31 Mart 2013 Pazar

Yapmak İstediklerimin Listesi



Bu Resimle itiraf edebilirim ki; Kylie Minogue sever biriyim. Kıvırcık veya dalgalı saç daha çok yakışıyor ona. Bu sebeple eski hallerini daha çok seviyorum diyebiliriz. :)


Her insanın hayatta yapmak istediklerinin listesi vardır; ya kağıtta yazılı ya da kafasında kurduğu hayallerinde saklı... Ölmeden önce demek istemiyorum çünkü olumsuz bir düşünce gibi geliyor bana. Saçma da olsa, hayatta iken yapmak istediklerimin listesi demek daha iyi geliyor kulağa. :)

Ne diyordum, evet benim de yapmak istediklerimin bir listesi var. Üstelik Allah izin verirse, bu sene yapmak istediklerimin listesini de yazıya dökmüştüm yılbaşında; hem bloğuma yılbaşı yazımda hem de her an elimin altında olabilecek bir köşede bulunmakta şimdi. Yılbaşı yazıma buradan ulaşabilirsiniz... :)


Gelelim benim Hayatta İken Yapmak İstediklerimin Listesine... Bu listenin içinde gerçekleştirdiklerim de var esasında, onları da yazacağım. Ve güncel bir yazı olacak, yani umarım. Gerçekleştirdikçe, üstünü karalayacağım ve zaman zaman da ekleyeceğim maddelerin olacağı bir liste...


Hayatta İken Yapmak İstediklerimin Listesi; (Ailemle sağlık ve mutluluk içinde yaşarken); 

1. Kitap Yazmak; (Küçüklüğümden beri kurduğum ve gerçekleştirmeyi çok istediğim bir hayal. Gerçekleştirebilir miyim bilmem, ancak gerçekleşmese de yazmaktan vazgeçmeyeceğimi biliyorum)

2. Dil Öğrenmek; Neredeyse ana dilim kadar konuşabildiğim bir dil bilmeyi istiyorum.

3. Hz. Mevlana'nın kabrini ziyaret etmek; Bu, bu yaz (2013) gerçekleştirdiğimiz bir hayalimizdi annemle. Bu listenin yazımının bitiminden sonra, gecikmiş bir yazı yazmam gerekecek. 

4. Sahil kenarında veya herhangi bir açık alanda, sevdiklerimle toplanıp ateş yakmak ve şarkı söylemek... (Bu da neredeyse küçüklükten bir hayalim)

5. Azerbeycan'a veya İtalya'ya Gitmek; İkisi de çok gerçekleşmesini istediğim hayal, ama İtalya'nın yeri çok ama çok başka. İtalya'ya gitmeyi daha çok istiyorum, ayağa kalkıp sokaklarında kaybolana dek dolaşmayı da çok istiyorum...

6. Tekne Turuna Katılmak... ; ilk tekne turumu 2016 yazında gerçekleştirdik, kalın mavi yazıya tıklayarak bunun yazısına ulaşabilirsiniz. :) İki kez de bu yaz tekne turuna çıkmak nasip oldu, yazıları burada ve burada...

7. Eskisi Kadar Zayıflamak ve Sağlıklı Beslenme Düzenini Oturtmak;
Ki bunun için çok uğraşıyorum. :)

8. Kahraman Tazeoğlu ile Tanışmak ve Kitabını imzalatmak; Hatırlayacak olursanız, bu seneki Kitap Fuarında gerçekleştirebildiğim hayallerden biri. Annem ve Babam iyiki varsınız... :) 

9. Bir fotoğraf çekiminin başrolünde olmak; Buna biraz daha zaman var. :)


10. İtalyanca öğrenmek

11. İstanbul'a gidip İstinye Sahilinde turlamak;
Bunun hikayesi acayip aslında. Bu listeye girmesine, İstinye için yazılmış olan şiirler sebep oldular. :) 


12. Anıtkabir'i Ziyarete gitmek ve Çiçek Bırakmak; Küçüklüğümde gitmiş olsam da net hatırladığımı söyleyemem.

13. Gitar Öğrenmek; Belki şimdilik bir düş bu ama...

14. Sevdiğim Filmlerden Oluşan Bir Film Arşivi Oluşturmak...


15. Gerçek Aşkı Ve Sevgiyi Bulmak...

16. Cem Adrian Konserine Gitmek

...

Bu Listenin Devamı Gelecek. Gerçekleştirildikçe maddelerin renkleri maviye döndürülecek. Umarım bir çok maddeyi mavi renge döndürebilirim. :) 

Sevgilerimle...

Ya sizin, yapmak istediklerinizin listesinin en belirgin maddeleri neler??? :)) 


29 Mart 2013 Cuma

Kilo Verme Maratonum #4 - Yol Almaya Devam


Kilo Verme Maratonum yazı serimin önceki yazılarını burada bulabilirsiniz...

1 hafta daha geçti, maratonda sürekliliği sağlayalı bu hafta ile beraber 4 hafta oldu. Yani 1 aydır, düzenli besleniyorum. Her ne kadar yazımın adı "Kilo Verme Maratonum" olsa da, bu maratonun bir diğer amacı bundan sonra hayat boyu sağlıklı beslenmek adına...

Bu haftaki yazımda güzel haberler vereceğim sizlere. 1 aydır değişen bir şeyler var ki, bunlar beni hem mutlu ediyor hem de kendime ve sağlığıma karşı daha sorumlu hissettiriyor.


Not: Lıv Tyler Güzelliğine ve gülümsemesine hayran kaldığım oyunculardan. Bu yazıya da gayet uyum sağladı bence... :)

Bu 1 ayda neler mi değişti? Buyrun bakalım neler olmuş;

-Birkaç haftadır, yeme alışkanlığım ve yemek sonrası hissettiklerim değişti. Bu benim için çok olumlu. Zira eskiden acıkmamak için karnımı tıka basa doyururdum. Bu yanlışın farkına vardırıldım. Annem ile karar aldık. Şimdi tıka basa yemektense, doyana kadar yiyip acıkmayı göze alıyorum. Eğer açlık hissedersem de, 1 kase yoğurt ile karnımı doyuruyorum.

-Eskiden acıkmak sorundu benim için. Çünkü yatarken karnım acıkabiliyordu çok sık olmasa da. Ya da ara sıra da olsa birkaç lokma yeme ihtiyacım oluyordu. Ancak şimdi şimdi bir düzen oturttukça bu acıkmalarım azaldı. Bu sebepten mutluyum.

-Kendimi biraz da olsa hafif hissediyorum 1 haftadır. Ya tamam daha ne kilo verdin ki, diyeceksiniz. Düzen oturdu ondan mı, kendimi mi rahat hissediyorum artık bilmiyorum. Ama bir şeylerin düzelmeye başladığını hissediyorum. :)

-Egzersizlerimi aksatmamaya gayret ediyorum. Yaklaşık 2 hafta oldu egzersizlerimi aksatmadan uygulama girişimlerim. Ve sanırım başarılı da olacağım. Sadece hala sürünme egzersizlerime başlayamadım, buna sebep olarak da nefesimin henüz yeterli olamayacağını düşünüyorum. Ama bu hafta yapacaklarımın arasına aldım onu da...

-Bir de son olarak, beyaz ekmek yemeyi kestiğimi eklemeyi unuttuğumu farkettim. Ablamlara geleli 10'undan bu yana, yani 2 haftadır, tam tahıllı ekmek yiyorum. İnanır mısınız bilmem, daha doyurucu gelmeye başladı. Oysa bir zamanlar sevmediğim bir ekmek türüydü.




