31 Ağustos 2015 Pazartesi

Ve Geldik Ağustos Ayının Da Sonuna...



Ve geldik Ağustos ayının da sonuna; sürprizlerle ve sevdiklerimizle dolu dolu geçirdiğimiz bir aydı. O da geride kalmaya mahkum oldu şimdi... :)

Son yarım saatte yazıyorum şimdi. Ve bugünün güzelliklerini ekleyerek Ağustos'a veda etmek istedim... Uyku hallerini nasıl sevdiğimi bilirsiniz zaten, Kağanımın bugünden uyku hali sağ tarafta yine maşallah ve çok şükürlerimizle... Diğer yanındaki fotoğrafa da gelince, bugün yunuslar bize yazı uğurlama gösterisi yaptılar. Ne kadar çektiysek de videoya annemle, olmadı istediğimiz gibi bir görüntü. Sadece karaltı görünüyor. Bende videodan küçük bir görüntü ekledim, sırf bu güzel değerlendirme yazısını yazabilmek için..

Bugün bu eve taşındık taşınalı ilk defa bu kadar net bir yunus sürüsü gördük annemle. O kadar net, o kadar canlılardı ki; sırt kısımlarını da atlayışlarını da görebildik annemle. O kadar çoktular yani. Kağanıma her ne kadar göstermek istediysem de bakmaya da canı yoktu, göremedi de kuzum... Bizde annemle izledik, ta ki gözden kaybolana dek... Bu gece itibariyle balık yasağı bitiyor onun mu haberini aldılar ki acep? :)

Günümüz güzeldi, Kağanımla bol çizgi film izledik yine.  Bu sıra iyice çizgi filmlere tutkun olmuş, bu huyundan vazgeçirme çabalarımıza girdik. Yavaş yavaş sınırlandırmaya çalışıyoruz annemle... Babaannesi ve dedesi ile kaldığı vakitler bitti, 1 haftadır da yine gündüzleri bize döndü kuzum şükür...


Ağustos nasıl geçti konusuna gelince;

Sevdiklerimizle dolu dolu ve sürprizlere gebe bir aydı bizim için. Bol vakit geçirmelerle dolu doluydu benim için, ailem ve sevdiklerimle.
Ağustos ile beraber bir yaz'ı daha uğurluyoruz yine. Ve bu sefer daha garip hissettirdi Ağustos'u uğurlamak bana. Çok şey öğretti yine bu yaz; an'a kapıl, dinle, elinden geleni yapmaya devam et sevdiklerin ve ailen için, unutma ve hissetmeye çalış her anı yeniden-başka hallerde... "Dedi de durdu işte. Bende iyi dinledim ama epey öğütlerini..."
Tadilatımız oldu son haftasında Ağustos'un üstelik bir de. Daha dün bitti ya hani temizliği evimizin. İşte şimdi Eylül'ün durgunluğuna kapılma vaktine doğru akıyor saatlerimiz...


Saat itibariyle hüzünlenmiş oluyorum ama, bu sefer Eylül'ün gelişi beni daha da fazla heyecanlandırır oldu nedense. Sanırım tek sebebi sıcak olması idi havaların, uzun zamandan sonra ilk defa bu kadar etkilendim yaz sıcağından bu yaz... :)

Ve gelelim son sözlerime; Eylül'ü kucaklamak için can atıyorum bu gece ben. Bir yandan mevsim geçişlerinden ötürü korkmam gerek ama, bu sefer en az korktuğum yazlardan birindeyim sanırım. İyi hissediyorum kendimi. Hüznüyle değil de, sakinliği ve serinliği ile gelsin Eylül ayı dilerim; hem gökyüzünün hem de ülkemizin seyri açısından... 

Sevgiyle gel Sonbahar, bu yaz çok özledik seni...

30 Ağustos 2015 Pazar

Pazar Yazısı - #20 - Tadilat Haftası Analizi (23-30.08.2015)



Bir hafta daha bitti, Salı gününden sonra bilgisayara elimi sürmeden ve tadilat içerisinde olan evimizde... :) Şömine kırıldı, doğalgaz kombimiz yer değiştirdi ve böylece fayanslarımız da değişti. Geçen hafta Pazar günü yazdığım gibi, Tadilatla devam eden Pazar gününün sonucunda bu Pazar'a kadar süren tadilat işlemimiz bitti de gitti çok şükür. Ve yandaki hali aldı balkonumuz; Şömine'nin yerine beyaz erzak dolabımız, üzerindeki fırın üstü televizyon şeklinde yerini aldı...

Kısa kısa fotoğraflarla nasıl geçti haftamız yazmak istedim ben bugün. Tüm hafta yazamayışlığımın acısını çıkardım bir bakıma biraz bugün. Hiçbir şey yapmadım değil evde tadilat var diye, Kağanım ile kavuştuk ve kaliteli vakit geçirdik beraber. Bilgisayardan uzaktım, yazamadım ama dolu dolu geçti günlerim aramadım yine yazmayı çok fazla. Ama her koşulda özlemiş buluyorum kendimi geri dönünce yazmaya, yine özledim... :)


Süreç kolay geçmedi elbet. Ama çok da zorlu değildi şükür. Ev içinde tadilat kolay değil... Kağanım ile Salı günü kavuştuk; babaannesi ve dedesi Salı sabahı Kağanımı bize bıraktılar ve memleketlerine döndüler. O gün kahvaltı idi, sonrasında doğalgaz döşenmesi idi geçti gün. Öğlen sonunda uykusuna yatmadan önce çizgi film izledi kuzum, bende onun uykuya gidişini gözlerken kitabımı okudum bir yandan da. Bu görüntü de Kağanım doğduğundan beri yapmayı sevdiğim bir anın fotoğrafı; o uyurken hem onu izleyip hem de onun başında kitap okumak... Maşallah bize ve çok şükür kavuştuk biz yine... :) 

Kağanım uyurken o gün, annem çarşıya fayans bakmaya gitti. Komşumuzun kızı, beraber büyüdüğümüz arkadaşlarımdan Melike'min kardeşi Zeynep de benimle kaldı. Onunla film izledik, Kağanımı gözlerken ve annemi beklerken... 


Çarşamba akşamıydı, bu fotoğrafı çektiğimde de. İlk defa telefonumun kamerasıyla ay'ı görüntüleyebildim. :) O akşam elimdeki kitabı da bitirdim, gökyüzüyle de bol bol konuşma fırsatı yakaladım yine. Çünkü o akşam, annemlerle benim odalarımızın değişeceği akşamdı ve beni annem-babam-dayım üçlüsü balkona transfer ettiler. Saat 10'a doğru başlayıp, saat 1'e kadar odaları yerleştirmeleri sürdü. Annemlerin dolabı epey vakit aldı esasında, annemlerin dolabı büyük, sök birleştir kolay olmayacağı belliydi zaten. :)

Bu eve taşındık taşınalı, çok kez değiştirdik odalarımızı. Gerek ablamla küçük odaya sığamamamızdan, sonra annemlerin eski dolap kapaklarının sürgülü olmamasından birkaç sebebimiz oldu yani. En son değiştirmeden önce, annemler küçük odada ben de büyük odada idim. Kağanımın bizimle kalmaya başlamadan önce aldığımız yataktan ötürü idi son değişikliğimiz. Odamda 3ümüz kalıyorduk... Şimdi ise, o yatakla esas odama da sığıyorum artık. Temelli kendi odalarımıza geçiş yaptık da diyebilirim yani artık...


