31 Temmuz 2018 Salı

Datça Mı Eski Datça Mı - 07.07.2018


Marmaris'teki tatilimizin 7. günüydü, Datça'yı ve Eski Datça Evlerini gezmeye gittik, o sabah Fatma Halam ve Dürdane ablamı evlerine gitmeleri üzerine otobüsle yolculamıştık... Hazır aklımızda gezme planı varken gezelim dedik sonrasında; Ayşe Teyzem, annem, babam, Kağanım ve ben... :)

Bu yazımın başlığındaki soru; gündüz Eski Datça Evlerini, akşam üstü ve sonrasında da Datça'yı gezdiğimiz üzere günün sonunda kendiliğinden ortaya çıktı... Bol resimli bir yazı oldu baştan haber vereyim. Bir de başlıktaki soruya baştan cevabım; Datça'nın gerek yemek gerekse de sahil kenarı hediyelik eşya bölümleri bol el emeği içerikli olsa dahi genelinde aşırı pahalı bir fiyat biçimleri mevcuttu. El emeğine bir ölçüde tamam diyorum ama sahil kenarında bütçemize uygun yemek yiyecek bir yer bulamadık. Düşündük de, çoğu yeri de tıklım tıklım dolu idi. Biz Datça'nın içerki kısımlarında bir pideci bulduk da oturabildik. Hal böyle olunca düşünüyor insan, bu çifte standart da neyin nesi??

Datça gezimize puan tablomda bir bu durumlar için kırdım puanı, tatil beldesi olarak 10 üzerinden 8 aldı bizden. :) İyi okumalar...


Datça, bizim otelimizin bulunduğu bölgeden 40 km uzaklıkta idi. Ayşe teyzemin çok virajlı diye hatırladığı yol, hatırladığı kadar değilse de virajlı idi. Eğlenceli bir yolculuktu, havanın sıcak olmasına rağmen hem de... Yolu öyle güzeldi ki; deniz bir sağ tarafınıza geçiyor, bir sol tarafınıza. Mersin'den Antalya'ya eski sahil yolu gibi, ama daha katlanılabilir virajlısı ve eğlencelisi diyebilirim yani... :)

Eski Datça'dan başladık gezmeye önce...


Eski Datça'ya varabilmek için önce Datça'ya geçiyorsunuz ama oradan da yolu kaçırmadan Eski Datça'ya doğru giden yolu bulmanız gerek. Biz bilmediğimiz için yolu, haritada aratmıştık giderken ve haritada "Eski Datça" diye bir yer gözükmemekte. Eski Datça'yı, haritada "Eski Datça Evleri" yazan yere yönelerek bulabildik. Tabelasını da öyle bulabildik. 

Üstteki fotoğrafı da bu yazım için çektik, özel. Oraya "Yıllar Geçerken" yazarım dedim, bu yazıyı yazarken "Eski Datça" yazar ve eklerim dedim. Eski Datça Evlerine girdiğimiz ara sokaklardan birinde bomboş bir tabela idi kendisi, acaba hangi ailenin ismi veya hangi küçük pansiyonun ismi için oraya monte edildi? :)

Eski Datça Evleri'nin bulunduğu bölgeye giderken, arnavut kaldırım taşlı sokaklar olacağını bekliyordum ve biliyordum da ama sokaklarının bu kadar dar olacağını tahmin etmiyordum. Bir engellinin gidip de rahatlıkla gezebileceği yer değil, gezmek istedikten sonra gidilir ama o arabanın tıngırdaması öyle yorucu geliyor ki bana çok fazla olunca. Eski Datça'dan çıkana kadar, eski datça evlerinin bulunduğu bölgenin çok da geniş olmaması artı bir durum oldu bizim için. 

Tahmin edersiniz ki arabalar giremiyor, bir yere kadar giriliyor. Kırmızı beyaz çizgili yol kapatıcı demirlerden konulmuş yolların ortasına ama ihtiyaç dahilinde açılan bir sistem ile duruyor bu birkaç bölgede. Biz tabiri caizse, arka tarafından girip, iki sefer bu duba diyebileceğimiz engelleri açtık da, El Sanatları Sokağı'na giden yolun, ön giriş tarafına koyduk arabamızı ve engelli akülü arabamı öyle kurdu babam... 