Bu Hafta;
Bu haftayı değerlendirirsek, itiraf ediyorum dün öğlen canım hamur işi çekti, ve birkaç parça hamur işi yedim. Ancak öğlen, biraz da doyduğum için, akşamı hafif yiyerek geçirdim. Ve kendim uyuyana kadar acıkmadığıma şaşırdım. Azıcık pişmanlık var üzerimde, ancak bir daha yapmam olur biter diyerek geçiyorum bu konuyu. Bunca yaşadığım gelişme için ödül olsun bana. :)

Ama tüm haftaya bakacak olursak, beslenme yönünden az sorun yaşadığım bir haftaydı. Gittikçe alışıyorum sanırım. :)

Durum Değerlendirmesi; 

Tüm bu gelişmelerin yanında, geçmişte biri bana; "İleride o yediğin cips'i, içtiğin cola'yı bırakacaksın, kendi kararının büyük etkisi olarak sağlıklı beslenmeye başlayacaksın ve tüm bunlara sebep ileride hastalığının ilerlemesi ve bu sebeple kilo alman olacak." diye, "Yok daha neler." derdim. Çünkü beslenmeme fazlasıyla annem dikkat ettiği için, ben biraz yasak olan şeylere meyilli ve istekliydim. Bu yüzden Cips'i ve Kola'yı bırakabileceğimi hiç düşünemezdim... :)

Evet bu haftanın yazısını da bitirebiliriz böylece. Daha çok rahatlamayı dileyerek ve bu hafta yerde sürünme egzersizlerime başlamayı deneyeceğimi bildirerek bu yazıyı bitirebilirim. :)


Tabii bir resimle bitiriyorum yazıyı. Bu benim eski zayıf hallerimden. Ama bu yaklaşık 2-3 sene öncesinden. Böyle olmak için çabalıyorum şimdilerde... :) İnşallah olacağım da. :)

Sevgilerimle... :)

27 Mart 2013 Çarşamba

Bu Sıralar


Bu sıra yine boşladım bloğumu biliyorum. Ancak 3 gündür içimde hiçbir şey yapmama isteği çöreklendi, ders çalışma esnalarımda bir türlü odaklanamıyorum. Ondan öncesinde de malum haftasonuydu, ailecek vakit geçirdik. Bu sıralar sadece kitap okumak ve yaşam belirtisi veren hareketlerden (Yemek yemek, su içmek, tv seyretmek gibi tembel işleri) başka bir şey yapmak istemiyorum. :))

Bu sebeplerden ötürü yazamadım bir süredir. Ne yaptıklarıma bakıyorum şöyle de; Annemle beraber yiğenim Kağan ile uğraşırken zaman hızla geçiyor. Ve bu sıra odaklanamadığım derslerimle başım belada...


Bir süredir elimde sürünen İtalyanca Aşk Başkadır'ı bitirmek üzereyim, birçok şeyin fotoğrafını çekmeyi seviyorum... Dışarıda iken önüme geçen bir çocuğun da, elimde okuduğum kitabın da...


Ders çalışmaya gayret etmekte ama bir türlü başaramamaktayım bu sıralar. Dedim ya biraz derslerle başım belada. Bir de neden bilmiyorum, kafamda bir sürü olaylar ve hayallerle geçiriyorum çoğu zamanımı bu sıra, normalden daha çok... Bu Resim zoraki çalışmalarımdan bir kare, ancak başarmış görünüyorum sanki de mi? 


Bu da ders çalışma çabalarımdan bir an. Akıllı defterimin sayfalarının üstünde ünlü düşünürlerin sözleri bulunmakta, alt kısmında ise düşünürlerin kısa biyografileri. Bu söz de benim felsefe dersinden aklımda kalan en sevdiğim sözlerden biridir... :) Ve odaklanma sorununu bu sözden sonra iyice yaşadım o an. Neyse ki konuyu bitirmiştim. :)

Sanıyorum ders çalışmaya uğraşıpta başaramamamın nedeni ve isteksizliğimin nedeni, bunca yıl okumak ve sınavdan çıkıp sınava girmek. E bir de şimdi onca sene örgün öğretim gördükten sonra zor geliyor olabilir Açıköğretim. Benim düşüncem bu yönde en azından. Ama geçici olduğunu hissediyorum bunun. Sebebi sadece yorgunluk...


Geçtiğimiz Haftasonu güzeldi yine, bu haftaya her ne kadar sebepsiz bir yorgunlukla ve isteksizlikle başlamış olsam da... :) Ailemle beraber geçirdiğim her an gibi, çok değerliydi yine...


Yiğenimin ilk kez saçı kesildi bu haftasonu. Babam berbere götürüp, düzelttirdi saçlarını. Aslında hiç kestirilmeyecekti, uzasın diye. Ancak Saçları rahat vermiyordu, gözlerine giriyordu. Bundan sonra uzayacak saçları. Farkettik ki, saçları düzelttirilince tam erkek oldu. (Maşallah yiğenime) :)




Ve Cumartesi günü Carrefour'daydık, kısa bir süreliğine de olsa gezmeye gittik akşamüstü. Ben topluluk içindeyken, daha çok hayallere dalarım. Resim çekip o an'a bakarak iyice düşünürüm diye düşünmüştüm, Avm'den birçok an görüntüledim. Ama istediğim gibi resmi çekemedim. Ancak resimlerden birini düzenleyince hissettiklerimi anlatabilir diye düşündüm.

Hissettiklerim garipti bana göre. Topluluğun bulunduğu bir yerde, birçoğumuz düşünürüz; Bir insan topluluğu ve hepsinin ayrı ayrı dertleri ve hayat hikayeleri var. Hep aklıma gelen bu şeyler, bu Cumartesi daha yoğundu. Hayatları hakkında hayal kurdum, düşündüm. Nedensiz ve sebepsiz bir davranıştı... Ama bu düşünceler beni başka bir şeylerin merakına da daldırdı sonra, kendim ile ilgili. Ve sonra yine hayaller... Belki birgün açılırım burada, o içimdekileri dökerim... :)

İşte bloğuma yazamadığım 6 gün böyle geçti, Cuma gününden bu güne... Bir sonraki yazıda Görüşmek Dileğimle. Sevgilerimle... :)



21 Mart 2013 Perşembe

Diziler Hakkında #1 Gençliğimizin Dizileri...


Gençliğimizde diyebileceğim kadar bir süredir eskisi kadar güzel gençlik dizileri kalmadı. O yüzden bu yazıya "Gençliğimizin Dizileri" adını verdim. Oysa gençlik dizilerine de ihtiyaç duyulduğunu düşünüyorum ben.

Sizde benim gibi gençlik dizilerini, biraz komedi, biraz ders, biraz hüzün, biraz enerji kokan şeyleri aramıyor musunuz? Ne yalan söyleyim ben çok arıyorum. Zamanında neredeyse günde 1 saatimi dolduracak kadar gençlik dizileri izlediğimi hatırlıyorum ben. Okuldan eve geldiğimde bir gençlik dizisi başlardı, hem izlerdim hem de dinlenirdim.


Geçmişten Günümüze...

En eski olarak hatırladığım; bir Çılgın Bediş vardı, akıllara zarar. Ne eğlenir, ne gülerdik. Oktay'a yapmadığı kalmamıştı, (Oktay, Bediş'in sevdiği çocuk) hem sevdiğinden hem de deli gibi kıskandığından. Hatırlayan olur ama, hatırlamayan da olabilir; Çılgın Bediş'i Yonca Evcimik oynardı. Yonca Evcimik'in şöhreti yakaladığı zamanlardı o zaman. :) Çok güzel bir diziydi.


Çılgın Bediş'i hatırlamayanlar ya da bir daha izlemek isteyenler için, Çılgın Bediş'in Jenerik Müziği...

Sonra sırasıyla hatırlamıyor olabilirim ama; Hayat Bilgisi vardı. Belki çok çok sonrasıydı ama, baya tutundu o da. Yeri gelince de bitti tabii ki.

Ardından bir Acemi Cadı, Öncesinde Kampüsistan, Lise Defteri. Sanırım en çok sevdiklerimden biri de Lise Defteriydi. Konuyu güzel oturtmuşlardı. Her Gençlik dizisinde ve her okulda olduğu gibi Lise Defteri'nin de diğerlerinin de çatlağı boldu. Ben gider en çatlakları severdim. :))

Şimdiki zamanımıza yakın, elle tutulur Gençlik dizi sayısı yok denecek kadar azaldı bu sıralar. Bir Pis Yedili var, işte o kadar. Tv2'de tekrarları verilen Kavak Yelleri var bir de.

