25 Ocak 2018 Perşembe

Hastane Günlüğü - 24.01.2018


Dün sabahtan akşama dek günü hastanede geçirdik. Öğlene dek annemle ve yengemle sağlık kurulunu gezdik, öğlenden sonra da babamla tahlil sonuçlarımı bekleyerek geçirdik. Ve saat 4'ü geçiyordu eve gelebildik anca... Bugün yazacağım çok şey var diye hissettim, içimdekiler misal. Ama bunu yaza yaza o içimdekileri anlatma aşamasına geçmeliyim dedim. Dünün hastane günlüğünü yazmak istedim size. Bundan önce yazdığım Hayat Hikayem yazı dizimin 4. yazısının konusu, Hacettepe Üniversitedeki hastane anılarımızdan sonra, iyi de denk gelmiş oldu doğrusu... Onu okumak isterseniz, burada... :)




Hiç aklıma gelmemiş bile fotoğraf çekmek ve çekinmek dün. Hastanelerdeki hali resmetmek hem mümkün hem de mümkün değil esasında. O sebeple eskilerden bu resmi koyuyorum, çünkü bazen de bekleyişlerde o anları resmetmek istiyor insan; anların hislerini bir resim karesine sığdırmak zor, ama birazcık da hatırlamak adına mümkün...

Dün Akülü Sandalye talebimiz için hastanede sağlık kurulu raporunu almamız gerekiyordu. Gezinmemiz gereken 8-9 poliklinik hakimdi elimizdeki Sağlık Kurulu bölümünün verdiği çizelgede de... Sağlık Kurulu için polikliniklerden izin alıyorsunuz, yaptıracağınız işleme göre her poliklinik doktoru derdinizi dinleyip kendine göre kontrollerini yapıyor ve durumunuza göre kendisi için ayrılan bölüme "uygundur/uygun değildir" şeklinde açıklamalarını sıralıyor nedenleri ile... Sonrasında da heyetin karşısına çıkıyorsunuz, heyet sizin kağıdınızı ve durumunuzu son olarak inceliyor ve "olur" veriyorsa da şu gün gelip alabilirsiniz raporunuzu diyor...

Bizim sağlık kurulu için gezdiğimiz polikliniklerimizde; Göz, KBB, Genel Cerrahi, Dahiliye, Kardiyoloji, Nöroloji, Fizik Tedavi, Psikiyatri ve Ortopedi bölümleri vardı. Her birine girdikçe doktorlar sorularını sorup durumumu inceliyorlar, bilhassa akülü sandalyeyi kullanabilecek durumda mıyım diye bakıyorlar tabii. Bizim sağlık kurulu raporumuz var aslında, peki neden hastanede gezdiniz dün derseniz; her nasıl ise, üzerinden araba aldığımız ve de fizik tedavi gördüğüm sağlık raporum sistemde görünmüyormuş. O sebeple kontrol olmam gerekiyormuş ki, "akülü sandalye kullanabilir" diye kaydedebilsinler. Belediyeden isteyebildiğimiz Akülü Sandalyelerden alacağız biz, hani ödemesine yardım ettikleri. Yardıma gerek var mı derseniz, maalesef bir akülü sandalye 1500-2000 Tl'den aşağı değil. Aşağısını bulduğunuz zaman da, aküleri sağlam değil ve çok çabuk kullanım ömrü yitebilecek derecede bulabilirsiniz ancak...