Perşembe günü ise; Salı gününden hallolan doğalgaz işinin bitmesi sonrasında, fayans işi girdi. Doğalgaz esnasında kırılan fayansların yerini yeni fayanslar aldı. Bu işlem Kağanımın çok dikkatini çekti, fayanslar dizilirken "Amcalar bak ne yapıyorlar teyze" diye anlattı durdu kuzum maşallah. "Bak aşağıya ses yapıyorlar, aşağıda kim var teyze?" dillerini yesin teyzesi. Benim için Perşembe'nin fotoğrafı bu fotoğraf oldu o andan itibaren işte... :)

Dikkatini bir şeylere vermesi, onun o bıdır bıdır anlatışını dinlemek çok güzel. Tüm hafta boyunca Salı'dan sonra Kağanımla salonda takıldık. Akşamları da annemlerle. E hal böyle olunca, mobil harici internet ile işim olmadı. Televizyon izleme, kitap okuma ve Kağanım ile vakit geçirme derken geçti bir hafta...


Ve Cuma gününün de fotoğrafı bu işte. İşler bitene kadar balkona çıkmak yasak olduğundan; camdan aldık havamızı da, bakınma ihtiyacımızı da bu hafta... O gün de, derz dolguları çekildi fayansların. Kağanım ile yer yer oyun oynadık yer yer televizyon izledik durduk işte. Bu arada atlamışım sanırım, bir de bu tadilatlar sırasında badana işlemi de oldu bitti tüm evin... Velhasıl, bitirdik gitti bu işleri de, yorulan annem oldu en çok. Kağanımla biz takılmalarımızı sürdürdük, ara ara atışıp dursak da... :)


Diyeceğim o ki; küçük çaplı görünen, yeterli büyüklükteki bir tadilatı daha geride bıraktık. Gerekli bir tadilattı, bitti gitti çok şükür bu da. Bugün de temizliğe yardımcı ablalar geldi, 3 elden toparlandı bitti temizlikte. Herşeye şükür bunu da geride bıraktık. Ev içinde iken tadilat çok zor, bunu ilk taşındığımız zamanlardan beri deneyimledik gördük. Bir kez daha deneyimlemek gerekiyormuş... Allahım sağlıkla ve sorunsuzca oturmamızı nasip etsin bundan sonrasında da evlerimizde. 

Durum böyle işte bizde. Geç kalmış gibi olacağım ama, mutlu Pazarlar olsun. Sağlık ve güzellik olsun cümlemize inşallah. Bir de bugünün anlam ve önemi çok büyük ülkemiz için, 30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun... Büyük önder Atatürk'ümüzün önderliğinde atalarımızın kurtardığı bu vatan bizlerin geleceği için bizlerin. Hakkıyla hür ve kardeşçesine yaşayabileceğimiz günlere olsun inşallah, yeniden sağlıcakla; bu güzel vatanımızda. Sevgiler... :)

23 Ağustos 2015 Pazar

İzledim - Umut Işığım (Silver Linings)


*Bu bir İzledim yazısıdır. :)



Kitabı olduğunu bugüne kadar bilmediğim, ama filmini ne zamandır izlemek istediğim bir filmdi; Umut Işığım. Bugün Antalya'dan gelen dayımları yolcu ettik, ev tadilatı başlamışken bende odama tıkıldım film izleyeyim dedim. Bu akşam bu filmi izledim... İzleme listemden bir filmi daha eksiltmiş oldum böylece...

Bradley Cooper en sevdiğim erkek oyunculardan biridir. Jennifer Lawrence ise sadece Açlık Oyunları serisinin ilk filminde izlediğim ve oradaki oyunculuğunu beğendiğim bir bayan oyuncu. Umut Işığım (Silver Lining)'ı izlemek isteme sebebim, baştan beri Bradley Cooper'dı... Hani bazı oyuncuların enerjisini beğenirsiniz, birkaç filmle bile olsa. Bradley Cooper benim için aynen böyle işte... :)

Filmi bitireli bir yarım saat ancak olmuştur sanırım. Başlangıcında sıkıldığım, yer yer bırakmayı bile düşündüğüm bir film oldu aslında. Ama sonrasında, Jennifer Lawrence'ın karakteri Tiffany girince kadraja izlemeyi sürdürdüm sonuna dek. 


Filmin Konusunu Kısaca Anlatacak Olursam;

Akıl hastanesinden çıkan Pat Salitano, bipolar bozukluğu hastalığı ile yaşamını devam ettirmeye çalışan biridir. Hastaneden çıkar, anne ve babasının yanına döner. Amacı eşiyle yeniden barışmaktır, hastalığı sebebiyle kaybettiği yılları telafi etmektir. Ama bu çabası arasında, tıpatıp değilse kendisi gibi sorunları olan Tiffany ile tanışır. Arkadaş olmaları da, birbirlerini anlamaları da zor olur. Ama Tiffany Pat ile bir anlaşma yapar, eşi ile arasında bir köprü kurmaya yardım eder. Tiffany'nin tek şartı, onunla beraber dans yarışmasına katılmak için çalışmasıdır... 

Ancak bu kadar anlatabilirim kendimce. Başta çekici bir konu gibi gelmiyor, ben başlangıçta zorlandım yani. Ama Bradley Cooper filmi olduğu için bile, ileriki sahnelerde güzelleşmeyecek olsaydı bile izlemeye devam etme kararı aldım. Sonunu merak etmeden edemedim yani... 

Filmde Beni En Etkileyen Sahne;


Kızın ya da erkeğin yerine koydum mu kendimi, evet. Yapmazdım oğlan gibi diye düşünsem de yer yer, aldatanın ardından koşar mıydım bilemedim yine de. Ama yapmazdım da diyemedim... O yüzden bu filmde beni etkileyecek olan sahnelere odaklanmaya çalıştım. Bu filmden mutlaka en az 1-2 tane çıkacak diye bekledim. Oldu da üstelik; beni en çok etkileyen sahne dans yarışmasındaki sahne oldu. Eğer olmasaydı zaten başarısız olurdu film bana göre.. Bu Print Screen'i de, dans sahnesinden kendim aldım. 2 kere izlediğim doğru, ama çok eğlenceli olmuş dans sahnesi. Severek izledim, Bradley Cooper yani... :)

Başlangıcındaki odaklanamadığım noktalarından ötürü, filmde beni duygulandıracak bir nokta çıkamaz dedim ama; beni o dans sahnesi epey etkiledi, bir de sonlara doğru bazı noktalar. 10 üzerinden 10 verdim, filmin son 1 saatine o sebepten. İlk 1 saatine ise, 10 üzerinden 5. İzlemek isterseniz eğer izleyin derim. Bradley Cooper için, ilk 1 saat de izlenir diyorum ben. 