Sanırım eskisi kadar dizi dünyamız formunu düşürdü gözden. Güzel denecek kadar diziler var elbet. Ama gençliğe ve komedi isteyen kesime hitap edecek pek dizi kalmadı eskisi kadar. Oysa komediye o kadar ihtiyacı var ki milletimizin. Kötü düşünmeyin hemen, o kadar derdin kederin arasında, hayata mola verdiğinizde akşamları, kendi kendinize gülemeseniz de bir komedi dizisi size yardımcı olsa fena mı olur ki? Haftada 1 gün veya 2 gün. Bence hiçte fena olmaz. Zaman zaman, fazla bir şey düşünmeden gülümsemeye ihtiyacımız oluyor çünkü...


Şimdilerde...




Benim komedi dalında sevdiğim iki dizi var şu an diziler arasında. Birisi Avrupa Avrupa, diğeri de Umutsuz Ev Kadınları. Ki; ikinci söylediğim yarı komedi yarı dram, yani trajik komedi. :) Avrupa Avrupa'ya gelince, son 2 haftadır sanki biraz komedi çapını düşürdü gibi. Başrollerdeki karakterin kavgaları ön planda olduğu için, biraz hüzünlere boğuldular çoğunlukta... Ama yine de favorilerim aynı; Avrupa Avrupa ve Umutsuz Ev Kadınları...

Bir de dediğim gibi Pis Yedili var. Gençler arasındaki İki zıt kutupların, iki zıt düşüncedekilerin diyaloglarını komedi şeklinde güzel ele alıyor.


Neyse diyeceğim o ki; Gençlik dizileri elden gitmemelidir bence. Kitaptan alabildiğimiz kadar bilgiyi eğitici olabilecek gençlik dizilerinden de görsel komedi çapında alabiliriz. Bence gençlik dizileri istenilse, eğitici ve araştırmacı ruhunu ortaya çıkartarak öğretici hale getirebilir. Neden olmasın ki? İsteyince her şey başarılabilir şu hayatta. Amaç, gençliğimize sahip çıkılsın. Gençliğimizi bilebilelim bizde. Sonra vay efendim, niye yabancı gençlik dizilerini izliyor bizim gençliğimiz demeyin. Niye yabancılara özeniyorlar da demeyin. Yabancılar bile gençlerine önem veriyor. Unutmamak gerek...


Aklıma nerden geldiğine gelirsek;

Ben sanırım eski gençlik dizilerini düşünerek arıyorum öyle dizileri. Hep dram üzerine dizi yapan yapımcılara seslenecek olsam; "Hayatın kendisi dram bize başka şeylerle gelin biraz da"derim ben.

Ülkemizde gençlerimizin bir kısmı ciddi anlamda o kadar kitaplara gömülüp kalıyor ki, etkinliklere katılmaya gücü olmayanların da birkaç eğlence ihtiyacını verebilmeli dizi dünyası...

Sevgilerimle... Didem KÖSE :)

19 Mart 2013 Salı

Arkadaşlık ve Dostluk Üzerine #2 - Birini Seversiniz...


Arkadaşlık ve Dostluk Üzerine #1 yazımı burada bulabilirsiniz...

Arkadaşlık ve Dostluk öyle bir olgudur ki, hayatınız her anında bulunur. Ve özellikle de zor anlarınızda sınanır dostluklarınız. Mesela birini sevdiğinizde bazen sizi sınar hayat, dostunuz ile sevdiğiniz arasında bırakır. Bazen de dostunuz birini sever. Ve en nihayetinde başlar dostluğunuz savaş vermeye...



Yani Birini Seversiniz, Ve...

Birini seversiniz, tüm dünyanız değişir birden. Önce ruh haliniz değişir, sonra dünyaya bakış açınız. Ama düşünceleriniz ve tavırlarınızın değişmesi kimi sevdiğinize ve nasıl sevdiğinize bağlıdır. Onsuz olamam artık dediğinizde değişime başlar birden tavırlarınız da… Bunun tek bir nedeni vardır, artık onsuz yaşamayı göze alamamak… Oysa ondan önce nasıl yaşanıyorsa, öyle de yaşanacaktır onsuz...

Eğer onsuz yaşamayı, yani bir önceki hayatınızı kabul edemezseniz, yavaş yavaş değişime başlıyorsunuz demektir. Önce onu kaybetmemek uğruna alışkanlıklarınızdan, davranışlardan vazgeçer, değiştirsiniz. Her şeyi onun isteğine uygun düzenlersiniz. Daha sonra onu kaybetmemek için dostlarınızla kavga edebilecek durumuna gelirsiniz. O sizi üzer, sizde o üzülmesin diye kendinizi üzersiniz... Sonra bir dostunuz gelir sizi teselli etmeye, sizse dostunuzu üzersiniz. Çünkü aşktır bu, öyle düşlersiniz.

Oysa bir söz vardır ki, aşkı en iyi tanımlayan sözdür bana göre. "Aşk sizi değiştirmeyen, size siz olma hakkı tanıyan bir kavramdır." Aşkın yapay halidir sizi değiştirme olgusuna sahip olan.

Konuşuyorum böyle ama yaşadın mı da nerden biliyorsun diyeceğinizi tahmin de edebiliyorum. Gerçek aşkı tatmadım henüz. Benim birilerine duyduğum gerçekti ama bana duyulanlar gerçek miydi bir türlü anlayamadım işte. Gençliğimin bir kısmı bu olgularla geçti belki de. Ama ben hiç değişmedim. Değişmenin kıyısına geldim, o uçuruma düşmedim. Her defasında kolumdan tutan dostlarıma sıkı sıkıya sarıldım. Hayat aşkı yaşamak için güzel bir olgu. Ama dostluk denen şeyi yaşamak, aşkın acısını örten o dostluğu yaşamak, her kişiye nasip olmuyor bunu biliyorum.

Bu yüzden şanslı olduğumu da biliyorum. Beni sevdiğine inandığım ve çok sevdiğim yakın birkaç dostum var. Onlardan birkaçını aşk sandığım duygu yüzünden kırmışlığım oldu zamanında, onlardan tekrar özür diliyorum. Arkadaşlık ve Dostluk Aile ile beraber gelir, artık biliyorum.

Ve ben derim ki Size;

Eğer yanınızda sizinle ağlayıp sizinle gülen, sizi düştüğünüz yerden kaldıran dostlarınız varsa, bırakmayın ellerini. Sıkı sıkı kavrayın, bir çocuk gibi... Dostluk; bulunduğunda bazen umursanmayan ama kaybedildiğinde bir yanınızı da kaybetmiş gibi içinizi acıtan hislerden biridir...

Ve aşk; onla da yaşanıyor, onsuz da. Onun yokluğunu bir dost doldurabiliyor. Ancak dostun yokluğunu doldurmak hiçte o kadar kolay olmuyor... Gerçek Aşka saygımız sonsuz, ancak gerçek aşkta kolay kolay bulunmuyor...



Bunlar benim beraber büyüdüğüm 4 arkadaşım. Seda, Damla, Duygu, Melike... Ve zamanında kırdığım da oldu, kırıldığımda. Tüm herşeye rağmen dostluğumuz bu zamana kadar geldi. Ve hep hayal ettiğimiz şeyler birer birer oluyor. Umarım ilerki yaşlarımızı da görürüz beraber... Şimdi bu yazıyı bitirme vakti. Ailenize ve Dostlarınıza iyi bakın... :) Sevgilerimle...

18 Mart 2013 Pazartesi

18 Mart Çanakkale Şehitlerimizi Anma Günü



 Dur Yolcu Şiiri, Eceabat'ta sizi karşılayan şiirdir Çanakkale'de. Küçüklüğümde gittiğimde iliklerime kadar işleyen ürpertiyi, hala varlığını sürdürürcesine içinize işleyen hüzünü bir kere yaşamanız gerektiğini düşündüğüm, gidilmesi gerek yerlerden biri bence Çanakkale... Şiirde de denildiği gibi; Bir Devrin Battığı Yerdir!

Bugün 18 Mart Çanakkale Şehitlerimizi Anma Günü. Mustafa Kemal Atatürk Önderliğinde savaşan onlarca vatanseverin sayesinde Çanakkale Geçilemedi. Saygıyla anıyorum ve Allahtan tüm şehitlerimize rahmet diliyorum. Nur İçinde Yatsınlar...

