Garip bir haftaydı ama bitiyor olduğuna şükrediyorum resmen. Hani bazen bir hafta biterken, yeniden o haftayı yaşar gibi gözümüzün önünden geçer "ya şimdi hepsini yeniden yaşasak!" diye korkarız. Cidden benim için geceleri uykusuz zorlu bir haftaydı. Ama bu hafta yaklaşık birkaç haftadır benim aşırılıklarımın sonucu olarak, bir arınma haftası gibiydi aynı zamanda da. Anlatayım da içimi dökeyim diye gelebildim sonunda... :)
Bir süredir ne yapsam yeterli gelmiyordu ve aşırılıklarım öyle fazla kaçar hale gelmişti ki; çok geceler geç uyuyor ve sabahlara kadar ya kitap okuyor ya da telefonda takılıyordum. Bunlardan biri olan Pazartesi akşamı durumu son raddeye getirmiş olmalıyım ki, bacaklarım ağrıyor uyuyamıyorum ne olsa diye düşündüğüm o gece Yörünge kitabımı bitirdim ve uyudum...
Sabah kalktığımda kitapta gerilmeme sebep olan tüm dehşet anlarını yaşıyorcasına, bacaklarım boydan boya kas ağrılarıyla sınandı ve de bu gerginlik bende baş ağrısı dahi yaptı. Yatağa yattığımda küçük bir boğaz gıcıklaması diyebileceğimiz durum, sabah kalktığımda çoktan gribe çevirmişti bile. Buna ne dersiniz bilmiyorum, ben üst üste olan türlü durumların bağışıklık sistemimi düşürmüş ve de beni hasta etmiş olduğunu iki üç gündür biliyorum... :)
Fizyoterapistlerim "en azından kendini bilen, dürüst ve de kendi kendine zarar verdiğini kabul eden birisin!" diyorlar. Şimdilik onunla avunuyoruz!!! =) Üst fotoğrafta gördüğünüz Çarşamba gününden beri bantlı kolum sebebiyle de olsun, bu durumların artık netlikle bilincine vardığımdan da; yatak okumalarıma ve telefonda takılmalarıma uzun süre "mecburi de olsa" ara vermiş bulunmaktayım.
2022 yılında da Mart yine benim için her biri birbirini tetikleyen olaylar ile başladı ne yazık ki. Biliyorum ki bu durumların en baş sorumlularından biri de benim. Kendime dönmeye çalışmıyorum şu an, sadece dinlenmeye çalışıyorum. Ama biraz daha toparlanayım yine bizzat "neuroformat" çalışmalarıma, korkularım ve de gereksiz kötü hissiyatlarım üzerine çalışıyorum. Çünkü tüm olanların altında, korkularım ile yetersizlik duygum yatıyor. Kendimi çok ötede görmek istiyorum, gerek tetikleyicilerim gerekse de kendi başıma bu durumu aşırılıklarımla destekliyorum.
Yörünge kitabını okudum, bitirdim. Uzun zamandır gerilim ve de bilim kurgu içerikli kitap okumamıştım. Bitişinin rast geldiği zaman dilimi iyi olmasa da kitap çok güzeldi... Hala cinayet romanları okuyamıyorum. Her ne kadar cinayet romanları yazarı olarak bilsek de biz Tess Gerritsen'i, bu kitabı cinayet kitabı değil gerilim bilim kurgu idi... Buna dayanarak tavsiye etmişti Merom bana bu kitabı ve benden de geçer not aldı... :) Ben sizi kitap yorumumu okuyabileceğiniz şu 1000kitap gönderime yollayayım. Okumak ve de fikir almak isterseniz...
Pazartesi günü; haftaya hem fizyoterapi ile hem de koşuşturma ile başladık. Fizik tedavi kapsamında ek tedavi aldığım hastanede, o gün sanıyoruz biraz fazla gerdirme yaptık bacağıma. Öyle düşünüyoruz ki, ben o kadar gerilip akşamına da o kadar ağrı çekebileyim. Çünkü esasında bu uyku öncesi ağrıları her akşam çekiyordum zaten eksiksiz. Ama bu kadar şiddetlisi epeydir olmuyordu. Bu durum benim gece sıkıntılarımı tetikledi, gece sıkıntılarım da bağışıklık sistemimin düşmesini. O gün uyuyamıyorum diye sabaha karşı 4'e kadar uyumayıp kitap okuyunca da, bileğim aynı pozisyonlarda geriye yatık durmaktan ötürü iyiden iyiye zedelendi. Ertesi gün bana resmen halsiz zehir gibi bir gün oluverdi yani! :)
Salı günü ruh gibi oturdum tabir-i caizse. Ağrı kesici aldım ama yatmaya korkum vardı, annemin ve çocukların gelmesi de çocuklar açısından tehlikeli idi. Bir soğuk algınlığı geçiriyor gibi bitkin geçirdim günü. Babam bu hafta işe başladı yeniden. O bacağıma krem sürüp gitmişti, annem de gelince el bileğime sürdü. Günü erkenden uyuyarak noktalamaya çalıştım ama yatarken de iyi geldiğini duyduğum üzüm çekirdeği yağını sürmeyi unutmadan... Diğer günlere nazaran biraz rahat uyudum ama boğaz ve burun tıkanıklığından yine yorucu bir geceydi...
