31 Temmuz 2018 Salı

Datça Mı Eski Datça Mı - 07.07.2018


Marmaris'teki tatilimizin 7. günüydü, Datça'yı ve Eski Datça Evlerini gezmeye gittik, o sabah Fatma Halam ve Dürdane ablamı evlerine gitmeleri üzerine otobüsle yolculamıştık... Hazır aklımızda gezme planı varken gezelim dedik sonrasında; Ayşe Teyzem, annem, babam, Kağanım ve ben... :)

Bu yazımın başlığındaki soru; gündüz Eski Datça Evlerini, akşam üstü ve sonrasında da Datça'yı gezdiğimiz üzere günün sonunda kendiliğinden ortaya çıktı... Bol resimli bir yazı oldu baştan haber vereyim. Bir de başlıktaki soruya baştan cevabım; Datça'nın gerek yemek gerekse de sahil kenarı hediyelik eşya bölümleri bol el emeği içerikli olsa dahi genelinde aşırı pahalı bir fiyat biçimleri mevcuttu. El emeğine bir ölçüde tamam diyorum ama sahil kenarında bütçemize uygun yemek yiyecek bir yer bulamadık. Düşündük de, çoğu yeri de tıklım tıklım dolu idi. Biz Datça'nın içerki kısımlarında bir pideci bulduk da oturabildik. Hal böyle olunca düşünüyor insan, bu çifte standart da neyin nesi??

Datça gezimize puan tablomda bir bu durumlar için kırdım puanı, tatil beldesi olarak 10 üzerinden 8 aldı bizden. :) İyi okumalar...


Datça, bizim otelimizin bulunduğu bölgeden 40 km uzaklıkta idi. Ayşe teyzemin çok virajlı diye hatırladığı yol, hatırladığı kadar değilse de virajlı idi. Eğlenceli bir yolculuktu, havanın sıcak olmasına rağmen hem de... Yolu öyle güzeldi ki; deniz bir sağ tarafınıza geçiyor, bir sol tarafınıza. Mersin'den Antalya'ya eski sahil yolu gibi, ama daha katlanılabilir virajlısı ve eğlencelisi diyebilirim yani... :)

Eski Datça'dan başladık gezmeye önce...


Eski Datça'ya varabilmek için önce Datça'ya geçiyorsunuz ama oradan da yolu kaçırmadan Eski Datça'ya doğru giden yolu bulmanız gerek. Biz bilmediğimiz için yolu, haritada aratmıştık giderken ve haritada "Eski Datça" diye bir yer gözükmemekte. Eski Datça'yı, haritada "Eski Datça Evleri" yazan yere yönelerek bulabildik. Tabelasını da öyle bulabildik. 

Üstteki fotoğrafı da bu yazım için çektik, özel. Oraya "Yıllar Geçerken" yazarım dedim, bu yazıyı yazarken "Eski Datça" yazar ve eklerim dedim. Eski Datça Evlerine girdiğimiz ara sokaklardan birinde bomboş bir tabela idi kendisi, acaba hangi ailenin ismi veya hangi küçük pansiyonun ismi için oraya monte edildi? :)

Eski Datça Evleri'nin bulunduğu bölgeye giderken, arnavut kaldırım taşlı sokaklar olacağını bekliyordum ve biliyordum da ama sokaklarının bu kadar dar olacağını tahmin etmiyordum. Bir engellinin gidip de rahatlıkla gezebileceği yer değil, gezmek istedikten sonra gidilir ama o arabanın tıngırdaması öyle yorucu geliyor ki bana çok fazla olunca. Eski Datça'dan çıkana kadar, eski datça evlerinin bulunduğu bölgenin çok da geniş olmaması artı bir durum oldu bizim için. 

Tahmin edersiniz ki arabalar giremiyor, bir yere kadar giriliyor. Kırmızı beyaz çizgili yol kapatıcı demirlerden konulmuş yolların ortasına ama ihtiyaç dahilinde açılan bir sistem ile duruyor bu birkaç bölgede. Biz tabiri caizse, arka tarafından girip, iki sefer bu duba diyebileceğimiz engelleri açtık da, El Sanatları Sokağı'na giden yolun, ön giriş tarafına koyduk arabamızı ve engelli akülü arabamı öyle kurdu babam... 


Bir küçük cafenin merdivenleri üst resimde fotoğraf çekindiğimiz yer; akülü sandalyemi kurup getirene dek, o merdivene oturtmasını rica etmiştim babamdan. Babam arabamızı uygun yere parkedip, akülü sandalyemi kurana dek orada fotoğraf çekinmelerime başladım. Bu yazıma hepsini koyamadım o fotoğraflarımın ama kendi fotoğraflarımı kendim de çekmiştim orada. :) Sonra babamlarla toplu ikili derken fotoğrafları oralarda çekinmeye başladık işte... Girişte Ayşe teyzemin üst resimde basamaklarında oturduğunu gördünüz üzere mavi panjurları olan bir küçük dükkan vardı. Eski Datça'da geçimini sürdürmeye devam edenler, el emeğine bağlamışlar geçimlerini. Hakları da var, hem güzel hem de uygun fiyatlı ürünler bulabilmesi mümkün bir bölge idi bizce...


Yeğenim Kağan; o gün doğum günü idi ve Fatma halamları sabahına uğurlamadan önce bir gece öncesinden pastasını kesmiştik otelde. Bu Datça gezisi, bilhassa Kağanım içindi bir de... Yeğenimin ise o gün en çok kullandığı ve benimse hayret ettiğim cümlesi "Teyzecim, benim bir de böyle fotoğrafımı çeker misin?" idi. :) Üstteki fotoğraf ilk fotoğraflar dizisi idi ama o gün, Kağan hadi fotoğraf çekilelim ya da fotoğraf çekiyoruz demedim hiç. :)

Hani hep sosyal medyada görürdüm; "evet çok renkli evler ve de çok güzeller, ama herkes mi çok fotoğraf çekinir de döner şuradan?" diye sorgulardım, ciddi anlamda fotoğraf çekinmeye davet eden hem çok küçük bir yer hem de çok iyi yapılanmış bir albenisi oluşturulmuş bir yermiş meğer Eski Datça... Böyle hissettirdi, çünkü Datça'nın sahiline inme fırsatı da bulduk -orada akşamüstü bulunmamızın etkisi de olabilir tabi ama- Datça bu açıdan daha geniş alana sahip ama Eski Datça'da çekindiğimiz fotoğrafların üçte birini çekinemedik... :)


Eski Datça'ya arka tarafından girerken; "daha doğrusu sanırım o yol oraların köyleri veya mandıralarına giden yoldu", geri dönüp Eski Datça Evlerine yöneldiğimizde, çoğu kapıda begonvillerin bulunduğunu gördük. Kaş tarafında da gördüğümüz üzere, böyle evlerin dış kapılarında yetiştirdikleri çiçekler, bana canlılık veriyor o eve gibi geliyor...

Böyle gördüğümüz evlerden ilki bu üstteki resimdeki evdi. Annemleri arabadan indirip onlar yürür ve çevreyi beni de indirebilecekleri yer açısından gözlemleyecek iken, arkalarından takip ediyorduk babamla; öyle iken poz verdirip çektik üstteki annemin resmini... :) Canım annem mor begonvillere daha da canlılık katmış, maşallah... <3


Eski Datça'nın eksi bir noktasını söyleyecek olursam, tek bir engelli rampası olan cafesi vardı; Orhan'ın Yeri isminde... Onun haricinde her yer, sanırım bir yer daha hariç, engellilerin kolaylıkla girebileceği yeri olmayan cafeler, butik otel tarzı yerler ve pansiyonlar idi. Evet bunu çok görmedim oraya, olabildiğince eski tutulabilmek için birçok şey yapılmamış yenilik anlamında; yolları ve de cafeteryaların yanına engelli rampası yapmayacak kadar. Ama Eski Datça Evlerinin kıyı kesimine doğru geldiğimizde, yeni ev inşaatlarını gördük ki; bu yeni evler, eski datça evleriin yapısına benzetilmeye çalışılıyordu. Bu da demektir ki, yakın zamanda eski diye bir şeyin kalmadığı yerleri de olacak ve belki engellilerin de daha rahat gezip oturabildiği yerler olacak... 

Şu an için Orhan'ın Yeri isimli bir yer vardı bizim girebildiğimiz ve gözlemleyebildiğimiz kadarıyla. Ki onun da engelli rampası biraz dengesiz idi; ama gözlerine ilişti bu durum, düzeltilir zamanla o da inşallah... 

Biz Orhan'ın Yeri'ne girip Ballı-Bademli Gözleme'sini yedik ve de demleme çaylarını içtik. Ballı Bademli Gözlemeleri iyi ama benim damak tadıma pek uygun değildi yine de, bana tatlı mı tuzlu mu karar verilememiş bir gözleme hissi verdi. Ama Eski Datça'ya gidenlerin en çok yediği ve önerileni, Ballı Bademli Gözlemesi imiş... 