Tüyap Bursa Kitap Fuarından sonra, Carrefour'a gitmiştik ailecek Kağan'a ayakkabı bakmak için gezinmiştik. Ayın 16'sında. Carrefour'da 18 Mart için Nilüfer Eğitim Kurumlarının Çanakkale Geçilmez Enstalasyon Sergisi 2013 ile karşılaştık. Benim çok hoşuma gitti ve sizlerle paylaşmak için fotoğraflayabildiğim kadar fotoğrafladım...


Köpük Resim tablosu üzerine yapılan resim ve üzerine kabartma kayalıklar yapılmış. Uzaktan ve yukarıdan gerçek gibi görünen bu emek dikkatimizi çekti. Yapanların ellerine sağlık... :)


Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'ün de maketi konulmuş. Umarım görülüyor.



Küçüklüğümüzde oynadığımız maket askerler kullanılmış tablo üzerinde. Güzel düşünülüp tasarlanılmış bence. 



Sergi bu resim tablosundan ibaret değildi. Çekemediğim resimler ve Çanakkale'deki askerlerin hayat hikayeleri ve olayları anlatan tablolarda vardı...















 Ve Bursa doğumlu şehit düşen askerlerimiz unutulmamıştı. Doğum yerleri ve Ölüm yerleri de yazmaktaydı... İnegöl'de, Karacabey'de, Kestel'de verilmiş şehitlerimizin... Ben sadece, 3'ünü resimledim.
Fazla fotoğraf çekemedim. Tabloların meraklıları çoktu cidden.

Yazıma İlkokulda iken sınıfca ezberlediğimiz bir şiirle son vereceğim, Bir Çanakkale Destan Şiiiri...

Sevgilerimle...







Çanakkale Savaşı

Gülmeyiniz ey düşmanlar,                                           Türk'ün göğsü, Türk'ün kolu,
Çanakkale geçilemez.                                                 İman ile kuvvet dolu,
Bekler nice kahramanlar,                                            Aslan yurdu Gelibolu,
Çanakkale geçilemez.                                                 Çanakkale Geçilemez.

Filo, filoya dayansa,                                                    Akan kanlar dönse sele,
Yerler bomba ile yansa,                                              Conkbayır'ı geçmez ele,
Siperler kana boyansa,                                               Dünya kopup gelse bile,
Çanakkale geçilemez.                                                 Çanakkale Geçilemez.

On Sekiz Mart Zaferi’ni,                                             Birçok milletin askeri, 
Herkes tanır Türk erini,                                               Yenilerek kaçtı geri,
Ölür de vermez yerini,                                                  Anladılar Türk'ün yeri
Çanakkale geçilemez.                                                  Çanakkale Geçilemez

Ali Osman ATAK

17 Mart 2013 Pazar

Bir Fuar Yazısı... - 16.03.2013


"Sonunda Muradıma Erdim A Dostlar" diye başlamak istiyorum yazıma. Dün 2 yıldır beklediğim Fuar gezimizi yaptık Annem Babam Ve Kağan'la... :) Önceden söyleyeyim bu yazı bol resim içerebilir...

Dün Öncelikle Aöf kaydımı yenileme işimizi hallettik, Sonra da Kitap Fuarı'nın bulunduğu yere Buttim'e doğru ilerledik. Ama İçeriye girmek bir süre mümkün olamadı. Akın akın insanlar vardı, araba trafiği deseniz sıkışıktı. Girene kadar epey uğraştık...


Bu kaldırımdaki kalabalığın bir kısmıydı. Biz arabalarla yavaş yavaş ilerlerken çektim. Bir de yağmur vardı tabii...


Kitap Fuarının bulunduğu bina gözükünce yüzümdeki sevinci görmeliydiniz. :) Ancak sıkıntı daha bitmemişti. Etrafta arabayı koyabilecek tüm yerler tıklım tıklım dolu olduğundan, otopark tarafına doğru ilerlemeye devam ettik.


Otopark sorununu aşar aşmaz, ki bu 10 dakikamızı aldı; bu seferde arka kapıdan girene kadar binaya, yağmurda feci ıslanma durumu ile uğraştık... Onun üşümesini baya çektim doğrusu dün gece uyuyana kadar...  :)


Saat 14:15'ti, girebildik içeri. Burası Fuar alanının ortak salonu. Buradan salonlara ayrılıyorsunuz. Eğitim harici kitaplar sağ taraftaki salondaydı. Biz oraya yöneldik.

Ben Kahraman Tazeoğlu'nu kaçırdım sanarken, İmza Salonu bölümüne geçtiğimizde henüz gelmemiş olduğunu öğrenince bir sevindim ki sormayın. :) 1 saat gecikmeli geldi. Trafik dolayısıyla aksaklık olduğunu öğrendik sonra. Fazlasıyla heyecanlıydı diğer sevenleri de benim gibi. Geç kalmasını dert eden yoktu, bir an önce görmek istedik sadece. :)


Saat 15:00'ı geçerken geldi, Esas adam. Ve Kahraman Tazeoğlu geldikten sonra; İlk imzayı alanlardan biriydim ben. Sıraya tekerlekli sandalyeden ötürü girmem zor olduğundan, yardımcısı bana yönlendirdi önce, sağolsun.

Önce tanıştık, Sonra "Hakkınızı helal edin geç kaldım." dedi. :) Sorun değil, dedim bende. Çok kibardı, çok güler yüzlüydü. Onunla tanışmak çok güzeldi. Önemli değildi geç kalması, görmek tanışabilmek güzeldi. Onunla tanıştım, bir muradıma erdim böylece. 


 Önce Kıyısızlar Kitabını imzalattırdım, Sonra da fotoğraf çekindik. :) Dünden beri diyorum ki; keşke daha fazla konuşabilme imkanımız olsaydı. (Fotoğraftakiler, Kahraman Tazeoğlu, Ben ve Annem...) :)

Kahraman Tazeoğlu'na tanıştığıma memnun olduğumu söyleyip, ayrılmak zorunda kaldık. Ama bu hayranlık bitmez, görüşünce onu anladım. :)

Fuarda gezinmelerimize devam ettik sonra. Bir sürü kitabın bulunduğu bir salonda bulunmak hem çok güzel, hem de çok zor. Hem hepsine bakmak istiyorsunuz kitapların, hem de bir süre sonra hepsine bakamayacağınızı anlıyorsunuz. Çok güzel bir gündü dün, kitapla dolu dolu geçen bir gündü. :)



İmza Salonunda Esra Erol vardı bir de. Ki onun da imza bekleyen seveni çoktu. Salona sığamadılar. Biz önce gidip kitabımızı aldık, sonra da güvenlikten rica edip imzalattık. Esra Erol'u görünce çok şaşırdım. O kadar zayıftı ki, ekran kilolu gösteriyor dedikleri gerçekmiş onu anladık. :) Çok güzel ve mütevazi bir bayandı. 

Esra Erol'un Kara Duvak kitabını aldık. Merakla okuma sırasının gelmesini bekliyorum. Bir an önce kitaplarıma gömülmeliyim... :)

Daha Sonra yayınevleri gezilerimize geri döndük. Uygun fiyatlar vardı, ancak pahalı kitaplar da bulunmaktaydı. Aklımdan "Kristin Hannah kitaplarını ucuza bulmak mümkün olur." diye geçirmiştim ama, kısmet olmadı. Maalesef orada da pahalıydı. İnternetten alacağım yine. Ama çok güzel kitaplar da aldım. :) (Bir ara aldığım kitaplardan bahsedeceğim.) 



