Farketmek, aynı zamanda iyi hissetmek demek; 32. Yaşımda bu daha net böyle...
Bu nasıl biliyor musunuz, eskiden farkettiklerimden utanır çekinir öteler de ötelerdim. Şimdi farkettiklerim yanıma kar kalıyor, ohh bee dedirtiyor; bu halim halsizliğim bundanmış.
Eskiden sebeplere takılmaz direkt sonuçlara odaklanırdım, şimdilerde sebeplerle daha çok ilgileniyorum. Özellikle şu sıra bu sebeplerle takılmaya ve yol almaya çok ihtiyacım var.
Açık anlat Didem, ne oldu yine diyebilirsiniz; neden ara verme ihtiyacımın oluştuğunu, neden yıldan yıla daha az yazı yazıp, neden günlük dahi tutmayı bıraktığımı da, neden hayatımda istemediğim gibi giden şeylere bu kadar takıldığımı da farkettim. Dünden beri "gençleşti bir yanım, bu kadar mı farkeder" modundayım, farkettim... (Şaka değil, gerçek bir yorum bu)
Farkettim ki, kimlerin ne dediğini çok umursar haldeyim. Çünkü kendime yazmaktan gitgide uzaklaştım, biraz da bu sebeptenmiş. Dün oturup 5-6 sayfa aklıma ne geldiyse yazınca, nelerden utandığımı ve çekindiğimi de ne zaman cildimde pötür pötür dökülmeler başladığını da buldum. Utanç verici de olsa, bugün utanmadan buraya da yazabilmeyi diliyorum kendi adıma. Kısmet... :)
İnsanlar hep konuşuyor, onları asla susturamayacağımı anladım sanıyordum; dün farkettim her birini yeniden umursamaya başlamışım. Hepsiyle o kadar uğraşmak istemedim ki bir dönem, günlük yazmayı bıraktım. Kendime dahi şikayet etmek istemedim kimseyi. Şimdi düşünüyorum, bugün yeniden kendime yazmak ve içimdeki başka kimseye anlatamadığım her şeyi kendimden duymak yeniden çok iyi hissettirdi.
Birkaç senedir günlük yazmayı bıraktım, buralara açıklıkla yazmayı da azalttım... Çünkü en başta "uzun yazıyorsun, ne yazıyorsun ki ve kendini boşa üzüyorsun" diyenler çoğalmıştı. Sonrasında da "aslında saçma şeyler düşünüyorsun, bu halinle senin en son düşünmemen bile gereken şeyler." demeye devam ettiler. Esas anlamı şuydu; senin herkes gibi yaşayabileceğini sanman, en büyük yanlışın...
Okunma sayım artsa da, yakın ve uzak çevrede bunları söyleyenler arttıkça; o zaman sosyal medya içerik üreticiliğine döneyim az demiştim. Biraz blog dünyasının az kullanılır olması da buna sebep oldu inkar edemem, ama bir dönem cidden çok şikayet amaçlı kullanır olmuştum burayı ve her alanda yazılarımda şikayetlerim vardı.
Şimdi yeniden farkettim ki diyorum; şikayet edeyim kime ne? Duymak istemeyen bir zahmet okumasın!
İşte önceki zamanlarda, "kime ne benim şikayetlerimden" diye düşünüp yazmayı bırakmışım biraz da...
Sene 2018, en çok yazıyı o sene yazmışım bloğuma. O seneden sonra azar azar azalmış. En son bu seneye gelince de, şu ana kadar 13 yazı yazmışım. Bu benim bu sene adına 14. Yazımmış... Oysa hep derim, benim en sevdiğim şey yazmak. Ne olursa olsun vazgeçmemeliyim.
Ve en büyük farkettiklerime gelelim, buraya kadar uzun okumayı sevmeyenler çoktan gitmişlerdir diye düşünüyorum. Onları da gönderdi isek, gelsin itiraflarım;
Farkettim ki, çevremde ben gibi düşünmeyen herkese cephe almışım ama içimden de her birinde birer heves kırıntısını almış gömmüşüm en derine. Başa çıkayım derken baskılanan her bir yerim, bana sıkıntı olarak dönmeye devam etmiş.
