Gitmedim, kaybolmadım. Belki biraz duraksadım ama sadece bloğuma yazmak konusunda durgundum.. :) Yine ben döndüm...
Yıllardır hayalini kurduğum iş ortamının o kadar içerisindeyim ki. Dilimde "daha ne kadar iyi olabilir, hayatın bana sunabileceği sonsuz güzellikler nelerdir?" soruları var fırsat buldukça. İşimde gücümdeyim, işten arta kalan zamanda da ya İstanbullu Gelin izliyorum ya da kitap okuyorum.
İşte artık bu kadar ara vermek yeter diyerekten de, son kararım olarak; artık bloğuma da yeniden dönüyorum. Yazmak daha da besliyor beni, beslemenin ötesinde "yokluğunda duygusal açlık hissediyorum." Ama mükemmelliyet mi, tam olsun isteği mi bilemiyorum; burada tam olayım istediğim için bu sık sık ara vermelerim gerçekleşti. 2021 şöyle geçti zira; Bir hafta yazma, haftada bir yaz. Üç hafta yazma, bir sonraki hafta üç yazı yaz... Bir geldim bir gittim daha da zor olunca tabii, 2022'ye bu kadar durgun girdim. Tam olarak döneyim istedim... =)
İlk bahsetmek istediğim mevzu, uyku düzensizliğim...
Ciddi anlamda konu her ne olursa olsun, yemek içmek düzeni kadar uyku düzeniniz varsa hayat çok daha rahat devam ediyor. Şimdi düşünüyorum, annemin dedesi 90 yaşına kadar yaşadı, daha doğrusu 90'dan da öteydi bizce yaşı. 1938 doğumlu olduğunu söyleyen annemin babası olan dedem 80 yaşında vefat etti. Annemin dedesi dediğim dedemiz ise, ondan bir sene sonra... Yani bu demek oluyor ki, yaşı daha da fazla idi benim dedemden. Ne alaka peki biliyor musunuz? Uyku düzeni o kadar düzenli idiyki, son birkaç senesinde artı hava kararır kararmaz uyur olmuştu. Gece uykularında uyanıyor muydu, elbette uyanıyordu. Ama en geç saat 6-7 dediğinde uyur olmuştu son senelerinde.
Böyle bir aile büyüğümün olduğu bir ailede, bu kadar bozuk uyku düzenine sahip olduğuma bazen üzülüyorum. Kıyaslama yapmamalıyım biliyorum, ama bu düzensizlik beni zaman zaman üzer oluyor.
Dün saat 03.30 idi uyudum mesela, yatağa ise 00.30'dan sonra girmiştim. 3 saat uyanık kalmanın sebebi neydi derseniz, 25 dakikalık zaman çizelgeleri açıp ağaç büyütebildiğimiz bir uygulama keşfettiğim üzere gece gece keşfimi denedim! Kitap sarmış olacak ki, 3 kez ağaç diktim ve ağaç dikmelerimden iki seferin arasında yarımşar saat telefona baktığım da oldu. Velhasıl, saat 03.30'du ve yeter diyebildim kendime!
Karar şu aslında; yatağa girince telefon internetimi kapatacağım ve uyumayacaksam da sadece kitap okuyacağım. Ama uygulayabilme kapasitesinde zayıfım bu aralar. Gördüğünüz gibi uyku uyumuyorum ama ya kitap okuyorum ya da dizi izliyorum o vakitlerde. Uyku sanırım bu sıra benim için kayıp zaman görünüyor. Dönüp bunu da yazamamaya içimdekilerle boğuşuyor olmama bağlayabilirim. Bu konudan kaçalım, bunun için bir şeyler yaparsam eğer yazmaya da dönebileceğim daha sıklıkla bence! =)
(Yazıya başlarken tek eksiğim bloğa yazamamaktı gibi bir cümle kurmuştum değil mi? Ona da bir ekleme yapalım; yazı yazmamak ve düzensiz uyku uyumak, bu sıra en büyük iki sorunum!)
Çok Film Veya Dizi İzlemek İstemek, Ama İzleyememek...
Sanıyorum Ekim ayının sonlarıydı, ben İstanbullu Gelin'i izlemeye yeniden başladım. Adem karakterinin annesi rolünü oynayan Semra Dinçer, bu başlangıcımın bir iki hafta sonrasında 1 Kasım 2021 günü vefat etmişti. Allah rahmet eylesin tekrar. Ablamla üzülmüştük, net hatırlıyorum. Epey kadına laf etmiştik, nasıl rol oynuyor; çirkin değil ama tavırları kadını çirkin görmemizi sağlıyor demiştik...
Öyle böyle derken, Ocak başlangıcıyla daha da hızla izlemeye devam eder oldum. Şu sıralar 2. sezonu bitirmeme 3 bölümüm kaldı. 50. bölümdeyim. Fırsat buldukça, örgü örerken veya uyumadan önce izliyorum. Akşam vakitleri televizyonda bana göre şu sıra hiç heyecanla izlemelik dizi olmadığı için de sıklıkla izlediğim tek dizi kendisi... :)
Bundan ötürü olduğunu sanmıyorum ama İstanbullu Gelin izlediğim için elim sürekli onu izlemeye gidiyor olabileceği tahmin edilebilir. Zamanı değildir, belki bu sıra tek ihtiyacım o dizidir diyerek aldırış etmiyorum. Ben bu sıra geçmiş zamanlardaki dizi ve filmleri yine çok özler oldum... Bunu bitirdikten sonra başka eski bir diziye başlayabileceğimi de tahmin edebiliyorum. Bu diziye olduğu kadar odaklı devam eder miyim bilmiyorum, ama bu sıra hayat İstanbullu Gelin'den yana akıyor.
