Bu sıra çok fazla düşünür olduk; kendimizi, hayatımızı ve dünyamızın halini... Soyal medyada "ben bu kadar çok düşünecek zamanım olmasını hiç sevmedim" diye yazanları çok okuyorum. Oysa ne kadar çok ihtiyaç duyuyorduk, tek bir an olsun kendimize dolu dolu fırsat yaratabilmeyi... Aslında çok iyi bir fırsat bugünler hepimize ama bir o kadar da zorlamaya başlar oldu maddi manevi tabii ki de... Neyse ki ilk başlarda bu günlerin varlığını garipserken, şimdi bu günlere de alıştık. İnsanoğlu neye alışmıyor ki, düşünüp neleri kendi bünyesine sığdırmak istedikten sonra neleri başarmıyor ki...
Velhasıl, bu yazımın ismini bu gerekçelerle "Düşünüyor İnsan" koydum... Ben de düşünüyorum, şu sıra bir tatlı sebep dolayısıyla odaklanamıyorum ve yazamıyorum. Ama hala düşünmeye devam ediyorum. Odaklanamama sebebime dayanarak, günümü planlayamadığım şu son bir haftada yazamadığıma içerleniyordum ki; "tatlı sebebim dolayısıyla yazamama hakkım da var, kendime yüklenmemeliyim" dedim. Son 3 günüm kendime hak vererek geçti. Sonuç olarak, er ya da geç buradayım yine... :) Sevgilerimle.
Bu hafta benim için bir hayli yorgun başladı, akşamları oldukça erken uyumaya ve sabahları da oldukça erken uyanmaya henüz alışamadım zira. Bünyem alışık olmadığı için, uyku düzenimi düzeltmiş gibi görünsem de ne kadar erken yatsam da uykumu alamıyor derecesinde uyandığım için garip hislerle uyanıyorum. Odaklanma problemleri yaşadığımı düşünürken, bir geçiş süreci olduğunu da bugün kabullendim. Bu sabaha uyanırken (13.05.2020), gece geç uyumuş ve sabah ona göre de erken kalkmış olmama rağmen az uykuya alışmış olduğumu gördüm neyse ki. Son 5 gündür, erken yatıp erken kalkmama rağmen odaklanamıyor olmak çok canımı sıkıyordu yoksa...
Son iki haftadır uykularım çok büyük ölçüde düzene girdi, üstteki beşikte yatan yeğenim Defne ve ablamla aynı odada yatıyoruz; bu duruma sebep onlar... Artık yatağıma yatıp saatler boyu uyumaya uğraşmıyorum, çünkü yattığım gibi yarım saat içinde uyuya kalıyorum. Gece uyanmalarımız, Defneyi sallamalarımız ve sabah erkenden uyanıp zor şer tekrar uyutmalarımız bu hale soktu beni de... :) Bir tek dün biraz sıcak hava sebepli geç uyudum ama netice olarak alışmışlığın verdiği durum sebebiyle iyi uyandım bu sabaha...
Odaklanamamalarım beni çok üzüyordu ama geçti. İçinde bulunduğum durumu anlatamaz olmuştum çünkü. Defnemiz sayesinde, ben eski yorulmalarıma biraz olsun kavuştum yani ve güzel uyku uyuyorum bu ara. Öyle ki uyanmalarım zorlasa bile azıcık, aldırış edemiyorum... Gel gelelim yine de fizik tedavi göremiyor olmamdan ötürü, hareketlerimi eksik etmesem bile, kaslarımın oyunu diyorum bu duruma. Odaklanamıyor olmamın tek sebebi kaslarım; şu sıra ne kadar uyku uyusam da yetmeyecek gibi, ne kadar hareket yapsam da eksik geliyor hissettiğim gibi... :)
Bu konuda düşündüğüm bir şey var sıklıkla, olduramadığımızdan sebep ertelediklerimiz zihnimde bir parazit gibi yer aldı. Tam bir şeyleri oldurmuştuk dediğimiz anda, evlere tıkıldık ve eskiden beri tek olur yanımız fizik tedavilerimden de mahrum kaldım şimdi. Söylemiş miydim, "sabretmem gerektiğini bilsem de" yer yer bu beni çok eksik hissettiriyor bugünlerde... #AmaGeçecek...
