*Bu bir gezi yazısıdır, Gölyazı gezimizin yazısıdır. 26.09.2015 tarihinde Gölyazı'nda bulunup çektiğimiz fotoğraflar ve anılarımız üzerine yazdığım gezi yazımız. İyi okumalar... :)
Gölyazı; bir ucu gölün üzerinde, bir ucu karaya bağlı bulunan ve atmosferi sizi garip hissettiren bir yer. Sadece şu görüntü bile bana Sındırgı'nın Çaygören Gölü'nü hatırlatıyor. Çaygören Gölü'ne de bir haftasonu gitmiştik böyle; Sındırgı'da okurken babamın işten izin alıp geldiği bir vakit ve yine annem ve babamla beraber. Gölyazı ise, bu bayram için planladığımız gezi yerimizdi ve kısmet oldu da gidebildik nihayet... :)
Bundan 2-3 hafta öncesinde, bir pazar kahvaltısında annem ile babama Gölyazı'yı gezmek istediğimi söylediğimde; "sen nereden biliyorsun orayı?" demişlerdi bana. Bu soruyla beraber öğrendiğim üzere, babamların ilk evli olduğu zamanlardan beri Bandırma'ya giderken otobüsle gördükleri yermiş bu köy. Ve benim gezme isteğimi dile getirdiğim günden birkaç gün önce konuşmuşlar; fırsat kollayıp gidelim artık, diye... "O zaman daha da tılsımlı gelmişti bize, uzaktan görünen camii bembeyazdı çünkü." diyorlar. Gittik gördük ki, camiisi yeşil ve sarı renklere boyanmış şimdilerde...
Dediğim gibi; ne zamandır beklenen geziydi bizler için. Annem ve babam için 30 yıllık merakın sonunda gerçekleştirilen bir gezi, benim için ise birkaç senelik bir merak konusuydu. Gittik, gezdik, gördük; çok şükür... :)
Selfielerimiz, daha arabada gider iken çekinmeye uğraştığımız özçekimlerimiz yani; üstteki fotoğraftaki gibi Gölyazı köprüsünde sonuç verdi o gün. Gölyazı köprüsünde, Gölyazı hatırası oldu bu fotoğraf bize. :) Köprüye ulaşabilmemiz hemen mümkün olmadı tabii, köyün başından epey yürümek durumunda kaldık. Bu resim köprünün öte tarafına geçmek üzere iken. Babamın fikriydi ve güzel bir fikirdi...
Gölyazı, yukarıdan fotoğraflandığında 3 tarafı gölle çevrili bir yarımada köyü olarak biliniyor. Ciddi anlamda bu durumun getirdiği şirinlikle, insan gezerken bir hoş oluyor. Gölün üstünde geziyorsunuz yani, fena mı? :) Güneşi Beklerken dizisinde Zeynep'in geldiği Bursa köyü. Yani benim ondan öncesinde de az biraz bildiğim, ama diziden sonra epey merak ettiğim o kasaba. Ve gezilecek yerleri...
Aziz Panteleimon Klisesi...
Köprü öncesinden devam edeyim, girişi de yapmış iken. Köprü öncesinde, köyün Balıkesir çevreyolu girişinde köprüye yürüyüş mesafesi biraz uzun. Gölyazı'ya gelen giden trafiği o kadar fazla idi ki, park edecek yer bulamadık. Biz de en nihayetinde, önce köyü turladık sonrasında da arabamızı köyün girişindeki belediye park yerine koyduk. Sonra yol boyu yaya öncelikli yol'da yürüye yürüye, köprüden öncesinde bulunan tarihi klise'de bulduk kendimizi; Aziz Panteleimon Klisesi...
