13 Ağustos 2024 Salı
Geçen Haftanın Cumartesisi - 03.08.2024 Cumartesi
18 Temmuz 2024 Perşembe
Kusurlarımızla Sevmek - 18.07.2024
1 Haziran 2024 Cumartesi
Mayıs Kapatır, Haziran Açarım - 1 Haziran 2024
24 Mayıs 2024 Cuma
Dürüm Raporu - 24.05.2024
Aslında bu yazı başlığının böyle olması aklımda yoktu, kendi kendime aklıma soktum bu sabah. :) Durum raporu yerine Dürüm Raporu yazarak dedim ki, "Dürüm gibi sıktı beni bu rüyalar, o sebepten." Bitti geçti gitti inşallah!
1 haftayı geçmiş zaman dilimi içinde her sabah kötü uyanmamın, kabuslar görmemin ardından bugün kabussuz uyandım. Sadece ve sadece rüyamda Asyalılarla uğraşıyordum bu sabah, ki bir asya dizisi izlediğim için şu sıralar; kabul edilebilir bir rüya şükür. (Bir çinli, bir koreli, 10 tane de Japon buldum mu tamamdır! diyordum kendi kendime! :D)
Neyse öyle böyle bu sakin sabaha uyanabilmemin ardından, yazmaya gelebilirim dedim yine. Çünkü kötü uyandığım sabahlar gün boyu kafamda kötü senaryolar mevcuttu. Şimdi silinmiş gitmiş gibiler. Belli ki çok sıkılmıştı canım veya nazar denen şeydi! Olur mu olur. Yer gök dua ile der annem, dualara sığındım ben de yine. Kendim okudum geçmedi, okuttum kendimi bir teyzeme. İki günde geçti işte ve buradayım işte...
Sanırım en büyük korkum ergenliğimde bir dönem yaşadığım gibi, bu rüyaların da günümü kapsaması idi. Ki bana dualar okuyan teyzemiz, "Sen korktukça aslında büyütmüşsün yine onları." dedi. Hangi korkumu böyle büyütmedim ki... Diyorum şimdi.
Süreç bir sabah dilimi ısırarak uyanmam ile başladı, sonra her sabah başka şekillerde kendini tekrarladı. Rüyamda kendimi sinirli ve üzgün halde, çenem kitlenmiş görmüştüm ama rüya olduğunu farketsem de uyanamadım. Canım acıyordu ve uyandığımda cidden dilimin arka tarafta bulunan bir yanını sadece rüyamda değil gerçekte de çok sıkı ısırdığımı farkettim. İki gün ağrıdı dilimin o yanı... :)
Devam eden rüyalarımda sürekli tehdit edilir, kaçar ve kovalanır hallerde görerek geçirdim gecelerimi ve bir kısmını hatırlayabilsem de gerisi kayıp halde. Beni en çok yıpratan da hatırlamasam da korku içinde nefessiz uyanmalarımdı.
Sıkıntıda olduğunuzda karşınıza çıkan her şeye canınız sıkılabilir ya, belki de öyle büyüttüm içimde sıkıntıları. Ardı arkası kesilmedi sabretsem de işte. Şimdi diyorum ki, "Evet, çok şeye canım sıkıldı da duyuramadım. Belki ondandır."
Son yazımda da dedim ya "Sabrım Yorgun", kendimi anlatamamak ve uğraşlarımın görülmemesinin beni çok ama çok sinirlendirdiği haftalar geçirdim. Ama geçti bitti dediğim anda böyle rüyaların ortaya çıkması, kim demişti hatırlamıyorum ama "hayatın sen bakarken soyunamıyorum demek gibi bir huyu var"mış ya; o vakitler görmeyip, sabredebilir hale geldiğim vakit rüyalar doldu gecelerime... Belki de...