Günlerimiz oyunla geçiyordu bizim de, herkes gibi. Ta ki son bir haftaya dek... Öyle ki bir araya geldiğimiz onlarca zaman dilimlerimizi toplasak, bu kadar bir araya gelip Kağanımla her birimiz bir arada oyun oynamamışızdır. Ayrı ayrı oynamalarımız bir yana, Kağanımla 4 kişilik oyunlarımıza oynamalarımıza geçiş yaptık bu arada. Aslında toplu oyunlarda Kağanım pek katlanamıyor diye bulaşmıyorduk, iki senedir yok saymaya uğraştığımız bu durumu da yok saydık yani... Sonuç olarak mı; oyun düşkünlüğü tek bir anını bile oyunsuz geçiremez olduğu hale gelince, biraz olsun ara verelim dedik. 4-5 gündür tableti elinden aldık, olabildiğince oyun oynamıyor halde bulunmaya uğraşıyoruz... :)
Öte yandan ben okumalarıma devam ediyorum; son 5 gündür elimde şu üstteki kitaplar var, biri yakın zamanda bitmek üzere üstelik... İlk haftaların kitapları bitti, 6 kitap kadardı seçtiklerim. Şimdi sırada bu haftanın kitapları var. Haftaya elimde kalan son kitaplarıma geçeceğim inşallah. Günlerim okumalarım anlamında, daha da planlı geçiyor neyse ki. Bu durumdan memnunum ama bir o kadar da yazamıyor olmaktan muzdaribim, evet hala! (:
Bu konuda düşündüklerim şöyle; hayat bir şekilde sadece evdekilerden ibaret akmıyorken, yazabiliyor olmak daha güzeldi. Şimdi cidden içsel hesaplaşmalarımız da büyüdü, çoğalan düşüncelerimiz daha sancılı, endişelerimiz bile yer yer daha tahammül edilemez; çünkü endişeli anlarımızdan kaçamaz hale geldik.
(Bu bahsettiklerim 4.haftamız bittikten sonra etkileri azalarak hayatımızın parçaları halini aldı. Dayanılır, görmezden gelinebilir ve bu durumlar içerisinde de yaşayabilir olduk yani zamanla... İki üç haftadır yeniden kendimi yazılarımla anlatabiliyor olmam, işte bu durumlara alışabilir olduktan sonra gelişti.)
Çok yapmak istediğim halde, dil uygulamalarımı da erteleyip duruyordum. Buna geri dönüş yapmam da haftalar sürdü mesela, ertelediklerimin listesini yapıp bir an önce önceliklerimi göz önüne almam da... Sonra düşündüm de, yapmam gereken onca şey var diye yüklenip kapasitemi de zorluyorum belki de. Gerekliliklerimi belirledim ve aslında beni çok da mutlu etmeyen maddeleri acımadım sildim attım hayatımdan...
İngilizce derslerime ve İtalyanca derslerime döndüm geçen hafta, şu kadarcık şey bile yapmak istediğimden sebep bana "Evet, yapıyorum ve de yapınca mutluluğumu katlayabiliyorum." dedirtti... Velhasıl, her sabah veya akşam devam etme uğraşımı sürdürüyorum. Bir ayı bitireyim, yaptıklarımı elbet burada da yazarım yazısını... :)
Şimdi düşündüğüm bu konudaki noktalarıma gelelim; Neden erteliyoruz, her şeyi ama her şeyi erteleme kapasitemiz bizi ne kadar engelliyor neden düşünmüyoruz? Eksik kılmıyor mu yaşamdan bizleri ve çokça mutsuz! Yapmak istemediğimiz halde zorunlu hissederek yaptığımız işler uğruna, yapmak isteyip de en köşeye el süremediğimiz güzellikleri hayat mutluluğumuzu veriyoruz. Sevmediğimiz bir işte çalışmak, sevdiğimiz işte çalışsak da mutlu olmadığımız arkadaşlıklar kurmak, mutlu eden arkadaşlarımız olsa da hayatımızı adayacağımız hayallerimizi hep en sona saklamak; neden yaptıklarımız var olması gerekenleri az, mecbur kaldıklarımızı çok kıldırıyor bu hayatta?
