31 Mayıs 2023 Çarşamba

Herkesi Anlamak Zorunda Değiliz - İnsanlar - Şubat & Mayıs 2023


Bu yazımı Şubat 2023'te yazmaya başlamıştım, şimdi tamamlamaya geldim. Çünkü tam zamanı olduğunu düşünüyorum, o sıra çok sinirlendiğim bir grup insana karşı sinirimle yazarak, olmadık kişilere kötü enerji yüklerim diye durdurmuştum parmaklarımı. Şubatta yazdıklarımın bir kısmını sildim, dilimi yumuşatıp kalbimi sakinleştirdim ve yazmaya geldim. 

Şunu farkettim; "Kimseyi Anlamak Zorunda Değiliz!" ve birileri bunun hep aksini bizlerden bekliyorsa; onların da bizleri anlamasına fırsat tanımalıyız. Ben bunu anlatmazsam her daim içimde kalacak. Kendimizi kırmamak üzere, içimizi oyan insanların hayatlarımızdan çıkması gerektiğini yeniden anladığım üzere başkalarına da vesile olurum umarım... :)


Yazıma Şubat 2023 ve Mayıs 2023 başlıkları ile devam edeceğim ara sıra, çünkü yazımın bir kısmını da anlatmak istediklerimin başlangıcı olarak silemedim. 


O zaman başlayalım, Şubat 2023 diyerek;

Anlaşmakta güçlük çekiyorum bu ara insanlarla, "günümüz düzeni değişti ama bu kadar mı?" Derken buluyorum kendimi bir de... 2023 bu kadar sert başladı demiyorum, bu bir süredir var olan şeydi zaten... Benim anlatıp rahatlamam gereken ikili ilişkilerde garipsediğim konular artarak katlanır oldu, anlatmaya geldim.



Hani büyüklerimiz der ya, "herkesi kendin gibi sanma!" Ben kendim gibi sanmaktan öte, "E doğrusu bu değil mi? Yeterli sayıda kişiler bile bunu neden yapmakta zorlanıyor?" diyerek sorguluyorum bu sıralar hayatı... İstediklerim bence oldukça basit şeyler.

Konumuz hayat üzerindeki tüm ilişkiler... İkili veya çoklu anlaşma gerektiren ilişkiler konusunda, önce ailede pekişmeli ve okulda da desteklenmeli değil mi bazı öğretiler? Yani belli bir yaştan sonra anlaşma konusunda çocuksu kavgalar ve laf sokmalar geride kalmamalı mıydı? İş veya arkadaşlık, biraz yüzüne gülümseyip öte yandan arkandan konuştuğunu farkettirmesi miydi? Bu sıra herkesi ben anlamak zorundaymışım gibi hissettiriyorlar bana, oysa anlaşılmak ara sıra taraf değiştirebilirse de karşılıklı olmalı değil mi?

Son 3-4 aydır en çok kızdığım mevzu ne yazık ki şu; üzüleceğim ve de kızacağım durumlara benim adıma karar verip benden bir şeyler saklıyorlar, sonra da dönüp ben öğrenince "seni üzmek istemedim" diyorlar. Beni üzmek istemeyen insanlar, bana başka başkalarına başka konuşuyorlar. Sonra laf arasında da bana "senin yerin bende başka" diyorlar. Deneyimlediğim çok net bir mevzu var ki, sözlerden çok davranışlar en dürüstü hayatımızda... Yıllardır savunduğum mevzudan hala dönemedim ve aynı şeylerle karşılaştığım için zannediyorum ki Rabbim bunu kabullen diyor bana ama ben hala kabullenemedim. = "Hiçbir doğru acıtamaz benim kalbimi, bir yalan kadar!"


Mayıs 2023; 

Bu kadar üstünkörü anlatmama gerek yokmuş aslında ama o aylardaki psikolojimle çok yüzeysel anlatmışım. Oysa içim çok sıkılıyordu karşılaştığım "zorbalık" derecesindeki davranışlarla. Ki küçüklüğümden beri çok sık karşılaştığım bu zorbalığa söz edememek, yüzümde koca koca sivilceler çıkmasına sebep olmuştu o dönem de. Artık sürekli üstüne gelinen olmak istemediğime şu dönemler netlikle anlam verebildim ki, umursamamak kadar sözümü de esirgememem gerektiğini anladım. Belli ki hala zayıf görülüyorum ama kimsenin hiçbir haline tamah etmemem gerektiğini de anlayabiliyorum. Üstelik de ortada hiçbir şey yokken, herkesin stres atma objesi haline getirilmişken neden susup oturacağım ki artık; demeye başladım. Çok şükür...

Bana yapılan benim sözlerim gibi çok yüzeyseldi. Evet, yaşımız itibariyle de çok saçmaydı! Kimin neden bana böyle davrandığını bilmediğim bu sürecin benzerini, en son üniversite dönemimde çok zorlu atak sürecimi geçirirken de yaşamıştım. Bir arkadaşım çok ağır davranmıştı bana, sorduğumda sebebi de yoktu. Ona göre davranışları çok normalmiş, öyle diyordu ama o benden gitgide uzaklaşıyordu.

Bakın burayla bağdaştırınca durumları, her şey ortaya nasıl çıkıyor. Zaman zaman unuttuğum ve hala neden şaşırdığımı bilmediğim bir olgu, bazılarının hayatınızdan çıkması gerekiyormuş olgusu... Ben bunu büyüdükçe anlasam da, gerçekleşirken şaşırmaktan vazgeçemiyormuşum ve şimdi sonucunda kavrıyorum. Yani evet, o dönem biraz üzülmem gerekiyormuş ki bu sonuca yeniden ulaşabileyim. 

Hayat birilerini nasıl getirebiliyorsa, o kadar da götürebilir. Sanırım 30 yaşında biri olarak buna şaşırıyorum en çok; aile içinde olgunlaşamadığını düşündüğüm üzere, arkadaşım dediğim insanların bir zaman sonra üstten üstten bana bir şeyleri anlatmaya çalışmasını ve sonra da benim neden onları anlamam ve kabul etmem gerektiğini düşündüklerini anlamak da istemiyorum! Dosdoğru ne demek istediğini yalansız dürüstçe anlatabilen insanlarla karşılaşamamak hala bana sinir bozucu geliyor... Ama hep söylediğim gibi, canımı acıtsın ya da acıtmasın dosdoğru konuşmalarla çözebileceğimiz sorunları çözümsüz haline getiren insanların benim karşımda yalana başvurmalarıdır ki; 95 yaşıma kadar yaşasam da, bunun ötesini kabul edemeyeceğim!

