24 Eylül 2021 Cuma

Gezdik Gördük İstanbul - Eylül 2021


Nihayet Gezdik Gördük İstanbul diyebiliyorum! :) Geçen haftanın tüm günlerini İstanbul'da geçirdik ve bu hafta yeniden evimizdeyiz. İlk defa İstanbul'da gezmek için bulundum bu sefer, amacımız günübirlik gitmek veya biraz evde kalıp dönmek değildi. Hem misafirlik etmeye, hem de turist gibi İstanbul'un belirli yerlerini gezmeye fırsat bulabildik nihayet... Orada olduğunuz, bana bu anı yazımda eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ederim... =)


Bir haftaya şu toplu kolaj ile oldukça gezilip görülmüş yerler sığdırdığımıza şahit olun istedim; uzaktan gördüğümüz Kız Kulesi'ne kadar koyduğum kolajı sırasıyla da inceleyeyim dedim. Kız Kulesi, Galata Kulesi, Ayasofya Camii, Sultanahmet Camii, Emiönü sokakları, Dikilitaş, Eminönü Çarşısı, Edirne Selimiye Camii, Kuzguncuk sokakları ve Kuzguncuk Sahili... Bir haftamız daha olsa daha nereleri nereleri gezerdik de, bu kadarını sığdırabildik sağlık durumum sebebiyle de... :)

İnstagramımı takip edenler biliyor çoktan ama yazımın detaylarına girmeden buradan da belirtmek isterim yine; benim için en özel en beğendiğim nokta Galata Kulesi oldu, sonrasında da Edirne Selimiye Camii... :)


Pazar günü yola çıkmıştık, öğlen 14.30 suları çıkıp akşam 18.00 civarı Ayşe teyzemlere varmış bulunduk. Biz körfezi dolaşıp gittik yine, hem böyle tercih ettiğimizden hem de gezerek gitmeyi tercih ettiğimizden. Mavişimi aldım yanımıza, ablamlar Marmaris'e tatile gittikleri için onlara bırakma şansım yoktu zira... Yolculuk güzel geçti, ama hiç heyecanım yoktu gibi geldi. İlk gördüğüm Galata Kulesi oldu, sonra Kız Kulesi derken vardık Bağlarbaşına işte. Bir hafta boyunca kedili bir evde kaldık biz, bu bir ilkti benim için. Evin her köşesinden iki kedinin de çıkıyor olması çok hoşuma gitti. Çok sürmeden bana alışmalarını da sağladık kediciklerin ama Mavişimi üst katta oturan annemin diğer teyzesinin eşinin evine bırakmak durumunda kaldık. Gerek kedilerin merakı, gerekse de Mavişimin korkma durumu etken oldu bu duruma... :)

Ayşe teyzemlerin iki kedisi var, biri babaanne Debra diğeri de şu üst kolajda benim yan tarafımda duran torunu Pan. İkisi de dünya tatlısı ama en yanımıza yaklaşanı torun olan Pan'dı... Diyorum ya, bir hafta boyunca kedili bir evde olmak güzeldi. Yer yer bir yerlerden çıkıyor olmaları, alıştıktan sonra Pan'ın gelip koltukta birkaç adım uzağımda yatıp uyuması; annem ve babamın sorumluluğuna bırakmak durumunda kalıyor olmasaydım, kesinlikle bir kedim veya köpeğim olsun isterdim evimizde de. Mavişim var, orası çok ayrı ama 4 patili canlılarımız da her anlamda çok cezbediciler şimdi! =)


İstanbul'daki ilk iki günümüzde evde idim; gerek 3 kat merdiven çıkarılmış olmamdan ötürü gerekse de bir gün öncesinde belimi ve dizimi incitmiş olduğumdan ötürü hassaslığımdan yana dinlenmem gerekli olduğu için... Şimdi iyiyim ama o ilk 3 gün çok ağrılı geçti benim için, sonrasında biraz hafiflese de ağrılarım yer yer artmayı da ihmal etmedi ne yazık ki... 

