23 Ekim 2021 Cumartesi

Anlayamadım, Engelsiz Taksi, Dr. Clinic, Yeniden Eski Diziler - Ekim 2021


Bu hafta çok hızlı geçti sanki, ek tedavilerimin de varlığıyla su gibi aktı zaman; tıpkı eskiden de olduğu gibi... :) Yazmayacağım dediğim o şeyi yazıyorum yine, bir hafta değerlendirmesi yazısı yeniden. Aslında ne kadar, "artık bu kadar sık yazmayacağım" desem de; o kadar yazmaya devam ediyorum. Sanırım günlük boyutunda rahatlatan bir olgu bu da beni. Tekrar kabulleniyorum... :)


Hafta değerlendirmesini yaptığım bu yazı, aslında genel itibariyle şu 6 resimden ibaret. Güzel bir haftaydı, benim için dolu dolu geçti ve de yeni heyecanlarla dolu... 

Haftanın ilk günü ek tedavime gittiğimiz hastanede iken, önceki hafta Ankara'dan gelen kuzenim Gizem yazdı; "Didem abla bugün müsaitseniz geliyorum!" diye. Tedavide iken işlerimi de hallettim, eve döndüğümüzde Gizoşum da gelmişti; Defnemle oynadık beraber, bir akşamına da olsa beraber idik ve haftayı beraber başlatmış bulunduk. Önümüzdeki hafta eskisi gibi kalmaya da gelecek inşallah... :)

Gizoşum Ankara'dan bana bir hediyeyle gelmişti, bu zamana kadar aldığım en garip hediyelerden biriydi. Önceki hafta arayıp benim onayımı da almıştı, çünkü bu hediye onun aracılığıyla tanımadığım kişilerden hediye geldi. Haftanın ilk sürprizi, Ankara'dan gelen doğal taşlardan oluşan kolyem idi. Taşlara inanır mısınız? Ben inanırım derdim ama bu kadar da etki edeceğini düşünemediğim ölçüde idi "taş mevzuları". 

Çok net neler olduğunu anlatmayacağım, sihri de enerjisi de kaçsın istemiyorum. Ama son bir haftadır birçok uyku sırasındaki ağrılarım ve çeşitli yiyecek intoleranslarıma karşı değişimler tespit ettim. Maşallah 5 gecedir rahat uyku uyuyorum (havalar ısınmamış olmasına rağmen), yiyip de sonrasında rahat edemediğim birçok besin konusunda tam tersi etkiler yaşadım! Orijinal taşlar, benim hastalığım için bana özel ayarlanmış taşlar ayarlanmış ve iyi geleceğine ben de inanıyorum. Bunu not etmek istedim, şayet bu konuda gerçek taşlardan yardımcı kolye bileklik benzeri ürünler yaptırmak istiyorsanız, ben şu ana kadar çok duacıyım; özelden sizlere de bilgilerini iletebilirim. Allah razı olsun bana bu kolyeyi iletenlerden de, bu duruma aracılık eden kuzenim Gizemimden de... :)


Anlayamadığım Bir Durum Vardı Sonra Bu Haftayla Netleştirdim;


Salı gecesi bitirdim "Petersburg'lu Usta" adlı fotoğrafta görünen kitabı, çok bitirmeye heves duymasam da... Biliyor musunuz, bu kitap 2003 yılında Nobel Ödülü almış. Anlayamadığım Durum Şu Ki, Nobel ödülü verdikleri hikayenin netlikle değindiği mesaj içeriği taşıyan bir konusu yok! Sadece kitabın karakterlerinin "kimin kimi" olduğu hususunda bir netlik var, kitabın nobel ödülü almaya değer hiçbir yanı yok!

Çok netlikle soruyorum ve de çok büyük merakla; Nobel ödülünü hangi kitaba ve yazara vereceklerini, kimler nasıl seçiyor? Şaka yapmıyorum; bu yazarın yazdığı kitabın içerisinde, üvey de olsa bir babanın oğlunun ardından "ne kadar üzüldüğünü" anlatmaya çalışıyor kitap. Fakat kitabın içerisinde yersiz bir anlamda, büyüttüğü çocuğun ölmeden öncesinde oda kiralayıp kaldığı evde kalan üvey babası "sözde onun ölümünün neticesiyle ilgilenirken, odanın sahibi kadınla cinsel birliktelik yaşaması ve de önüne gelen her dişiye nefsinin uyanıyor olması belirtiliyor!"

Bu kitap nobel ödülü almış. Nobel ödülü neden veriliyor? Kim böyle bir kitabın hikayesini hangi kafayla beğenmiş çok ama çok merak ettim! 

Kitabın şu noktasına değinirsek eğer; bu bahsettiğim olayın kurgusu, Dostoyevski'nin adı üzerine kurulmuş. "Yani Dostoyevski gibi bir yazarın üvey oğlu olsaydı, onun da böyle bir hayatı olsaydı; oğlu öldüğünde kaldığı yere gelse idi babası ve kim iyidir kim kötü netleştirmese ve sözde de olsa bu ölümün peşinde koşuyor görünse idi!" gibi bir kurgu yapılmış... 

Anlayamadığım Bir Durum! Kolera Günlerinde Aşk adlı Marquez'in kitabını da okuduktan sonra, oradaki erkek karaktere ayrılıkları sırasında bir sürü kişiyle yatmış olmasına rağmen "sadık aşık" yaftası yapıştırılmış misal! Onu da okumasa idim, orada anlatılan karakterin sadık olduğuna inanabilirdim... Ben bu hafta "Petersburg'lu Usta" adlı kitabın Nobel almış olmasına çok üzüldüm. Sonunda dahi kitap karakterimiz Dostoyevski'nin yazdığı hikaye denemesinden hiçbir şey anlamamış olarak, bu nobeli kim verdi? Çok merak edeceğim bir mevzu olarak kalacak... :/ 

1000kitap hesabımda bu kitaba dair inceleme yazımı burada bulabilirsiniz. 


