7 Ocak 2025 Salı
Yaş 32 - Yıllar Geçerken Didem #2 - #yillargecerkendidem
6 Ocak 2025 Pazartesi
Yeniden Başlamaktan Korkmuyorum - Yıllar Geçerken Didem #1 - #yillargecerkendidem
4 Ocak 2025 Cumartesi
2024'te Okuduğum Kitaplar; Kaç Kitap Okudum, En Beğenmediğim Hangisi?
Dönelim Konumuza; 2024'te En Beğendiğim Kitaplar;
"Çuvalın içindekileri korumak için bazen rengi değişenleri almak zorunda kalırsın. Hepsini kaybetmemek için!" (Sayfa 297)Uzun zamandır bu kadar güzel mekan tasviri yapan bir Türk romanı okumamıştım. Selvi Atıcı ile tanışma romanım oldu, kalemine sağlık diyerek başlamak istiyorum...Yazarımız konu itibariyle o kadar karmaşık bir şeye bizi inandırıyor ki, daha kitabın başında iken "o kadar kötü bir okuma deneyimi ve çocukça bir çabalama okuyacağım ki, tüh" dediğimi hatırlıyorum.Ama hikayede gerek kurgunun geçtiği mekanlar, gerek içinde bulunulan karşılıklı karşılıksız duygular beni mest etti. Senenin ilk tamamıyla beğendiğim kitabı oldu....
Konudan kısaca bahsedeceğim, spoiler olmasın isteyenler okumasın bundan sonrasını;Babanızı görev icabı da olsa öldüren birini sevebilir misiniz? Nefretiniz onu öldürecek kadar büyüdükçe, sevginiz de ona kıyamamak üzerine yer kaplama başlarsa kalbinizde? Yanınızda bir katiller örgütünden 3 adam ile bir evde hayatınızı korumak üzere kalsanız peki? Hepsi nasıl da zor denklemler... Biri size zor da olsa o üç adamı da seveceksiniz dese, ikisi abilik yapacak birine hem nefretiniz bitmeyecek hem de onu sevmeye de engel olamayacaksınız dese? Öldürmeye bile kaç kez teşebbüs ettiğiniz kişiyi seveceğinize inanmak ne kadar zor de mi?Bana hikaye böyle anlatılsa okumazdım valla, iyi ki almış okumuşum diyorum ama simdi.
Ardımda Kalanlar Kitabına Gelirsek; Onu okuyalı daha çok olmadı, Eylül ayının ortasında başladım, araya başka kitaplar da aldığım için, Ekim ortasında bitirdim. Ama direkt sabretseydim de tek bunu okusaydım, sadece 3 günümü alırdı sanırım. O kadar akıcı ve bir o kadar da duygu dolu bir kitaptı. Beni çok gerdi, senenin beni en çok üzen ve geren kitabıydı!
Detaylarını Yarasa kitabından daha çok hatırlıyorum ama yine de 1000kitap yorumumdan da alıntı yapacağım. Ama bu kitap beni çok karmaşaya sürükledi, şöyle diyeyim; sizi deli diye akıl hastanesine kapatsalar ama iyileştirmek için çabalamak da yok seni psikolog diye biriyle görüştürmek de yook! Hep ceza, hep azap ve tek sebebi de; babanızın istediği adamla evlenmediniz diye! İşte, yaşanan acıları siz düşünün... Ben kitap boyunca, deli olmadığıma nasıl inandırabilirim diye düşündüm durdum; ana karakterimizle beraber... :) Kitap yorumumun tamamına buradan ulaşabilirsiniz...
Düşünün ki; gücü elinde bulunduran herkes (çoğunlukla erkekler), istemediği şeyleri yapan kadınları en basitinden akıl hastası ilan ediyor ve hastaneye kapattırabiliyor. E aynı dönemde akıl hastalarının toplumdan izole edilip, bir daha asla topluma karıştırılmaması gerektiğine inanılıyormuş ki; kitapta okuduğumuz drama kurgusundan daha fena akıl almaz kötülükler yaşanmış olmalıdır...
...
Kitapta 1930lu senelerde yaşayan Clara ile günümüzde yaşayan Izzy'nin dilinden iki çeşit anlatım var. İkisinin kesiştiği nokta da, Izzy'yi evlatlık alan karı kocanın Clara'nın yattığı akıl hastanesinin terkedilmiş virane binayı izin alarak araştırma konusu haline getirdiklerinde gerçekleşiyor. O terkedilmiş akıl hastanesinde Clara'nın eşyalarının, sevdiği Bruno'ya hiç gönderilmemiş mektuplarının ve de günlüğünün bulunduğu sandığı bulduktan sonra, eksik kalan hikayesini bir şekilde tamamlamak da kızımız Izzy'ye düşüyor...
Kendi hayatı da oldukça dramatik olan Izzy'nin de annesi maalesef ki zamanında babasını öldürmüş bir cinayet zanlısı olarak hapishanede. Ancak Izzy annesine öfkesini, göstermekten korktuğu sevgisini ve de güvensizliğini de paylaşıyor bizimle. Ve annesinin neden babasını öldürdüğünü sorgulayamıyor bile içine düştüğü durumlardan. Zaman içinde bunu da okuyoruz tabii.
Gelelim En Sevmediğim İki Kitaba;