Bir küçük cafenin merdivenleri üst resimde fotoğraf çekindiğimiz yer; akülü sandalyemi kurup getirene dek, o merdivene oturtmasını rica etmiştim babamdan. Babam arabamızı uygun yere parkedip, akülü sandalyemi kurana dek orada fotoğraf çekinmelerime başladım. Bu yazıma hepsini koyamadım o fotoğraflarımın ama kendi fotoğraflarımı kendim de çekmiştim orada. :) Sonra babamlarla toplu ikili derken fotoğrafları oralarda çekinmeye başladık işte... Girişte Ayşe teyzemin üst resimde basamaklarında oturduğunu gördünüz üzere mavi panjurları olan bir küçük dükkan vardı. Eski Datça'da geçimini sürdürmeye devam edenler, el emeğine bağlamışlar geçimlerini. Hakları da var, hem güzel hem de uygun fiyatlı ürünler bulabilmesi mümkün bir bölge idi bizce...


Yeğenim Kağan; o gün doğum günü idi ve Fatma halamları sabahına uğurlamadan önce bir gece öncesinden pastasını kesmiştik otelde. Bu Datça gezisi, bilhassa Kağanım içindi bir de... Yeğenimin ise o gün en çok kullandığı ve benimse hayret ettiğim cümlesi "Teyzecim, benim bir de böyle fotoğrafımı çeker misin?" idi. :) Üstteki fotoğraf ilk fotoğraflar dizisi idi ama o gün, Kağan hadi fotoğraf çekilelim ya da fotoğraf çekiyoruz demedim hiç. :)

Hani hep sosyal medyada görürdüm; "evet çok renkli evler ve de çok güzeller, ama herkes mi çok fotoğraf çekinir de döner şuradan?" diye sorgulardım, ciddi anlamda fotoğraf çekinmeye davet eden hem çok küçük bir yer hem de çok iyi yapılanmış bir albenisi oluşturulmuş bir yermiş meğer Eski Datça... Böyle hissettirdi, çünkü Datça'nın sahiline inme fırsatı da bulduk -orada akşamüstü bulunmamızın etkisi de olabilir tabi ama- Datça bu açıdan daha geniş alana sahip ama Eski Datça'da çekindiğimiz fotoğrafların üçte birini çekinemedik... :)


Eski Datça'ya arka tarafından girerken; "daha doğrusu sanırım o yol oraların köyleri veya mandıralarına giden yoldu", geri dönüp Eski Datça Evlerine yöneldiğimizde, çoğu kapıda begonvillerin bulunduğunu gördük. Kaş tarafında da gördüğümüz üzere, böyle evlerin dış kapılarında yetiştirdikleri çiçekler, bana canlılık veriyor o eve gibi geliyor...

Böyle gördüğümüz evlerden ilki bu üstteki resimdeki evdi. Annemleri arabadan indirip onlar yürür ve çevreyi beni de indirebilecekleri yer açısından gözlemleyecek iken, arkalarından takip ediyorduk babamla; öyle iken poz verdirip çektik üstteki annemin resmini... :) Canım annem mor begonvillere daha da canlılık katmış, maşallah... <3


Eski Datça'nın eksi bir noktasını söyleyecek olursam, tek bir engelli rampası olan cafesi vardı; Orhan'ın Yeri isminde... Onun haricinde her yer, sanırım bir yer daha hariç, engellilerin kolaylıkla girebileceği yeri olmayan cafeler, butik otel tarzı yerler ve pansiyonlar idi. Evet bunu çok görmedim oraya, olabildiğince eski tutulabilmek için birçok şey yapılmamış yenilik anlamında; yolları ve de cafeteryaların yanına engelli rampası yapmayacak kadar. Ama Eski Datça Evlerinin kıyı kesimine doğru geldiğimizde, yeni ev inşaatlarını gördük ki; bu yeni evler, eski datça evleriin yapısına benzetilmeye çalışılıyordu. Bu da demektir ki, yakın zamanda eski diye bir şeyin kalmadığı yerleri de olacak ve belki engellilerin de daha rahat gezip oturabildiği yerler olacak... 

