Çook seneler öncesinde "Korkularım Var" içerikli bir yazı yazdığımda, "dişçi korkumu, böcek korkumu, evde kimse yokken karanlıktan korktuğumu ve sevdiklerimi kaybetme korkumu" burada yazmıştım yine. O zamandan bu zamana çok zaman geçti ve ben büyük ölçüde bu korkularımla yüzleştim...
Şimdilerde ise ben kendi düşüncelerimde rüyalarımda hep geriye attığım çok başka korkularımla yüzleşiyorum. Bu korkulardan biri "Düşme korkusu", bir diğeri de her ne olursa olsun "Yapamama korkusu"... Bu korkularım öyle derecede imiş ki meğer, geçen haftadan beri bir rüyamda çok etkilendiğimden beri aklımdan çıkmıyorlar. O rüyamdan bahsettiğim yazım da burada...
Kendi kendime terapi niteliğimde bir yazımı daha yazmaya geldim yani. Üstelik bu korkularıma dün çok net bir korkumun daha farkına vararak kombo haline getirdim korkularımı... Anlaması benim açımdan çok kolay ama anlatması biraz zor. O yüzden karşılıklı düşünce hali içerisindeymişiz gibi anlatacağım olur mu? Başlıyoruz, iyi okumalar... :)
Korkularım benim için kendimi koruma içgüdüsü halini almış ama bir diğer yandan da bu koruma beni yoruyormuş. Bu yazıyı yazmadan önce ben kendi kendime yazıp kabullenecektim tüm farkına vardıklarımı, ama başaramadım. Erteledi zihnim, zaman geçtikçe yüzleşmekten korkan halim beni sardı yine. (Bu bahsettiğim de bir haftada oldu işte) Bir hafta boyunca, zaman zaman benzer rüyalari görmeye ve nefesimin sıkışmasını farkederek uyanmaya başladım...
Bütün hafta bundan önceki yazımda bahsettiğim ve kendime not aldığım gibi nefesime odaklanmaya çalıştım. Nefesi çok dikkate aldım, sonucunda iki üç gündür boğazım rahatsızlandı. Acaba buna bağlı mıdır diye bugün düşünmeye başladım ve sonucunda da bu yazıyı yazabilmeyi başardım. Neticede içimde sakladığım her korkuların esiri konumunda olduğumun bilincindeyim.
Ben düşmekten korktuğumu, sırf o korkumdan dolayı gücümü belki de yeterince geliştiremediğimi de düşünüyorum. Ben başaramamaktan da korkuyorum, bazı şeyleri kaslarımın da elvermediği şekilde bu sebepten deneyemediğimi de düşünüyorum...
Misal korkum beni şöyle dengeliyor; şayet korkmazsam belimi gerdirmek uğruna bir hareketi yapmam gerekenin üstüne çıkmaya kalkarım. Ki bunu zamanında yaptım. Üzerine 2 hafta ağrı ve de hareketlerden yana kendimi geri çekmek durumunda kaldım. Düşmekten korkmamı, başaramamaktan korkmamı da anlıyorum; ama beni bu kadar yıprattığını düşünmüyordum. Geçen haftaki rüyamdan sonra düşüncelerim aldı başını gitti, korkmam olağan ama korkmamalıyım! Peki ya ben bu ikilemden çıkıp yüzleşmeyi bu sefer nasıl başaracağım?
İşte bunları düşünürken ne yapabilirimi düşündüm ve nefes almaya odaklanmanın dışında sadece günde 5-10 dakika olsun sessiz kalmayı da alışkanlık edinmeyi düşündüm. Sadece uyku öncesinde bunu başarabildim. Sessiz kalmaktan kastım konuşmamak değil, her anlamda dış etkene ve de iç etkene takılmadan odaklı halde kalmak. Neye odaklı peki? Sessizliğime ve konuşan iç sesime...
Bir gece çok daha açık konuştu durdu iç sesim, müdahale etmeden izledim onu.