Engelsiz Taksi'yi Sonunda Denedik... :)


Bu Çarşamba günü Gemlik içerisinde bulunan özel bir hastaneden aldığım ek tedavime, hastanenin servisi ile değil Engelsiz Taksi ile gittik. Bu yapılanmayı epey bir süredir denemek istiyorduk ama bahanemiz olamıyordu, pandemi tüm bahaneleri sıfırladı sildi maalesef! Geçen hafta hastanenin servisi olan doblo tipi araca bile binerken zorlandığımız üzere, şoför amca "isterseniz onu da bir deneyin" diyerek Engelsiz Taksiyi sununca bize. "Evet, zaten deneyecektik; buyur bahanemiz." dedik. 

Çarşamba gününe randevumuzu alabildim, randevumdan yarım saat önce gelip beni aldı Engelsiz Taksi aracımız... Gemlik'te bir adet Engelsiz Taksi var ve bu da Gemlik'e yeter konumda şimdilik. Servis şeklinde, randevu üzerine çalışıyor. Sürekli bir tedavin varsa o gün için randevunu yazdırıyorsun, ondan sonra gelip sizi evinizden alıp götürüyorlar. Şayet başka türlü işlerin varsa da, yine iki gün öncesinden randevu oluşturuyorsun ve o oluşturulan randevuya göre gelip seni alıyor Engelsiz Taksi...

Engelsiz Taksinin özelliği, dolmuş dizaynında bir aracın arka kapısından indirilen bir engelli asansörü ile arabaya tekerlekli sandalyeyle bindiriliyor oluşumuz. Yani arabaya bindirme, tekerlekli sandalyeyi katlama, arabadan indirme ve tekerlekli sandalyeye oturtma gibi durumlar olmuyor. Bunlar olmadığı için de, tedaviye gittiğimiz süreçte yorulmamış da oluyoruz. Aynı zamanda, otobüslerde bize yer olamadığı için (Gemlik'in otobüsleri küçük boyutta) engelsiz rampaları da fazla bulunmamakta. Durum odur ki; şehirlerin büyük bir ihtiyacı olan Engelsiz Taksi, Gemlik'in 2 senedir çok önemli bir ihtiyacını karşılıyor. Engelliler için ulaşım meselesi... 


Daha önce kullanmak nasip olamamıştı, pandemi sebebiyle dışarı çıkmamı gerektirecek durum oluşmadı. Ben çıkmak birileriyle buluşmak istesem bile, haklı olarak benimle görüşmeye çok korktu arkadaşlarım... Oluşan acil durumlar da hep arabamızla giderebileceğimiz durumlardı... Bu sebeple daha öncesini bilemiyorum ama bir eksikliği varmış, giderilmek üzere teçhizatları yapılmaya başlanmış; tekerlekli sandalyeleri sabitleyebilecek ekipmanlar sandalyelere yetersiz kalmış. 

Çarşamba günü manuel sandalyemle gittim, onun da ön tekerleklerini sabitleyemediğimiz için annem sandalyemi tuttu da gittik. Ama daha önce başka bir aracın bagaj kısmında gittiğimdeki gibi dehşet bir sallantı ve de bel ağrısı gibi bir durumla karşılaşmadık çok şükür ki. Korktuğum tek mevzu bu idi. Bu da olmadığı için, bundan sonra engelsiz taksi ile gitmeye karar verdik ek tedavime. Böylece sadece annem tedavi alacağım yatağa yatırmak ve geri sandalyeme oturtmak işlemlerini yapacak. Ne o ne de ben yorulmuş olacağım. Birçok vatandaş için kolaylık olan mevzular kadar, biz Engelliler için de böyle hayati düzenlemelerin tüm şehirlerimizde daha sık yer alması dileğimle... 



Dr Clinic, Herkes Kazansın Diye Var Olacak... :)



Kasım itibariyle Network Marketing piyasasında yerini alacak olan Dr. Clinic adlı firmamızın bu hafta kazanç eğitimini alabildik nihayet. O kadar güzel şeyler olacak ki, 8 gün kaldı ama ben daha çok varmış gibi sabırsızlanıyorum resmen... :)

Dr. Clinic adlı firmanın Network Kurucularından biri olan Altınbaşak Ekip kurucumuz ve As Başkanımız Kadriye Altınbaşak'ın bizzat sunumuyla birçok netliği daha öğrendik bu hafta. 1 sene içerisinde ürün çeşidine ekleyeceği birçok ürün kategorisiyle, Network'ün her alandaki marketi konumuna gelecek firmamız. Kazanç sistemi daha adil olsun, sisteme giren en alttaki kişi de çok kazansın diyerek kurulan bir firma olduğu için bu kadar heyecanımız...

Biz kadına, anneye, çalışana ve de "küçük bile olsa bir ekip kuran herkese" değer veren bir sistemde çalışmak için ekibimizin çoğu kısmı Dr. Clinic'te Kadriye Altınbaşak ile çalışmaya devam etme kararı aldık. Bu hafta bunun heyecanı daha da çoğaldı içimizde. Bir firma düşünün ki, network içerisinde anne çalışsın diye kendi şirketinin içerisine oyun odası kursun! Bu çok fazla şirkette olan bir girişim değil bir kere. Sonra kendi bünyesinde çalışan yeni doğum yapan anneye Annelik Bonusu versin; sunduğu şartları yerine getirerek müdür olduğu takdirde, altına bir senelik kullanımını vereceği "Dr. Clinic arabası" versin. Çok güzel şeyler olacak diyorum, diyoruz. Ben bu sıra tüm bunların heyecanını yaşıyorum... :)

İş alanımızı genişletiyoruz, çok güvendiğimiz kurucu as başkan statüsünde bizimle adil şekilde ilgilenip eğitimlerle yetiştiren Kadriye Altınbaşak ile devam edeceğiz. Biz hem ilklerden olmanın, hem de önceki ekibimizde de aynı as başkan ve ekip müdürleriyle sağlam eğitimler alıp işin içerisinde bulunarak deneyimli olduğumuz için avantajlı görüyoruz kendimizi. Sizlere de anlatıyorum, belki benimle bizimle "avantajları yaşamak isterseniz" diye. Bana yazabilir, daha detaylı bilgi alabilirsiniz. Gelin beraber satış yapalım, ekip kuralım; ama öncelikle bizim ekibimiz içerisinde tüm bunların eğitimini alın, sonra beraber kazanalım. 

