10 Kasım 2018 Cumartesi

Şiirlerle Hayat #23 - Atatürk Şiiri


İlkokulda öğrendiğim bu şiire; Atatürk Şiiri de demişler, Saat 9'u 5 geçe şiiri de... Ne denilirse denilsin, ilk öğrendiğimde benim için etkisi izlediğim Sarı Zeybek belgeseli ile artmıştı...

O şiir hala ezberimde. Atamızın 80. Yıldönümünde, bu sene tüm kıtalarının ezberimde olduğumu Kağanımla Atatürk'ten bahsederken hatırladım ve ona okuduğum gibi yazmak istedim... (:

Bugün Kağanım aklı en başında olarak, ilk Atatürk'ü Anma Gününü geçirdi. Benim küçüklüğümdeki gibi anma törenine gitmişler, Atatürk heykelinin bulunduğu heykele çelenk bırakmışlar ve artık daha net anlamış; Atatürk'ümüzün ülkemiz için değerini anlamak ve öğrenmek için kendi özverisi ile sorular soruyor bana... :) Benim için bunu görmek bilmek gurur kaynağı. Umarım bir ömür, tarihinin ve değerlerinin kıymetini bilir kuzularımız. Amin...

Atatürk Şiirine Gelince;



Saat 9'u 5 geçe,
Atam Dolmabahçe'de
Gözlerini kapamış,
Bütün dünya ağlamış.

Doktor doktor kalksana,
Lambaları yaksana!
Atam elden gidiyor,
Çaresine baksana!

Uzun uzun kavaklar,
Dökülüyor yapraklar.
Ben Ata'ma doymadım.
Doysun kara topraklar!



Hayat şiirlerle dolu... Küçükken belki de ezberlediğim ilk şiirdir bu, belki de değil. Ama benim en eskiden hatrımda kalan şiir bu... Atasına sahip çıkan, değerlerine sahip çıkar bireyler olmak ve öyle bireyler yetiştirebilmek nasip olsun cümlemize inşallah.

Bugün ben yeğenimin Atatürk'ü soruyor olmasına ve onun bu büyük değerimize değer veriyor olmasına, saygı duyuyor olmasına çok sevindim. Gurur ve mutluluk duydum. Sebebi, bir bireyin kendisini ve tarihini bilmesine verdiğim değerdi. Dilerim bir ömür kendisine ve çevresine, tarihine ve değerlerine saygılı bir birey olmasıdır. Cümle çocukların, cümle evlatlarımızın... :))


Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, 80 sene de geçmiş olsa unutulmadın ve daha çok biliniyorsun. Seneler de asırlar da geçse, daha çok kıymetin biliniyor olacak. Görüyor ve biliyorum ki, özleniyorsun. Işığınla binlerce nesli aydınlattın ve aydınlatmaya devam ediyorsun. Sen, silah arkadaşların ve nice ülkemiz için kan döken can veren büyüklerimize teşekkür ederiz. Ruhun şad olsun, mekanlarınız cennet olsun...

Kalbimizde, değerlerimizdesiniz... 

6 Kasım 2018 Salı

Dört Dakika - 06.11.2018


Bazen sizi  dört dakikalık bir küçük operasyonun korkuttuğunu bilmeden, tedirgin oluyorsunuz... Bilinmemezlik de, en küçük görünen şeyde bulunan nice tehlike de sizi rahatsız edebiliyor zira. İnsan canı tatlı, canımız yanacak diye hastanelerden ve orada yapılan işlemlerden kaçınıyoruz bazen her birimiz. Ama içine düştüğümüzde; "Oralardan uzak etsin Allahım ama oralarsız da koymasın!" deyiveriyoruz. En azından-en çoğuna kadar, orada hayatının bir kısmını geçiren birçok kişinin; bunun değerini anlamasına sebep olan yerlerden biri zira... 




