29 Kasım 2024 Cuma

Filmi Olan Kitaplar #13 - Not: Seni Seviyorum

 

Filmi Olan Kitaplar Serimin 13. yazısı "Not: Seni Seviyorum" adlı kitap ve film... İyi okumalar dilerim. :)

Ben bu yazı dizimde Filmi olan kitapları okuyup ondan sonra filmlerini izliyor ve yorumlarımı yazıyorum. Birçok kişi kitaplar daha iyi, filmler hiç iyi olmuyor dese de; kitabı yorucu olup filmi daha eğlenceli olan da çok kitap okudum bu seride. Tam tersi durumları da gördüm ve eleştirdim tabii. Ne yazık ki bu seride de dengeli bir durum yoktu, denge çok çok sarsılmıştı. Detayları yazımın devamında bulabilirsiniz... (:

Bu serimin önceki yazılarını da okumak için buraya tıklayabilirsiniz... 




Not: Seni Seviyorum adlı kitabın yazarı Cecelia Ahern... 2003 senesinde çıkmış bu roman, gerçek hayattan uyarlama mı değil mi onu bilmiyorum ama benim için konusu ve anlatımı gereği çok başarılı bir hikaye idi. Kitaba puanımı soracak olursanız, hem anlatımına hem de hikayenin gidişatına kesinlikle 10 puan veririm. :) Tek puan dahi kırmadan...

Kitabın çıktığı sene değil ama filminin çıktığı sene öğrenmiştim ben bu kitabın varlığını, sene 2007 idi. Film çıktığı zaman çok konuşuluyor ve çok övülüyordu.  Filmde de yayınlandığı çok akşam oldu, o akşamlardan birinde tamamen izleme fırsatını buldum ben de. Övüldüğü kadar o zaman da beğenmemiştim ama sinir olduğum çok karakter vardı filmde. Gerek oyuncular gerekse de hikaye gidişatı, romantik bir aşk hikayesini anlatmaktan çok uzaktı. 

Bunun sebebini meğersem çok zaman sonra, bu sene öğrenecekmişim; kitabını okuduktan ve uyarlandıdığı hikayenin aslıyla yüzleşince. Önce hikayenin aslını anlatmam lazım o zaman. 


Kitaba göre;


Holly Ve Gerry, çocukluktan beri tanışan iki arkadaş ve uzun zamandır da aşk yaşayan iki sevgili. Öyle tutkuyla bağlılar ki birbirlerine, kavga ettiklerinden sonra bile ayrı kalmaya dayanamıyorlar. Çok kavga edip anlaşamadıkları zamanları da olsa, onlar ayrılmak nedir bilmemişler; 9 yıl boyunca. Bu 9 yıl, evli kaldıkları süre. Holly 30 yaşına girmeden 1 sene kadar önce Gerry'nin beyninde tümör olduğunu ve maalesef tedavi için geç kalındığını öğreniyorlar.

1 senelik yaşam mücadelesinin üstüne, Gerry ölüyor. Aslında biz kitabı zaten Gerry ölmüş iken okumaya başlıyoruz. Evet, filmde de böyle... Ama kitapta daha hikayeye odaklanmak mümkün, filmde ölen kişinin değerini herkes adına geçtim; Holly için bile tam olarak anlatamıyor... O duygu maalesef verilememiş.


Kitaba göre diyordum; kitapta Gerry öldükten sonra, anılarla ve aşkla dolu geçmişlerini unutmak istemeyen ve sevdiği adamsız yeni geleceğine isyan edip anlam veremeyen Holly'nin hikayesini okuyoruz. Holly 5 kardeş, Gerry ile erken yaşta evlenmiş. Çok iyi bir kariyer kuramamış, çok kez iş bırakmış ve son işini de Gerry'nin hastalık sürecinde eşine bakım vermesi gerektiğini için bırakmış.

Holly'nin iki, Gerry'nin de bir yakın arkadaşı var ve Gerry'nin arkadaşı Holly'nin arkadaşlarından biriyle evli. Gerry'nin Holly'ye ettiği bir söz varmış, "senden önce ölürsem, ben yokken yapman gerekenlerin listesini çıkarıp atmalıyım sana" diye. Bir tartışma esnasında, Holly'nin sakarlık ve de umursamazlığına karşı edilmiş bir sözmüş bu. Bundan arkadaş grubunda da bahşedilmiş...

İşte Gerry, ölüm döşeğinde iken bu listeyi hazırlamış ve 30. Yaşından önce ulaştırmak üzere Holly'nin annesinin evine tüm mektuplarını göndermiş. Holly, 2 aylık bir yas sürecinin sonunda annesinin geldiğini unuttuğu postasını haber vermesiyle gidip alıyor mektuplarını ve pakette 1 yıl dolana kadar her aya bir mektup var. Tek kural var, mektupta yazanlara uyulacak ve her ay başında bir tane açılacak.

Bu mektuplar sayesinde; Holly'e baş ucu lambası almasını, kareoke korkusunu yenmesi, yeni yaşını kutlaması, arkadaşlarıyla tatile çıkması, yeni bir iş bulup sevdiği işi yapmasını ve en sonunda da artık yeni birine aşık olmaktan da korkmamasını öğütlüyor. Holly bu şekilde, kah bocalıyor kah toparlanıyor ama bu süreci onun sayesinde atlatmaya uğraşıyor...

İşte bu mektupların hepsi, "Not: Seni Seviyorum" ile bitiyor. Gerry ölümünü beklerken her fırsatta eşine yardım olabileceği kadar yazmaya çalışmış ve bunları eşinin anne babasının evine ölünce gönderilmesi üzerine birine ulaştırmış. 

Böyle güzel işlenmiş bir konuya, yeni arkadaş Daniel da ekleniyor; kendisi yeni açılan barın sahibi. Kah gülüyorlar, Kah birbirlerinden acaba hoşlanıyorlar mı hissiyle okuyorsunuz. Ama Holly hep sadık, eşine de onun ardında kalan acısını çekmeye de...