Şayet bana bilgilerinizi bırakıp daha detaylı bilgi almak isterseniz; e-mail adresim, didemkose92@gmail.com'den bana ulaşabilirsiniz... :)



Cuma günü bol bol ördüm, Perşembe'nin heyecanı ile ördüm durdum... Yaka oymayı da becerdim; netlikle bir derin yaka açmayı başardım, ama süveter gibi durumlarda uygunmuş meğer o yaka açma yöntemi! (aşağıdaki görselde görebileceğiniz gibi, o biraz düzeltilmiş versiyonu)

Kış geldi, Mavişim de tüylerine rağmen üşüyor mayışıyor ve sıklıkla ben gibi yoruluyor. Bir yere takılıp birçok mevzuya dalıp, oturduğumuz yerde uyuyoruz resmen! Bazen bir video izlerken bakıyorum içim geçmiş, birçok kez kendimi gönderi yazmaya çalışırken uyukluyor buluyorum. Bu yazımı bile hafta içinde soğuklardan ötürü yorgun düşmüş hallerim içerisinde yazamadım. Gecelerim boynumdaki doğal taşlı kolye sayesinde daha rahat geçiyor, ama yine de gün içerisinde Mavişim hafif uykuyla sık kestirmeler yaparken; ben de sık sık gözüm açık rüyalara dalıyorum! :)

Her birinde şu yukarıda Mavişimin tünediği bilgisayarımın ekran görüntüsündeki gibi; ufukta bir ışık beliriyor, ötesinde de yeni işimde ve varolan ekibimizle çok güzel işler yaptığımızı görüyorum. Rüyalar bile gördüm, anlatmayacağım dediğim için anlatamıyorum. Diyorlar ki, rüyaları anlatırsan çok yorum yaparlar güzelliği bozulur. Etkilerini düzgün yaşayabilmek için, kimseye değil suya anlat; kendi içinde de olsa hayra ve iyiye yor ve bekle diyorlar... Bekliyorum, o güzel rüyalarımın etkilerini hayatımızda görmeye başlayacağız inşallah... :)


Mavişim de iyi, ben de iyiyim. Sadece bıraksanız tüm kış uyuyabilir halde mayışığız. Tüm hafta ortasından sonra böyle geçti günlerimiz. Soğuklarda bizi izole halde tutabilecek özel oda talebimiz var, onu da henüz olduramadık! Alt kattaki komşumuz evde yok, yeterince yakmadığı için ısınamıyoruz evde! =)


Ve Haftanın Son Notları Olmak Üzere Olan, Yeniden Olan Mevzular Var;


Bugün ablamlar sabah kahvaltısına geldi, beraber kahvaltı ve çay keyfi yaptıktan sonra komşularla site arkasında toplanma fırsatını oluşturmak üzere annem çay ve kısır yaptı. Masaları kurduk, sürpriz şeklinde bir arada oturduk. Güzel bir gündüz geçti, öncesinde bahsettiğim örgü kazağımın yakasını oyduktan sonra tekrar ölçtük. Yeterince uzunlukta olmadığı için sökmek durumunda kaldım. Biraz ben acele etmişim, annem ve ablam öyle diyor. Ama en azından şimdi nereye kadar örmem gerektiğini ve netlikle acele etmemem gerektiğini biliyorum! =)

Günün yarısı evde bir yarı kısmı da dışarıda geçti, ama inanır mısınız tüm serinliğine rağmen o kadar özlemişim ki dışarıda olmayı başka bir yere daha gidesim ve eve dönmeyesim geldi. Eve dönmekte çok zorlandım, döndüğüm gibi de bir önceki gün yeniden izlemeye başladığım "İstanbullu Gelin" dizisine kaldığım yerden devam ettim. Bu sıralar yeni hiçbir dizide kendi istediğime yakın duyguyu bulamıyorum! Varsa yoksa sorunlar işleniyor, ama bizden olmayan sorunlar... Sırf bu durumdan ötürü bile yazmaktan uzaklaştığımı düşünür oldum. Çünkü gerçek hayatta göremediğim bir sürü ikili ilişki mevzuuna dair yeni tarz dizilerde gördüğüm diyaloglar bana kendimi çok yabancı hissettiriyor. Buna sebep olarak ne sunsam beni anlarsınız bilmiyorum. Sanırım benim kafam o gerçek ilişkiler döneminde kaldı, basit durumlara takılan ve saçma kavgaların "puf" diye her şeyi bitirip öfkeye döndürdüğü ilişkileri kabul edemiyorum...

Duygular sıfır, hissetmek istediğim hiçbir hissiyat yok içlerinde. Samimiyet görmek istiyorum, aşk görmek istiyorum, edilen sohbetleri kabullenebilmek istiyorum. "Evet ya, gerçek bu durumlar!" demek istiyorum. Ama diyemiyorum. O sebepten dün "Kuzey Yıldızı İlk Aşk"ın son 3 bölümü kalmıştı ne zamandır izlemediğim, onu bitirdim. Üzerine de İstanbullu Gelin'i izlemeye başladım. Geçen sene Yabancı Damat'ı yeniden izlemeye başlamıştım, ona da kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Şimdilik 3 dizi belirledim kendime, diğer dizileri izler miyim bilmem ama bu üç diziyi izleyeceğim yeniden. Kendimi daha iyi hissediyorum çünkü iki gündür yeniden... 

