17 Mayıs 2024 Cuma

Neyi Kutluyorsunuz? 16 Mayıs 2024 - Engelli Köşe Yazısı #2


Dün tarihlerden 16 Mayıs 2024 idi. İçinde bulunduğumuz haftaya dair yazmak istedim, çünkü Engelliler Haftası "Yine, Yeni, Yeniden" kutlama havasında geçti ve ülke geneline de etki edecek pek bir "Farkındalık" içeren etkinlik veya paylaşımlar mevcut değildi...

Dün alttaki görseli yazdım ben de, dolu dolu demek istediğim nokta şurasıydı; "Engelliler Haftasının nesini kutluyorsunuz? Farkındalık yapmanız, icraata geçmeniz gerekirken; daha dün sokaklarda her engelli kaldırım bölgesinin önünde park edilmiş araç görmüşken; hiç de samimi değil insanlık...

Ha engelli olmayışınızı kutlamışssınız, ha senede iki kez engellileri alanlarda toplayıp gösteri yaptırmış ve eğlence düzenlemişsiniz. İkisi de aynı şey..."

"Yok öyle bir şey, hiç de değil" diyebilecek insanlarla çok tartışabilirim bu konuyu, işte bu sebeple yazmaya geldim...


Türkler olarak o kadar geri kalmış durumdayız ki, senenin 2024 olduğuna ben hala inanamıyorum bazen. Size hiçbir şey ispatlamak zorunda değilim ama birbirini seven iki engelli bireyin veya bir engellinin başka sağlıklı karşı cinsiyle sevip sevildiği hayatının görüldüğü profillerindeki gönderilerinin yorumlarına bakın. Hiçbir şey bilmeyen binlerce insan, o kadar bilgiliymiş gibi tek bir bilgi üzerinden bütün engellilere yükleniyor ki; insanlık utansın istiyorum ama hiçbirinin utandığına şahit olamadım... 

Engellilik kavramının tek bir olguyla olduğuna inanan çok insan var; "Genden geçer, engelli bireyler evlenir o sebepten olur.", bir tek buna inanıyorlar... Tıp gelişti, engelli bireyler taşıyıcı oldukları halde evlenseler bile sağlıklı bireylere sahip olabildiklerine dair çalışmalar mevcut. Gen Terapileri oldukça gelişti. Ama insanlık henüz gelişemedi...

İnsanız, hiç şaşmayacak hiç kırılmayacak ve hiç kırmayacağız demiyorum. Ama senelerdir teknolojinin elverdiğince anlattığımız birkaç olgu var;

- Ben veya o, birçok sebepten engelli olabilme şansımız var. Ben bunu seçemiyorum. Seçebilsem de böyle bir ülkeye doğmayı tercih etmezdim... Bu hepimize acı gelmeli ama hiç umursamıyor insanımız... (Her insan bir engelli adayıdır, dediği halde gereğini yapmayan sözde bırakan kişiler; sözlerinin gerçek olma durumunda karşılaşacağı durumları okuyormuşcasına anlasalar beni ve bizi, çok şey değişirdi ülkemde. İnanın ki çok şey...)

- Benim nasıl engelli olduğumdan çok; yaşıyor ve hayat kalitemi arttırmaya nasıl uğraş veriyor olduğumu ve de çokça zorlandığımın umursanmasını istiyorum. Birçok engelli arkadaşım gibi... Duymak ve görmek olgusunun somut anlamından derine işlemesini istiyoruz...

- Tedavilerimize ulaşmakta zorlandığımızı, sosyal hayatta yer bulamadığımızı, sosyalleşmeye gelince de; ailesel ve çevresel faktörlerden ötürü başarılı olamadığımızı bilin istiyoruz! Bilseniz ve cidden anlayabilseydiniz neler olurdu düşünmenizi istiyoruz...

- Kutlama ve engellileri senede bir veya iki kez eğlendirmekten öteye geçin; ona da toplumda bir yer verin istiyoruz. En basitinden engellilerin de vatandaş olduğunu, sosyal ve kültürel haklara sahip olabileceğini kavrayın. Olmaz mı?

**

Bugün fizyoterapi dersim vardı ve fizyoterapistimle de konumuz engelliler haftası farkındalığı idi. Ben engelli olarak, o da bir fizyoterapist gözünden izliyor olan bitenleri. Benim ona anlattığım bakış açılarını ne kadar biliyor ise, benim bilmediğim durumlara dair de bana anlattıkları var ki; farkındalığımızın ve insanların engelli arkadaşlarımı ne kadar umursamaz durumda olduğunu gözler önüne seriyor.. 

İkimiz de yorulmuşuz ve ikimiz de çok şey için çıkış yolu arıyoruz. Ortak noktamız senede iki değil, senenin tümüne yayılacak derecede düzenli farkındalıklara imzalar atılması. Sadece sağlıklı bireylerin değil, engel durumu olan bireylerin ailelerinin de farkındalığı öyle düşük ki; her anlamda acı çekiyoruz ama görenimiz olmuyor. Gelin gerisini siz düşünün...