Velhasıl; dün bilhassa bir iki gün öncesinde aldığımız dedemin sağlık durumu ile ilgili iyi haberler sebebiyle, hastanede epey keyifli idim. Sıkıcı bir sağlık kurulu sebebiyle gezmemize ve geç yatıp erken kalkmış olmama rağmen... Annem bile şaşırmıştı, "bugün epey neşelisin Didem hayret." diye söylemişti. Öyle ki espriler bile yaptım, hala kendim gülüyorum bile yaptığım esprilere. =)

Size de anlatayım neler olduğunu; mesela, yengem üst katta kendisi için kontrol sırasını bekliyordu polikliniğinde. Biz de sağlık kurulunda işlerimizi bitirip, danışmaya kayıt açtırmak için gittik önce, danışmanın "Üst katta psikiyatri ve ... (bir bölüm daha söylemişti, unuttum şimdi) var, önce onları halledin diğerleri bu katta zaten." dediği üzere, üst kata çıktık sonrasında da. Yurdagül yengem yukarıda bizi görünce sordu; "E ne yapacaksınız şimdi?" diye. Bende şöyle cevap verdim; "Bugün doktorların kabul günü imiş yenge, 9 doktoru ziyaret edeceğim ve hepsinin hal hatırını sorup çıkacağım." dedim. :) (Evet, dün keyfim baya yerinde idi...)

Sağlık kurulu esasında cidden sıkıcıdır, çünkü size verilen öğlen saati sonrasına kadar bazen 9'dan da fazla polikliniği gezmek zorundasınızdır. Ama gelin görün ki, bu durum sebebiyle önceliğiniz olmasına rağmen, sizi anlamayacak birçok hasta "Gelen giriyor arkadaş, biz de sıramızı bekliyoruz burada ama!" diye laf edebilir. Her birine, önceliğiniz ve de yetiştirmeniz gereken bir çizelge olduğunu açıklarsınız. Onlara göre hava hoştur ama sizin engel durumunuz veya çalışma durumunuz sebebiyle, bu çizelgeyi o gün yetiştirmeniz gerekiyordur. Çünkü sürekli dışarı çıkamıyorsunuzdur. Bir de haftada bir veyahut nadir olarak iki gün olmak üzere planlanmış sağlık heyeti toplantılarına yetişmek ve yetiştirmek zorundasınızdır bu çizelgeyi... Bu durumda önceliğiniz olmasını geçtim, yaşlıya değer verip de önceliğini kabul eden, ama engelliye öncelik olduğunu kabul etmeyenler bile var. Allah hasta etmesin tabii ki öncelikle hiç kimseyi, ama her hasta ve hasta yakınına anlayış nasip etsin dilerim!


Neyse, esprilerimden bir diğerini daha yapayım dünkülerden; Ortopedi diye yazması gereken poliklinik'in tabelasında, dün hastanede gördüğüm üzere "Ortapedi" yazıyordu. Anneme bunu sordum, "Hadi buna da mı takılmayayım şimdi?" diye gülerek. "Sağpedi, solpedi varmış da.. Bu da Ortapedi imiş!" dedim gülerek. :D Annemi onca ağrısına rağmen güldürdüm dostlar bu esprimle. Soğuk da olsa güzeldi bence! :D

Son esprim de şuydu; bir başka polikliniğin de kapısında "Kapı kapalıyken içeriye girmeyiniz!" yazıyordu. Bu daha da soğuk, "Kapı kapalıyken içeri girebilmem için, özel güce ihtiyacım var zaten." dedim kapı önünde beklerken ve bunu da hemen yanımda duran annem duydu ve "Bugün baya keyfin yerinde Didem, hem de hastanede hayret!" dedi gülerek işte... :) Hastanede geçirilen çoğu vakit eğlenceli değildir. Ama hastanede keyifle geçirmeye uğraştığınız poliklinik günleri de daha eğlencelidir işte. Allah hep keyif versin, oralarda çok sıkıntı dinlersiniz. Öyle ki, "kendi derdime şükür" diyecek hale bile gelirsiniz. Allah kimseye bunu dedirtecek hale getirmesin. Öyle acılar, öyle hastalıklar ve de öyle başa çıkamayanlar mevcut ki... Allahım acılarımızla başa çıkabilmemizi nasip etsin...