Diyordu ki;
"Sorumluluk almak istemiyorum."
Kendi kendine de devam ediyordu;
"Düşme eyleminden ve başarısız olma eyleminden bile ben sorumlu olmak istemiyorum. Çünkü yorgunum, deneyip başaramamaktan yana çok korkmuş ve bunu içselleştirmiş haldeyim. Bana yüzleşmekten bahsediyorsun, kabul etmek istiyorsan böyle kabul et. Sonra da iptal et bu korkuları edebilirsen. Ama bu kışın daha zorlu geçti bunu da unutma..."
Bu konuşan benim iç sesim, sansürsüz iç sesim... İnanın bana bile saçma geliyor bazı noktalar ama gerçek bu. Ben nefesime odaklanmalıyım diyorum, ben planlayıp çalışmalıyım diyorum, ben çabalamalıyım diyorum. O ise, Korkuyorum beni mesul tutma hiçbir şeyden diyor. Oysa ben onu çok fazla mesul tutuyorum doğrusu. Birçok şeyi içimde biriktirdim ve de çok haklıydım. Kış çok çetin geçti, 1 kış boyunca üstte gördüğünüz yataktan bacaklarımı sarkıtmayı bile sadece bir kez denedim 17 Mayıs 2022 gününün sabahına kadar...
Sıcaklar biraz rahatlattı da, o sabah da erken uyanmamı fırsat bilip üstümü açtım biraz emekle. Sonra eskisinden daha uzun sürede kendimi kaydırdım yatak içerisinde. Sonra da üst pozisyondaki gibi, yatağımın kenarından ayaklarımı sarkıtabildim. Bir sonraki aşama kalkmak için kendimi ayaklarımı yukarı aşağı indirip kaldırarak doğrulmaya çalışmaktı. Denedim ama başaramadım...
İçimde hiçbir şeyden mesul olmak istemeyen sese meydan okumuş oldum yani ertesi sabah! Bu da büyük bir şeydir bence... :) Ki bilirim, herkesin yolu yolculuğu ve de hayat planı birbirinden ayrı ve yer yer anlamsızdır işte. Benimki de böyle...
İçimdeki iç ses bana diyordu ki tüm hafta boyunca yani; Birden gelip yüzleşeceksin benimle, bu sefer o kadar kolay olmayacak yüzleşmen. Başkalarının hatalarıyla değil, kendi gerçeklerinle yüzleşeceksin bu sefer; bunu hep hatırla! Tüm hafta boyunca bir gerçekle yüzleşirken aklımdan geçen anıları da anlatayım sizlere; henüz çalışamadım ama hepsini kabul etmek istiyorum. Tek başıma yüzleşmeye ise cesaretim yok sanırım.
=) Başlık neden kabul ediyorum anladınız değil mi şu an? Aklımdan geçirdiğim kadarıyla değil, buraya yazıp kabul ediyorum diyeceğim. Sonra da yatağıma geçtiğimde umuyorum ki bol bol okuyup "zorlu da olsa" kabul edeceğim!
Düşmekten korkmama sebep olduğuma inandığım ilk düşme anım şu;
Ortaokuldaydım ve de daha hala çok iyi yürüyebiliyor durumdaydım. Kas Erimesi hastalığı tanım çoktan konulmuştu ama yıllar boyunca kendi kendime de ailemle de birçok durumla başa çıkmayı öğrenmiştik..
Misal düştüğümde evde isem işim daha kolaydı, kendi kendime kalkacağım yerler geliştirmiştim kendime. Misal odamdaki kanepe, salondaki ikili ve üçlü koltuklar gibi. Üzerlerine önce ayaklarımdan birini sonra gövdemi ve sonra diğer ayağımı atıyordum. Yüz üstü yatmış olduğum kanepe ve koltuklarda sırtüstü dönüyordum sonra. Oturma pozisyonuma geçiyordum ve ayağa kalkmaya hazırlanıyordum... Tüm bunlar o zamanki kas gücümün gerektirdiği yavaşlıkta ama olabilmekteydi..