Şu an için Orhan'ın Yeri isimli bir yer vardı bizim girebildiğimiz ve gözlemleyebildiğimiz kadarıyla. Ki onun da engelli rampası biraz dengesiz idi; ama gözlerine ilişti bu durum, düzeltilir zamanla o da inşallah... 

Biz Orhan'ın Yeri'ne girip Ballı-Bademli Gözleme'sini yedik ve de demleme çaylarını içtik. Ballı Bademli Gözlemeleri iyi ama benim damak tadıma pek uygun değildi yine de, bana tatlı mı tuzlu mu karar verilememiş bir gözleme hissi verdi. Ama Eski Datça'ya gidenlerin en çok yediği ve önerileni, Ballı Bademli Gözlemesi imiş... 

Orhan'ın Yeri'nde; masaları altı ağaçtan, üstü mermerden olmasıyla göz alıcı idi. Yeşilçam Hatırası kısmı vardı orası hoşumuza gitti, annemleri orada fotoğraf çektim ve sonra gezimize devam ettik işte... :)


Ayşe Teyzemi ve Kağanı çektiğim çok resim var Eski Datça'da, bir de kendimi çektirdiğim. Kağan Eski Datça Evlerinin orada köpekleri sevmeye çok gönüllü idi ve pek köpeklere korkusundan yanaşmayan bir çocuk olmadığı için bu durum da beni şaşırttı... İstiyorum ki hayvan sever biri olsun, seviyor ama bazısından da korkuyor. Evde büyüyen çocuklar olmalarından ötürü gelişen bir durum olduğunu düşünüyorum bunun... Datça ve Eski Datça kedileri ile anılan bir yer imiş bir de, bu da garip ama hoş bir ayrıntı idi... 

Çoğu dükkanın önünde ya bir köpek kedi vardı bir ara. Bir diğer kısmında da masa ve sandalye vardı. Herkes bulduğu çoğu alternatif fotoğraf çekinme yerlerinde duruyor ve fotoğraf çektiriyordu... El yapımı takılara ve de ev süslerine baktığımızda ise; en çok kapı süsleri, rüzgarlık ve de yemeniler çokluktaydı. 

Kapı süsleri diyorum ya hani; ya keçe ve polar kumaştan kesilen şekilleri birleştirme ya da iğne oyası ile yapılmışlardan bahsediyorum. Mesela geçen hafta Derya'nın Dünyası programında yapılan bir kapı süsü, polar kumaştan kesilerek yapılanlara örnekti. Linkine buradan ulaşabilirsiniz... :) 


Eski Datça'da çekilirken fotoğraflara bakamadım ama oradan geldiğimden sonra baktığım her fotoğrafta, güzel çıkmayacağını bilsem de verdiğim pozların neredeyse hepsinin güzel çıktığını gördüm. Ara sokak, dar sokak dediğimiz kısımlarda; güneş bir doğuyor bir batıyor sanki. Bu durum da, gölgelerin oyunuyla beraber, güzel ve doğal fotoğraf çekim stüdyosu sunuyor size; biz orada iken düğün fotoğraflarını çekmeye gelen damat ve geline de rastladık zaten... En az benim üstteki iki fotoğrafım kadar gölgelendirmeleri ve doğallığıyla, onların da fotoğrafları güzel olmuştur diyorum. :P


Hoşumuza giden bir diğer nokta, en ufak dükkanın bile önünde bir sanat icraa etmişler; renklerin uyumu ile, bir küçük çerçeve veya bir raf düzeneği ile ellerinden geleni yapmışlar. Mesela üstteki resimde babamın fotoğrafını çektiğimiz yer, bir el işi dükkanı önü. Kendi el emeğini sergileyen bir kadının dükkanı idi ve sanırım bu dükkanın içinde idi, girişinde İstanbul Destanı ile sizi karşılayan duvar... 


Girişinde Bedri Rahmi'nin İstanbul Destanı'nın yazılı olduğu o duvar bu idi işte... :)



Velhasıl Eski Datça'dan saat akşama doğru 17.00 olduğu sırada ayrıldık ve bu güzel pozlar ve de anılarla beraber merkezdeki Datça'ya doğru yol aldık... :) Bir de unutmadan Eski Datça'da Bademli, ballı ve de kekikli ürünlerin çoğunlukla satıldığını söylemeden geçmeyeyim. Balın 4 çeşidi var (Kekik balı, çiçek balı, çam balı ve karakovan balı), zeytinli, zeytinyağlı ürünleri ve de bademli ürünleri de birkaç oranın merkezi ismi bulunan dükkanlarında mevcuttu... 