Aldığım kitapların ardından, Ezgi Kitabevi'ni sona bırakmıştım planımda. Orada Üstün Dökmen'in olduğundan haberdardım. Gidip kitabımı aldım, Kelebekler Ve İnsanlar kitabını; Sonra da küçük de olsa bir sohbet imkanı bulduk. Üstün Dökmen de çok ilgili ve güler yüzlüydü... :)

Üstün Dökmen ile el sıkışıp, fuardaki zamanımızı sonlandırmaya doğru adım attık. Standların arasından çıkışa doğru baka baka yöneldik. :)


Bu da çıkış yolumuzdan bir görüntü... :))


Günün Değerlendirmesi Diyecek Olursam;

- Annem, Babam ve Kağan'la, Fuar'ı, sonrasında da ablamın çalıştığı işyerinin arkasındaki AVM'ye giderek Kağan'a ayakkabı almak için gezindik. Ve sonrasında ablam ve eniştem işten çıkıp geldiler AVM'ye. Gezinip eve döndük. Ailemle geçirdiğim çok ama çok güzel bir gündü yine. :)

- Fuarda; 3 değerli insanla tanıştım dün. Açıkçası Esra Erol ile tanışmak aklımın ucunda yoktu. O gün orada olacağını bilmiyordum, gidene kadar. Annemler alalım mı kitabını ve imzasını diyince tanışmak istedim açıkçası. Ki Tv'den izlediğim ve enerjisini sevdiğim bir bayan. Tanıştığıma da memnun oldum. :)

- Üstün Dökmen Ve Kahraman Tazeoğlu eş değer zamanlardan beri tanıdığım takip ettiğim kişilerdi. Severek izlediğim Üstün Dökmen, özü sözü güzel adam ile tanışmak çok güzeldi. :)

- Ve Kahraman Tazeoğlu son 3-4 yıldır şiirlerini sözlerini ve kitaplarını okuduğum, internetten takip ettiğim biriydi. Şimdi kendisini görmüş olmak benim için çok güzel bir anı olarak kalacak hafızamda. Bir gün yeniden karşılaşmayı çok isterim, mümkün olursa... :)

Az kaldı unutuyordum. Bir de günün sonunda, birçok kitap ile fuardan mutlu ayrılan Dido vardı. :) 


"Yine bir sürü kitabım oldu, Sağol Annecim ve Babacım" Gülümsemesi  (Babamın objektifinden) :)

İşte böyle güzel bir günü anlattım sizlere. Kitaplarla ve Ailemle dolu dolu geçirdiğim bir günü... Ailem, sevdiklerim yanımda ve sağlığımız ve huzurumuz yerinde oldukça, böyle nice günler geçireceğimize inanıyorum. 

Bir Fuar Yazımın sonuna geldik. :) Beni okuduğunuz için teşekkür ederim. Sevgilerimle... :)


Daha Fazla Fotoğraf için İnstagram adresime buradan ulaşabilirsiniz... 

15 Mart 2013 Cuma

Fuar Gezimize Son 1 Gün



Yarın Annem, Babam, Kağan ve Benim için Fuar Günü... :) Geçen hafta bahsetmiştim, Bursa 11. Tüyap Kitap Fuarı Başlıyor... adlı yazımda. Burada bulabilirsiniz.

Fuar başlayalı 1 hafta oluyor yarın. :) Pazar günü de kapanıyor fuar.  Ve ben şu an yarın için iyice heyecanlandım. Bugün babam bilardo maçından sonra, buraya yani ablamlara geliyor. Ve haftasonu yine bizimle. :) Bu arada bu haftasonu burada ilk haftamızı da dolduruyoruz. 1 hafta nasıl da çabuk geçti değil mi?


Yarın Fuarın İmza günü listesine göre; birkaç yıldır şiirlerinin, kitaplarının ve sesinin hayranı olduğum Kahraman Tazeoğlu ile, Ve Küçük Şeyler Programı ile tanıdığım sohbeti güzel Üstün Dökmen ile tanışacağım. Bu iki yazarla ve onlarca yayının kitaplarıyla dolu fuar salonuna kavuşacağıma seviniyorum. Kitap Fuarları en güzel yerlerden biri bence, kitapevleri gibi... :))

Umarım yarını fotoğraflarla ve imzalı kitaplarımla yazabilirim fuar yazımı. Zira, heyecanlanıp da unutabilmem mümkün. :) Yarın benim için çok güzel bir gün olacak. Annem, Babam ve Kağan ile birarada olacak olmak bile yetiyor günümün güzel olmasına. Ki, kitaplarla dolu dolu bir gün olacak üstüne üstelik.

Bir de Aöf Kayıt meselesi var tabii. Yarın onu da halledeceğiz... Anlayacağınız; yarın dolu dolu bir gün olacak...

Görüşmek Üzere...

Kilo Verme Maratonum #3 Birkaç Hafta Sonra


Kilo Verme Maratonum 20 Şubat 2013'te yazdığım ilk yazımla resmen başlamıştı, Maratonumun ilk yazısını burada bulabilirsiniz.

2. yazımı da burada bulabilirsiniz...


Kilo Verme Maratonum'un ilk yazısını yazarken, Haftalık yazmaya çalışacağımı söylemiştim. Ama 2. yazımı 25 Şubatta yazdığımdan bu yana, anca yazabiliyorum. Ben yazmayalı 3 hafta olmuş yani.



3 Haftada Neler Oldu?

İtiraf edeyim; Geçen 3 haftada, büyük bir yol alabildiğimi söyleyemiyorum maalesef. Cumartesi günü 1 hafta olacak ablamlara geleli. Ve 2 gündür ciddiyeti ele alma planları yapıyoruz. Yazmadığın zaman içinde, bitirdin mi diyeti? derseniz, hayır olmadı öyle bir şey. Ancak başladığım zamandan bu yana biraz serdim diyelim.

Şöyle ki; sporuma hala başlayamadım (Off biliyorum, çok tembelim). Ama ablamlara gelip, ev düzenini kurmuşken, bugün yarın başlayacağım, sözüm söz. (Hadi bakalım dediğinizi duyar gibiyim.)

Kendime güveniyorum bu sefer ama. Haftalık yazamazsam da 2 haftada 1 yazacağım, ama düşündüm de haftalık yazmak daha iyi ya...


Gelelim bugünkü yazımızın konusuna;

Dün Doktorum programında, zayıflama ile ilgili konu işlendi. Eh kaçırmak olmazdı tabii... Söylenenleri aklımda yer edindim. Değişik bir diyet tarifi de verdi doktor. 2 haftada 4 kilo verebilirsiniz, diye. Doktorum programının 14 Mart 2013 günü yayınına bakarsanız, tüm ayrıntılarıyla izleyebilirsiniz.



Doktorum Programı 14 Şubat 2013 tarihli yayınından, zayıflamak ile ilgili aklımda kalan maddeler;

1. Madde, Sınırsız 2 unsur; Benim kendi kurallarımla uyguladığım diyet listemde Yoğurt sınırsız diye uyguluyordum. Acıkırsam yoğurt yiyebilirim diye koymuştum kuralı.

Bu diyette de yoğurt ve salata sınırsız. Diyet konusunda "Sınırsız" lafı çok cezbedici değil mi? Bana göre öyle. :) Aç kalma şansı kalmıyor böylece. Tabii yoğurt ve salata sevmeyenler için üzücü bir durum.

2. Madde; Tatlı konusu; Benim bu konudaki kuralım. Haftada en az 2 tane olmak üzere çikolata yemekti...

Doktorum'da verilen diyette ise tatlı konusunda şunlar söyleniyor;

- Çok tatlı kriziniz tutarsa bir dilim tahıllı ekmek'in üstüne reçel ya da pekmez sürüp yiyebilirsiniz.
- Ya da çok sık tatlı krizi tutan biriyseniz, bir sürahi suya 2 çubuk tarçın koyup, 12 saat bekletin. Ve her canınız tatlı istediğinde ve günlük olarak bu sudan içiniz. Tatlı ihtiyacınızı karşılayan bir formülmüş bu.

3. Madde; Makarna'dan vazgeçemeyenler için; Ki bunlardan biri benim diğeri de ablam. :)

Doktorum'daki doktor şöyle diyor; makarna yiyin ancak yoğurdu üzerine dökerek yemeyin. İşte o da ablamla benim için epey zor bir durum. Salçalı olmadığı takdirde neyse de, salçalı makarnayı yoğurtla yemekten vazgeçmek zor olacak. :)

4. Madde; Açlık krizine tutulanlar için; ki bu öğlenden sonra akşam yemeğine doğru oluyor bende.

Doktorum'daki doktor bunun için de şöyle diyor, yoğurt yiyin. Çok mu açsınız bir şeyler mi yemek istiyorsunuz. 1 dilim tahıllı ekmeği alın elinize, üstüne bol yoğurdu sürün. onun üzerine de biraz kırmızı biber. Yanında da yeşil soğan'ı ıssırarak yiyin. Açlığınızı geçirmek için en güzel öğün. Diyor. Dün Doktorum'a çıkan Murat Topoğlu.