Kitapta en katı disipline ve eleştirel bakış açısına sahip ağabeyi de vardı, en cana yakın görünen ağabeyi de. Bir küçük kız kardeşi, bir de onun da küçüğü yönetmen erkek kardeşi var. Bu yönetmen kardeşi, karaoke gecesinden önceki doğum günü gecesini videoluyor ve kızlar gecesi adında bir belgesel film ortaya çıkarıyor. Kitapta bunu da beraber izlediklerini görüyoruz. 

Son olarak Kitapta anne ve babasının desteğini hep görüyoruz, çocuklarına toparla kendini deseler de dinleme anlama ve maddi manevi destek olma var. Ancak Gerry'nin anne babası, babasının ameliyatı sebebiyle cenazesine bile katılamamış ama iyileşince dahi bir uğramamış görüyoruz ki...

Kitapta disiplinli katı abinin yumuşayıp değişmesi ve gelişmesini, kardeşlerine yakınlaşmasını, ailesi ve öncesinde işinden ayrılma sürecinin kendisine nasıl faydalı olduğunu sonradan farkettiğini ve de Holly'nin kardeşlerine ve kardeşlerinin de Holly'e desteğini de görüyoruz.

Sharon ve Denise adlı iki arkadaşının, Holly yas halinde iken hayatlarının birinin evlenecek adamı bulması birinin de 7 ay sonra çocuğu olacağı haberini vermesi ve Holly'nin hayatı altüst olurken herkesin hayatının yoluna girmesinden yana hissettiği depresif hallerini, bu hallerden kurtulma süreçlerini de okuyoruz...

YANİ KİTAP DERYA DENİZ, FİLM ANLATIMI İSE TIRT!



O zaman biraz da filme geçeyim;


Film bir apartman dairesinde geçiyor, eşini kaybeden Holly'nin eşi yaşarken bu apartman dairesinin küçüklüğü ve eve sığamamaktan şikayet ettiği bir kavgayla başlıyor. (Kitapta ise hiçbir şekilde ev küçüklüğü mevzubahis değil, evleri müstakil bir ev üstelik.)

Filmde de kitapta olduğu gibi, Holly'nin sakarlığıyla ışığı kapatıp yatağa geçeceği esnada ayağını yatağa vurması dile getiriliyor. Gerry, bu eve bir gece lambası almak şart diyor. Gerry çok sağlıklı ve de hayatta iken, bir sonraki kocama söylerim alır o zaman diyor Holly de. Gerry de dalgaya vurup, o zaman ben sana benden sonra yapılacaklar listesi hazırlayıp bırakayım madem diyor. 

İşte Gerry öldükten iki ay sonra bu dalga konusundan yola çıkarak hazırladığı mektuplar posta yoluyla Holly'e ulaşıyor. Her ay bir tane geleceğini de ilk mektupla öğreniyor ve ne zaman biteceğini de bilmiyor. Garip... (Kitapta tüm mektuplar elinde olduğu için, ne zaman biteceğini de biliyordu üstelik)


AMA İNANIN EN BÜYÜK SORUN BURAYA KADAR OLAN KONULAR DEĞİL, FİLMİN DEVAMI DA KİTAPTAN ÇOK AMA ÇOK AYRI!

Kitap boyunca, eşini kaybetmiş Holly'e karşı ailesinin başta belki az ve anlayıştan biraz uzak ama sonrasında olması gerektiği kadar ilgili olduğunu gördük. Hem anne ve babası, hem de bütün kardeşlerinin. 

Ancak filmde, Holly'nin annesi Gerry'i hiç sevmemiş ve ölmüşse ölmüş unut artık modunda takılıyor. Holly'nin babası da, annesini terketmiş! Kitaptan çok ama çok ayrı. Zaten dediğim gibi, kitapta 5 kardeşler ve filmde iki kardeşler! (İnsan şunu diyor izlerken, keşke filmi yapıp da böyle hakaret etmeseydiniz bu emeğe...)


Kitapta Gerry'nin cenazesine öz anne babası gelinlerini sevmedikleri ve de babası ameliyat olduğu ayakta duramadığı için gelmediği, sonra bu gelemeyişi de telafi etmeyip 1 sene sonra dışarıda bir erkekle gördüğü için edepsizce davrandıkları anlatılıyorlar.


Ama Filmde, ameliyat sebepleriyle gelmedikleri kayınvalidesi ve kayınbabasının yanına Gerry mektup bıraktım oraya dedi diye gidiyor ve anne baba oldukça ilgili davranıyor ve de gelemedikleri için üzgünlüğünü dile getiriyor. Bu konu da beni çok rahatsız etti ya! :/

Kitapta olmayan ve filmde yeralan bir karakter var ki; keşke Daniel olmasaydı da filmde, o karakteri daha çok seyretseydik! Karakter adı William, Gerry'nin çocukluk arkadaşı ve İrlanda'da tatile gidince tanışıyorlar aslında. Hem oyunculuğu hem makul ve ilgili tavırları, Gerry kadar sarıp sarmalaması ve anlaması Holly'i; beni çok ama çok mutlu etmişti... :/ 

(William karakterini oynayan oyuncu, Jeffrey Dean Morgan! Adamım çok çok iyiydin, filmdeki en iyi sendin!) Üstteki kolajda, William ve de Daniel var, bakın da siz karar verin karizma hangisidir diye... :)



**

Bunlar da ekstra bilgiler olsun madem;


Kitapta Gerry yaz tatiline gönderiyor ve o tatilde kızlar deniz ortasında deniz yatağında mahsur kalıyorlar. Sahil Güvenlik kurtarıyor... 

