Bu haftanın başında, iki makale okudum; biri Japonların origami sanatı ile ilgili bir efsane, biri de Dünyanın bir yerinde mümkün olsa keşke diye hayalini kurduğum özgürlüğün temsili olacak Dünyanın yol aldığı yeni ülke sistemleri ile ilgili...
Ben "Öğrendim" başlığı altında, okuyup ilginç bulduğum veya demek öyleymiş dediğim şeyleri başkaları da okusun ve öğrensin diye yazmaya başlamıştım. Bu yazıya dek tek yazısı da, Öğrendim- Aşık İle Maşuk idi.
Bu yazımın ise konuları, bu hafta başında okuduğum iki makale sonucu oluştu; Japonların origami sanatından bir efsane ve su üstü ülkeler... O zaman ben öğrendiklerimi yazmaya başlayayım bir, iyi okumalar... :)
Japonların Origami Sanatıyla Turna Kuşu Efsanesi
Japonların kağıt katlama sanatına verdikleri isim Origami, bunu birçoğumuz biliyoruz artık. Küçüklüğümüzde kağıt katlayarak yaptığımız kayıklar ve de parmak ucuna geçirip oynadığımız "hangisisin" oyunları, bu katlama sanatı sayesinde belki de; büyüyünce düşünebildim böyle olabileceğini ben de...
Bu hafta başında, Youtube'dan videosunu izleyerek dinlediğim bir şarkının yorumlarında gördüm bu efsanenin hikayesini; o şarkı, Fazıl Say & Gökçe Çatakoğlu - Kız Çocuğu idi. Japonya Hiroşima'da bomba atıldığı sırada bir yaşında olan bir kızın, 10 yıl sonrasında lösemi'ye yakalanıp yaşadığı zorluklar sırasında bir efsane ile tanışmasının hikayesini yazıyordu yorumda... Bu Japonya'nın inandığı bir efsane imiş, Origami ile 1000 tane Turna Kuşu yapanların dilekleri kabul olurmuş...
Osaka çok üzülmüş ama bu inanışa da inanmış ve Turna Kuşu yapmaya başlamış. Bu haber basına yansımış ve dört bir yandan Turna Kuşları yapılmaya başlanmış. Ama Osaka'nın haberi basına çıktığında, Osaka parmaklarını dahi kıpırdatamaz hale gelmiş. Bu hayattaki son saatlerinde 637. kuşunu tamamlamış ve gözlerini yummuş. O gözlerini yumduktan sonra da, hemşireler posta ile gelen yüzlerce turna kuşu ile gülerek girmişler içeri; ama Osaka yüzünde bir tebessüm, yatağında cansız halde yatıyormuş...
İşte bu efsane ve sonrasında yaşanan bu olaylardan sonra, her 6 Ağustos'da Osaka'nın anısına Turna kuşları yapılır ve atom bombasının zülmune karşı duruş sergilermiş dünya. Osaka'nın heykeli, Amerika'daki barış parkında yer almış. Hiroşima'daki anıtında yer alırmış ona yapılan tüm turna kuşları... Turna kuşu, Osaka'dan beri barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesi olmuş...
Benim okuduğum makalenin tamamı burada. Fazıl Say'ın yönettiği orkestra eşliğinde Gökçe Çatakoğlu'nun seslendirdiği Kız Çocuğu şarkısındaki yorumdan sonra, araştırıp ayrıntısı ile okudum işte Osaka'nın bu hikayesini ve kendimce yazmamın da bir sebebi var. Turna kuşu, özgürlüğe bir simge olmuş ve anneme anlattığımda da bir de o "biz de mi yapsak?" dedi. Ben de öyle düşünmüştüm başta, ama insan kendi ritüellerini inançlarını oluşturuyor sonuçta.
Düşündüm de; inanç meselesi, bunu ben de yapıyorum, ama 1000 turna kuşu parmaklarım kaldırmaz bu kadarını yapmayı dedim sonra. Bir de ben de yapıyorum ama biraz farklısını; iyileşirsem diyorum veya şunu gerçekleştirirsem şöyle yapacağım diyorum. Japon, Türk farketmiyor. Kendimize inanç edindiğimiz ölçüde, öncesinde ve sonrasında yapacağımızı veya olacağını düşündüğümüz ölçüde; ruh ve beden olarak kendimizi de inandırıyoruz esasında, olacağına ve yapabileceğimize...