Tabelasında da yazdığı gibi, artık Gölyazı Kültür Evi ve Yazı Evi olarak kullanılmaktaymış Aziz Panteleimon Klisesi. Kliseler ilgimi çeker böyle yerlerde, bir tarihi yer kadar... Onların ibadet yerlerini görmek falan hoş. Ama seneler önce İstanbul'da gezmeye gittiğimiz bir klisenin haricinde, hiç klise görmedim daha. Bunun da içine giremedim ne yazık ki, merdivenlerinden ötürü.
Ama benim yerime annem ile babam girdiler ve annem fotoğraf çekti. Annem fotoğraf çekerken, babamı da konu mankeni olduğunu söylemiş miydim bu gezimizde? Gezimizin unutulmazlarından biriydi bu; babamın fotoğraflarda rehberlik eder gibi poz vermesi. Canlarım benim... :)
Klisenin içi, gayet bakımlı ve ferah değil mi sizce de? Yeterince küçük gibi gözüküyor, ama aslında büyük bir alanda bulunuyor klise. Hoş bence, aslı halinde kullanılmıyor olsa da böyle sahip çıkılması...
Ağlayan Çınar;
Ağlayan Çınar, asırlık bir çınar. Mitolojide ve efsanede konusu geçen bir çınarmış kendisi. Mitoloji'ye göre, eski zamanlarda gölü bu çınarın ağlaması ile doldurduğu söyleniyormuş mesela. Gölyazı'nın bir diğer ismi de Apolyont imiş. Bir efsaneye göre ise; Ağlayan Çınar'ın, kavuşamayan iki aşığın gölgesinde hayatlarına ardı ardına son vermeleri ile kan ağlayarak bu hale geldiği söylenirmiş. Yani çınar ağacının oyuğu ve epey büyük bir alana gölgesini düşürmesi bu şekilde olmuş... Hikayenin tamamını buradan okuyabilirsiniz...
Gölyazı Köprüsü'ne gelince;
Resimde, köprü üzerinde annem ile ben... :)
Gölyazı köprüsü hemen ağacın yanından başlıyor zaten. Yarım ada ile göl üzerindeki adayı bağlıyor birbirine. Burada poz vermemek olmazdı, zira burası bana tılsımlı gelen yer oldu nedense. Ada üzerinde bulunma hissi güzeldi. Kaç zamandır Bursa'da yaşayıp da buraya yeni gelebilmiş olmak, güzel hissettiren şey idi zaten. Belki birçoğuna göre büyütülecek bir şey yok, ama bence böyle bir güzellik imkanınız varsa görülmeye değer...
Köprüyü geçince bizi çay bahçeleri ile dolu bir meydan karşılıyor; çay bahçeleri, belediye binaları ve esnafları... Ama her şehrin bir noktasında da olsa aradığım yegane şey, doğallıktır benim. Ve bu Gölyazı'da epey hakim. Bu üstteki ağaç da, dallarının tepemizde çevrelendiğini farkettiğimden ötürü ilgimi çekti. Bu güzelliği görmezden gelemedim yani...
Annem ile babam lavaboya girdikleri zaman, etrafımı epey gözlemledim. Ve aklıma aşağıdan yukarıyı çekebileceğim bir selfie pozu vermek geçti bu ağacın altında iken. Sonrası annem ile babam da geldiğinde üst fotoğraftaki gibi ağacı gözlerken çekmek istedim. "Biz bakalım, sen çek" dedi onlar da. Ortak fikir ve ortak sonuç oldu bu laflarının sonucunda... :)
Köy meydanından sonra, köyü yuvarlak çizerek yürümeye başladık. Göl kenarından, köprüyü geçip de karşımıza çıkan meydanın girişine kadar yürüdük. Tabii yürüdük derken; annemler yürüdü, ben akülü sandalyemdeydim. :) Yürüdüğümüz yerlerde her 10 metrede bir ya kayıkçılar, ya da tezgah açmış satıcılar vardı. Kayık turu yapabiliyorsunuz gölde; gölü ister boylu boyunca, isterseniz de sadece Gölyazı'nın çevresi olmak üzere turlayabiliyorsunuz. Biz yürüyerek gezmeyi tercih ettik, annem ve babamla...
