15 Aralık 2019 Pazar

İnternet Günlüğüm 2019 #3 - Aralık Günlükleri, Kitaplar Ve Filmler


İnternet Günlüğüm yazı dizimde, 2019 adına çok az yazma gereği duymuşum; senenin belli dönemlerini değerlendirmişim resmen... Madem öyle gelelim son yazısı olacağını umduğum bu yazıma, Eylül'den Aralık'a bahsedelim biraz da...

En son Eylül Günlükleri demişim, bu yazının adı ondan ötürü Aralık Günlükleri oldu aslında... Ne Eylül'deki ne de Ekim'deki gibi yazabildim ama şu sıra; Kasım etkilemesin derken, Aralık yakaladı beni bu sefer de. Bazen ne kadar sakınırsan, o kadar gözüne çöp batarmış ya (deyimleri parçalamak en güzeli tabi burada!)... Tam 2019 adına kendi hedeflerimde "yazmak konusunda da" fena gitmiyorum derken, dumur ettim kendi kendimi. Hayırlısı olsun artık... :)


Kasım ayında Antalya'da geçirdiğimiz bir haftanın ardından, döndüğüm gibi olabildiğince çok kitap okumaya çalışmıştım; o kitaplardan birazdan bahsedeceğim ama bugün üstteki şal günümün uğraşı oldu çoğunlukla... Bu hafta hayli sıkkındı canım, ben biliyorum geçip gidecek bir haldi sadece ama sizinle yaşayan insanlar sizi nasıl öyle görmekten hoşlanmıyorlar ise; onlar için epey büyük hadise idi. 

Üstteki örgüme iki hafta önce başladım, iki gün sonra üstteki halinden üç parmak az kala ipi bitmeye yüz tuttu. Onu kenara kaldırıp kalınlığı ve renk tonu biraz farklı benzer başka ip ile başka bir şal örmeye başladım ve de onu dün bitirdim. Dün de annemden, üstteki ipin kalan son küçük topuyla takviye ip almasını istedim. Sağolsun aldı da ama ipçi hayli başka bir ipe benzetmiş olmalı, uyuşmadı; ne kalınlıkları ne de renkleri. Ben de kalan ipini bitirmek için uğraş vermeye devam ettim; sanırım yeniden kenara kaldıracağım sonrasında da, esas devamı olabilecek kendisini ipçiden temin edebilene kadar... 

Şimdi bu üstteki ikidir kenara kaldırmak durumunda kaldığım, devam ipini henüz bulamadığım yarım örgü şalımdan yola çıkarak size şu sıralarda içinde bulunduğum hislerimi anlatacağım;

Bazen her zamanki gündemimize ve de rutinimize aynı tepkiyi veremeyiz hani, bize bu durumu anlamak kolaysa da, çevremizdekilere ve bizi dinleyenlere hep eksik ve saçma gelir durum.. Kendimi öyle bir hal içerisinde görüyorum ki, üstteki şal gibi rutine devam edebilecek kadar hazır halde hissetmiyorum. O şal gibi ya ipim kayıp, ya da o ipi kabul edebilmeye gücüm yok. Bir süre beni işleyen şeylerden uzak durmak, sakince beklemek istiyor gibiyim. Ama aynı zamanda bu hal içinde de bir o kadar sabırsızım. Olmaması gereken ne varsa bir arada da diyebiliriz biz buna. 

Gelelim mi bunun sebebine? Bence biraz soğuklar biraz da bazen hal değişikliğine duyulan ihtiyaçtan sebep oluştu bendeki bu durum... Dün en zor geçen günüydü bu halimin, üstelik sadece 3-4 gündür böyle idim! İnsanın bu durumda birilerinin ona kızmasına ve sarsmasına ihtiyacı olmuyor, şayet uzun süreçte bunalıma sürüklenmiyorsa tabi; sadece biraz anlayış ve o hali de yaşamasına duyulacak sabıra ihtiyaç duyuyor insan. Sanırım bunları çevrenizde ben gibi ara sıra yaşayanlar olduğunu bildiğim ve gördüğümden söylüyorum. Bilin; "rutinden sıyrılıp kafasının takılı kaldığı noktalara, değiştiremediklerine ama şükretmesini de unutmadıklarına karşı" insan bazen rutine alamayacak kadar takılıverir! Mutluluk kadar, iyi hal kadar kötü halin de kıymeti var çünkü. Deriz ya hani; kul sıkışmadan hızır yetişmez, o misal. Dibe batmadan yükseğin kıymeti de her daim bilinemez. Benim anladığım ve yaşadığım tam da buydu...

