Bugün tarihlerden 18 Şubat 2019... Hayatın her günü bir diğeriyle bir olmuyor, beş parmağın beşinin bir olmadığı gibi ve ben bu sıra ne yazsam bana yeterli gelmiyor gibi. Mevsim geçişi bu sefer yine sonbahar gibi değil, Mart'ın gelişine doğru vurdu beni. 10 senedir, mevsim geçişlerini ikili olarak yaşamalarım bitmiyordu ve bu sene sonbahar stresli sıkıntılı gelmedi bana derken; en stresli Mart gelişimi yaşıyorum şimdi.
Bir mevzuu var ya da yok demek çok doğru olmaz, sadece iyi hissetmiyorum yine kendimi. Mevsim geçişlerinde hissedilen bir durum bu ki, 9 sene önce Mart'ın 5'inde kaybettiğimiz arkadaşımdan sonra her Mart aynı olayı yaşıyor gibiyim sanki. 9 sene öncesinde, olacağını bilmeden yaşadığım şeyi; her Mart ayına doğru, yeniden olacağını hisseder gibiyim ve oluyormuşçasına yaşıyorum kimi zaman...
Ama bunun yanında bu ara, adlandırmayı beceremediğim bir içsel sıkıntım da var. Zaman geçiyor ama bu sıkıntı geçmiyor günlerdir... Velhasıl, derken yazamıyorum-yazılmıyor işte. Bu sebepten yazamayışımı yazmaya geldim yine, belki yine kendimi biraz olsun çözümlerim diye...
Çok okuyamıyor çok yazamıyorum, sadece kendi anlamlı-anlamsız içsel hesaplaşmalarımı ara sıra günlüğüme yazıyorum bu sıra... Günlerim daha çok örgü örüyorken geçiyor; bu sıralarda video izliyor veya müzik dinliyorum, ama çoğunlukla da aklım içinde bulunduğum-bulunduğumuz tüm durumların düşüncesinde oluyor. Nasıl başa çıkıyorsunuz bilmiyorum böyle anlarda, ben yok sayamıyorum. Kimi zaman geliyor, dibine kadar yaşıyorum ağlamalarımla beraber böyle zamanları. Yalnız kaldığımdaysa kendimce meditasyonlar, terapiler uyguluyorum. İyi de geliyor doğrusu...
Son zamanlarda, kendi başıma video çekerek konuşmalarla başlamıştım bir de... Kendi kendime bile bir ayna olsun diye bakarak konuşamaz hale gelmişim meğer. Birkaç videodan sonra bunu da aştım, bir ara youtube hesabı açsam mı bile dedim; ama profesyonel ekipmanlar gerekli bu konuda da. Benim için uğraşması güç olacak diye düşündüm ve yapabileceklerim adına hayallerimin üzerine daha çok odaklanmam gerektiğini düşündüm sonrasında... Oysa Youtube başta çok mantıklı gelmişti, hala bir noktada cazip geliyor gerçekleştirmeyi istediklerim için de; ama gel gelelim, herşey hemen olamıyor işte. En son bu konuya dair, şu yazımda yazmıştım...
Sizden gerçekten bu yazı altında, içinden çıkamayacakmış gibi hissettiğiniz durumlarda neler yaptığınızı ve nasıl başa çıktığınızı okumak istiyorum yorumlarda. Umarım yazarsınız bu arada...
Gelelim benim ne yaptığıma; ben sıkıntılı olduğum zamanlarda en çok geceleri geçirmekte atlatmakta zorlanıyorum, uykum olsa bile uykuya dalmak acı verici geliyor. O zaman kulağımın her birinde kulaklık takılı iken son ses müzik dinliyorum ve bazen de yönlendirmeli meditasyon müzikleri. Ama bazen öyle oluyor ki, en sevdiğim slow müzikler daha işe yarar oluyor meditasyondansa. Denedim, en yılgın olduğum zamanda, çok sevdiğim veya sevebileceğim müzikler daha iyi geliyor bana. Ama sıkılmış isem ve bu sıkıntıdan kurtulmak istiyor isem, önce dualarıma sığınıyorum. İçimi epey ferahlatıyor bu ritüelim. Sonrasında da açıyorum bir meditasyon müziği; bazen uyuyana dek, bazen de uyuyacağımı hissedene dek...
Sonra gün içinde izlediğim videolara sığınıyorum veyahut anlamasam bile kitaplarıma sığınıyorum. Ne boşa uğraş geliyor öyle zamanlarda değil mi? İzlediğiniz filmler veya kitaplardan zevk alamama duygusu çok acınası... Ama bazen sebepli-sebepsiz oluyor; yazamıyor, okuyamıyor, izleyemiyorsunuz. Geçirebilecek misiniz bu sıkıntıları, onu bile bilemiyorsunuz...
Dış etkenler, iç etkenler sebep oluyor ve sebepleri yok edemiyorsunuz belki de; aklınıza bir cümle geliyor mu böyle anlarda peki? Benim aklıma geliyor doğrusu. İlk cümle şu; en dibe batmadan çıkamazsın feraha bazen... Böyle mi gerçekten, şimdi bu dip hissetmem bundan ötürü mü? diyorum kendi kendime...
Sonra annemin sözü geliyor aklıma; her kışın baharı, her gecenin de bir sabahı vardır. İçini ferah tut! Bazen bazı sabahlar ferahlıyorum gerçekten, öncesindeki sıkıntılı gece bitti diye bazen. Sonra bazen de, ya bu gece? diyorum...
Dualar, müzikler, meditasyonlar kurtarmaya kurtarıyor sıklıkla ama içinde bulunduğumuz, o "Ya kurtulamazsam hissi" yok mu?! Bizi yiyip bitiren de o değil mi aslında! Ne olur tutulup kalmayalım o hislere, bitti gitti saymayalım. Umutsuzluğun içinde bile umuda tutunmayı öğrenebilmeliyiz. Ama öncesinde, en hiçbir şey yapmak istemediğimiz zaman hiçbir şey yapmadan durabilmeyi de başarmalıyız. Dibi görmeyi umursamalıyız yani, böyle hissediyor olduğum için (bir polyanna olarak) utanmam gerekir mi? diye düşündüm birkaç gündür ama; kötü hallere sabretmedikçe ve onlara göğüs germedikçe de, iyi hallerimizin kıymeti değeri ne kadar var ki??
Hayatı acısıyla tatlısıyla yaşamayı kaldırabilmeyi bilmeli, yeri gelip yazamayışımı yazmalarıma da alışmalıyım. Başarmalıyız işte, en beceriksiz olduklarımızda bile yol katetmeyi... Ama öyle ama böyle, bu hayatı böyle kısmında yaşıyorum şu aralar. Yani olağanın dışında düşünceler ve duygularla geçiyor günlerim. Umarım bu sıkıntıların ferahlığı da, en dibe dalıp çıkmalarım da azala azala son bulacak yine. Ama Mart'ın sonu, ama Nisan'ın sonu. Belki de bir iki haftaya toparlanacağım da, ben şu an düşünüyorum en kötüsünü. Hiçbir beklentiye girmemem gerektiğini düşündüğüm, yarı umutlu-umutsuz bir dönemi yaşıyorum. Ama yine de umudumu çoğaltmayı sıklıkla yaşayabilir de haldeyim işte, şükürler olsun dertleri veren rabbimize de; sınanabilmek de güzel, sonundaki mukafatı göreceğimize inanarak...
Yorumlarınızı bekliyorum, ben buralardayım. Sevgilerimle ve umutlarımız hep bizimle olsun dileklerimle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)