Orhan'ın Yeri'nde; masaları altı ağaçtan, üstü mermerden olmasıyla göz alıcı idi. Yeşilçam Hatırası kısmı vardı orası hoşumuza gitti, annemleri orada fotoğraf çektim ve sonra gezimize devam ettik işte... :)


Ayşe Teyzemi ve Kağanı çektiğim çok resim var Eski Datça'da, bir de kendimi çektirdiğim. Kağan Eski Datça Evlerinin orada köpekleri sevmeye çok gönüllü idi ve pek köpeklere korkusundan yanaşmayan bir çocuk olmadığı için bu durum da beni şaşırttı... İstiyorum ki hayvan sever biri olsun, seviyor ama bazısından da korkuyor. Evde büyüyen çocuklar olmalarından ötürü gelişen bir durum olduğunu düşünüyorum bunun... Datça ve Eski Datça kedileri ile anılan bir yer imiş bir de, bu da garip ama hoş bir ayrıntı idi... 

Çoğu dükkanın önünde ya bir köpek kedi vardı bir ara. Bir diğer kısmında da masa ve sandalye vardı. Herkes bulduğu çoğu alternatif fotoğraf çekinme yerlerinde duruyor ve fotoğraf çektiriyordu... El yapımı takılara ve de ev süslerine baktığımızda ise; en çok kapı süsleri, rüzgarlık ve de yemeniler çokluktaydı. 

Kapı süsleri diyorum ya hani; ya keçe ve polar kumaştan kesilen şekilleri birleştirme ya da iğne oyası ile yapılmışlardan bahsediyorum. Mesela geçen hafta Derya'nın Dünyası programında yapılan bir kapı süsü, polar kumaştan kesilerek yapılanlara örnekti. Linkine buradan ulaşabilirsiniz... :) 


Eski Datça'da çekilirken fotoğraflara bakamadım ama oradan geldiğimden sonra baktığım her fotoğrafta, güzel çıkmayacağını bilsem de verdiğim pozların neredeyse hepsinin güzel çıktığını gördüm. Ara sokak, dar sokak dediğimiz kısımlarda; güneş bir doğuyor bir batıyor sanki. Bu durum da, gölgelerin oyunuyla beraber, güzel ve doğal fotoğraf çekim stüdyosu sunuyor size; biz orada iken düğün fotoğraflarını çekmeye gelen damat ve geline de rastladık zaten... En az benim üstteki iki fotoğrafım kadar gölgelendirmeleri ve doğallığıyla, onların da fotoğrafları güzel olmuştur diyorum. :P


Hoşumuza giden bir diğer nokta, en ufak dükkanın bile önünde bir sanat icraa etmişler; renklerin uyumu ile, bir küçük çerçeve veya bir raf düzeneği ile ellerinden geleni yapmışlar. Mesela üstteki resimde babamın fotoğrafını çektiğimiz yer, bir el işi dükkanı önü. Kendi el emeğini sergileyen bir kadının dükkanı idi ve sanırım bu dükkanın içinde idi, girişinde İstanbul Destanı ile sizi karşılayan duvar... 


Girişinde Bedri Rahmi'nin İstanbul Destanı'nın yazılı olduğu o duvar bu idi işte... :)



Velhasıl Eski Datça'dan saat akşama doğru 17.00 olduğu sırada ayrıldık ve bu güzel pozlar ve de anılarla beraber merkezdeki Datça'ya doğru yol aldık... :) Bir de unutmadan Eski Datça'da Bademli, ballı ve de kekikli ürünlerin çoğunlukla satıldığını söylemeden geçmeyeyim. Balın 4 çeşidi var (Kekik balı, çiçek balı, çam balı ve karakovan balı), zeytinli, zeytinyağlı ürünleri ve de bademli ürünleri de birkaç oranın merkezi ismi bulunan dükkanlarında mevcuttu... 

Ve Gelelim Datça'ya, yani Yeni Datça dediklerine...



Datça'ya vardığımızda, gündüz vakti daha erken saatlerde de orada bulunmak isteyebileceğimi hissettim. Eski Datça'da geç vakitlerde gezemezdik gittiğimizde ama sahilini gezdiğimiz Datça'ya biraz daha fazla vakit ayırıp da bir de sadece orası için gidilebilir. Biz tüm akşamımızı orada geçirdik ama biraz yemek yiyecek bir yer bulalım ve de uygun olsun diye araştırırken, biraz öncesinde de gezdik ama açlığımız daha baskın çıktı tabii sonra. Hava da kararınca, yemeğe daha çok odaklandık... :)


Amfi Tiyatro'suna gittik önce, olabildiğince küçük bir Amfi Tiyatro imiş ama kapsadığı alan parkıyla beraber orta büyüklükte idi de aynı zamanda... Ben engelli rampasının dikliği ve dönüş yerinin üst kolajda görünen darlığı sebebiyle çıkamadım içini görmek için... Amfi Tiyatro'suna baktıktan sonra, sahili gezdik ve biraz el işleri bölümüne bakıp birkaç bir şey aldıktan sonra yemek yiyebileceğimiz bir yer aradık... 

Sahil kenarında bulunan yerlerin çoğu, kumsalda veya denizin içinde bulunan masalara servis yapılan restaurantlar idi. Evet konsept, yazlık bir beldeye göre oldukça şık ama bütçeye uygun olan tek bir restaurant'ı neredeyse yok idi... Hal böyle olunca, biz biraz sahil kenarındaki restaurantlar bölümünü inceleyip, Datça'nın iç kısımlarına yeniden yöneldik ve neyse ki güzel bir pideci bulduk. Adı "Cumhuriyet Pide ve Lahmacun" idi. Masaya birkaç çeşit pide sipariş edip, afiyetle yedik ve sona kaldı ama patlıcanlı pidesini en son deneyebildik. Tok karna yemese idik, en beğeneceğim pide çeşitlerinden biri olacağına emindim ama sonraya kaldı işte... :) İlk başta nasıl acıktı isek, işimizi şansa bırakmak istemedik herhalde... 

Üstteki kolajda altta bulunan iki resme gelince; ışıklandırılmış bir ağaç vardı, yemeğimizi yedikten sonra biraz yediklerimizi eritmek için yavaş yavaş sahil tarafından adımlayarak arabaya doğru ilerledik bu sefer de. O sırada da cıvıl cıvıl meydanda, ışıklarıyla beni çağıran bu ağacın altında fotoğraf çekindik... :) 


Arabaya gider iken, hepimizin yorgunluğu bir yana, Kağanımın baygın halleri yine bir komedi idi; arabaya binince de uyudu kuzum zaten... Datça'dan dönerken, arabada hem uyuyup hem de konuşmaya çalıştığım anlarım var. Arabadan inip otele girip odaya çıkmam daha zor olacağına uyumamak için direnmek daha mantıklı diye direndiğim anlarımı unutamıyorum hala... :))

Ve üstteki fotoğrafı bana çektiren, "Everyday Holiday" yazısı idi; akşama doğru Datça'ya gittiğimizde, sahile inerken gördüğümüz o restaurantta yazanın anlamı, "günlük tatil" ama bize her gün tatil gibisinden bir düşüncede hissettirmişti. Günlük tatilimiz, yani Datça gezimiz; işte böyle fotoğraflara ve anılara sahip oldu... Marmaris tatilimden hatırlayacağım en güzel sahil gezisi idi... Yanımdakilerle daha sevimli ve eğlenceli idi, iyi ki gittik gördük gezdik. :)

Beni okuduğunuz ve siz de benimle beraber gezdiğiniz için, teşekkürlerim ve sevgilerimle... (:

29 Temmuz 2018 Pazar

Pazar Yazısı #49 - Mezun Pazarım İdi


Mezun Pazarı nedir diye sorarsanız eğer, dün mezuniyetimden haberdar olmuş ve bugün keyfini sürer iken aklımda derslerin olmadığını düşünürken bu yazıyı bugün yazmalıyım dedim. Ciddi anlamda 8 senedir üniversite okuyan ben (2 senelik örgün öğretim (yükseköğretim), 6 senedir de Aöf İkinci Üniversite olmak üzere), bu pazar dersleri düşünmeden bir Pazar geçirdim. Bu benim öğrenmekten değil ama okuldan mezun olduğum ilk Pazarım idi... :)


Sorumluluğunu yerine getirmiş ve kendine hayalini kurduklarından birini daha gerçekleştirmiş biri olarak, bu yazıyı kendimle gurur duyarak yazıyorum. Zira 6 yıldır, yorgun düşüp hastalıklarla veya hastalığımın verdiği garip durumlar altında zaman zaman ders dahi çalışmakta yorulduğumu farkettiğim anlar oldu ama vazgeçmedim şükür ki... (:

Bugün sabah kahvaltımızdan sonra, geçen hafta bugün örmeye başladığım üzere pembe bluz örmeye devam ettim ve balkondaki televizyonumuzda youtube uygulamasından 1 film izledim, birkaç da video. Filmin adı; Dünyanın En Güzel Kokusu 2 idi. İlk filmini geçtiğimiz senelerde izlediğimde, gözlerim dolu dolu bitirmiştim filmi ama bu filmde de bir tebessüm vardı yüzümde hafif hüzünle. İlk film gibi izlenebilirdi bence, bu hikayenin sonu nasıl bitiyor diye merak edercesine... :)

Bu Pazar benim için mezun olmuş bir öğrencinin mutluluğu ve gururu altında geçti anlayacağınız, ne zamandır film dahi izleyemiyordum rahatlıkla; şükür ki gönlümce bir film izledim, daha nice filme ve kitaba olsun...

