26 Şubat 2019 Salı

Bu Aralar - 26 Şubat 2019


Dün 1,5 yıllık aradan sonra, Yalova'daki fizik tedavilerimizin rutinine de başladık annemle. Şükür ki, güç oldu ama daha fazla güç olmadı... :) Geçen hafta Salı günü Yalova'ya annem ve babamla beraber gidip ders düzenimi ayarlamıştık. Buna göre babamın buradan bindirmesine ve oradan da taşıyıcı yardımıyla karşılanmama karar verilebilmişti. Biz hep Pazartesi ve Perşembe gidiyorduk eskiden de, uzun zaman sonra ilk Pazartesi gidişimiz ile Yalova'da idik dün de; şükür ki döndük eski tedavi rutinime de böylece... :)


Kar yurdun çoğu kısmı etkisine aldı malum haftasonu, dün Orhangazi ve Yalova arasındaki yolda biz de kar manzaraları ile karşılaştık işte. Kar yurdu etkisi altına alırken, dün benim kaslarımı da etkiledi tabi ama ben eski kar-kış anılarımızı düşünerek takılmadım spontane halde; o soğuktan etkilenmiş ve sertleşmiş kaslarıma takılı kalsam, kötü etki giderek artabilirdi de...

Bu aralar bir dizi özlemle baş etmeye uğraşıyorum ya hani, bir diğer özlem daha peydah oldu dün kar manzaraları ile işte; eski kar anlarımızı ve eski kışlarımızı özlemişim meğer... Ben ki sıcak havaya deli gibi tutkunum; dün Yalova köylerinin yanından geçerken, kar sisleri etkisinde kalmış o köylerde olmayı istedim. Parmaklarım uyuşana kadar dışarıda kar topu oynamayı ve eve girip soba ya da kalorifer başında ısınmayı, böyle bir lüksü yaşamayı istedim... 

Bir nevi küçük yoksunluklar, özlemler yaşıyorum bu ara ama baş edemeyeceğim tarzda da değil; biliyorum. 

Fark ettim ki, geçtiğimiz yaz okulun bitmesi beni garip bir eksikliğe de sürükledi sanki. Ciddi ciddi okul dönemimin hiç bitmeyeceğini düşünürken, bitmemesini istediğimi de farkettim. Bir karar aldım şu son iki ayda yeniden, biraz toparlanır ve hayatın daha içinde olur olmaz ilk işim eğitimime etkin halde daha fazla ağırlık vereceğim. Gitmek istediğim nice kurslar var daha, nice insan tanıma hayalim...

Sonra çalışmak, hala ulaşamadığım hayalim... Seneler senesi dileğimdir, gerekirse part time ama aktif halde çalışabiliyor olmak istiyorum. Rutin bir işim olsun, belki bir başka eğitimini aldığım mesleğim de olabilir. Şartlar oluşsun diye beklerken, "acaba ben mi şartları uydurmayı bahane ediyorum bu konuda?" bile diyorum bu aralar... 

Sonra kendime çok yüklendiğimi ve bunu aslında kendime yönelirken istemsiz yaptığımı keşfediyorum. Bu kış aylarında bu içsel hesaplaşmalarımı pek de sevmiyorum ama bir şekilde varlıklarını kabullenir de olmuşum. Şükürümü de, bu düşüncelerimin varlıklarını da esirgemiyorum kendimden; biliyorum ki, birinden birinin eksikliği daha büyük yoksunluk olur sonra...