O dönem işte böyle üstü kapalı konuşmalarla sarılmıştı etrafım. Kimin bana neden trip attığını bilmediğim için, sürekli bir tersleniyordum. Sebebini çok sonradan anladım ama keşke bana o dönem anlatabilselerdi, beni cidden hiç ilgilendirmeyen konulara girmemiş de olsam her söylediğimden nem kapılmış! Benim açımdan değil, onlar açısından üzücü ki "ben sadece ve sadece kendi yolumda ilerliyordum ve ilerliyorum"un rahatlığındayım hala... :)


Şubat 2023'e Atlayalım Yeniden;



Bahaneleri sırtlanmış çok insanla karşılaşıyor ve de tanışıyorum. Birçoğu da işim sayesinde. Ama gelgelelim en büyük bahaneler ertelemeler ve ciddiye almamaları gibime geliyor. Doğrusu en sevmediklerim bunlar... Annem "herkesi kendin gibi sanma!" diye işte tam da buralarda söylüyor. Tamam da ikili ilişkilerin özellikle de arkadaşlıkların yolu "dürüst yoldan ne istediğini söylemekten" geçmez mi? 

Hadi tamam iş konularını geçeyim öncelikle, kurduğunuz ilk bağlantıda dürüstçe karşıdakinin ne istediğini anlamak istemez misiniz? Benim karşıma sürekli gerçek istedikleri ne olursa olsun benden saklamaya meyilli kişiler çıkıyor. Oysa en başta da niyet ne olursa, şartlar ne kadar değişirse değişsin; yeter ki ben ne olup bittiğini bileyim, beni geçiştirme ve bana net ol dediğim herkesten yana bu tavırla karşılaşıyorum. 

Ben biliyorum ki, içimize attığımız her şey yük olur bizlere. Bloğumun bu sebeple var olmasını da çok seviyorum. Ama iki haftadır cümlelerimi nasıl toparlarım bilemediğimden beklettiğim bir yazımdır bu... 


Mayıs 2023 Yorumum;

Böyle kişilerle hala karşılaşıyorum, en çok da işim sebepli. Başta çok yüksek başlayan insanlar, birden sönüyor ama bunu bana asla söylemiyor. Sonra ben yapacaklarını söyledikleri ama yapmadıkları işler karşısında nedenini sorduğumda da, "Ben seni üzmek istemediğim için sana dönemedim ama ben yapamayacağım." diyorlar. Peki, yapabileceğinizi söylediğiniz zaman da mı doğruyu söylemiyordunuz? Olumlu bir şeyi söylerken ki dürüstlüğünüz gibi değişen halinizi söylemekten neden utanıyorsunuz? (İnsanoğlunun en ama en net insanına dahi, anlamsız davranışlarını aklım almıyor!)

O dönem biri beni 1 hafta boyunca oyaladı böyle. Telefonlarıma bir türlü çıkmıyor, akşamına dönüp "abla çok işim vardı dönemedim kusura bakma" diyor ve ekliyor "yarın seni arayacağım, ben arayamazsam şu saatte beni ara." Arıyorum, tabi yine açan yok, yazıyorum ve okunuyor yazdıklarım ama hiçbir geri dönüş yok. Bir tanıdığı hastalandı, bir kendi meşgul idi; bir başkasına gitti, bir başka zaman da başka bir şey oldu. Bu durum 1 hafta sürdü böyle. Bir haftanın sonunda anlayışım tükendi! "Beni oyalıyorsan, zamanımı ve de iyi niyetimi suistimal ediyorsan söyle; ben bu durumdan çok sıkıldım!" dedim. Bana dönüp, "Abla ben yapamayacağım ama seni üzmemek için bunu sana nasıl söyleyebilirim bilemedim!" dedi. (Bu benzerlerinden sonra, en son nokta idi. Çünkü karşıma bana asla net cevap vermeyip beni engellemeye de tenezzül etmeyenler maalesef var hala.)

Ben bu çocuğa zamanımı, emeğimi verdim; bildiklerimi öğreterek bilgi ve tecrübelerimin bir kısmıyla yüreklendirdim. Ha helali hoş olsun, yaptım diye söylemiyorum; bunları kendi istedi, ki niyetinin ciddi olduğunu bana belli etmek istediğini de kendi söylüyordu! Hiç hoş bulmam "ben de sana bunu yaptım ama!" demekten ama onun beni soktuğu psikolojiyi anlatmak istiyorum size. Kendi kendime gelin güvey olmamıştım. 

Değinmek istediğim nokta şu; insanlardan herhangi bir borç aldığınızda, onun ödemesi ne kadar önemli ise sizler için, gösterilen ilginin de "doğrudan karşılığının verilmesi" o kadar önemli olmalı. Olumlu karşılıklar için geçerli değil söylediğim, olumsuz olarak da cevap direkt verilebilmeli. Sizin olumsuz kararınızı kötü karşılayan insanın kötü davranışı hayatınızda yeri olmayanlardan olmalı...

Kişilerin üzülüp üzülmeyeceği, hayal kırıklığına uğrayıp uğramayacağı sizi ilgilendirmez; siz doğru yoldan zamanında bildirirseniz, bu sizin iradenizle verilmiş karar olarak kayda geçer. Fakat vereceğiniz cevabı ne kadar geciktirirseniz, asıl o zaman insanları kandıran ve de dolandıran sizler olursunuz. Cevap vermeyeni anlarım ama ısrarla kişiye dürüstlükle meşgul olduğunuzu belirtiyor ve bekletiyorsanız; hayaller kurulur umutlar edilir ve yarattığınız hayal kırıklıklarıyla da size karşı güven o kadar zedelenir!!


Herkesi anlamak zorunda olduğumu düşünmüyorum. Kendimle dalga geçilmesini kabul etmiyorum! Önemsenmeme mevzuunda birilerinin "ayıp olmasın" diye beni geçiştirmek üzere net bir cevap vermemelerinin ve ertelemelerinin "esas terbiyesizlik!" olduğunu düşünüyorum. 