Tehlike dediğime bakmayın, bugün çok küçük bir operasyon yapıldı sadece bana. Küçük bir örnek aldılar bacağımdan... Senelerdir bacağımda çıkan ve bir türlü yok olmayan küçük yaralar oluşturan garip bir sivilceler dizisi, bu sıra çoğaldığı için; dün cildiyeye gitmiş ve bir kez daha doktoruma göstermiştik. Doktorum "Bunlar iyi huylu deri tümörleri. Ama en son çıkanlardan birini alıp, patolojiye gönderip nedenine bakmamız gerek." dedi. "Kötü bir şey olduğu için değil, ama nedir nedendir bakalım bir..." diye de eklemeyi ihmal etmedi. Cildiye, Genel Cerrahi'ye yönlendirdi ve orası da bugüne randevu verdi. 

Dünden beri küçük de olsa iğne girecek, orayı uyuşturacak ve bir parça alınıp gerekirse dikiş atılacak ya; tedirgindim. Sonuçta, ilk defa yapılan bir operasyon ve nasıl hissedeceğim hiç bilmiyorum... Tehlike dediğim de, benim tedirginliğimden belki. Ama hep duyarız ve en küçük operasyonda bile tehlikeler var diye endişe ederiz. Allah uzak etsin. :) 

Bugün, hastanede bekledik ve sonrasında da zamanı geldi ameliyathaneye götürmek için önlüğümle ve bilekliğimle hazırladılar beni. Sonuç olarak; tedirgin olsam da, espriler ile gönderdi annemler ameliyathaneye beni. Ben yeni aldığım bilgisayarımı ablama emanet ettim, annemler de haklarını helal etti! :D Çenem düşer benim, "tedirgin olduğumu da, tasasız gördüğüm hemşir ve hemşirelerle kaynaşarak anlattım ameliyathanede." Korkulacak bir şey olmadığını söylediler ve benimle samimi gülümsemelerini, sohbetlerini paylaştılar. Tedirginliğim olarak da, sadece derin derin nefesler aldım... :)

Ameliyathanedeki sedyeye taşıdılar, bir ara dışarı çıkıp işlemden önce beni yalnız bıraktılar. Gemlik'in hastanesi yeni binasına taşındığı için, daha teknolojik ve daha yeniydi her şey. Biraz gözlemledim ve sonra da kendimce dua ettim. Hemşirler ve bir hemşire geldi. Doktorumla beraber malzemeleri hazırladılar, sonra da işlem başladı. Şansıma doktorum da, hiç cevap vermeyen tarzdan değildi; o da açık açık yapılacaklardan bahsetti ve güven vererek işlemi başlattı. 


Sol tarafımdan baktığımda görünen duvara monte edilmiş bilgisayar monitöründe, saat 16:42 idi; başladılar ve ilk iğnenin sızısını hissettim. Sonrakilerin her birinin girdiğini hissettim ama sızısı yoktu. İşlem toplamda dört dakika sürdü. Etimden alınan sivilceyi de, etime atılan dikişler sırasında çekiştirildiğini de hissettim. Ama sızı acı yoktu... İşlem bittiğinde ise, saat 16:46 idi...

Dikişlerimin üzerine bantlar yapıştırıldı, doktor ilaca gerek olmadığını ve birkaç güne pansumana gelmem gerektiğini söyledi. Bu cuma günü değil de, bir sonraki cumaya da dikişleri aldırmaya kendisine gitmemi... (:


İşte böyle; benden alınan parça patolojiye gönderildi, işlem bitti dışarı çıkartıldım ve espriler daha gırla devam etti... 4 dakikalık işlemin hafif tedirginliğini bir önceki akşamdan beri ara sıra duymuştum ya, sonuçta ameliyathaneye de girmiştim; operasyondu bu benim için! :D Bitti gitti şükür, hayırlı sonuçlar da alırız inşallah... 

Dört Dakika için nasıl da korkabiliyoruz, diye sorgulamaya ve anlatmaya geldim işte bugün de... Kimine boş yere, kimine de haklı yere korkuyoruz bu gibi işlerde. Ama bir kez daha sükunetimi elime aldığımı görebildim yine. İki sene önce Endoskopi'ye giderken ki korkum gibi değildi bu, bilinmez bir tedirginliğin hafif sancısı idi bu sefer benimkisi. Dört dakika deyip şaşırdım, işlemleri ve hazırlanması ile 15 dakika sürdü en fazla işte. 