Bunlara rağmen fizik tedavilerim de iyi gidiyor neyse ki, ciddi anlamda eski hallerimi özlüyorum ve bu kış vaktinde kendimi soğuk havaların etkisiyle toparlayamadığım günler de yaşıyor iken istemsiz düşünüyorum. Ama fizik tedavilerimde iyi düzende ilerliyor ve güzel gelişmeler alabiliyor olmak, bu ara en içimin rahat olduğu konularda biri... :)


Dün dolu dolu geçti aslında; geçen haftabaşında başladığım Sırça Fanus'u, dün fizik tedavim sonrası bitirdim hastanede. Bu kitap benim Sylvia Plath ile tanışma kitabım oldu ve yazı dilini hem değişik hem de yer yer etkileyici buldum diyebilirim. Üçüncü yanımda götürüşümde bitirebiliyor olmak da mutlu etti beni, "geçtiğimiz senelerde de hastaneye gide gele en çok okuyabildiğim yer hastane oluyordu..." Sanırım bu sene de öyle olacak işte... :)

Sylvia Plath, Amerikan edebiyatının melankolik prensesi demişler ya; bu kitabı hayatının son denemeçlerinde yazmış ve öyle ki kendi hayatındaki fikirlerine dayanarak yazmış bu kitabı diyorlar. Öyle ki onun başyapıtı olmuş, Sırça Fanus... Bana kendimi bir açıdan kötü hissettirdi, melankolik hissettirdi. Ama bir o kadar da gerçekti değindiği konular, 1000kitap hesabımda da en beğendiğim cümleleri alıntı olarak paylaşırken Sylvia Plath ile aynı fikirlere takıldığımı düşündüm hep... 

Erkeklerin kadın üzerindeki hakimiyetine karşı duyduğu rahatsızlığa, kendine davranışlarıyla kötü hissettiren erkeklerin üzerinde yarattığı yaşayamamakta olduğu hissine dair sıklıkla yazıyor ve de gençliğinde istediği alan olan yazarlık konusunda gönüllendirilmemek bir genci nasıl hezeyanlara sokabiliyor onu da anlatıyor. 

Hikaye melankoli derecesinde bir ruhsal dengesizlik halini anlatıyor kızımızın, bazen yerinde bazen de yersiz geldi ise de tepkileri ve büyük ihtimal belki de çeviri kaynaklı eksik noktalar var hissetti isem de SEVDİM... :) 


Ben iyiyim ama dalgındım epeydir dez kitap okuyunca toparlıyorum ama kendimi. Bazen ard arda ne kadar çok kitap bitirir isem, film izleyebilir isem o kadar mutlu oluyorum. Ama daha çok örgü örüyor ve kendime iyi gelsin diye uğraşıyorum. Üretmeyi devam ettirmek değil mi meselemizde, iyi his edemediğimiz anlarda da üretmek ve fayda sağlamaya devam etmek gerek... (:


Sırça Fanus kitabından en sevdiğim iki alıntım ile sona erdireyim isterim bu yazımı da;  sevgilerimle. :)

Bir defasında Buddy'ye uğradığımda Bayan Willard'ı kocasının eski giysilerinden kestiği yün şeritlerden bir kilim hazırlarken bulmuştum. Kilime haftalarını harcamıştı ve ben ortaya çıkan kumlu kahveli, yeşilli, mavili desenlere hayran olmuştum, ne var ki Bayan Williard kilimini bitirdiğinde onu benim düşündüğüm gibi duvara asacağına, mutfak paspası olarak yere sermiş ve o canım kilim birkaç gün içinde ucuza alınabilecek herhangi bir paspastan farksız bir hale gelmişti. 
Ve biliyordum ki bir erkeğin evlenmeden önce bir kadına yedirdiği akşam yemeklerine, verdiği güllerle öpücüklere karşılık olarak gizliden gizliye istediği tek şey, evlilik işlemleri biter bitmez kadının Bayan Willard'ın mutfak paspası gibi ayaklarının altına serilmesiydi. (Sayfa 89. Sırça Fanus -Sylvia Plath)


"Eğer iki karşıt şeyi aynı anda istemek nevrotiklikse ben tepeden tırnağa nevrotiğim. Hayatımın geri kalan kısmını karşıt şeylerin birinden öbürüne uçmakla geçireceğim." (Sayfa 98. Sırça Fanus -Sylvia Plath) 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...