Bugüne gelince; daha iyi, daha sakin ve yeniden bir şeyler üretmenin hazzı içindeyim, çok şükür ki... Bir yazılık cümleler dizesini dahi bir araya getiremediğim arsız günlerimin ardından, bu sabaha sakin uyanmak cidden güzeldi. Sabah sonradan aklıma geldi, senede bir veya birkaç kez oluyor bana bu; bir hafta boyunca o kadar derin ve sıkıcı rüyalar görüyorum ki, etkileniyor günüm gecem. Tüm hafta boyunca o kadar abzürt rüyalar gördüm ki yine, belki onun etkisiydi belki de değildi diyorum şimdi de; ama umuyorum geçti ve gidiyor da, alacağım dersi, bir dahakine daha temkinli olacağım durumları ekledim heybeme de... Ne benzerini ne de aynısını, kendi çapında yaşarken birileri, anlayışsız cümlelerle sarsmayın kimseleri dilerim ki. Hep en iyi en sakin veya en ele avuca sığmaz kişi diye umduğunuz bildiğiniz kişiler dahi, azıcık duraklar bazen; bunu da es geçmeyin lütfen... 

Madem Öyle Biraz Da Kitaplardan Bahsedelim Şimdi... :)


Üstteki kitaplar, şu an için son okuyup bitirdiğim kitaptan (İncir Kuşları - Sinan Akyüz) önceki okuduğum 6 kitap... 3 senedir sembolik olarak kendime koyduğum 25 adet kitap okuma hedefine 2018 senesinde ulaşınca, 2019 için kendimce bu hedefimi arttırmış -50 kitap olmak üzere- daha çok kitap da okuyabilirim madem demiştim. Bu hedefe ulaşmak öncelikli amacım değildi yine söylemek isterim ki, çok kitap okumak için okumayı bırakmamaya yönelikti. Zira ne kadar kitap okursam o kadar iyi hissediyorum kendimi ve o kadar iyi yazdığımı da görüyorum kendi çapımda. İyi yazmaktan kastım, kendimi ifade etmek anlamında tabii ki de. Çok okumak yeni kelimeler ve anlatım biçimlerini öğrenip deneyimlemek demek, her günüme bir hikaye sığdırmak hayatıma iyilik olarak yansıyan yeni pencereler demek...

Bu anlamlar çerçevesinde, kendime daha önce hiç okumadığım ve merak ettiğim ölçüde notlar aldığım yazarları da okumayı hedeflemiştim 2019 adına. Hem edebiyatımızda yerlerinin sağlam olduğu söylenen yazarlarımızın hem de adlarını birçok kez duysam da önyargılarımla "klasik" diye okumayı reddettiğim yabancı yazarların isimleri vardı bu listede. Üstteki kitaplarla, o bahsettiğim listemden 6 kitap sildim; üstteki kitaplar 6 yazarla tanışma kitaplarım oldu yani...


Bahsetmiştim galiba, ilköğretimde kitap okuma kurallarımız olduğu gerekçesiyle (kitapları asla yarım bırakmamak gibi), okumayı sevememiştim. Birçok klasiğe önyargılı bakmamdaki sebep de bu kuraldı o zamanlar. Çok çocuk kitabı okumuşluğum yoktu yani, şu 3-4 sene öncesine kadar. Önce Arkadaş Çocuk Yayınları ve Can Yayınları ile başlamıştım çocuk kitaplarını okumaya; İş Çocuk Klasiklerinin ise daha çocuğa yönelik anlatımı olduğunu, son iki aydır yeğenime aldığımız kitapları okurken anladım.