Allah korktuklarımıza uğratmasın ve bizi kendi korkularımızla sınamasın dilerim. En ufağından en büyüğüne; o ameliyathaneye girip o masaya yatınca, insan bir garip hissediyor işte... Kendini bilinmeyen durumlar karşısında tedirgin hisseden herkese, Allahım kendi içinden gelen kolaylığı bulmaya yardım etsin dileklerimle. :)

Sevgiler...

5 Kasım 2018 Pazartesi

Gastrit Ve Ülser Meselesi - 05.11.2018



Bugün 2-3 haftadır yine gittikçe artan Gastrit problemim sebebiyle doktora gittik. Şişkinliğim ve yediğim neredeyse her şeyi hazmedememe problemim meydana çıkmıştı yine ve bu sefer daha dayanılamaz boyuta ulaşmıştı... Bu ara bu rahatsızlığımın, hareketsizliğe bağlı olduğunu ve şişkinliğimin bir tek akşam yemeklerinden sonra meydana çıktığını gördüm. En az hareketli olduğum ve soğukların en çok olduğu saatlerde, soğuktan ötürü daha fazla hareket edemez oluyorum. Ve şişmeye başlıyorum; herkes gibi yürüyerek çalıştıramadığım metabolizmanın, eritemediğim yiyeceklerin sıkıntısını çekiyorum...

Bugün doktor, şikayetimi duyar duymaz Endoskopi ve Kolonoskopi istedi önce... En son 2016'nın Sonbahar mevsiminde mide mikrobu tedavisi olmadan önce, rahatsızlıklarım sebebiyle endoskopi yapılmıştı. Bugün Endoskopi ve Kolonoskopi deyince doktor, şikayetlerimi doktoruma ayrıntılandırma gereği duydum daha çok. Sıkıntılarımın eskisinden farklı olarak sadece hareketsiz kaldığım saatlerde yaşadığım sıkıntılar olduğunu ve Endoskopi istemediğimi söyleyince de; önce bir ilaç tedavisi yapalım o zaman dedi doktorum... İyi ki de anlaşabildik ve direk yöntem olarak kolonoskopiye başvurmadık şimdilik. 

Doktor ilaçlarımı yazdıktan sonra (iki hap -biri aç biri tok-, bir de şurup), beslenmemde nelere dikkat etmem gerektiğini sordum... Bana yanında hazırlanmış not kağıtlarından birer tane koparıp; İki kağıt verdi bana, "beslenme stilini bunları oku aklına yatanı uygula!" dedi. Bu kağıtlardan birinde Reflü ve Beslenme Alışkanlıkları, diğerinde de Bağırsak sıkıntıları için doktora görünülmesi gerektiği ve herhangi bir testinin olmadığı yazıyordu...

O kağıtlarda, Ülser ve Gastrit ile yaşamakta, yaşam kalitesini düzeltmeye yönelik öneriler vardı...


Bu önerilerde beni en çok ilgilendiren ve memnun eden, Reflü Ve Beslenme Alışkanlıkları başlıklı kağıt oldu... Öncelikle reflü'yü ve gastriti tanıtarak başlıyordu; "Reflü, mide içeriğinin yemek borusuna geri gelmesi demektir ve bunun sonucunda göğüs kemiğinin tam arkasında yanma, ekşime, ağıza acı-ekşi su ve yenen yiyeceklerin geri gelmesi gibi birtakım şikayetler ortaya çıkar." diyordu. Bir Gastrit ve Reflü tanımı, böyle güzel yapılır... :)

Bugün okuduğum bir başka yazıda, gastritin reflüye doğru gittiğini ve birleştiğini okudum. Sanırım benimki şu an bu... Ama daha ötesinin, zehirli reflü falan olduğunu da duymuştum. Umarım o kadar öteye kadar gitmeden, "Yaşam Tarzı Değişiklikleri" ile bu gastrit problemlerimden kurtulurum... 