Ama ben ekmeksiz tercih ederim yoğurdu. Sadece 1 kase yoğurt ve kırmızı pul biber yeterli gelir bana. :)

5. Madde; Su konusu; Yemekten önce 1 bardak buzlu su için diyor, Murat Topoğlu. Yemeklerden önce, öğlen ve akşam soğuk su yani buzlu su için. Bir de Nane yaprağını çiğneyip, üzerine buzlu su içtiğiniz takdirde iştah kesici etkisini görebilirsiniz diyor.

6. Madde; Tartılma Konusu; Bu konuda da çok tartılmamayı öneriyor. Çünkü Böbrek Üstü bezlerinin salgıladığı stres kilo almanıza sebep olabilmekte.

7. Madde; Kırmızı Acı Biber Konusu; Bu konu mide rahatsızlığı olanlar için geçerli değil. Kırmızı Acı Biber metabolizmayı çalıştırmaya birebir...


İşte Böyle;

Benim hatırladığım maddeler şimdilik bu kadar. Bu diyetle ilgili bir yemek listesi de verdi Murat Topoğlu. Aslında kolay bu liste. Ama ben verilen diyet listelerini şu ana kadar sürdüremedim. Bu diyette liste olarak verdiği yemekler 1. hafta yemekleri, 2.hafta yemekleri diye verilmiş. Ancak; bir daha ki yazımda diyetin diğer kısımlarını merak edenler için aktarırım belki.

Neyse ne diyordum; aslında maddeler kolay. Gerçekleştirilemeyecek bir şey yok. Ben ciddiyeti geçtiğimiz haftalarda azıcık bırakmıştım. Ancak şimdi ciddiyet yine ellerimde. Kilolarım canımı sıkıyor. Ama ben ciddiyeti biraz bıraktım desem de, yediğime içtiğime fazlasıyla dikkat ediyorum. Sadece bir an önce spora başlamalıyım. Benim en büyük sorunum hareketsiz kalmam. Önceki yazılarımda da bundan bahsetmiştim...

Yazıma bir karikatürle son vereceğim, biraz gülmek adına. :) Ve bu yazım için son sözüm; Bu kilolardan kurtulmak için kendime söz verdim vazgeçmeyeceğim. :)



Hepimiz bu hunili gibi, Balıkesirliyiz bence de. :)) Sevgilerimle...

12 Mart 2013 Salı

Geldik Yine...




Geldik yine Bursa'mın merkez bölgelerinden birine. Ablamlardayız... (Resim; Bursa'mdan tepeden bir görünüm)

Bu sıra Kağan Efe ile Maratonumuz başladı annemle yeniden. 3 gündür ablamlardayız. Yiğenim Kağan'a bakmaya geldik yine. 2,5 ay önce, babaannesigile teslim edip gitmiştik. Şimdi onlar gittiler, biz devraldık yine Kağan'ımızı. Epey büyüdü ve günden güne yeni şeyler keşfederek de büyümeye devam ediyor. Onun büyümesini günbegün izlemek, yeniden yanında olmak çok güzel. Günün onunla nasıl geçtiğini anlamıyorum resmen. Ablam çabucak işten geliyormuş gibi geliyor çoğu zaman...

Cumartesi Günü geldik Ablamlara. Ve Kağan'ın Babannesigilin Pazar günü 2. aylarını doldurup gitmeleriyle kavuştuk yiğenime. Bir de evde bir bahar temizliği başladı 2 gündür. Şimdi hem Kağan'la özlem gideriyoruz, hem de evde bahar temizliği  yapıyor annem ile ablam. Temizlik dolayısıyla epey yoğunlar 2 gündür, sabahları ve akşamları. Biz yaklaşık 3-4 ay kadar daha burada olacağız annemle, babamda haftasonları gelecek yine. Dediğim gibi başladı güzel bir maraton yine... :)


Bunun yanında bir yorgunlukta hakim ki bende sormayın gitsin. Kafamı kaldıramıyorum, sürekli uyumak istiyorum. Bahar Yorgunluğu mu var üzerimde, grip başlangıcımı bilmiyorum. 3 gündür geçmek bilmedi. Bahar gribi de fenadır, korkuyorum doğrusu...

İşte bu sıra bu sebeplerle ne yazı yazabildim, ne de bir şey yapabildim. ama birkaç yazı hazırlığım da var fikrimde. Biraz daha toparlanayım yazacağım. Kendinize dikkat edin sizde, havalar fena... Üşütmeyelim mazallah. :)

Sevgilerimle...

8 Mart 2013 Cuma

Bursa 11. Tüyap Kitap Fuarı Başlıyoor



Yarın, Bursa 11. Tüyap Kitap Fuarı Açılıyor... 9-17 Mart 2013 tarihleri arasında gerçekleşecek olan fuarda bu sene de birçok yazarın imza törenleriyle ve etkinlikleri yer alacak.

2 senedir Sındırgı'da bulunmaktan ötürü gidemediğim fuara bu sene kavuşacağım. Yarın akşam ablamlara dönüş vakti olacağından ve babamın işleri dolayısıyla bir dahaki Cumartesi gününde karar kıldık fuar gezimizi gerçekleştirmek için. 16'sında fuarda olacağım; Annem Babam ve Kağan'ım ile... :)

Seçim sebebim de var elbet. Ben Kahraman Tazeoğlu'nu, şiirlerini ve kitaplarını seven biri olarak; 16'sında Kahraman Tazeoğlu'nun geleceğini görünce listede, gün olarak 16 Mart Cumartesini seçtim. Tanışmayı ve bir imza almayı çok istiyordum. Ayağımıza kadar gelmişken bu fırsatı kaçırmak istemedim, babamları ikna ettim 16'sında oradayız Allahın izniyle. :) Umarım bir terslik çıkmaz diyorum... Ve şimdiden çok heyecanlı olduğumu da belirtmek istiyorum. :))

Fuar'da yer alacak diğer yazarlara bakacak olursak birbirinden güzel yazarlar var. Mesela benim bildiğim yazarlar kadarıyla; Canan Tan, İpek Ongun, Ece Temelkuran, Ahmet Şerif İzgören, Ahmet Ümit, Aşkım Kapışmak, Ayşe Kulin, Can Dündar, Ersin Ata, Gülten Dayıoğlu, Nuray Sayarı, Üstün Dökmen, Pucca... Listenin Tamamını Burada bulabilirsiniz...

Birçok yazar var daha gelen. Saydıklarımdan en az 5-6 tanesini görmeyi isterdim. Ama bir gün seçmem gerekiyordu, Cumartesi veya Pazar'dan. Bende Kahraman Tazeoğlu'nun geldiği günü seçtim işte. Şimdiden güzel bir gün olacak bence. Bursa'lılar olarak gözümüz aydın diyorum, her sene birçok kitapseverin beklediği kitap fuarı yine geldi çattı. :) Ben 2 senenin acısını bu fuarda çıkartacağım... :)


Fuar 9-16 Mart 2013 tarihleri arasında 10.00-19.30 saatleri arasında, kapanış günü olan 17 Mart 2013 tarihinde ise 10.00-19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Fuara giriş ücretsizdir. Daha Fazla Bilgi İçin: www.bursakitapfuari.com

Sevgilerimle... :)

8 Mart Dünya Kadınlar Günü


Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü... Öncelikle Tüm Annelerin, Bayanların Dünya Kadınlar Gününü Gönülden Kutluyorum. Ben bu kadınlar gününde de diliyorum ki, kadına şiddetin en aza indirgendiği kadınlar günlerine erişiriz inşallah...

Ünlü sanatçıların yaptığı bir etkinlik vardı bu sıra, biliyor musunuz bilmem; haberlerde çıktı ilk. Dün de 32.Gün'de çıktı resimleri. Etkinliğin adı 8 Mart'ta 8 Kadın...