Buralarda okuyup da beni anlayan çok kişinin olduğunu seziyorum. Anlayışı ve de samimiyeti kaybettik diye düşünüyoruz... Son zamanlarda kimin gerçekten doğru söylediğini kestiremez oldum. Çevremde de "insanlar yalan söyler" imajı hakim. Kimseye güvenmemek hayat normali olmuş, ikilem arasında yaşamak da aynı şekilde. Bu değerleri kaybetmiş olmaktan ötürü çok mağdur hissediyorum kendimi. Herkesin işi var ve artık benim de işim var, ama yine de herkesin ertelediği vakit ayırmadığı ve önemsemediği kişi çoğunlukla benim. Sevilmediğimi asla söylemiyorum, kendi değerlerine benim gibi sahip çıkan kişiler de hala mevcut; dönüp bana vakit ayırmayı veya plan içerisinde hareket etmeyi biliyoruz. Ama halkın genelinde bir boşvermişlik bir "aman sen de!"cilik var, insanı üzüyor ve tüketiyor ne yazık ki...

Ha şu da var ki, bu durum neticesinde artık birkaç kez beni meşgule düşüren veya erteleyen ama bana ısrarla dönmeyenlere de artık vakit ayırmamayı seçer oldum. Çünkü hayatlarını devam ettirdiklerini sosyal medya üzerinden görebiliyorum ama bana vakit ayırmamakta ısrarları da "çok meşgulum" neticesinde olunca insan şöyle söylüyor; meşgul olduğu bana karşı hali, benim dışımla ilgileniyor kendisi... :) 

(Tam anlamıyla bir iç dökme yazısı oldu de mi? Kimler sonuna kadar okuyup yorum yapacak çok merak ediyorum... )


Toparlamam gerekirse;



= İnsanlar cevap verme, dürüst davranma gerekliliğini unutmuşlarsa hatırlatalım. Siz de çevrenizde bu tarz tavırlarda bulunan kişiler varsa, yapabiliyorsanız hayatınızdan ayıklayın. Enerjimizi pozitif anlamda etkileyemiyorlarsa, hayatınızda gereksiz yer kaplamalarına da gerek yok zannımca. 

= Rabbim her birimize benzer kişileri; "Kulum sen bundan kendine - Ben kıymetliyim, benim vaktim de enerjim de kıymetli ve özel!- diyebiliyor musun?" diye karşımıza çıkartıyor bence! Elbette önce bunu onlara anlatmalı, ancak anlatıldığı halde aynısı yapılıyorsa zaman harcanmamalı! Hayat o kadar kısa ki; kendimizi üzdürmeyip ezdirmeyelim derim. Ben iki aydır geç kalmış da olsam bunu başardım! En azından güç olmadı diye düşünüyorum;

-- İki taraflı ilişkilerde cevaplar olumlu veya olumsuz net olmalıdır. Sürekli ertelenen kişi olduğunuzu hissediyorsanız, çok yumuşak duruyor olabilirsiniz. Lütfen herkesten önce kendinizi düşünün, inanın geç kavradım ben de; bunun bencillik değil, kendi öz değerimi yitirmemek için kendime gerekli mevzu olduğunu anlamakta.

-- Yeni veya eski tanıdığınız kişi size geri döneceğim deyip dönmüyor; bunu en az ikiden fazla yapıyor ise, "önemsemiyor, önemsenmeyi haketmiyor" ibaresini yerleştirin üstüne. Acabası, nedeni nasılı sürekli alttan alıp siz ona ulaşmaya çalıştıkça, "önemsemem gerekmiyor, zaten o bana yazıyor" diye düşünüyorlar. Acı tecrübeyle 10'dan fazla kez benzerlerini yaşadım. Bu durumun mottosu şu, hiçbir ilişkide herşeyi kolaylaştıran tek taraf olmayın ve karşı tarafı da işinizi kolaylaştırması gereken yerine koymayın! Tembel olmayın ve kimsenin tembelliğine alet de olmayın.

-- Bu benden herkese; kimse için, özellikle de benim için: 

"Ya sana bunu nasıl söyleyeceğim bilemedim, üzülürsün diye düşündüm." 

"Seni üzmek istemedim, seni kızdırmak kırmak veya olumsuz cevap vermek istemedim."

Benzeri olumsuz kelime dizilerini kullanmaktan vazgeçin. Ben bez bebek değilim, hastalığım olabilir ve sizlere sakin cevap veriyor ve bazı hatalarınızı dahi görmezden gelebiliyor isem bu durum "zayıf olduğum anlamına gelmez!" 

Benim üzülmem kırılmam kızmam ise sadece beni bağlar! Bana üzüleceğim diye söylemediğiniz gerçek cevap, başka şekilde öğrendiğim şekilde size güvenimi sarsar. Genele yayın bunu, güven sizin için önemli ise daima açık sözlü olun. En fazla hayatımızda olmak isteyenler sınırını bilsin, neye üzülüp üzülmeyeceğimize de karar verebilelim!


***


Arkanızdan laflar çevirip yüzünüze gülenlere ise, çok net şekilde lütfen "çocuk olmadığınızı" bildirin. Ben öyle yapıyorum, çünkü yeterince sustum.

Kendi yolumda giderken, kimsenin afra tafrasına; garip kırgınlık ya da kızgınlığıyla sessiz kalmasına veya bir gidip bir geri dönmesine gösterecek sabrım yok. Benimle ilgili hissettiğiniz her ne varsa, geçin karşıma konuşun doğruca. Ama üstten konuşmalarla anlamamı beklemeyin zamanla.


Ben herkesi anlamak zorunda değilim, kendilerini bana anlatmadıkça! Siz de beni anlamak zorunda değilsiniz elbet ama çocukluğa luzüm yok zannımca. 

Birer tanecik hayatımız var, bunlarla mı uğraşacağız Allah aşkına. Yaşamaya geldim bu hayata sadece kendi adıma, ailem bildiklerimin yanında; bir de hayallerime bakarım yalnızca, sadece kendi yolumda... :) 


Bu da böyle biline... Umarım yazım birilerine fikir verir ve yüreklere faydalı olur. 