Üst resimde de görüldüğü gibi Yaşam tarzı değişiklikleri önerileri veriyor sonra. Kağıdın ön sayfasında, o yaşam tarzı değişiklikleri şöyle;

- Sol tarafınıza dönük yatın, bu daha az reflüye neden olur. (Ben yatağımın pozisyonu gereği sağ tarafıma yatıyorum. Bugünden itibaren, kaçtır duyduğum üzere bunu değiştireceğim.)

- Yatağınızın baş kısmını yükselterek başınızı yüksekte yatın. Böylece yemek borusu içerisine mide içeriğinin kaçışı azaltılmış olur. Ancak sadece başınızı yükseltmeniz yetmez, yatağınızın baş tarafınızı ayak tarafına göre yükseltmeniz gerekir. - (Ben nefes sıkıntım sebebiyle yüksek yastıkta yatamıyorum ama biraz daha yüksek yapmaya çalışacağım yastığımı.)

- Fazla kilolu olmak da reflüyü artırır. Kilonuz fazla ise vermeye çalışın. 

- Sigara ve alkol kullanımızı azaltın ve mümkünse hiç almamaya dikkat edin. 

- Çok sıcak yiyecek ve içeceklerden kaçının, çünkü aşırı sıcak yemek borusundaki hasarı artırır. Yiyecek ve içeceklerinizi ılık olarak tüketin. 

- Yemek yedikten sonra, en az 3 saat geçmesini yani midenin boşalmasını bekleyin. - (Yemekten kaç saat sonra yatarsam yatayım, midem boşalıyor gibi hissetmiyorum çoğu zaman. Ama ilaçlarımı kullanıp, talimatlara da uyup bunu da toparlayacağım umarım.)

- Bir defada aşırı yemek yerine, sık aralarla küçük porsiyonlarda yemeyi tercih edin. - (Bu kendimle gurur duyarak, en iyi yerine getirdiğim maddelerden biri!)

- Reflüyü tetikleyecek gıdalar kişiden kişiye değişebilir. Bunlardan mümkün olduğunca uzak durun. (Daha dikkatli olacağım, söz veriyorum. Bakınız, aşağıdaki resimin altına...)

- Yağlı ve kızarmış yiyecekler ile kafein ve çikolata şikayetlerinizi arttırabilir.

- Lifli (posalı) gıdalar tüketmeye çalışın. 

- Bazı ilaçlar reflüyü artırır. Reflünüz var, hekimizden kullandığınız diğer ilaçlarla ilgili bilgi edinin.



Bir de uzak durmanız gereken, özellikle içeriğinde sizi rahatsız eden yiyecek ve içeceklerin bulunduğu gıdalardan uzak durun maddesi var! Bu da en işime yarayacak olan diye düşünüyorum; çünkü "yok ya, bu rahatsız etmiyordur" dediğim ve toz konduramadığım ne varsa, hatırladığım üzere bu listedekilerin çoğunluğu onlar...


Bana ve size faydası olacağını umduğum için, bu "uzak durulması gereken yiyecekleri", burada da dursun istedim. Toz konduramadığım ve bugün onlara da ihtimal verdiğim üzere bırakacaklarıma (+) koyuyorum. Diğerleri zaten benim bıraktığım yiyecek ve içecekler, bırakmayacaklarıma da (-) koyuyorum. Bunlar;

= Domates, ketçap, domates ve salça içeren soslar. (+)
= Turunçgiller (limon, portakal, mandalina, greyfurt). (Çekimser +)
= Gazlı içecekler.
= Çay ve kahve. (-) (Bunlar bana dokunmuyor, acı kahveler hariç!)
= Acı biber (+)
= Soğan 
= Sarımsak
= Turp
= Çikolata (-)
= Hardal
= Karabiber
= Sirke (Büyük bir artı (+), zira ben iyi gelir diye bile içiyordum ama dokunmaya başladığını da gördüm.)
= Turşu
= Acı baharatlı gıdalar (+)
= Nane ve naneli yiyecekler
= Fazla yağlı gıdalar ve kızartmalar
= Çok ekşili ve acılı salata sosları (-) (Gariptir, çok acı ve ekşili soslar dokunmuyor da bana, içinde sarımsak ve soğan olmadıkça!)