***

NE YAPMALI PEKİ?

İş hayatında neden sadece ayakta olanlara yer veriliyor, bir düşünmeli. Akülü sandalyede olup da çalışanlar da var ama akülü sandalyede olsa bile normal bir insan kadar çalışamayan bir bireye göre de çalışma şartları oluşturması bence adil olurdu. En azından sağlığı yerinde olan birinin evden tüm şirket işlerini görebilir halde çalışması gibi, bir iş yerinde çalışan olarak ama evimden çalışır pozisyonda olmayı ben de isterdim... Evden çalışma düzeni benim gibi bireylere de gelsin çok isterdim.

Sosyal hayatta herkesi genel almadan ilerlemek isterdim; bana bakmaları, bana davranışları, beni gördükleri durumlar ve göremediği her durumu yok sayabilmek isterdim. Ama maalesef bunu da farkındalık eksiğinden ötürü yapamıyorum... Dışarıda birilerine "neden hasta olduğumla" "neden dışarıda olduğumu" anlatmak arasında gidip geliyorum. "Geçmiş olsun" ikilemelerini duymaktan da geri duramıyorum, "Aman kimin kimsen yok mu?" cümlelerini de... Bazen yoruluyorum ama inanın hiç pes etmiyorum..

Girdiğim herhangi bir ortam öncesi, beni kabul ederler mi diye düşünmek istemezdim. Şimdi zerresini düşünmüyorum ama yaşım olmuş 31 ve ben bir erkeğin benimle konuşurken tereddütü ve önyargısı sebebiyle herkes gibi hissedemiyorum kendimi. Ben erkek arkadaşı edinememekten ötürü de, herkese güvenemiyor olmaktan ötürü de rahatsız hissediyorum kendimi... Kendimi böyle hissetmek istemezdim. Bunun her ne kadar "dış görünüşün çok önemli boyutta kusursuz olması gerektiği" dışında hayatın getirdiği hiçbir şeye önem vermeyen düzende işleyen bir dünyada yaşıyor olduğumuzu bilsem de...


****

Bunlar dışında hep bahsettiğim konuları biliyorsunuz zaten;


Dışarıda istediğimiz çoğu yere girebilmek için ön araştırma yapmak zorunda kalıyoruz ve çoğu da başarısız oluyor. Evlerden tutun, sosyal alanlara kadar. Özellikle sosyal alanlar, dükkanlar, sinemalar, tiyatrolar, kurslar, okullar, camiler ve daha nicesi için geçerli ki; hepsinde engeller mevcut, girebileceğimiz yerler bulmak mucize.

Otobüslerde, kaldırıma çıkılan engelli rampası önünde, asansörlerde, bazen üst geçit giriş veya inişlerinde, mimaride ne yazık ki tamamiyla aşılamayan "girişten asansör" bulunamayan bina ve sitelerde, onların girişlerindeki rampaların bizim gereksinimlerimize özel yapılamayışında hep engelleniyoruz...

Tedavilerimiz için alacağımız özel ürünlerin bu kadar pahalı olmaması veya devletimiz tarafından her türlü üretimi yapılsın isterdim. Engelli olmak demek inanın bana zengin işi. Çoğu zaman birçok ürünü alabilmek için borç içine giriyor ailelerimiz. Şu an taksitlerin kaldırıldığı dönemde ne düşünüyorum derseniz, binlerce engelli ailesi bir akülü sandalyeyi bile nasıl alabilecek yeni dönemde? 

Bir o kadar özellikle benim ülkemde, tedavi masrafları o kadar çok ağır ve de bir ailenin tek başına altından kalkabileceği düzeyde değil ki; şayet es kaza bir değil birden fazla engelli evladınız varsa, ki olması mümkün ve dediğim gibi "sadece akraba evliliğiyle olabilen bir durum değil bu!", Allah yardımcınız olsun... 

Umarım bu dediklerimi yakın zamanda bir ülke genelinde engellileri savunabilecek dernek sahip çıkar ama belirtmem gerekirse ben kendi çevrem ve yaşadığım bölge için elimden geleni fazlasıyla yapmaya uğraşacağım. Dilerim ben ulaşırım ve gerçek kalıcı adımlar atabiliriz. Bu duruma yürekten inanıyor ve gönüllü olarak takip ediyor olacağım inşallah... (Arkası kısa zamanda, başladım bildirimimle gelir umarım)


***


Velhasıl toparlamam gerekirse ve o en başta yazdığım yazının tamamını tekrar burada paylaşacak olursam; içeriğini de anlattığım üzere benim bu yazımı toparlamış olacak. Düşündürüp başkalarını da bu "FARKINDALIK HAREKETİNE" davet edersiniz umarım. Buradaki fotoğrafta yazılı olan o cümleleri okuyamadığınızı düşünerek buraya ekliyorum. Okuduğunuz ve bu harekete okuma&anlama olarak da olsa destek verdiğiniz için teşekkürlerimle... :) 


16.05.2024 TARİHLİ ÜSTTEKİ FOTOĞRAFTA YER ALAN YAZIM;

ÇAYIMI SİZLERLE BERABER İÇİYORUM GİBİ DÜŞÜNÜN. SÖZLERİME AZ KULAK VERİN;
 
GÜYA 12-16 MAYIS HAFTASI ENGELLİLER FARKINDALIK HAFTASINDAYDIK, YİNE BİR KUTLAMA HAVASI. VALLAHİ İNSANIMIZ DEĞİL, İNSANLIK GARİP...
 