Şimdilik şu üç diziyi izleyeceğim; Yabancı Damat, İstanbullu Gelin, Ufak Tefek Cinayetler... Sanki bu yayın döneminde yeniden yayınlanıyormuşcasına birkaç güne yayıp izleyeceğim. Her gün de izlemeyeceğim için beni epey idare eder diye düşünüyorum. :) Netlikle söyleyebilirim ki, "Hayatın ve de dizilerin, birçok sanat içeren veya içermeyen mevzuların içerisinden komediyi ve gerçekliği aldılar. Sanırım benim aradığım o gerçekliği biraz olsun hissedebilmek." 

Bu bahsettiklerime çook ihtiyacım var. Komediler sadece trajikomedi oldu, gerçek sandığımız aşk diyalogları ise sadece hastalıklı beyinlerin senaryolarından ibaret artık. Herkesin birbirine koyduğu sınırları, aşkmış gibi birbirine getirdikleri kısıtlamalarla dolu hayatlarını izlemekten çok yoruldum sosyal medyada. Bu da benim kendime gelişim olur inşallah. Zira her şeyle ilgili bir fikrimi belirtmek isterken, "aman boşver ya, ben mi kurtaracağım" der oldum. O kadar içinden çıkılmaz görür oldum kendi durumumu... :)



Şimdi bu yazı bitti ya bence, bu yazımın son birkaç paragrafından bir şey anlayan da varsa helal olsun. Benim gibi hisseden varsa da, "Ah be canım, seni bir biz gibiler anlar işte; gel sarılalım!" demek isterim. (= 

Umarım nice çabalarımız hakkettiği sonuçlara ulaşabilir. Biz başarabiliriz inşallah yani... :)

Okuduğun için çok teşekkürler sevgili okuyucu. Bir engellinin apaçık günlüğünü okudun. Upuzun başlıklarım, yersiz açıklamalarım ile bir sorun yarattı isem kusuruma bakma. Ama biliyor musun, ben yine yazdığım şu yazı ile bir rahatladım ki! Kuş gibi uyuyacağım yeniden. :)

Sevgimle kal, kendine çok iyi bak... =)

17 Ekim 2021 Pazar

2. Gemlik Kitap Fuarı - 16.10.2021

Bugün günlerden kitap fuarı gezme günüydü, 16 Ekim 2021 Cumartesi... :))


Korona sayesinde fuar yüzü göremediğimiz günlerden sonra, yeniden sahalarda idim. 4 kitap birkaç güzel sohbet ve bir de söyleşi ile sonlandırdım günü. Küçük yeğenim Defne Denizi ilk kitap fuarına götürdüğüm günün anısına kalsın istedim bu fotoğraflar da, bu yazımla beraber burada...

Fotoğrafını bulamadım ama sene 2013, aylardan Mart idi. Kağan Efe ile Bursa Tüyap Kitap Fuarına gitmiştik; Kahraman Tazeoğlu, Üstün Dökmen ve Esra Erol'un kitaplarını alıp imzalatmıştık. Özel günlerden biri olmuştu hayatımda. 😊

İşte o zaman demiştim ki, "Yeğenim büyüyecek, bir okur daha kazandıracağım kitap severler arasına!" İki sene sonra Kağanıma da kitaplar almaya başlamıştık, bir iki sene sonrasında o da okumaya başlamıştı... 

Sene 2021, bir okur daha kazandıracağım buraya not olsun bu da; Defne Denizimi de kitap severler arasına katacağız birkaç sene sonrasında... 😍 

Okusunlar, çok dünya keşfetsinler,  mutlu olsunlar, bunalmasınlar dönüp hep güzel hikâyelere sığınsın ve umut bulsunlar diye... <3 =)

***
Defnem daha küçük, kitaplara da henüz istediğimiz anlamda ilgili değil ama gördüğü güzel kalanlara atılıyor o da şu haliyle. Bugün gezerken ona uygun kitaplar bulamadım ilçemizin kitap fuarında ama onun da yeri zamanı gelecek yine inşallah...

Bugün fuarın ikinci günü idi, dün Antalya'da başlamış kitap fuarı ve Meroma "şayet sen de fuara gidersen afiş önünde fotoğraf istiyorum" demiştim. Ne yapmak istediğimi tahmin ettiyse dez kalabalıktan vs girişte de çıkışta da unutmuş. Antalya Kitap Fuarı pahalı imiş, pek indirim de bulamamış. Ben söyleşi dinler iken aradı, en sevdiğimiz yazarlardan birinin kitabını almış; Kimberley Freeman - Okyanus Ötesindeki Yıldızlar. 

"Ben de almak istiyordum onu ama 30 TL idi, almadım henüz." deyince, "Ben 40 TL'ye aldım, ne 30'u!!" dedi. Aslında afiş önü fotoğrafını çekmediği için gözüne kırmızı bant çekip kötüleme hakkım var ama yapmayayım dedim, ona 40 TL'ye aldığı kitabı hatırlatmam dokunuyor şu an; bu ceza ona yeter bence... =) 

* Bu yazıma yapacağınız her bir yorum "Geçmiş olsun Meryem" olarak iletilecek tarafımdan... 😁


Doğu Kitabevi'nden 3 kitap, Arkadya Yayınlarından 1 kitap alıp çıktım bugün fuardan kısacası. 30 TL'ye aldığım kitaba, Kimberley Freeman'ı almaya üstte yazdığım gibi karar verdim. İyi ki de öyle yapmışım, internette bile daha pahalıymış meğer.

