak ve bir o kadar da satış yapıp kazanmak isterseniz; buraya tıklayarak benim gibi "Farmasi satış danışmanı" olabilirsiniz... (: 


Okuduğunuz için teşekkürlerimle; 
mutlu bir bayram günü, mutlu pazarlar ve nice güzel günlere erişmeler diliyorum hepimize... Sevgilerimle... =)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...