Ve Gelelim Datça'ya, yani Yeni Datça dediklerine...



Datça'ya vardığımızda, gündüz vakti daha erken saatlerde de orada bulunmak isteyebileceğimi hissettim. Eski Datça'da geç vakitlerde gezemezdik gittiğimizde ama sahilini gezdiğimiz Datça'ya biraz daha fazla vakit ayırıp da bir de sadece orası için gidilebilir. Biz tüm akşamımızı orada geçirdik ama biraz yemek yiyecek bir yer bulalım ve de uygun olsun diye araştırırken, biraz öncesinde de gezdik ama açlığımız daha baskın çıktı tabii sonra. Hava da kararınca, yemeğe daha çok odaklandık... :)


Amfi Tiyatro'suna gittik önce, olabildiğince küçük bir Amfi Tiyatro imiş ama kapsadığı alan parkıyla beraber orta büyüklükte idi de aynı zamanda... Ben engelli rampasının dikliği ve dönüş yerinin üst kolajda görünen darlığı sebebiyle çıkamadım içini görmek için... Amfi Tiyatro'suna baktıktan sonra, sahili gezdik ve biraz el işleri bölümüne bakıp birkaç bir şey aldıktan sonra yemek yiyebileceğimiz bir yer aradık... 

Sahil kenarında bulunan yerlerin çoğu, kumsalda veya denizin içinde bulunan masalara servis yapılan restaurantlar idi. Evet konsept, yazlık bir beldeye göre oldukça şık ama bütçeye uygun olan tek bir restaurant'ı neredeyse yok idi... Hal böyle olunca, biz biraz sahil kenarındaki restaurantlar bölümünü inceleyip, Datça'nın iç kısımlarına yeniden yöneldik ve neyse ki güzel bir pideci bulduk. Adı "Cumhuriyet Pide ve Lahmacun" idi. Masaya birkaç çeşit pide sipariş edip, afiyetle yedik ve sona kaldı ama patlıcanlı pidesini en son deneyebildik. Tok karna yemese idik, en beğeneceğim pide çeşitlerinden biri olacağına emindim ama sonraya kaldı işte... :) İlk başta nasıl acıktı isek, işimizi şansa bırakmak istemedik herhalde... 

Üstteki kolajda altta bulunan iki resme gelince; ışıklandırılmış bir ağaç vardı, yemeğimizi yedikten sonra biraz yediklerimizi eritmek için yavaş yavaş sahil tarafından adımlayarak arabaya doğru ilerledik bu sefer de. O sırada da cıvıl cıvıl meydanda, ışıklarıyla beni çağıran bu ağacın altında fotoğraf çekindik... :) 


Arabaya gider iken, hepimizin yorgunluğu bir yana, Kağanımın baygın halleri yine bir komedi idi; arabaya binince de uyudu kuzum zaten... Datça'dan dönerken, arabada hem uyuyup hem de konuşmaya çalıştığım anlarım var. Arabadan inip otele girip odaya çıkmam daha zor olacağına uyumamak için direnmek daha mantıklı diye direndiğim anlarımı unutamıyorum hala... :))

Ve üstteki fotoğrafı bana çektiren, "Everyday Holiday" yazısı idi; akşama doğru Datça'ya gittiğimizde, sahile inerken gördüğümüz o restaurantta yazanın anlamı, "günlük tatil" ama bize her gün tatil gibisinden bir düşüncede hissettirmişti. Günlük tatilimiz, yani Datça gezimiz; işte böyle fotoğraflara ve anılara sahip oldu... Marmaris tatilimden hatırlayacağım en güzel sahil gezisi idi... Yanımdakilerle daha sevimli ve eğlenceli idi, iyi ki gittik gördük gezdik. :)

Beni okuduğunuz ve siz de benimle beraber gezdiğiniz için, teşekkürlerim ve sevgilerimle... (:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bloğuma hoşgeldiniz. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

İnşallah beni yorumlarınızdan mahrum bırakmazsınız... :)