Doğu Kitabesinden aldığım kitaplara gelince de, stand görevlisi Nuray hanımı tanıdım yayınevi sayesinde. :) Öyle samimi ve de içtendi ki, baya sohbet ettik ve bana önerdiği üzere önce Prof. Dr. Niyazi Kahveci'nin söyleşisini dinledim. Söyleşiden sonra da gidip Nuray hanımdan önerdiği kitaplar üzerine 3 kitap seçtik. Yeni Türk yazarlar keşfetmeyi de seven biriyim ben, 3 kitabı 30 TL'ye alabilme fırsatlarını böyle fuarlarda yakalıyor ve benim gibi kaçırmıyor iseniz; yaşıyorsunuz bu hayatı... :)) 

Velhasıl kitap isimlerimi de yazıp noktalıyorum bu yazımı;

Babil'de İki Melek - Ersin Özdil
Maria - Durukan İsgilip
Entrika Ve Yakamozlar - Cengiz Hortoğlu

İçinde okuduğunuz ve önce okumamı önerdiğiniz bir kitap var mı? Bana yorumlarda yazabilir misiniz? Sevgilerimle... :))


12 Ekim 2021 Salı

Yenilenen Koşullarla, Ek Tedavime Başladım - Ekim 2021

 

Dün beklenen hafta ve yenilenen süreç başladı, çok şükür ki bu yeni süreç içerisindeki ilk ek tedavimi de aldım. Bu yazımda bahsetmiştim ya, başlayacağım diye. Başladım gitti, hepimize hayırlı uğurlu olsun... =) 2018'den sonra, 3 senenin ardından yenilenmiş formatıyla ek tedavi rutinimle yeniden merhaba... 


Pandemi sağolsun umutlarımızı yitirmemeye zorlasak da kendimizi, esas rutinlerimize dönemeyeceğiz ve hep böyle devam edecek bazı şeyler diye ürkerek geçirmiştik günlerimizi. Ek tedavilerimi almak konusunda da süreç çok uzayacak diye dönem dönem ürkmedim değil, ama çok şükür ki onun da zamanı geldi. :) 

Dün saat 12.30'a doğru geldi aldı servis evimizden. Önce fizik tedavi doktoruna muayenemi oldum, değerlendirmemi yaparken epeydir kontrol de olamadığım üzere durumumu daha derin inceledi. "Magnezyum ve D Vitaminini düzenli kontrol edebiliyor musun?" diye sordu. "D vitamini kullanmıyorum ama magnezyum kullanıyorum" deyince de çok şaşırdı. Bu zamana kadar hiç mi D vitamini kullanmadın, dedi. Gerçek anlamda hiç D vitamini kullanmadım, çünkü doktorlarım bunu sunmadığı gibi kendim almaya gayret bile ettim bir zaman. Ama pandemi dönemine kadar doktorlar söylemedi, ben de doktora gidemediğim için kendi başıma bu işe kalkışamadım.

Neyse, bu konuyu da yarın devlet hastanesine kan tahlili verip çözeceğiz işte. Gitmişken Kardiyoloji muayenemi de olacağım. Sonra da öğlen 1de yine fizik tedavim var hastanede...

Bu ek tedavi dediğimiz nedir onu konuşalım yeniden yeri gelmişken; Devletin biz fizik tedavi hastalarına sunduğu, yıllık 3 adet 30'luk ek tedavi hakkı var. Anlaşmalı özel fizik hastanelerinde veya özel hastanelerin fizik bölümlerinde alabilme hakkımız var bu tedavileri. Biz kronik rahatsızlıkları olan fizik tedavi hastalarına haftada istediğimiz gün kadar alıp bitirme hakkı sunuluyor, ben haftada iki gün alıyorum senenin belli kısmına tedavimi yayıyorum ve kendi rehabilitasyonumdan aldığım haftalık tedavilerimle beraber haftada toplam 4 ders almış oluyorum..

2018 Kasım ayına kadar, 2015'ten 2018'e aldığım ek tedavilerle bu bahsettiğim çoklu tedavi beni desteksiz ayakta durabilir, daha rahat sırtta yürüyebilir, ağrılarımı azaltır ve yatakta döner, otururken daha rahat eder gibi gibi iyilikler yaşatmıştı. Şimdi yeniden bunlar gibi belirgin ve daha kalıcı gelişmeler yaşayabilmeyi umuyorum kendi adıma. İsteyen herkese de sağlık şifa olsun inşallah... :))

Fizyoterapistim yeniden bir iken iki oldu, ikinci fizyoterapistim de işinde bilgili ve de ilk dersimizde gayet ilgiliydi. İlk dersimiz tanışma tadında geçmeden çalışmalara da başladık olağan hızıyla... Dün güzel bir ders yaptık ve tanıştık böylece Mithat Hoca ile ve ders sonunda da 10 dakika akım cihazı taktı bana. Her ne kadar önceden uzak durduysam da (önceki ek tedavilerimde de beni yorduğunu gördüğüm üzere), olabildiğince kasları çalıştırabilmek adına denemeye karar verdik bir daha. Şayet perişan etmez ise bir dahaki derse 15 dakikaya çıkarmak üzere de anlaştık. Yordu biraz ama perişan etme durumu olmadı gibi görünüyor şimdilik, onu da gözlemleyeceğiz... :) 

Bir de gittiğim hastanede benim Gemlik'te ilk fizyoterapistim olan Seher ablam da bir diğer fizyoterapist olarak çalışmakta, onunla da 11 sene sonra yeniden kavuştuk. :) Görüşüyorduk ara sıra, ben onun orada olduğunu da biliyordum; çünkü takipleşiyorduk da yıllardır ama bu kadar sık görüşememiştik bunca zaman boyunca.. Bundan sonra yeniden bir arada olmak müthiş olacak inşallah... =)

**

Dün Dünya Kız Çocukları günü idi, bu fizik tedavi bahanesiyle annemle ve yeğenlerimle idik yine; eve döndüğümüzde bu sıra biraz hasta ve halsiz olan Defnenin uykusu vardı yine. Malum salgın var ortalıkta, doğru dürüst bir şeyler bile yiyemiyor kuzum! Biraz zaman sonra yiyebildiği şeylerden sonra yattı yanıma uyudu canımın içi. Uyandığında az biraz daha dinç idi ama yatağından kalkmadan oyun oynadı benimle... Çocuklar hasta olmasın, hani yerinde duramıyor diye şikayet ediyoruz bazen; yoruyorlar dakika durmuyorlar diyoruz ya, sağlıklı olsunlar da önce yine durmasınlar yer yer canım çocuklar... :/ (Bu yazıyı sonlandırmaya doğru, Defnem acilde serum yiyordu. Çok şükür şimdi daha iyi kuzucum)

Bu bahaneyle tüm kız çocuklarımızın da günü kutlu olsun, her gün onların sevildiği kıymet gördüğü oyunlar oynayıp mutlu ve rahat büyüdüğü günler olsun... Amin!