Unutmadan bir de şu var, hastanelerimizde çok dua var... Hastanelerde, tanıdık veya tanımadık kiminle sohbete girseniz konuşmalarınızın çoğu dua veya dilek ile biter işte. Güzeldir bir noktada, bir noktada da size sürekli nerede olduğunuzu hatırlatır ve bir iç karartısı yaşatır. Ben dua etmeyelim demiyorum, öyle bir durum yok; ama duanın sınırını aşıp sizi eşekten düşmekten beter eden teyzelerimiz amcalarımız da var şimdi, gerçekçi olalım! Bir söylersiniz, "Ay çok üzgünüm"den girerler veyahut şükürden girerler. Sizin ya tüm yapamadıklarınızı söyletirler, hastalığınızın her halini öğrenmek isterler ya da size çok fazla öğüt verirler, "şükret kızım derler, şükret düşünebiliyor ve de konuşabiliyorsun." Öyle çok olur ki bu, bir süre sonra; "Şükretmediğimi nereden biliyorsun teyze/amca?" diyesi gelir insanın, ama diyemezsin. Dememelisin de zaten, ne gerek var ki! İşte onların da beni, halimin kötü olduğunu ikna etmeye uğraşmalarına gerek yok işte aslında! Bir nebze yardımcı olmak isterken, bazıları çok kötü üzüyor ya; ne halde görünüyorum acaba uzaktan diyorum, şükür ki kimsenin ne düşündüğünü umursamayı bırakalı çok oldu. Ama biliyor musunuz, böyle durumlarda hastanelerde bulununca da bazen psikolojiniz en tanımadığınız insanın arkasından  bile "ne düşünüyor acaba?" diye düşünmenize sebep oluyor... Hastaneler garip hissettiren ve çoğunluk bir kesimi aynı garipliklerde hissettiren nadir yerlerden işte...


Benim hastalıklarımla en ilgili olarak girdiğim yerler; Kardiyoloji, Noröloji, Fizik Tedavi gibi yerlerdi. Kardiyoloji doktorum beni görünce ve de hastalığımı sorunca, ona anlattığımda; "En son ne zaman gelmiştin?" diye sordu ve durumumu anlattım, "7 ay önce yine size gelmiştim ve ilacımı değiştirmiştiniz." dedim. İlacımı da söyleyince hatırladı, "Bir kan tahlili vermeni istiyorum o zaman, değerlerini görmem gerek yeniden. Kas yıkımın var mı yok mu bir bakalım." dedi. Kardiyoloji doktorum iyi bir doktor neyse ki yine, 7 ay'ı duyunca hemen kontrol etmeyi istedi değerlerimi. Öğlenden sonra da bu tahlilin sonucunu bekledik 14.30'a dek zaten. Sonra yengemin de işi geç bitince, evlerimize geç döndük... Şükür ki; kan alma bölümünde deneyimli bir erkek doktor var, sabah ona aldırdım kanımı. Damarımı aradı ve bir kerede buldu. Zorlanmadık kan aldırırken... Kan aldırmaya babamla girdik, annem kaçtı kapısına dahi yanaşmadan. Ne olur ne olmaz, dayanamayıp kaçıyor artık öyle yerlerin yanından. İyi oluyor, o korktukça ben daha çok telaşlanıyorum zaten. :) Kan sonucumda da bir şey çıkmadı bu arada, sonuçlar gayet iyiymiş...


Ve Sonrasında...




Öğlen arasında, heyeti beklerken annem, Yurdagül yengem ve ben; Antalya'da yaşayan Ahmet dedem ile ilgili tedavi kararının ameliyat edilmesi yönünde verildiğini ablamdan öğrendik. Biz dün esasında dayımın aramasını beklediğimiz için aramıyorduk ama ablam aramış bizden önce. Dayımı aradığımızda dedemin ameliyat kararının verildiğini öğrendik. Dedemin vücudunda bir kitle bulundu ve bu kitlenin de neden sebep olduğu araştırılıyordu 1,5 aydır... Bu hafta başında, akciğerinde bir şey çıkmadığına sevindik ve dün de aldığı astım ilaçlarından sebep olduğunu öğrendik. Astım hastalarında olabiliyormuş bazen bu gibi durumlar...