Faik Bey Konağı Ve Renkli Merdivenler;
Faik Bey Konağı; göl kenarında yürüyüş yaparken karşımıza çıkan, restore edilmiş ve kullanıma açılmış butik otel-restoran karışımı idi. Bizim dikkatimizi en çok çeken yanı, renkli merdivenleri oldu. Renkli merdivenler özgürlüğü sembolize ediyor, biliyorsunuz... Ve burada da poz veren annem babam varken, anın tadını daha çok çıkarmak bana düştü. Konak bence iyi muhafaza edilmiş gibi duruyordu. Eski evler de hoşuma gider, ama görebildiğim sadece dışları olur. Malum merdivenler falan...
Gölyazı etrafını turlamamız bitmek üzere iken karşımıza taze balık satan balıkçılar çıkınca, balığımızı da alalım da gidelim dedik. Balıkçının etrafında, kedi de dolanıyordu elbet. Onun pozunu çekmek ve kısa bir merhabalaşmak da gerekliydi benim için. Kısa bir sohbetimiz oldu ama gözlerinin içine eğilip bakmak güzeldi, rengi sarımsı bir yeşildi sanırım. Bu da Gölyazı kedisi yani... :)
Annemler balıkların temizlenmesini beklerken bende oradaki iskelenin ucunda fotoğraf çekme ve çekinme modlarına girdim. Başta tekli selfie idi, sonra annem ile babam da gelince aile selfiemiz oldu bir adet daha... :) Üstteki fotoğraflar ise, Gölyazı'nı turlayıp dönüyor oluşumuzu temsil eden fotoğraflar...
Balığımızı almış dönmek üzere iken ise; hala köprünün öteki ucunda iken yani, annemler dondurma bende mısır yedim önce. Mısırımı oturmuş yerken de mısırcılarla konuşarak ve öncesinde de kıyıdan köşeden geçerken de duyduklarımla halkın nabzını tutmuş oldum bu arada.
Halk şöyle diyor efendim; "iyi hoşta yollarımızdaki bir düzine arabadan kendi köyümüzde yürüyemez oluyoruz haftasonları, çare bulunsun." Haksız da değiller. Tek yönlü bir gidişat var köprüye doğru ki, tek sıra halinde. İnsan mı geçsin, araç mı? Ama bunu söyleyen esnaf olmayan halk tabi. Tezgah sahibi veya esnafın bundan şikayet ettiğini duymadım. Aksine haftasonlarının kalabalık olması, işlerine bile geliyormuş. Yüzleri gülüyordu. Allah herkesin işini rast getirsin, ne diyelim...
Ve son fotoğraf ise dönüş öncesinden. Manzara eşliğinde köprünün Ağlayan Çınar bulunan ucuna geçip, şu yukarıdaki pozu çekmek istedim; manzara eşliğinde annem ve babam... Gölyazı'da en sevdiğim fotoğraf bu oldu böylece. Böyle doğal, böyle manzaralı... Biz gitmek üzere döner iken köprü üzerinde, güneş öyle güzel batıyordu ki; bu fotoğrafı çekmezsem olmaz gibiydi... :)
Güzel anlar anımsatacak bir Gölyazı gezisini böylece geride bıraktık işte. Biz sevdik Gölyazı'yı, samimi ve ferah geldi. Güzel anları anımsattı ve güzel anılar kattı... Bursa doğumlu olmama rağmen, Bursa'da gezdiğim ve bildiğim yerler neredeyse sınırlı; burada yaşıyor olmamıza rağmen üstelik. Bundan sonrasında mümkün oldukça gezeceğiz böyle inşallah...
Böyle işte. Okuduğunuz için ve bizimle gezdiğiniz için teşekkür ederim. Sevgiler... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)