Ne zamandır yazıya dökmek istediğim hislerim ve düşüncelerim ile dolu halde karşınızdayım bugün... En son bu konudan bahsetmek istediğimi belirteli bir aydan fazla oldu aslında. Ama ne hislerimi dökebilmesi kolay oldu ne de bunu yazmak için tam yeri diyebileceğim zamanım...
Buradaki instagram paylaşımımda bahsetmiştim önce, kabullenmek durumunda kaldım diye; yeni bir eve taşınana dek, "zamanla bir gün yeniden ayağa kalkmamın çok zor olabileceğini de kabullenmek durumunda kaldım." diye... Bloğumda yazacağım bu hislerimi demiştim sonra, çünkü bu basit bir kabullenme değildi benim için ve öncekilere hiç benzemiyordu da. Bu ana dek birçok şeyin farklı birçok açıklaması ve yönü olabileceğine dair bir farkındalığım oluştu çünkü zamanla.
Girişten asansörlü bir eve taşındığımız süreçten bahsediyorum. Söylemesi zor olsa da, bir gün ayağa kalkamayacağım ihtimalinin varlığını da kabullendiğimizde çözüm yollarını aramaya başlamıştık. Şimdi yeni evimizde oturmaya başlayalı yaklaşık iki ay olmakta ve geç de olsa bu yazıyı da yazabiliyorum ya, inanın hala bir yanım "şaka bu galiba" diyor...
Kabullenme olgusu öyle zorluymuş ki, sonrasında farkettiğim üzere 8 yılın ilk yarısı boyunca kasılmalarımdan sonraki tüm değişimlerimi her bir şeylerle bağdaştırmaya çalışmışım...
Buradaki instagram paylaşımımda bahsetmiştim önce, kabullenmek durumunda kaldım diye; yeni bir eve taşınana dek, "zamanla bir gün yeniden ayağa kalkmamın çok zor olabileceğini de kabullenmek durumunda kaldım." diye... Bloğumda yazacağım bu hislerimi demiştim sonra, çünkü bu basit bir kabullenme değildi benim için ve öncekilere hiç benzemiyordu da. Bu ana dek birçok şeyin farklı birçok açıklaması ve yönü olabileceğine dair bir farkındalığım oluştu çünkü zamanla.
Girişten asansörlü bir eve taşındığımız süreçten bahsediyorum. Söylemesi zor olsa da, bir gün ayağa kalkamayacağım ihtimalinin varlığını da kabullendiğimizde çözüm yollarını aramaya başlamıştık. Şimdi yeni evimizde oturmaya başlayalı yaklaşık iki ay olmakta ve geç de olsa bu yazıyı da yazabiliyorum ya, inanın hala bir yanım "şaka bu galiba" diyor...
Kabullenme olgusu öyle zorluymuş ki, sonrasında farkettiğim üzere 8 yılın ilk yarısı boyunca kasılmalarımdan sonraki tüm değişimlerimi her bir şeylerle bağdaştırmaya çalışmışım...
Ortaokulun öncesinde olduğum kas uzatma ameliyatımın olumsuz etkilerini 3 yılda atlattığımdan bahsetmiştim ya, ilk karşılaştırmam o deneyimimizle ilgili olmuştu. O zamanlarımı bu hayat hikayem yazımda da anlatmıştım… İnsan karşılaştırıyor, acılarıyla çelişiyor, zorluklarını hesaplıyor ve eşit olması için çok umut bağlıyormuş meğer. İlk zamanlar hep kendime "3 yıl ya! Hele bir 3 yıl daha geçsin, o zaman boyunca toparlanır da sonucunda yine kalkarım ayağa..." demiştim. Sonuç hep aynı olsa da olmasa da, en güzel yaşayarak öğreniyor insan...