Çok utanmışım bir kesimin düşüncelerinden, benim hakkımda doğru olmasını uygun görmedikleri gelişmeler adına utanç duyuyormuşum. Heveslerim umutlarım heyecanlarım bunlara kurban gitmiş. Bence yüzümdeki sivilcelerin çıkma sebebi bunlara bağlı. Örnek vermem de gerekirse, daha yakın çevrem aksini düşünmezken benim hakkımda "sevgilimin olması, birinin benle ilgilenmesi ve benimle evlenmesi fikri" bile saçma. Olmamalı, düşünmemeliyim ve bu alandaki heveslerimle veya hislerimle ilgili üzülmemeliyim. Şimdi düşünüyorum da öyle olsa, kalpsiz doğmamız gerekmez miydi bizlerin de? Veya herkes gibi hissetmememiz? Heyecan, merak, heves, mutluluk duymamamız?
Her regl döneminde sivilcelerim artıyor diyorum, öncesinde yoktu bu sivilceler; o başlayan ve artan süreçler sebeptir belki de bunlara. Çünkü regl dönemleri en hassas hissettiğimiz dönemlerimiz aslında, çok okudum bu konu üzerine; biz kadınlar regl olana kadar neyi biriktiriyor isek, biraz da onu sökmeye çalışıyoruz içimizden. Birazı doğal yoldan, birazı da doğal olmayan sivilcelerden yana. Yani hormonlar başa çıkmaya uğraşıyor bizim hassas yanlarımızın sorunlarıyla...
Takma takılma diyorlar sonra bana, çıkabildiğim kısıtlı zamanlarda da olsa, dışarıda karşılaştığın engelleri umursama! Sana nasıl davranırlarsa davransınlar, umursama... Peki, bir robot gibi takılayım, sonra? Ot geldi ot mu gitsin bu millet mesela? Kaldırıma park etmemesi gerektiğini düşünmeden kaldırımları işgal etsin, istediği gibi yolları kırsın döksün ve düzelttirmek için uğraşmasın, pazarda hastanede ve ortak alanda kendi keyfine göre ortada durup yolu kapatsın "bir kereden ne olur" deyip herkes her yerde ayrı hataları yapsın dursun. Onlar kusura bakma desin, ben veya bizler de kusura bakmayalım? Ben ve ben gibiler kim ki, ortak alanlarda kendine dair bir eğlence alanına ulaşımda ve erişimde kolaylık bulsun?
Farkettim ki, küçüklüğümde isyan ettiğim her şeyi dile getirebilecek gücüm mevcut artık. Neden yok saymalarına tahammül etmeye devam edeyim? Bir tek okulda bile benim çocukluğumda yaşadığım gibi -"engelli olduğum gerekçesiyle zayıf görülüp" akran zorbalığına uğradığım gibi- bir tek çocuk bile akran zorbalığına maruz kalıyorsa susmamalıyım. Benim devletimin öğretmenleri ve bakanları tarafından mağduriyetleri hala giderilmemeye devam ediyorsa; birilerinden saydığım üzere konuşmaya anlatmaya "uzun veya değil" dinlemeden yazmaya devam etmem lazım. (Esasında olay burada tamamen şu, yaşadığım her şey değişimi oluşturabilmem adına yazmam için oluyor gibi hissediyor ve anlamlandırıyorum. Bu durum, yazma becerimin elimde olması tamamiyle benim hayat gayilem gibi hissetmeye yıllar yılı devam ettim durdum. Şimdi de aynı hissetmeye devam ediyorum.)
Değerlendirdiğim ve deneyimlediğim üzere söylüyorum; dün kendimi yazarken bulana kadar yine, önceki yazmalarımda da olduğu gibi ama daha hoyrat şekilde rahatlık hissettim.