ENGELLİLER HAFTASININ NESİNİ KUTLUYORSUNUZ? FARKINDALIK YAPMANIZ İCRAATA GEÇMENİZ GEREKİRKEN, DAHA DÜN SOKAKLARDA HER ENGELLİ KALDIRIM BÖLGESİNİN ÖNÜNDE PARK EDİLMİŞ ARAÇ GÖRMÜŞKEN; HİÇ DE SAMİMİ DEĞİL İNSANLIK...
 
HA ENGELLİ OLMAYIŞINIZI KUTLAMIŞSINIZ, HA SENEDE İKİ KEZ ENGELLİLERİ ALANLARDA TOPLAYIP GÖSTERİ YAPTIRMIŞ VE EĞLENCE DÜZENLEMİŞSİNİZ. İKİSİ DE AYNI ŞEY. 
 
SİZ ONLARIN ENGEL DURUMLARININ HAYAT İÇERİSİNDE OLUŞTURDUĞU ZORLUĞU GÖRMEKTEN HEP DAHA FAZLA UZAKLAŞIYORSUNUZ...
 
TEDAVİLER VEYA SAĞLIKLARIMIZI GELİŞTİREBİLECEK ÜRÜNLER NEDEN BU KADAR PAHALI?
 
SAĞLIK ALANINDA İLAÇLARA VE TEDAVİ SEANSLARINA ULAŞMAK NEDEN BU KADAR ZOR?
 
EMEKLİLERİ, İŞÇİLERİ, KADINLARI SAVUNAN BU KADAR DERNEK VARKEN; ENGELLİLERİN HAKKINI SAVUNAN TEK BİR GÜÇLÜ DERNEK NEDEN YOK?
 
FARKINDALIK DEDİĞİNİZ 11 HARFLİ KELİMEDEN İBARET ÇOĞU İNSAN İÇİN. İÇİNİ DOLDURMAK İÇİN FAZLA UMARSIZ KALMADINIZ MI?
 

DİDEM KÖSE...

15 Mayıs 2024 Çarşamba

Sabrım Yorgun - Mayıs 2024


Sevgili Okuyucu, yaklaşık iki haftadır sabredemeyişimle uğraşıyorum. Sabrım yorgun dedim bu duruma en son, öyle yorulmuşum ki artık ben bile net sonuçlar görmek için fazlasıyla sabırsızım. Sebeplerini ele alayım diye yazıyorum bu yazıyı biraz da. Tamam, en çok bunun için yazıyorum! :)

Mevzu açlık olsun, yapmak istediğim bir şeyi yapamamak olsun, oldurmak için uğraşıyorken dış etkenlerle ertelenen durumlar olsun, ulaşamamak olsun, beklemem gerekiyor olsun... Sürer gider. Sabretmek istemiyorum bu aralar... En büyük sabırsızlığım da, zaman alacağını bilsem de başladığım üzere sabırla devam etmem gerektiğini bildiğim yeni sağlık rutinimin sonuca beni zaman alarak ulaştıracak olması. 


Biliyor da değiştiremiyorsun bazen sabırsızlığını ve ben de memnun değilim elbet bu durumdan. Ama bu sefer şunu düşündüm, ya bu sefer sabırsızlığım beni besliyorsa? :) Yani beni itekleyen unsur sabırsızlığım olacaksa? Sabırsızlığıma sabredebilen kaç kişi bulabilirim bilmiyorum ama bu sefer sanırım sabrımı baskılamayı istemiyorum. Bambaşka garip hissettiriyor çünkü, kalbimi çarptıracak kadar bir sabırsızlıktan bahsediyorum; kimi zaman ben bile sabredemiyorum... 


Aslında bu sabırsızlık hali son iki haftadır başladı. Bir benzerini bu evimize taşınmadan önce de yaşamıştım, sebebi artık asansöre bir kat merdiven çıkmak zorunda olduğumuz için dışarı çıkmak denen şeyin arada sırada ve mecburi durumlarda gerçekleşir durumda olmasıydı. Ben buna sabredemez hale gelmiştim. Daha sonra buraya taşındıktan sonra dışarı çıkabilme aktifliğimin pandemi gibi büyük bir durumla engellenir olması sebebiyle de yaşamıştım. Biz Ocak 2020'de bu evimize taşındık, hala yerleşme uğraşında iken ablamlarda kalıyorduk ve Şubat 15 gibi evimize geçtik. Evimize alıştık alışmadık derken, pandemi patlak verdi; 11 Mart'ta ilan edildi, 17'sinde de tüm ülke kapandı...