Tüm bunlara rağmen bu hafta 0.50 kg'lık Dumbell'dan 0,75 kg'lık dumbelları kullanarak hareket yapmalara geçtim. Kademe atladım yani... Bu durum en son uzay terapi aldığım 2018 senesine kadar hakimdi. Uzay terapilerimi bitirince, ne kadar uğraştıysam da kademe atlamayı beceremedim. Düzenli yapmalarım adına çok motivasyonumu götüren durumlar vardı (pandemi, engeller, can sıkıntıları vs vs). Şimdilerde bunların sadece bahane olduğunu elbet biliyorum, bakmayın siz bana! :)
* En başta yine 10 taneyi yaparken bile zorlanigor olsam da, daha 3 günün sonunda 15 tane yapabilir hale geldim bile. 0.5 kg'dan daha hizli işleyecek surec dilerim ki. (Çünkü sabredemiyorum. :))
İçinde bulunduğum dönemde 2013-2014, 2018-2019, 2021-2022 senelerinde de olduğu gibi azimli ve bu durumdan hoşnut buluyordum kendimi. Ama işte hala aşmam gereken durumlar var, neden her anlamda daha fazla ilerleyemiyorum bilmiyorum. (İçsel ilerlemelerimden bahsediyorum)
İşte üst paragraftaki gibi düşündüğüm haftalarda çok sık karşıma çıkan bir kitabı da aldım bu hafta. Pazartesi gününün ilk saatlerinde sipariş etmiştim, Salı sabahı elime geçti. Bir günde yarısına kadar geldim, içindeki istekleri çağırma mevzunun bilimsel dayanakları beni çok memnun etti. Derseniz ki denemeye başladın mı, Salı gününden beri daha ağır halde kötü rüyalarımla uğraşıyordum! Teknikleri denemeye halim var mıydı ki acaba? =)
Hayatında istediğin başarılara, mutluluklara ve kişilere kadar odaklanan kişilerin sonucunda hayatına çekebildiği durumları anlatıyor ki; benim en memnun olduğum konu "sağlığı adına çalışmalar yapanlar" oldu. Sağlık durumunu sadece istemek mi? Ben bunca zaman istemiyorum da ne yapıyorum diye ben de düşündüm tabii ki! Ama kitabın buna da bir cevabı var, korkularına ve üzüntülerine odaklanma diyor. Ben bir haftadan fazla zamanı onlara odaklanarak kendimi odaklanmaktan alamadan geçirdim. Korku ve endişeye mahal verirsen, isteklerin bir nevi bloke olur diyorlar. Tamam, herkes bir şeyler söylüyor bu sıra ve hepsi de kendine göre haklı. Ama neye odaklanırsan onu büyüttüğün de bir gerçek, üstelik benim de kabullendiğimi söylediğim bir gerçekti; şu birkaç haftaya kadar yine odaklı idim güya...
Neyse, kitap sayesinde size odaklandığım noktayı söyleyeyim ve bir küçük öneri vereyim istiyorum; ne olsa o benim onu sevdiğimi biliyor, ben ne desem de o kaldırır diye düşünerek en yakınınızdakilere dilinizle çok yüklenmeyin. Çünkü sizi sevseler ve sizin onları sevdiğinizi bilseler de, "Bak bu sözlerin beni incitiyor" demesine rağmen devam ediyorsanız sözlerinize aksini düşünmeye başlıyorlar. Bundan ötesinin zorbalık olduğunu ne olur unutmayın... (Yeri geldi, nereden nasıl yeri geldi bu konunun diye sormayın!) (:
Hafta boyu örgü ördüm, okudum, egzersiz yaptım ve gündemdeki haberlerde iki şeye odaklanmadan duramadım. Çok ama çok canımı sıkan iki madde vardı;
Birincisi İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı vefat ettikten sonra sevinen iranlı kadınlar adına, "ama ölen kişilerin arkasındaki kişiler sorumlu idi, ölüye sevinmek nedir diyenlerin bakış açıları (ölüye sevinmek değildi bu, anlaşılamaması ne acı),
İkincisi de ülkemizde sokak köpeklerine katliam niteliğinde yapılması tasarlanan, uyutulma adı altında öldürülme yasa tasarısı... "Yaradanı yaradandan ötürü severiz" diyen ataların evlatlarının, doğanın sahiplerini bu hayattan söküp atma hakkına sahip olduklarını düşünmesi çok ama çok üzücü!
Şimdi ilk maddeye canımın neden sıkıldığını kısacık anlatacağım; bir kadının şu devirde, kendi cinsine yapılan zulme ses çıkaramamasını kabul edemiyorum. Helikopter Kazasında ölen iki devlet adamı, İran'da süregelen kadın cinayetleri ve idamlarının bizzat onay mercii miydi? -Evet! Karşı çıkabilirler miydi? -Bitabii. Konu burada kapanması gerekirken, ölünün ardından konuşulmaz diyerekten var olan suçu ve suçluyu öldü diye görmezden gelmek bana doğru gelmiyor. Erkeğe de yapılsa kadına da yapılsa, zulümü savunandan yana olmam ve olanlara da sesimi çıkartma hakkımı savunurum. Tekrarlamak istedim, ben bu durumu "ilahi adalet" olarak görüyorum. İranlı kadınlara özgürlükleri yolunda yeni kapılar açılmasını temenni ediyorum!