O iki gün içinde yanımda götürdüğüm kitabın ilk kitabını bitirdim, Mutlu Prens... Tam bana hitap eden hikayeler değildi ama güzeldi. Arka tarafında Küçük Prens'i barındıran ikili kitaptı bu. Elhamra Yayınlarının A101'de satılan kitaplarındandı, İstanbul'a gitmeden birkaç gün önce babama aldırmıştım A101 Aktüel'de görünce. Bir tanesinin fiyatı sadece 6 TL idi ve tek korktuğum çevirisi iken şükür ki o da sorunsuz çıktı! İki kitap birden içeriklerinde nasıl bulunuyor ki diye soranları, dün videosunu koyduğum üzere buradaki instagram Reelsime beklerim... :)

İki gün boyunca kedilerle takıldım, annemler gündüzleri dışarıda iken kitap okudum dizi izledim. Kuzenim Cem ile vakit geçirdim. Derken günler geçti, o iki gün boyunca gezme planları yapıldı ve Çarşamba günü başladık gezi turlarına... :))

Galata Kulesi Önceliğimizdi...



Bağlarbaşı'ndan çıkıp önce metroyu kullandık, sonra Marmarayla karşı yakaya geçtik. İkisi de çok kolaydı ve yaya halde artık ailemle bir yerlere gitmeye zorlandığım Bursa gibi bir yerden sonra bana umutlu hissettirdi kendimi... İstanbul'da bu ulaşım alanlarının bulunmasını oradaki engelli arkadaşlarıma kolaylık olarak gördüm. Geçtiğimiz noktalarda buraya kadar hiç zorlanmadık aslında. Engellilere yönelik kolaylık gördüğüm şeyin büyük zorlukları da oluyordur insanlar tarafından oluşturulan elbette, yaşadığım kadar internet üzerinden gözlemlediğim birçok kötü yan var; ama İstanbul'da yaşıyor olsa idim, buradaki evimiz orada olsaydı çok kolay şekilde hayatın daha çok içinde olurdum hissi benimle idi gezimizin bu kısmında... 

İlk durağımız Galata Kulesi'nin sokağına çıkabileceğimiz eski tramvay hattının bulunduğu yere gitmek oldu. Önce o hatla o sokağa çıktık... İstanbul'da herkesin en sevdiği genelde Kız Kulesi olur, benim ilgimi çeken bölge o dizi ve filmlerde de gördüğüm Galata Kulesi olmuştu. Kız Kulesi'ndense de, Mersin Kız Kalesi daha çok beni içine çekiyor zira... Galata Kulesi İstanbul'da gezip görmek istediğim yerlerden biri idi, bir de Sultanahmet Camii ile İstinye Sahilini çok merak ediyordum o kadar. Uzaktan sadece İstanbul'a duyduğum ilgi bu kadardı işte. Galata Kulesini en öne koymamız bundan sebepti işte...

Bunu tekrar çok net söyleyebilirim ki, Galata Kulesi sanki beni çağırmıştı... Hani çevresinde veya yöresinde olduğunuzda kendinizi rahat hissettiğiniz, tamam hissettiğiniz yerler vardır ya; onlardan biri de Galata Kulesi imiş meğer! Çevresinde sokaklarında ve de yakınlarında çok iyi hissettim kendimi. Hatırladıkça da o his benimle olmaya devam ediyor, devam edecek de galiba bundan sonra... Tıpkı Bursa Tophane, Mersin Kız Kalesi, Antalya Işıklar Caddesi ve benzeri yerlerdeki anılarımı düşündüğümde iyi hissettiğim gibi... 

Sonraki Duraklarımız; Eminönü, Dikilitaş, Sultanahmet Camii, Ayasofya Camii idi...



Galata Kulesi çok güzeldi, tepesine çıkmasam da görüntülenebildiği İstanbul'un da çok güzel olduğunu biliyorum ama Galata Kulesi'ne tepesine çıkamayacağımı bilerek gittim o gün aslında. Bana çevresinde olmak bile yetti, o sokaklar o gün bana nedense çok şey hissettirdi. Eskinin hissiyatını yaşadım sanki. En son böyle hissettiren Tophane (Bursa) ve Kız Kalesi (Mersin) olmuştu bana. O hissi net haliyle tanıdım, içime çektim işte... 