Hepsinde aslında sabredememekte haklıyım, diyebiliriz. Ama şu anki tüm bu geçmişin bir birikmişliğinin varoluşu gibi. Sabırsızlığımın şu an bir tek faydası var, o da beni daha çok motive etmesinin. Bunun haricinde sabretmem gerektiğini yine biliyorum ama sabırsızlığıma da engel olamıyorum. 



Tarihlerden; 17 Nisan 2024 günüydü...

Son 4 haftadır yeniden kararlar alıp bir maratona soktuk beni. Bu bir ilk değil ama bir önceki bu kadar kararlı ve en uzun maratonumun üzerinden bir sene geçmiş olabilir. Ama bir zaman bu maratonlarımla kendi tatlı isteğimi ve şeker kullanımımı yok etmiştim (2013-2014). Sonra üstüne beslenme maratonu başlatıp zayıfladığım, mide rahatsızlıklarımı çözdüğüm ve daha nicesine sebep olduğum zaman dilimlerinde rutinler oluşturdum kendime (2016-2017 ve de (2018'in sonu 2019'un başı). Sonucunda kilolar da vermiştim ama çevresel etkenlerle ve elde olmayan sebeplerle zaman içinde bozuldular. Sabitlenen birkaç olgu oldu bana sonralarında; tatlı isteklerim eskisi gibi olmadı, tatlıdan soğudum, beslenme rutinimde sağlıksız çoğu şey çıktı ama benim düzenim bir türlü tam yerinde kalamadı...

Bu sebeplerle yeni çıktığım yolda ilk olarak egzersizlerimi bir rutine oturtmayı yeniden aklıma ve gündemime oturttum. Her gün gerdirmelerimi ihmal etmemem, nefes egzersizlerimi ve dumbıl egzersizlerimi unutmamam gerekiyordu. Bir karar vermeme bakıyordu, kararı verdim ve devreye soktum. İlk iki hafta dumbıl egzersizlerim ve rutin egzersizlerimle adımlamayı her gün yapmak üzere karar aldım. 

"Başlıyorum" dediğimde tarih 17 Nisan 2024 idi. Tam motive başladığım yolda eksik olan tek şey gerdirme egzersizim idi, 4 gün sonra gerdirmeyi de programıma aldım. 21 Nisan 2024 gününden beri, fizyoterapistim İsmail'in derslere geldiği günler hariç gerdirmemi kendim yapmıyor olsam da; bir güne bir gün ihmal etmedim egzersizlerimi de gerdirme düzenimi de (Bir iki kez hastalık ağrı veya zorlamamam gereken durumlar haricinde).

Aşırı katı olduğum bir durum değil bu, ama ara verirsem de zinciri kırarsam; ilaç kullanır gibi düşünün beni, etkisi tam olarak şifalı olmayacak. Gerek içinde olduğum satış sektörü sebebiyle sattığım takviye gıdaların kullanım mantığından söylüyorum bunu, gerekse de doktorlarımın bana belli bir program düzeninde gittiğimde çalışan kaslarımı aktifleştirmede başarılı olabileceğimi söylediklerinden ötürü... 


Durumlar Böyleyken;

İlk hafta dumbıl egzersizlerimde değilse de, adımlama egzersizlerimde kendimi çok kondüsyondan düşmüş buldum. Adımlama egzersizlerim dediğim de, Leslie ile Walk At Home egzersizleri... 

Geçen sene bu egzersizleri yaptığımda, bu videonun tamamını saniyelik duraklamalar haricinde hiç duraklamadan sonuna erdirebiliyordum. Bu seferki maratonumda ise, ilk 2 hafta 2.30 dakikasını ancak yapıp dinlendikten sonra da 2.30 dakikasını yapmak suretiyle; ikiye bölerek 5 dakikasını ancak yapabilir olduğumu gördüm. Yani son 4 haftamın yarısı, bu durumun can sıkıcılığına yer yer takılarak geçti. Ama kabullendim, haftada 4 seans fizik tedavi alabildiğim döneme göre kötü durumda olmam şu an kabul edilebilir. İlk haftalar ne kadar çok canım sıkıldı ise, o kadar da kabul edebilir haldeyim şu an. 

İkinci haftanın sonuna doğru, bu durumu tek seferde 5 dakikayı yapabilir hale getirdiğime sevinerek tamamladım. Ama gel gör ki, son iki haftadır da; "Hala 5 dakikayı yaparken nefesim toparlanabilmiş değil, ne zaman 5 dakikayı geçebilecek ve kondisyonumu daha fazlasına adapte edebildiğime de sevineceğim?" düşüncesindeyim. Daha fazlası için ve de 15 dakikayı tamamen eskisi gibi yapabiliyor halde olabilmek için çok fazla sabırsızım!