Sevgilerimle... =)


21 Mayıs 2023 Pazar

Nasıl Bir Haftaydı Ama - (15-21.05.2023)

 

Bu haftanın yarısı hastanelerde, yarısı da yeniden beslenme düzenime çekidüzen verme uğraşlarımda geçti. Derken bitiyor bir hafta daha işte, fotoğraflarla bir inceleme yazısı kalsın yine… :)


**

Haftaya çok bilenmiş başladım, baş kaldırmam gereken cinsten. Bir İğneli Emg’m vardı bir de Mart’tan beri son iki haftadır testlerimin tamamlanmasını beklediğimiz için gidemediğim kontrol randevum… Salı ve Perşembe olmak üzere iki gün gördüğüm doktorum bana ısrarla zayıflamam gerektiğini söyledi, biraz utandım ama anında kabullenip harekete geçtik! Kullanmak istediğim takviyelere onay aldım, faydasını göreceğime annem de dahil üçümüz de inanıyoruz. Şimdi biliyoruz ki, Haziran görüşmemize kadar çetin bir süreç bekliyor bizi…

Rabbime, kendime ve de doktoruma inancım tam da olsa, kendi hayallerime karşı daha çok sorumlu hissediyorum kendimi. 3 senenin ardından gerçekten iyi bir doktorla kontrolde olmak güven hissettirirken bundan sonraki sürecin daha kararlı ve her anlamda odaklanmış halde geçmesi gerektiğini biliyorum. Doktorum 3 kontroldür bana “üzüntü yok, lütfen buna da dikkat et” diyor, beni de en çok sanırım bu geriyor.

 

**


Kendimi örgüye, kitabıma ve yazmaya daha çok odaklamaya çalıştım ama odak problemi yaşadığım için doktorumun sözünü tam olarak tutabilmek için başka yöntemlere başvurdum. Gündemin gerginliğine kafa yormamak mümkün olamadı zira. Hareketlere yöneldim, kendimi daha çok fotoğrafa kendi bakımıma ve de durup sadece örgü örerek dizi izlemeye verdim ama onun ötesindeki birçok şeye bir türlü odağımı direkt yöneltemedim. Bir haftadır ülkenin gergin ve korku ikliminde şu yazıyı yazarken dahi kendi odak kontrolümü sağlamak için “beyaz gürültü” dinleyerek yazabildiğimi itinayla bildirmek isterim!

Kulağımın içinde çekmeyen televizyon ekranında dolaşan minik sinek noktalarının sesiyle odaklayabiliyorum resmen. Hafta başından beri “bıraktım” dediğim birçok besin grubundan, “biraz yesem bir şey olmaz” diyerek kendimi lokma alırken buldum! Gece rüyalarıma hiç değinmeyeyim, o bambaşka bir yazının konusu halinde resmen! =) Hafta ortasında karabasan bastı misal beni, gözümü açtığımda odada korkunç bir siluet belirdi gözümde; öylesine uyanmakta zorlandım yani, beynim benimle oynadı!

Bu gönderimin yazısını hiç buraya bağlamaya niyetim yoktu ama o karabasanı hatırladım da yine, niyetlenmek isteyen üzerime bir nazar duası okusun! Çok inanırım ben duaların gücüne, yer gök dua bilirim nihayetinde. Ben kendime okuyorum bol bol ama sanırım ulaştıramıyorum tam anlamıyla; aklım fikrim beynim, ben öteledikçe yukarıya iki şey çıkarıyor “biri korku, biri endişe”!

Hayat bu, herşey bizler için de; kendime ve de ülkeme çok fazla inanmam gerektiği bir dönem geçiriyoruz, etkilenmeden edemiyorum. Sonuçları üzerime kar oluyor yağıyor sanki, yorgunum ama yılgın değilim yine de! Hop, buradan da havaların ısınmadığını bildirmekten onur duyarım efendim, zira çok üşüyorum ve doktorum beni anlayınca kuş gibi hafiflediğimi hissettim bu Perşembe… :) Bu hafta da soğuk geçecek bir hafta bekliyormuş bizleri, bir sonraki haftanın ısınma durumu varmış ki; her anlamda ülkemin ısınmasıdır duam ve dileğim. Rabbim duysun dualarımızı... Amiin.

 

**


Uzun laflarımın kısa bir özeti; bundan sonra hiçbir surette başladığım rutinleri bırakma lüksüm kalmadı, doktorum beni yurtdışından geleceğini söylediği bir kas kuvvetlendirici ilaca hazırlıyor. Zayıflamam şart, kendime inancımı hiç kaybetmemem şart ve Rabbimin beni asla unutmadığını bildiğim ve gördüğüm üzere taşıdığım bu cana karşı sorumluluğum büyüdü. Oralarda birilerinin okuduğunu bildiğim üzere enerji istiyorum sizlerden. <3

Ben hayatı sevdiğim kadar kendimi gerçekleştirme sözümü tutmaya yeminliyim; Kader gayrete aşıksa eğer, ben bu aşkı sahipleneceğim. Sınavımız çetin; gücümüz ve yolumuz da sağlam olsun… Kendine karar alıp, bundan sonra “biraz dahi ara vermemeye karar verenlere” selamlar olsun…

 

16 Mayıs 2023 Salı

Engelliler Haftasının Yıldızıyım, Peki Ya Sonrası? - 10-16.2023


Merhaba bir Engelliler Haftasının Daha Sonuna Gelmişken, konuşmamız gereken yine çoook şey var; Farketmeniz İçin Bir Sürü Teklifim Ve De Düşüncem De Var! :)


Her sene bu tarihleri unutsam da, gerek sosyal medya gerekse de önem teşkil edildiğimi farkettiğim derecede ben yeniden hatırlıyorum; biz insanların 365 gün boyunca önemsiz ama bazı özel günlerde "farkında olunmaya çalışılan" günleri var. 3 Aralık Engelliler Günü gibi, 21 Mart Down Sendromu Farkındalık Günü, 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü ve de önceden Nisan ayında kutladığımızı hatırlıyor olduğum ama her sene 10-16 Mayıs tarihleri arasında Birleşmiş Milletlere üye ülkelerce kutlanan Engelliler Haftası gibi...


