7 Ocak 2025 Salı

Yaş 32 - Yıllar Geçerken Didem #2 - #yillargecerkendidem


07.01.2025, SAAT 08.11. Gemlik semalarında uçak sesleri duyup uyandım. Bugün için alarmı biraz ötelemiştim. Dün ne kadar dinç geçerse geçsin, birden kendime yüklenmeme kararı almaya uğraştım...

Sonuç olarak buradayım yine. Nereden devam etmeli demiştim dün, başlamam gerektiğini düşündüğüm gibi bu sefer ötesini düşünmemeye uğraşarak devam edeceğim. Bugün size yaş 32 diyeceğim, çünkü şimdiki hayatıma dair dinamiklere değinmem lazım önce...





Yaş 32; 


Yaşıtlarım hayallerini gerçekleştirebilme yolunda oldukça yardımcısı bol bir alanda çalışıyorlar ve bense onlarla rekabet edemeyecek kadar gerideyim.

İki üniversite bitirdim ama işim maalesef hala yok. Çünkü sağlık durumuma rağmen herkes kadar çalışmam isteniyor, oysa 2013ten beri kabul ettiğim bir durum şu ki gündelik hayatta bir iş yerinde herkesten bağımsız halde "herkes gibi" günde 9, haftada 45 saat çalışamam. Buna sağlığım da el vermiyor, koşullarım da.

Bedensel engelli demek, oturarak hayatını idame ettirse de tuvalete kadar yürüyebilen yatağına yatan kalkan ve dışarı sandalyesinde çıksa da eve dönünce yürüyen kişi değil! Ülkemde ne yazık ki engellilik kavramı çok yüzeysel ve destek fırsatı da oldukça yorucu şekilde işliyor.

Misal Ekpss fırsatı var bizlere, sınavı geçersen işin var ama yine sağlıklı bir birey gibi çalışmak üzere. Bu sınavı geçemezsen de özel sektörde 50 kişi çalıştıran iş yerinde bulundurulması gereken en az 1 kişisin ama bu sefer de işyerinin en gereksiz  işi de giderilse yeterlisin. Yani engellileri istihdama katmak değil amaç özel sektörde, yapabilenleri tenzih etmeli ama işveren engelli de olsa işçiyi sömürebildiği süreçte var işçi. Ötesinde yok...

Üstte bahsettiğim konularda akülü sandalyede hayatını sürdüren bir engelli iseniz, sınavı da geçemedi iseniz, özel sektörde görünen konumda zaten yoksunuz. 8-9 saat kendisiyle çalışamayacak kişiyi istemiyorlar, fazla mesai yaptıramayacağı kişiyi de istemiyorlar. Telefon edip, hadi bugün gel diyemediği kişiyi de tabii...

İşte bu üstteki koşullarda normal işçi bile kalamaz iken, ben yapamam dediğiniz sizin daha da eksiğiniz oluyor ne yazık ki... 

32 yaşındayım; üstte bahsettiğim durumlardan ve devletimin ben gibi engellilere özel çalışma yasası olmadığı için iş dünyası içinde düzenli bir yerim yok...

Pandemi dönemi yaşanana kadar, uzaktan çalışmayı sunduğum ve talep ettiğim iş yerleri ve iş bulma kurumları dahil herkes "uzaktan çalışma imkanımız yok" dediler durdular. Pandemi dönemi yaşandı ve herkes uzaktan çalışma anlayışına geçti ama bana ve benim gibilere yine iş yok... 

Tele satış ve bu satış üzerinden para kazanmayı sunan garip anlayış haricinde, uzaktan çalışma size var bize yok işte...

Yaş 32; ben kendi kendime üretip satıyorum çok şükür. Ama satış işi bana göre miydi derseniz, kısmen derim. Çünkü satış başlı başına yaptım olsun diyebilecek bir iş değil, hele ki şu düzende ve şartlarda. Reklamı, malzemesi, alıcısını bulması, sabit kazancı olmaması ve daha fazlası var.