Osaka'nın hikayesi, atom bombasının simgesi ama diğer açıdan da efsaneler bazen gerçekleşebiliyor ve efsane olmaktan da çıkabiliyor. Belki bir mucize olabilirdi ama olamamış Osaka'nın hikayesinde. Keşke o biz ve bizim gibilere umut olsa, atom bombasına göğüs gerip hastalığını yenebilse idi. Ne bileyim, Osaka'nın hikayesi beni her açıdan etkiledi; dünyadaki kötülükler, bu kötülüklerden çekenlerin en çok çocuk olmasından tut, bu hikayenin efsaneleri gerçek kılmadığından... Dilerim biri duyar, inanır yapar ve bu efsaneyi gerçek kılar. Mucizelere hep ihtiyacımız var...
Su Üstü Ülkeleri
Bir haber daha okudum bu hafta başında, o haberde dünyanın yeni düzeninde su üstü ülkelerinin yer alabileceğinden bahsediyordu; o haberin tamamını siz de buradan okuyabilirsiniz...
O haberde şunlar yazıyor kısaca; yeni dünya düzeninin birçok insanın istediği gibi, tüm ülkelerden bağımsız olacak ve tamamen özgür düşünce içinde yaşamayı kendi ve herkes için bunu isteyenlerin toplaştığı su üstü ülkeleri kurulmaya başlanacakmış. Bu su üstü ülkeleri, Seastanding Enstitüsü, 2019 yılında deniz yoluyla taşınan bir platform üzerine dev bir su şehri kurmayı planlıyormuş... İlk etapta okyanusa değil, korunaklı sulara kurulacakmış bu şehirler. Ekonomik olarak da zor olacağından, öncelikle sığ sularda denenecekmiş.
Abd'li bir şirket bu konu üzerinde Fransız Polinezyası hükümeti ile bir antlaşma bile imzalamış. Yani sözde olan bir konu değil, oldukça ciddiler. Tüm makaleyi okuyunca insan umut doluyor resmen! "Su üstü ülkeleri kurulsa, özgür düşünce ile yaşayanlar dünya içine yeni bir dünya kursalar, her yanı mutlulukla doldursalar!" Dedim.
Makalede en sevdiğim yeri paylaşmak istiyorum bir de;
"2019 yılında Fransız Polinezyası açıklarına yeni bir yüzen ülkenin temelleri atılmaya başlanacak. Seasteading Enstitüsü başkanı Joe Quirk, binlerce yüzen ülkenin kendi kurallarını belirleyeceğini ve beceriksiz patronlardan, boş politikacılardan ve bürokratlardan özgür olarak yaşamak isteyen insanlar tarafından doldurulacağını ve 2050 yılına kadar buna benzer yüzen deniz ülkelerinin çok daha fazla yaygınlaşacağını düşünüyor."Ne güzel düşünceler...
Gelgelelim, kötü düşünmek istemesem de; orada tek kural özgür düşüncelere itaat etmek olsa da, aykırılıklar çıkar mı acaba? diye de düşündüm valla... Dünyanın böyle ülkelere ve böyle güzel haberlere ihtiyacı var vallahi. Özgür olarak yaşamayı kim istemez ki; yaşama tarzı, giyimi, dinlediği, izlediği, gezdiği-tozduğu ve de birbirine saygı duymayı kural bildiği bir özgürlükte yaşamak ne güzel olurdu... :)
Su Üstü Ülkelerinde yaşamayı isteyen ilk tayfadan biri de benim ona göre, görüp duyup bir tatil süreliğine olsun beni orada yaşatsınlar; ne oluurrr! :D
Ben öğrendim, siz de öğrenin idi; bu yazımın amacı yine. İstedim ki, hem yazayım bu böyleymiş diyeyim, hem de yorumumu yazıp sizin de yorumlarınızı okuyayım...
Osaka gibi inanıyor musunuz, bir dilek uğruna yapacağınız dünyevi işlere ve böyle inanışlara? Ben kimi zaman böyle şeylere inanış göstersem de, daha çok dileklerin birilerini mutlu etmekten geçtiğine inanıyorum...
Bir de Su Üstü Ülkeleri konusunda ne düşünüyorsunuz, siz yaşar mıydınız denizin ortasında? Denizin ortasında yaşamak fikrini de, denemeyi çok isterim; denemeden korksam da bilemem ne hissedeceğimi aslında. :)
Umarım yazarsınız sizler de bana, düşünce ve fikirlerinizi merakla bekliyorum...
Sevgilerimle... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)