İkinci maddeye gelirsek de; bir haftadır sesimi çıkarmıyor gibi görünsem de, anlam veremeyerek çok içerlendim bu duruma! Bu ülkede birçok suçluya adil davranılıp hukuk önünde "nasıl ya" diyeceğimiz kararlarla serbest bırakıldığına şahit oluyorken, doğasını katlettiğimiz köpeklerin "kümeleşiyorlar ve saldırıyorlar" diyerek öldürülmesine ses çıkarmamak ne kadar mantıklı? Bu durumu savunan, "Ama köpekler de saldırıyor ve öldürüyor!" diyenler; hiç tecavüzcüsünün müebbet yemesini geçtim, adil şekilde yargılanarak tacize uğrayanın suçlanmadan hapse atıldığını gördünüz mü? Yani siz diyorsunuz ki, yaşatabilmenin ve sahiplendirebilmenin yolu varken; 30 gün içinde sahiplendirilmezse öldüreceğiz, çünkü onlar doğada başıboş geziyor! İnsanoğlunun vicdansızlığını nasıl görmezden gelip hayatıma bakabilirim, diyorum ki hemen üstüne bir merhametsiz tavır patlak veriyor...
Bu arada ne yapılabilir konusunu da araştırıyorken, Cimer üzerinden başvuru yap seçeneğini açıp yönetime katıl ve sokak hayvanları adımlarını takip ederek karşınıza cıkan ekranda bu konuya dair yazabilirsiniz! Bugün köpekleri, yarın öbür gün de ses çıkarmayan her şeyi herkesi öldürüp susturamasınlar diye; vatandaşlık görevimizi o canlar için yapalım. Şahsen ben sadece bir hayvansever olarak değil, acı çekerek hiçbir canlının öldürülme sorumluluğunun bir insana kalmayacağına inandığım için sokak köpeklerine dokunulmasın diyorum. Bir de şu var ki, bugün doğanın dengesini bozarsanız en büyük hesap yine biz insanlığa kalır. Ödeyelim ödeyebilirsek demeden önce, elimizden geleni yapabiliriz umarım.
Barınakları gönüllü kişilerle bile çevirebilecekken, devletimizin öldürmeyi tek seçenek görmesini kabul edemiyorum! Sevgilerimle...
**
Dürüm Raporumun sonuna geldim. Böyle bir hafta geçti, emek vererek bir sonraki haftayı daha iyi bitirebilmeyi diliyorum kendime ve sizlere. Öncesinde dolu dolu bir haftasonu geçirebilmek için, eskiden de yaptığım gibi bir film bir şarkı bir de kitap bir de film önerip gidiyorum o zaman; =)
Bir Şarkımız; Yeni Türkü - Sezenler Olmuş (iki gündür özlemle dinlediğim bir parça)
Bir Kitabımız; şu anda da okuduğum ve herkese ilham olabileceğine inandığım kitabım, Rezonans Kanunu - İsteklerin Yönetimi Pierre Franckh.
Bir Filmimiz; alttaki dizeler aklıma geldiğinden sebep, Zindagi Na Milegi Dobara (2011). Hint yapımı eğlenceli ve sakinleştiren bir film. Bazen aklıma gelen şu dizeleriyle iyi ki izlemişim, dedirtiyor bana;
Yüreğinde huzursuzluk varsa,
Yaşıyorsun demektir.
Gözlerinden hayallerin okunuyorsa,
Yaşıyorsun demektir.
Esip geçen rüzgarlar gibi özgürce yaşamayı öğren,
Denizi deniz yapan, akıp giden dalgalar gibi akmayı öğren.
Yaşadığın her ana kollarını aç,
Coşkuyla karşıla onu.
Her anın sana yeni bir manzara sunsun.
Gözlerinde o merak varsa,
Yüreğinde huzursuzluk varsa,
Yaşıyorsun demektir...
İyi haftasonları dilerim hepimize...