Çarşamba gününe de gelince, şu üstte gördüğünüz bantları yapıştırdı Mithat Hoca. Derinin yerine geçen sabit tutmaya ve aşırıya kaçtığımda beni büyük ölçüde uyardığını farkettiğim bir bantlama yöntemi. İyi geldi açıkçası. Elastik şekilde ama sabit tutuyor, hiç rahatsız da etmiyor varlığı. İster iyiyim dediğinde çıkart, istersen de yapışkanları atana kadar kalsın dedi. Bana iyi gelecekmiş, sabredip olabildiğince tutacağım kolumda.. :)
Yani kısacası; bu ara hayatımda aşırılıklarımla ve yetersiz gelen hislerimle boğuşuyorum. Bir de üstte gördüğünüz üzere, başladığım örgülerim yine yarım kalmakla beni sınıyor. Yaklaşık 10 senedir aktif olarak örgü örüyorum, ama deneme örgülerim için bir türlü hangi ip yeter kestiremiyorum. =) Bugün geçirdiğim bu haftanın üzerine kocaman bir alkış gelsin mi bana? Yorumlarda yalnız olmadığımı hissettirirsiniz umarım! Paylaşınca bu durumların farkına varır ve beraber toparlanırız böylece, ne dersiniz? (:
Neyse, toparlayacak olursam; Didem peki nasıl başa çıkıyorsun bu durumlarla dediğinizde, bir gülümseyen fotoğraf çekiyorum. Mutlu olduğumu, sadece geçici bir soruna ev sahipliği ettiğimi düşünüyor ve biliyorum. Kendimi onun ev sahibi olmasına izin vermeden toparlamaya bakıyorum.
Yoksa ne ben yetersizim, ne aşırılıklara hayatımı bırakmak üzere kendimi kontrolsüz bırakmalıyım ne de kendi sağlığımı ve mutluluğumu yok sayabilme gibi bir lüksüm var! Benim kendimi toparlamak için hayatta ve değerli olduğumu kendime söylemeye ihtiyacım var. Böyle durumlarda bu isteğimin ve gerekliliğimin daha çok olduğunu da biliyorum. Çaya sığınıyorum, dinleyip mutlu olduğum müziklere sığınıyorum, sevdiklerime sığınıyorum ve kendime hep hatırlatıyorum "Ben bunların esiri olmayacağım!"
Bu sıra kendimi yetersiz hissediyorum, bence mevsim geçişi sarıyor beni kötü anlamda. Bu sıra aşırılıklarıma sığınıyorum, bence daha çok şey yapmak isteyip olması gerektiği zamanlarda odaklanamadığım için kendimi kötü hissediyorum. Ama bence kendimce çok şanslıyım, çevrem duyarlı ve beni iyiden iyiye boğmuyor "neden" diye sorgulamıyorlar. Neden daha fazlasını yapamıyorsun, neden planlar yapıp onları zamanında bitiremiyorsun, neden bu kadar gardını düşürüp hastalıklara kapılıyorsun...
Bazen o kadar kendimize kızacak kadar eksiliyoruz ki içimizde, işte o zaman yapmamız gereken basit bir şekilde var olan bu durumları hatırlayabilmek. Hayatınızda hiçbiri yoksa bile, kendiniz olmaya çalışın bu anlamda. Ben en azından kendime "neden" diye sormayı es geçiyorum şöyle zamanlarda. En iyisi olmak zorunda değilim ama içinde bulunduğumuz dönem bizi "en iyisi olmamız gerektiğine inandırıyor!" Oysa ben ben olmakla yükümlüyüm, ötesi yok! :)
Herkese göre, herkes için ve herkese hitap etmek gibi uğraşlara girince galiba kendimizi kaybedebiliyoruz. Aşırılığımın, yetersizliğimin, korkularımın ve de ötesinin altında bunların yattığını düşünüyorum. Kapılmamaya çalışsam da, içten içe böyle olduğunu biliyorum görüyorum anlayabiliyorum... :)
Sevgilerimle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)