Kidega Kitap Alışverişimiz'le aldığımız kitaplardan, yeğenim için aldığımız kitapları oncan önce bitirmeye uğraşıyorum şimdi. Son 4 kitap kaldı o listede okumadığım misal. Şimdiye kadar her birini ayrı sevdim; Gulliver'in Gezileri kitabında hikayenin sonrasındaki yazar ve kitap özeti kısmının bir çocuk için ağır nitelikte olması haricinde ama! O konuyla ilgili 1000kitap.com'da yorumumu şöyle yapmıştım; 

Beni hikayeden sonraki kısım çok düşündürdü; çocuk klasiği olduğu için, anlatılan siyaset hayatı ve de birçok edebi kelimeleri anlamak benim için bile güç oldu. Nedenini kavrayamadığım tek konu budur ki, çocuklar için anlatımı hikaye kadar sade olması neden mümkün olmadı? Hikaye hakkında anlatım da anlaşılır olmamalı mıydı? Aslında kitaba puanım tek bu yüzden 9, ama hikâye güzelliği açısından 10 puan verdim. :)
1000Kitap.com hesabıma buradan ulaşabilirsiniz; beğendiğim beğenmediğim ve kendimce yorumlamayı istediğim gibi kitap yorumlarımı not ediyorum...


Üstteki 6 kitaptan en sevdiğim tanışma kitabım Tolstoy ve Charles Dickens ile tanışmamızdı. Tolstoy'u okumaya devam edeceğim, fakat Charles Dickens ile bir daha ne zaman yolumuz karşılaşır bilmiyorum. Ama onun Oliver Twist adlı hikayesinde beni etkileyen bir durum var, hikaye bütünlüğü Türk filminden alıntı gibi; veyahut bizim Türkler o kitaptan etkilenmiş, bilemiyorum... Okumadan önce birisi Oliver Twist için; "o hikaye Ayşecik ile Ömer filmindeki Ayşecik'in hayat hikayesinin erkek versiyonu ve daha dramatik!" deseydi, cidden inanmazdım. :) Okurken "Ben bunun sonunu biliyorum," diye okudum kendi kendime... Bir benim Ayşecik filmine benzettiğimi de düşünemiyorum; hani şu küçük yaşta kaçırılıp dilendirilen Ayşecik'in filminden bahsediyorum.. Oliver Twist hikayesindeki en büyük fark, bu sefer konunun erkek çocuk üzerinden anlatılması ve dilendirilmeden önce çocuk esirgeme yurdunda büyütülmesi. O kadar yani... :)

Buket Uzuner ile tanışmamız ise oldukça sancılı oldu. Çünkü hikayenin içinde çok fazla yeni terim vardı ve kitaba odaklanmak isterken her bir kelimenin anlamını öğrenip hikâyeye daha sonrasında tekrar yoğunlaşmak durumunda kaldım. Dipnot şeklinde birçok terimin açıklaması verilmediği için, birçok kez bölündü okumam. Ama ona rağmen hikaye güzel yerle bağdaştırıldı diye düşünüyorum tabi... Bir de en kötüsü Jane Austen ile tanışma kitabımdı... "Gurur ve Önyargı" kitabını okumamakta ısrar ettiğim yazarın, sanıyorum okuması kolay ama bana göre olmayan kitabını seçtim. Kitapta mektuplarla bir kadının kendini ve kızını everme uğraşında hayatını kurtarma çabasını anlatıyor. Bana göre çok iyi bir kitap değildi, fakat dönemine göre çok beğenilen bir kitap olmuş "Leydi Susan"... Bana göre 5/10'luk bir kitap idi... :)

Kolaja sığmayan Sinan Akyüz ile tanışma kitabıma gelince, İncir Kuşları'nı diğer bloğumda önümüzdeki günlerde "1 Kitap, 1 Film ve 1 Video" adı altında yorumlamak istiyorum. O kitabın hikayesi bana anladığımı düşündüğüm bir konuyu netlikle kavrattı... Çok sarsıcı ama güzeldi. 


Gelelim Biraz da Filmlere...