Dediğim gibi; öğrenmek hayatın içinde kısıtlı bir süreç değil, hayatın kendisi bana göre. Öğrenciliğim bir ömür bitmeyecek, zira bu hayatı böyle yaşamayı seviyorum; basit şekilde bir ev alışverine de gitseniz, tanıdığınız tanımadığınız nice ortamlara da girseniz, çevreden öğrenecek bir şeyler bulmaya hazırlıklı olarak.. Gitmeniz gereken hastane kontrolüne de gittiğinizde de, hayatın içinde nerede olursanız olun öğrenmeyi hayatın kendisi bilmek gerek...

Hepimize nice pazarlar olsun; sorumluluk bilip sıkıntısını duysak da öğrenmekten zevk alırken, sürekli sistem değişmesine maruz kalmadan, stres ile sıkıntıları karmaşıklıkları ve de ezberlenecek müfredatları içimize dert etmeden, içinde bulunduğumuz hayata dahil olabilerek öğrenmeye devam ettiğimiz bir hayatla!

Sevgiler... :)

28 Temmuz 2018 Cumartesi

Kitaplarım, Planlarım, Hayallerim - 27 Yaş


Merhabalar, siz bu yazıyı okuyanlara büyük bir sürprizim var; bugün itibariyle (28.07.2018), Açıköğretim İkinci Üniversite Sosyoloji Lisans Programı'ndan da mezunum. =) Sosyoloji Lisans bölümümü 6 yılın sonunda bitirebildim. 21 Temmuz 2018 günü girdiğim Üç Ders Sınavımda kalan iki dersimi de, her ne kadar birinden çok tereddütlü olsam da verebildim. Dileyen emek veren herkese böyle başarıların nicesinin nasip olmasını dilerim.

Aslında bu yazı dünkü doğum günüme, hediyelerime ve de planlarımla hayallerime dair olacaktı ama mezun olduğumun haberini vermeden geçemeyeceğimi ve biraz daha bekleyemeyeceğimi farkettim. Zaten burada, yani İnstagram paylaşımımda yarım saat sonrasından heyecanımı paylaştım... :) Bu konuyu bu yazıma taşımamın sebebi de, doğum günümün ertesine bu güzel gelişmenin haberini alabilmemiz zaten. Sınav sonuçlarının bugün paylaşılması ile beraber, doğum günü hediyesi olarak mezun oldum. Kendi kendime doğum günü hediyem, daha ne olsun! Çok şükür Allahıma... =)


Hediyelerim, Kitaplarım ve de sevdiklerimin varlığı oldu dün...

Doğum günü hediyelerimi almaya Marmaris'te iken başladım. İlk hediyem, bu yazımdan önceki buradaki yazımda da bahsettiğim gibi; annem ile babamın aldığı üzerinde Marmaris yazan defterim idi. :)

Doğum günümü kutlayan ilk kişi, saat itibariyle küçüklükten beri dostum kardeşim Damlam oldu bu sefer. Canımcım beni çok mutlu etti telefonu ile. Ağız dolusu gülümsemelerle, kutlama planları bile yaptık. Bakalım ilerleyen günlerde neler olacak acaba, 10 gün arayla denk gelen doğum günü tarihlerimizi ilk kez beraber kutlayacağız gerçekleştirebilirsek... (:

Sonra Üç Ders Sınav günümde, sınavdan önce girdiğimiz Avm'de babama kıyafet aldıktan sonra bana doğum günü hediyesi kitap almaya girmiştik babamla; orada Simyacı (Paulo Coelho) ile Kimyager (Stephene Meyer) kitaplarını aldık babamla... :)

Doğum günümden iki gün önce ise, Küçük Kumlaya gitmiştik Saniye kivram Kamil kivram, annem babam ve ben. O akşam Küçük Kumla'da gezinirken, iki kitap da Saniye kivramlar aldı; Jojo Moyes'un Senden Önce Ben ve Senden Sonra Ben adlı kitaplarını. Ki bu kitabın da benim için önemli olacağını düşünüyorum, zira Nisan ayında kitabını okumadan izlediğim Senden Önce Ben filminde ne kadar çok ağladığımı şu yazımda sizlere anlatmıştım hani. Filmine verilen değerin abartıldığını düşünürken ve bu kadar etkilenirken, kitaptan nasıl etkilenirim acaba bilemiyorum... (:

Dün sabah uyandığımda, beni dün için en çok duygulanlandıran mesajımı okudum. Elimi yüzümü alelacele yıkadım, çünkü yatağımdan kalkmadan önce Meromun doğum günü mesajını attığını gördüm. Çok sevinecektim, ağzım kulaklarımda okuyacaktım bilhassa; böyle düşünüyordum. Ama annemlerin beni kucaklamasından ve kutlamalarından sonra, telefonumu elime alıp okuduğumda Meromun mesajı beni gittikçe ağlatan bir duygu yoğunluğuna soktu. Önce ağlayacağımı hiç beklemiyordum, sonra hem gülüp hem gözyaşı dökmeye başladım. Canımın içi Dostum, sen de hep mutluluktan ağlayasın diliyorum tekrar tekrar... :)

Ve gelelim bir diğer sürprizime; doğum günü sabahımda yengemlerden doğum günü mesajlarımı almışken, öğlene doğru bir çiçek geldi eve. Üstte gördüğünüz çiçek o çiçek... Tam da o sıralarda dışarı gezmeye çıkacaktık, kivramlarla beraber ve gelen kişi bana olduğunu söyledi; Didem Köse. Bir çiçek bir de çikolata getirildi bana. Canım Yengecikim bana çiçek sipariş etmiş, bu benim böyle eve gönderilen ilk çiçeğim oldu böylece. Dayım ve yengem, iyi ki varsınız. Beni daha nasıl mutlu edebilirsiniz ki, katlanarak artan bağımız için o kadar memnun ve de mesutum ki. Bir ömür katlanarak artan sevgimiz ve de anılarımız olsun... Amin... :)


Bir de Kağanımın hediyesi var bana; kendi elleriyle çizdiği resimler, doğum günü hediyelerim... :)

Doğum günümde, Bursa'ya gezmeye gidip döndüğümüzde çizebilmiş ama taa sabahtan beri fırsat arayıp bulamadığı için akşama kalmıştı resmi. Dışarıdan eve geldiğimizde çizmeye girişti ve o akşam pasta kesilene kadar da sabredip göstermedi bana hediye resmimi.... 

Ne çizdi öyle derseniz; benim Dünya haritası üzerinde en çok gitmek istediğim ülkeyi sorduğunda, cevap verdiğim üzere İtalya olduğunu biliyor. İtalya Roma diye Google'dan aratıp, oranın eserlerinden Pisa kulesini çizdi bana. Kuzuma maşallah, doğum günü pastamdan kalbine kadar çizmiş yine o resim kağıtlarına. :)) Benim için öyle değerli hediyelerdenki; hep saklayacağım kuzumun minik gönlünden gelip de, bana emek emek çizdiği bu resimleri de. İyi ki varsın, asıl sen iyi ki doğdun güzel yeğenim benim... <3 



Planlarım ve Hayallerim; hayatımı daha da düzene sokmak, sağlık ve de iş anlamında. Bir de sevdiklerimi hep yanımda ve hayatımda, sağlıcakla ve mutlulukla bulmak...

Dün tüm günün getirdiği, rutin ama bir o kadar da spontane gelişen olaylar ile beraber doğum günümü kutlayan sevdiklerim ve sevenlerimle geçen dolu dolu bir gündü... Bu rutinleri seviyorum, her birinin bana bir gün için bile olsa, o heyecanıma ortak olmalarına değer veriyorum. Bana göre boş değil, bir kaç dakika ayırıp uzun uzun yazanlar, birkaç dakika ayırıp arayan plan yapanlar ve hiç yazmaya sabır gösteremediğini söyleyip benim için uzun uzun yazanlar beni mutluluktan ağlattı dün... İyi ki varlar... :)


Hele yanımdakilere gelelim bir de; Saniye kivramlarla beraber dün Avm gezmeye gittik beraber, Saniye kivram Kağan ve ben gezdik Avm'de, annem ile babam sonradan katıldı bize Bursa'da işlerini halledip. Güzel bir gün olmaya devam etti dün, hem ihtiyaçlarımızı aldık, hem de birlikteliğimiz sırasında anılara anılar yazdık... 