Bugün o haftanın son günü; hastanedeki kontrollerim, geçen hafta etkinlik sonrası yorgunluğum ve de bloğuma bu sebeplerle dönemiyor oluşumdan bu yazım düzenlenmek üzere bugüne kaldı... :) Öncelikle birilerine laf çarpıtmak değil amacım, çok net şekilde farkındalık günleri dahi tam anlamını içermiyor demek istiyorum doğrudan. Çünkü her farkındalık gününde zorlandığımız noktalar konuşuluyor, herkes bir derece üzülüyor ama o gün veya o hafta önlemler, çalışmalar veya notlar alınmadan; o hafta kutlamalarla bizler geçiştiriliyoruz ve hafta bitiyor. Hayattaki zorluklarımız kaldığı yerden devam ediyor...

Bu sene ben Engelliler Haftası kapsamında sizlere şunu söyleyeceğim. Bizim ülkemizde "Engelliler Haftası Gerçeği Var, Ama maalesef gerçekliği yok!" (iyi okumalar)



Engelliler Haftası gerçeği demişken; bence böyledir ki ve not etmeliyim çok da iyi anlaşıldığı gibi, sene boyunca bu haftalık görünür olduğumuzu düşünüyorum hep ve yine bu konuyu not ediyorum. Geçen hafta engelliler haftası kapsamında katıldığım Bursa Etkinliğimizde de konuştuklarımızdan ve dertlendiklerimden yola çıkarak eksiklerimizi yazıyorum. Çünkü hiç unutulmamalı: 365 gün boyunca yaşadıklarımızla bizler varız, zorluklarımız farkındalık günleri haricinde dile getirilmekten daha fazlası el atılmayı hak ediyor... Sizce?


Lütfen engelliler haftasına ve de günlerine kalmadan daha çok alan tanıyın bizlere. İş hayatında, sosyal alanda, eğitim alanında ve de kültürel hayatta...

🙏 İş hayatında benim gibi biri için hala bizlerin yeri tam yok ülkemde. Çünkü benim gibi dışarıda akülü sandalyesiyle yer alabilenler, herkes kadar uzun saatler çalışamıyor. Gün içerisinde dinlenmeden orada bulunmak da, desteksiz tuvalet ihtiyacını karşılamak da çoğumuz için mümkün değil zira! Çok şey yapılabilir bu konuda, öncelikle de "işverenlere engelli işçi çalıştırma desteği ve teşvikleri veriliyorsa, engelli işçi kanunu ve her engelli grubunun da kendi içinde şartlarının oluşturulmasına alan oluşturulmalıdır." Sizce mantıksız mı? Bunun örnekleri birçok ülkede mevcuttur.

🙏 İş yerlerinin tam anlamıyla (servisleri, giriş yerleri, çalışma saatleri, engelli tuvaletleri ve gereksinimleri) tüm engelliler için yeterli de değildir! İşverenin engelli işçi çalıştırması teşvik edilirken, işçinin sigortası devlet tarafından yapılıyor olması yetmiyor; engelliye doğru ortamı da sağlamak işverene şart koşulmalıdır. 

🤝 Sosyal hayatta; iş yerlerini geçelim, bina girişleri ve iç dizaynlarından tutun, sokakların taşlarına ve kaldırımlarına kadar bizi genelde planlara tam anlamıyla dahil etmediklerini sizler de biliyorsunuz... Otobüslerde kendi ilçemde şoförler ile yaşadıklarımı biraz biliyorsunuz, onlar beni kabul edemiyorlar hala mesela... Belediyelerin ve şehir planlamacıların her il merkezi ve ilçe sokaklarına en az bir akülü sandalyeli ve bir işitme ve görme kaybı olan engelliyle incelemesi bu devlet için zor olabilir mi??

🤏 Eğitim hayatına gelince, işte şu emoji kadar gelişme mevcut. Ama bu sene biraz kurslara giderim sosyalleşirim yeniden dediysem de olamadı misal. Maalesef en basitinden halk merkezi bile "bana uygun düzenleneceğini söylenen yönetmeliğine rağmen" hiçbir şey yapamadı. (Bu süreci geçen sene 3 Aralıkta bloğuma yazmıştım, buradan okuyabilirsiniz) Eğitim hayatında da aynı şekilde, ilkokulda engelli ailelerin velileriyle gelişmeler katedilebilir ve ortaokul ve lise okullarının öğrencileriyle de rehberlik birimleri işbirliği yapabilir. Düşünsenize o okulun bir öğrenciye katabildiğini?? :) 

👉 Kültürel hayata da gelince, sosyal alanda bu konuda da yer çok az kalıyor üsttekiler olmayınca. Sinemaya gitsem veya gitsek, oralarda yerimiz koltukların en dışı genelde; tiyatroya gitsem... Dediklerim gayet iyi anlaşılıyor bence, her birine örnek vermeyeceğim daha... 🤷‍♀️


Sizce bir engelli olarak bunları bizlerin illa söylemesi gerekir mi? Toplumumuz farkındalık günlerini devletin hiçbir biriminden beklemeden de atağa geçemez mi? Herkes kendi gördüğü alandan hayatındaki özel gereksinimli biri için harekete geçse, ülkem çiçek gibi olur kısaca. Devlet benim, sensin, biziz ya; vatandaş devletle var, devletim de vatandaş için var. Ben bugün ve bu hafta Engelliler için eksik gördüğüm en net olguları söyledim size! Ben bu alanda gelişmeler için yazmaya ve göstermeye devam edeceğim sözün özü bu... 

Sizler duyacak mısınız ve duyuracak mısınız sesimizi? Benim sesimi kitlelerce yayar mısınız? Tüm bunları ileriki zaman diliminde YouTube kanalımda da sizlere seve seve anlatıyor olacağım! Bilin lütfen, ben daha da atağa geçmeye hazırlanıyorum. Beklemek de yol alınmıyor, sesimi duyurmaya önce kendi şehrimden başlayıp tüm ülkeme yaymayı planlıyorum!

Bu da dert mi denilmeyecek hafta buysa bizim için eğer, bir yıla sığdırma vakti gelmedi mi sizce de bizleri? 🤔🤝

Düşündürdü ise sözlerim, o zaman harekete geçme vakti! Engelliler haftası dediğimiz o zaman tamamıyla anlam kazanacak çünkü!