Bu haftaya hastane randevuları ile başladık böyle işte; Reflü ve gastrit, en çok rastlanan rahatsızlıklardan biri... Olur ya, hem kendim hem de aynı rahatsızlıkları yaşayanlarla beslenmelerimizi düzenleyebilir ve yaşam kalitelerimizi düzenleyebiliriz! dedim. İnşallah, sağlıkla dolu hafta ve haftalar geçiririz. Gastritten, reflüden uzak... :)

Ben yarın da hastaneye gideceğim, cildiyeden küçük bir operasyon geçireceğim. Bacağımda çıkan ve bu sıra bir garip çoğalan sivilcelerimi de gösterdim bugün cildiye polikliniğinde... Yarın son çıkanı alıp patolojiye göndereceklermiş. Gittikçe artan değişik bir sivilce kendisi diye, "iyi huylu deri tümörü" dedi. Kötü bir durum yok dedi, korkmadım da zaten ama vuracakları iğneden ve yapacakları operasyon korkuyorum doğrusu... :) "Ah bu ben!"

Velhasıl; Allahım ne hastanelere düşürsün ne de doktorsuz bıraksın, der bizim büyüklerimiz... Böyle bir yazıyı yine bu cümle ile bitireyim dedim. :) Sevgilerimle, hepimize bol şifalarla dolu günler olsun...

4 Kasım 2018 Pazar

Pazar Yazısı #53 - Yenileyen Pazar




Seneler seneler öncesinde, şu günü düşünemezdim ki; yıllar geçerken bu durum da değişti. Bir süredir bilgisayarımın sistem sorunlarına, teknik sorunlar da eklenmeye başlamış ve ekran görüntüsünü mandallarla tutturarak sağlar olmuştum. Öyle ki; 1 mandaldan, 2 mandala çıkmıştı Antalya'ya gitmeden öncesinde. Antalya'dan tekrar evmize geldiğimizde, bu sefer de 4 mandalla ekranı görüntüleyebilir olduk... Yani bir dahaki uzun yolculuğumuzun sonrasında, ekranının açılabilir durumda olmasını beklemiyorduk. Kısa mesafeli yerlere götürmek durumunda kalırsak, ekranı kapatmadan taşıyorduk zaten... Velhasıl; 1 seneden fazla süredir, mandallarla hayatını idame ettiriyordu yani bilgisayarımız... :)

2-3 senedir yenilemeyi düşündüğümüz bilgisayarımı, dün itibariyle annem ablam ve eniştemin araştırma geliştirme kabiliyetleri sonucunda yeniledik. Market market gezip, bana en güzelinden bir bilgisayar aldılar. Aslında ben bir süredir başka bir marka alacağım diye düşünüyordum ama araştırmalarımıza göre önerdikleri markalardan birinin Lenovo olduğunu gördük. İşletim sisteminin gücüne güveniyorlarmış... :) 

Doğrusunu söylemek gerekirse, eski bilgisayarım Acer marka idi ve o kadar çok sorun yaşadım ki; yeni bilgisayar eve gelene kadar ve ben onu görene kadar, heyecanlanamadım bile fazla. Eski bilgisayarımı alırken verdiğimiz kadar, tamir masrafını da göğüslemek durumunda kalmıştık 7 sene boyunca... Yeni bilgisayarı gördükten sonra, yeni ve ihtiyaç duyduğum bir şeyin heyecanı sardı tabi beni. Şükür ki; dosyalarım kaybolur gider mi, ekran bir daha açılmaz mı, eyvah yine uzun süredir açılmıyor, hoparlörü yine ötmeye başladı ve susmuyor dertlerinde, sevdiğim resimlerimizin ve de çalışma dosyalarımın kaybolma korkusu kalmadı... 