Akşam eve geldiğimizde, bir gün öncesinden hazırlığı yapılan yemeklerimizi pişirmeye koydu annemler ve bir doğum günü yemeyi yedik önce. Sonrası da öncesi de çok güzel bir akşam oldu... Yeni yaşa girerken adettendir hani, pasta kesilir. Pastayı kesmeden önce çayı koydu ablamlar, bir kısmımız okeye başladık ve beni kutlayanlar ve bir o kadar da arayanlar çoktu şükür. Her zamanki gibi ama diğer günlerden daha da çok yeniden aklıma yazdım; beni özel bulan birileri var hayatımda, çok şükür ki... 

Okey oynadık, pasta mumlarını üfledik (ki Hatice Yengeciğimin de dediği gibi, Kağan üfletmedi en başta :D ), pasta kestik ve dileklerimi sıraladım; hayallerimi düşüncemde sıraladım ve buna sevdiklerimi ekledim, dileğimi öyle dileyip üfledim mumlarımı anneciğimle tekrar. Dilerim gerçek olacak, baksanıza doğum günümün ertesi ikinci kez üniversiteden mezun oldum 27.yaşımın başında! :) Çok şükür...


Ve bu yazımın son fotoğrafını eniştem çekti, kendi telefonundan çektiği selfie'yi ondan alamadığım için, elimde onun bu tabloda olduğu fotoğraf yok henüz. Dün akşamki doğum günüm adı altında bulunduğumuz birlikteliğimizde; Saniye kivram, Kamil kivram, ablam, eniştem, Kağanım, annem ve babamla beraber idik. Beraberliğimiz daim olsun canım ailem sevdiklerim... Ben çok şanslıyım! =)


27 yaşım için planlarım; 

Sevdiklerimle beraber daha çok anı biriktirmek ve hayallerimi gerçekleştirebilmek...

Daha çok kitap okumak, film izlemek ve yazmak...

Yediğime içtiğime daha da çok dikkat edip, fizik tedavilerime daha çok dikkat etmek... 


Bugün mezuniyetle başladık diyebiliriz, devamı da gelir inşallah; hayallerin başarıların, sağlık ve mutluluk haberleri izin. İnşallah, sevgilerimle...

26 Temmuz 2018 Perşembe

Marmaris Koyları Tekne Turumuz - 04.07.2018


04.07.2018 - Çarşamba tarihli Marmaris Koyları Tekne Turu günümüzün yazısının bugün gelmesi adına üzgünüm, daha erken yazacağımı düşünüyordum ama geç olsun da güç olmasın diyelim. Temmuz bitene dek, Marmaris tatilimizden anılarımızı yazabilirim umarım. :) Geç olsun da güç olmasın diyelim madem. :) İyi okumalar...


2016 senesinde yaz tatilimizi geçirdiğimiz zaman diliminde, Kaş tarafına dayımlarla beraber gezmeye çıktığımızda spontane şekilde bir hayalim gerçek olmuştu; Kekova'da tekne turu yapmıştık. Ben o tekne turumun bir daha çok ama çok uzun bir süre yenilenmeyeceğini düşünmüştüm hep... Sonrasında öyle olmayacağını da, bu yazki Marmaris tatilimizde gördüm. Hayat hiç beklemediğimiz anlarda şaşırtmaya bayılıyor işte! :) 

Kekova tekne turu yazımı buradan okuyabilirsiniz...

Marmaris tatilimizde kadromuz şöyleydi; annem, babam, yeğenim Kağan, annemin kuzeni Dürdane ablam ve teyzeleri Fatma teyzem ve Ayşe teyzem... Marmaris tatilimize 1 Temmuz 2018 günü başladığımızda, günlerimizi otelde geçirmek veya en fazla sahile inmek vardı aklımızda. İşte bu düşüncelerin devam ettiği bir akşam, sahilde dolanırken 3 Temmuz 2018 günü, tatilimizin üçüncü gününde karar verildi ve de tekne turlarından birine adımızı yazdırdık beraber... 4 Temmuz günü sabah 10'da otelden alınmamızdan sonra, 10.30'da başladı ve öğlen sonu 17.00'da da bitti... Marmaris koylarında da denize giremesem bile, oraları gezip görmek bile ayrı deneyimdi benim için yine... :) 


Marmaris Koylarında tekne turumuz İçmeler istikametine ilerlememiz ile başladı. Bizim kaldığımız otel Armutalan denilen bir bölgede idi... Tur yetkilileri gelip otelden aldılar servislerle ve de turumuz tekneye bindikten sonra başladı. İlk istikamet İçmeler idi ama uğrak yerimiz olmadı burası. İçmelere doğru giderken yunusları gördüğümüzü ve de deniz üzeri birçok otel ve de küçük ev tipi yerler gördüğümüzü hatırlıyorum. Ama dediğim gibi, uğraş yerlerimiz değildi ve burayı dosdoğru fotoğraflayamadım... 

İlk uğrak yerimiz Yeşil Deniz Koyu oldu; yaklaşık yarım saat kadar kaldık burada. Denizin rengi, resimde görüldüğü gibi, maviye çalan bir yeşil idi. Bu tekne turunda durduğumuz her koyda olduğu gibi, berrak deniz gözlerimi alan ve huzur veren cinsten idi... :)

Yeğenim Yeşil Deniz'de yeltendi suya girmeye, başta hevesli idi de üstelik. Ama beraber denize girmek üzere gittikleri ile, 5 dakikaya kalmadan yanıma gelmeleri bir oldu. Sebebi, Kağanımın suyu sevmemesi olmuş, girmiş ve çıkmış. Neymiş, su tuzsuz imiş! :D Neyse ki, o gün haricinde her gün denize ya da havuzuna iyice girdi kuzucum...



Gelelim Turunç Koyu'na; bence tekneden yine inemediğim bir uğrak yerimiz olsa da (akülü sandalyemi alamamıştık o gün, gelen servisin yetersizliği sebebiyle), 1 saat boyunca durmuş olsak da gözlemlediğim kadarıyla en güzel koylardan biri idi. Bizim kadrodan annemin teyzeleri benim kadar sevmedi burayı, onlar gezdikleri ve ben gezmediğim halde; konumu, yapılanışı ve de küçüklüğü ile sevimli buldum Turunç Koyu'nu... 

Bir saat boyunca, tekne üzerinde yalnız başıma takıldığım zaman diliminde, bloğuma şu yazımı yazmıştım o gün... Deniz üzerinde olmak huzur vermişti, gözlerimle taradığım denizi özleyeceğimi hissetmiştim. Hem huzurlu hem de hüzünlü hisseder iken, mutlu da olabileceğimi bir kez daha anlamıştım o gün... :)


Annemleri Turunç Koyunu gezmeleri için tekneden uğurlamadan önce, koya yanaşırken babama; "Bu güzel beldeden, bir küçük hediye isterim hatıralık!" demiştim. Canlarım benim sağolsunlar; annem babam yeğenim 2 torba hediye almış gelmişlerdi süreleri bittiğinde tekneye... :D


Annem ile babam, doğum günü hediyelerime ekleme yapmaya başladılar o günden; yukarıdaki kolajda bulunan defter, Turunç Koyu'ndan hatıra defterim... Yazmayı sevdiğimi bildikleri için almışlar, güzel bir defterim daha olsun diye. Ama gel gelelim, gördüğümde hem sevinip hem de buna yazmaya nasıl kıyacağım diye düşündüğüm bir defter oldu o bana... =) "Yaaaa" diye sevindiğiniz hediyeler vardır hani, öyle bir hediye oldu benim için. Ne için kullanmaya karar verdiğimde, içeriğindekileri sürekli okumaya hevesleneceğim şekilde yazacağım bir defterim olacak kendisi... Tekrar teşekkür ederim, canım anneme ve canım babama, çok ama çok kıymetliler benim için... <3

Kağanım, anneannesiyle ve dedesiyle beraber bir sürü magnet seçmiş bana; içinden biri benim biri kendisinin olacak, diğerlerini de hediyelik yapabileceğim şekilde... Bir de annem ile babamın bana yazdırdıkları bilekliğım var. Hatıraları seviyorum, kıymet de veriyorum onlara. Bu yazıda kaldıkça da değerlenecek şimdi benim için. Turunç, sırf bu güzel hediyelerim için bile çok sevdiğim bir yer olacak hayatımda... :)

Tekne turumuzdaki öğle yemeğimiz; salata, makarna ve tavuk idi. Ben ki, doğru dürüst dışarıda pek makarna yiyebilen biri değilim yoğurtsuz şekilde, bu makarna sanırım deniz üzerinde olduğumuzdan da ötürü açlığıma geldi ve yedim. Tabağımda tek yemediğim şey salatamın yeşillikleri oldu, malum midemden ötürü çiğ yeşilliklere karşı rahatsızlığım olduğundan sebep o da... Tekne turlarının yemeklerinin güzel olamayabileceğinin farkındayım ama bana sorarsanız, Dalyan Tekne turumuzda  yediğimiz öğle yemeği daha güzel ve taze idi yine de... :) Ki bu konu, Dalyan Tekne Turumuzun yazısında da sözünü edeceğimi düşündüğüm bir durum...