Yani; izlemek istediğim filmler listemden bir film daha eksildi. Bloğumda paylaştığım ilk izleme listem ama, hala bitiremedim listedeki filmleri. Neyse; 1 film daha eksildi, kaldı 27 filmden 8 tane film daha. Bakalım onlar ne zaman bitecek... 

İzlemek İstediğim Filmler Listem nerede mi? Buyurun burada. Sevgiler... :)


Pazar Yazısı #19 - Ailecek Başlayan, Tadilatla Devam Eden Pazar



Ben bu yazıyı yazarken, şu an evde tadilatımız başladı bile. Sabah dün akşama doğru gelen halamın oğlu Metin abim ve eşi Ece ablamı yolcu ettik Pazar kahvaltımız ve çay keyfimiz sonrasında. Birkaç saat sonrasında da dayım-yengem-Merom ve İncim'i de yolcu ettik. Şu dakikalarda da evde bir tadilat havasına girmiş vaziyetteyiz. Epey hareketli bir Pazar'ın yazısı yani bu. :)

Yolcularımızın gitmesi ile hüzünle başladı Pazar'ımız; ne yalan söyleyeyim, benim için ciddi anlamda hüzünlü. Her güzel şey bitiyor işte, yolları açık olsun...  Onlar yollardalar, bizim de ev tadilat sebebiyle bir yarım saate kadar tekrar hareketlendi bile. Son resimde gördüğünüz şöminemiz yıkılıyor bugün, sonrasında da tadilatlar biraz sıra sıra dizilecek işte. 

Balkonda kombimizin yeri değiştirilmeye başlanıyor bu sıra, kullanmadığımız şöminemiz de bir gün öncesinden yer kaplamaktan çıkıyor. Dolayısıyla balkonda başlayan tadilatla, 1 haftalık veya birkaç haftalık süreç de başlamış oldu. Hayırlısıyla ve sağlıcakla da biter inşallah...

Şöminemizi kullanmayalı baya sene oldu, en son kanun ile şömine kullanımı da yasaklanmıştı binalarda zaten. O zamandan beri de bacalarımız tıkalıydı, site olarak. Doğalgazımız bu şömine meselesinden önce döşendiğinden ötürü kırmaya vakit olmadı. Ama kombimiz ters bir yerde bizim, herkesin şömine yanındaki duvarından çıkarken, bizimki balkon camından çıkıyor maalesef. Doğalgazı ilk döşetenlerdeniz ve o sıra projeler bizimki gibi çiziliyordu. E bu durum neye sebep oluyor derseniz, tüm gaz kokusu evin içine doluyor borudan çıkıp direk camdan giriyor. Bu da epey tehlikeli oluyor, hepimiz için... İnşallah bu sorun çözülecek bu başlayan tadilatla, sıra sıra...

Yani bugün ne zamandır planı yapıldığı üzere; biz de duvardan tarafa doğalgaz borularını döndürme işlemlerine başladık bu yaz bitmeden, şöminenin yanındaki duvardan çıkacak kombi borumuz artık... Bugün tadilat konumuz şöminenin yıkılması. Biz bu eve taşındık taşınalı var bu şömine; kırılması epey iyi olacaksa da, gözüme kırılmış hali epey garip gelecek biliyorum. :)

Bizim evde çekiç sesleri ile yazdım bu yazıyı. Yolcularımız yollarında, biz tadilat derdinde...  Allahım; yolcularımıza ve tüm yoldakilere iyi yolculuklar nasip etsin, bizimkilere ve işleri olan nice kişilere de kolaylık versin inşallah... Hepimize hayırlı Pazarlar olsun, güzel haberler aldığımız mutlu bir Pazar. Sağlıcakla... :)

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Hayat Da Bazen Tavla Gibidir, Farkları Da Olsa...


3-4 gündür tavla hayatımıza girdi yeniden. Kağanımın geçen seneden tavla pullarımızla oynama merakı ve teker teker kaybetmeye başlaması, daha sonra da kalan tavla pullarını da bizim atmamız sonucu; tavlamız vardı ama pulları eksikti ne zamandır. Eee Tavla oynanmayalı epey olmuştu bizim evde bu sebeple... Oynaya oynaya bana, "Hayat da bazen tavla gibidir, farkları olsa da" dedirtti... :)



3 gün öncesinde Merom ile "tavla mı oynasak" muhabbeti geçince, babama telefon edip akşamına tavla pulu almasını rica ettik. O gün büyük tavla pulları geldi, tavlamıza büyük gelen pullarla idare ettik. Ertesi gün ise; büyük tavla pulları gitti, küçükleri geldi. Artık yeniden tavla zamanıdır dedik. Ve oynamayalı o kadar uzun zaman olmasına rağmen, epey stratejik oynadığımı keşfettim ve bunun için epey sevinçliyim bu ara.. :)

Ben hayatımdaki birçok şeyle bağdaştırıyorum yaşamı. Birkaç gündür de tavlayı hayat ile bağdaştırıyorum... Hayat da bazen tavla gibidir diyorum mesela bu sıra; Kırılmalar, kırmalar var hayatta da. Kapalı kapılar sebebiyle giremediğin bölgeler var. Dona kaldığın noktalar... Kalplerdir işte bu bölgeler, her kalbe giremez insan mesela. Kapalı kapılara giremediğin gibi tavlada da... Kırılsan da kırma dediğim bundan işte, hayat adına. Ama bazen oluyor ki, kırmak istemesen de kırıyorsun. Tavlanın kuralları gereği, açık bulduğun yerde kırman gerekiyor. Kırmazsan yenemez, yenilirsin... Hayatta ise tam tersine; kırarsan yenilir, kırmazsan kazanırsın... 


Merom ve kuzenim Gizoş ile, en son Cuma günü oynadık tavla. Bu fotoğraf da o zamandan mesela. Gizoş ile beraber öğretmişti babam ikimize zamanında, ama Gizoş oynamaya oynamaya unutmuş. Merom ile bu fotoğrafın bir gün öncesinde öğretmiştik ona tavlayı yeniden. Yendim ben de, acemi bulmuşken yenmemek olmazdı. Yenmeye kendimi alıştırmaya çalıştım işte böylece, ne yapayım ben de pek yenebilen bir tip değilim. :) Acemiyi yenmekten eğlenen kişi oldum, işin şakası tabii; eğlence böyle çıktı o gün... :)

Ve zara gelince; hayatta zar ise, kader sanırım. Güzel dostlara, güzel bir aileye veya güzel kişilere sahip isen bu zarın düşeş gelmesi gibi bir şey. Benim düşeşimde de dostlarım ve ailem var. Çok şükür ailem diyebildiğim de, dost diyebildiğim insanlar da var hayatımda... 

