5 Ekim 2019 Cumartesi

Not Aldım Veya Not Ettim #42 - İlgimi Çektiler


Bu ara ilgimi çekenler ve aklımda kalanların çok olduğu bir zaman dilimi yine. Epeydir "Not Aldım Veya Not Ettim" yazısı yazmamışım, neden ilgimi çekenleri yazmıyorum o zaman? dedim. Sonuç olarak, ilgimi çeken sözler ve tabirlerle geldim bu yazının altına. Notlarımı aldım ve yine geldim, iyi okumalar dilerim... :)

"Ne kadar söz varsa düne ait..."



Bir dizi tekrarı izlerken duydum bunu geçenlerde, 3 gün olmuş işte... :) Son cümlesini duyup da araştırdığım ve bulduğum üzere bu sözler dizisine baktım da, düşündüklerim şunlar oldu;

"Dünle beraber gelenlere çok takılıyoruz, düne ait olanı unutamıyoruz ve dün dediğimiz geçmişin izlerini bugüne aktarıp yeni şeyler söylemekten, yeni insanlar tanımaktan ve yeni şeyler yaşamaktan çok korkuyoruz."

Gerçekten, "neden yeniliklerden bu kadar korkuyoruz" diye düşünüyorum yine şu ara. Bu genel anlamda düşündüğüm bir şey değildi bir tek, kendimden yola çıkarak düşündüklerime dalış idi... Şunda karar kıldım sonra; "Geçmişe öyle sıkı sıkıya sarılıyoruz ki, yeni şeylerin de canımızı acıtıp geçmiş olmasını göze alamıyoruz. Bunun yerine geçmişte yaşadığımız kötü tecrübelerin acısını yaşamayı göze alarak, kendimizi acı tecrübelerin sızısını sürdürerek kendimizce koruyoruz..."

Bu söz dizisini bu üstteki hissettiklerimden ötürü paylaşıyorum işte. Kendim adına bir kez daha karar veriyorum; incecik dahi sızısı kalmış eski acılarımı bırakıyorum, yeni şeyler söylemek ve deneyimlemeyi kabulleniyorum! =) Hepimiz adına da bunu dinliyorum. Hz. Mevlana'ya saygılarımla, yeni şeyler söylemeyi hakettiğimizin bilinciyle... 


Merdümgiriz...



Uzun zaman sonra seslendirmesi bu kadar güzel  gelen bir kelime öğrendim, "Mamihlapinatapai"den sonra tabii ki.. =) Bir önceki "Not Aldım" yazımı okuyanlar hatırlayacaktır, okumayanlar da burada bulabilir tabii ki... 

Bu arada not; üstteki fotoğraf reklam değildir, sadece gördüğüm yeri alıntılamak istediğim için aldığım bir ekran görüntüsüdür...


Merdümgiriz; insandan nefret eden kimse, diye açıklanmış "TDK"nın sitesinde... Ancak üstteki fotoğrafın üzerindeki kupada şöyle yazıyor; "İnsanlardan sıkılan, kalabalıktan hoşlanmayıp yalnızlık isteyen."

Şimdi bu kelime Fransızca "Mizantrop"un Türkçeleştirilmişi diyebiliriz. Farsça kökenli bir kelime olduğu ve böylece dilimize geçtiği söyleniyor. Mizantrop'un anlamı "İnsandan kaçan" olarak çevrildiği için de, insandan nefret eden kimse olarak geçmiş diye algılıyorum TDK'ya...

Öte yandan bu kelimeye neden takıldığıma gelince, çevremde fazlasıyla "insanlardan soğuduğunu ve doğaya hayvana daha çok güvendiğini" anlatan insanlar hakim olduğu için... İnsanın insana güveninin kalmadığı şu dönemde, neden hala insanlara güvenmeye devam ettiğimi sorgulayacak olursak da; "neden olmasın" diye sivrileceğim izninizle... :)

İnsana güvenmeyelim, insan gönlümüzü kırdı; hayvana güvenmeyelim, hayvan canımızı yaktı. Doğaya hiç güvenmeyelim, onun ne yaptığı belirsiz! Peki, böyle bir hayat ne kadar düzgün sürdürülebilir sizce? Bence düzgün bir hayat, her defasında canının yandığı yandan kaçmak değildir. Bir şeyden ne kadar kaçarsan o kadar kovalar ya hani seni, köpek misali... Öyle düşünüyorum sanırım, "neden ilk fırsatta kaçalım?" Neden her fırsatta özelden yandığımız yerden genele yöneltiyoruz bilincimizi? Bir'den tüm'e aktardığımız kötü olacak hisleri, hayatımızı karartıyor gibime geliyor. Öyle ya, biri kırdı diye tüm dünya kıramaz ya gönlümüzü...

Kabul ediyorum, insanlar genel anlamda yoruyor ve zorluyor her birimizi. Uzaklaştık, kalabalıklaştık ve yalnızlaştık. Ama bunu nefret boyutuna getirdiğimiz ölçüde sonu gelmiyor zorlukların... Nefret ettiğimiz bir tek kişi de grup da, sonrasında genele yayılıp "Merdümgiriz" halini alıyor işte. Gittim bunları düşündüm bir sıfat daha öğrenince! Ben de böyle bir manyağım işte... :)

Neyse, bir kelime bir çok dünya diyelim yine... Yeni bir şey öğrenmek her zaman iyidir bence. Ama nefret etmeyelim, nefretler bizi birbirimizden uzaklaştırıyor. Ancak hoşgörü, anlayış ve de empati ortamı bizi bize yakınlaştıracak yeniden; bir denesek! Tıpkı en sevdiğim şarkı sözlerinde söylendiği gibi;

"Kurtaralım biz bizi, bize bizden fayda var!" (Gökhan Türkmen - Dene Şarkısı) (:


ASMR: Autonomous Sensory Meridian Response... 