Turunç Koyu'ndan ayrıldığımızdan sonra, yemeklerimizin servis edildi, yemeklerimizi yedik ve istikametimiz bundan sonra Kumlubük Koyu oldu. Bu koya gelmeden önce, denize giremeyecek olsam bile üzerimdeki tişörtümü çıkardım ve bikinim ile takıldım ben de. Annemle babamı denizde fotoğraflamayı da bu koyda başardım sonra... :) 

Sanırım yaz tatillerini de bu sebeple seviyorum, ne üşüme derdi ne de üşütme derdi var. Yanıyorsun gerekirse ama rahat şekilde oturabiliyorsun. Malum kış vakti dışarıda gezme durumuma, üşümelerimden sebep bir türlü odaklanamıyorum da... Dilerim bu kış bu üşüme mevzuularıma da kan dolaşımımı hızlandıracak yöntemler bulur ve daha katlanabilir hale getirebilirim diyorum; evet şimdiden hem de! Hani derler ya, yaz sıcak geçerse kış daha da soğuk olur. Allah korusun diyorum şimdiden! :/

Bikiniyi de yıllar yılı giymiyorum, 2010'da deneyip o sene rahat edemediğim için vazgeçtiğimden sonra, bu yaz geçen seneden kararını verdiğim üzere aldık. Çünkü denizden her çıktığımda, üzerimde bir türlü çabuk kurumayan mayolarımdan sebep karın bölgemi üşütüyordum her yaz. Nihayet bu sene bu duruma dur diyebildik. Bu yaz tatilimizde hep şunu tekrar ettim durdum; keşke daha önceden bana uygun bir bikini bulabilseydik de, önceki sıkıntıları yaşamamı da daha erken durdurabilseydik...

Bu arada, yanıma kitap almıştım o gün de, Kor Adası adlı bir kitap idi ve bu kitabı Kumlubük koyundan sonra okuyabildim. Evet, uzun uzun okuyamadım aslında ama 10-15 sayfa kadar okudum. Uçakta yazı yazmak mümkün demiştim, 15 Mayıs'ta Antalya'ya uçakla gittiğimizdeki deneyimimde. Yolculuklar arasında en iyi kitap okuyabildiğim yer ise Gemi yolculuğu imiş meğer! =) Deneyimler deneyimler, 2018 ne kadar dolu böyle güzel huzur veren deneyimlerle; çok şükür...


Ve birkaç uğrak yerimiz daha olduktan sonra, dönüş yolculuğumuzda  Kağanımla çekindiğimiz bu teyze-yeğen özçekimimiz en sevdiğim tatil pozlarımızdan biri benim için. O günün en sevdiğim pozu üstelik! Maşallah bize... :)

Kumlubük'ten sonra, Cennet adasına uğradık sanırım, Çiftlik koyunu hatırlıyorum bir de ama orada uzun bir yüzme molası verilmedi; sadece 15 dakika kadardı galiba. Çiftlik adasında bir tavuk gördüğümü hatırlıyorum da, Moana adlı animasyon filmindeki "Hey Hey"e benziyordu. Uzaktan gördüm bir kez ama o bana yetti. :) Marmaris Koyları gezimiz bunlarla sınırlı idi, sonunda geziye başladığımız iskeleye yanaşırken "Erik Dalı Gevrektir" şarkısı çalındı ve Erik Dalı oynamaya kalkan ilk grubun başı bizim tatil grubumuzdandı; annem, Fatma halam, Dürdane ablam ve Ayşe teyzem! :D 

Sonrası ne oldu dersiniz? Bizimkilerin fotoğrafını ve videosunu çeken turistler, annemlerin oturmasını beklemeden coştular... Dolu dolu, huzur verici bir Marmaris gezisi oldu. Bir günde ancak bu kadar rahat gezilebilirdi bence! Bir kez daha olsa giderim, eğlencesi bol ve aşırı yorucu olamayan bir tekne turundan iyi gezi mi olurmuş? :)


O akşam otele gelip, duşlarımızı alıp aşağı indik ve yemeğimizi yedik. Yemeğin üstüne annemler biraz turlamaya çıktı ve beni otelde yalnız bıraktıkları sırada otelin lobisinin balkonunda kendi köşemi buldum; otel lobisinin balkon kapısından çıkar çıkmaz, soldan dördüncü masa... Marmaris'ten dönene dek orası benim mekanım oldu; annemler denize gittikçe oraya attım kendimi, malum Marmaris denizi soğuk diye giremedim ya bir de. 

Neden bilmem, insan 40 yabancı yere de gitse, kendinden olmasını istediği bir köşe buluyor isteyince... O köşemi de unutmayacağım; kitabım ile, arasına sıkıştırdığım kağıtlarım ve de üzerine iliştirdiğim kalemim ile yalnız kalıp, hem okuduğum hem yazdığım hem de gözlemlediğim güzel nice köşelerimden biri idi orası da... :)

Marmaris Koyları Tekne Turumuzu yaptığımız günün gezi yazısını okudunuz, buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Hayatıma eşlik ettiğinizi görüntüleme sayılarından görmek eşsiz bir duygu, dilerim bana yorum da bırakırsınız ve etkileşim içine daha derin şekilde girebiliriz. Sevgilerimle... (:

24 Temmuz 2018 Salı

İnternet Günlüğüm 2018 #6 - Temmuz Notlarım


Marmaris'teki tatilimizle başlayan Temmuz ayı, 10 günlük tatilden dönüşümüzden hemen sonra sınav telaşı ile devam etti. Elimden geleni yaptım, başardığıma da inanmak istiyorum ama tereddütlüyüm de aynı zamanda; 21 Temmuz 2018 günü girdiğim 3 Ders Sınavımın, son Aöf sınavım olup olmadığından... :))


Öncesinde ben sınav hazırlığında iken, Marmaris'ten gelir gelmez hızlı bir süreç ile 5 senedir kullandığımız engelli raporum ile aldığımız arabamızı sattığımızdan bahsetmiştim, bu yazımda... Diğer arabamız, yani yeni arabamız geldi iki gün sonrasında; Kia Cerato, 2018 model... Allahım güzel günlerde kullanmayı nasip etsin, cümlemize arabasını ve kolaylık sağlayan nicelerini. Her yenilik başka bir his ve deneyim ama bu başka hissettirdi, elimizde 5 senedir emek emek ödediğimiz araba kredisinin ardından, daha az sıkıntı ile aldığımız bu araba için şükretmekteyiz şimdi de... :)



İşte o yeni gözümüzün nuru kolaylık sağlayıcımıza, ben 3 ders sınavımın olduğu gün ilk defa bindim. Rahatlığına da hissettirdiği sıcaklığa da diyecek sözüm yok. Toyota'mız beni 5 sene boyunca, Aöf Sosyoloji bölümümü bitireyim diye, emek emek okullara taşıdı durdu. Bir o kadar da şehirler arası yolculuk yaptık. Ama tabii ki, yaptığımız km. azlığı sebebiyle kolayca da satabildik. Toyota'ya ilk bindiğim zamanları hatırlıyorum da, son atak geçirdiğim zaman o sürece denk gelmiş ve bizim için pek zevkli olmamıştı bizler için... Kia ne kadar taşıyacak bilmiyorum ama dilerim son sınavım diye girdiğim o sınavımı son kılmıştır ilk binişimle. Bir de nice güzelliklere götürür dilerim. Sınav sonucum ne gelir bilmem, elimden geldiğince çok da çalıştım derslerime ama derslerimden biri için tereddütüm de var... :) 


21 Temmuz günü girdim çıktım o sınava, ama sınava girmeden öncesinde Avm'de stres attık da gittik babamla sınav yerime... Önce bir ilki daha başarıp, babamın isteği üzerine ona üst ve alt kıyafeti aldık. Üstte boydan pozu ile görmüş olduğunuz babamı, o gün mağazada ben giydirdim. Annem o gün evden beraber çıkar iken; doğru dürüst pantolonun kalmadı yazlık, diye söylemiş. Babam da Avm'ye götürdü beni o gün ve kıyafet alalım bana dedi.. Girdiğimiz Avm'de ilk işimiz onu giydirmek oldu, değişik ama güzel bir deneyim idi ikimiz için de. Biraz kendime güvendim, "başaramazsam"ı unutup kendi göz zevkime bıraktım en sonunda. :) Birkaç tişört giydirip çıkarttım, ama pantolona çabuk karar verdim. Sonuç, üstte görüldüğü gibi. Babam da memnun oldu, ben de. Eve döndüğümüzde aile üyelerimiz de, birkaç gün öncesinden Ankara'dan bize gelen ve şu anlarda bile bizde olan kivralarımız da memnun oldu... :)

(Senelik ziyaretleri için buradalar yine kivramlar, bir süredir rahatsızlığım sebebiyle benden ötürü biz gidemiyoruz onlar geliyor. İyi ki geldiler yine, 18'inden beri buradalar bu sefer ve doğum günümün ertesi gününe dek de bırakmıyorum. Malum senelik rutin haline gelen ziyaretlerimiz güzel anılara sahne oluyor. Güzel anılar biriktirelim fırsat bulmuşken yine...) 