Filmde Gerry İrlanda'ya kış tatiline gönderiyor ve o tatilde kızlar gölde balık tutmaya çıkıp, sandallarının küreklerini düşürüp gölde mahsur kalıyorlar. İrlanda'da Gerry ile arkadaşlık etmiş yakışıklı müzisyen gelip kurtarıyor! (William efendi! :))

Kitapta Gerry, karaoke korkusunu yenmesi ve cesaretle hayata atılmasına uğraş veriyor. Holly çok itiraz ediyor, orası kitabın en önemli noktası belki de, önceden düştüğü gibi düşmekten korkuyor sahnede ve rezil bir sahne performansı öncesinde tuvalette saklanıyor. Sonra çok zor olsa da Sharon onu sahneye çıkmaya ikna ediyor. Sahneye çıkıyor, yuhalanıyor. Çok kötüydü diyorlar, herkes hem fikir oluyor. Ama başardığı için yine de tebrik ediyorlar ve ailesi her konuda destekliyor!

Filmde Gerry, karaoke korkusunu yenmesi ve sahneye çıkması gerektiğini söylüyor. Hayır diye itiraz etse de, gergin görünse de; Holly çok zorlanmadan sahneye çıkıyor ve şarkıyı söylediğinde sesini çok duru görüyoruz. Şarkısını güzel götürüyor ve bitirirken de oldukça iyi alkış alıyor ama herkes çok kötü olduğu konusunda onaylayıp duruyor. Ne saçma ne saçma!?

***


Bu arada oyuncu seçimlerine de değinmem gerekir; Gerry seçimi ne kadar doğruysa, Holly seçimi o kadar felaketti film için. :/ Hilary Swank, maalesef bu filme yakışan bir kadın oyuncu olamamış. Arkadaşlar arasında oynayan Lisa Kudrow olabilirdi onun yerine veya Emma Stone olabillirdi. Emilia Clarke da olabilirdi. Jennifer Lawrence olabilirdi. Ama Hilary Swank, çok havada kalan bir oyunculuk sergilemiş...

Bir de kitapta olduğu gibi filmde de olan Daniel isimli bar sahibi arkadaş vardı; maalesef onun da oyuncu seçimi felaketti. Adam çok sarhoş gibi veya saf bakıyor. Kitapta çekici ve yakışıklı diye bahsedilen, hoş sohbet Daniel; filmde asla öyle değildi! Sanki sapıklık için Holly'e yaklaşan, saf kötü bir birey gibiydi. (O karakteri oynayan oyuncu da Harry Connick idi..) Yukarıdaki kolajda onun da resmi yer alıyor, bakın karar verin! :(


***
Diyeceğim o ki;

Filmi olan kitaplar arasında bu kitabın filmi, benim için hayal kırıklığı olan bir eser oldu! 

Biz ki Alacakaranlık ve Harry Potter kitap serilerinin filmlerini izledik. O kitaplarda da eleştiriler yapıldı elbet ama ana karakterlerin etrafında dönen hikayeyi bu kadar derinden değiştiren hiçbir filmi olmadı. Bu film ise filmi ayrı kitabı ayrı bir hikaye halini almış yazık ki, çok üzücü bir durumda şimdi!

Ben hep söylüyorum, istenince bu filmler de çok güzel yapılabiliyor; Alacakaranlık, Göçebe, Senden Önce Ben, Kocan Kadar Konuş, Zaman Yolcusunun Karısı gibi... Bu bahsettiğim eserler, kitaplarını okuduğum ve filmlerini izleyip yazılarını yazdığım "Filmi Olan Kitaplar" yazı dizimin parçaları üstelik... :) O yazılarımı bu linke tıklayarak aşağılara inerek bulabilirsiniz... =)

Kısacası; filme puanım 2,5 iken, kitaba puanım 10. Kitapta istediğim duyguları alabildim. Çünkü konu bütünlüğü, zaman sınırlaması olmadığından, gayet net sağlanmıştı kitapta. Ama film için konuları azaltmak gerekse bile, hikayeyi değiştirmeden yapılabilirdi. Ana hatlar verildikten sonra, çok da güzel bir film çıkardı bu hikayeden...


Sınıfta kalan bir Filmi Olan Kitaplar yazısı oldu, ama neyse ki sadece filminden ötürü. Kitabını da beğenemesem dehşete düşerdim sanırım. :)

Ama şu konuda çok net emin olalım, sadece filmi izleyen güzel izleyiciler; BU FİLM ROMANTİK KOMEDİ DEĞİL! BU FİLM ROMANTİK DE DEĞİL!  Bunda hem fikir olmalısınız, romantik olan Gerry imiş; ona lafım yok. Bir de William'a; ah William, üzümlü kekim... =)


Saygılar, Sevgiler ve de buraya kadar okuduğunuz için çok çok teşekkürler diyorum... :)
Diğer yazılarımda görüşmek üzere...


25 Kasım 2024 Pazartesi

Sevgili İnternet Günlüğüme; Bir Dönüş Hikayesi Daha - 25.11.2024


Son olmasını umarak, bir kez daha bloğuma yazmaya geri dönüş yaparken sizleri kocaman selamlıyorum... :) 


Sevgili İnternet Günlüğüm;

Yazmayı çok özledim ama saçma sebeplerle bir şekilde buralardan uzak kaldım. Yazmak, anlatmak ve yazmaktan yorulmak istiyorum yine. O duygu ve o rahatlamayı çok özledim. 

Peki, o zaman neden gittin? Derseniz; sanırım biraz uzaklaşayım derken, işi abarttım. :)) Dilerim bundan sonra yine sıklıkla buralarda olurum...


*

Ağustos 2024'ten bu yana yokum buralarda ve ben her geri döndüğümde yaptığım gibi buralarda yokken neler oldu bahsederek başlamak istiyorum yine. Çünkü sonrasında devam etmenin bir yolunu buluyorum ama ne oldu ne bitti anlatmak bana da iyi geliyor öncesinde... 



Ağustos ayı bol örgü ile geçti, sipariş çantalarım vardı ve onları bitirip teslim etmekle uğraştım önce. Son 1 senedir bu işle uğraşmaktan ötürü büyük keyif duyuyorum. Temmuz, Ağustos, Eylül ve Ekim  de bu siparişlerimle dolu dolu geçti. Bu aya gelince de, ay başındaki siparişlerimi tamamlayınca bir duraksama gibi oldu şu son iki hafta ama o da tam zamanında oldu aslında; Termal tatilde aldığım havuz tedavisi sonrası yorgunluğum ancak geçti. 