Bahsettiğim bu videoyu oturduğum yerde yapıyorum yine, 1 sene öncesindeki gibi yani durumum. Henüz hala yürüyemiyorum, kaç sene oldu ve ben bu atağın etkisini neden bu kadar taşıyorum; ona da bozuluyorum... Sabırsızım, ne zaman daha aktif halde hayatın içerisinde olabileceğim ve bir işim veya bir aktif gezme rutinim olabilecek; ben bunu sorgulamaktan ve merak etmekten kendimi alamıyorum!


Oysa ki; sabırsızlığımın yanında, hayatıma kattığı faydalarını da görüyorum bu yeni rutinimin! Yeniden;

Dumbıl egzersizlerimi yapa yapa, kol ağrılarımı ve kol kaslarımdaki güçlenmeyi görüyorum. İlk haftalar kollarım çok ağrıyordu yaptığım hareketlerden ötürü. Ama şu an o ağrılar yok ve dumbılsız halde yaptığım hareketlerimde daha kolay hareket ettiğimi de farkediyorum. Peki, öte yanda neden vücudumda bu garip güçsüzlük de mevcut halde benimle? Ne zaman geçer tahmini olarak?

Gerdirmelerimi her gün yaptığım için, gece ağrılarım ve kasılmalarım son 1 senenin en minimum düzeyine inmiş durumda; bin şükür! Ama gel gelelim anne babam beni sırtına yaslı halde ağırlığımı alarak yürütmeye çalıştığında gün içinde, vücudumu tutmakta zorlandığım gibi çoğunlukla bacaklarımı da eskiden yapabildiğim gibi kilitleyemiyorum dizimden; bazen oluyor bazen olamıyor. Peki bu dizlerimi ben ne zaman eskisi gibi kilitleyebileceğim de ayakta durabileceğim yeniden??

Son olarak bu rutin adına ekleyeceğim de şudur ki; 6 Mayıs'tan beri sabah 09.30'da uyanıp güne erken başlıyor ve bunu devam etme kararımı sürdürüyorum. Ondan öncesinde başladığım beslenme rutinime daha şu iki haftadır alıştım ve çok rahat uyuyorum ve de midem hiç rahatsız olmadan yatıyor kalkıyor olduğum için çok mutluyum. Peki ben ne zaman eskisi kadar kilo verip de kas gücümü kullanabildiğimi hissederek ayakta dimdik bulabileceğim kendimi?


Daha Fazla Sizi De Sinir Etmeden Konuyu Şuraya Getireyim;

Tüm bunları her gün ve gece -neredeyse- düşünüyor ve hepsine de "sabır canım, hadi sabret Didemcim" diyerek kendimi telkin ederek konuyu kapatmaya uğraş veriyorum içimde. Ama yaklaşık 4 aydır sabırsızlığım katlanıyor da katlanıyor. Hislerime öyle yayıldı ki; "ne kadar uğraşsan da, görüyorsun olmuyor!" diyebilecek kadar içim sabırsızlıkla dolu. Kendime bunu brkaç kez diyorsam "olmayacak" diye, onun beş katı kadar da "olacak, başaracağım" diyorum. Ama rutinime egzersizlerimi eklediğim kadar sabırsızlığımı da eklemişim gibi; içimde bir de kötümser teyze var, çoğu zaman o susmuyor ben onu susturmak zorunda kalıyorum. 

İşte bu sebeplerle, sabrım yorulmuş diyorum. Öyle yorulmuş ki, net gelişmeler çabucak yaşansın; Didem ayağa kalksın, yürüsün koşsun zıplasın şehirler aşsın istiyor! En çok dans etsin istiyor mesela, gezdiği yerlerde çok insanlarla tanışsın; umutsuzluklarına dokunsun umut olsun. Umudunun ve azminin sonucunu yaşasın ve yaşatsın... 

Yeryüzüne ne için geldik, iz bırakmak için. Ben izim sınırlarımı aşsın istiyorum. Yine aylardan Mayıs, seneler geçti ama okulundan bu ay mezun olan Didem'in hayata atılamayışının yaşadığı hayal kırıklığını hissedecekmiş gibiyim yeniden. 