Çarşamba, Perşembe ve Cuma derken, 3 gündür tavla oynuyoruz işte. Laf söz edilse de oynayışıma ara sıra, bence eskisinden de güzel oynuyorum. Bunu eniştem bile söylediyse, daha ne diyeyim ben. :) Hayat da bazen tavla gibidir, kırılsakta kırmamamız gerekir ama. Hayatla kuralları benzeşse de, bir değildir işte yine de. 


Dün de babamla oynadık tavla bu arada. Tüm akşam boyunca babamı epi topu 3 defa yenebildim. Baksanıza nasıl keyifli beni yenmekten ötürü yine, aynı benim Gizoş'u yenmekten aldığım keyif gibi. :) Dün ala ala 3 sayı alabildim sadece babamdan, 5 sayılık 3 oyunun toplamında 3 kere yenebildim... Diyeceğim o ki; iyi oynuyor olduğumu düşünsem de, henüz babamı yenebilecek boyuta gelememişim. Dün yenilmelere doyamadım, öyle çok taşımı kırdı ki babam mars bile oldum 2 kez. Ama bu iyi halimdi işte, siz düşünün gerisini... Babama yenilmek de güzel neyse ki, feci durumdayım yine de; yenilmelere hala doyamıyorum... :)

Dün içimden geldi bu yazıyı yazmak işte; hayat da böyle dedim içimden, tavla gibi. Açık kapı bıraktığın an kırılabiliyorsun, açık kapı bulduğun an isteyerek veya istemeyerek kırabiliyorsun. Ama sağlam tuttuğun kalbinle kırılmaların altından da kalkabiliyorsun. Sağlam dostlara sahipsen, kırmalardan da kırılmalardan çabuk kurtuluyorsun yer yer; anlatabildiğin ve anlayabildiğin ölçüde. Kırılmalarını toparlamayacak derecede biriyse, kırılmalara da alışıyorsun. Nihayetinde tavla bir oyun biliyorsun. Hayat da hep söyledikleri gibi bir oyun sahnesi; yenilmen gereken yerde yeniliyor, yenmen gereken yerde de yeniyorsun.


Kırılsak da kırmadığımız bir hayat diliyorum hepimize. Sebebi bu yazımda, kırılmak üzücü ama kırmak daha da üzücü gibi gelir hep bana. Ben hep isteyerek veya istemeyerek kırdığım sevdiklerime ve insanlara üzülürüm. Kırmamak ve kırılmamak dileğimle. Sevgiler... :)

18 Ağustos 2015 Salı

Özleyiş, Farkındalık Ve Hasret Gidermelerle Dolu Bir Hafta Geçti...


ÖZLEYİŞ... 

Yazamadım ve yazamıyorum bazen... Ama dönüp dolaşıp geliyorum ya yine buraya, hoşuma gidiyor. 

Bir süredir istediğim gibi yazamıyorum; buraya o kadar değilse de, en azından hayallerim adına istediğim gibi yazabildiğimi düşünmüyorum. İnsanın böyle zamanlarda fırsat vermesi gerekiyormuş kendine, yeteri kadar fırsat verdiğimi düşünüyorum yine kendime...

Dün ablamlarda idik dayımlarla. Kağanımın babası babaannesigil ile geldi memleketinden, dayımlar geldikten hemen sonraki gün. O günden beri onlarla beraber, evlerinde kuzum. Kağanımı geçen haftadan bu yana 2. görüşümdü dün benim o sebeple. Özlüyorum kuzumu, özlemişim yine her fırsatta izledim durdum kuzumu yine. Bir maşallah daha benden ona gitsin. :) Dün onlarda otururken, hem oynadı önümüzde hem de bol bol şımardı aralıklarla. Onun da kreşinin başlamasına az kaldı bu arada, bunu düşündüm dün yine. Her yenilik garip geliyor bazen bana, bir yeniliğin hayatımıza girecek olması korkutuyor biraz ister istemez. Hayırlısı olur bunun için de inşallah... :)



FARKINDALIK... 

2 gün öncesinde küçük bir gezimiz oldu, buralarda bir sahil ilçesinde. Ablamlar, dayımlar, annnemin teyzesigil vs, kalabalıktık epey. Önce yemek yedik, sonrasında gezindik. Kalabalıkken gruplara dağıldık; biz kızlar bir gezdik, bayanlar ayrı, erkekler de ayrı gezdi. Derken birbirimizi bulmak için ara ara telefonlara sarıldık. Kısmen dağıldık, ara ara karşılaştık ve gün sonunda toplanıp da evlere dağıldık... 

Derken o gün bir şeyi iyice farkettim; kalabalıklar arasında kendimi daha çok bulduğum da oluyor benim, kalabalıklar arasında kaybolmayı hissettiğim de. O gün kalabalıklar arasında kendimi bulmaya çalıştığım bir gündü, hayallerim ve çabalarımı... Bu durumlar iyi hissettiriyor kendimi. İçimde istediklerimi daha çok yüzeye çıkarabiliyorum mesela. Ama zaman var diyorum kendim için  sonrasında da, hala zaman var. 

Deli miyim neyim ben ne? Zamanın olduğunu nereden çıkartıyorum bilmiyorum. Günler çabuk geçiyor ve bazen çok duraksıyorum. Aynen bu sıralarda da olduğu gibi işte. Evet, resmen kafayı yemiş olmalıyım. Birçok şeyi aynı anda yapamaz oldum bu ara. Odaklandığım en çok sağlığım ve sevdiklerim yine. Oysa bir de hayallerime odaklanırdım ben, bu sıra odaklanamıyorum.. 




Dostluğun Ve Yazmanın Büyüsüne Kapılmak...