Şimdilerde henüz netleşmesini beklediğim siparişlerim harici, elimde kendi planladığım örgü çantalarım var. Örmek beni çok güzel besledi galiba, örerken izlediğim dizi ve filmler veya videolar dahilinde buraya yazmaya fırsat ayıramadım biraz da. Bakın bu biraz da benim suçum bu anlamda, evet kabul ediyorum! =) Ama örerken az buz değil, kendimi kaybedecek noktada doyuma ulaşıyorum. Sanki bulunduğum yer benim atölyemmiş, ben de kendi markamın ürünlerini tasarlıyorum. Cümlemin içinde bulunan atölye, resmi şekilde yok sadece. Nasıl hissediyorsam öyle gidiyor işte. Şükür ki. =) 


**

Ağustos bitti, sımsıcak bir Ağustostu ki; bana kendimi çok çok iyi hissettiriyordu. Sonra Eylül geldi ve başlangıcında mevsim geçişinden biraz etkilendim yine bu sene. Her ay yazdığım "artık ayda bire düşen" yazılarım vardı ondan önce, ama o ay bana "tamam gerek yok bu ay yazmama" dedirtti kendimce. Sebebi yoktu, yorgun hissettiriyordu sadece. Bir de bir türlü sonlanmayan garip rüyalarım vardı Eylül ve Ekim ayında. Sebebi sağlığımla ilgili gidişatlardı bence... 

Eylül ayının başında, kış temizliği niyetine önce tüm albümleri toparlamak üzere üç adet fotoğraf albümü aldım ve eski fotoğrafları düzenledim. Sonra da odamda gereksiz ne varsa atmaya giriştim. Mevsim geçişlerinde bunu yapmak rahatlatıyor, hiçbir şeyi atmasam da düzeltmek, ortamda bulunan eşyaları azaltmak ve kullanmadıklarımı kaldırmak bile bana iyi geliyor. Bu sefer de bana hissettirdiği rahatlığı anlatamam size. Ama gel görün ki, hala atılacak eşyalarım var. Onlar için de odamdan gidişleri yakındır diyelim. 



Eylül ayındaki nöroloji randevumda, doktorumuz henüz hastalığım için kullanacağım ilacımın ülkemizin maddiyat sebebiyle getiremiyor olduğunu ama bir başka ilacın da bizim hastalığa fayda sağladığını iletti. Didem için de deneme izni almak istiyorum sizden dedi, annem ve bana. Kas erimesi hastalığımın tedavisinde varolan durumu kötüye götürmemek üzere faydalı olacağını ama yine bir kısım iznin SGK'dan çıkması gerektiğini söyledi. Gerekli dosyaları tamamlayıp ilettik tekrar doktoruma ve sonrasında da bu sefer temkinli sevinmek suretiyle evimize döndük. Ama gelin görün ki, 11 Eylül'den bu yana ilaçlarımızı almak üzere savaş vermekten başka hiçbir şey yapamıyoruz. Henüz bizi ilaçlarımıza ulaştıracak o olumlu cevaplar gelemedi. 

Eylül sonunda Antalya'da, Ekim başında Ankara'da olmak üzere iki düğünümüz vardı bu arada. Antalya'da geçen sene 7 Ekim'de evlendirdiğimiz Meryemimin, bu sene de abisi Tolgayı evlendirdik. Mutluluk ve huzur dolu bir düğün öncesi ve düğünle sonrasını atlattık orada, şükür ki... Rabbim hep mutlu etsin, amin. :) Sonrasında da Ekim başında Ankara'ya yol aldık. 1 hafta da orada kaldık, zira orada da annemin teyze torunu Onur'un düğünü vardı. Onları da mutlu mesut evlendirdikten sonra, 1 gün daha kalıp evimize döndük. (Dileyen herkesle beraber mutlu mesut yaşasınlar, amiin)




Ekim ayının ilk haftası bittiği gibi, bir sonraki hafta başında evimize döndük. Nöroloji doktoruma tekrar muayene olmaya gittim bu dönüşten sonra. Bir de instagram üzerinden tanışıp, benimle aynı hastalığa sahip bir arkadaşımı götürdüm bu gidişimde. O gün ikimize de, maalesef onay alamadım hala SGK'dan diye haber verdi. O dönüşten sonra, hem doktorumuzu hastanesinde tutmadıkları için hem de ilaçlarımızı alamadığımız için Cimer'e yazmaya başladık. Bunu duyurduğumuz instagram paylaşımlarımız sayesinde de, hastalığımıza ait (LGMD) platformun kurucularıyla tanıştık ve onların whatsapp grubuna katıldık beraber. O grupla da ne kadar uğraşsak da, henüz siyasileri yani devlet büyüklerimizi ortak paydada buluşturup ilaçlarımızı vermeleri için ikna edemedik. Sürecin detaylarını ve de bize destek olabileceğiniz paylaşımları, Buradaki X hesabıma ulaşarak paylaşımlarımdan takip edebilirsiniz. Paylaşımlarımıza destek verirseniz, sesimizi daha fazla duyurabiliriz...