Daha dün öğrendim bu terimi; ASMR, yani anlamı otonom duyusal meridyen tepki demekmiş. Böyle anlaşılmadığına eminim, ben bir ASMR Mukbang videosu ile ne demek öğrendim... ASMR, bazı seslerden hoşlanma durumuymuş diyebiliriz. "Beyin Orgazmı" diye de tabir ediliyormuş... Hani bazı seslerden duyulan rahatsızlık hissi olur ya, onun tam tersi imiş.

İç gıdıklanması ile hoşlanılan bu seslerin, psikolojiyi de olumlu yönde etkilediği söyleniyormuş! Enteresan değil mi? :) Mukbang videolarının ASMR halini alacağını hiç düşünemezdim ama konuşularak yenilen yemeklerle çekilen Mukbang videolarında çok fazla duyulmayan şapırtıların odaklı olduğu videolara ASMR Mukbang diyormuş şimdilerde... Konuşma yok, sadece yemek yeniyor ve şapırtısını duyuyorsunuz. Evet, bundan hoşlananlar için oldukça önemli olmalı ama benim aklıma hemen "ağız şapırdatmalarından hoşlanmayan sevdiklerim" geldi. Düşünsenize denk geldiklerini ve benim onlara böyle video attığımı... Düşündüm ama uygulamadım! :)

ASMR denilen olgu, bir tek yemek yerken çıkan sesleri kapsamıyormuş tabii ki; saç kesimi sırasında oluşan sesler, tıklama sesleri, fısıltıyla konuşma ve de ful sessiz ortamda paket açma sesleri bunlara örnek imiş mesela... Bir açıdan düşününce, paket açmak ve açıldığına şahit olmak düşünsenize hepimiz için güzel hislere sebebiyet veriyor. Seslerin bir boyutla bize iyi geldiği gerçek, ama çoğunluğun hoş kabul etmediği durumlar karşısında yorum yapamıyorum... 

Misal ben parmak kırtlatma, eklem yerlerini birbirinden ayırıyormuş gibi o kırt sesinin çıkartılmasına dayanamıyorum. Ama bundan hoşlanıp, kendini olumlu hissedenlerin var olduğunu öğrendim. Tabi ki bu "ASMR"yi öğrenmeden önce anlamamakta ısrar ediyordum. Misal birçok kişiye "ya yapma, dayanamıyorum o sese" dediğimde, onun da ondan hoşlandığını anlayacağımı düşünebileceğim bundan sonra. Ama tahammül edebilecek miyim, tabi ki yine hayır! :)

Şu da bir gerçek, yemek yerken çıkan seslere tahammülüm varmış benim. Bir ASMR Mukbang videosu izledim, Işıl Işık'ın ASMR kanalından (zaten bu ASMR'yi de onun kanalından öğrendim)... Devam edip izlemem ama varlığını bilip rahatsız olmadığımı da gördüm. Bir de, isimlendirilmeyince bir şeyler inanmadığımı gördüm! Meğer bilime ayrı bir saygım varmış, ama hala gereksiz buluyorum; parmak kırtlatma, eklemleri yerinden oynatma nedir ya! Amaaan... :/


Bu yazının şarkısına da gelince; Ezginin Günlüğü Gemi, benden size gelsin... =)


Çoğu Not Aldım veya Not Ettim yazısını bir şarkı ile sonlandırırım, unutmuş olmaya yüz tutan bu geleneğimi gerçekleştireyim; bu ara çok ama çok severek dinlediğim şarkılardan birini, Ezginin Günlüğü - Gemi adlı şarkıyı sizlere de önereyim dedim...

Daha geçtiğimiz haftasonu keşfettim bu şarkıyı ve ilk zamanlar "neden daha önce dinlemedim ki bu şarkıyı?" dedim. Ama şarkıların da insanlar için bir zamanı olduğuna inanıyorum, sözleri çok rahatlatıyor şu aralar ve eski şarkıların hissiyatına sokuyor resmen... Şarkıdan tek sevdiğim bir söz yok bu sefer, delisin derken Hüsnü Arkan iyi hissettiriyor kendimi. "Ah" çekerken yüreğimi sadece dinlendiren bir şarkı diyebilirim, işte bu kadar. :) 

Bir başka şarkı daha önerecektim bu yazımda ama bu seferlik vazgeçtim. Üstteki şarkının birkaç sözüyle veda edeceğim, okuduğunuz için teşekkürlerimle ve iyi ki not ediyorum diye kendimi övüşlerimle veda ediyorum bu sefer. Nedeni de basit, bu ara çok yazı yazamıyorum; içimdekileri yaşamak güzel, daha az yazıyorum ama önemli olduğunu düşündüğüm durumları da not ediyorum. 

Kendinize iyi bakın ve sevgimle kalın! Dünü bugüne taşımak yok, insanlardan kaçmak ve nefret etmek yok ve sevdiğimiz sesleri yalnızken dinleyip rahatlamak var! Biten yazımın ana hatları bunlar, görüşmek üzere... :))


Ah, küçücük gemi, sulara attın şimdi kendini, delisin. 
Ah, yakarlar seni, dönmezsin bir daha geri, delisin. 

Ah, peşimde rüzgâr, ne yağmurlar dost ne bir kıyı var, deliyim.
Ah, düşlerim kaldı, yalnızım düşlerim kaldı, deliyim...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...