Bende bu sıra madem odaklanmıyorum, bu da benim dinlenme molam dedim. Sağlığımı ihmal etme gibi bir şansım yok, ama yazmaya ara verme gibi bir şansım vardı; bende bu şansı kullandım işte. Geri dönüşüm muhteşem olsun diye uğraştıkça, olmaması daha muhtemel böyle şeylerin. Erken dönüşler yaptım, ama sık sık yazamadım yine de. Ama yine de, yazmanın büyüsüne kapılmadan edemiyorum ve hayatımın her alanında yazmayı ve yazamadığım zamanlarda da bu rahatsızlığı hissetmeyi istiyorum. Yazamıyorsam, aklımdan yazıyorum veya bulduğum boşluğa not alıyorum. Ama sonrasında da yazmaya dönünce, içimin ferahlayışını ve bazen daha da fazlasını yaşamayı çok seviyorum... :) 

Yanımda dostum Merom var bu sıra, resimde de gördüğünüz gibi. Dostluğumuzun büyüsüne de kapıldım gidiyorum bu ara yine. Kuzenim geliyor birkaç günde bir, o da kalıyor. Kalabalık ve kafa dengi insanlarla dolu bir hayatımın olduğu için şükrediyorum... Bir de uzak olunca birbirimizden; uzaklardakilerin yanımda oluşunun fırsatını çıkarmanın çabasına öyle kapılıyorum ki, "ne yapsak, ne etsek" telaşı epey büyük yani yine bu sebeple. Ama sonradan farkediyorum ki yeniden, yan yana olmanın ve kıytırık gibi görünen o sohbetleri yapmanın bile anlamı çok büyük. Bu gerçekten dost bildiklerim için aynı, ama hepsi ile farklı anlamda güzellikler benim için... :) 

Yazmamak dokunmuyor bu sebeplerden. Ama Meromlar gittikten sonrasına kadar geri dönememek dokunur diye düşündüm. Küçük bildirimlerle dolu bir yazım dursun burada dedim... :)



Ben bu aralar, bu hallerdeyim işte. Anlatamadığım haftanın kısa bir özeti bu. Yazmak konusunda; oldu olacak derken, sapıtıyorum arada. Ama gel-git'lerimiz olmasa, biz biz olamayız diye düşünüyorum. Bu hallerimi de seviyorum ve kabulleniyorum. Belki de kabullenişim neden oluyor gel-git'lerime, tam bilemiyorum. Ama keşke bazen çok sık olmasa, bende çok yoruluyorum bu durumun karmaşasında. Ama her şeyden çok "mutluyum" diyebilmek ve "şükredebilmek" güzel be okuyucu. Bu her şeye ama her şeye değer... 

Geri dönebilmek güzel. Sizlerde iyisinizdir inşallah? İletişim kuramamak kötü, yazarsınız bana umarım? Sevgiler... :)

16 Ağustos 2015 Pazar

Şiirlerle Hayat - #11 - Kimsenin Hiç Kimsesi...

* Daha önceki Şiirlerle Hayat yazılarıma buradan ulaşabilirsiniz...


"Ey, benim iyimser hâllerim,

Çabuk aldanışlarım,

Hep inanışlarım,

Alttan alışlarım,

Hatayı hep kendimde buluşlarım,

Değmeyecekleri kafama takışlarım,

Yoktan yere, akıp giden gözyaşlarım,

Herkesi, insan yerine koyuşlarım,

Hepinize elveda…

Artık ben kimsenin,

Hiç kimsesi olmayacağım!"


Nazım Hikmet Ran



Nazım Hikmet Ran ruhu şad olsun, çok severim kendisini ve şiirlerini. Ve bu şiiri ile "Kimsenin hiç kimsesi" deyimi çok güzel gelmiyor mu size de. Bazı durumlarda bana; Üzüldüğümüz anları, öfkelendiğimiz kişileri, bağlandığımız noktalarıyla hatırladığımda, fazlasıyla yerinde bir cümle oluyor...

Çok çabuk geçeceğim konuya, düşüncelerimi ne zamandır yazmak istediğim bir konu bu; "Umursamama-mazlık". Böyle bir kelime elbette yok. Ama bazı noktalarda umursamaz olamayışımın, benim dilimde tek kelime ile karşılığı bu bir süredir... Oysa umursayamamak çok yorucu, hasta edici ve kendini bitirici bir hamle... Benim bile bazen yapamadığım bir olgu...

Nazım Hikmet Ran'ın da dediği gibi, "kimsenin hiç kimsesi" konumunu kabullenmek gerek böyle anlarda. Kafama taktıklarım boş aslında ve geçmişte kalan kötü bir anı belki. Ama işte asıl mesele, bunu bazen kabullenmekte veya kabullenememekte... Yeri geliyor kabullenemediğim üzücü anlarımı hatırlıyorum ben, yine hatırladım biraz ve kendi canımı sıktım diyelim.

Duyduğumuz anılar, duyduğumuz hikayeler, kendimiz olamadığımız veya tam tersini yaşadığımız anlarımızı hatırlatabiliyor. İşte o zaman, kimsenin hiç kimsesi değil, kötü yaşadığım an'ı hatırladığım anda ve yeniden aynı başrolünde oluyorum. Geçmişte kalanı yeniden yaşıyorum. Bitmek bilmeyen bir döngü gibi geliyor hatırlamalarım böyle anlarda...


Sevgili Nazım olsun istedim, birkaç gündür yazmamamın üstünden geri dönüş rotam... Bazı kimselerin hiç kimsesi olduğumu yeniden hatırladım, üzgünüm ama yine üzdüm kendimi. Dostum diyor ki; "olur böyle şeyler bazen, unuttuğunu sandığın şey yoklar aklını. Yoklayanı kovmasını bil yeter ki, yeniden ve daima..."

Kovdum dostum, hiçbir anın pişmanlığını yaşamak ile geçmez hayat. Ve olur ya yine hatırlarsam bir gün, açıp okumaya devam edeceğim bir şiir bu. Ben yine kimselerin hiç kimsesi olmayı hatırladım şükür, ama biraz üzüntünün ardından. Olsun bunu da yaşamak gerekmişti demek ki yine, hayat bunu gerektirir bazen; kendini yenilemeyi ve daima öğrendiklerimizi tekrarlamayı...

Mutlu Pazarlar... :)

11 Ağustos 2015 Salı

Kısa Saç; Hem Rahatlık, Hem De Tarz Meselesidir


8 ay aradan sonra, yeniden kısa saçlarıma kavuştum dün. Diyorum ya, feci alışkanlık yaptı bende kısa saç. Bir daha aralıklarla olmanın haricinde, uzun saçlı olamayacağım derecede gibi hissediyorum bu sevdayı içimde... Çok enteresan geliyor, ister istemez değişiyor fikirlerimiz. Ben feci uzun saç düşkünüydüm çünkü, daha önceden de söylediğim gibi... :) Üstteki 2 resimli kolajım, Pazar gününden. Orada saçım toplu ama, şimdi saçım toplanmayacak kadar kısa... Pazar gününden beri sürüyor maceramız saç kestirmek için adeta; Pazar günü kuaföre yetişemedik, ama Avm'ye yetiştik neyse ki. İhtiyaçlarımızı aldık, bir de Pazar gezmemizi yaptık geldik o gün. :) Dün de nihayet kestirdik saçımı ve saçlarımızı, bu uğraşların sonrasında...


Ve dün akşamdan ise, bir öncesi sonrası portresi çıkardım yine kendime kuaförde iken. :) Annem, annemin teyzesi ve ben; babamın bizi gelip almasıyla kuaföre gittik nihayet dün. Kestirdik gitti yine valla. Şimdi kısa saçlarımla yine ferah ve mutluyum...Diğer halimi de beğenmiyor değildim ama, bir süredir favorim kısa saçlarım malum... Artık tarz da geliyor, şık da... Ben meğer kısa saçlı bir tipe sahipmişim de, ancak farkediyorum; onca annem ve babamın söylemesine rağmen. Ama her ikisi de yakışıyor bence. Siz ne dersiniz? Peki benim gibi, kısa saç mı yoksa uzun saç mı sevenlerdensiniz? Yorumlarınızı alabilirim inşallah...