(Kararım budur ki, bu durumu artık eskisi gibi devam ettirmeyeceğim. Olur'u olmaz'ı bir tutacağım, ben sağlıklı oldukça ve sevdiklerim bir şekilde sağlıkla hayatımda oldukça; gerçek istediklerimi ertelememin bir sorun olmayacağını da unutmayacağım inşallah!)
Ve son olarak, bu yazıyı yeni bir günün başlangıcında (14.05.2020- Perşembe) yayınlamış bulunuyorum. Oysa biten güne bilgisayarımı yatmadan önce kapamadan, sistem hatası vermesi sonucunda toparlama uğraşımla bitirmiştim. Sonuç olarak, bugüne bıraktım yapamayınca; önce onarma yaptı birkaç kez ve başarılı olamadı, sonra bilgisayar sıfırlama da kar etmedi ve kapattım bilgisayarımı yattım gece.
Bugün sabah kahvaltısından sonra bilgisayarımı önüme tekrar aldığım gibi de sistem geri yükleme noktası oluşturarak kurtarmayı denedim. 2 saatten fazla sürdü bu durum, açıp kitabımı okudum beklerken; garip bir durum olursa tekrar deneyebilmek üzere. Saat ve tarihi görünce de nasıl mutlu oldum yeniden...
Önce gecesinde şunları düşünmüştüm oysa; "Neden her şey üst üste geliyor hayatımda?" Oysa bunu ben aksi şekilde düşünüyordum hani, bir tek benim başıma gelmiyordu neticede. Elbette başkalarının da aldığı teknoloji ürünlerini çok iyi seçmeye özen gösterdiği halde, bir şekilde şansı yaver gitmiyor da. Hani kendim diyordum ya; içinde bulunduğumuz korona'yı dahi tek başımıza yaşamıyoruz, tüm dünya bir sınav veriyoruz ve hayat üzerinde yaşadığımız tüm zorlukları da özetliyor aslında! Bazı konularda şansımın yaver gitmemesine üzülüyorum galiba, bu içinde bulunduğumuz durum halinde de daha büyük yaşayabilme kapasitemiz içimizdeki saklı olduğu yerlerden çıkıveriyor galiba... :)
Sabaha kendimi çoktan rahatlatmış uyanmıştım da, sonra tekrar aklıma geldi bu konu; şans nedir, nereden geliyordur acaba? Esasında bunun bile bir geçmişi vardır belki zihinsel kayıtlarımızda...
Sonra biten gün içerisinde bilgisayarımı toparlama uğraşım içerisinde iken, şunları düşündüm; birçok şeyi kendime dert edebilme potansiyelimi de kendim yaratıyorum, şans unsurunun varlığının ciddiyetini de ben büyütüyorum. Her ne yaşanırsa yaşansın, kötü de olsa benim hayrımadır belki diye görmeyi unuttuğum anda kapıldığım konu beni nasıl da üzüyor aslında.
Ve son olarak dün takıldığım nokta aslında şuydu, eklemeliyim bence: "Bilgisayarım bozuldu, ben yazı yazacaktım bugün ve belki de tekrar kendimi olabildiğince odaklamadım. Ertelediğim günlerin üzerine, öncelik saydığım bir başka yazımı yazmış ve bitirmişken kaydet tuşuna basamadan sistem hata vermedi. Tüm bunlar bir işaret de olabilir mi?" Evet, bu kadar çok düşünmeyi ben sevdim aslında.
Kesinlikle bizden sebep gelişenler kadar bizim etkimiz olmadan gelişenler de var olmaya devam edecek de elbet. Yeğenim Kağan'a bu sıralar çok sık kullandığım bir cümle var, meğer onu kendim için kullanıyormuşum ya ben;
"Bakmak ile görmek arasında fark var Kağancım! Bak ama görmeyi unutma..." (Yeğenim sana söyledim, Didem sen anla!) =)
Düşünüyor insan, iyi ki de düşünüyor velhasıl. Allahım düşünmekten alıkoymasın...
Sevgilerimle... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)