Ama düştüğümde evde değilsem işim zordu; çevremden mutlaka birinin yardım etmesi gerekiyordu, çünkü yakında tırabzanı bulunan birkaç basamaklı merdiven yok ise eğer kalkamıyordum tek başıma...
İşte bu şartlar altında en utanç duyup kendimi çaresiz hissettiğim düşme anlarımdan biri sitemizde arkadaşlarımla oynarken oldu. Annem taneleri bitmiş turşu bidonumuzu kapıcı dairesinin balkonu konumunda olan apartman önüne bırakmıştı. Öyle istemişlerdi, içerisine turşu kuracaklardı galiba yeniden. Ama neden bilmiyorum o turşu bidonu kenarda da olsa ayak altında duruyor ve kimse onu birkaç gündür içeriye bir yere almıyordu. Olacağı vardı belki de, biz o gün oyun oynarken orada birbirimizi kovalarken köşeye kovalanan ve turşu bidonunu çarpıp düşüren ben oldum. Üstüne ıslak zeminde o suyun üzerine düşüp ıslanan da tabi bendim...
Sonrasında beni kaldıran kişinin de kim olduğu önemli idi bir an için, benden birkaç yaş büyük ve benim ondan çocukça hoşlandığım çocuktu kaldıran. Her şeyi gülerek hallettik o gün. Ciddiyim her şeyi, üzerine hiç ağlamadım. Ağlanacak bir durum yoktu, canım bile acımadı ama düştüğüm için kendimi çok kötü hissettim. Utançtan öte, o kişi beni kaldırdı diye de değil; düştüğüm ve kendim kalkamadığım için içerlendim işte. Abartısız bu olayı ne zaman hatırlasak gülerek hatırladık ve gülerek de hatırlarız hala!
Ama içimdeki kıza sorun; o düşmekten korkmayı kendine bir misyon edindi bu olaydan sonra, bir daha düşmeyi hiç istemedi. Oysa öncesinde okulda da kaç kez düşmüş ve kaldırılmıştı. Ama bu hafızasında çok başka yer etti. Gülerek hatırlanması onu üzmüyor da, üstüne bu kadar üzülmüş de olsa kendi içinde bile ağlamamış olması gerçeği de ortada... Şimdi şimdi kabul ediyorum, bu bir dönüm noktasıydı ve de o kızın elinde değildi. Hala elinde değil; düşmeyi hiç istemiyor ve de sevmiyor. Ama kabul etmeli ki insanlar düşebiliyor. Üstelik böyle bir hastalığa sahip biri, düşebilir de düştüğü yerden kalkamayabilir de. Çok olağan bir durum. Aksini düşündüğüm sürece kendimi kötü hissediyorum. Bu bana zarar veriyor ve ben bunu görebiliyorum. Bu korku kalbimi çarptırıyor, nefesimi kesiyor ve rüyalarıma kadar giriyor. Ben bu hissi serbest bırakmak istiyorum ve serbest bırakıyorum, korktuğumu kabul ediyorum ve artık korkmamayı seçiyorum...
Düşmekten korkmama sebep olduğuna inandığım ikinci düşme hikayem yine ortaokulda iken idi; Bu sefer kar yağmıştı ve kar topu savaşı oynarken düştüm!
Kar yağmıştı, yine sitemizin önünde komşu arkadaşlarımla oynamaya indik. O gün annem bana "İnme sen Didem!" demişti, bense anneme ısrar edip "Lütfen anne, çok istiyorum." demiştim. Bugün olsa yine o çocuk aklım inmek isterdi yani. Ama geçmiş zamanların dize kadar yağan karlarından bahsediyorum! Sitemizin önünde yol açmışlardı ama o yol sürekli yağan karla da kapanıyordu, o derece işte... Apartman girişlerini temizliyordu her çıkan ama orası yine de mermer zemindi ve rüzgarla beraber yağan kar orada da mutlaka tutuyordu!