İnsan bir şekilde istedikten sonra olmazı olduruyor da, herkesin iş hayatı ve kısacık bir alanda bile olsa sosyalliği varken sizin olmuyor aslında...

Sosyallik ve anlaşılma meselesine gelince de;


Geçen senelerde kurs yerine giremediğim için, kurs sınıfını başka yerde açtırmak istediğimi halk eğitim müdürüne ilettiğimde "Ben sana özel kurs ayarlayayım" demişti. İşte o kadar anlaşılmıyoruz genelde. 

Herkese deriz, herkes gibi olma kendin ol. Kendim olabilmem için sosyallik içinde kendimizi görmemiz gerekli bir yerde. Ben size aslında bunları anlatarak tamamıyla hayatımı sunmak ve eksikliğin kökenini düşünmeye itmek istiyorum...

Bir bedensel engellinin sözleri bunlar, çok kısa dönemlerde çalıştığım ve maaş aldığım zamanları hatırlıyorum; mutlu ettiği kadar çok az şey o "evet, normali bu" dedirtmiştir bu alanda...

Maaşlı çalışan olabilmek herkes için zorsa, benim gibiler için imkansız haline gelebilmiş durumda. Aynı dönemlerde sınırlı kişileri de görmüş olsam, okul dönemi hariç en çok kendimi sosyal hissettiğim dönemlerdendi o zamanlar...

Hayat, kendi başına değil toplumsal yaşamda yerini alınca başlıyor belki de benim için. Neticede ben de sizler gibi, iş hayatına atılmak ve hayallerimi gerçekleştirmek için okudum ve bu uğurda hayaller kurdum. 

Hayatın beni getirdiği noktada, akülü sandalye katıldı hayatıma; tam da okulum bittikten hemen sonra, hadi bu şekilde de savaş ver bakalım dercesineydi. 

Önce yeni sağlık durumuma uygun çalışma saatlerinin olmadığını gördüğümde büyük hayal kırıklığına uğramış bulundum. Önceki bölümde size bahsettiğim en büyük hayal kırıklıklarımdan biri buydu maalesef...

Sonra hiç umursanmadığımı görünce daha da zoruma giden şey, hayallerimi sandığım kadar kolay gerçekleştiremeyeceğim gerçeği oldu. İki üniversite bitirmeyi es geçtim, tek ama tek üzüntüm kendi kurduğum hayallerin hayallerimde bırakılmasına içerlendim.

Buna rağmen hayatta pes etmedim uğraştım ama ilkokulda yaşadığım zorlukların her biri için yazmayı istediğim yaşlarımı tenzih ederek bu sefer günümüzden anlatmaya başladım. Ben daha çocukken hayatımı yazmaya başladım ama büyüdüğümde o çocuğa verdiğim sözleri yerine getiremeyen herkes adına, bir dönem yazmaktan bile cidden utandım. (Bu da benim bu bölüm için itirafım olsun)

Yaş 32 diyerek toparlayacak olursam bu bölümü;


İş hayatında yer bulamadıkları için ben kendimi iş hayatına zorla eklemiş bulundum, satış alanında yer almaya devam ediyorum.

Sosyalliğim bana kadar, benim insanlara yaklaşımımı bile etkileyecek derecede azaldı bile bu süreçlerde yaşadıklarım esas olarak...

Şimdilerde yine kendi adımıza geliştirebilmeye uğraştığım bir alan var ki, başarırsak o zaman bu eksik alanı çok fazla konuşacağım. İşte o zaman bilin ki yaş 32ye kadar ne yaşayamadı isem yaşamak için daha çok çabalayacağım...

**********************

**Buraya kadar okuduysanız, yazımı paylaşarak da destek olursanız çok mutlu olurum. Bir sonraki yazımda sizi çocukluğuma götürmeyi düşünüyorum. Daha önceden beri beni takip edip okuyanlar biliyorsa da çocukluğumu, bu sefer onlar adına da farklı olmasını sağlayacak bir anlatımım olacak...