Projenin içeriği ne mi? 8 kadın, ölümle son bulan 8 hayat... Bu hafta haberlerde gördüğümde projeyi çok güzel bir proje olduğunu düşündüm.



Proje Hakkında

AİLE ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında, Zeytinburnu Belediyesi tarafından kadına yönelik şiddete karşı kamu duyarlılığını arttırtmak amacıyla düzenlenen,‘8 Mart 8 Kadın' projesinin tanıtımına katıldı. Şahin, kadına yönelik şiddet davalarında Bakanlık olarak taraf olduklarını belirterek, "Birebir gidiyoruz. Hukukçularımızla mahkemelerde birebir müdahale ediyoruz. Kanunun bize verdiği bütün yetkileri kullanıyoruz" dedi.

Zeytinburnu Belediyesi'nin, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı himayesinde hayata geçirdiği "8 Mart 8 Kadın" projesi çerçevesinde ünlü isimler öldürülen kadınlarla empati kurarak, objektiflere poz vermişti. Projede, Hülya Avşar kadına şiddetin simgesi olan Ayşe Paşalı, Bergüzar Korel-Melek Karaaslan, Nur Fettahoğlu-Gülşah Sarcan, Burcu Esmersoy - Şefika Etik, Dolunay Soysert-Meral Tahta, Meltem Cumbul- Ceylan Soysal, Ezgi Mola-Selma Civek ve Songül Öden-Mehtap Civelek adına mektup yazdı.  (Haberin Devamı Burada)



Bu resim de projeye ait. Bu resimden de anlaşılacağı üzere kadına şiddetin boyutu feci düzeyde yüksek ülkemizde...

Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma ŞAHİN'in dediğine göre, son yıllarda büyük çalışmalar yapılmaya başlanmış. Cezalar getirilmiş, haklar savunulmaya başlanmış. Ve ilerlenmek için de devam ediliyormuş. Ama daha çok gerideyiz haberlerden görüldüğüne göre. Dilerim ilerler, kadına şiddeti engelleriz böylece... 

Songül Öden yazdığı mektubu okumadan önce şöyle demiş; "O gün ne hissettim, sizin gibi hissetim. Kanım dondu gerçekten. Böyle bir projenin içinde olmak istemezdim. Ama kadına yönelik şiddet bir terör eylemi halini aldı. Kadın haklarını konuşamıyoruz daha, kadının yaşam hakkını konuşuyoruz" (Devamı...)


Durum cidden de böyle. Fazla söze gerek yok aslında. Son olarak Projenin tanıtım videosunu da sunarak, bugünlük benden bu kadar diyeceğim. Ki video beni çok etkiledi. Tam gösterim olarak Kamu Spotu'nu Youtube'da bulamadım. O yüzden proje ile ilgili bir haberi paylaştım. Projeye destek veren ve emeği geçen herkese helal olsun...


Tekrar 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun. Kadına Karşı Sözlü, Ruhsal ve Fiziksel Şiddetin durdurulması bir an önce gerçekleşsin diliyorum. Sevgilerimle...


6 Mart 2013 Çarşamba

Şiirlerle Hayat #3 - Cahit Sıtkı Tarancı İle Sevmek


Daha önce de benzer yazılar yazmıştım. Ara ara sevdiğim şiirleri paylaşıyorum, paylaşmaya da devam edeceğim böyle. Bir seri gibi oldu bu yazılar. Bu 3. yazımla da, serinin adı "Şiirlerle Hayat" olsun dedim. :)



İlk yazdığım Şiir Yazısı, Pablo Neruda Ve Hayatı Doya Doya Yaşamak yazısıydı. Okumak İsterseniz, Burada bulabilirsiniz.

Sonra da Cemal Süreyya Ve Uzaktan Sevme Sanatı adlı yazımı yazmıştım, onu da Burada bulabilirsiniz.

Bu yazının çıkış konusu da Cahit Sıtkı TARANCI'nın, Desem Ki şiiri. Küçüklüğümden beri bu şiiri severim, ama bir de benim için önemi de büyük aynı zamanda. Sebebi de 3 sene önce karşıma çıkması oldu yeniden.

Okulların hazırladığı şiir geceleri olur her sene çoğunlukla, bilirsiniz. Lisede iken ben neredeyse her sene olurdu şiir gecemiz... O şiir gecelerimizin çıkışında rulo şekline getirilmiş kurdeleli şiirler dağıtılırdı. İşte o şiir gecelerinde, 3 sene önce vefat eden arkadaşıma denk gelen şiir Cahit Sıtkı TARANCI-Desem Ki şiiriydi. Tabii ben bunu daha sonradan öğrendim, ki öğrendikten sonra da iyice anlamlandı bu şiir benim için...

Satır aralarında tüylerimin ürperdiği bir şiir bu. Buyrun şiire geçelim. Söz Cahit Sıtkı Tarancı'nın... Sevgilerimle...


Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)


DESEM Kİ…

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!

Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.

Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.

Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

CAHİT SITKI TARANCI

5 Mart 2013 Salı

Bugün Günlerden Hüzün


Mart'a adım attığımızdan beri içimde yine bir sıkıntı var bu sıra, 3 senedir tekrarlanan bir durum bu... 3 sene önce bugün, arkadaşını kaybeden birinin neler hissedebileceğini öğrenmiştim. Ve hayatta olmamasının, onu unutmamı gerçekleştiremeyeceğini yıllar geçtikçe iyice benimsedim...

Bugün günlerden benim için hüzün. 3 yıldır bildiğim net bir şey daha var ki o da, çocukluğumu da kaybetmiş olduğum. Sevdiğiniz birini kaybettiğinizde anılarınız hem mutluluk hem de hüzün vermeye başlarmış meğer, daha iyi anladım...



7 yılınızı beraber geçirdiğiniz, birlikte büyüdüğünüz kişiyi kaybedince hayatın daha boş olduğunu anlıyorsunuz. Her şey boş geliyor, büyük bir zaman boyunca... Gülmek ağır geliyor, ağlamak daha ağır... O kadar büyük bir boşluğa düşüyorsunuz ki, sanki hiç çıkış yolu yok gibi... Küçüklüğünüzün bir kısmını da uzaklara göndermiş oluyorsunuz...

Ben o çukurdan çıkalı çok az bir süre oldu. Dedikleri gibi, bir sevdiğinizi kaybettiğinizde yokluğuna alışmaya çalışırken, özlemi sarıyor her yanınızı... Geçen 3 yılda her yanımı kapladı özlemi, tüm hayatımı... Benim o çukurdan çıkışım bu sebeple zor oldu. Bir süre hayata nasıl devam edeceğimi bilemedim. Gülmeye kaçındım, ağlamak için gizli mekanlar aradım... Ama sonra anladım ki; gidenleri özlemek de, hayatımızdaki en büyük sınavlardan biriymiş...

Dostluğumuz...

Biz 5 kızdık sitede. Birbirimizi bulmamıza sebep olan bu site, çok kahkahamıza, çok ağlayışımıza tanık oldu. Ama en önemlisi de tüm küçük-büyük kavgalarımıza rağmen dostluğumuza tanık oldu bu site... Küçüklüğümden beri hayal ettiğim dostluk kavramını onlarla tanımlamaya başladım...

3 yıl öncesine kadar, herşey kolaydı bu yüzden. Kalan 4'ümüz anladık ki, hayat sandığımızdan da derinmiş. Ne hafife almalı ne de çok içine dalmalıymışız hayatın... Hayat 3 yıl önce vefat eden arkadaşımın Duygu'mun da dediği gibi; "Anı Yaşamak"tan ibaretmiş. Unutmadım Duygu'm, hiçbir lafını...


Geçen 3 seneden sonra düşündüklerimi yazmak istedim bugün...

Aklımdaki öncelik bu yönde bir süredir. Geçen 3 sene ve gelen o yıldönümü... Unutmak bazen en çok istediğimiz şeydir, ama ben unutmaktan delicesine korktum bu zamana dek. Hep dediğim, "Kaç sene geçerse geçsin, unutamam." dı... Ve hala biliyorumki unutamam. Hayat unutmayı isteyecek kadar zorluyor olsa da bazen, gerçek dostu unutmayı istemiyor insan...