Galata Kulesi'nin seyir tepesine benim yerime annem ve babam çıktı işte, İstanbul'u seyrettiler beraber. Dilerim daha iyi olduğum bir vakitte oraya ayakta giderim ve bu sefer Galata Kulesi'nin tepesine de çıkma fırsatını elde edebilirim... :) 

Eminönü'ne gitmek üzere epey yol yürüdük sonra. İstanbul sokaklarındaki tramvay hatlarını kullanması çok zordu işte. İstanbul'da yaşıyor olsam tek başıma tramvayları kullanarak gidip gelemezmişim meğer. Öncelikle çoğunun kaldırımla arasında boşluk kalıyor, sonrasında da binerken ve inerken çok ama çok hızlı olmanız gerekiyor; bir seferinde inenler müsaade etmediği için inemedik de, bir sonraki durakta inmek durumunda kaldık zira. Tramvayın kapılarının açık kalma süreleri çok kısa. Ya insanlar inecek sadece, ya da binecek; veyahut inen veya binen kişilerin yarısından azı kadar yolcuyu ancak alacak. Süre o kadar kısa çünkü... 

Neyse, Eminönü'ne gittik işte. Tadilat olan camiiden ötürü o televizyonda gördüğüm ambians içerisinde bulamadım Eminönü bulvarını. Mısır Çarşısı ise tam beklediğim gibi kokuyordu. Her orayı yazan insanın, "baharatların ve de kuru yemişlerin kokusu orada çok başka" dediği kadar vardı... :) 

Eminönü'nde balık ekmek yemeden olmaz dediler, ben kendim evde bile yerken annemin bana dokunmayacağı şekilde yaptığından ötürü cesaret edemedim. Ayşe teyzem bana iki seçenek sundu, "Balık ekmek mi yersin, ıslak burger mi?" Islak Burger'i de hiç yememiş biri olarak, daha çok merak ettiğim üzere Islak Burger'i seçtim. Böylece annem ve babam karşıya köprüye geçtiler, biz de Ayşe teyzemle Eminönü Bulvarının arka taraflarına doğru ilerledik. Eminönü'ndeki o camiinin arka taraflarına yani. Oraları da çok sevdim, üst kolajda en ortada bulunan fotoğraf bahsettiğim arka sokaklardan birindeki eski bir tünel üzeri yapı idi... Çok vaktimiz olmadığı için fotoğraf çekip ilerledik, Ayşe teyzem adını ne olduğunu söylemişti ama unuttum. Fotoğraftan görüp de hatırlayan varsa eğer, yorumlarda yazabilirseniz çok mutlu olurum... =)

Bambi Cafe adlı yerde yedik Islak Burger'i, sanıyorum İstanbul'da şubeleri olan bir cafe. Gezerken birçok şubesini gördüğümü hatırlıyorum zira... Islak Burger'i beğendim, akşama halamlara yemeğe gitmeyecek olsa idik bir tane daha yiyebilirdim; ilk defa yediğime göre baya lezzetli buldum ben. :) Çay içip ıslak burgerlerimizi yedikten sonra, ayrıldığımız meydanda tekrar annemlerle buluştuk ve istikametimizi Sultanahmet'e doğru çevirdik... 

Küçükken sakladığım bir Sultanahmet kartpostalım vardı, yaklaşık 20 yaşıma kadar sakladım ama sonrasında kayboldu. İstanbul'da gezmek istediğim bir diğer mekan olmasının başlıca sebebi o kartpostaldı işte. Kartpostal sonbahar mevsiminde Sultanahmet Camii'nin ön avlusunda bir bankla beraber çekilmişti. O bölgeye gittiğimizde önce Dikilitaş'ı gördük ve inceledik, gerçekten en büyüleyici yapılardan biri dikilitaştı o gün gezdiklerimizin içerisinde. Sonra Ayasofya'ya ilerledik ve annemle Ayşe teyzem camii içerisini gezerken ben o tanıdıklığı bulabilecek miyim merakıyla Sultanahmet Camii'sine ilerledim babamla. Sonuç şu ki, Sultanahmet o benim kartpostalda gördüğüm gibiydi ama o avlusu sanki birebir benzer değildi. İçselleştirdiğim için mi daha başka hatırlıyorum bilemedim, uzaktan o kartpostaldaki Sultanahmetti, yakından değil... :) 

Bu da böyle bir anı olarak kar kaldı yanıma velhasıl. Keşke o kartpostalı kaybetmemiş olsaydım ama o gün Galata Kulesi'nden aldığım bileklik ve Galata Kulesi Kartpostallarını hiç kaybetmeyeceğimi umuyorum ve diliyorum! :) İstanbul turumuzda görmek istediğimiz yerleri böylece bir güne sığdırdık işte, akşamına Hatice halamlara yemeğe gittik 


Çorlu Ve Edirne Hesapta Yoktu. Ama Oraları Da Gezmek Nasip Oldu...