Sevgilerimle. Ben Didem Köse. 😊

15 Mayıs 2023 Pazartesi

2009'dan Sonra, Bursa'da İlk Uyku Testim - 08.05.2023

 

Geçen hafta bugün, Bursa Osmangazi'de Kent Meydanının az ötesinde Uyku Laboratuvarında Uyku Testim vardı. 1 gece orada uyudum. Geçen hafta akşam 21:30'da geri dönmek üzere girişimi yapıp bizi istersek gezmeye çıkabileceğimizi söyleyerek Kent Meydanına yollamışlardı annemle. Saat 20:00'da çıktık, bir buçuk saat dolanıp geri döndük...


2009'da Hacettepe'de ilk kez çektirdiğimde uyku testini, hastanede yalnız kalmıştım. Annem ve Saniye teyzem, teknisyeneler beni uyku testine hazırlayana kadar benimle kalmıştı, sonra da beni yatırıp Ankara Hamamönü'ne inmişlerdi... O hastaneye dair çok şey hatırlıyorum, çünkü sabahını özel sebeplerden çok içselleştirmiştim... Bu başka bir zamanın yazısı olacak. Şimdi konumuz 2009'dan sonra, Bursa'da da ilk defa Uyku Testine girdiğim akşama dair... 

İkinci defa uyku testim, daha deneyimli olur sanırken çok şey değişmiş; bu test daha da gelişmiş misal... Kafamın üstüne 2009'da yapıştırdıkları üç elektrottan, kafamın her bir yanına birçok altın uçlu elektrotu özel krem yapışkan aracılığıyla takıp bantladı teknisyen bu sefer. Kafamda o kadar çok elektrot vardı ki, yarım saatten fazla uğraştı teknisyen beni hazırlarken ve oldukça güzel bir sohbet ettik o sırada...

Bana bu işlemi uyku sırasında kalp rahatsızlığım sebebiyle nefesim kesiliyor mu ve kalbim duruyor mu test etmek üzere yaptılar. Bir de Doktorum Asuman Hanımın "uyku düzensizliğim var" demem üzere, "neden ve ne derece" görmek istemesi sebebiyle yapıldı...  2009'da Hacettepe'de ilk yapıldığı zaman, bu testin sonucu olarak 1 kere nefesimin kesildiğini ve sonucunda da kalbimin durduğunu söylemişlerdi. Her ne kadar çoğu kişinin birçok uykusunda normal görülen bir durum olsa dahi, kalp hastası biri olarak tehlike oluşturuyordu sanırım; ona göre ilaç durumumu düzenlemişlerdi...

8 Mayıs 2023 Pazartesi günü gittiğimizde; annem koltukta, ben yatakta yattım. Odam çok güzeldi, esasında hiç fotoğraf çekmeyip video çekmişim; bunu da sonradan farkettim. Kendine özel banyosu, tuvaleti ve de çalışmasa da televizyonu vardı... :)


Ne kadar başta anlaştıysak da, beni kandırdılar kitabımı dahi okutmadan 22.45'te yatırdılar. Dışarı çıkıp biraz gezmemiş olsak, o saatte de zor uyurdum ama bir şekil uyudum valla... Annemle yarı uyuyup yarı uyansak da, uzun zamandan sonra ilk defa bu kadar erken saatte uyuduk sanırım...

Telefonları kapattırdılar ikimize de, gerek gelebilecek sesler gerekse de manyetik enerjileri odadaki aletlerin çekimini bozabiliyormuş... Gece boyu annem rahat edemedi, onun sesi çıktıkça uyku testi başarılı geçmeyecek diye korktum bir ara. Başta bu sebeple tedirgindim, ama sonradan çok iyi uyudum sanıyorum.

9 Mayıs sabahı uyandırıldığımızda; "Çok rüya gördün, farkında mısın?" dedi kabloları söken teknisyen hemşire. Evet, birazını da hatırlıyordum ama çok rüya görmek benim için pek de şaşılacak bir durum değildi. O kadar çok rüya gördüm ki, gece boyu çok kez uyandım ama uyku testini yapan kişiler bunun da normal olduğunu savundular... :/

Fotoğraflardan siz de anlayabilirsiniz; uyku testine çok dinlenmiş ve şiş olmayan bir suratla girmiştim ama nasıl bet bir suratla ve memnuniyetsiz çıktım! :) Sebebine geliyorum; gece boyu beni uyandırdıklarını hatırlıyorum çünkü... En son seslendiklerinde, odaya gelmediler ama öncesinde her birinde beni kontrol ettiklerini hatırlıyorum biraz. Döndüm, hı hı diye cevap verdim gözlerimi açıp. Kamera ile izlenmiş olmama rağmen, bunların hiçbirini onlar garipsememiş... 

İşin en garip yanı da, kulağımda çok net yankılanan sabah sularındaki o sesti; "Çekim bitti, çok da başarılı geçti. Ama diğer hastaların çekimleri bitmedi, onlar da bitsin gelip seni çözeceğim tamam mı?" :) = Ben buna da tamam dedim, uyuduğum tek derin uyku da o oldu benim için... Sonra öğrendim ki, esasında hiç kimse bana gece ve sabah boyu bir kez dahi seslenmemiş!

Sanrılarla geçirdiğim bir gece sonrası, sabah elektrotların her birini söküp üzerimden; "Saat 7'ye kadar odada kalabilirsiniz ama 7'den sonra odayı boşaltmış olmanız lazım, temizliğe geliyorlar." dedi. Saat 6'da kaldırılıp, 6.45'e kadar çıkışımız için hazırlandık ve çıktık odadan...

Beyin denilen şey ne garip değil mi? - O gece "acaba kablolar sökülür mü? Acaba test başarısız geçer mi? Neden uyuyamıyorum ki? Bacağım ağrıyor bu gece ne zaman bitecek? Acaba bu uyanışlarımın hepsinin sebebi bulunabilecek mi?" diye diye uyudum ben. Çoğunlukla yarı uyanıktım üstelik... Çekim bitti, üzerinden 1 hafta geçti ve ben bu yazıyı da ancak yazabiliyorum. Esas sonucu bence doktor söyleyecek yine de, teknisyenler sonucumu iyi gördüler ve "seni neden doktorun gönderdi ki, onu bile anlamadık!" dediler bile. Doktorum ise anlattığım tüm bu huzursuz uykuların hormon tedavisiyle düzeltilebileceğini düşünüyordu son görüşmemizde. Bu hafta Perşembe günü görüşeceğiz doktorumla, bakalım uyku testi üzerine ne diyecek bana bu konuda... 