Çok yüzeysel geçiyorum bugün bu konuyu. Çünkü bir yazıya sığmaz bir dostu anlatmak, hele ki o Duygu'msa ve konu dostluksa... Oysa hiç mi hiç ummazdım böyle güzel dostlara sahip olacağımı..

Ben çok şanslıyım. Bizim dostluğumuz Ailemiz ile birdi. Aile ne kadar can ise, dostluk arkadaşlık can dediğiniz ailemizle birdi... Onca sene geçti kaç kez kavga etsek de bitmedi dostluğumuz şükür. Hep daha sıkı, daha güçlü hale geldi...



Bugün 5 Mart. Ve dostlarımızdan birini kaybettiğimizin 3. senesi. 3 sene geçti ama özlem bitmedi, katlandı katlandı... 3 senedir geçmeyen bir hissiyatım var, her yıl dönümü yaklaştığında kalbime bir taş oturuyor sanki. O bizimle diyip rahatlatmaya uğraşsam da kendimi, ister istemez oluyor...

Bu lafı çok söylüyorum ama; "Derler ki; Enerji yok olmazmış evrende. Giden beden ve ruhlar olsa da, enerji evrene karışırmış." Onun enerjisinin hep etrafımızda bizimle olduğuna inanıyoruz bu yüzden. "Anı Yaşayın" derdi hep. Anı yaşamayı ondan sonra daha da çok önemser oldum.

Hiç unutmadık, hep özledik. Şimdi bunları yazmakta dahi zorlanıyorum. İçimde özlemle yazıyorum yine. Rüyamda gördüğüm zamanlarsa dünyalar benim oluyor. Anlatamıyorum doğru dürüst, sözcükler dahi eksik kalıyor...

Çok Özleniyorsun Duygu'm, bitmek tükenmek bilmeyen bir özlemle. Yattığın Yerde Rahat uyu... Değil 3 yıl, 30 yıl geçse de benimlesin, bizimlesin. Bizimle birlikte enerjin...

3 Mart 2013 Pazar

Kağan Efe İle Bir Diş Buğdayı Hikayesi


Bu Yazı Kağan Efe (Yiğenim) İle, Bir Diş Buğdayı Hikayesini İçermektedir. Bol Resimler İçerebilir. İyi Okumalar. :)


Öncelikle Diş Buğdayı (Diş Hediği) Nedir diye soran olursa; 

Diş Buğdayı, bebeğin ilk dişi çıktığında diğer dişleri de ilk dişi gibi sağlıkla sıhhatle gelsin dilekleriyle Buğday ve Nohutun kaynatılıp, üzerine kuruyemişlerin dökülüp bir arada sevdiklerinizle yediğiniz, bir aştır. Diş Buğdayı, Eski Bir Türk Geleneğidir. Tabii bilmeyen olur; kimi yapıyor zamanımızda kimi de yapmıyor çünkü... :)



Geçen Hafta Kağan'ın feci kaşınan ve huysuzluğuna da bir sebep olan dişlerinden biri, alt damağından görünmüştü. Şimdi Kağan'ın Babannesi ve Dedesi baktığı için ablamlar işte iken, biz uzaktayız haliyle. Sık sık görüşemiyoruz. Kağan'ın dişinin çıktığını duyduğumuz günden itibaren, Diş Buğdayı yapma planları ve hazırlıkları yapmaya başladık annemle. :)

İşte bu Perşembeye kadar, o hazırlıklarımızı yaptık. Akrabalarımızı ve Komşularımızı bu güzel güne çağırıp Perşembe günü Diş Buğdayımızı kaynattık. Çok güzel ve eğlenceli bir Diş Buğdayı oldu.


Bakalım Kağan Efe'nin Diş Buğdayı nasıl geçmiş;


Saat 11 gibi Ablamlar geldikten sonra, hazırlıklar tamamlandı. Tabii İlk önce Kağan benim adıma ona alınan Kaplumbağası ile tanıştı. :) Ve çok sevdi. Saat 13:00'e doğru da, Bizi yalnız bırakmayan akraba ve komşularımız da geldikten sonra o güzel şölen başladı. :) Bu benim gördüğüm ve yediğim ilk Diş Buğdayı Etkinliğiydi. Kağan ile tanık oldum böyle bir şeye. :)

Gelenek usulü, öncelikle Kağan'ı yere oturturup önüne mesleki temsiller içeren nesneler koyuldu.


Bizim Mesleki anlamlar içeren nesnelerimiz; Makas, İp, Kitap, Kalem, Para Ve Altındı. Bu nesnelere göre; Makas'ı  veya İp'i seçerse Terzi ya da Tekstilci, Kitabı ve Kalemi seçerse okur, alim veya öğretmen, Parayı seçerse Ticaret ile uğraşacak, Altın'ı seçerse de Kuyumcu olacak dedik... :)


Üstteki Resimde de göründüğü gibi, daha ablam arkasından nesneleri düzeltmeye yeltenirken, Kağan bey Kalem'e uzandı. Sonrasında bir alkış kopuverdi. Kalemden önce Kitap'a uzanan elleri, bir elinde Kalem varken diğer eline de Kitabı aldı sonra... Eh ikinci alkış da orada koptu tabii ki. :)


Ve Kağan elinde seçtiği nesnelerle kafasından atılacak buğdaylardan habersiz oynarken...


Sonra gidişat resimde de numaraladığım gibi işledi. Resimlerde çok kişi görünmüyor ama baya kalabalıktık. :)
Kafasından aşağı buğdaylar atıldı Kağan'ın. Daha sonra da, ablam önce kafasından battaniye üzerine döktü buğdayları, sonrasında da 31 tane toplanması söylendi. İlk dişten sonra gelen dişler içinmiş. 

Video da çektim esasında. Diş Buğdayında Meslek Seçimini yaparken yiğenim. Youtube'da Diş Buğdayı ile ilgili az video var. Belki daha sonra koyarım bende videoyu da... :)


Masamız Böyleydi... :) Kağan'ın Sünger Bob'lu Pastası, Ev Poğaçası, Ortada Diş Buğdayımız, Ve kaselerin arkasında kalan Kurabiyelerimiz... Masamızdaki tabaklardan da anlaşılacağı üzere baya kalabalıktık. Ama cidden çok güzeldi...


Sonrasında Buğday servislerine geçildi. Kağan ile kuzeni Toprak, oynadılar. Daha çok da biz onlarla oynadık. İkisi de birbirinden tatlılar... Tüm mide rahatsızlığıma rağmen, kalabalıkla geçen hoş sohbet ve muhabbet ağrılarımı biraz da olsa dayanlabilir kıldı. :) Hele ki Kağan ile Toprak'ı izlemek çok güzeldi... 

Ama gün boyu rahatsızdım, o gün diş için kullandığım hapları bırakmış olsam da midem epey rahatsızdı yine... 

Diğer resimler de aşağıda göründüğü gibiydi;


Kağan'a birçok hediye geldi. Sağolsunlar. :) 
Tabii Kağan'ın ilgisi çoğunlukla, ya benim adıma alınan Kaplımbağadaydı oldu, ya da hediye paketlerinde. :)


Resimlerde görünüyordur; bir de boynuna taktığımız kolye vardı. O esnada taktık sadece. Nazar boncukları ve Haşlanmış buğdayları dizdik ipe önceden. İnternette okumuştum, Adetten yapılırmış. Akrabalarımız da kolyesi yok mu diye sordular biz takmadan öncesinde zaten... :))

İşte böyle bir etkinlikti. Akrabalarımız ve komşularımızın yanımızda bulunmasıyla her şey daha da güzelleşti. 

Ve böylece; bizim akraba da gençler olarak yakın senelerde doğduğumuzdan ötürü bu, tanık olduğumuz İlk Diş Buğdayı Etkinliği olmuş oldu, Ablamın da benim de, Beyhan Ablamında... Kağan'ımıza, Toprağımıza ve nice dişi çıkacak bebeklere hayırlı dişler olsun, sağlıklı dişler olsun inşallah... :)

Bir Diş Buğdayı Hikayesi okudunuz. Beni buraya kadar sabırla okuyan herkese teşekkür ederim... :))

Sevgilerimle... :)