Her ameliyat benim için endişe vericidir esasında ama ameliyat ile temizlenebileceği için başta çok endişelenmedim hastanede iken. Antalya yolu gözüktü annem ile bana, sadece bunu biliyordum. Ama her ameliyat bir risk unsuru esasında, saatler ilerledikçe ve konuştukça bunun iyice farkına vardım; dün yorucu bir gündü işte... Öyle durumlarda oluyor ki insan, şimdilik Kağan ne olacak bilmiyoruz mesela. Yeğenimi ablam, eniştem, babam bir şekilde o süreçte idare edecekler. Umarım her birimiz için de bu süreç kolay olur... Dedeme bu süreçte hastanede ve de evde hastalığıyla ilgili yardımcı olacağımız için, Kağanımı götürmememiz bir açıdan iyi de olacak. Ama iki gündür, bunun düşüncesindeyiz aynı zamanda... Neyse, bir yolu bulunacak inşallah. Bu da bir başka sınav işte Allahtan...

Dün oturmaya bir çift akrabamız gelecekti, onlar gelmişti bile biz babamla eve geldiğimizde. İçeri geçtik ve tabii ki gündem olarak dedemin durumu konuşulmaya başlandı. Konuşuldukça daha çok daraldım doğrusu. İnsan korktuğunu söylemeye korkuyor bazen, o durumu yaşadım. Korkmuyorum, endişeliyim diyorum şimdi. "İyi düşünmekten, her şeyin iyi olacağına dair inanmaktan vazgeçmeyeceğim." diye kendimi ikna etmeye de devam ediyorum...


Velhasıl; bir hastane günü bittiğinde, yine bu kadar yorgun hissedeceğimi bilmezdim kendimi. Dün yoruldum, hem duygusal hem de fiziksel açıdan. Öyle bir soğuk var ki bu aralar, fiziksel olarak yorulmamam mümkün olmuyor 1 aydır her dışarı çıktığımda. Son 1 ayda, 4-5 sefer dışarı çıktım galiba işte... Ruhsal açıdan yorgun olmama rağmen, iyi yönlerini de görebiliyorum aslında durumun. Dedem şifa bulacak inşallah, oturup sohbetler edeceğiz yine, dayımla yengemle dedemle. Minik kuzenim İncimle vakit geçirme fırsatı bulacağız yine ve yengemlerin tüm aile ile de... Merom, onu unutmadım elbette. =)) Onunla vakit geçirmek de ayrı bir durum olacak ki, son görüşmemizden bu yana 4 ay oldu yine. Ama oturup derin derin son sohbet ettiğimizden bu yana daha çok zaman geçti. Mümkün olacak umarım yine, sağlıkla ve mutlulukla görüşebilmek...


Bir Hastane Günlüğü diye girdim, konu nerede bitti değil mi? Dünün, bugüne de taşan duygu yoğunluğunu kapsaması ile, bir dün yazısı bu. Dün hastanede geçti, akşam tüm endişelere rağmen evimizde oturmaya gelmiş olan Zöhre teyze ve Zeki amca ile de akşam güzel geçti... Diyeceğim o ki; her şey selametle güzel olacak, gerçek olsun umuyorum hepimiz için... Birkaç hafta sonra Antalya yolcusu olacağız kısmetse, sağ salim gidip sağ salim dönelim kısmetse...

Bu yazımın son notu şu; Hastanelerle sürüp giden böyle bir hukukum var ve ömrümce bitmeyeceğini anladım nihayetinde. İşin garip yanı şu ki; zamanında "bitsin" dediğim o hukuka, şimdi Allah hastanelersiz etmesin diyebiliyorum ben de. Allahım iyi doktorlarla ve iyi hastanelerle karşılaştırsın. Zira hastane işleri önemli, hayatın değeri sağlık durumunuzla ölçülür çünkü...

Sevgilerimle... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...