Dünle ilgili instagram adresimde bu gönderimi paylaşmıştım. Bu yazım da anı diye kalsın. Çok güzel gelişmeler aldık diye yazması da yine burada nasip olsun! Hayatımda güzel şeyler oluyor bu sıra, üst kolajda da görünen resimlerin bulunduğu o camlı balkon içimdeki sevinçleri anlatıyor. 

"Bir şeylerin zamanını bekliyorum günbatımında gibiyim, sabırlı ve çok istekli yeni bir sürecin içerisindeyim. Zamanı gelene dek şimdilik anlatamıyorum ama diğer yandan da içim heyecanla salıncakta uçuyor aslında... :)) (Tıpkı o fotoğraflar gibi, bence beni yansıtıyorlar.)"





10 Ekim 2021 Pazar

Sonbaharın Adı Soğuğun Acı Tadı - 10.10.2021


Başlığım çok mu acı oldu? Benim için böyle ama üzgünüm! =) Sonbaharın adı güzel, hissiyatı özel olabilir ama benim için soğuğunun tadı çok acı... Kışı geçiyorum şimdilik, o daha da zorlayıcı oluyor çoğunlukla. Ama sıcaktan soğuğa geçmek de epey zorlu. O geçiş esnasında çektiğim sıkıntılar; bir buza sıcak su dökmek gibi ya da sıcak bir şişeyi soğuğa koymak gibi sarsıcı. O materyaller acı çekmiyor olabilir, ama ben onların yerine acı çekiyorum sanki...

Magnezyumumu ihmal etmeden içiyor olsam da, son bir haftadır katlanarak artan ağrılarıma karşın iyi de idare ediyorum aslında. Ama ne yalan söyleyeyim, geceler yine çok zorlu olmaya başladı. Geç uyuyabiliyorum ağrılardan sebep, uyanmakta zorlanınca da güne yansıyor etkileri. Bu sonbahar da soğuklara karşı bu tepkilerle başa çıkmak için uğraş veriyorum... :)


Kendi halinde geçip, verim aldığımı düşündüren bir haftayı geride bırakıyorum. Kitaplarıma da örgülerime de, kendimi iyi hissettiğim halime de kavuştum yine; olabildiğince. Üstteki kolajda benim bu haftama dair fotoğraflarımı görüyorsunuz. Kendimi hissettiğim şekiller adına konuşmak istedim bugün de... :)

Geçmişte kalan haftalarda soğukların başladığı zamanlarda "durakladığım" diyebileceğimiz zaman dilimi yine geride kaldı şükür. Aslında yine soğuk sebepli kasılmalarımdan ötürü zorlandığım bir hafta idi ama ona rağmen okumalı örmeli ve olabildiğince de yazmalı geçmesi beni çok iyi hissettirdi... Zira kasılmalarla dolu bir mevsim geçişinde, kitap okumak örmek yazmak mümkün olmamaya devam etmeliydi. Şükür ki, iki haftalık kendimi kötü hissetme ve de sevdiğim bu şeyleri bile yapmayı istememe hallerim çabuk bitti! =)

Üst kolajın son fotoğrafı var ya, hani en altta sağdaki özçekimim; o fotoğraf nihayet gün içerisinde de kalın sweatshirt giymiş olmamın ve artık gün içerisinde üşümüyor olmamın mutluluğundan ötürü ortaya çıktı! (uzun kollu kazak olmayan tişört demek istiyorum yani, Türkçe'de tam karşılığı yok gibi hissetmek çok kötü!). :) Neyse, üşümüyorum ya artık gün içinde de; evde kışlıklarına en erken kavuşan ben oldum, annemle babam hala tam anlamıyla üşümüyorlar soğuklara rağmen... :)

İki kitap bitirdim bu hafta; Aşk Bekliyor (Kerime Nadir) ve Kış Bahçesi (Kristin Hannah) adlı kitaplarımı. Elimde idi ikisi de, Kış Bahçesi'ni elime alalı bir hafta olmuştu ve o kadar güzel okudum da yine çabucak bitti ki! Kristin Hannah benim için kadın drama yazarlarında kraliçe resmen... Kitapla ilgili 1000Kitap hesabımdaki yorumumu burada bulabilirsiniz. 

Nihayet kendime kazak örmeye başladım bu arada. İki bere yapmam gerekiyordu, ipleri elimde duruyordu zira. Onları bitirdim ve nihayet başlayabildim bu hafta kazağıma! =) Düz örgü yapıyorum, ip kendiliğinden renkli zaten. Ama bu benim ilk hırka deneyimimden sonra bir diğer büyük örgü deneyimim olacak. İlk kazağım düz örgüyle öğrenmem üzerine olsun ki, sonrasına modellilerine de başlayacağım inşallah... 