Biz de temizledik o gün kaç kez. Karın içinde de oynadık ve bir süre sonra kar topu savaşı oynamaya başladık o kaygan zeminde.. Biz orada iken çok bir şey tutamadı, kayganlık hep hakimdi. Ben çok katılamasam da korkumdan, bir süre sonra cazip geldi o oyun mutluluğu. Sonra kar topları bulunduğum sığındığım kapı girişine yığıldı! Benim ve arkadaşlarımın üzerine atılan karlar, mermer zeminde bana tuzak oldu. Ayakta durmaya çok çabaladım ama oyunun heyecanı ile arkadaşlarımın da beni bombardımana tutması sonucunda ben mermer zeminde köşeme çekilmeye çalışırken sırtüstü düştüm. En büyük düşmekten korkma sebebim bu olabilir! Çünkü o düşüşün ardından 10 seneden fazla kafa ağrısı ve sırt ağrısı çektim ben! Doktora göründüm, hafif zedeleme dedi. Ama ben o düşmenin acısını korkusunu okulda her saç topladığımda hissettim.
Saçlarımı toplamadığımda öğretmenlerimden azar işittim, "öğretmenim cidden kafam çok acıyor!" dediysem de toplamak durumunda kaldım. Saçlarımı kestirdim kimi zaman ve de bir zaman sonra hiç toplamam gerekecek kadar uzatmamaya da başladım. Rahatlığına alışmıştım ama bunun etkisi de vardı esasında!
Oradan beni kaldırmaya tüm arkadaşlarım yardım etmişti, eve gittiğimde de anneme babama anlatmıştım. İkisi de çok kızmış ve üzülmüştü. Canımın yandığından sebepti tabi. Ama sonuç olarak bu acıyı atlattım, artık kafamın o bölgesi acımıyor ama o acı sanki kalbime işlemiş gibi hatırımda hala...
Kabul ediyorum, karda oynamak benim de hakkım olmasına rağmen biraz daha kendimi koruyabilirdim. Ama olan oldu düştüm, bugün olmuş hala düşebilirim. Düşme korkumu bu zihnimdeki acı sebebiyle bile bir yana bırakmam gerekiyor, onun da farkındayım. Kendimi artık sonucunu olanını bitenini değiştiremeyeceğim konuları anılarımda tutarak yormamın bir anlamı yok! Korktuğumu kabul ediyorum, bu yazıyı her okuduğumda unutup silebilene kadar kabullenmişliklerime; "kabul ediyorum ve bu korkumu da serbest bırakıyorum" diyeceğim. Benimle kalmasının hiçbir manası olmadığını ve de bana çok zarar verdiğini görebiliyorum... :)
Üçüncü ve Son düşme korkumu bu seviyeye getiren anıma gelince; bu düşmeyi yaşadığım sırada da Lisede idim. Bel ağrımın sebebinin de hala bu düşme hikayesi olduğuna inanıyorum...
Okul gezisi olarak huzur evi ziyareti yapmaya gitmiştik, oranın çıkışında da avm gezisi yaptırdı öğretmenlerimiz. Okul gezimiz böyle planlanmıştı... Mağazaları gezdik, oyun alanında oyunlar oynadık, birkaç küçük takı toka aldık ve iki kolumda iki arkadaşımla yorulmuş halde yürüyen merdivenlerden inmeye geçtim.
Arkadaşlarım tedirginliğimi biliyordu ama beraber hallederiz diye düşündük. Ben bir adımı atıp diğerini de onun yanına atma refleksini annemlerle bile iken gerçekleştirmekte zorlanıyordum o sıra. Annem her yürüyen merdivene binişimizde kolumda iken beni desteklerdi, bir nevi vücuduma destek olurdu o merdivene ikinci adımımı atmamda...