Şimdi yolda yolcularımız var; ha geldi ha gelecekler diye bekliyoruz, kulağımız kapıda. Dayım-yengem-minik kuzenim ve dostum (ayrıca kuzenimin kuzeni) Merom geliyor... :) Hepsini ayrı ayrı özledim. Özlem gidermelerle dolu bir hafta diliyorum cümlemize, ben bunu gerçekleştirebilmek için çabalıyor olacağım en azından. :) Sevgiler...

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Kendime Notlar Alırım Ben - (Şubat-Haziran 2015)

Bugün kendime aldığım notları paylaşmak istiyorum, bugünün günbatımı fotoğrafı üstünde yazmaya başlayarak... :) Bugün de böyle, ben kendime çok notlar alanlardanım. Bu da Şubat ve Haziran aylarında aldığım notlarımdan oluşan bir yazı olacak. Bu benim hayatım ve hayatımın notları işte. Ya siz, kendinize notlar alır mısınız? 

Yazıya tam anlamıyla geçmeden önce, uzun bir yazı oldu biraz. Normal ben yani, uzun uzadıya yazmadan olmuyor işte. Kısa yazmayı çoğunlukla beceremiyorum, uzun uzun yazmak tam benlik. Affola bu sebeple, iyi okumalar.. :)


Bu yaşıma kadar; aklıma, kalbime, kağıtlarıma, defterlerime notlar aldım durdum. Bunların bir kısmı beğendiğim notlara, bir kısmı kendime dair kararlarıma ve diğer kısmı da benim yazdıklarıma ait oldu... Karar almadığım zamanı bilmiyorum, küçükken de alırdım. Bir gün o bir gün bu... Bir karar aldım dediğim zaman, bazen "yine mi?" derdi annemler. Son zamanlarda bunu duymuyorum diyemem, hala bir karar aldığım zaman aynı cümleyi duyarım "Yine mi, bu sefer nedir kararın?" Bence bu güzel bir şey. ;) Ama sanırım aldığım büyük kararlardan gerçekleştirdiklerim sınırlı sayıda bu sıra...

Vazgeçemedim yine kararlar almaktan, sadece gerçekleştirdiklerim azaldı bu aralar... Mesela zayıflamak için bir şeyler yapma kararı aldım, gerçekleştirmeye devam ediyorum. Sağlığım için düzenli egzersiz kararı aldım, gerçekleştirmeyi sürdürüyorum. Bunlar haricinde, ufak gibi görünen birçok karar daha aldım. Ama öyle bir yere saklamışım ki bilgisayarımda, o zamandan beri kayıplardaydı. Aklımda kalan birkaçını gerçekleştirmeye devam ettiysem de, cidden unutmuşum geri kalanını. Bulduğum gün dayanamadım, içimde gerçekleştirmeyi istediğim diğer kararlarım ve maddelerimi de ekledim. Sonucunda bu yazı çıktı işte karşıma... :)


Kendime dair notlar almıştım 16 Şubat 2015'te, bilgisayarıma okuduğum bir makale doğrultusunda aldığım notlar ve kararlardı bunlar... Bir ara kaybettiğim bir dosyaydı bu dosya bilgisayarımda. Bulduğumda bu notları eklemek istediğim bir yer de bloğumdu. Üstteki resim ise, 02 Şubat 2015'ten... Direk konuya geçiyorum, planlarıma ve açıklamalarına... 

İyilik Meditasyonu yapmak; önemliymiş. Kendini iyi düşünerek motive etmek ve bunu gün içinde bir alışkanlık haline getirmek, kavuşmak istediğimiz hayallere kavuşmamıza ve zorluklarla başa çıkmak konusunda bize yardımcı oluyormuş. Bunun meditasyonu olduğunu biliyordum ve uzun zamandır hayatıma uyguluyorum. Yatağımda, kendime odaklandığım bir noktada, yalnız kaldığımda ve kalabalıklar arasında da olsa kendimi dinleyebildiğim ve dinlemek istediğim her yerde... Bu olmalıymış, bunu daha da çok alışkanlık edinmek istiyordum, bu 6 ayda bunu başardığımı düşünüyorum... :)

Ben ne istiyorum sorusunu sor; birkaç yıldır kendime daha çok sorduğum bir soru bu. Ben ne istiyorum sorusunu cevaplamam gerekirse; sağlığıma kavuşmak, ailem ve sevdiklerimle beraber mutlu bir hayat sürmeye devam etmek ve hayallerime kavuşmak... Hele ki, kitap çıkarma hayalime... :)

Vücudunu fırçalamaya veya masaj yapmaya devam et her gün; kaç zamandır yapmaya çalışıp da yapamadığım bir kararım. Cilde de, kan dolaşımına da epey faydasının olduğu söyleniyor. Belli mi olur belki bu yaz bitmeden gerçekleştiririm bunu da...

Kahve iç; Kahvesiz olur mu, kahve sever olduğumu bilmeyen var mıdır acaba? Bilmeyen varsa da bu yazıma alabilirim...

Kafeinsiz kahve iç; hiç denemedim ama çok merak ediyorum...

Egzersize devam; çok şükür devam ediyorum... Bir an bıraktığım olmuştu bu sonbaharda. Sonra geri döndüm, tam gaz. İlerlemeler kaydediyoruz bu sıralar yine; hem Tamara ablam ile, hem de Yalova'da Ali abi ile. İnşallah böyle sürer de gider... :)

Kulaklıkta müziğin sesini %60’da tut; bunun faydasını bilmiyordum. Ama tam ses bildiğimiz %100'ü kulaklıkta kullanmak, epey zararlıymış aslında kulağımızın sağlığı için. Şubat'tan beri buna da dikkat ediyorum. Bazen az duyuyor bile olsam, odaklanmaya ve duymaya çalışıyorum, yine de açmıyorum. Tabii bazen bu durumdan vazgeçtiğim de oluyor, müziklere çok odaklandığım zaman. Odaklanmam gerektiğinde, ama kendimi düşüncelerime bırakamadığım vakit...

Smoothie tarifleri al ve dene; hala deneyemedim. Ama sağlıklı beslendiğimi düşündüğümden sanırım, buna gerek duymuyor oluşum...

Nefes alma egzersizleri yapmayı unutma; biraz ihmalkarlık, biraz unutkanlık; bazen unutabiliyordum ve hala unuttuğum olabiliyor. Aklıma getirebilecek şeyler yapıyorum. Bazen de vücudum bunu bana hatırlatıyor, azıcık nefes darlığı ile. Ama eskisi kadar unutmuyorum şu 1 aya yakın zamandır. Baya baya düzeltmişim kendimi ama, aferin bana...