Haftanın başında İstanbul'da olduğumuzu duyan Malik abimler (Malik abi, annemin kuzeni) bizi Çorlu'ya davet edince, Perşembe günümüzü Çorlu'ya gitmek üzere planladık. Aslında Çorlu'ya gitmeyi daha sonraya attığımız için hiç hesapta yoktu ama orasını da gezip görmek nasip oldu çok şükür... :) Perşembe günü akşam üzerine doğru gittik, bol bol sohbetlerle ve yemeklerle dolu bir arada bir gün geçirdik. Malik abimin kızlarla görüşmeyeli en az 6 sene olmuştu, olabildiğince hasreti ertesi gün giderdik kızların okulları sebepli ama her iki gün de çok güzeldi! :)

Cuma günü Edirne'ye götürdü bizi Malik abim, kızlar okulda iken Malik abim Aysel yengem annem, babam ve ben doluştuk bir arabaya gittik. Selimiye Camii'ni gördük gezdik önce, ama sonra Mimar Sinan'ın esinlendiği Eski Camii'yi de gezdik gördük... Edirne gezdiğimiz gördüğümüz kadarıyla, binalara ve aynı yapıda çirkinlik diyebileceğimiz konutlara esir olmamış bir şehirdi. Eski sokaklarını gezdik, tava ciğeri yedik, Karaağaç'a kadar gittik, Meriç ve Tunca Nehirlerini geçtik... Selimiye Camiinin varlığı ile sıkıldıkça gezip oralarda takılmalık, bizim eski şehirlerimiz gözüyle bakabildiğim bir şehir olarak hatırlıyorum hala Edirne'yi... 


Selimiye Camii'nin altına bir park yapılmış, orada hatıra fotoğrafları çekindik. Beni en çok o eski zamanlarda o upuzun minareler nasıl yapılmış ve kondurulmuş öyle diye düşündürdü ve etkiledi Selimiye... Eski yapıların sırrını bir türlü anlayamayacağız gibi geliyor bazen, şayet zaman makinesi denen şey icat edilir ve de o döneme gidebilirsek belki! :))

Akşam eve dönüp çay keyfi yaparken Kızlarla da vakit geçirebildik. Sohbet muhabbet o kadar kendine çekti ki, dayanabildiğimiz yere kadar sohbet ettik. O akşamın en büyülü anlarından biri, zamanında ödünç verdiğim ama bana bir türlü geri dönmeyen çok sevdiğim bir kitabın canım Berilim sayesinde bana geri dönmesi oldu! (Başka suret ve başka kişi sayesinde)

Kitaplardan bahsediyorduk o akşam kızlarla, Beril de iyi bir okur olmuş ben görmeyeli. Kitaplığını incelediğim sırada gördüğüm Stepheine Meyer kitaplarını söyledim. Bir tek benim sevdiğim kadar sevememiş Göçebe'yi. Oysa şu yazımı okuyan varsa bilir, filmine kadar çok sevdiğim bir yapıttır. Fantastik kitap ve filmler içerisinde en başarılı bulduğum ilk içeriktir benim için... Bundan bahsettim Beril'e, hatırladığım hikayeyi anlattım. Bir de kitabımı zamanında ödünç verdiğimi ama bana dönmediğini söyledim. Berilcim bana kendi kitabını vermek istediğini söyledi, "zaten başta da pek anlayıp sevmediğimi söylemiştim. Bir yere bağışlayacağıma senin olsun," dedi. Bu muhabbet beni o kadar çok mutlu etti ki! Beril'e çok seveceği bir hikaye seçmek istiyorum bir dahaki buluşmamıza. Benim kadar mutlu edebilmek için biraz da... :) Bilen bilir, bir kitapla mutlu edebilmenin yeri çok ayrıdır okurlar için. Ben Berilin gözünde de gördüm o hissi... =) Tekrar teşekkür ederim canım Berilim...