Dil çalışmalarıma ve de günlük yazılarıma da döndüm ki, tekrarlamalıyım bunda şu yazımın etkisi büyüktür; Erteleme, İstifleme, Okuduğun Kadar Yaz... Kendimizi bu şekillerde motive edip ifşalamaktan vazgeçmeyelim. Yapmak istediklerimize dair bizleri çok güzel teşvik ediyor resmen. Bloğumda yazmasaydım eğer, "ben bu sıra çok boşladım kendimi, oysa bunları yapmak istiyorum" diye; hadi şimdi başlayayım o zaman, diyemezdim sanırım... :)

Bu haftaya dair bir haberim de var size, beklediğim o güzel haber geldi; önümüzdeki pazartesi ve çarşamba gününden itibaren, yıllık ek fizik tedavilerimi almaya başlıyorum. (: Şu son iki haftadır bu durum beni en çok motive eden konular arasında baş sırada! Ne kadar çok fizik tedavi, o kadar çok iyilik sağlık demek benim adıma ya; 2018'den beri iyilik sağlık durumum yer yer düşüp artıyor, malum her şey üst üste geldi pandemiyle beraber. O sebepten, yeniden o daha çok tedaviyi almanın gücüyle toparlanmaya öyle ihtiyacım var ki; siz düşünün gerisini yani! Bugün heyecanla erkenden yatacağım, iki haftadır yattığım gibi uyuyamıyorum ama bugün bu durumun varlığıyla çok iyi uyuyacağım inşallah! 

Buraya bu tedaviye yeniden başlıyor olmama dair bir hedef bırakayım mı? İlk hedefim 2018'deki gibi yeniden ayakta desteksiz durabilmeye başlamak. Sonra da destekle de olsa adım atabilir hale gelebilmeyi hedefliyor olacağım... :) Düşünün ki, haftada sadece 40'ar dakika olmak üzere iki ders alabiliyorum sadece. Ama ek tedavimle beraber iki ders daha alabilme hakkıma kavuşuyorum şimdi yeniden! 2018'e kadar 3 sene boyunca haftada 4 ders alabildiğim fizik tedavi rutinime dönüyorum kısmetse. Allahım utandırmasın, iyi işini bilen ve sevenlerle karşılaştırsın inşallah. Aminn... :)





Dün ise annem ablam ve yeğenlerimle Bursa'da AVM gezileri yaptık, biraz mecburi idi; yeğenlerimin kışlık kıyafet ihtiyaçları vardı. Alabildiniz mi derseniz, ikisinin de ihtiyaçlarından sadece birer tanesini alabildik. Her şey ateş pahası olmuş! Kağanıma mont, Defneme de uyku tulumu alabildik; o kadar gezmenin sonunda alınması gereken bot, eşofman, pijama takımı gibi ürünlerin hiçbirine yaklaşamadık... Ne acı ki, bu saydıklarımın ne bedenleri tam anlamıyla bulunabiliyor ne de alabileceğimiz şekilde fiyatları mevcut!



Önce As Merkez AVM'ye gittik dün, yıllar olmuştu oraya gitmeyeli. Buz pistinde kayanları görünce öyle duygulandım ki, çook eskiden biraz daha kaslarım güçlenince denerim diyordum. Hiç cesaret edemesem de istiyordum ama şimdi daha da zorlaştı o iş. İzlemesi o kadar zevkli bir spor ki, izleyerek bile o sporu dansı icra edebildiğimi düşünüyorum... :)

Artık dışarıda fotoğraflar göründüğü üzere maskeler ile çekilebiliyor! O gün maskeli de olsa fotoğraf çekilelim istedim. Ablamla ve Defnemle fotoğrafımız As Merkez AVM'nin asansöründe, Kağanımla fotoğrafımız da Anatolium AVM'nin asansöründe çekildik. As Merkez'de o kadar az kaldık ki, 30 dakika falan. Gezdiğimiz dükkanlardaki fiyatlar çok fenaydı! Anatolium da ondan aşağı değildi gerçi ya, ama yine orada daha fazla gezdik ve de Kağanımla ben yemeğimizi de yedik orada iken. En son durağımız Metro AVM oldu, montu ve tulumu oradan aldık. Market alışverişlerini de yaptılar da eve döndük sonra. Akşam 8.30'a doğru idi dün eve döndüğümüzde... 

Ve üstte gördüğünüz kitaplara gelelim; alamadım onları ama yemek yemeden önce Anatolium AVM'de kaçarak D&R'ı gezdiğimde o üç kitap dikkatimi çekti. İlk gözüme çarpan Gece Yarısı Kütüphanesi adlı kitaptı, bir kitap sitesinden açıp bir okuyun arka kapağını derim; hikayesi çok hoşuma gitti ama mağazada çok pahalı idi. İnternette ise mağazadakinin yarı fiyatına idi. Büyük ihtimalle alacağım o kitabı bir dahaki kitap alışverişimde o kadar hoşuma gitti yani. :)


Sonbaharın Adı, Soğuğun Acı Tadı ve de Mağazaların Ateş Pahası; bunlar Ekim 2021'nin bizim için başlıca konuları oldu... Bir hafta daha bitti, yenisi başlayacak ve de Ekim sanki şimdiden bitmiş gibi hissediyorum yine ama daha yeni başlıyoruz demeliyiz sanırım. (: Yarın yeni bir dönem başlayacak inşallah yeniden, önümüzdeki haftaya da geriye kalan "hikaye yazmalarıma dönmek, daha çok dil çalışmalarıma odaklanmak ve bloğa daha çok yazmaya devam etmek" gibi konulara da yoğunluk vereceğim! :))

Bu arada hiç merak ediyor musunuz bilmiyorum ama aklıma geldi, soğuklar geldi ama ben hareketlerimi daha da arttırarak egzersizlerime her gün devam ediyorum. Bir Kas Erimesi hastası olarak buna rağmen kramp ve kasılmalarım soğuktan azıcık olsun daha az etkilenmeli ama olmuyor. Bu da hayatın bana şakası sanırım. İçimden geldi bunu bildirmek istedim. :) 

Sevgilerimle, orada olup okuyor olduğunuz için teşekkürlerimle! Umarım yorumlarınızla da şenlendirirsiniz...