Kendi kendine dans etmek istediğinde, oturduğun yerde bile olsa dans etmeye çalış; ilk atak geçirdiğim zamanlardan sonra daha çok oturmaya başladığım zamanlardan bu yana, en çok özlediğim şey buydu sanırım; tek başıma da olsa doğaçlama dans edişlerim. Vücuda da, bünyeye de öylesine iyi geliyor ki. Hala da geleceğini biliyordum o zamanlar. Uygulamalarım sürüyor; bazen şarkılar söyleyerek bazen de feci dans figürleri uygulayarak devam ediyor girişimlerim. <3

Su içmeyi unutma; su içmeyi unuttuğumuz birçok zaman olmuştur. Benim yoğun zamanlarımda olduğu kadar, kışın da unuttuğum zamanlarım sık sık oluyordu. Allahtan vücudum tepki veriyor hep ama, etkisi zor geçiyor tabii. Susuzluk en büyük zorluklardan biri. Su içmeyi unutmuyorum artık, topluca unutmamalıyız da. Su her şey demek...



10.06.2015; Üstteki resim de aynı tarihte tarafımdan çekildi. Ve bu resim altında da 10 Haziran 2015'te aldığım kararlar... :)

Her gece yatmadan şükrettiğin 3 şeyi yaz; kimi zaman gerçekleştirdiğim, çoğu zaman da gerçekleştirmeyi yazmaktan çok aklımdan geçirmekle yetindiğim. Üşengeçlik başa bela, yatmadan önce bir kenara bile olsa not etmeli oysa. Hayallerimiz ve ideallerimiz için epey faydalı olduğu söyleniyor...

Gününüzü meditasyon ile bitirin, güne olumlu düşüncelerle başlayın. En azından düşünce gücüyle kendinle konuş; Bunlar yapmaktan vazgeçemediğim şeyler, düşünce gücü her şey demek. Tek bir düşüncenin istedikçe yapamayacağı şeyin olmadığını düşünenlerdenim bende. Yeter ki, istikrar ve çabanız daim olsun...

Yatağa yatmadan önce dış dünya ile bağlantını koparma işlemini, haftada 3'den fazla yap; Nerede o dünya? Ben hala bunu haftada 3 kere yapmayı başarabilmiş değilim. Haftada 2 kere yapabildiğimde, aferin diyorum kendime. Gerçi bu sıralar biraz biraz uyguluyorum, bu sözümü tutuyorum. Ama yatakta bile yapmak istediğim şey, hep okumak. En azından gün içinde okuyamıyorsam, yatakta blog yazıları veya hikaye bölümleri okuyorum Wattpad'den. İyi görünen kötü alışkanlık benimkisi belli ki... Öyle mi ki? Sizde bu durum nasıl acaba? Yalnız değilimdir herhalde...

Çantanda nane şekeri bulundur. Yersiz sindirim sorunlarında hafif sersemlikten kurtaran yardımcın olabilirmiş; Tamamen aklımdan çıkmış, bunu da gerçekleştiremedim. Özellikle yolculuklarda gerçekleşen mide sorunlarım başımın belası. Sırf bu sebeple, yolculukta neyin dokunacağını bilemediğimden, bazen yemem bazen de midemi boş tutmamak adına yerim bir şeyler. Ama bu durum, aç karnına mı tok karnına mı olur kesinliğini kurabilmiş değiliz hala. Safradan oluşan bir problem benimkisi, kafasına göre, bazen fiziksel bazen de psikolojik durumlar karşısında tepki veriyor. Çok enteresan. :)


Ben dediğim gibi çok karar veren, çoğunu da gerçekleştirmek için uğraşıp hayatım adına düzenlemeler ve öğrenmeler eklemeyi seven biriyim. Dediğim gibi, bu benim hayat günlüğüm. Ben sağlıklı yaşamak istedikten sonra ve çabaladıktan sonra, güzel kararlar alıp uygulamak da mümkünmüş. :) Oluyor yani, uzun zamandır böyle. Sevgiler...

6 Ağustos 2015 Perşembe

Kendimi Tebrik Ediyorum...

Yaklaşık 5 gündür buraya uğrayamamamın sebepleri olarak, telefonum ve bilgisayarımı göstermekten gurur duyacağım aklıma gelmezdi. Yaklaşık 3 senedir beni epey zorlayan telefonumu nihayet halledebildim ama bu sayede. Galaxy Ace sistem çökmesi ve hafıza problemi ile karşılaştıysanız eğer, beni anlayabilirsiniz. Bazen Android telefon sahibi olmak, bu açıdan çok zor... :)


Gecen Cuma günü, üstte gördüğünüz dosyalarla Rom attım telefonuma. Yani yine durduğu yerde çökmüş olduğunu gördüğüm telefonumu, bu sefer gönlüm bir 30 tl daha vererek tamir ettirmeye razı olmadığı için giriştim araştırmaya. Ve evde de yapılabildiğini gördüm. Ben bilmediğimden ötürü epey uğraştım. Ama cidden benim yaptığım işlem için 30 tl alınıyorsa; harbiden yazık bize ya, soyuluyoruz resmen.

Tamam, diyorum ki kirası var elektriği var. Ama makul bir fiyat olsa idi eğer; garanti kapsamında iken 2 kere garantiye, garanti kapsamından çıktıktan sonra ise 3 kez sistem çökmesi ile telefoncuya giden telefonumu, kendim rom atma işlemini yapmaya girişemezdim. :) Açıklamalı sitelere özellikle teşekkür ederim. Ben Galaxy Ace 5830i kullanıcısıyım, uğraştım ama en iyi anlatım yapabilen sitenin sayesinde başarabildim. Linkini benim gibi Galaxy Ace mağdurları vardır diye, bu yazının sonuna koyacağım.


Ve bir de; bir Galaxy Ace kullanıcısı iseniz, Hafıza sorunu yok bildirimi ile mutlaka karşılaşıp durmuşsunuzdur. Bunun da çözümü Root atmakmış, Google Play'den bir programı kullanabilmek için.. Yalnız çok önemli bir konu, Root işlemi telefonu garanti kapsamından çıkartıyor. Root işlemi yapabilmek için telefonunuzun garanti kapsamında olmaması lazım, yani garanti süresi bitmiş olması lazım. Onun da linki aşağıda olacak. Google Play'deki programın adı nedir derseniz, Sd Karta Taşıma dediğiniz zaman çıkıyor karşınıza, Parantez içinde de Root gerekir gibi bir ibare çıkıyor. 