Babamı giydirdiğimden sonra, kıyafetleri çıkarmadan üstünde iken kasada ödemesini yapıp çıktık ve kitapçıya girdik. Erken sevinme olmamıştır inşallah diyorum, canımdan kıymetli değil tabii ki ama; hem son 2 dersimin 3 ders sınavı şerefine, hem de doğum günüm adına hediye aldı babam bana oradan da. Kitapçıda bana çıkıp sınav yerime ve saatime yetiştirebilmek adına verdiği 20 dakikayı olabildiğince iyi değerlendirip, okuma listemden iki kitap aldım; Kimyager - Stephene Meyer, Simyacı - Paulo Coelho... Elimdeki kitabı bitiremediğim için ikisine de başlayamadım, hala ikisini de okumak için heyecanlıyım... :)



Bazen hani o an'ı bekliyor bekliyorsunuz da, o an gelince ve gelip de geçince bir sudan çıkmış balığa dönüyorsunuz. Kendimi şu an öyle hissediyorum sanki... :) Sınava gireceğim üniversite yerleşkesindeki binayı, o gün için alt kapıdan girdik ve bildiğimiz halde zor bulduk babamla. Aöf adına son sınavım olmasını dilediğimiz sınavıma son dakikalarda yetişip girdim ve elimden geleni de yaptım; ama bir o kadar da hala bir daha sınava girecekmiş gibi hissediyorum kendimi. Öncesinde boş vaktimizi değerlendirmek için Avm'ye ve ardından da sınavıma gitmeden önce, Annemi, Saniye ve Kamil kivramları Bursa Kapalı Çarşı'ya bırakmıştık. Sınavdan sonra, onları bıraktığımız yerden aldık ve ablamlarla sitelerindeki çardağa mangala geçtik o gün. Oturduk, hem beraberliğimizi hem de sınavlarımın bitişini kutladık ama bir yanım hala o günden beri o sınav ve sonucunu düşündüğünden ötürü sıkıntılı... Bazen bazı şeylerin sorumluluğunu, belki de uzun sürdüğü için bitirdiğimize veya bitirebileceğimize inanamıyoruz... :) Belki de...


Bir yanım; başardın Didem, bitiyor diye girdin çıktın işte, olmazsa da yine denersin diyor. Diğer yanım, elimde geleni yaptım ama sınavda bir ders için yine çok şaşkındım, sanırım eksik kaldım... Eksik kalmış olsam bile çok şey değişmeyecek, bir dahakine bitireceğim başka zorluk çıkmadıkça. Ama içimde durmak bilmeyen; onu da yapayım, şunu da yapayım, bu bitsin de bu da böyle olursa bunu yapacağım şeklinde plan peşinde bir abla var. Susturamıyorum! :D

Çay, kitap, kahve ve örgü keyiflerime odaklanmaya çalıştığımda, ya aklıma dedem geliyor bu sıra ya da 3 ders sınavım.. Eğer bu sınav son sınavım değilse, planladığımız üzere giden süreçte girmek istediğim iş alanı başka bir şekilde olmak durumunda olacak. Zira hala elime diplomamı alamadım ama sağlık olsun diyelim öncelikle tabii ki de. Allahım başka dert vermesin, dedem hala tam olarak toparlanamadı aklım-aklımız bu sebeple onda hala... Ben de bu sene bir türlü tam olarak toparlanamadım. Çok şükür az biraz tedavi alıyor olmama rağmen, durumum beklediğimizden de iyi ama içimdeki plancı abla için yeterli değil tabii... Geldik geleli, rehabilitasyon ile düzenli bir çalışma tutturamadık. Çünkü tam ben yine geri döndüm derken, Rehabilitasyon bir haftalık tatile girdi bu sefer de...

Ve işte böyle... 1,5 haftadır gerek sınav hazırlığım ve onun sonrasında yerini daha sakin sıkıntılarıma bırakması, gerekse de hem kivramlarla hem de Kağanımla geçirdiğimiz zamanlar sebepli buraya dönüş sağlayamamıştım. Temmuz Notlarım'ı es geçmek de olmazdı. Takip edenler var ise bilip görüyorlar, İnternet Günlüğüm böyle anlar için kurtarıcım oluyor işte. Bir an dökülüyor ve kaldığım yerden de sonrasında devam ediyorum... :) Takip edenlere, buraya kadar okuyanlara çok teşekkürler. 
Yine görüşmek üzere, sevgilerimle... :)

17 Temmuz 2018 Salı

Emanetin Kuskunu - 17.07.2018


Hızlı bir süreçten geçtik ve bugün itibariyle de o süreci sağsalim bitirdik; 5 senedir benim engel durumum sebebiyle üzerime kayıtlı olarak aldığımız ve kullandığımız ilk arabamız, Toyota Corolla'yı bugün sattık. Yeni sahibine devredene kadar, oradan oraya araba içinde götürülmek bile yorucu idi benim için bugün ama bitti. Yeni sahibi güle güle kullansın, hayrını görsün diliyorum... :) Biz neden böyle bir şey yaptık konusuna gelince, elimizdeki fırsatı sürdürmek aklımızda idi bir süredir ve bunu gerçekleştirdik. Hazır 5 senemiz dolmuş iken, sermayemizi yeniledik yani. Çok şükür ki... Şu kısacık günler içinde yanımızda olan ve destek olan herkese teşekkür ederiz öncelikle... ;) <3 


Hiçbirimiz bu sürece girişirken, bu kadar sıra süre içinde halledebileceğimizi beklemiyorduk aslında öncelikle. 1 hafta içinde halloldu herşey, kararlı halde giriştikten sonra da 4 günde resmiyetle de bitti... :) Süreç Cumartesi günü ciddiye bindi, önce ailem benim haricimde gündüz araba bakmaya ve şimdi adı eski olan arabamız için galerilerden fiyat teklifleri almaya gitti. Ben o sıralarda (3 ders sınavım için) ders çalışıyordum... Annemler o gün döndüklerinde yeni arabamız için, Kia markasının Cerato modeli üzerinde karar kılmıştılar. Aynı akşam çardak keyfi yaptık, ablamların sitesinde; üstteki kolajdaki annem ve ablamın resmini de, o gün çektim... :) O gün bitti, evlerimize döndük ve ertesi sabah arabanın resimlerini çekip internet üzerinden satışa çıkardı eniştem. Öğlene de satıldı... Şükürler olsun ki, bu kadardı ve bu konuda şansımız yaver gitti...

Bugün sabah ise erkenden kalktık; önce elimizdeki arabamızı satıp sermaye olarak kullanacak ve onun satışından elimize geçecek paranın üstünü tamamlayarak alacağımız yeni arabamız için işlemlerimizi hallettik. Sabah erkenden Noter'e vekalet vermeye gittik önce. Sonra saat 10'a kadar, dün hazırladığımız belgeler ile yeni arabamızı alacağımız galeriye gittik... Bursa'dan dönüp, artık eski arabamız olan Toyota'nın da satış işlemlerini hallettikten sonra, babam ben ve yeğenim eve geldiğimizde saat 12.00 idi. Eniştem ile annem yeni araba için bankadaki işlerini halledip geldikten sonra ise saat 13.00 idi...

Gün çok yorucu geçti velhasıl. Adama anahtar teslimini, istediği üzere bolca helallikle yaptık. Elimden anahtarı verirken, gözümüzün kalmadığına ikna etme gereği duydum; zira işlemleri hallederken dediğim basit bir "Kızımızı çok sevdik, gideceğine de üzülüyoruz ama size de hayırlı olsun. İnşallah siz de hayrını görür ve güzelce kullanırsınız!"ı, oldukça yanlış anlamıştı. Benimki sadece laf arasında bir cümle idi, zira yeni sahibine de söylediğim gibi; "O araba da benim engelim konusunda yardımcılarımdandı. 5 senedir emeğinizi çeken birine nasıl ilgi gösterirseniz, bizim için de öyle bizdendi!" Beni hem şehirler arası gitmeme hem hastanelere hem de sınavlarıma gitmeme aracı idi. Gel de hakkını verme, bir metafor şeklinde de olsa bizimle yaşadı şimdi yani... Laf arasında geçirdiğim cümlelerin hiçbiri bunun aksi anlamında değildi... :)


Neyse, resmi işlemleri tamamlayıp öğlen eve döndükten sonra, sevgili Hatice yengeciğim ile konuşmaya devam ediyorduk... Arabanın anahtar tesliminin yapıldığı ve sadece bir gün falan bizim evin önünde duracağını, adamın gelip daha sonra alacağını söylediğimde; "Arabanın anahtarını da bıraksa idi, arabasız kalmazdınız yeni araba gelene dek" diye espri yaptı güldük. Sonra "Bize emanet, bir şey olur vs." gibisinden şu halde bile endişe duyulduğunu söylediğimde ise, yengeciğim şu cümleyi yazdı bana;

Şaka bir yana, "Emanetin kuskunu yokuşta kırılırmış!"