Ama diyorum ya; belki de bu sefer o Didem'in ve bu Didem'in birleşip zıtlıkla bana yansıtacağı bir şeyler vardır. İnstagram'da her ne kadar yapıyorum, başarıyorum desem de; "altında bir de bu gerçek var, ben kendimle savaş veriyorum" demek istedim. İçim rahatladı, çünkü bunları yok saymaya devam ettikçe büyüyorlar. Yazdıkça tükenir, paylaştıkça anlaşılır ve anlaşıldıkça yalnız hissetmem geçer gider. Eziyor beni sabırsızlığım, sinir ediyor ama neyse ki tüketemiyor! :)

Yine başardım, dünden beri yazmaya giriştim girişeli daha sakin ve huzurluyum. Umarım daha fazlasını da kendi hayatım için başaracağım, ummaya gerek kalmadan da başaracağıma inanıyorum... =)

Sevgilerimle, umudumla, yaşama sevincimle ve daha neye ihtiyacımız varsa... Orada olduğunuz için teşekkür ederim. :)

20 Nisan 2024 Cumartesi

Sevgili İnternet Günlüğüm; "Memleketime Çoktan Bahar Gelmiştir..." - Nisan 2024


Sevgili İnternet Günlüğüm; 

Bloğuma yeniden dönüş yapayım derken sana bile yazmayalı çok zaman atlattığımı farkettim. Seni seçtim gibi bir durum oldu yine. Çok özledim, ciddi ciddi yazmayı çok özledim. Ama neden yazamadığımı neden yazmaktan uzak durduğumu şimdi konuşmayalım. 

31 Mart 2024'te bir seçim dönemi atlattık, değişim dönüşüm geldi ülkemize. Gerek o sebeple gerekse de hemen öncesindeki iki günde artan sıcaklıklar dolayısıyla, "Memleketimize çoktan bahar gelmiştir" duyurulur! =)


***

Baktım da en son bu tarz Ocak ayı sonunda yazmışım buraya, o yazımı burada bulabilirsiniz. (Bir de sonrasında, arkadaşım için bir yazı yazmıştım; esas bundan öncesi yazım da odur. Onu da burada bulabilirsiniz.) Ondan beri de değişen çok büyük bir değişiklik var mı hayatımda diye düşündüm, daha çok örgü öğrendim ve daha çok okudum ve de instagram hesaplarımda daha çok paylaşım yaptım. En büyük değişiklikler bunlar oldu sanırım. 

Ben bu kışı herkesten daha zor geçirdim sevgili günlük, soğuk olmadığını iddia ettikleri soğuk zamanlar kaslarım beni çok sınadı. Havaların ısınmasına en çok ben sevinmiş olabilirim, son bir haftadır daha iyiyim; ağrılarım ve de psikolojik durumum açısından. =)



Özellikle Şubat ayı Astım sıkıntısından gözümü açamadığım bir aydı. Nefes alamıyordum ki, dönüp yazı yazmaya dermanım olsun. Şarjlı nebülazitör aldım o ay kendime, günde 3-4 kez ilaçla kullandım da toparladım sonrasında. Üstteki fotoğrafta da gördüğünüz gibi... Kitap okudum öksürmeden durabildiğim aralarda, nefes alamamak gerçekten büyük bir eksiklikmiş tekrar anladım. Allahım kimseyi nefessiz dermansız bırakmasın...

Hal böyle olunca Şubat bittiği gibi "oh" çektim. O ayı daha çok, ördüğüm örgüler sırasında izlediğim filmlerle geçirdim. Bir tane de dizi sığdırabildiğim o aya, "Kuş Uçuşu". Bugün de 11 Nisan'da 3. sezonu gelen son sezonu izlemeye başlayacağız yeğenim Kağan ile... =) Kağancımla izleyeceğiz diye ben girişmedim bile izlemeye, geç kaldık herkes gibi ilk haftadan izleyemedik... 


Mart Ayına Gelince...

Ağustos 2023 sonunda aldığımız akülü sandalyemin üzerinden düştüğüm Ekim ayından sonra başlattığım tüketici hakem heyeti süreci, Mart başında tamamlandı. Nisan ayının başında da iade kararıyla alacağımız miktarın tamamını aldık. Ekim'de ilk defa fren sistemi çalışmayıp sağ tarafına dönüş yapamadığı için sol tarafa boşluğa çekerek, bir yokuş üstünde iken düşmüştüm üzerinden. Bu benim akülü sandalye ile geçirdiğim ilk ve tek kaza şu ana dek. Bu durumu tüketici hakem heyetinden karar çıkana kadar çok savunmam ve de ispatlamak için uğraşmam gerekti. 

Sonucunda bilirkişi incelemesi ile durum tespit edilip, iade hakkım onaylandı. Martın ikinci haftasında kararım elime ulaştı, ben de satın aldığımız medikal dükkanı aradım. Onlar da anlaşmamız sonucunda taksit taksit ödedi...