Bu sıra dediğim gibi çok yazamadım ama bol bol okudum ve de film izledim. 2019 adına da, öncesindeki iki senedir başladığım gibi; her ay en az 8 film izleme uğraşımı sürdürmeye devam edecektim. Her ay mutlaka 8 film izliyor değilim ama her aya 8 film düşecek olsa, bir senede 96 film izlemem gerekiyor ya; bu sene o hedefe ulaşacağım gibi görünüyor, en azından geçen seneki gibi hedefe yaklaşmış ama ulaşamamış olmayacağım bence! :)

Dün gece "About Time" adlı filmi izledim yatmadan önce. Daha önce çok sevip de okuduğum ve filmini de hemen hemen aynı ölçüde hoş bulduğum "Zaman Yolcusunun Karısı" filmindeki gibi, başrol kadın oyuncumuz "Rachel McAdams" idi yine. Sanırım zaman yolculuğu içerikli filmlere onu yakıştırıyorlar ki, ben de bir kez daha yakıştırdım... Film çok eğlenceli ve komikti ama böyle bir filmden beklenmeyecek kadar da hayata dair mesajlar ile doluydu. "Zamanı kaçırma", "Kararlarına ve adımlarına dikkat et", "Anı anda yaşamanın kıymetini kavra" gibi. Ama bir o kadar da kendi içinde çelişkileri vardı sanki... 

Aslında bu sefer anlatmaya değil, önermeye geldim; ama bir o kadar da sorgulamalar yapmak istiyorum öncesinde. İzlemeyenler için bundan sonrası spoiler olabilir! ;

Bu tarz bir filmde, babadan oğula geçen bir zaman yolculuğunun nedeni neydi acaba? diye sorgulattı film bana öncelikle. Sonra da bir babayla oğul arasında ne kadar derin bağ kurulabilir? Dedirtti. Son nokta ise beni çok duygulandırdı ama bir o kadar da karmaşık düşündürdü; 

"zaman yolculuğunda tek bir şeyi dahi değiştirdiğimizde, geri kalan her şey değişebiliyor ise, zamanda yolculuk yapıp son kez babasının yanına giden baş karakterimiz; babasının tenis oyununda yenmesi gibi bir durumu oluşturup, nasıl hiçbir şeyi değiştiremedi?!" Burası benim aklımı çok sorguladı ve yazmak istedim, belki filmi izleyip bana filmin bu açık ucunu anlatabilen çıkar. 

Bir şeylere takılasım vardı bu ara, bu filmin bu noktasına takıldım ben de... :) Filmi Olan Kitaplar yazı serimin "Zaman Yolcusunun Karısı" başlıklı yazısını okumanızı da tavsiye ederim, sözü edilmişken tabi...

Bir başka film daha önerip gideceğim; nicedir izlemeyi ertelediğim ama denk geldiği üzere izlediğim "Deha" filmi. Filmde çok zeki dayı ve yeğeni var. Zeki kız çocuğumuz, hayatını matematik aşkı uğruna kaybetmiş bir matematik dehası annenin kızı. Bizim ülkemizde dahi yapılan en büyük hata, bir çocuğun çocukluğunu yaşamasını gözardı etmek boyutuna gelebilecek kararlar almak; deha kızımıza da uygulanmak isteniyor tabii ki.  Anneanne böyle olmasını tercih ediyor ama dayısı korumaya çalışıyor minik dehamızı. Etkileyici, duygusal ve "ben olsam ne yapardım?" diye sorgulayan bir film...

Filmi izlerken ben hem kızdım hem de içerledim mevzuya, bir de çok hayran kaldım kıza. Güzel kurgulanmış, bilgisi ve mesajı bol ama bir o kadar da eğlenceli bir filmdi... Aralık bitene dek, daha nice böyle film izleyebilirim inşallah... :)

Velhasıl, benden bu aralar hislerim ve önerilerilerimle "İnternet Günlüğüm"den bu kadar... Bir dahaki İnternet Günlüğüm yazım kimbilir ne zaman gelir. :) 

Bir dahaki yazımda görüşene dek, kendinize iyi bakın; sevgilerimle...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...