Farzedin ki sizi isteyerek veya istemeden engelleyen hor gören anlamayan veya bir şekilde hayallerinizi sevinçlerinizi olur ya da olmalarınızı umursamayanlar var; yok sayın demeyeceğim, ama yüzleşin kendinizce. Ben onları yok sayayım derken, kendi hislerimi de onlar kadar yok saydığımı farkettim.
Farkedin ki; insanlar hep konuşuyor, ben gibi dezavantajlı bir kesimde iseniz de hep küçümsüyor. Bunu öyle büyük inançla yapıyor ki, sizi de ona iyice inandırıyor. İnandığınız şey yaşamanızı etkiliyor bir an, bunu yönlendiren onlar oluyor ama siz de kimse bunu dememiş gibi inançla yapıyorsunuz.
Biri beşi değil, birçok kesimle aslında çok da ses etmemem gereken yanları yazmamaya buradan başladım işte. Onların istekleri buydu, ben de uyum sağladım. Onların suçu yoktu, ben kendimi kısıtlamak kolay olacak sandım. Olmadı içten içe her şeyi içselleştirdim ve geldik düne bugüne...
Dün yazarken; tamam kimseye bunu söyleyemiyorum, deli derler, ama kendime niye söylemeyeyim diye söylediklerim "beni en çok onlar ferahlattı."
2025 senesi boyunca dikkat etmeye çalışacağım ilk nokta bu olacak, yazmaya çok net döneceğim hem kendime hem de sizlere. Çünkü ben neden yazmak istediğimi bile unutturmuşum kendime, acı olsa da olmasa da farkettim.
Hayat hikayemi neden yazmayı istediğimi de bir kez daha anladım ve esas bu raddeye beni kısa sürede getiren bir kitap da var, önermek isterim.
Atomik Alışkanlıklar - James Clear... Bu kitabı benim yapmaktan hiç hoşlanmadığım o şeyi yaptığım ilk kitap olarak sayıyorum artık. Ben okuma kitaplarımı çizmeyi hiç sevmem ama başucu kitabı yapıp, ne yapacağımı bilemez olunca yeniden yardım alabilmek için fosforlu kalemle önemli bilgileri çizmeye başladım. Ah çok garip, ben bunu yapanlara deli diye bakardım!) 🙈
Düne kadar her gün kendime az öz bir şeyler yazdım, o küçük şeyler birikti birikti ve dün kendimi tıkadığım yerlerden döküldü içim. O yazdığım 5 sayfayı sanırım kimseye okutamam, en azından şu an için. Günü gelince belki tek bir kişi daha benimle okur ve sonra da silinir. O gün gelir mi göreceğiz...
Diyordum ki, atomik alışkanlıklarda diyor ki yazar; minik minik her gün yapılmaya devam eden adımlar, alışkanlık olur. Öyle ki dolar taşar ve sonunda sizi hayalinize veya içinizde saklı hayallere ulaştırır. Önceliğimiz alışkanlık edinmek olmalı, sonra hayale yönelik odaklanmak olmalıymış meğer...
Farkettim ki, dünden beri daha rahat ve mutluyum. Benim adıma olmazları düşünen herkesi yok saymadan, bana hissettirdiklerine yönelmeyi unutmayacak çabalamaya devam edeceğim kendim için.
Dünden beri beynimdeki bir alanın sessizliği var ki, her gün deli gibi onların ne demek istediğini anlamaya uğraşıyor başaramıyordum. Yazı bana destek oldu, iyi ki diyorum ve farketmenin önemine değiniyorum ki, siz de farkedin; çevremizde ve ülkemiz genelinde yaşayan her şey bizi nasıl etkiliyor.
Korumak ve pes etmeden çabalamaya devam etmem gerektiğini farkettim ben yeniden. Daim olup hepimize tesirli olması dileğimle.
Sevgiler ve iç dökme yazıma eşlik ettiğiniz için teşekkürler.. :)
Didem Köse, nam-i diğer didolatte_ 🥰
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)