Bir kadını bence yüce gönülle seven erkekler en güzel şiir ve söz ile anlatır, göz ve davranışlarla anlatılır bir de. Tüm bu saydıklarım değer verildiğinin bir göstergesidir... Kadınlar ise yaşadıklarının verdiği deneyimlerle anlatır; bu topraklarda varlıktan çok yokluğu, değerden çok değersizliği ve mutluluktan çok mutsuzluğu görmüş ama yine de dimdik durmayı başarabilmiş "şükür" edebilmeyi unutmayan kadınlarımız...
Benim en sevdiğim şairlerin anlatımlarında hep kadın el üstündedir; sevilmesi bilinir ve baş üstüne konulur. Zamanımızdaki gibi; ne giydiği, nasıl dışarı çıktığı, ne ettiği, ne konuştuğu ve ne güldüğü dert edilmez şiirlerde çokça. Kadın sevilmelidir; bir doğuran denilmeden, yetiştirdiği, emek verdiği ve duygusal sıkıntılarını bir kenara bırakıp ayakta durmaya çalıştığı savaşları unutulmamalıdır bence de...
Unutmayan, değer veren, bir gün değil her gün kadını baş üstü eden erkeklerimize, kadınlarımıza ve şairlerimize teşekkürlerimi yüce gönlümden sunarak belirtmek isterim; Kadın varsa dünya güzeldir, onun annelik merhameti ve yüreği herkese yetebilir. Tanrı kadını yaratır, kadın doğurur ve nice nesilleri yetiştirir...
Söyleyecek sözüm yok bu sefer fazlaca. Ama bir gün seveceksem birini, girecekse bir erkek hayatıma; kadına ve insana verdiği sevgisi yüce gönlüyle bir olan birini seveyim isterim. Ömrümüzü paylaşmaya gelsin, sorumluluk-sevgi-saygı-sabır-sadakat karşılıklı olsun. Allahım biz kadınları; saygı ve sevgi dolu, merhametli ve anlayışlı, sevgisi ben değil "sen" dedirtebilen adamlarla karşılaştırsın... !
Kadınlarımızı Anlatan Şairlerimize gelince; Benim en sevdiğim 3 şairin 1'er şiirini ve son olarak da Nazım Hikmet'ten savaş döneminde yazdığı bir şiirini paylaşmak istiyorum bugün sizlerle... Ve sizin de aklınızda şairlerimizden kadınlarımıza yazılmış sevdiğiniz bir şiir var ise, bu yazıyı ne zaman okursanız okuyun yoruma ekleyin isterim. "Bir gün değil, bir ömür yaşamak, hatırlanmak, sevgi ve değer görmek dileğimle." :)
Hoş Geldin Kadınım - Nazım Hikmet
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin!
Yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını.
Ne gül suyum ne gümüş legenim var.
Susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim.
Acıkmışsındır;
Beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam,
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin!
Ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
Güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
Ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler.
Gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
Özdemir Asaf;
Bir kadının dudaklarında değildir aşk.
Bedeninde hiç değildir.
Aşk, kadının göz kapaklarındadır.
Kadın, göz kapaklarında saklar o adamı.
Ne kadar yanarsa yansın canı, ağlayamaz bazen.
Sımsıkı yumar gözlerini.
Adam hep orda kalır.
Kadın, asla bırakmaz adamı.
Kadın, asla vazgeçmez ondan.
Cemal Süreya;
Yaşadım, tanrım,
yarım ve uluorta.
Bir dahaki hayatta,
varsa öyle bir hayat,
şiir yazar mıydım,
bilmiyorum.
Ama kadınlar, tanrım,
öyle sevdim ki onları,
gelecek sefer
dünyaya
kadın olarak gelirsem,
eşcinsel olurum.
Cemal Süreya...
Ve Kadınlarımız... (Nazım Hikmet Ran)
Ayın altında kağnılar gidiyordu.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez.
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında
ve ayakları altında akan
toprak
toprak
ve
topraktı.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez.
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında
ve ayakları altında akan
toprak
toprak
ve
topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar oynuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru
Benden Bu Yazıya Son Not; Tüm hemcinslerimle beraber Dünya emekçi kadınlar günümüzü kutlar, emeklerimizin karşılığını alabildiğimiz bir ömür dilerim hepimize. Ve erkeklerimize, bir kadın çok bir şey istemez demek isterim; eğer sever, sevdiğini hissettirirseniz. Doğru kadını bulmalı, kimseyi kandırmamalısınız. Ben demeden, Sen diyebilmelisiniz karşılıklı. Bizlerin hisleri ve hayatını önemseyerek sevin isterim bizleri. Biz kadınlar çabuk kanarız da, siz de bizimle kandırmayın kendinizi bir yalanı yaşatmayın bizlere. Bir ömür tüketmeyip, bir ömür beraber sevgi büyütmek için bir kadının elinden tutun ve dürüst olun. (Aynı şeyler, biz kadınlar için de geçerli.)
Ve bir kadını; anneniz, kardeşiniz, teyzeniz, halanız, anneanne&babaanneniz ve kızınızın da bir kadın olduğunu bilerek ve ömrünüzü güzel geçirmek için sevin... Bakın görün, dünya kadın-erkek birbirimizi bilinçle sevdikçe daha güzel bir yer olacak... Sevgilerimle... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)