Elbette ki harici bellek kullanıyorum ama bilgisayar çalıştığı sürede, sürekli yedekler pozisyonda değil. Haftada bir veya iki defa yedekliyorum harici belleğime dosyalarımı. Dosyaların değişimlerini günlük kontrol edemem zaten, epey düzgün bir şekilde istifleyerek saklıyorum ihtiyaç duyduğum şeyleri; ki bu duruma alışalı ve böyle çalışalı uzun zaman oldu... 



Bilgisayarım yenilendi; yenilenen ve yenileyen bir haftasonu oldu, bu haftasonu. Bu pazar şimdilik, eski dosyalarımı toparlamakla geçiyor eski bilgisayarımda. Çok masraf ettiğimiz ve 7 senedir karşılıklı kahır çektiğimiz eski bilgisayarımı, yine de bir çırpıda silip atamıyorum tabii ki. İlerleyen günlerde ya bir tamiri daha gözden çıkarıp kullanabilecek birine vereceğim, ya da bilgisayar hastanesine bağışlayacağım! :)

Yeni bilgisayarımda, daha nice yazılar ve nice projeler yazabilmeyi umuyorum. Kendi adıma, yazmayı bir iş haline getirdim getireli, bundan çok büyük tatmin duyuyor ve yaşama enerjime enerji katabiliyorum. Diliyorum ki, yeni bilgisayarımda daha çok yazabileyim ve daha fazla ilhamımı işler hale getirebileyim... 


Bitirmeden önce söylemek istiyorum; "Yenileyen Pazar" dedim başlığa, çünkü alabiliteniz ailecek yükseldiği zaman istemsiz mutlu oluyorsunuz... Bir şeyi ihtiyaç dahilinde alamamak üzücü, elbette ki eksik hissettiren bir şey yaşadığımız zaman diliminin içerisinde. Ama ihtiyaç dahilinde, taksitlerin sayesinde bile alabildiğiniz bir şey; bu evladınızın ihtiyaç duyduğu bir şeyi tamamlamak için olunca daha çok mutlu ediyor galiba. Annem ve babamdan biliyorum, benim için "güle güle kullan" diyor ve "hakediyorsun" diyorlar da; onlar hakediyor bence her şeyin en iyisini... Bu sayede bir kere daha tekrar teşekkür ediyorum, yetmez ama...

İyi ki benim ailem, iyi ki benim destekçilerimsiniz de diyorum yeniden. Sizleri çok seviyorum canlarım; annem, babam, ablam, eniştem ve yeğenim Kağanım... Dilerim bu bilgisayarla cidden kendimi gerçekleştirebilecek o yapıtı yazabilirim, hepimiz için. Çok istiyorum ama dilerim en kısa zamanda, daha doğru yoldan devam edebilirim. :) 

Mutlu pazarlar dileklerim ve sevgilerimle... 


1 Kasım 2018 Perşembe

Not Aldım Veya Not Ettim #39 - Ekim 2018 Notlarım


Şubat ayından beri "Not Aldım Veya Not Ettim" yazısı yazmıyormuşum, bu yazıyı yazacakken fark ettim. Nasıl unuttu isem artık, yazdığımı düşünüyorum bir de, bu kadar çok uzun zamandır yazmadığımı görünce çok şaşırdım doğrusu. :) Neyse, Ekim 2018'den birkaç notlarımla geldim. Arayı telafi edeceğim diyelim. :) İyi okumalar...


Kitap Okuma Hedefime Ulaştım, 25. Kitap


Daha dün (31 Ekim 2018 günü), 2018 içinde okuduğum 25. Kitabımı bitirdim ve 3-4 senedir ilk defa senelik okuma hedefime ulaştım. 25. kitabım Kristin Hannah'ın "Bir Tutam Gündüz Bir Tutam Gece" adlı kitabı oldu. Doğrusu mutlu ve gururluyum, uzun zamandan sonra beklenilen bir hedefe kavuşmak, güzel bir tatmin... :) 