Bugün de bu dosyalarla Root atıp hafıza programımı hallettim yani. Bilgisayar konusunda, teknoloji ile sürekli başım sıkıntıya girdiğinden iyi bir kullanıcı olarak bilgilerim var epeydir. Sorunlar başıma geldikçe de; sorunlarla nasıl başa çıkılır, önce okuyarak sonra da fazla risk almadan deneyerek toparlıyorum çok şükür. Ama bir telefonla bu kadar uğraşmamıştım bu zamandır. 2,5 yıldır, öyle çok kahrını çektim ki şu Galaxy Ace'ın; özellikle de ilk yılımı doldurmaya yakın zamandan beri. Dedim ki, benim gibi birçok Galaxy Ace kullanıcısı vardır şimdi. Benim telefonum Galaxy Ace 1, sizde aynı dertten muzdarip iseniz ve yeni bir telefona güvenmeyi de tercih etmiyorsanız bu zamanlarda; Galaxy Ace'lının halinden ben anlarım işte... :D

Telefonumu sistem çökmesinden kurtarmış da olsam, bir de telefonumun çözemediğim hafıza problemini de çözememiştim bugüne kadar işte. O arada bir de üstüne 2-3 gündür bilgisayarımla uğraşıyorum, eklemeden geçmeyeyim derim. Google Chrome sistemimi feci kastı, sistem hatası olsa gerek. Ama epey uğraştırdı. En nihayetinde birçok virüs taraması veya güncelleştirmelerle kurtarma çabalarım değil; Google Chrome'u kaldırmam tüm sorunumu çözdü bugün. Yandex kullanıyorum, şimdilik memnunum bakalım Yandex'ten de. Şükür, telefonumun da bilgisayarımın da sorununu çözmüş halde yazıyorum bugün. Yazamıyorum diye ister istemez, bir içim kararık hallerdeydim. Bakmayın dayandığıma, buraya yazmak da, en az günlüğüme yazdığım kadar iyi geliyor. Hayallerime yakın hissediyorum kendimi çünkü, buraya yazdıkça... :)

Ve benim gibi birileri var mıdır, teknolojiye bu kadar meraklı iken şansı hep tutmaz olsun; kendimi tekrar tanıtmam gerekirse, ben teknolojiden yana şanssız bir kızım maalesef işte. Dilerim size de yardımcı olabilirim dedim... Bunları da yaptım ya, bakalım daha neler gelecek başıma. İşte bunlardan da zevk alabildikçe güzel be dünya, Kendimi Tebrik Ediyorum bu sebeple. Sevgilerimle, yine görüşmek üzere... :)


Not; Rom ve Root Atma linklerini de paylaşıyorum. Ama tekrar not etmek isterim ki; telefonunuzun garanti süresi doldu ise gerçekleştirin lütfen bu işlemleri. Başaramayacağınızı kestirirseniz de, lütfen bir telefoncuya danışın. Ben tamamen gözden çıkarmıştım en sonunda telefonumu, bir cesaret giriştim bu işlemlere. Tekrar Sevgilerimle...

Rom Atma işlemimi buradan ve buradan yardım alarak gerçekleştirdim...

Root Atma işlemimi ise buradan destek alarak gerçekleştirdim... Tekrar not etmek isterim ki; telefonunuz Garanti işleminden çıktı isen gerçekleştirin lütfen bu işlemleri. Sevgiler... :)


5 Ağustos 2015 Çarşamba

Okudum - Kahraman Tazeoğlu - Vazgeçtim

Bilindiği üzere, bu yaşımı daha da ihtişamlı kutladım. Ne büyük bir parti, ne de gezme dolu değil; sevdiklerim tarafından şımartılma hallerim ile. Bilmeyenler için veya hatırlamak isteyenler buraya ve buraya bakabilirsiniz... :)


Son sürprizim, Pelinimden gelen D&R paketimdi. İlk kitabım Vazgeçtim bitti bile, tabii bu yazı birkaç gün önceden yazılmalıydı ama bugüne kısmet oldu. Teknoloji açısından yine şansımın yaver gitmediği günlerdeydim bir süredir. Ama toparladım şükür bilgisayarımı bugün...

Uzun zaman olmuştu Kahraman Tazeoğlu okumayalı. Ne kadar diye soracak olursanız, 2 sene kadar oldu. Özlemiştim, özlemişim; cümlelerinin içinde kaybolmayı, aşkı anlatan ve bilmesen de o duyguyu içinde anımsatan cümlelerinde duraklamayı ve dahasını...


Kitaba geldiği gün başladım, mum ışığında devam etmek durumunda kaldım. 30 Temmuz'da elektriklerimiz 19:30'da gidip, 22.00 sularında geri geldi... Ama okumama engel olamadı elektrikler tabii. Ertesi güne de bitti kitap. Altını çizmek istediğim birçok yer oldu, öyle ki kitabın yarısından sonrasını çizmek istedim resmen.. Çizerek okuma gibi bir alışkanlığım olmadığı için de çizmedim; not aldım beğendiğim cümleleri yine tabii ki. :)

Kahraman Tazeoğlu ile, okur-yazar ilişkimiz daha da ilerlemiş durumda. Bu kitap okuduğum 5. kitabı oldu. Bakalım diğer kitaplarını okumak ne zamana kısmet olacak. Pelinime bir kez daha teşekkür etmek isterim, Kahraman Tazeoğlu'na ve kalemine duyduğum sevgiyi çok iyi biliyor ve o da benim kadar çok seviyor. Nice kitaplarımız olsun inşallah... :)


Kitaptan beğenerek alıntı yaptığım noktalardan birkaçına değinecek olursam eğer, onlar şunlar;

"Aşkla ilk tanışmanda bilmediğin bir heyecan içinde bildiğin duyguları ararsın ve bunu aşk sanırsın. Ama tecrübelendikçe işler tersine döner ve sen bildiğin bir duyguda bilmediğin bir şey aramaya başlarsın ve bunun gerçek aşk olduğunu bilirsin..."

"Aşk, iki kişinin kendini aradan çıkararak biz olma halidir."

Ve bir de diyor ki Kahraman Tazeoğlu; "Yaran ne kadar derinse şarkılar ve şiirler de o denli işler içine. Sığ yaranın derinliği de olmaz."

En çok da şu cümlelere bayıldım ben; "Ben sana aşktan yapılma bir merdivendim ama sen çıkmasını bilemedin. Şimdi seni şiir diye yazsam kağıtlardan da düşersin. Ve bilirim ki bir şaire şiir yazmak cahil cesaretidir..." (Bu cümlelerden sonra da daha bir şey diyemiyorum...)

Şiirlerde bu kadar iddialı olamıyorum ben işte, kalemine sağlık bir kez daha Kahraman Tazeoğlu'nun. Başlangıçta şöyle diyor Kahraman Tazeoğlu; "Benim satırlarımın değil, kendi öykünüzün altını çiziyorsunuz. Hangi cümlenin altını çizdiğinizi değil, niye çizdiğinizi düşünün."

Düşündüm, düşünmeye de devam ediyorum. Ve evet görüyorum... :)

Sevgilerimle...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...