Bir önceki oturduğumuz evimizin girişten asansörlü olmaması büyük bir sorun haline gelmişti, benim ilk atağımı geçirdiğim 2011 Kasım ayından sonra... Olabileceğini hiç tahmin etmezdim, özellikle son 2-3 yılın ardına ama üstte bahsettiğim instagram paylaşımımda; "Şimdiki evimiz girişten asansörlü, duyanlara duymayanlara güzel bir haber olsun; hayatla yeniden iç içe olabilmem adına bir adım attık biz." diyebildim bu sene, çok şükür ki... :)
Zaman gösterdi ki bu hastalık, hiç olmaz dediğimiz noktada bize büyük sorunlar yaşatabilirdi. 3 yıl değil belki 5 yıl, belki de 10 yıl sürebilirdi atağımın etkisi. Ama az ama çok yan etkileriyle sürdü de üstelik. Her durumda da hep başa çıktığımı düşündüğüm gibi, belirsizlikler içerisinde de en güzel umuduma sarılarak tutundum da anlar boyunca...
Bir süre beni o "3 yıl" umudu tuttu ayakta. 3 yıldan sonra 6 yıl olana dek ise, "sonuçta o ameliyattan daha ağır bir durum, elbet daha uzun sürebilir de" diye tuttum kendimi... Ama 7-8 yıl olduğunda, bir şeyler değiştirmeliyiz ve geliştirmeliyiz kendimizi demeye başladık ailecek. İşte o devrede ev değiştirme mevzumuz da ortaya çıktı. 2-3 senedir o kadar çok konuşulur ama imkânlar oluşturulamaz hale geldi ki, olacağına dair umudumu bitirmeyi sıklıkla düşünür hale geldiğim de oldu zaman zaman...
2018 senesinde bir gece idi, bir film izledikten sonra çok ağladığımı hatırlıyorum; onu takip eden birkaç gece boyunca da ağladım, ne değişecek ne de gelişecek bir durum var ortada diye. O film bana o kadar kendimi izliyor gibi hissettirmişti ki o esnada. Umuduma yeniden kuşanmak aklıma gelene kadar, kabullenmek aklımın ucundan geçmemişti o zaman da işte... Ama ondan sonra durup düşündüm ve ihtimallerin tam karşıt durumlarını hiç hesaba katmadığımı fark ettim. Evet, hesaba katmak istemediğim yanların da farkında idim aynı zamanda… :) İnkar zamanlarımı yer yer zorlu atlattım böyle, ama bunun sonucunda atlattım ben de..
Benim olmazsa olmazlarım ile umuduma tutunacağım derken olduramadığına içerleyen yanım çelişiyor ve beni zorluyordu. Sonunda kabullenmeye başladım; bir gün ne olacak neler bitecek kimse bilmiyor, ama ben tek bir olguyu düşünürken kendimi tüketiyorum. Diye... Kesin yargı %100, olurlara bakmak %0 idi benim için. Oysa bu bile dünyanın sonu olmamalıydı benim için. Her türlü ihtimal yaşandıkça kabulüm, bu konuda da zamanı geldiğinde başka çıkış yolları aramalarım mümkün olmalıydı… Büsbütün kabullenme değil tabi hala, olmuyorsa da “olsun” diyebilmeyi bilebilme gerekliliği bu işte. Velhasıl buna da şükrediyorum şimdi…
İnsanı kendi yoruyor bazen işte... Bugün olmuş hala herhangi bir durumda kendimi çok kesin hükümlü buluyorum, tek ve düz çizgide ilerleme heveslisiydim bu konuda resmen. Zor olduysa da, bir gün belki de hiç eskisi gibi ayağa kalkamayacak olmamın beni kötü hissettirmesiyle de başa çıktım. Bunların sonucunda önlemleri alabildiğimize inanıyorum. Tekerlekli sandalyeyi kullanmayı kabullendiğim gibi, ikinci ihtimalde ayağa kalkamayacağımı kabullenmem daha da zor olduysa da oldu işte… :)
İnsanı kendi yoruyor bazen işte... Bugün olmuş hala herhangi bir durumda kendimi çok kesin hükümlü buluyorum, tek ve düz çizgide ilerleme heveslisiydim bu konuda resmen. Zor olduysa da, bir gün belki de hiç eskisi gibi ayağa kalkamayacak olmamın beni kötü hissettirmesiyle de başa çıktım. Bunların sonucunda önlemleri alabildiğimize inanıyorum. Tekerlekli sandalyeyi kullanmayı kabullendiğim gibi, ikinci ihtimalde ayağa kalkamayacağımı kabullenmem daha da zor olduysa da oldu işte… :)