Yıllar Önce Yıllar Sonra Yapalım Bir De...


2009'da ilk testim için uyumadan önce de beni fotoğrafladıkları gibi, bu sefer ben selfieledim kendimi, öncesi sonrası yaparsın dedi teknisyen abi önceki deneyimimi anlattığında. Üstteki iki fotoğraf da, uyumadan önceki hallerim benim... :)

2009'da file geçirilmemişti kafama ve kafamda sadece üç elektrot vardı, sistem artık daha da geliştirilmiş ve daha fazla ayrıntı görülebilir olmuş uyku testinde. Tam emin değilsem bile, 2009da bana rüya görüp görmediğimi söyleyebileceklerini dile getirmemişlerdi.

2009da uyku testimde, oda içinde bir oda idi gözlem yeri ve izleyen gözlemcim gece boyunca çekirdek çitlemişti. Bu seferki gözlem odası yattığım odadan bağımsız idi ve ses sebepli uyku sorunu yaşamadım. :))

2009da kafama takılan elektrotlar için saçımın üstündeki tepeden iyi bir tutam saç kesilmişti, sonra o tepe uzadığında ibibik gibi olmuştu kafam epey bir süre. =))

2009da daha rahat uyku uyuyabiliyordum, 2023de uykularım çok rahatsız ve huysuz halde. Ama zamanla toparlayabileceğime inancım var... 

:)) 

Velhasıl, bunlar hep deneyim... Şimdilik son uyku testim de oldukça iyi geçti ve sonuç olumlu. Doktorum bu hafta sonuca ne diyecek yine cuma veya cumartesi zaman geçmeden konuşuruz inşallah... 

Hastane ortamında uzun zaman sonra ilk defa bir gece daha geçirdim, özlemiş miyim derseniz sıkıntılı uykuyu geçirene kadar o deneyim bana çok rahat hissettirdi! Hani Gülseren Budayıcıoğlunun da sık sık değindiği gibi; küçüklüğünde yaşadığın deneyimler huzurlu alanların gibi hissettiriyormuş ya, sanki bir diğer tanıdık evimden birinde idim ve sanki uzak akraba ziyaretine gitmiştim.. Çok sık olmadıkça güzel hissettirebiliyormuş demek, şükür ki... :)

Rabbim hasta edip hastanelere de düşürmesin, hiçbir kimseyi doktorsuz da bırakmasın inşallah diyerek bitiyorum yine. Görüşelim en kısa zamanda temennimle... <3





5 Mayıs 2023 Cuma

Nisan'a Selam, Mayıs'a Devam... - Mayıs 2023


Mayıs'a çok güzel başlangıç yaptık; çünkü farkettim uzun zamandan sonra en dolu geçen ayımı geride bıraktık. Her ne kadar içerisinde alerjik astım sıkıntısı yer alsa da, yarısı hastanelerde ve hastalıklarla geçse de; iki tane bayram, bolca uğraş ve de kabullenme vardı!


Mayıs'a bol su ve bayram haftasında ara verdiğim kakao içmelerimle başladım. Bu sıra çok susama gibi bir sorun yaşıyorum. Uzun uzun içmeyip, sonra birden su yüklüyorum vücuda. Bunun sebebi nedir dersek; biraz ihtiyaç duydukça su içmeye çalışın dediler; evet, vücudum ihtiyaç duydukça su içiyorum ama bu da sanki bir deve hörgücünü dolduruyor gibi hissettiriyor bana. :) 

Şaka bir yana, bilerek yapmıyorum bu susuz kalma mevzuunu. Dört beş gündür böyle denk geldi, gün ortasında su içemez ve akşam da suya doyamaz oldum. Annem babam bunun zararlı bir şey olduğunu söylese de, vücudum bu ara buna ihtiyaç duyuyor demek ki! Onun sözünü dinleyeceğim ben bu sıra.. Hadi hayırlısı diyelim... :) 

Mayıs ayına Nisan ayının sondan ikinci haftasında başladığım iki kitapla başladım; 

- Cadının Yüreği - Genevieve Gornıchec, 
- Madalyonun İçi - Gülseren Budayıcıoğlu.

İki kitap da çok akıcı ama astımın sıkıştırdığı uykusuz gecelerle geçen haftalardan sonra, son iki haftadır gece uykularıma kolayca geçiş yapabilir oldum. Bu sebeple geceleri çok okuyamadığım, gün içinde de az az okuyabildiğim için; elimde hala kitaplarım... 

Nisan güzel geçti, kendince bol etkinlikle... Mayıs'tan da Nisan'ı aratmayacak bir performans bekliyoruz şimdi, en hayırlısı ve en sağlıcakla dolusundan... :)


Dr. Clinic Bursa buluşmamız Mart ayında idi, fotoğraf araya karışmış ama hatırlatmak gerektiğinin bir işareti olabilir diyerek ses etmedim. (Araya karıştırma işlemini bilinçsiz yaptığım için aldırış etmedim yani.) Tekrar hatırlamamız gerektiğini düşündüğüm o yazımı buradan okuyabilirsiniz yeniden... :)

Nisan ayına her ne kadar tam bayram olmasa da, iki bayram sığdırdık. Biri milli biri dini... 23 Nisan da Ramazan bayramı da oldukça neşeli geçti. Oldukça diyorum, çünkü önceki Ramazan bayramında görmediğimiz kadar insanı görebildik en azından. Şükretmek lazım böylesine de. Ayrıca hüznü yeterince kabullendik, bence bir mutluluk molasını da haketmiştik! =) Nisan ayında farkettiğim bir mevzu da buydu; o kadar çok içselleştirmişiz ki, psikologların söylediğine göre bir yerden sonra vücutlarımız bunu benimsemiş. 

Her birimiz bayramı "tam bayram olmadığının bilincinde olduğumuzu belirtmek durumunda kalarak" geçirdik. Suçlu gibi... 3-4 kişiden sonra, bunu belirten belirtmeyen sosyal medyada hiç kimseye kızamadığımı farkettim ben de. İnsanız, hüzne de mola vermeye ihtiyacımız var. Deprem bölgesinde çocukların bayram günlerinde mutlu olduğu yüzlerinin ve arkalarında umutlu ailelerinin yüzlerini görmek nasıl rahatlattı beni! Böyle bir rahatlık istedim Allahımdan, ülkeme ve dünyama... 