Bilirkişi geldikten sonra elimdeki eski sandalyemi alelacele tamire göndermiştik bu arada. Elime karar ulaşmadan birkaç gün önce de o nispeten toparlanmış geldi. Aküsünü değiştirmişti Nilüfer Belediyesi Akülü Sandalye Tamir Atölyesi. Emeklerine çok ama çok teşekkür ederim. Bursa'da yaşayan vatandaşlarımızın herhangi bir sorununda akülü sandalyesini oraya götürebileceğini bilmesi lazım. Bunu da buraya iliştireyim dedim. Senelerdir var olan en güzel hizmetlerden biri... :)

Bu konuda eklemek isterim ki; gerek akülü sandalye kullanan arkadaşlarım ve gerekse de yakınlarına, lütfen size "akülü sandalye yokuş çıkmaz ve inemez" diye inandırmaya çalışmalarına razı gelmeyin. Şimdiki akülü sandalyem, fren sistemi aktif halde çalışarak yokuş da iniyor yokuş da çıkıyor. Tek sorunu elbette ki yokuşların dik bölümlerini çıkarken biraz arkadan destek verilmesi gerektiği oluyor. Ama herhangi bir yokuşu inerken, beni fren sistemi eksik halde savurup atmıyor sürüklemiyor. Kontrolü bıraktığım gibi durmasını biliyor... :)

Yani eğer elinizdeki ürün arızalı ise, tüketici hakem heyetine başvurmaktan ve hakettiğiniz gibi iade edebilmek için savunmanızı yapmaktan geri durmayın. 


Mart 2024'ün Diğer Konularına Gelirsek;




Mart ayı okumakta da zorlanmadığım ve nicedir üretimde olduğum birçok örgü projemi de tamamladığım aydı. Ay başında 5 Mart 2024 Salı günü, bir kadın girişimci platformunun etkinliği vardı İstanbul'da. Ona katıldık. Etkinlik detaylarını buradaki instagram paylaşımımda bulabilirsiniz. Benim için değişiklik içeren bir etkinlikti. Annem ve babamın da desteğiyle gittim, Mayıs ayında belirlenecek bir durumlar olacak umarım bu konuyla alakalı. Bakalım kısmet diyorum şimdilik... :)

Mart ayının yarısı Ramazan idi, özellikle kişisel bakım ürünleri sattığım işimde en durgun olan aydır Ramazan; o sebeple de durgun geçmişken sarıldım örgülere. Bir sürü ip alıp siparişlere başladım. Onun haricinde Bursa Kitap Fuarı ziyaretimiz ile bir sinema etkinliği sığdırdık o aya arkadaşım Gülin ile... Özellikle benim için ikisi de apayrı bir deneyim oldu. Birincisi ilk defa bir arkadaşımla Bursa'ya gittik, Gemlik'ten otobüsle beraber. Bir diğeri de 2018'den sonra ilk defa sinemaya gitmiş olmam ki, ilk defa bir arkadaşımla beraber sinemaya gitmem de cabasıydı... :) Mart yine benim için bir özgürlük ilanı gibi oldu, çetin bir kışın ardından yani...

Kitap Fuarından 12 kitap aldım, üstteki fotoğrafta biri görünmüyor. Eklemeyi unutmuşum sanırım. Sene boyunca yaptığım toplu kitap alışverişimin en karlısı idi sanırım. Gün boyu 500 TL harcadım, 450 TL'yi kitaplara verdim. İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle bu fiyata 12 kitap almak sürekli mümkün olabilen bir durum değil... :) (Bu kitaplardan şimdiden üçünü okudum bitirdim bile.)


VEEE NİSAN AYINA GELELİM



31 Mart seçimleri ülkemiz adına gerçekten bir baharın gelişini simgeliyor. Değişim her zaman iyidir, a parti b parti için söylemiyorum cidden. Ama bir ülke üzerinde sürekli egemen tek bir parti varsa ve değişim adına bir şey olmadığına dair şikayetlere rağmen ocu bucu bölünmeleri de oluştu ise, oraya değişim şarttır. Seçim sonuçlarını böyle yorumlamayanlar da, bence fazla taraf tutuyordur. Cumhuriyet sisteminde yaşıyoruz ve değişim hepimizin hakkıdır diyorum. 5 sene boyunca memnun olmadığınız yönetimi değiştirmek her il ve ilçenin hakkıydı. Çoğunlukta memnuniyet varsa elbet devam etsin ama "memnun değiliz ama başka kim yönetebilir ki?" kafası çok başka bir durum. Hoş olmayan durumlara karşılık geliyor bence...

Chp'nin başarısını kutluyorum, nasıl daha önceki seçimlerde de ülkemiz için hayırlısı neyse o olsun dediysem aynı öyle. Bir oyumuz vardı, biz de onu verdik. Dilerim bu 5 sene için de ülkemiz adına yine en hayırlısı en güzelleri olur... :) 

**

Örgü kursuma tam katılım göstermeye devam ediyorum bu ay da, Ekim ayında başladığım örgü kursumda daha şu son üç aydır tığ işi örgüleri kavramış halde kendim örmelere de başladım. Bu durum beni bu sene en çok mutlu eden konulardan biri. 