Neyi farkettim biliyor musunuz; aşklarını çok kusursuz ve birbirine başından beri hatasız görüyordum. Zamanında izlerken hiç şimdiki açım gibi objektif bakamamışım meğer. Oysa tek hatayı yapan, çok fazla engel olan tek kişi Esma hanım değilmiş. İki taraf da öylesine hatalar yapmışlar ki, en başta da Süreyya yapmış o hataları üstelik...
Şimdi farkediyorum ki, zamanında aşkın taraflarına baktığım birçok seferde; çok romantik yanım sebepli olduğunu düşünüyorum, hatalı kısımları affedilebilir görmüşüm. Evet, affetme olgusu çok başka bir psikoloji. Aşk her şeyi affeder mi, sorusunun cevabı konulara ve de kişilere göre çok göreceli... Nedense bunları yeniden düşünüyor ve sorguluyorum. Hoşuma gidiyor böyle gerçek hayattan konularla işlenen dizilere kapılmak... (:
Örgülerimle Kendi Kendime Boy Gösteriyorum...
Bu ara büyük örgüler ve örgülerimle kendimi aşmalar üzerine de odaklandım ilerliyorum. Her sene kendimi ileriye taşıdığımı düşünüyorum bu alanda. Üstelik zevkle... :)) En son olarak, yarım bıraktığım üstte görünen kazağıma kol örmeye başladım bugün. İpim yetmediği için ona uygun renkte ip arıyordum. Kol lastiğini kazağımın gövdesindeki ipiyle yapacağım, üstünü de resimde görünen kahverengi iple yapacağım...
Aslında başladım ve biraz da ilerledim ama henüz fotoğrafla anlaşılacak kadar büyümedi. :) Kollar da bitince fotoğraflar ve de dikimin sonrasında da giyer çeker paylaşırım zaten! Kendi kazağımı örmeyi de bu şekilde başlarsam daha da ileri gidip başka kazaklara da başlayacağım inşallah! (Burada gözlüklü emoji surat varmış gibi hayal edin lütfen) =))
Bu konuda da not etmek istediğim bir gelişme var, ben bu sıra çok takıntılı oldum. Uykusuzluğa bağlı olabilir, yaptığım birçok örgümü dalgınlıkla yanlış veya eksik yapabiliyorum; ya da beğenemiyorum. Öyle olunca da idare edilebilir olsa bile, "aman böyle olsun bu da!" deyip devam etmiyorum. Çok örüp çok hata yapıp çok söktüğüm oldu bu sıra. Bu kazağıma bugün kol örmeye başladım. Düne kadar da küçük yeğenim için dikişsiz bir panço yapıyordum ama ona da bir türlü ip yetiremedim ve de en son küçük oldu...
Yarım kalan projelerim oldu böylece; bir atkı ve bir dikişsiz panço... Yarım kalanları zorlamayıp tamamlanabilir bir başka şey yapmaya çalışacağım. Atkı belki ipi bulunup tamamlanabilir ama panço örgümün ipi bulunamaz cinsten maalesef!
Velhasıl;
İşlerimiz güzel gidiyor. Kendi alanımda ilerlemeye devam ettiğimi görmek beni mutlu ediyor. Her ay bir diğeri gibi geçmiyor elbette ama her ay öğrendiğimi uygulayarak ekip arkadaşlarımızı çoğaltmaya çalışıyoruz. Bu durumu seviyorum, artık mesleğimi daha çok seviyorum...
Örmeye, okumaya ve de izleyebildiğim kadar dizi izleyip, hayatımda yer vermeye çalıştığım mevzular hakkında okuma ve izlemeler yapmaya devam ediyorum.
Geçen hafta 2021 senesinde ek fizik tedavim için aldığım ilk 30'luk fizik tedavimi tamamladım. İkinci 30'luk tedavim için rapor yazdırmaya ise henüz doktora gidemedim. Bu hafta bol dinlenmeli bir hafta oldu bu sebepten de benim için...
Bir sonraki yazımda okuduğum kitaplardan birinin "okudum" yazısını yazacağım. Son iki haftada o kitap sayesinde kavrayıp keşfettiğim bir Çalışma'dan bahsedeceğim. Haberiniz olsun çok net döndüğümü düşünüyorum bu sefer. Diğer yazılarımda görüşmek üzere diyerek noktalıyorum şimdilik bu yazımı...
Orada olduğunuzu düşünerekten, yorumlarda görüşebileceğimizi umuyorum. Neler okuyorsunuz, neler izliyorsunuz ve neler dinliyorsunuz bana yazar mısınız?
Bir zamanlar sıklıkla müzik önerdiğim üzere, bu hafta çok dinlediğim bir şarkıyı paylaşmak istiyorum; Seni Dert Etmeler - Madrigal (Ayça Özefe Cover)...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)