3 Ekim 2021 Pazar

Pazar Yazısı #78 - Kendinde Bir Pazar...


Kendi halinde bir gün ve bir hafta daha bitti bugün ve iki yazı öncesindeki bu yazımda söz verdiğim üzere bu haber vermeli yazımla geleyim dedim. Ben iki yazı öncesinde söz verdiğim üzere; okumalarıma olduğu kadar yazmalarıma geri döndüm, ertelemelerimden uzak durdum ve de istiflemeden geri dyardımcı kendi halimdeki zamanlarıma... :)


Bugün bulutları inceleyerek başladığım bir başka günümde, "oh be" dedim sonunda; bu hafta kendime söz vermiştim ya, "günlük yazacağım, ertelemeden yazmalarıma döneceğim ve de istiflemeyeceğim paylaşımları bile" diyerek... Hepsini başardım. Çok şükür ki... :)

Ama beni en mutlu eden günlük yazmalarıma geri dönmek oldu. 4 gün önce döndüm, yazdıkça rahatladığımı hissederken o gece rahat uyuyup görmek istediğim bir rüyayı gördüm. Hiç beklendikten değildi ama biraz da bilinçaltımla kendimi rahatlattım sanırım...

3 gün önce de istediğim gibi dil çalışmalarıma döndüm; Duolingo'yu kullanmaya başladım ve kaldığım yerden The Vampire Diares'ı izlemeye devam eder oldum. Bir Friends, bir de Vampire Diares beni İngilizce konusunda çok motive eden iki yabancı dizi oldu hep zira... Bir de çook eskiden beri One Tree Hill var ama bölümlerini bulması zor bir dizi artık. :)

Sosyal Medya konusunda, İnstagram Kaydedilenlerimde en zor noktaya geldim. Kaldırmak istemediklerimi nasıl azaltacağımı hala anlamlandıramadım. Vazgeçiyorum kendimce ama daha fazlasına cesaret etmek zor. Her biri sanki hep yardımcı olacakmış gibi orada dursun istiyorum. Bu da aslında iyi gelmiyor bana  Biliyorum. Hepsini niye silmeye cesaret edemiyorum, silmeli miyim onu da bilemiyorum. Sanki beni bunlar bile etkiliyor, ya da ben kafayı çok yoruyorum gibime geliyor. Umarım bir çırpıda silebilirim düşüne düşüne sonradan.

Ertelemeleri bıraktım, istedikçe doğru zamanı beklemeden yazıyorum kendimce yeniden. Bir hikâyelerime tam dönemedim, önümüzdeki haftaya o da tamamlanır inşallah zamanla. 

Bir de yarım bıraktığım kitaplarım var; salonda "Aşk Bekliyor (Kerime Nadir)",  Balkonda "Olanı Sevmek (Byron Katie)", odamda masamdaki rafta "Sofie'nin Dünyası"... Velhasıl Aşk Bekliyor'u okumaya döndüm. Bir hafta içerisinde birçok iş yapmış olduğumu düşünürsek, bu da bir başarı benim için. Okumayı bırakmamıştım, yatağımın yanında her gece okuduğum kitaplarım oluyor (bu sıra da Kış Bahçesi (Kristin Hannah)'ni okuyorum mesela, birkaç güne bitecek o da. Çok güzel ilerliyor yine.). Ama yarım bıraktığım gün içerisinde okurum dediğim kitaplarımı okuyamıyordum. Buna da zaman ayırmayı ihmal etmedim. 

Olabildiğince verimli bir hafta idi yani, not etmek istedim. Sadece kurallar koyup durmamak adına "doğru zamanı bekleme" unsurunu geride bıraktım. Zamanı gelmiş ki işe yaradı diyelim. :) Güzel bir hafta noktalandı... 

Tek sorun diyebileceğim, örgüdeki kararsızlığımdı. Üstteki örgü o hale 5. Kez ör sök yaparak gelmişti. Bugün onu da söktüm ve bere yapmaya karar verdim. Şimdiki haline de +2 ör sök ile geldiğini düşünürsek, esasında bu ara en yapmam gereken bu sanırım "denemeyi çabalamayı ve de beklemeyi bırakıp, ne olursa olsun yapmak". :))

Okudum, yazdım (ki beni en mutlu eden ve başladığımda devamının geleceğini bildiğim halde ara verdiğim bir şeydi), ördüm ve de dil çalışmalarıma geri döndüm. Sizce beni durduran neydi de, canıma tak etti kararı burada aldım da dönebildim yeniden yazmalarıma?? 

Bu ara bir bana olmuyor duraklamalar, olduramamalar, tamamlanamamalar, odaklanamamalar ama olsun istemeler; biliyorum. Ev içerisindeki hallerde kendi hallerimize mi sardık acaba? Sizler nasıl baş ediyorsunuz bu tarz durumlarla, merak ediyorum. Belki de yapmam gereken bu idi diyorum ama bu durum beni bir diğer yandan da rahatsız ediyor doğrusu. Sanırım kafama taktığım şey şu "ne oluyor bana" diye sorgular ve bu bahsettiklerimi uygularken, olanları görmeyi de ihmal ediyorum. Epey yol aldım bunu yok saymamak için yazıyorum bu yazıyı da. :))

İnternette "ne zaman düzeleceğiz be abi?" diye bir soru dolanıyor ya, "Düzeliyoruz belki de diyorum ama bunu kabullenmek bile ağır geliyor. Çok zaman oldu diye!!" :)

Öyle bir iç döküşlü pazar yazısı bu da. Mutlu bir haftaya doğru olsun inşallah, sevgilerimle... =) Bu hafta boyunca yazılarımda ve "Ben yazıyorum yapmak istediklerimin peşindeyim" temalı güzel haberlerimle dolu yazılarımda görüşürüz inşallah.. (:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...