Arkadaşlarımla iken bu olamadı ne yazık ki... Birinci adımı attım, ikinci adımımda zamanlı atamadım. Aslında her ikisini de atabilmiştim ama içim uçmuş bir şekilde korkumla beraber dengemi yitirdim ve popo üstü düştüm. Yetmedi oturma dengesini de sağlayamadım, sırtım tüm merdivenlere sürttü; çalışanlardan biri farkedip gelene kadar ve beni kaldırana kadar alt kata 3-4 basamak kalmıştı ve ben belimi fazlasıyla incitmiş, pantolonumu yırtmış ve de sırtımı çizmiştim orada...
O gün okul hırkamı çıkartıp kalçama sarıp önden bağladık ve servisle evlerimize döndük. Ama bu sırt ve bel ağrısını da uzun yıllar boyunca çektim. Belki bir nevi hala içimde sızısı ile yaşamayı sürdürüyorum. :) Ben kendi durumuma rağmen çok vukuatlı bir insanım; bunu da kabul ediyorum...
Farkındayım bunu da kabul etmeliyim; düştüm ve canım çok yandı, refleks becerim yoktu ve korkmakta da haklıydım. Ama korksam da korkmasam da düşmem gerekiyorsa düşeceğim, eninde sonunda da kaldırılacaktım ve kaldırılacağım! Gerek hastaneye gerekse de dimdik ayağa. Bunu da kabul etmeliyim, bu anının da kötü hatırası beni hala sarsıyor. Ama ben bunu da kabul ediyorum, etmek zorundayım!
Tüm bunlar çok saçma ve de anlamsız öyle değil mi? Yıllar önce çok düşmüşüm ama üçünün hatırasıyla hala rüyalarımda gördüklerimle nefesim kesilecek derecede düşmekten korkuyorum ve belki de bu sebeple bile kaslarım bir nebze bazı şeylerde bana izin vermiyor diyebiliyorum...
Aslında bana bir noktada çok mantıklı geliyor. O korkuya sımsıkı sarılma gereği duyuyorum, bir daha canımı acıtacak düşmeler olmasın diye. Ama bana bağımlı veya benden bağımsız hala düşebiliyorum, güç kesilmelerim hala anne ve babamın sırtında iken olabiliyor. Olmaya da devam edecek. Nefes egzersizlerimi yaparken aklımdan geçen düşme odaklı her hikayeye odaklanıp, varlıklarını yaşandıklarını ve geçip gittiklerini kabul etmeliyim...
Düştüm, düşmeye devam edebilirim. Başaramadığım çok şey var hayatımda ama başardıklarıma da odaklanmaya devam ederek bu korkumun da üstesinden gelebilirim... Bundan sonraki hayatım boyunca "düşmek ve korkmak üzerine" hatırlamam gereken tüm bilgiler bu yazdığım yazıdaymış gibi bana referans olsun... Daha fazlasını da yazmaya çalışacağım.
Karda düştüm, turşu suyuna düştüm, yürüyen merdivende düştüm ve beni bunlardan daha az etkileyen ama bazen aklıma gelen her şekilde düştüm! Düşmek değil, devam etmekle olsun derdim; şimdiki aklım olsaydı böyle düşünmem gerekirdi... Ben tüm bu yazıda yazdıklarımı kabul ediyorum. Beni rahatsız eden bütün düşme hikayelerimin etkilerini serbest bırakıyorum. :) Zira buna derinden ihtiyacım olduğunu biliyor ve farkediyorum...
Gelsin, hayat bildiği gibi gelsin demeyi tercih ediyorum...
Bu yazı başka şekilde devam edecekti ama hiç beklemediğim şekilde devam etti. Vardır bir hayır deyip bırakacağım şimdilik. Ama devam yazısı gelir gibi hissediyorum...
Okuduğunuz için sevgilerimle, benimle fikirlerinizi paylaşırsanız memnun olurum.
Yorumlarda görüşmek üzere... =)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)