2018'in Temmuz ayında girdiğim 3 ders sınavımın sonrasında, daha da şahlanan ama okulumun olmasına rağmen öncesinde okumayı devam ettirebildiğim bir sene oldu. Demek ki, istesem başarabiliyormuşum dediğim kadar; dersler yoğunken okuyamıyorum, dediğim de doğruymuş... :) Derslerden, kitap okumaya fırsat bulamadığım zamanlardan sonra, kavuştuğum yeni durum mutluluk verici. Bu ilk notum ve de duyurum olsun. Not aldım kendime; daha çok okuyacak ve kendimce bu başarıyı devam ettireceğim. Zira hedeflediğim kadarıyla okuduğum ve izlediğim zaman daha mutlu oluyorum. Bunların mutlulukla da alakası var, diyebiliyorum artık...


Bir Bilgi; Ishak Kuşu 


Baykuşlara aşırı ilgim yoktu ama hep sevdiğim hayvanlar oldu kendileri. Üstteki fotoğrafları da, 2018'den beri en komik bulduğum fotoğrafları! :D Altına bir de yazmıştım ilk instagram açtığımda, "Şaşkın Baykuş Modu; Bu kiloları nasıl vereceğiz yahu?"

Baykuşlu kıyafetler, onun simgesini taşımayı alışkanlık edip uğur sayanlardan değildim ama çok seviyordum da. Bir süre sonra, her sene birkaç tane baykuşlu hediye alır oldum. O dönemde de çok izler olmuştum Baykuş videolarını... :) Neden buradan girdim bilmiyorum, açıp bilgilerini öğrenmememiştim ama uğursuz sayılmasına hep gıcık oldum; madem öyle bunu da eklemiş olayım dedim!

Ekim ayında da Baykuşlara dair bir bilgi çıktı karşıma ve ben de durmadım araştırdım valla... :) Baykuşların uzun kulak püskülleri olan küçük bir cinsine, Ishak Kuşu deniyormuş meğer. İnsan ırkının terk ettiği yerlere ve yapılara yuva yapan bu ishak kuşlarının, halk arasında sevgililerini aramak için hüzünlü bir ötüş ile belirli saatlerde öttüğü söylenirmiş... Bir de Anadoluda inanılan bir hikayeleri varmış...

"Bu İshak kuşlarının ilk ceddi sevdalı bir kızmış ve Allah onu İshak kuşu yapmış. Çoğalmışlar ve o zamandan beri bu kışlar ilk cedlerinin sevdası için, geceleri belirgin bir saatte karanlık bahçelere vadilere ve kayalıklara konar; "İshak, İshak" diye meczub şekilde bağırır arar ve belki onu bulurum umuduyla yaşarmış..." Hikayeyi bu sayfadan okudum ve anladığımı yazarak not ettim. :)

Hayvanlara ne hikayeler ve ne efsaneler yakıştırıyoruz değil mi? En sevdiğim efsane hikayeleri kuşlara aittir benim, doğrusu bir efsane olduğunu bilsek bile; en sevdiğim hikayelerden biri oldu bu da... :) "İshak kuşları gibi, sevdalı ve sevdiğinden uzak eylemesin Allahım ve o kuşlara da sevdiklerine kavuşmayı nasip etsin!"


Bir Yer Keşfettim; Whistler


Her fırsatta söylüyorum; "kışı sevmiyorum, ben yaz insanıyım" diye. Ama eski zamanlardan özlediğim bir şey var ki, o da eskisi gibi artık kar yağmıyor. Kış da kış gibi yaşanmıyor, yaz da... Eskiden kar yağdığı zaman; "havanın mikrobu kırıldı, kar yağınca hava soğuk olmaz, kışa katlanılır olunur!" derlerdi. Ama şimdi ne kar yağıyor eskisi gibi, ne de eskisi gibi soğuk oluyor. Bazen eskisinden de soğuk oluyor hava, bazen de kış vakti yaz yaşıyoruz adeta. Havalar da gel-gitli oldu velhasıl...