Eminim benim gibi bu cümleyi yeni duyan vardır, ilk başta ben yengemin yanlış yazdığını düşünmüştüm bugün. :) Ama yengem cümlenin üzerine devam da edince bir atasözü olduğunu sonradan anladım. "Kuskun ne demek?" diye sorduğumda, yengemin açıklaması şöyle oldu;

"Öyle derler burada (Antalya'da). Kuskun; bağ anlamında kullanılır ve eskiden eşeklere takılırmış. Yani kayış anlamında... İnişte sıkışır, yokuşta gevşermiş. Emanet olan şey kullanılmaz, kullanılırsa olmayacak olurmuş. Bu eşek örneği de, yokuşta bile bu kayış kopar anlamındaymış." (:


Bu güzel ve anlamlı atasözü için yengecime tekrar teşekkür ederim. :) <3 Öğlen eve geldiğimde bugünün yazısını yazmak istediğimi düşünüyordum. Ama sözü nasıl bağlarım da, "bugünün yorgunluğunu ve bir o kadar da karmaşık duygular arasında, eve bizim olmayan bir arabayla dönüp emanet alırken garip hislerimizi anlatır ve tamamlarım" diye düşünüyordum doğrusu! =)) 


Velhasıl bugün, yorgun geçen bir günü yeni bir bilgi ile kapattık. Babam da ben de, yeni bir cümle öğrendik. Sonra bu cümle kalıbının ardından annem geldi kahvaltı ettik, sabahki fizik tedavi dersimi öğlene aldırmıştık, fizik tedavime girdim öğlen 3'te. Sonra da günün daha sonrasında odamda bilgisayar başına geçti isem de, bu yazıyı ancak şu an yazdım düzenledim ve yayınlıyorum. 

Bugün güzel bir uyku çeker, yenilikleri karşılamaya yarın yine devam ederim diyorum. Bir iki güne yeni arabamız gelecek. Hem diğer arabanın sahibi için, hem de bizim için arabalarımız hayırlı uğurlu olsun... "Ama kısa ama uzun, cümlemiz için diliyorum; iyi günlerde, güzel yolculuklara çıkalım inşallah... :)" Sevgilerimle...


15 Temmuz 2018 Pazar

Marmaris'ten Sonra - 15.07.2018


Marmaris'ten, ilk tatilimiz döneli bugün 5 gün oluyor ama şimdiden özledim oraları. Sanki daha fazla olmuş buraya döneli, oysa evimizi odamı da çok özledim ama insanoğlu çok çabuk alışıyor galiba, hem de sevdikten sonra... Sevdim oraları ve de çok çabuk alıştım ben de, Marmaris'in yeşiline mavisine ve de eşsiz koylarına... :)


Hep şunu sorgulardım, "Kalbim Ege'de Kaldı" neden derler diye? Her yerin kendine göre bir güzelliği var olgusundanmış o da işte. :) Ege'ye ilk gidişimizdi bu ve gerçekten kalp fetheden yazı kadar kışının da güzel olabileceğini hissettiren bir coğrafyaya sahip olduğunu gördüm ve anladım...

Döndüğümüz günden sonraki günlerde, 21 Temmuz'da gerçekleşecek olan 3 ders sınavı için ders çalışmalarıma devam etmeye başladım ve son 3-4 gündür iyi de gidiyor çalışmalarım. Ama gel gelelim aklım Marmaris'te, hala tatilin etkisinden çıkamadım. :)


Etkisinden çıkamadığım, havuz başı oturmanın, havuz keyfinin, daha çok insan içinde sosyal gibi hissetmenin tadı galiba. Bir de sürekli aktif olan otel aktiviteleri... Otelde rahatça dolaşıyor olmamı ayrı değerlendiriyorum. 10 gün boyunca en güzel olaylardan biri idi o da ama yine de güne yayılacak kadar uzun süreli olması beni yordu doğrusu. Belki her gün, gün içerisinde havuza veya denize girebilmiş olsa idim daha az ağrılı ve az sıkıntılı olurdu. İlk havuz deneyimimin yazısını okumak isterseniz ve de neden daha sonra giremediğimi burada bulabilirsiniz... :) Kaslarımı bacaklarımı her bir santimine kadar hissediyorum ama eskisi gibi ayakta olma kabiliyetine sahip değilim sadece. Böyle olduğunu gördüm ve anladığıma göre, his kaybım olmadığı için bu şekilde uzun süre oturmak hissizliğe ve ne kadar hareket ettirmeye çalışsam da ağrıya sebep oldu...

Yine de bu anlattıklarımın hepsine değen bir tatil oldu... 10 gün otelde olmak garip ama bir o kadar da gittikçe tanıdık olmaya başlayan bir histi. Dedim ya, insanoğlu çabuk alışıyor. O otelde gördüğüm çalışanlara, yemekhanesindekinden, barındakilere, resepsiyonundan animatör ekibine kadar hepsini o kadar benimsemişim ki; şimdi şöyle yapıyorlardır, böyle yapmıştık diye kendime hatırlatıp duruyor ve gülüyorum... Neyse, bu maceranın devamı da nasip olsun. Ama başka yerlerde ama başka insanları tanıyarak, devamını getirmeyi ve bu güzel ilkimizin devamını getirmeyi istiyoruz... :) Hotelimizin adını sorarsanız, Pineta Park Deluxe Hotel idi; güzel bir tatile vesile oldu, daha da büyüsün gelişsin dileriz...



Tatilimizin son iki günü, havuzun tadını çıkarttığımız ve sanki tatilin yeniden başladığını hissettiğimiz günlerdi bizim için. Öncesinde iki gün gezmiş ve yorulmuştuk (Datça ve Dalyan Tekne Turu), havuz keyfi ile attık ve yorgunluğu da avantaja çevirdik esasında... Şanssızlıkları şans yapıp, havuza giremediğim zamanlarda otelin geri kalan kısmının tadını da gezme etkinliklerimizi de değerlendirdik işte. Son iki günü de iyi hakettik. Hiç de olmayabilirdi deyip geçiyorum bu konuyu da... :)

Üstteki resimler artık döneceğimiz son güne aitti, o gün öğlen havuzdan çıkıp hazırlanıp yola koyulduk... Yeğenimi havuza girmeye bir gün öncesinde alıştırabildik, güneşten yanmasın diye çok uğraştıysak da girmedi akşama dek havuza. 1.58'lik havuzdan korkuyormuş, üstelik kollarında kolluk varken ve de o kolluklarla derin denizde yüzebiliyorken! Neyse hiç girmedi değil en azından, otelden ayrılmadan önceki günümüzde havuz kapanmadan bir saat önce girdi havuza. Biraz inat, biraz korkusu vardı önce ama girdikten hemen sonra alıştı. Ve dediği ilk şey "Keşke 9 günlük tatilimi hep böyle havuzda geçirseydim." oldu! Son pişmanlık neye yarar diyoruz ama anlatamıyoruz bu çocuğun inadına! =)

Yeğenim sondan ikinci günümüzde, o kadar güneş altında dolanmasına ve benim havuzda olmama rağmen benden daha az yanmıştı. Ah bense nasıl yanmışım son 3-4 günde bir bilseniz, yol boyu ve de geldiğimizden beri şu son iki güne dek de sızladım durdum! Son günümüzde de, otelde tanıştığımız bir İngiliz aile ile vedalaştık ve hatıra fotoğrafı da çekildik (üstteki kalabalık fotoğraf). Onlar da bizim gibi, 1 Temmuz'da giriş yapmışlar otele ve esasında bizim de ertesi gün çıkacağımız gibi 11 Temmuz'da döneceklermiş. Az buçuk İngilizcemle anlattım dönüşümüzü, geldiğimiz zamanı ve de bizleri anlattım... :) İngilizcemi geliştirmem lazım, bir başka dili daha konuşuyor olmak hala mutlu ediyor beni. Ama bazı kelimeleri cümlelere ekleyemeyince, anlam bütünlüğü bozuluyor. Colin ve Amanda'nın ailesi sayesinde daha net gördüm bunu da. Bu arada, Amanda yabancılarda en sevdiğim kadın ismidir. Hayaller Denizi adlı Wattpad'deki hikayemde, İdil'in ev sahibesi. Ah çok seviyorum bu ismi hem de... (:

Otelden babamın işe dönmesi gerektiği sebebiyle, çıkış günümüzden önce döndük velhasıl. Ama son iki günümüzde havuzun da aktivitenin de tadını daha iyi çıkardık. Havuzda nasıl mutlu olduğum ve de daha özgür olduğum görülüyordur, bu yazımdan da.. Daha ara ara gezi yazılarımızı yazacağım ama son iki günün kısa ve geniş hatırası da kalacak anılarımda... :)