Sevgilerimle...


6 Ocak 2025 Pazartesi

Yeniden Başlamaktan Korkmuyorum - Yıllar Geçerken Didem #1 - #yillargecerkendidem

* Bu sabah diğer sabahlardan ayrı olarak saat 07.00da uyandım, çünkü çok sevdiğim Radyo programcısı Onur Yar Metro Fm'de haftaiçi her gün 07.00-10.00 saatleri arası programa başladı. Ben de kendime bir neden buldum, erken kalkıp yazmaya yeniden başlamak için. 

Bloğumu epeydir takip edenler biliyor, benim yıllardır hayatta deneyimlediğim öğretilerimi yazma hayalim var. Bir türlü istediğim raddeye getiremedim ama yeniden başlamaya hiç korkmadım. Şimdiki gibi... 

Nasipse devam etmeyi planlıyorum, bu da ilk günüm. Beni destekler, yorumlarınızdan mahrum bırakmazsanız çok mutlu olurum. (Yazı sonuna dünden bir resim bırakıyorum. Sevgilerimle...)


Bir şekilde hayatımı yerine oturtmam ve oldurmam gerektiğini farkettiğimde sadece 20 yaşındaydım. Her zaman planlarım ve hedeflerim vardı ama ben o yaşımda bambaşka hislerle geri dönüş yolu arıyordum. Geri dönüş değil, yeniden başlamış olduğumu farketmiş bulunmak zorunda kaldım.

Artık yavaş yavaş eski hareketliliğimi yaşayamayacaktım, herkesin benden beklediği neydi bilmiyordum ama ilk bekleneni de yapamayacaktım. Hep hayat dolu bir kız oldum ve asla pes etmedim. Ben başka yöntem bilemedim ki. İyi ki de bilemedim...

2013'ün Haziran başlangıcında, sebepsiz görünen veya şu an (şimdilik) öyle bilinmesini de biraz istediğim üzere, atak geçirdim. İnanın o zaman ben de bilmiyordum böyle bir şeyi yeniden yaşayabileceğimi, oysa ilk değildi ama son olması için çok uğraş verdiğimi şu an gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Üzüntüler silsilesi sebep olmuştu, herkes tek bir sebep vardı sanırken ben "yapamadığım" çok şeye üzüldüğümü artık kabul ediyorum.

Hayatımda öğrendiğim en derin kabullenişimi size itiraf edeceğim şu satırlarda; "Çok hayal kurmak bazen iyi değildir, gerçeklikle bağınızı asla kaybetmeden hayallerinize sarılmayı başarmalısınız. Hayallerinizi hayatınızın merkezinde tutarken gerçeklikle bağı kopunca, hiçbirini olduramadığınızda üzüntüler büyüyor. Sonra bir sebep buluyorsunuz, öyle sandırıyorsunuz ve olduramadıklarınızın yasını tutmak durumunda kalıyorsunuz." 

Ben yirmi yaşımda hayatımı hayal ettiğim gibi yaşayamayacağımın bilincinde uyandığımda, vücudum bana bir sürpriz yaptı ve neredeyse tüm devrelerimi bir anda kapattı. Sadece bir haftalığına geçerli olan bu süreçte, son bir senedir aslında kötü sandığım şeyin kötünün iyisi olduğunu farkettim. Daha fazla geç kalmadan hayal kırıklıklarımla başa çıkmam gerektiğini düşünüp içinde bulunduğum durumu yaşamaya başladım. 

Evet, elimde ağrılı bir beden ve eskisinden de derin hareket kapasitesini kaybetmiş bir beden vardı. Peki ya bunun da geri dönüşü yoksa? Daha bir senedir aktif bir teyzeydim, küçücük yeğenimle kurduğum hayalperest teyze yeğen park maceralarımız hiç mi olamayacaktı? Eskiden beri okulum bitince başlayacağımı hayal ettiğim yetişkin hayat, arkadaş ortamında hayal ettiğim aktivite planlarım, ailemle ve de yalnız başıma yapacağım şehir dışı gezileri? Hepsi cidden hayallerde mi kalacak şimdi?