Zorlu da olsa mantıklı bir adım attık biz diyorum yani... Geçmişte yaşadığımız tüm tecrübe ve zorluklar, bu kabullenmeleri gerektirdi işte. Bir gün ayağa kalkarım veya kalkamam; hem benim çabama hem de Allah’ın takdirine bağlı bu iş tabi ama dünyanın sonu değil, yine de bulabilirim hayata devam edebilme gücümü (artık biliyorum). Ciddi anlamda bir tedavisi bulunmamış hastalıktan ve de kasların bir türlü verimli işleyememesinden bahsediyoruz benim hastalığımda sonuçta. Kasların zayıf düşmesi çok kolay da, güçlenmesi pek zor zira…
Zamanla bir gün yeniden ayağa kalkamayacağımı kabullenmek zorunda kaldım, bunu kabullenmese idim “bir önceki evimizden ayrılmamızı da gerekli göremezdim”. Evden desteksiz çıkamaz hallerimden, imkanlarımızın olduğu bir eve sahibiz ama şimdi. Olur ya -havalar güzelleşince ve dünyanın içindeki zorlu bir virüsle savaş hali atlatıldıktan sonra- kendim dışarı çıkmak istersem, akülü sandalyeme bindirmeleri yetecek şimdi. Bu bile büyük bir nimet bizim için artık…
Bazen bunun olabileceğini bile hiç düşünemezdim. Yeniden bir ev sahip olabilmek mi, hem de girişten! Bunu en çok ailemin sırtında o merdivenleri indirilip çıkartılırken yürekten diliyordum. Çünkü bir gün ya onların gücü yetmeyecekti, ya da benim solunum veya diğer grup kaslarımdan biri iflas edecekti. Ki her iki durum da bizim için en kötü senaryolar idi.
Kabullenmek dediğimde kötü gelebilir de, aslında ciddi anlamda kötü değil ya! İhtimalleri bilmek ve benimsemek neden kötü olsun? Olumlu yanları bildiğimiz gibi, olumsuzu da kabullendiğimizde hayat daha kolaymış mesela! Bu düşeceğinizi bilerek ilerlemek gibi de değil, düşebileceğinizi tahmin ederek elinizden geldiğince düşmemek için uğraşmak bu... Düşmeyeceğinizi hesaba katmayı reddederek kendinize her koşulda zarar vermek olası iken, ihtimal dahilinde tutmak daha akıllıca geldi bana sonunda…
Tabii ki konuşurken ve yaşarken, “bir gün ayağa kalkamayabilirim”i ön planda tutarak hareket etmiyorum. Kasları olabildiğince aktif tutmaya ve gücünü korumaya devam ediyoruz, ailem ve fizyoterapistlerimle. Gelgelelim; bir gün mutlaka ayağa kalkacağım diye düşünerek, olası önlemleri almadığımız her an yaşadığımız tüm zorluklar moralimizi de bozar oldu, bizi zora sokup epey zarar verir de olmuştu. Kabullenme Meselesi de bu noktada meydana geldi zaten…
Hayat günlüğüm olan bloğumda bu konuya yer vermek ve bu gelişmemi kendimle de sizlerle de paylaşmak çok önemliydi benim için ama tüm bu süreçleri tam olarak anlatmak da bir o kadar derinden olmalı ve tam istediğim gibi olmalıydı. Çünkü ben yazdıkça var olduğumu, deşarj olduğumu ve mutlu olduğumu hissediyorum. Yaşadıklarım bana “bir gün” demeyi gerektirdi; her ihtimali düşünmem gerektiğini de, umudumu hep kalbimde taşımayı unutmamam gerekirken sımsıkı inancımla hayata tutunmamı da o öğütledi. İnstagram paylaşımımda bu konu hakkında söylediğim son cümlemle veda etmek istiyorum bu yazıma, çünkü bence bu konunun en yerinde son noktasıdır kendisi;
“Son günlerde bir iyi ki’m daha var, esasında bugünleri iyi ki geçmiş anılarımızla yaşıyoruz; geçmişini bilmek güzel, zira günü gelince illa ki hepsi bizi bugünlere kavuşturmak içinmiş diyebiliyoruz işte.”
Sevgilerimle, Didem Köse… :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)