Geçen bir yer keşfettim, bir yazı okurken karşıma çıktı bu yer; Whistler... Şu devasa güzellikte taş evler ve içerisinde yanan şömineleri gördüğümüz karlar içinde küçük kasabalarda çekilen romantik komedi filmlerini izlemeyi sever misiniz? Ben çok severim doğrusu, soğuğu hiç sevmememe rağmen; her kış senede 3 veya 4 kez yağan o karın kendisini izlemeyi de öncesi geceden turunculaşan geceyi gözlemeyi de çok severdim... 

Whistler'ı görünce, aynı bunu hissettirdi bana. Kendimi kışın ortasında kar yağdığı zamanlar, filmlerin içinde gibi hisseder ve garip huzurlu hissederdim eskiden. Çok soğuk olurdu, kar soğuğu derdik hani; deli gibi tüm kış yağdığına hiç şahit olmadım Bursa'da, ama senede 3-4 kez yağmasına ve bir haftalık hakimiyetine de çok alışkındım bir zaman... 

Whistler da, bizzat kış tatili yapmak isteyenlerin mesken yeriymiş meğer. Soğuğa dayanabiliyor olsam, sağlıklı olsam; ilk gitmek isteyeceğim yerlerden biri Whistler gibi bir yer olurdu. Neden Uludağ değil, çünkü benim istediğim o atmosferi tüm doğallığı ile yaşayabilmek; bir Hollywood filmindeymişcesine. Whistler'ın fotoğraflarını açıp bakan ve benim gibi romantik film hayranı olan birçok kişinin, benim gibi hissedeceğini düşünüyorum nedense... 

2012'nin Ocak ayıydı sanırım, en son o kadar çok kar yağdı bizim buralara. 2015'de de yağdı daha sonra, ama en çok yağdığı zamanı 2012 diye hatırlıyorum ben. Şimdi bana sorsanız, kar yağan bölgeye daha hiç gitmedim ama gitmek isterim diye düşünebilirim. Sağlığım yerinde olsun, Whistler gibi bir yere; bu Uludağ da olur belki ya da başka bir dağ kasabamız, gitmek isterim. 

İsteğim, hayalim; o filmlerde gördüğümüz kışı dolu dolu yaşayan kasabalar ve bölgelerdeki gibi, soğuk kar havasında gece gündüz demeden gezmek ve dönüp akşamına yağan karı soba başında izlemek... Hayallerime, şu sağlık durumumda ulaşamayacağımı düşündüğüm bir yeri daha ekledim veya bir özellikli bölgeler dizisini daha diyebiliriz. Mümkünse bu durumda olmasın zaten, sağlığım iyi olsun ki, oraların tadını dilediğimce çıkarabileyim... Bir garip hayalciyim resmen! =)


Ekim 2018'den Öneri Müziğim; Lady Gaga - I'll Never Love Again


Gelelim Ekim ayında en çok dinlediğim şarkıya... Lady Gaga'nın Bradley Cooper ile başrolü paylaştığı "A Star İs Born" adlı filmin müziklerinden biri olan bu şarkıyı, daha geçen hafta keşfettim. Ama Ekim ayında dinlediğim her bir şarkıdan daha fazla dinlediğime de eminim. Keşfettiğim ilk bir saatte, yediden fazla dinlediğime eminim mesela. :)

Filmi zaten merak ediyordum, ama müziklerini de sever olunca; filmi izlemek farz oldu. İlk fırsatta izleyebilirim umarım, şu an vizyonda ve sinemalardan düşmesini bekleyeceğim gibi görünüyor. Gişesi bol olsun dileyerek, bu şarkıyı sizlere ve tabii ki kendime armağan ediyorum...

Ekim ayına bu notları sığdırdım. Bir de öğrendiğim birçok yeni ingilizce kelimeleri de yanıma kar ettim. Kasım'a da Not Aldım Veya Not Ettim yazısı yazarak başlamak kısmetmiş, bir daha bu kadar uzatmamayı diliyorum kendim adına...

Bir başka Not Aldım veya Not Ettim yazımda görüşene dek, kendinize notlar alın; o zaman hayat daha dolu ve de anlamlı olmaya devam ediyor göreceksiniz... (: Sevgilerimle...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...