**

Bu ayın son ve en önemli konusu, beslenmeme dikkat ederken egzersiz düzenime de geri dönmek oldu. Son 1 haftadır, oturduğum yerde Leslie ile "walk at home"a geri döndüm. Eskiden 15 dakika boyunca yapardım, yapabilirdim. Bu hafta maalesef 5 dakikayı iki sete bölerek yapabiliyor olduğumu gördüm. Bu benim moralimi bozmuş da olsa, devam ettirirsem bu rutini, yeniden 15 dakikaya çıkabileceğime inancım var... Yeme düzenim kadar gerdirmelerime dikkat edip, adımlamalarımı da odaklanmayı koydum yani aklıma. Umarım bundan sonra bırakmadan devam edeceğim... 

***

Bu benim bloğuma dönüş yazım olsun istiyorum bir de. Nicedir beklediğim yazı rutinime beklediğim dönüşüm olsun, devamı gelsin yazılarımın ve anlatımlarımın... Size diyecek çok şey biriktirdim ve biriktireceğim yine. Çünkü yazdıkça daha çok varım, tam anlamda yazamayınca eksikliğim baki maalesef ki... Gölgem eksiliyor sanki yerden, biraz öyle hissediyorum kendimi... =)

Velhasıl, iyi ki okudunuz ve iyi ki oradasınız demek istiyorum yeniden. Şimdilik aranızdan ayrılıyorum ama en kısa zamanda yeni bir yazımla dönebilmek üzere. 

Sevgilerimle, Didem Köse... (:




7 Mart 2024 Perşembe

14 Değil, 44 Yıl Geçse Unutulmaz! -07.03.2024


Seneler geçer, 14 sene nasıl geçti bildim hissedersiniz; her geçen sene hep ağlarsınız ama bir bakarsınız ki geçmiyor seneler geçen ömürmüş sadece...

Kayıp değil, sonsuzluğa giden dostluğunuza ağlarsınız. Bir tek fotoğraf, bir rüya, bir hatıra, bir cümle bile ağlatır sizi! Günlerden bugün Duygum, yine Mart başlamadan bugünün hissiyatı çöktü üstüme ve bugünü derinden karmaşa sıkıntı üzüntü ile yaşıyorum. Son 3 günü böyle yaşıyorum.

Haberini aldığımız 5 Marttan beri, içimde yeniden yaşanıyor her şey. Bazı tarihleri içselleştirmek insanoğlunun kaçınılmazı belki de. Şimdi ellerimizde ölen oda arkadaşım muhabbet kuşumun beni terkedişinin tarihi, aynı şekli aldı. Kasım 1 o da. Karşılaştırılmaz ama arkadaş dediğimiz dostlarımızdan mecburi ayrılıklar aynı hissettiriyormuş işte.. 

Hislerimi bitiremem böyle anlatmakla, size üstteki fotoğrafıma her baktığımda hissettiğim şeyleri anlatacağım;

İlk 10 sene o fotoğraf 2009da her şey değişmeden çok önce, fotoğrafı çeken (Seda) ve fotoğraftaki güldüğüm kişiyi (Duygu) hatırladığım geliyordu aklıma.

Şimdi son 4 senedir o gülüşümü gözlerim dolu dolu gülüşümü kimseye gösteremiyor, bir gülüşüm silinmiş yüzümden gibi hissediyorum.

Bir hayatın bitişi bir ışığın sönüşü gibi hissettiriyor artık, o ışığın size yansıyan aydınlığı bitmiş. Bir fotoğraf ne hissettirirse bugünden beri gözümden akan yaşla hissediyorum. O yaş doldur boşalt şeklinde akmıyor bugün, gözlerimin içi yanıyor ve görüşüm bulanıklaşıyor; gözlüğümü siliyorum geçmiyorum, gözüme dokunuyorum akmıyor. Aklımda olan içimden çıkmayan o anlar geliyor, gözüm onu arzuluyor gibi. Açıp bakınca gördüğüm fotoğrafları fotoğraflarımız... Tamam diyor gözüm, akabilirim. Batıyor gözüme...

Anmak konuşmak, hatırlamak, duymak görmek. Her şey hisle alakalı, ben bu sene sakin kalacağım dedim; öyle bir zamana denk geldi ki, bugünleri şehir dışında geçirmek yalnız kalamamak nasip oldu.

Bugün Istanbuldan eve döneceğiz, gece evimde yatağımda olacağım; vücudumun tuttuğu hisleri salacağım.

Çünkü 14 sene boyunca fotoğrafların hissiyatını içinden atamamayı, sizin durup bedeninizin tepki veriyor olduğunu kimseye anlatamazsınız. En iyi siz anlarsınız...

***

Biri gelir hayata, Rabbim verdi aldı olur. Allahım unutturma diye dua edersin aldığın canı çok sevdik, can dostu olduk. Unutturmadığına şükreder her Mart ayını onun ayı bilirsin.

Rabbime şükürle, çok sevdim çok iyi yaşadım dostluğumuzu ve hala yaşıyorsun benimle istemsiz ve istemli halde.

Rahat uyu arkadaşım, gülüşüm de seninle düşlerim de... Kavuşmak nasip olsun Rabbimin ahiretinde ve cennetinde... ❣️

Seni seviyorum dostum... 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...