Üstteki her bir fotoğrafımızı anımızı çok sevdim, Aysel yengemlerle kızlarla ve Malik abimle daha çok kavuşabileceğimiz zamanlar nasip olur inşallah ömrümüze. Uzun zamandır böylesi birbirimize özel olarak görüşemiyor, hep kalabalıklarda görüşebildiğimiz kadarıyla yetiniyorduk. Daha nicesine olur inşallah... (:


Vee Son Gezi Durağımız, Kuzguncuk...



Çorlu'dan Cumartesi öğlen vakti döndük İstanbul'a geri, hem Ayşe teyzemle hem de üniversiteden arkadaşım Pelinim ve annesi ile Kuzguncuk'da buluştuk... :) 

İstanbul'a giderken iki arkadaşımla görüşmeyi çok istiyordum, biri Pelinim biri de Dilekcim idi. Dilek ile görüşemedik, yine! Kızı hasta olmuştu, iyileşmişti biz gidene kadar ama o halde diğer yakadan kalkıp gelmesi riskli olacaktı ikisi için de. Başka zamana artık dedik... :) Pelinimle ve ailesiyle de görüşmeyeli, 5-6 sene olmuştu yine... Araya pandemi girmeseydi yine bu kadar uzamazdı ama bir türlü olamadı işte. Biz gerekeni yaptık, kısmetse pandemi ortamı rahatlar rahatlamaz onlar bizi yeni evimizde ziyarete gelecekler inşallah! (:

Ekmek Teknesi'nin çekildiği, Perihan ablanın sokağının bulunduğu, Refika'nın Mutfağı'nın bulunduğu (ki uygun zamanda gitseydik, çok uğramak isteyeceğim bir yerdi orası) Kuzguncuk; sevdik, oturduk, çaylarını içtik ve de gezdik. En önemlisi o gün arkadaşımla yıllar sonra yeniden görüşebildik. Pandeminin sayesinde görüşemez olduğum dostlarımdan biri oldu Pelinim de. Pandemi öncesi görüp de artık göremediğim birkaç arkadaşım daha var böyle. Pelinimle başlatmış olalım ve diğerleriyle de kavuşalım inşallah!! :)



İşte bir İstanbul macerası böyle geçti, hiç tahmin edemeyeceğim kadar dolu dolu. Senelerdir İstanbul'a gezmemek üzere o kadar çok gidip dönmeye alışmıştım ki, gezince öylesine yordu beni İstanbul ama hiçbir anından da pişman etmedi. Biraz zorlu ve yorucu idi kabul ediyorum ama çok güzeldi... Daha şurada iki gündür dinlenmiş hissediyorum kendimi, perişan etse de mutlu etti neyse ki! Dilerim yine gezip dönmesi mümkün olan günler geçiririz, ama asansörlü evlere gider ve giriş çıkışlarda bundan sonra hiçbir zorluk yaşamayız! 

Cumartesi günü akşamı Ayşe teyzemlere gittik yine, o merdiveni son kez çıktım. Dilerim Ayşe teyzemler daha yeni ve asansörlü bir binaya taşınırlar da oradan, daha çok gider gelir kavuşuruz ve bir arada oluruz... Cumartesi akşamı da Pazar günü de dolu dolu geçti, Neslihan ablam eşi ve Cem ile de sohbetlerle geçti gitti bir tatil daha. :)

Yazımı en sevdiğim fotoğraflardan ve mekanlardan biri ilan ettiğim Galata Kulesi adına sonlandırmak istedim. Daha iyi koşullarda gitmek nasip olursa eğer İstanbul'a, bu sefer sadece Galata Kulesi çevresini gezmeye ve oralarda yemek yemeye de çalışacağım. Annem Ayşe Teyzem ve de ben, planların kahramanı olarak bu tatili de yedik gitti diyorum. Çok şükür ki!

Sevgilerimle; bu tatilde yorgunluğun en büyük kısmını benimle yaşayan babacığıma yürekten teşekkür ediyorum. 
 Yazımdaki ve tatilimdeki her bir sevdiğimi kucaklıyor, siz okuyan arkadaşlarıma da çoook teşekkür ediyorum... =)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...