En başa mı dönmeli yoksa buradan mı devam etmeli diye uğraşıyorum, size bunu daha net nasıl anlatabilirim ki; herkes hayatında bir engellinin tek bir süreçte engelli olduğuna ve hep öyle yaşadığına inanıyor, biliyorum. Ben hayatıma herkes gibi başladım, ayakta ve hayatın tam içinde. Sonra imkanların aslında her anlamda insanların hayatta kalabilmeleri için ayarlanmadığını farkedeceğim şekilde tekerlekli sandalyede de yaşadım. Şimdi ikisinin ortasındayım, hayatın içinde ve tekerlekli sandalyeli. Ve cidden bu yaşadığım daha kolay hali, biliyorum artık. 

Kendim de görebilmek, zorlukları aslında yapanların biz insanlar olduğunu anlatabilmek için yıllardır hayalini kurduğum hayat hikayemi yazmaya yeniden başka şekilde başlamaya karar verdim bugün.

Birçok kez farklı şekillerde yazdım kendi hikayemi, bu seferkinin içime daha çok sinmesini diliyorum. Size demek istiyorum ki, ben de varım; hayattayım ama kendim ve yakın çevrem hariç kimse görmüyor ben gibileri.

İş, aşk, aktif etkinlik hayatı, sosyal hayatın gerektirdiği kolay ulaşım araçlarına ulaşmak, sosyallikte insan topluluklarından beklenen anlayış ve de devlet imkanlarının dezavantajlı görülen sana yeterince aktarılması BÜYÜK HAYALLER DİZİSİ...

Yıllar Geçerken Didem, demiştim seneler önce. Yıllar geçti, 2013'ten 2025e kadar çok kabullenme çok farkındalık ve çok yitip giden hayal-hayat ve de umut üçlüsü gördüm. Çoğu hayat bana ve benim gibilere çok görüldü diye söylenmeye devam ettim, görülmeye de devam ediyor ne yazık ki!

Sahi, son zamanlarda hangi engellinin elinden tutmak üzerine bir farkındalık kazanmak için uğraş verdiniz? Hayat, bir bütündür ve çevreye uyum sağlamak gerekir deriz çoğumuz. Bulunduğunuz ortamda yerinin olmadığını gören engelliler var farkında mısınız?

Onlardan biri de benim ne yazık ki, olmasın istediğim çok şey oldu bu hayatta ama hepsi bir sebep için olmalı dedim ve ben hayatım için uğraşmaya devam ettim buradayım. Peki siz? Kendinizi bugün bir sorgular mısınız? Neredesiniz ve kendinizle yaşadığınız toplum için ne yaptınız?




 
** Not: Bu sefer bu deneyimlerimi yazma uğraşıma "kim ne der veya ne düşünür?" Düşüncemi umursamadan devam etmeyi planlıyorum. Sorum muhatabı üstüne alınmak isteyen herkes. Kimse sorumlu değil ama düşünün neden? Kimse üzerine sorumluluk almak istemediği için olabilir mi? Aksi durumdaki herkesi tenzih ederim. 

Üstteki kolajda dün gece uyumadan önce, bu sabah radyo dinlerken gün aydınlandıktan sonra gördüğüm ve kalktıktan sonra dumble'ım ile çalışmam sonrasında çektiğim fotoğraflarım var. Yazımı okuduğunuz için teşekkürler. Yarın görüşmek üzere diyelim... :)

Sevgiler, Didolatteniz...

4 Ocak 2025 Cumartesi

2024'te Okuduğum Kitaplar; Kaç Kitap Okudum, En Beğenmediğim Hangisi?