Nisan ayında üç kitap okudum bitirdim; Londra'dan Sevgilerle - Sarah Jio, Zamanı Durdurmanın Yolları - Matt Haig, Derin Düşünceler: Ölüm - Kolektif Yayınları... İçlerinde en sevdiğim Londra'dan Sevgilerle kitabı oldu. Derin Düşünceler: Ölüm de farkındalık dolu, beni rahatlatan bir kitaptı ondan sonra. Ama Zamanı Durdurmanın Yolları, yazarın bir önceki kitabı "Gece Yarısı Kütüphanesi" kadar sevemedim... Bana zorlama geldi birçok yanıyla. Hikayenin havada kalan çok noktası vardı bence, bana bunu hissettirdi; Zamanı Durdurmanın Yolları kitabı... Ama şimdi elimde okuduğum her iki kitap da bu bahsettiklerim gibi değil. İkisi de birbirinden akıcı. En önce Cadının Yüreği bitecek galiba... :) 

Çok örgü ördüm, çok dizi izledim Nisan ayında ama izlediklerim sayesinde işlerimi de çabucak hallettim. Motivasyonum oldular resmen! :) Öyle ki Yabancı Damat dizisini bitirdim. Çok güzeldi. Zaten sevdiğim eski dizileri izlemesi benim için en keyiflisi... En son yabancı dizilerde listemden bir diziye başlayamadım. Şu sıra beni nedense hiçbiri sarmadı! Şu an "Aşk Denklemleri (The Love Equations)" dizisini izliyorum Youtube'dan. WeTv Turkish youtube kanalının dizileri güzel. Sanıyorum 1,5 ay önceydi, oradan bir diziyi daha bitirmiştim. Adı "Mutfakta Randevu" idi... O da çok güzeldi ve bu kanalı takip etmeme sebep ilk diziydi... Çin dizilerini sevmezdim ama bu kanalın seçtiği dizilerin bir kısmı bana hitap ediyor doğrusu. :))

Nisan ayının en doğru kararı, nihayet tripod alımımı gerçekleştirmemdi; ki bu süreci bloğumun instagram adresinde bu gönderimde paylaştım. İkinci seferde çok iyi şekilde doğru tripodumu buldum ki, kullanmaya da başladım. İlk videom da burada üstelik. :) Bu hafta ortasında tripodumla bir cesaretle ilk instagram canlı yayınımı da açtım, onu da buraya tıklayarak izleyebilirsiniz... :) 

Nisan ayındaki bir diğer değişiklik ve yenilik; Defnemizin Kreşe başlamış olmasıydı. Annemin Mart ayı sonunda teyzesini kaybetmemizden iki gün önce kreşe alıştırmaya başlamıştık. Sonra annem Ankara'ya gitti ve 1,5 hafta boyunca o dönene kadar alışmayı reddetti. Ne zaman annem döndü, Defnoşum üç günde alıştı kreşine ve uyum sağladı. Çok şükür Nisan ayının ikinci haftasının sonunda okula kabul ettiler. Artık en küçüğümüz de okullu, umarım tüm okul hayatı başarılarla ve mutlulukla dolu olur Defnoşumuzun... :)



Bir de Kağanımla, birçok çarşı gezme, birçok oyun oynama ve bir kere de film izleme fırsatı bulabildik... Artık dersleri kış vaktinde olduğu kadar sık değil, haftasonları bazen gelip bizde kalabiliyor böylece ve beraber haftasonlarımızda dışarı çıkmaları değerlendiriyoruz. Üstteki gökyüzü fotoğraflarımın birçoğunu dışarıda beraberken çektik, geri kalanı da hep hastane yollarında ve dönüşlerinde çektim. Nisan ayı beni bir tek bu astım açısından zorladı! Çünkü tam ay başında 1 hafta boyunca uykularımı düzenlemiştim; alerjim ortaya çıktı ve iki hafta boyunca düzenlenmiş uykumla, uyumak isterken uyuyamaz duruma düştüm. Öksürük krizleri ve geniz tıkanıklıklarım sebebiyle... :)


Tüm ay; örgülerim, satışlarım, dizi izlemelerim, astım sıkıntılarım ve de hedeflerime ulaşmalarımla çok şükür geçti gitti... Gelelim Mayıs ayına, Mayıs ayına çok başka hedeflerim var;

Uzun zamandır koymadığım bir hedef; Ay boyunca dil çalışmalarıma geri dönüp, İngilizce'den 100 adet yeni kelime öğrenmeyi hedefliyorum. İtalyanca'dan da en çok 50... Bu dil mevzuunu yeterince öteledim, Duolingo çalışmalarım harici..

Sonraki bir diğer hedefim; tripodumla videolarıma hız vereceğim kadar, tiktok ve de instagram canlı yayınlarıma ağırlık vermek olacak. Buna bu hafta başlamış olduğum ortada zaten! (:

Bir diğer hedefim de çokça umursamaz davrandığım defterlerimi kullanmaya devam etmek olacak, başlangıcım yarın. Buraya eklerim, başladım bildirimini. :)

Bir diğer ve son hedefim; 5 adet kitap okumak, 5 adet de film izlemek. Çünkü iyi besleniyorum buralardan, yazmada ise bu kadar zorlanmıyorum. 3 gündür cümlelerimi toparlamakta zorlanıyorum resmen. Durum işte bunlardan ibaret... Sırf bu sebeple geç kaldım bu yazımı yazmaya mesela. Toparlayamadım zira, aklımda sürekli "bu cümle olmadı, daha fazlası da vardı!" düşüncesi vardı!

Bir de bu aya yapabilirsem bir hedef daha ekledim, bu da gerçekleşince önümüzdeki ay size yazacağım. Ben kendime güveniyorum, umuyorum önümüzdeki aya "o son hedefimi de gerçekleştirdim!" diyerek başlarım ay başlangıcına. :) 

Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum, bir sonraki yazımda görüşmek üzere; sevgimle sağlıcakla kalın... =)


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...