Kasım ayı başlangıcında, Ankara'da eylemimiz vardı. Gidebilen herkes, 1 hafta boyunca biz kas hastalarının ilaçlarını alabilmesi için Sağlık Bakanlığı önünde mücadele etti. Birkaç sözler verildi, yerine getirilecek mi bekliyoruz ama ilaçla ilgili herhangi bir devlet elinden düzenleme hala mevcut değil. Sağlıkta tasarruf yapılmasını kabullenemiyorum, kabullenemiyoruz. Bu sistem, bu düzensiz düzen ne zaman değişir çok merak ediyoruz. Ekim ve Kasım'a bahanem de sanırım bu durumların içerisinde yazma hevesimin kalmayışı idi işte. Ama şu an yazmaya hazır hissediyorum kendimi... :)

****

Sağlığım ve Fizik Tedavilerim Hakkında;




Kasım ayındaki ilk ara tatilde Pamukkale'ye termal tatile gittik ailecek, orada bol bol paylaşım yapıp yazabildim işte. Farklı ortamda bulunmak öyle iyi geldi ki, "dönünce dönüyorum bloğuma" dedim ve iki hafta geçti döneli; ancak gerçekleştirebildim. Orada havuzda çok etkin olarak günlük tedavi görmüş gibiydim. Buradan gitmeden önce gün içinde soğuk sebepleri ağrılarım vardı, orada o da kesilmişti.

Açık olmak gerekirse, bu sene içten çok azmim var ama dış etkenlerde hastalığım ve sağlığım adına tam olduramadıklarım da mevcut. Mesela ek fizik tedavime başka şekilde devam etmem gerektiğini söyleyen fizik doktorumdan sonra, bir türlü o doğru başka tedaviyi olduramadım. 

Gemlik belediyesinin Termal Oteli açılacaktı bu Eylül ayında ama hala bir gelişme mevcut değil. Bursa'da bir fizik tedavi merkezine gidebilmem için yol çok uzak ve git gel yorucu olacaktı ama ona bile imkan aradım. Bu dediklerimi araştırıp, Pamukkale termal tatilini ve de oradaki sıcak su havuzundan faydalanmamı yerine getirmeyi bekledim ki; olduramadığım surette, tekrardan ek fizik tedavi aldığım eski hastaneme dönüş yapabileyim. 

Bloğuma döndüğüm gibi, o fizik hastanesine de bu hafta içinde dönmeyi planladım kendimce. Çünkü buraya yazmayalı, haftada iki gün aldığım fizik tedavi daha da çok yetmez oldu ve beni yavaş yavaş güçten düşürdü. Buraya yazmayalı kullandığım takviye gıdalarımın dozajını arttırdım, ağrı anlamında (özellikle gece ağrılarım konusunda) bir sıkıntım kalmadı. Ama direnç konusunda bir düşüş yaşıyorum ki, bu da benim için yine iyileşmemde gerilemem demek. Hastalığımın gidişatı iyiye gitmiyor ve geriye düşüyorum demek...

**

Beslenme Düzenime De Değineyim;

Mayıs ayından beri, dikkat ettiğim beslenme düzenimi kısa süreler haricinde hiç bozmadan devam ettirmeyi başardım. İnanmazsınız belki ama bu ay her şey dahil otele (Pamukkale) gitmiş de olsak, orada her gün girdiğim havuz bana egzersiz düzeni sağladığı için (çünkü bir kas hastası için en faydalı egzersiz suda yapılan egzersizdir); protein ve dengeli beslenmeyi de önemseyip orada hazımsızlık yaşamamak ve de eve kilo almadan dönmek istiyordum. Tabii ki onu da başardım... :))

Ne yaptım peki; paketli gıda ve hamur işlerinden uzak durmaya devam edip, tavuk balık sebze ve de benzer sağlıklı gıdaları yemeye devam ettim. Çeşit açısından da hiç zorlanmadım tabi, bol roka, bol biberli salata yedim. Zaten en sevdiğim de olunca, şifa oldu bence bana. :) Bir de otelde haşlanmış sebze salataları da vardı, yoğurtlu salatalara hiç yanaşmadım ve bol bol bunlardan yedim. Son 2 ayda farkettim ki, akşam yediğim yoğurdu hazmetmekte zorlanıyormuşum. Artık akşam yemeğinde makarna yoksa yemiyorum yoğurdu, o da yersem sıcak makarna üzerine döküyorum. O zaman dokunmuyormuş. Zaten yaklaşık iki aydır araştırdığım üzere, gaz yapan besinlerin sayısı ve çeşitliliği o kadar fazla ki; benzer sorunlarınız varsa çiğ sebzelerin ve fermante besinlerin (turşu, yoğurt, ayran, kefir gibi) çoğunu dönem dönem bırakarak denemeyi ihmal etmeyin derim... 

Neyse, konuyu şuraya getireceğim; gitmeden 3 gün önce bel göğüs ve bacak çevremi ölçmüştüm, 9 gün sonra bel çevremi ölçtüğümde 4 cm incelme gördüğümde sevincim çok büyüktü. Kendimi bozmadan devam ediyorum şimdi de, hamur işi yemediğim zamanlarda "hazımsızlık, mide ağrısı ve bunlara bağlı nefes darlığı" da çekmediğimi farkettim bu süreçlerde. Hem de hiç! :)

Diyeceğim o ki, uyku düzenimin yer yer gece yarılarına taşması dışında bu konuda da çok şükür sıkıntılarımı büyük ölçüde atlattık. 

***

Geri Kalan Her Şey;



Pamukkaleden döndük döneli, o sıcak sudan buralara çıkıp gelmiş olmanın verdiği hamlıkla annem ve eniştem kulunç ağrıları çekiyorsa da; genel olarak ailecek de iyiyiz şükür ki. Annem ve eniştem doktor kontrolünde ilaç kullanıyorlar bu ara, şifa olsun inşallah...

 Soğuk havalar burada son 1.5 haftadır başladı. Balkonda oturmaktan vazgeçip, nihayet içeride oturmaya terfi ettik yine. Geceleri üşümemek için yün yorgana geçtim ama geçen sene onun da kar etmediğini düşünürsek, bana bu sıra en çok internetten üçlü kombinasyon ve çinko içerikli magnezyumun etki ettiğini düşünüyorum. Gece ağrılarım bu sene şükür ki yok. (Bu arada bu takviyeyi direkt doktorlarımdan destek alarak kullanıyorum, sadece devletin ödediği türü kullanmayı bıraktım. Çünkü kas odaklı bir magnezyum değildi maalesef.)

Geçtiğimiz hafta başında bilgisayarımı yeniledik, buraya dönmemin bir sebebi de aslında bu yeni bilgisayarım. :) Hayırlı olsunlarınızı alırım. Çünkü bundan önceki bilgisayarım maalesef çok yavaştı, çok arıza çıkarıyordu ve istediğim şekilde işlemez hale gelmişti. O zaman buraya da yeni reklam yönetmeliği gereği yazmak gerekiyor mu emin değilim ama bir iletelim, marka yazacağım için #reklamdeğildir ibaresini; yeni bilgisayarım Monster ailesinden, bana ve bizlere hayırlı uğurlu olsun... =) (Laf bende kalmasın, Kasım ayına özel kendi sitesinde bir banka ile anlaşması vardı; sitesine bakın anlayacaksınız, reklam için değil de ihtiyacı olanlar faydalansın diye söyleyeyim dedim.) 

İşte bu aralar aklımda en çok kas gücümü daha fazla arttırmak üzere ek fizik tedavilerime başlayabilmek, ilaçlarımıza ve tedavilerimize kavuşabilmek için devletimizden onay alabilmek ve de buralara yazmaya dönebilmek vardı. Bahsettiğim üçü de mental sağlığımı korumaya yardımcı sebepler. Ek fizik tedavime başlamazsam aileme daha az yardımcı olabilirim, devletimiz ilaçlarımızı vermezse bu hayatı sevdiklerimle daha kaliteli yaşamakta zorlanmaya devam ederiz ve yazmaya devam etmezsem mental sağlığımı şu üç ayın sonunda sanırım toparlanmakta artık zorlanabilirdim. 


******

İşte bu gidişatlardan sonra; döndüm geldim yeniden diğer evim olan bloğuma ve sen okuyucumun huzuruna... Son bir aydır odaklanma problemi yaşıyorsam da, başladığım gün olan bu günlükvari yazımı bitirebildiğime sevinerek; BEN GELDİM, SEN NEREDESİN EY OKUYAN VE NE HALLERDESİN? DİYORUM. Beni yorumlarından mahrum bırakmazsan sevinirim.. :)

Son sözlerimi yazarken, bir sonraki yazımın en son okuduğum kitabın filmini bu akşam izledikten sonra yarın veya öbür güne yazmayı düşündüğümü ekleyerek; hepimize ülkenin gündeminde aklı salim kalabilmeyi diliyorum... =) 

SEVGİLERİMLE, SAĞLICAKLA KALIN...


13 Ağustos 2024 Salı

Geçen Haftanın Cumartesisi - 03.08.2024 Cumartesi

Yaş 32, doğaya daha da fazla ait hissediyorum kendimi...




Doğa içinde daha rahat, daha içten huzurlu ve de kendimdeymişim gibi. Son zamanlarda teknolojinin gelişmesiyle gerçek ilişkiler kurmaktan uzaklaşan insanoğlunun her fırsatta yüzleşmesi gereken şey, doğal hayat içinde yer aldığında ne hissediyor bir bakması gerektiği bence.

Gemlik'in yüksek kesimlerde köylerinden birinde, Haydariye Su Düşen Şelalesinin kenarındaydık bugün. Şelaleye akan suyun oluşturduğu dere kenarına kurulduk. Ördüğüm örgümü, okudum kitabımı ve dumbell'ımı aldım geldim. Annem, babam ve ben. Annemin dayısıgilin arsasına geldik sabahtan. Güneş vurana kadar orada idik, sonra güneş çıktığı an erzaklarımızı toplayıp şelaleye doğru geçtik.

Doğaya çıktığımda küçüklüğümden beri en korktuğum şey böcekler meselesi oldu bu zamana dek. Son senelerde kendimi geliştire geliştire meğer bugüne dek getirmişim. Vızıltı duyduğum an, kanat sesi duyduğum an (böcek, arı vs) çığlık atan benim üzerime; bugün arı kondu. Önce kolumda gezdi, korkmadım değil ama sakin kalmaya uğraş verdim yine de! 

İlk Vızıltıları duyduğumda yüreğimin korkusu beni ürküttü, nasıl burada akşam geçecek dedim. Sonra okuduklarımı düşündüm, hayal et hiçbir şey olmayacak. Sonra sakinledim, ferahladim. Sürece sadece inandım, çünkü en dip noktada idim ve ya o ya o kısmında idim.

Bir an sesimi çıkarıp, "anne baba bu arı sürekli üstümde geziyor ama korkuyorum" Dedim. "Bizim de burada var arı, korkma bir şey yapmıyor." Dediler. Onlar dere suyunun içine attıkları masanın çevresinde oturuyorlardı, ben derenin kenarında başka masada... 

O vızıltıya o gün dahi alışamadım, ama biraz olsun direncini kırdım hassasiyetimin. En fazle ne olur? İğnesini batırır, canım acır,  iğneyi çıkartırlar ve hastaneye gideriz hemen. (Acaba benim arı sokmasına alerjim var mı?)

Gün bitti geçti bile ama o vızıltıya hala alışamadım, duyduğumda en inceden içimi oyuyor o ses. Ama hassasiyetim azaldı biraz, çok şükür... 

En garipsediğim ana gelince; önce boynuma vızıldayarak gelen, sonra da sesi kesilir gibi olunca koluma yürüyen bir şeyi karınca sandım. Elimi uzatınca arı çıktı elime, parmağımda bir arı ve ben hiç kalp çarpıntısı olmadan arıya bakıyorum. Efsane bir andı ve bu anlar yaklaşık 5-6 senelik kendini böcek korkusu sebepli teskin etmeye çalışan birinin yaşadığı iyileşme anıydı... 

*** 


Doğa içinde geçirilen bir gün, arıya dokunduğum ve vızıltıya geliştirdiğim dirençli bir gün; okuduğum kitabi yarıladım, elimdeki örgümün yarım yumak ipini bitirdim...

En çok da dinlendim; hiçbir ekran veya dış ses olmadan kendimi dinledim. Çünkü bu bölgede telefonlar çekmiyor, radyo almayı unutmuşuz ve telefonumda da kayıtlı müzik bulunmuyordu. En son ne zaman böyle bir mekanda bulundunuz? 

Ben günün sonunda kendimi evde bu kadar verimli olmadığımı düşünürken buldum. Yaptığım çok bir şey yoktu ama daha diri ve net görüyordum uğraşlarımı. En azından düşüncelerim bile temiz ve bana aitti. Kimsenin derdiyle dertlenmeden, aşırı empatiden, duyarlılıktan, benim olmayan hisler bilgiler ve de uğraşlardan uzak... 

Bu çok şey demekmiş, farkettim. Oradan geldim geleli dikkat etmeye karar verdim, baktığım gördüğüm empati kurduğum ve dert edindiğim haberlere çok odaklanmayacağım.

Hayat geçip gidiyor da, gerçekleştirmek istediğimiz hayaller adına uğraş vermemiz gereken zamanlarımızı erteliyoruz çoğunlukla. Yerine olmadık üzüntüler ve endişeler koyuyoruz. Sanal görsellerin yapay mutluluk hormonu salgılamasına kapılmış durumdayız. İşte bugün bunlar acı geldi bana...

03.08.2024- Cumartesi, Su Düşen Şelalesi Çevresi

18 Temmuz 2024 Perşembe

Kusurlarımızla Sevmek - 18.07.2024


Dün kendime zaman zaman sorduğum sorulardan birini sordum instagram hikayemde sizlere de; (instagram hesabım ---> didolatte_)

"Kendini görünür görünmez kusurlarınla sevebiliyor musun?"

İnsan kendini ne kadar sorgularsa o kadar anda ve de kendinde kalabiliyor bence. Peki sizce?

Benim bu soruma cevabım evetti bu sefer, şükür ki; ama bir dönem ne yazık ki benim bile cevabım "hayır" idi. Bu seferse, ilk başta hemen farkettim de hemen bir ama vardı içimde; bazısı beni ben gibi sevemiyor, diye. Hemen arkasına bir soru iliştirdim;

"Peki, çok mu gerekli?" --> İşte burada hep hatırlamam gereken o cevabı yapıştırınca rahatladım: Hayır, hiç de gerekli değil!

**

Sosyal medya aleminde süslü laflarla anlattıkları "kendinizi sevin" cümlelerinin özünü kavramalı ve ötesine takılmamalıyız. Hepsinin anlatmak istediği öz, "yetişkin bir birey olduysan kendini kabul ettiğin gibi kabul edilmediğin yerden uzak dur". Aslında bu kadar basit işte.

Bazen içgüdüsel belki de, yalnız kalmamak uğruna nelere tahammül ediyoruz. Zorbalığa mı, hakarete mi, ötekileştirmeye mi, düşüncelerini kabul etmemeye mi, dış görünüşünde kusur aramaya, yaşama stiline karışmaya veya daha fazlası deneyimlerine saygı duymamaya mı! 

- Kimseyi rahatsız etmedikçe ve mutsuz etmedikçe, kendi hayat düzenimizde yaşamaya gayret edelim. 

***

Bir laf vardı; seni sen kadar benimseyen biri olana kadar yalnız kal, diye. İster arkadaş, ister eş, isterse de eksik hissettiğin bir şey olsun bu; olmuyorsa zorlamaya hiç hevesim kalmadı inanın ki! 

Yaşama çabamı ve hayatta var olma amacımı kavramayan herkesle de yollarımız ayrılsın gereken yerde. 

Yüzümde sivilcem varmış, gıdım ne kadar uğraşsam da gitmemiş, saçım bozulmuş, fotoğraf çok da fotojenik çıkmamış, başkasının gözüyle bakayım olmuş mu? Bunların da hiçbirini umursamıyorum artık...

Görünür görünmez kusurlarımı kabul edince daha kolay oldu hayat. Zira ben de insanım ya, beğenmeyen uzak dursun demek bu kadar kolay hepimiz adına.

???

Şimdi bu paylaşım ne ki Didem diyenlere; 

Hem içimden geldi, hem de yeni yaşımdan önce biraz daha bu konularda seviye atlamam gerektiğini farkettim. Yaşım ilerledikçe stresle yaşamak konusunda daha beceriksiz olmamak adına, bu düşünceleri geliştirmem gerekti.

Ve #iyiki :)

1 Haziran 2024 Cumartesi

Mayıs Kapatır, Haziran Açarım - 1 Haziran 2024


Kapat Mayıs'ı kapat, soğuk gelmesin. Yaz geldi, ortalık şenlensin! =) (Burada kaş kaldırıp göz süzdüğümü düşünün, zira son iki gündür varolan havadan o kadar memnunum o kadar memnunum işte...)


Bu fotoğraflar mesela bugünden; enerjisi ve güneşi bambaşka değil mi sizce de? :) Dün gram üşümeden uyudum ve biliyorsunuz ki üşümektense, sıcak olduğu için uyuyamamayı tercih ederim! Kaslarım o derece iki gündür rahat işte...

Bir Kas hastası olarak soğukların ceremesini ben çekiyorum ama yılın 9-10 ayı soğuk olmasına ve iklimlerin şekil değiştirdiği için yazı daha da kısa yaşayabilir olduğumuza rağmen; yaz gelince, "sıcak, esmiyor, yanıyoruz" diyenler birazcık yansın ve bizler toparlanalım diyorum... =)

***

Çok uzatmadan bir çağı kapatıp yazı açmaya girişelim, 2024 Mayıs ayı yeniden çok radikal kararlar alıp değişiklikler yaşadığım bir aydı. 

Sabahları erken kalkmaya başladım; şimdilik 9.30 ve 6 Mayıs'tan bu yana değişmemesinden de memnunum. Zamanla düzeltir vücudum kendi uyanma saatini yine ama zamanı gelince.. 

Tığ işi örgü çanta siparişlerime daha da adapte olup siparişlerime odaklandım. Bir deri etiket ismim bile mevcut, buradaki instagram hesabımda 2024 isimli öne çıkanlar albümümde görebilirsiniz...

Çok kitap okuyamadım ama nicedir okumayı çok düşündüğüm üzere bir kitabı edindim. Adı "Rezonans Kanunu-İsteklerin Yönetimi, yazarı Pierre Franckh. İşte bu kitap sayesinde de, baya bir farkındalık yaşadım;

En basitinden "ayağa kalkabilmeyi istiyor olsam da, isteklerimin büyük kısmında "bir yere kadar" ilerliyorum." Ötesine dair kabullenmiş olduğum çok "çevresel inanışım" var. Keşfettiğim gibi o kötü inanışlarıma da çalışmaya başladım kendimce... Umarım kısa zamanda bu alanda da çok iş başarırım!


Bitmedi, beni ne zamandır beklediğim için en çok heyecanlandıranını da sona sakladım;

Mayıs ayında fizik tedavi aldığım rehabilitasyondaki 4-5 veli ve hastalarıyla beraber bir whatsapp grubu kurup, ilçemizde bizler için yapılmakta geç kalınan şeyleri konuşabilmek adına toplandık. Şimdilik bu haftanın ilk gününde (27 Mayıs 2024- Pazartesi) olmak üzere bir kez toplandık, bir ilerleme haritası çizdik kendimize. Bu ayın ilk haftasından başlayıp bayrama kadar olmak üzere görüşmeler planladık. Umuyorum en kısa zamanda başlayacak ve sonrasında Belediye başkanımız ile de diğer yetkililerle de görüşme sağlayacağız... :) Aslında hedefimiz bir dernek kurabilmek ama bunun için de acele davranmaktan ve sağlam iş yapmaktan yana fikrimiz mevcut. 

Bu durumda sizlere de zaman içinde görev düşecek, çünkü benden bizzat zamanları geldikçe yine "sosyal medyadan" yardım istememi rica ettiler. Birlikten kuvvet doğar, çıktığımız yol bir çırpıda sorunlarımızı halledebileceğimiz kadar kolay değil; sonu da çok çabuk gelmeyecek, nesillerce devam edebilecek bir köklü oluşum olmasını sağlamamız gerekecek... Ama beraber yaparız yine, inancım tam! =) 


**

Ben çok ördüğüm ve az okuduğum için, Mayıs ayını 1 adet kitap bitirmiş olarak yazabiliyorum; o da "Yaralı- Kahraman Tazeoğlu". Ne farkettim biliyor musunuz bununla da ilgili:

Çok severek okuduğum Kahraman Tazeoğlu kitabı bu sefer beni boğdu. Aynı şeylerden aşkın nasıl yakıcı ve de her şeyden önemli görüldüğü anlatılıyordu. Bu kitabın sizinle konuştuğunu düşünün işte, o kitap beni çok yordu ve bu yüzden lise ve üniversite zamanlarımda nasıl abartılı yaşadığımı gördüm sonunda. :)

Şu an halihazırda her gün okumaya devam etsem her hafta birini bitirebileceğime inandığım üç kitap var elimde, Rezonans Kanunu da bu kitaplardan biri... 

**

Çok kitap okuyamadım ama Çimen ve Meksika Açmazı programlarının bölümlerini örgü örerken çok izledim. Bu ay iki dizi bitirebildim; biri önceki ay başladığım "Suikast Sınıfı" adlı anime dizisi iken, diğeri de ay ortasında başladığım "About Time" isimli bir kore yapımı diziydi. Suikast Sınıfı çok güzeldi de, About Time'ı ben size öneremem! :D Bence benden bunu istemeyin. Çok yorucu, çok mantık hatası bulunan ve öylesine yapılmış bir dizi gibiydi. Yine de bir arkadaşımla izlediğim için güzeldi ama sırf konusu bir yere varacak diye bekledim de varmadı ya, çok yaraladı beni! (Ayıp be, bu bana yapılır mı?) =)


*

Eee Mayıs ayını kapatmak demişken, çok üşüdüm ve girdiğim yolun içinde ne kadar motive hareket de etsem moral olarak "çok düştüm" Mayıs ayında. Hepsinde kalkmasını bildiğim gibi, Haziran bambaşka ayağa kalkış olsun, düşmeleri az ve ilerlemeleri çok olsun istiyorum...

İşte o yüzden ben bu Mayıs'ı kapatırım, Haziran'ı açarım arkadaşlarım! =) Çok örgü siparişim var, çok kişiye kendimi anlatasım var, anlaşılmam ve zamanında elde ettiğim fırsatları daha sağlam adımlarla en iyileriyle hayatıma katmam gerekiyor. Haziran öyle bir ay işte;

Yaz geldi, sıcacık ısınıp bir oh çekecek ve yoluma bakmaya devam edeceğim. Bu ay daha çok yazmak istiyor ve sizi daha çok uyarılarımla meşgul etmek istiyorum. Çünkü yaşadığım şehir Gemlik için, burada yaşayan benim gibi engelliler için yapmak istediğim çok şey var.

Bu sorumluluğun bilincinde, daha çok uğraş vereyim diye yazıyorum bu kısmı da. Haziran güzel geldi, iki gündür ısındı içim dışım ve sımsıcak hislerimle size geldim. (: 

*

Haziran için içinizden ne gelirse yazabileceğiniz, Mayıs gitti ve Haziran geldi temalı bir yazı olsun bu; yorumlara yazabilirsiniz. 

Mesela ben diyorum ki;

Mayıs ayında farkettiğim "hayallerimdeki duvarları ve kendi engellerimi" Haziran ayında yıkmaya uğraşacağım.

Mayıs ayında moralimi düşüren her şeyden ve herkesten yana Haziran ayında bu kadar bitkin ve yılgın davranmadan, kendime güvenmeye daha çok gayret edeceğim!

Sevgilerimle... =)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...