2024 biterken, konuşmamız gereken son konu okuduğumuz kitaplar kalmıştı; maalesef yıl sonuna yetişmedi, bugüne kısmet oldu... :) Sene boyunca yine 1000kitap hesabımda paylaşım yapmaya ve saymaya devam ettim, 2024 boyunca istediğim 35 kitap okumaktı ama başaramadım... :/ :) Ama canım sağolsun değil mi? 

1000Kitap hesabım burada, 2024 okuma raporum da buradaki linkte! :) 

2024 hedefim 35 idi, aslında 35i Ve 2025 okuma hedefimi de tekrar güncellemem gerekti, 35 olacaktı ama 41 diyelim dedim bu sefer; 41 kere maşallah olsun.... Her ay 3 kitap okursam önceki senenin hedefini geçebilirim veya 4 kitap bitirebilirsem, bu seferki hedefimi de geçebilirim. Her ay en az 3,5 kitap okumayı başarabilirim bence. Sizce? =) 

Sizin okuma hedefleri belirlendi mi nasılsınız?


Dönelim Konumuza; 2024'te En Beğendiğim Kitaplar;



2024'te de en çok sevdiğim fotoğraflarım, yine kitap okuma mekanlarımdandı. Ben 35 adet kitap okumayı başaramamış olabilirim ama gittiğim her yere kitap götürmeyi ve elimden yanımdan kitap eksik etmeyi yine ihmal etmedim... Yani kitap okumadığım gün sayısı el parmaklarımın sayısını geçmemiştir bence. 

En sevdiğim kitap okuma deneyimi, dışarıda okuduklarımdı. Gece yarısı okumalarımı oldukça azaltmaya uğraştım bu sıra. Çünkü uyumuyorsun sonra diyorlar, evet ama bir tadına varsalar onlar da gece okumalarının keyfine; vazgeçemezler bir daha, bilmiyorlar! =) Neyse, uyku düzenimi düzeltmek adına 2024'ün son 6 ayında geceden sabaha okumalarıma oldukça ara verdim. Ayda 4-5 kereden fazla yapmadım en azından. Bir süre sonra da bu rutine alışıp çok sık yapamaz oldum, uyuya kaldım zaten.. =)

2024'ün en beğendiğim iki kitabı; Yarasa (Selvi Atıcı) ve Ardımda Kalanlar (Ellen Marie Wiseman) idi. 

İki kitabın da ortak özelliği beni çok ters köşe yapmaları ve bir o kadar da düşüncelere davet etmeleriydi. İkisini de okurken çok gerildim ve heyecanlandım. Ama ayrı ayrı değinmek istiyorum yine de, konuları çok ayrı ve farklıydı çünkü... 

Yarasa; Sevi Atıcı ile ilk tanışma kitabımdı. Sene boyunca başka kitabını almak nasip olmadı ama bu sene muhakkak diğer eserlerine de yer vermeye uğraşacağım. Çünkü yazarın yazı dilini çok sevdim. Alta 1000Kitap yorumumdan bir kısmı bırakacağım ama tamamını okumak isteyenleri buraya alabilirim. O sitedeki yorumumu okuduktan sonra çok içtenlikle anlattığımı düşünüyorum, şu an üzerinden 11 ay geçti normal olarak o andaki gibi anlatamayabilirim yeniden. =)

"Çuvalın içindekileri korumak için bazen rengi değişenleri almak zorunda kalırsın. Hepsini kaybetmemek için!" (Sayfa 297)

Uzun zamandır bu kadar güzel mekan tasviri yapan bir Türk romanı okumamıştım. Selvi Atıcı ile tanışma romanım oldu, kalemine sağlık diyerek başlamak istiyorum...

Yazarımız konu itibariyle o kadar karmaşık bir şeye bizi inandırıyor ki, daha kitabın başında iken "o kadar kötü bir okuma deneyimi ve çocukça bir çabalama okuyacağım ki, tüh" dediğimi hatırlıyorum.

Ama hikayede gerek kurgunun geçtiği mekanlar, gerek içinde bulunulan karşılıklı karşılıksız duygular beni mest etti. Senenin ilk tamamıyla beğendiğim kitabı oldu.

... 

Konudan kısaca bahsedeceğim, spoiler olmasın isteyenler okumasın bundan sonrasını;

Babanızı görev icabı da olsa öldüren birini sevebilir misiniz? Nefretiniz onu öldürecek kadar büyüdükçe, sevginiz de ona kıyamamak üzerine yer kaplama başlarsa kalbinizde? Yanınızda bir katiller örgütünden 3 adam ile bir evde hayatınızı korumak üzere kalsanız peki? Hepsi nasıl da zor denklemler... Biri size zor da olsa o üç adamı da seveceksiniz dese, ikisi abilik yapacak birine hem nefretiniz bitmeyecek hem de onu sevmeye de engel olamayacaksınız dese? Öldürmeye bile kaç kez teşebbüs ettiğiniz kişiyi seveceğinize inanmak ne kadar zor de mi? 

Bana hikaye böyle anlatılsa okumazdım valla, iyi ki almış okumuşum diyorum ama simdi.


Ardımda Kalanlar Kitabına Gelirsek; Onu okuyalı daha çok olmadı, Eylül ayının ortasında başladım, araya başka kitaplar da aldığım için, Ekim ortasında bitirdim. Ama direkt sabretseydim de tek bunu okusaydım, sadece 3 günümü alırdı sanırım. O kadar akıcı ve bir o kadar da duygu dolu bir kitaptı. Beni çok gerdi, senenin beni en çok üzen ve geren kitabıydı! 

Detaylarını Yarasa kitabından daha çok hatırlıyorum ama yine de 1000kitap yorumumdan da alıntı yapacağım. Ama bu kitap beni çok karmaşaya sürükledi, şöyle diyeyim; sizi deli diye akıl hastanesine kapatsalar ama iyileştirmek için çabalamak da yok seni psikolog diye biriyle görüştürmek de yook! Hep ceza, hep azap ve tek sebebi de; babanızın istediği adamla evlenmediniz diye! İşte, yaşanan acıları siz düşünün... Ben kitap boyunca, deli olmadığıma nasıl inandırabilirim diye düşündüm durdum; ana karakterimizle beraber... :) Kitap yorumumun tamamına buradan ulaşabilirsiniz...


Düşünün ki; gücü elinde bulunduran herkes (çoğunlukla erkekler), istemediği şeyleri yapan kadınları en basitinden akıl hastası ilan ediyor ve hastaneye kapattırabiliyor. E aynı dönemde akıl hastalarının toplumdan izole edilip, bir daha asla topluma karıştırılmaması gerektiğine inanılıyormuş ki; kitapta okuduğumuz drama kurgusundan daha fena akıl almaz kötülükler yaşanmış olmalıdır...

...

Kitapta 1930lu senelerde yaşayan Clara ile günümüzde yaşayan Izzy'nin dilinden iki çeşit anlatım var. İkisinin kesiştiği nokta da, Izzy'yi evlatlık alan karı kocanın Clara'nın yattığı akıl hastanesinin terkedilmiş virane binayı izin alarak araştırma konusu haline getirdiklerinde gerçekleşiyor. O terkedilmiş akıl hastanesinde Clara'nın eşyalarının, sevdiği Bruno'ya hiç gönderilmemiş mektuplarının ve de günlüğünün bulunduğu sandığı bulduktan sonra, eksik kalan hikayesini bir şekilde tamamlamak da kızımız Izzy'ye düşüyor...
Kendi hayatı da oldukça dramatik olan Izzy'nin de annesi maalesef ki zamanında babasını öldürmüş bir cinayet zanlısı olarak hapishanede. Ancak Izzy annesine öfkesini, göstermekten korktuğu sevgisini ve de güvensizliğini de paylaşıyor bizimle. Ve annesinin neden babasını öldürdüğünü sorgulayamıyor bile içine düştüğü durumlardan. Zaman içinde bunu da okuyoruz tabii.

 

Gelelim En Sevmediğim İki Kitaba;




Benim bu sene en sevemediğim iki kitap; Yaralı (Kahraman Tazeoğlu) ve Çöl Rüyası (Ayşe Ebru Tezcan) idi. Sebeplerine gelince, ayrı ayrı ele almam gerekiyor...

Ben ki Kahraman Tazeoğlu kitaplarını çok severdim ama "Yaralı" bana çok ağır geldi. Artık Kahraman Tazeoğlu'nun ergenliğimdeki o beni sarıp sarmalayan abartısından kopmuşum demek oluyor bu. Yaralı kitabı bana o kadar abartılı geldi ki bu sefer; "bir insan acısını tamamıyla bu kadar derinden yaşayamaz, bir yerde durması gerekir" dedim ama kitabın sonuna kadar o abartılı anlatım durmadı. Kahraman Tazeoğlu ile ilgili sevgim bitmedi ama kitaplarına dair son iki senedir yaşadığım "artık eski duygularımla okuyamıyorum" hissim sebebiyle sanırım uzun bir süre Kahraman Tazeoğlu okumayı düşünmüyorum... 

Çöl Rüyası kitabına gelince; ben o kitabın ilk iki kitabını wattpad üzerinden okumuştum. O zaman Ayşe Ebru Tezcan daha kitabını çıkarmamıştı ama kitap olmadan önceki hali öylesine duru ve güzeldi ki, çok severek okumuştum. Bu anılara dayanarak, internette serinin üçüncü kitabını görünce aldım ve hayal kırıklığına uğradım. Anlatım da hikaye de karakter analizleri de, wattpadde okuduğumdan çok ayrıydı. Benim bildiğim ana iki karakter böyle hareketler etmezdi! Anlatım çok garipti, hikayenin gidişatını bilmeme rağmen biraz özgün hikayeden ve anlatımdan çok ayrı bir hal almıştı. En sevmediğim kitap haline geldi, üzgünüm ki...


Vee Senenin Okuduğum Son Kitaplarına Gelirsek;


Senenin son üç kitabı sırasıyla; Siren (Kiera Cass), Seni Kalbime Yazdım (Elizabet Hoyt) ve Atomik Alışkanlıklar (James Clear) oldu benim için... 

Atomik Alışkanlıklar altını çok çizerek okuduğum, benim için bir ilk halini alan bir kitaptı. Gönderisini burada bulabilirsiniz.

Ama Siren kitabına değinmek istiyorum, o kadar beklentisiz aldım ve içinden öyle tatlı bir hikaye çıktı ki ve de sonunun asla böyle yeşilçam tadında biteceğini beklemezdim! The Vampire Diaries dizisinin fanı olarak, Sirenli sezon dehşet güzeldi ama bu Sirenler başka Sirenler.. İnanın bana Sirenlere üzüleceğimi düşünmezdim. =) 

Diyeceğim o ki; okuduğum kitapları en çok da bu gibi değişik zamansız hisler için seviyorum, Siren de senenin en garip okuma deneyimi içeriğine sahipti. 

Sonuç olarak; 1000Kitap 2024 Okuma Raporuma göre, 8.1 bin sayfa kitap okumuşum. Bu da demektir ki her gün en az 22 sayfa okumuşum sene boyunca. 2025 boyunca da bol okumalı, bol kitaplı bir yıl diliyorum kendime ve sizlere... 

Kitap fiyatları azalsın, indirimleri de avantajları da bol fırsatlar bizlerin olsun! Okumaktan hiç caymayalım... =)

 Sevgilerimle, beni bu sene de okumayı tercih ettiğiniz için teşekkürlerimle... <3

Mutlu Seneler...

 


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...