Animatörlerden; Ozmo'yu, Hulk'u ve Duygu'yu unutmayacağım. Kısa zaman dilimlerinde,  eğlenceli sohbetler ve de karşılıklı kısa danslar yapmış olsak bile; paylaştığımız o eğlenceli anlar hep bende kalacak. Gülen yüzleri hep daim olsun, sevdikleri işleri onları incitmesin dilerim. Bir de kendim için diliyorum ki, ilerleyen zamanlarda Hulk gibi bir İngilizcem olsun. Hem akıcı hem de karizmatik İngilizce konuşabilen bir animatör düşünün. Animatörlük düşünmüyorum ama ana dilim gibi konuşabildiğimi hayal ettiğim, Hulk'un konuştuğu gibi bir İngilizce aksanı idi... :D

Animatörlerle ayrılmak, yemekhanedekilere gideceğimizi söylediğimizde "Yaa!" demeleri ve de her birine giderken sanki kirada oturmuş olduğun yerdeki komşularından ayrılıyor gibi hissettirmeleri güzeldi.... Buradan okumayacaklarını biliyorum, birbirlerimizin gerçek ismini bile bilmedik ama buna benim de gerek duymadığımı bilmek güzel oldu. Birilerinin benim görünüşümü umursamadığını görmek çok güzeldi. Hayat içinde sosyal yaşamda engelimle görünüyor olduğumdan sebep, eğlence ortamında yüzüme veya engelime hüzünle bakılmadığı yer eğlence içeren böyle yerler olacakmış demek... Bakış açıları ve de düşünceli haleri için öylesine mesut oldum ki. Bana sağladıkları kolaylıklar ve kısa zamanda birbirimize karşılıklı gönül bağı ile bağlanmak, tatilin en güzel anılarından biri oldu benim için...

Ailemle beraber ilk tatilimiz olan bu tatil bana; Hatice yengeciğimin de dediği gibi, biri otele gittik dese, nasıl bir ortam olabileceğini ve uzun bir tekne turu yaptık dese, o tekne turunun nasıl daha da güzel olabileceğini öğretti... Gezmeyi, hayatın içinde olmayı ve buna ne kadar da ihtiyacım olduğunu fazlasıyla farketmemi sağladı. Ailecek havuzu deneyimledik benim için, burada da devam edebilmek için havuza gitmelerimize zemin arıyoruz şimdi. Egenin suyu soğuk olmasa ve denize girememe durumum olmasa, havuzu deneyemeyecektik ne de olsa. Neler nelere kısmet oluyor, Marmaris bize 10 günlük bir mola sundu; o mola bize bir çok deneyim ve de rahatlık. İsteyen herkese daha da güzelleri nasip olsun diliyorum. :)

Ben döndüm yine buralara, yine anlatacak çok anılarım var size... Marmaris'ten umut getirdim size, Marmaris de başarabilirsin dedi bana! Döndüm döneli hafif güneş yanığımla, 3 ders sınavım ile ve de parmağıma ne battı bilmem bir küçük siyah noktayı çıkartmak ile uğraştık. Neyse ki o küçük ama kalın siyah nokta da çıktı, yüzümün yanması da geçti. Tüm bunların arasında bu yazıyı yazayım ve yazım Marmaris esintili olsun istedim. Burnunuzda deniz ve de taze yaz kokusu olmuştur umarım... (: Sevgiler...

7 Temmuz 2018 Cumartesi

Havuzda İlk Defa - 02.07.2018


Bir yerinde cesaret bir deneyimi, bir deneyim birçok fırsatı doğururmuş! :)

Marmaris'te ikinci günümüzdü, otele iyice yerleşmiş ve etrafı hemen hemen tanımaya da başlamıştık. Öğlen yemeği sonrasında denize gitti, ben hariç bizim tayfadakiler ve benim için keşfettiler.


Onlar dönene kadar lobide yalnız idim ve bu benim uzun zamandan sonra kalabalıklar içerisinde ilk yalnız kalışımdı... :) Özel ve güzeldi benim için. Yaptıklarım; telefonumu lobide bir koltuk arkasındaki prize şarj aletimi takarak şarj etmek ve kitabımı okumak oldu. O konforlu huzur anında, kafamı kaldırdığımda tanıdık ve bir sorunum olsa yardıma koşacak kimsem yoktu. Buna minnettar idim, akülü sandalyemde yardıma da çok ihtiyaç duymuyor ve kendi yarı başarabildiğim herşeyden mutlu oluyordum... :) Bu tatilde böyle yalnız anlarımdaki başarılarım hiç şüphesiz bana güç ve cesaret olarak geri dönecekler...

Öğlen yemeğine yetişti annemler, meyve yiyeceğim diye girip öğle yemeği yedim bizim denizcilere. Öğleden sonra denizin ısınmasını bekleyeceğimizi ve denizin bu kadar soğuk olduğundan sebep henüz giremeyeceğimi söylediler ama burasının denizinin hep soğuk olduğunu öğrenmemiz de çok sürmedi...

O gün öğlen annemlerin yorgunluğu sebebiyle denize gidememiz, beni havuza yönlendirdi. Suya hevesim var ya, her sene denizdeki bedensel hareketliliğimi bekliyorum ya; olur mu olmaz mı düşüncelerine takıldık her birimiz. Bir cesarete baktı işte, denemekten ne çıkar, olmadı bir daha sokmayız denildi ve bana bikinimi giydirmek için çıktık yukarı. :)


Giyinip indim ve havuza girme stratejimiz şu oldu; babam beni havuzun kenarına yürütüp oturtacak, önce ayaklarımı suya indireceğiz ve sonrasında da babam havuza inip beni yavaşça alacaktı. Havuz kenarına oturdum, ayaklarımı suya soktum ve babam havuza girdikten sonra koltuk altıma beni çekmek için uzansa da, kendimi suya bırakabileceğimi farkettim. 

Babam kollarını uzattı tutabilmek için, ben kendimi öne uzatıp aşağı bıraktım ve havuzun içinde idim. :) Giriş bu kadardı...
Havuzun derinliği 1.58 cm idi, koltukaltımda deniz makarnaları olduğu için nefes alamıyor ve suyun üstüne çıkma gereği duyuyordum aralıklarla. Biraz böyle zaman geçirdikten ve suya epey alıştıktan sonra makarnayı çıkarttım.  Ondan sonrası daha rahat oldu! Makarna ile zoraki suyun dibine batmaya çalıştıkça değen parmak uçlarım, makarnasız daha rahat dibe değiyordu ve nefesim de rahata kavuşmuştu... :)

Kendimce havuzun kenarında da gezindim, babamla hareketlerimi de yaptım, babamdan ayrılıp ona doğru da kısa mesafeli yüzmelere de giriştim... :)
Sıra havuzdan çıkmaya geldi sonunda; sırtımı havuzun kenarına dönüp çıkartmayı denediler beni, babam aşağıdan ittirdi ve yukarıdan da annemler koltukaltımdan tutup havuz kenarına oturttular beni. İşte bu kadar! Dedik sonra. :)

Denizden daha kolay ve de zahmetsiz oldu. Babam havuzdan çıkınca da yerden kaldırdılar beni ve sandalyeme geri oturdum. Saat 7yi geçmişti havuzdan çıktık, o gün biraz geç temizlemeye başladılar havuzu...


O günün mutluluğu hala mevcut bende ve o günden beri şunu düşünüyorum; 2013ten bu yana korktuğumuz ve gerçekleştiremediğimiz kas hareketliliğim gelişmiş, acı eşiğim de hassaslığım da artık geçmiş. Şükürler olsun ki! O gün gerçekleştirdiğimiz benim ve bizler için büyük bir olaydı. Bir ilkti, kuvvet ve en ufak acıda yerle bir olabilen kas kuvvetim sebebiyle daha önce havuza cesaret dahi edememiştik ama 2010 senesinde girdiğim termal havuzdan çıkartılırken yaşadığım zorluklar, bizi havuzda uzaklaştıran en büyük etmendi; hele ki 2013teki son atağımdan sonra...

Neler neleri doğuruyor ve fırsat sağlıyor, bu otele geleceğimiz de denize bile girebileceğim de belirsizdi. Şükürler olsun ki deniz soğuk diye giremedim ama havuza cesaret edip girebildik... :)

Şansımız yaver gitmedi, o günden sonra bugüne dek giremedim ama ne denize ne de havuza. 4 gün geçti üzerinden ve tatil bitene evimize dönene dek bugünden itibaren girebileceğim havuza yeniden. Kalan günümüz 4, Salı günü öğlen itibariyle otelden ayrılacağız ama bence bu bile sorun değil. 5 gün gireceğim bu otelin havuzu bize iyi bir deneyim olacak, belki nice otellerin havuzuna da Gemlik'te girebiliriz artık. Marmara denizi de soğuk giremiyorum ben o sebeple ama havuzlarımız var bizim de... :)

Bir yerinde cesaret bir deneyimi, bir deneyim birçok fırsatı doğururmuş; bu yazımın çıkarımı da bu. Sevgilerimle... (: