31 Aralık 2015 Perşembe

Yeniyıla Girmeden, 6 Kolaj İle 2015 Kritiğim


2015 bitmeden dedikodusunu iyice çıtlatmalı diyorum... :) Neler yaşamadık ki, anıların belki de birazı burada demek hiç yanlış olmaz. Belki de bugün diğer senelere göre hüzünlü olmam bu sebepten, oysa ne çok severim ben yılbaşlarını hüzünle değildir mutlulukladır... 2015 için dilediğim gibi; 2015'e çok anı ve çok olay sığdırdık. Sağlık ve mutlulukla, nice senelere olsun darısı inşallah... 

Bu sene yanımızda olan, uzakta da olsa bizi yalnız bırakmayan ve hüznümüzde bile derdimizi derdi bilen herkese teşekkürüm. Bir yılı daha bitirirken yanımda olanların önümüzdeki senede de yanımızda olmasını diliyorum...



Mayıs 2015 Kağanımız Sünnet Oldu;

Senenin en zor zamanlarıydı hiç şüphesiz. Yanımızda kivramız akrabalarımızın desteğiyle atlattık nihayetinde... Uykusuz geceler, ağrılı günler, değişen huylar ve meydana çıkan korkular... Bir sünnet yapılacaksa, kesinlikle küçükken yapılmalı olgusunu bir kez daha meydana koymuş olduk. Çok şükür atlattık bu sene ama korkusu da sıkıntısı da ayrı geçti. Nihayetinde rahatlığa eriştiğimizde, zamanın nasıl geçtiğini sormayın en iyisi... Çok şükür geldi geçti... :)



Kutlamalar, Pasta Kesmeler;

Bu sene epey pasta kesmişiz, bu yazı için resimleri düzenlerken esas gerçekle karşılaştım. 7-8den kesinlikle fazla. Bende olan resimlerde sadece 5 tanesi var. :) Ailecek doğum günlerimizin haricinde; Ablamların yakınımıza taşınmaları, Kağanımın kreşe başlaması, ablamın ehliyet sınavını geçmesi, ablamın ehliyetini alması, ablamın yeni bir iş bulması ve bunun gibi birçok sebebimiz oldu. Şimdi düşünüyorum da, dolu dolu bir yıl olmuş cidden. İyi ki resimleri biriktiriyorum ve yazıyorum diyorum birkaç gündür yine, insan bunları yapmayınca birkaç ay öncesini bile unutabiliyormuş doğrusu. Çok şükür kutlalarımıza... 



2015 Yılında Sahip Olduğum Sürprizlerimm; 

Doğum günümde Antalya'dan dayım-yengem ve Meromun düşünüp benim için pasta aldırmaları, Damla'mın mısır patlatıp tabağa mum dikip değişik bir pasta seçeneğine imza atması, Pelin'imin bana bir doğum günü hediyesi yollaması; bunlar doğum günümün sürprizleri idi. Ve hepsine nasıl teşekkür etsem az diyorum, sürprizlere doyamadım resmen 2015'te. Ben özel miyim bilmiyorum ama benim özel mi özel sevdiklerim var, yanımda ve hayatımda bulunan... İyi ki varlar...

Ve resmin alt kısmında olan iki resim ise, Meromun bana yolladığı yılbaşı hediyelerim ve senenin başında yolladığı cesaret veren hediyem. Öyle özel, öyle düşünceli bir hediye ki... Diyecek lafım tükeniyor işte, hayatımda olduğun için teşekkür ederim dostum.. :)


3 Şehire Gitmişiz; Antalya-İstanbul Ankara...

Şubat ayında Antalya'da idik; babamın bilardo maçına tek başına gideceği durumu söz konusuydu başta, ama sonradan annem ve bende dahil olduk bu plana. Kağanım babaannesigil ile iken, biz Antalya'ya gittik bir haftalığına. 1 haftaya sığdırılabilecek güzel bir tatil oldu bizlere; Dedem, dayım-yengem-İncim ve Merom ile... :)

Temmuz ayında Ankara'da idik; sürpriz bir gelişme oldu, planı bile yoktu. Saniye teyzem ve Kamil amcamı iade-i ziyaret yapmış olduk. İlk resim ve son resim Ankara yolculuğumun resimleri...

Ve Mayıs'ın başında İstanbul'da idik; Annemin teyze kızının düğününe gittik, o gece Pelinimlerde kaldık ve hasret giderdik. 1 gecenin yetemeyeceğini de görmüş olduk böylece. Ama bir sürelik de olsa özlemi giderebiliyor olduğunu gördük... Pelin, benim üniversiteden arkadaşım...

2016'da daha uzun süreli şehirler arası sevdiklerimizle görüşebilmeyi umuyorum... :)



Düğünlerimiz Ve Gezmelerimiz Oldu;

Nisan Ayında Emre Abimin ve Mayıs başında da Neslihan ablamın düğünü vardı. Bol kalabalıkla, çok beraberlikle ve mutlu kalplerle sona eren güzel günler geçti...

2015 senesinde, Gölyazı ve Cumalıkızık gezilerimiz oldu. Gölyazı'na annem babam ve ben, Cumalıkızık'a da Mercan halam, Hüseyin eniştem, annem-babam ve ben gittik... Ve bu gezdiğimiz yerlerde en sevdiğim yer, Gölyazı oldu. Ama Cumalıkızık kötü olduğundan değil, arnavut kaldırımları sebebiyetiyle Cumalıkızık'ı gezemediğimden. :) Neyse bu yazının sonunu getirsem iyi olacak; o çok anı biriktirmişiz ki yine, zor olacak 2015'i geride bırakmak... 

2015;

Misafirlerimizin, mutluluklarımızın, elbette hüzünlerimizin ve tartışmalarımızın da eksik olmadığı bir sene idi. Allahım ağız tadı versin ve 2016'da da 2015'teki gibi sorunlarımızla başa çıkmayı nasip etsin. Öyle böyle, bir yılı daha geride bırakıyoruz işte... Sağlık, mutluluk, başarı ve hüzünlerle-sorunlarla başa çıkabilmek nasip olsun önümüzdeki seneye de... 

Son kutlamam olsun bu; 2016'da

 Barışın, mutluluğun, güzelliğin ve iyiliklerin hakim olduğu bir ülke ve bir dünya diliyorum bizlere...

Umutsuzlukların ve mutsuzlukların yerini, hayallerimizin varlığıyla dolu umutların yer aldığı; sevdiklerimizle dolu günler alsın... Hayallerimizin ve iyiye olan amaçlarımızın peşini asla bırakmayalım. 

Sevgilerimle... :)

2015'te Okuduğum Kitaplar


Ve 2015 biterken hoşlanmadığım bir durum olarak hakim oldu ki; 50 kitap okuma hedefime erişemedim maalesef. Ama yine de yarısına ulaşmış kadar oldum diyebiliriz. 2015'i 22 kitap okumuş olarak uğurluyorum, kendim adına. 2015'in başında 50 kitap okuma hedefim vardı ama olmadı. Önümüzdeki seneye de 50 kitap okuma hedefi koyuyorum, aslında kendime ceza verip okuyamadığım kitap kadar ekleme yapmak var aklımda ama; hele bir başlayalım da yeni yıla, hayırlısı diyelim... :)



2015'in ilk 6 ayında okuduğum kitapların yazısını yazmıştım, Temmuz ayında. O yazım burada... Okuduğum ilk 6 ayın kitapları ;

1.) Sergüzeşt - Samipaşazade Sezai
2.) Taaşuk-I Talat Ve Fitnat - Şemsettin Sami
3.) Kohlaas İsyan - H. Von Klest
4.) Decameron Hikayeleri - Giovannı Boccacio
5.) Eragon - Christopher Paolini 
6.)Meyhane- Emile Zola
7.)Kırmızı Ve Siyah - Stendhal
8.) Yaşar Kemal - Tek Kanatlı Bir Kuş
9.)Yaşar Kemal - Yılanı Öldürseler
10.) Şebnem Burcuoğlu - Kocan Kadar Konuş
11.) Sarah Jio - Böğürtlen Kışı



Son 6 ayda okuduğum kitaplara gelince; 10 adet kitap okumuşum son 6 ayda;

12.) Eldest - Christopher Paolini 
13.) Mektubunda Diyorsun Ki - Jessica Brockmole
14.) Vazgeçtim - Kahraman Tazeoğlu
15.) Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupéry



16.) İyilik- Carol Shields
17.) Kuyucaklı Yusuf- Sabahattin Ali
18) Kürk Mantolu Madonna- Sabahattin Ali
19.) Yalancının Günlüğü- Patry Francis 
20.) Aşkın Gözyaşları 1- Sinan Yağmur
21.) Kalbin Anahtarı-Kelimelerle İyileş - Aşkım Kapışmak


Ve senenin okuduğum son kitabı; 

22.) Çavdar Tarlasında Çocuklar - J.D. Salinger

Okuduğum birçok kitabın yeri bende ayrı oldu bu sene. En ilginç hikaye olarak, İyilik (Carol Shields) ve Yalancının Günlüğü (Patry Francis) kitaplarının hikayeleri idi. En sevdiğim iki kitap ise; Böğürtlen Kışı (Sarah Jio) ve Eragon (Christopher Paolini)...

2016 için diliyorum ki, bol okumalı bir sene olsun. Elimizden kitap, günümüzden-gecemizden ve kalbimizden de mutluluk eksik olmasın... Bol kitaplı bir sene diliyorum bizler için; sağlık ve mutlulukla... :)

30 Aralık 2015 Çarşamba

2015'in Son 5 Ay'ı...


* Son 2 güne, 3 yazı sığdırmayı düşünüyorum, bakalım becerebilecek miyim! Beraber göreceğiz artık... :)

Bu yazıyı yazmayı düşündüm bugün birden, aslında aklımda direk 2015'in kritiğini yapmak vardı. Ama biliyorsunuz ben son 5 ay'ı, ayda birkaç tane yazı yazarak geçirdim günlerimi. Yoğun muydum? Eh evet. Yorgun muydum? Ona kesinlikle evet. Ama bunun dışsal sebeplere bağlı olduğundan çok içsel sebeplerime bağlı olduğunu da anladım yine. Özellikle şu son 2 ay beni çok yordu 2015. Şu birkaç gündür rahatım, ama sebepleri biraz daha bana kalsın istiyorum. İçsel, epey içsel bence bu. Kendi kendimi bunalttığım nadir zamanlardan birindeydim gibi bir şey...

2015'in Temmuz Ve Ağustos Aylarından Bahsedelim Öncelikle; 


Üstün körü bahsettiğim noktalardan ilki şu; Ankara'ya gittik bu sene Temmuz ayında, Şeker Bayramında...

Ankara'yı çocukluğumda hastahane unsuru sebebiyle bir süre sevmemiş de olsam, zamanla en sevdiğim şehirlerden biri haline geldiğini çokça söyledim biliyorsunuz. Ve her gittikçe; içindeki insanlarımızın haricinde, kendisine de olan özlemimi de gidermeye çalıştığımı da söylemiştim 2012'de. 

Saniye teyzemlere gitmiştik bu Temmuz ayında; ailemizden olmalarının yanı sıra, Kağanımızın da kivrası oldular bu sene kendileri... Sohbetler muhabbetler sadece 3-4 güne sığdırılmış olsa da, o 3-4 gün güzel geçen birkaç hafta gibi geldi ve dinlendirdi bizleri. Fotoğraflar anlatıyordur zaten, gülücükler eksik olmamış suratımızda. Bu gidişimiz, plan dahilinde değildi üstelik bu sene. Saniye teyzem düşmüş bayramın birkaç gün öncesinde ve bizi de Ankara'da görmek istediğini söylemişti. Çok şükür iyiydi ama her düşüş bir yaralanma doğuruyor sonuçta. Ağrıları vardı biz oradayken de. Allahım beterinden korusun inşallah, onu ve cümlemizi... 

Ankara; geçtiğimiz caddelerinden evlerde ettiğimiz sohbetlere kadar güzel anılar bıraktı zihnimde bu sene adına. 3 sene sonra, yeniden Ankara'da idik işte... Önümüzdeki senelerde daha uzun süreli gidebileceğimiz zamanlar diliyorum ailem ve kendim adına. Zira ne sokaklarına ne de insanlarına doyamadım bu sene yine... :)

2015 Ağustos 


Bu sene senede 1 kez kestirme ile kurtardım saçlarımı. Kısa saça alışkanlık da feci imiş, kaç sene oldu hala alışamadım bu duruma. Kestirene kadar birçok bahane girmese idi araya, daha çok kestirirdim eminim. Uzayınca duramıyorum çünkü bu sefer de... Bu yaz Antalya'ya gidemeyince, geç vakte bile kaldı yani. Ağustos'un 10'u falandı kestirdiğimde. Aradan 4 ay geçmişken, bakmak feci geliyor işte. Bakmayın böyle uzattığımda cümlelerimi, en nihayetinde saçları kestirdim işte yine. Eklemeden geçemedim. :)


Bu yaz Antalya'ya gitmedik dedim ya; sebebi Uzay Terapi'me ara vermeden tedavimi sürdürebilmekti. Biz gidemedik Antalya'ya ama, Antalya'dan Yengem-İncim-Merom-Dayım geldiler bize. Onlardan birkaç gün öncesinde de Ankara'dan kuzenim geldi. İyi ki de geldiler, evimiz şenlendi yine... 3'lü olarak geçirdiğimiz günler, kaliteli günlerimdendi 2015'te. Gülerek, konuşarak veyahut susarak, ihtiyaç duyduğum vakitlerin en güzellerini geçirdik çok şükür...

Resimlerle ilgili diyeceklerim ise şunlar; İlk resimde Uzay Terapimi sürdürmüşlüğümü, ikinci resimde "Merom-Gizom ve ben" yine güzel bir üçlü kurarak bu yazı verimli geçirdiğimizi, üçüncü resimde Kağanım biraz büyüdüğünden beri karıştırılmayan mutfak dolaplarını karıştırma sırasının kuzenim İncime geldiğini (Maşallah kuzuma:)), dördüncü resimde ise Merom ve Gizomun odamı nasıl şenlendirdiğini görüyorsunuz. :) Bana kalsa, 3 ay boyunca kalsalar gık demem. Ama; okullar var, işler var işte... 


Ağustos'un sonu Yengemler döndüler yeniden Antalya'ya. Bu kolaj da dönüş günlerinden. Bu yaz nedense veda etmek daha zor geldi bana. 2015'te nasıl olduğumu söyleyeceğim kelimeyi biliyorum aslında bu resimden sonrasında; Duygusal... 2015'te normale nazaran daha duygusaldım ben, özellikle bu son 5 ayda... Yengemlerin evdeki sesi, Meromla Gizomun ise odamdan sesleri eksildi hepsi birden gidince... Kağanımla ben ve annemler kaldık yeniden baş başa, hem odamda ve hem de evin birçok yanında...

Merom ve Gizom odamı şenlendirdi derken şaka yapmıyordum bu arada. Bu yazı hatırlıyorum da; kaldıkları 3 hafta boyunca odamdaki varlıklarına o kadar alışmıştım ki, onlar gittiklerinde biraz zorlandım gece yalnız yatmalarıma. Büyümüş olabilirim, senelerdir yalnız yatıyor da olabilirim. Ama "Alışmış kudurmuştan beterdir." diye bir söz var ya hani. İşte aynen öyle oldu bana... Önümüzdeki seneye yeniden istiyorum bu yazı, bu sefer de yeni odamda geçirelim matrak günleri ve gecelerimizi... :)


Eylül 2015;


Yeni oda demişken; Dayımları yolladığımız gün Ağustos'un son Pazar'ı idi. Balkondaki şöminemiz kırıldı onlar gittikten biraz sonra. 2 gün sonra Eylül'ün başında da balkonumuzun yeni hali için tadilat başladı. Yerler taş kaplandı yeniden ve ardından da annemlerin ve bizim odalarımız yer değiştirdi. Yani diyeceğim o ki, Eylül tadilat yapılarak başlandı, bende bu yoğunlukta alıştım yeniden yeni odamda yalnız yatmaya. 2015'te fazla duygusallık vurdu bana demiştim değil mi? Odamı yeniden değiştirmek de ayrı bir duygusallık yarattı tabii bende. Eski odama döndüm, ama eski odamdan döndüm; basit bir karmaşa düzeneği... :)


Tadilat sonrası Eylül ayı; kutlamalarla devam etti ve en sonunda da Kağanımın kreşe başlamasıyla sona erdi. Zorlu zamanlar o zaman başladı asıl; "Bir çocuğun kreşe başlaması ne kadar zorlu bir süreçmiş öyle?" Bunu da öğrenmiş oldum işte böylece... 

Kutlamalarımızın sebebine gelince; annem ve babamın evlilik yıldönümünün ve ablamın doğum gününün Eylül ayında olmasının yanı sıra, bir de Kağanımın kreşe başlaması ve ablamın ehliyet alması bu senenin Eylül ayına kutlamalar dahilinde anı olarak eklendi. Eklemeliyim; 2015, kutlaması epey bol bir yıl olarak kaldı bir de anılarımızda...

2015 Ekim Kasım;


Ekim ve Kasım ayları ise, senenin zorlu zamanlarını geçirdiğimiz aylardı; Kağanımızın hastalığı sebebiyle. Başta ağır bir grip başlangıcı denildi, 10 tane iğne vurulması gerekti kuzumun. Küçük bir çocuğun iğne vurulduğu zamanların da, epey zorlu olduğunu ekleyelim listeye... İğnelerden bittikten sonra biraz toparlanıp yeniden hastalanmaya yüz tuttu kuzumuz Kasım ayında, bu sefer solunum yoluyla alınacak bir ilaç ve bir sürü şurup verildi. O arada, "orta kulak iltihabı geçiyor" da dediler. Çok şükür atlattık o zamanları şimdi ama korkularla dolu geçti bizim için. Çocuklar hasta olmasın, diye bol bol dua ettik bu sene de...

Ve tabii örgüye başladım Ekim ayında, 3-4 aydır da sürüyor üstelik yine. 2015'in bu açıdan faydası dokundu ve evde iş yapar gibi küçük miktarda kazanır da oldum bu sıra. Allahım nazar değdirmesin, yeni başladım kazanmaya ve sürsün diliyorum bu kış çıkana dek... Bir şeyleri başarabildiğimi simgesel olarak görmenin hazzına ihtiyacım var bu sıra... :)



Kasım ayında yeniden seçime gitti ülkemiz, onun hatırası kaldı babamın sandık başındaki resmi ile. Bol bol ders çalıştım Kasım ayında da, ama neredeyse hiç kitap okuyamadım. Bunun sıkıntısını çekerken, sadece birkaç sayfa kitap okuyabildim ama bolca örgü ördüm. Ördüğüm örgülerden biri babama ördüğüm parmaksız eldiven iken, diğerleri de Meroma ördüğüm parmaksız eldivenlerdi...

Kitap okumayınca eksik kaldığımı anladım bu son 5 ayda. Ama vizeler bittiği halde hala okuyabiliyor muyum? -Hayır. Bu seferde okuyamamamın sebebi, örmek durumunda kaldığım eldivenlerim.. Günde birkaç sayfa okuyabiliyorum, neyse buna da şükür... :)

2015 Kasım-Aralık;


Kasım ayında senelik ek tedavimin seansları bitti maalesef. Şimdilerde yeni seneyle beraber 60'lık ek tedavi seanslarımın başlamak üzere olduğu zamanının geldiğini söylemeleri için aranmayı dört gözle bekliyorum. 2015; Uzay Terapim açısından epey güç kazanmaya başladığım bir seneydi Şimdilerde de devamının gelmesine ihtiyacım var epey...

Bir battaniye ördüm şu son üç ayda bunlar haricinde ve birçok eldiven. Ellerimi kuvvetlendirmek açısından faydasını da gördüm. Senenin son kitabı ise; Çavdar Tarlasında Çocuklar olacak inşallah. Olacak diyorum, çünkü henüz bitirmedim. 2 günde biter mi derseniz, ben bitirebilirim diye düşünüyorum. Eldiven örmekten, elime almaya fırsatım olmadı. Bu yazı biter bitmez elimde olacak kitabım inşallah yeniden... :)


Gelgelim cümlelerimi toparlayacak olursam, 2015 benim için;

Beni fazladan duygusal eden yeniliklerin ve birçok etkinliğin olduğu bir sene idi.

Karşılamalar yaşadık son 5 ayda ve bir o kadar da vedalaşmalar. 

Çok planlar yaptım, birçoğunu gerçekleştirebildim. Asıl gerçekleştirmeyi istediğim planlarımdan birkaçını gerçekleştirirken birkaçını da ihmal ettim.

Mutlu anlar yaşadım, etkisini hatırladıkça unutamayacağım üzüntüler de yaşadım. Kırdım istemeden sevdiklerimi bazen, kendimi bile kırdım bazen. Ani gel-gitler yaşadım ve bu içsel bir durumdu; sorun benim içimde idi yani. Ama şu son günlerde toparlamışlığıma şükrediyorum, toparlayamadığım noktalar kaldı ise de; kırdığım kişilerden ne kadar özür dilesem az!

Ama nihayetinde bir seneyi daha bitirirken buldum kendimi işte. 2015'in son 5 ay'ı demek bile duygulandırdı inanır mısınız? Yıllar geçiyor işte... Yeni yıl biraz daha sakin ve biraz da ani patlamalarımdan yoksun olsun inşallah. Ama ne olursa olsun, 2015'i aratır olmasın dilerim. 

Şimdiden hepimize, mutlu ve sağlıklı bir yıl olsun. Yeni yıl 2015'i aratmasın; bizi mutsuzluklara, yanılgılara, pişmanlıklara ve umutsuzluklara sürüklemesin. Sevgiler... :)

25 Aralık 2015 Cuma

Ah Şu İnternet...


Ah şu internet dedim bu hafta ve hiçbir şey yazmayı istemedi gönlüm. Yeni haftanın ilk günüydü ve yatmadan önce aldığım bir haber, bu hafta böyle yazmamamı mümkün kıldı yeniden işte... Farkettim ki yeniden; internet feci girmiş hayatımıza, ailemiz olmuş bu ortamda yazıya dökülen duyguların esas sahipleri...

İnternet'e bazen kızıyoruz ama, bir o kadar da hayatımızın her anında yer kaplıyor işte. Takip ettiğimiz kişiler, hayatımızdan biri oluyorlar. Bir bakıyoruz mutluluğu mutluluğumuz, hüznü hüznümüz oluyor.. Hani büyüklerimiz diyor ya; "interneti güzel kullanırsan büyük bir nimet, kötüye kullanırsan da büyük bir illet..." Aynen durum böyle...

Bazen internette, eski bir öğretmeninizin iyi haberini alabilirken, bazen de en sevdiğiniz öğretmenlerinizden birinin ölüm haberini alıyorsunuz. Öğretileri zihnimize geliyor, anılarımız da gömülmüş ve bir devir kapanmış gibi oluyor... Bazen hiç beklemediğiniz şekilde, lise veya ortaokuldan bir arkadaşımızın ölümü veya mutluluğunun haberi düşüyor gözümüzün önüne. Hiç görüşmüyor da olsanız ne zamandır, yetiyor işte içinize işlemeye... En kötüsü de; ufak tefek de olsa muhabbetiniz olan birine bile dalıyor gidiyorsunuz, iyi veya kötü haberiyle. En ufak anı dediğiniz, tüm hayatı sorgulatıyor size...

Çok uzatmayacağım; internet benim de hayatımda büyük bir yer kaplıyor doğrusu. Hele ki son birkaç senedir blog yazmakla daha da çok yer kaplar olmuş. Bundan 6-7 ay öncesinde "Cihan'ın Bahçesi" adlı blog sahibi Cihan abla'nın vefat haberini almıştım, çok ama çok garip gelmişti; Allah rahmet eylesin tekrar, mekanı cennet olsun inşallah... Cihan ablanın bloğu hala açık, kapatan olmadı. Eski yazılarını okuyan var mı bilmiyorum, ben dün son yazısına baktım zor da olsa yeniden; yine garip oldum ister istemez...

Bu hafta başında ise; daha bu bloğu açmadan öncesinden beri takip ettiğim ilk blogger Sergül abla'nın ve ailesinin acısına tanık oldum. Şöyle demiş; "İnsanlar acılarını sosyal medyadan nasıl paylaşabiliyor derdim büyük konuşmuşum." Bu sözleri ve devamını okumak nasıl acı geldi, nasıl sıcak basıyor düşündükçe hala; anlatamam. Birini takip edince netten, o da ailenizden oluyormuş. Bunu Kato ailesinin bebeklerinin haberlerini aldığımdan beri, iyice anlar olmuştum. Efsun'umuzun acısını ise, Sergül abla ve Yoshi abi kadar elbet olamaz ama, yürekten yaşıyorum. Sabrını diliyorum onlar için. Onların hayatından olduğu kadar, benim ve benim gibi birçok kişinin de hayatından Efsun geldi geçti demek istedim bugün. Es geçemedim... Bugün Söke'de uğurlanacaktı meleğimiz, sabrını versin Allahım ardındakilere inşallah...


Ah şu internet; mutluluk da veriyor, acıyı paylaşmayı da öğretiyor. Hayatını öğreniyorsunuz birinin, kırgınlıklarını ve hayat deneyimlerini öğreniyorsunuz. Benzeşiyorsunuz ya da belki zıt düşüyorsunuz, hoşunuza gider ve inanırsanız onunla deneyimliyorsunuz birçok şeyi. Uzaklardan ama yakın biri oluyor sizin için... Kaçmak isteseniz de olmuyor, yanıbaşınızdaki acı çeken birinden kaçmaya çalışmak gibi oluyor bu. 

Ah şu internet, başaramaz derken başardı, uzakları yakın etti, dokunmadan da olsa gönülleri bir etti işte.. Ben bu hafta hep bunları düşündüm ve yazamadım, kapıldım geldim bugüne günlerin akışıyla. Bir kez yazmaya başlamışken buralarda insan, anlatmadan edemiyor işte; 3 senede deneyimledim bunu. Allahım Kato ailesine sabır versin ve nice evlat acısı yaşayanlara da sabır versin; yaşamadım ama, çok gözlemledim. Acısı bir başka oluyormuş, Allahım kimseye yaşatmasın dilerim. Bu aralar tek dileğim sanırım bunlar; çocuklar acı çekmesin, ölmesin ve Allahım kimseye böyle acılar yaşatmasın. Amin... İyi dileklerimle, sevgiler...

18 Aralık 2015 Cuma

Sınav Haftasonu Raporu - 12-13 Aralık 2015


Vize haftasonu biteli 1 hafta oldu, yeni haftasonu bile geldi. Ama nedense bu sene güz dönemi vizelerine hazırlığı da, sınav oturumları da beni fazlasıyla yordu; ancak yazabilmemin sebebi budur işte. Yorgunum, hem zihin hem de bedenen. Odaklanamıyorken buluyorum kendimi bu aralar; ama vizeler bitti de girdik ya şu haftaya, birkaç hafta ki yorgunluklarıma nazaran daha da iyiyim şükür. :)



İlk gün sınavlar çok güzel geçti benim, ablamın da hiç fena geçmemiş. Güzel bir Avm gezisi ve ihtiyaçlar dahilinde küçük bir alışveriş ve sonrasında da bir yerlerde oturup bir şeyler yemek ile geçirdik, günün geri kalanını... Tüm gün benim için; gerek soğuklardan gerekse de yorgunluktan ötürü güçsüz vücudumla yer yer durgun yer yer de dalgın geçmiş olsa da, genel itibariyle mutluydum ve beraber vakit geçirebildiğimiz güzel bir günün keyfini çıkardım bol bol. Eniştem yoktu bir tek aramızda, o da maalesef mesaide idi o gün yine... :)

Kış vakti araba gezileri haricinde gezebildiğim tek yer Avm'ler oluyor, bu fırsatları iyi değerlendirmeye bakıyorum bende. Bahsetmişimdir belki; çoğu kişiye kasvetli gelen o Avm'leri, gezmek için güzel bir yer olarak görüyorum ben. Hem soğuktan uzak, hem de epey değişken... Avm'de gezmeyi seviyorum da... Aslında dilerdim ki, Avm tarzı yerlerin daha da sanat içerikli ve engelsiz alanları da olsun. Belki de vardır, bilemiyorum tabii. Bildiğim şey şu ki, Bursa'da öyle yerler pek az. Bu yaza doğru bakmalı ve keşfetmeyi ön plana çıkarmalıyım sanırım böyle yerleri daha çok...



Cumartesi günü; yorgun argın geldiğimiz Avm sonrasında yemek yeme-dinlenme-ders çalışma üçgeninde akşamı bitirip yattığımızda, ne zamandır uyuyamadığımı iyice idrak ettim. Hala uyuyamıyorum doğrusu, nedenini bulamıyorum da; üstelik deli gibi uykum varken... 

Pazar gününe bir gece öncesinden biraz geç de olsa yatıp uyandıktan sonra, sabahın erkeninden sınavları sonlandırıp halamın oğlu Bahadır Abimlere geçtik. Bu sefer yanımızda ablam da eksikti, Kağanım ise bizimle gelmek istedi. Yorgun argın da olsa, akraba ile geçirilen zamana değiyor doğrusu... Bahadır abim, Kağanım ile verimli oynadı o gün daha çok. E oğlundan ötürü oyun kurmalara alışık o da tabii ki... Resimlerdeki köprü Bahadır abimin kurduğu köprü. Kağanım o büyük bloklarla bile, ev yapma uğraşında idi. Bahadır abim de köprü yaptı ona... Bilirsiniz belki, Kağanım daha çok legolarıyla ev yapmayı seviyor ve daha birçok şekilde oynamayı. O gün de ev, köprü ve yapılan diğer şeyler, Kağanımızı epey mutlu etti yine. O mutlu ise bizler de daha mutlu oluyoruz ailecek tabii ki... :) 

Pastaya gelince; kimsenin doğum günü değildi ama, o gün tatlı alalım derken Kağanımın pasta isteğiyle karşılaştık. Sonucunda; Bahadır abimlerde pastaya dikilen mumları üfledi Kağanım ve en mutlusu yine Kağanım oldu, maşallah kuzuma.. Ben ise, iki çatal kadar tattım pastayı sadece. Zira, tatlıyı bıraktım iki haftadır. Aşırı istemedikçe yememeye gayret ediyorum, yemedikçe de istemediğimi farkettim bir de. 


Tüm bunlar haricinde; 

Vize haftasonunun ve öncesinin de etkisiyle, düşünceli ve yorgunum hala. Birkaç hafta öncesine nazaran daha az yorgun ama düşünceli halim yer yer daha da yoğunlaşıyor. Hislerim beni zorluyor mesela, ne olduğunu anlamadığım garip duyguların içine giriyorum. Buna en büyük sebep; birkaç hafta öncesine nazaran, epey güçsüzlük yaşıyor olmam bu sıra. Yoruyor, düşündürüyor ama en çok da korkutuyor. Yaşanmış bir olayın sonucunu yeniden yaşamak için korkmak ne kadar gereksiz de olsa, bir o kadar mantıklı geliyor insana; korku sebepli işte. Biliyorum, korktuğuma pek takılmamalıyım. O sebeple de; korkumun üzerine gitmesem de düşünür hallerimden vazgeçemiyorum da bazen. Ben bu sıralar biraz endişeli ve düşüncelerimden ötürü de yorgunum işte bu sebeplerden...

Velhasıl; yeni haftasonuna girmeden bunları yazıp içimde tutmamalıyım dedim. geçen haftasonu yorgunduk ailecek, ama tüm haftasonunu noktaladık nihayetinde böylece. Bu resimleri geride bırakmak istemedim, hem de o yorgunluğa rağmen geçirilen güzel vakitleri ardımda bırakmak içime hiç sinmeyen bir şey. Ortak maşallah gelsin resimlerimize benden, çok şükür bugünlerimize... :)

Sevgilerimle, mutlu haftasonları olsun inşallah cümlemize... 

15 Aralık 2015 Salı

Kasım Hüzünler, Aralık Umutlar İçerir - (Bu Yazı Sürpriz Ve Mutluluk Da İçerir)


Kasım hüzünlerle, Aralık umutlarla gelir-geçer bana göre. Her ay'ı bir kefeye koyarım da, nedense Kasım'a tam bir şey söyleyemem ne zamandır. Her ayın kendine göre hüznü hakim her birimizce, ama Kasım'ın hüznü bende nedense bambaşka. Eylül-Ekim Sonbahar başlangıcını, Kasım ise bir senenin daha bitiyor oluşunun hüznünü içerir kendinde. Kasım'da bulanık görür gözlerim daha çok, zihnim biraz flu ve geceler daha bir güzdür sanki bende... Neden bilmiyorum, bu birkaç senedir hep böyle. Sevmem diye bir şey söz konusu olmasa da; yeri hüzün anlamında ayrı olan aylardan ilki Mart ise, diğeri de kesinlikle Kasım'dır benim için...



Oysa üstteki resimler Kasım'dan olmasına rağmen, Aralık'a diyecek olumlu daha çok şeyim var. Kasım'da hüzünlü düşünürüm daha çok mesela, Aralık'ta ise umutla. Çünkü Kasım Ocak'a daha uzak olsa da, Aralık yeni bir seneyi müjdelerken, Kasım bir senenin daha bitiyor olduğunun hüznünü verir bana. Ne kadar garip düşüncelerim değil mi aslında, yazarken iyice anladım bende...

Bu sene daha iyi farkettim ki; Kasım bitsin de, Aralık bitmesin isterim mesela ben. Şüphesiz, Kasım ayında farkettirilmiş bir hüznüm saklı elbette. Ama bu hüznü her kasım geldiğinde yaşıyor olmaktan vazgeçebilmişim bu sene, ama hissiyatı kalmış bir tek işte. Hem Kasım'ın hem de o hüznün... Demek istediğim o ki; Kasım'da geçmişi düşünüp, Aralık'ta geleceğe dair planlar yapmak daha mümkündür bence. Kasım ayına öyle bir mutluluk sığdırmam gerek ki belki de, Aralık'a giderken mutlu etsin en azından. Ben bu konuda da biraz karmaşığım bu yönden sanırım, yazmasam olmazdı dediğim fikirlerimle cümlelerimi içeren bu yazıyı yazmadan edemedim... Kasım'dan Çok Aralık'ı Sevenler Topluluğu bile kurarım bence bu konuda.. :) Sizce durum nedir bu konuda?



Ve bugünümün mutluluğu, Mero'mdan gelen sürpriz paketimdi. Dedim ya, bu yazım sürpriz ve mutluluk da içeriyor... :)

Annem ve sevgili dostum Meromun, bana bugünkü sürprizlerini de 2015'in en güzel anlarından biri olarak tarihime geçirdim. Bu sene başında yaptıkları sürprizim gibi unutulmaz sürprizlere imza atmaya devam ediyorlar hayatımda, canlarım benim iyi ki hayatımdasınız. Bu sene başındaki Mero'mun sürprizi de bana cesaret veren bir hediyemdi mesela, okumadı iseniz veya tekrar okumak isterseniz yazısı da burada... 

Bugün anladım ki; Meromdan aldığım her hediye çoğunlukla bana bir şeyler öğreten ve mesajlar veren türden. Bazı anlar da, bazı insanlar da öğretir birçok şeyi insana ya; Meromdan hatıra birçok şeyin bana verdiği mesajları oluyor aslında, yine aynısı oldu. Bugünkü sürprizlerimden aldığım mesaj da; beni önemsediği ve benim onu daha da iyi anlamam gereken noktaların varlığı idi, farkettim. Dostumla aramızda kurulan bağlantıların her biri özel, bu pakette özeldi. Çünkü içinde Ateşböceği Yolu'nun ikinci kitabı vardı, bu kitapla ilgili anılarımız var sonuçta... :)


Epeydir okumayı istediğim kitabıma kavuştum yani bugün, dostumla en sevdiğimiz ortak kitabımız Kristin Hannah - Ateşböceği Yolu'nun devamı olan "Ateşböceğinin Şarkısı" kitabı da artık elimde. Bu yeni yıl adına Meromdan hediyem olarak kabul ettim; ilk kitap benden ona, ikinci kitap da ondan bana hatıra oldu böylece...
Sonra Çavdar Tarlasında Çocuklar ise, okumayı istediğim diğer bir kitaptı. Eski okuma hallerime bir an önce dinlenip dönmem gerek, fazlasıyla sabırsızım her iki kitabı da okumak için... Ah bir de gül sabunum ve gül kremimi unutmamak gerek. Dostumun cildimi ve sağlığımı düşünmesini yerim ben, maşallah bize. Hediyeler anlamlı olduğu zaman daha da özel hissettiriyor insana kendini sonuçta... Dostumu da, annemi de pek çok seviyorum...

Bugünün mutluluğu resimdeki güzelliklerimle somut halde idi; dostumun, ailemin ve sevdiklerimin varlığına şükür... Bugünün konusu bunlardı işte benim için; sürpriz paketim ile uzaktaki dostumla yine mesajlı bağlantı kurduk ve Aralık'ın sonuna doğru yaklaşıyorken yeni yıl adına plan kurmalarım da başladı bugün... İçimde güzel hislerim, yorgun da olsam mutluluklarıma şükredişlerim var... Aralık'ın tadını çıkarmaya devam ediyorum, Aralık'ı dolu dolu geçirmeye çalışarak. Sevgilerimle... :)


14 Aralık 2015 Pazartesi

Not Aldım Veya Not Ettim #24 - Vizelere Çalışırken

Vizelerimi bitirdim geldim, dün itibariyle geride bıraktığımız haftasonunda. Çok şükür bu vizeleri de bitirdik diyorum yine, ama bu sefer daha da yorucu idi; çünkü çok uykusuz geçirdim geçen haftayı tümüyle... Ama vizeleri geride bırakmış olarak değerlendirecek olursam bu haftasonunu, hiç de fena geçmedi; hem sınavlar hem de haftasonu. Elbette ki yorgunluklarımız harici... :)

Sınavlara çalışmalarımı sürdürürken, son 2-3 haftadır buralarda sık bulunamadım yine. Ama resimlerile ve notlarımla anlarımızı kaydettiğim oldu yine, bırakmayayım not etmeyi inşallah... Yazayım dedim, buradan başlayayım. Birkaç güne yeniden finallere hazırlığım başlayacak, ama vizelere hazırlığım kadar yoğun olmayacak inşallah... Haftanın başından, mutlu haftalar dilerim tüm ülkeme ve insanlığa...


En son okuduğum kitap Aşkım Kapışmak'ın Kalbin Anahtarı - Kelimelerle İyileş adlı kitabı oldu... Cümlelerinde ve tanımladığı durumlarda kendimi bulduğum kitap olduğunu anladım çoğu kez. Bazen de unutmamız gerekenleri... Yukarıdaki resimden sonra mesela, kendimizi kendimizden başkasının bilmesinin zorluğu. (Ailen ve dostun istisnadır)... Nefretle yaklaşanı, kötü dille yaklaştığını hissettiğini uzak tut kendinden... Seni senden başka kim bilebilir ki daha iyi? Kalemine sağlık Aşkım Kapışmak... 


 Ders Arasında Bile Örgüye Devam; Ders çalıştım ama örgü de ördüm tabii bu süreçte. Bazen çok bunaldım aralıklarla ağırlık verdim bu örgü meseleme yine bazı günlerimde. Derken bir akşam üstteki fotoğraf karesi yansıdı telefonuma. Okey oynayan çiftler; bir çift annem ile babam, diğer çift Mustafa dayım ve Yurdagül yengem... Sonucunda güzel bir akşam olmuştu, bol örgü ile geçen. Örgü örmek, ders çalışma aralarımda da epey ferahlattı yine doğrusu...  

Annem ise bu son 1-2 haftadır fırsat buldukça yaptığım Didem Dilendi Battaniyemin parçalarını birleştirdi, ellerine de sağlık çok güzel oldu. Şimdi sadece kenarlarına işlem yapması kaldı. O da ip alınınca halledilecek inşallah. Resim atardım ama, battaniye tamamen bitsin de özel yazısıyla buralara not edeyim diyorum son halini... :)


Kurabiye Tarifi; 2 hafta önce hafta sonunu birkaç akraba bir arada bizde geçirdik. Sohbet-muhabbet öğlen vakti başladı ve akşamında da akşam yemeği ve çay derken, epey vakit geçirdik. Geçtiğimiz haftanın akraba günü için, bir akrabamıza tarif yazdırdı sonra Elif yengem. Resmini çekip Meroma atmıştım, geçen Cuma ise tatma fırsatı buldum akraba gününün olduğu gün... Bunu da not almıştım, tarifi paylaşayım dedim. Zira tarifin kolaylığını da lezzetini de çok beğendim ben. Ki pek kurabiye seven biri olmadım bu zamana dek, bu da sevdiğim kurabiye tarifleri içine girdi... :)


Ve Kağanım İle Ablam; sabahları kreşe gönderene kadar onunla beraber gerek oynayarak gerekse de çizgi filmlerimizi izleyerek geçiriyoruz günlerimizi. Maşallah kuzum ile beraber, ailecek düzen oturtmaya başladık birçok konuda. Bu durum çok sevindiriyor bizi, zira kuzumun huzursuz anları bir ara epey yüksek düzeyde idi. Çok şükür bu sıralar bu hallerimize duacıyız, Allahım herkesin kuzusuna sağlıcakla ve huzurlu şekilde büyümesini nasip etsin inşallah... Anne-oğul bu kareyi de not etmiştim, geçtiğimiz Cuma. Bazen hala benim teyze, ablamın da anne olduğu gerçeği garip geliyor. Annem babam neyse de, ben ablam ile benim küçüklüğümüzü biliyorum yaaa... =) 


Ve Dede-Torun... Bu sıralar eniştem hep akşam mesailerine kalıyor, eve geç geldiği için ablam gelip alıyor Kağanı da. Evine erken gitmediği için, dede-torun her akşam görüşebiliyorlar bu ara. Bu halleri hoşuma gidiyor, Ablama şaşırdığım gibi babamın dede olmasına da şaşırmıyorum üstelik. Baksanıza; babamın da yeğenimin de keyiflerine diyecek yok hani, maşallah... 

Ve Kağanım okuldan geldikten sonra, çoğunlukla uykulu ve yorgun oluyor. Ama soru sormaları da, beraber vakit geçirme isteği de uyku hali artana kadar bir süre hakim oluyor kuzumuzun. Özellikle soru sormaları epey artmış durumda bu aralar. Bu bıdır bıdır hallerinin de tadını çıkarmaya çalışıyoruz biz de. Bu halleri deli gibi hoşuma gittiği gibi, sınav haftamda kendimi Kağanıma benzettim resmen. O akşamları, ben ise neredeyse çoğu anımı uykulu halde birine yaslanarak geçirmek istedim durdum... Ama o uykulu anlarında bile oyun oynamaya çalışırken, ben ders çalışmalarıma devam etmeye çalışıyordum işte. Teyze-yeğen epey benziyoruz, değil mi? 


Böyle geçirdim işte, son birkaç haftamı. Derslerimle uğraştığım vize hazırlıklarım esnasında, dersler haricindeki anlarımızdan not alabildiklerim bunlardı çoğunlukla. Güzeldi, yorucuydu ama bir vize çalışmalarını ve vizelerimi daha geride bıraktık çok şükür... Sonuçları beklerken de, bundan sonraki ders çalışmalarım esnasında da bu kadar uzak durmayacağım diliyorum buralardan. Yazmayı özlüyorum, mutlu-mutsuz herşeyimi yazmayı özledim bu vize hallerimde iken yine. Fırsatlar ve mutlu olduğumuz şeyleri hayatımızdan eksik etmediğimiz anlar bizlerle olsun hep inşallah. Görüşmek üzere, sağlıcakla... :)


9 Aralık 2015 Çarşamba

Okuma Günlüğüm - Kasım-Aralık 2015



Sonbahara kadar 2015'i okuma açısından güzel geçiriyordum aslında, ama bu Sonbahar okumadığım kitaplar listem neredeyse yerinde sayar halde kaldı maalesef. Bende bu konuda yazayım dedim, sene sonu değerlendirmesini yapmadan öncesinde... Okumadığım kitaplarım şu an için 10 adet. Sonbaharda okuduğum kitap sayısı ise 6... Kasım ayında masa üstünde duran iki kitabımı okuyabildim sadece; Aşkın Gözyaşları 1 Ve Kalbin Anahtarı 1 - Kelimelerle İyileş... 

Faydalı olacağını bildiğimden ötürü, masamın üstündeki alt göze koydum okuduğum kitapları. Okuduğum kitaplarımı göz önünde bulundurmayı seviyorum, odam değiştiğinden beri kitaplarımı koyduğum raflarım odama monte edilmedi. Ben de yazdan beri okuduğum son kitapları ve okuyacaklarımı göz önünde tutabiliyorum ancak...


 Ben okuduğum son kitapları ve okuyacaklarımı gözümün önünde tutmayı seviyorum, faydası da oluyor. Ama Sonbahar derslerden ve gelen giden hallerden ötürü epey az kitap okumama sebep oldu ne yazık ki. Şu an son okuduğum kitap; Aşkım Kapışmak- Kalbin Anahtarı 1 Kelimelerle İyileş... Sınav sebebiyle ara verdim birkaç haftadır kitap okumaya. Kalbin Anahtarı kitabımı da başucu kitaplarımdan olmasına karar verdim, sınavlardan sonra tekrar okumayı düşünüyorum doğrusu... :)



Ve okumamı bekleyen kitaplarım gözümde iyice birikti. Bu hem mutlu edici, hem de üzücü. Bitmediği zaman okumak istediğim nicelerine uzağım, üzücü tarafı bu işte. Gözümün önünde sürekli kitap olması ise mutluluk verici. Onları göz önünde tutmayı seviyorum. Ama bu kitapları okuyarak azaltmak istiyorum, devamlı okumayı ve bu sayının azalıp çoğalmasını diliyorum. Önümde 15-20 gün daha var, 2015 senesi için okumak istediğim kitap sayısına en fazla 1 veya 2 kitap ekleyebilirim diye düşünüyorum... Bu sene de çok kitap okuma hedefime ulaşamayacağım ne yazık ki, seneye inşallah... :)

Son aldığım kitaplar, -yarım bıraktığım kitaplarımla- elimde okunmayı bekleyen kitaplarımın listesini çıkarttım yine, okuyacağım kitaplarımın listesini tutmak en doğrusu oluyor benim için. Ve evet, planlı olmayı da fazlasıyla doğru ve hoş buluyorum... Gel gelelim, listemi burada da bulundursam fena olmaz, beni fişekleyecek bir yer daha olur dedim. Bir de hiç fena olmaz; biraz daha eskisi kadar kitap okusam, her fırsatta ve her yerde... :)

Aralık 2015 İtibariyle Okuyacağım Kitaplarımın Listesi; 

1.) Christopher Paolini- Brisingr
2.) Christopher Paolini- Miras
3.) Kristin Hannah- Gece Yolu
4.) Richard Bach- Meraklılar
5.) Şener Çelik Berkman- Kontratak
6.) Sir Arthur Conan Doyle- Sherlock Holmes Bütün Eserleri
7.) Filiz Akın- Lezzete Merhaba (Mönüler, Tarifler Ve Tatlılar)
8.) Lev Tolstoy- Diriliş 
9.) Cemal Süreyya- Sevda Sözleri


Ve 10.) Efe Moral- Dido...

Kendime okuyacağım kitaplarımı bitirmeden kitap almamak adına verdiğim sözü, babamla Kasım ortasında Carrefour'da gezerken, gördüğümüz bu kitapla bozmuş bulunduk. Dido diye bir kitap varken, bırakamazmış babam "kızının ismini raflarda." :) Babam sağolsun, bir kitabım daha oldu yani; hem de ikinci ismim gibi olmuş lakabımı adında taşıyan kapağıyla... Ben bana Dido denilmesinden hoşlanıyorum doğrusu ve bu tarihi romanı da hem yazarından hem de isminden ötürü fazlasıyla merak ediyorum. Biraz okudum ama dersler sebebi ile devam ettiremedim henüz. En kısa zamanda, -bu haftasonu sınavları atlattıktan sonrasında- elime yeniden alabilmeyi umuyorum kendisini...


İşte böyle; okunacak 10 kitap elimde ve isteğimde ise binlercesi var nihayetinde. Okumak denen şey kocaman bir deniz ya, o denizde yüzmek de benim için çok eğlenceli işte... Umarım bir an önce kendi okuma denizime dönebilirim, bunu sabırsızlıkla bekliyorum... 

Bol okumalı günler dilerim hepimize, Sevgilerimle... :)


6 Aralık 2015 Pazar

Pazar Yazısı #24 - Geçmiş'li Şimdi'li Bir Yazı...



Bir Pazar yazısı ile dönmek yeniden, iyi olur dedim bugün. Döne döne bir hal oldum, Sonbahar'dan öncesi gibi sık yazamaz oldum epeydir çünkü; Neyse vardır bir hayır bunda da. Sebebi resimde de gördüğünüz gibi, bugün de devam eden ders hallerim elbette. Önümüzdeki haftasonu sınavlar var. İnşallah atlatacağız zamanı gelince bu sınavları da... :)

Bazen sıkılıyorum bazen dinleniyorum, derslere çalışa çalışa bir hal oluyorum. Ama yatağa yattığımda, çalışmalarımı bitirdiğime mutlu da oluyorum. Derken geçti zaman böyle, sınav yaklaştı bile. Aklımda binbir türlü tilki dolanırken, "dersler var" deyip ertelemek hoşuma gitmiyor bir tek. Yazacağım deyip de yazamadığım anılarımız oldu, en çok da bunlara üzülüyorum...



Bugün akrabalarımız yanımızda idi, beraber takıldık öğleden akşama kadar.. Kalabalık bir günü, beraberce ve keyifle geçirdik yine çok şükür. Yatmadan önce ev sakinlemişken yazıyorum şimdi... Aklımda ne zamandır Cumalıkız anısının resimlerini de paylaşmak vardı, ama kısmet olmamıştı. Bugün bu yazıma sıkıştırmak mümkündür diye düşündüm bende. Ayrı bir yazı yazacak kadar çok resmimiz yok, Cumalıkızık gezimiz hakkında; tarihi evleriyle ve köy evlerinde halkın yaptıkları ev yemekleri ve açtıkları gözlemeleriyle dolu bir köy. Kasım ayı'nın ortası idi biz gittiğimizde, 15.11.2015 Pazar günü idi. Hafif serin ve hafif güneşli bir gündü... :)

Arnavut kaldırımlı sokakları sebebiyle, annem babam halam ve eniştem gezerken; akülü tekerlekli sandalyemde sahlep yapan bir çiftin tezgahının yanında oturdum ben. Köyün orta yerinden başlayıp üst sokaklarına kadar görebildiğim tezgahları vardı gözümün önünde. Elimde kitabım, nabız yokladım o bölgede; geleni, gideni ve köylüsü ile... Gölyazı gezimizde de aynısını yapmıştım, dönmeden önce oturup nabız yoklamıştım orada da. Cumalıkızık'takiler de hallerinden mutluydu yine ama trafiğin akışkanlığı yüzünden köyün orta yerinden geçen bir sürü arabanın geçişi hem gezenler hem de köylü açısından iyi bir şey değildi bence. Sanırım küçük yerlerde en büyük sorun buymuş yani, anlamış oldum bunu iyice... Gölyazı gezi yazımız da burada...

Bazen oluyor hatırlıyor, anımsıyor ve es geçmemek için can atıyorum. Bu zamanları da blog günlüğüme eklemek için can attım işte yine... Arabada annem ve halamla çekindiğimiz fotoğraflar ve okulun bahçesindeki park yerindeki arabamıza giderken gördüğümüz Atatürk resmi önünde çektiğim babamın fotoğrafı da ve geriye kalan babamın çektiği pozlar; o günün esas pozlarından birkaçı işte...

O günden bu zamana kadar derslerden ve soğuklardan gezemez olduk pek. Epeydir derslerle haşır neşir iken, bir yandan da sınav günlerimde sınavlar sonrasında gezmeyi düşlüyorum bir yandan Alışveriş Merkezlerinde; kışın benim yerlerim soğuklardan sebep oralar işte. Bakalım sınav günlerinde kısmet olacak inşallah hayırlısıyla... Bitti işte bir hafta daha böyle, sınav haftasına girdik. Mutlu bir hafta ve bol başarılar olsun cümlemize...

Sevgiler... :)

30 Kasım 2015 Pazartesi

2015 Sonbaharı Örgü Mahsullerim


Ekim ve Kasım, -2015'in bu iki ay'ı- en çok örgü mahsullerimi aldığım aylar oldu. Bir elin 5 parmağını geçecek kadar parmaksız eldiven, 1 adet "Didem Dilendi Battaniyesi" ve 1 adet saç bandı ördüm. Daha fazlasını da önümüzdeki aylara inşallah diyorum... :)

Ördüğüm Parmaksız Eldivenlerle Başlayalım...



Ne zamandır bir parmaksız eldiven örme merakım gelmişti yine. Bir de elbette ki örgü örmeye yeniden dönme heyecanımla yazın bitmesini bekliyordum yine ne zamandır.Yaz bitti, örgü faslına giriştim bende işte. Hem de çok şükür hızla ve daha şevkle... Örgü örmek çok büyük bir terapi cidden ve aynı çekirdek gibi; bir el atınca bırakasım gelmiyor daha. Hem bir şeyler üretmenin hem de düşüncelerimi şekillendirmenin mutluluğuna eriştiriyor resmen...

En son parmaksız eldiven ördüğümde kendime örmüştüm ve birkaç sene öncesinde idi bu. Epey bilgisizdim bu konuda, yaptığım tek şey düz örgü örüp kenarlarını dikmekti baş parmak boşluğu bırakarak... Şimdi baş parmağı örmenin de yöntemini öğrendim ve yanıla yanıla nihayetinde dosdoğrusunu da yaptım pürüzlerimi de gidererek... Babama ördüğüm eldiven nihayet babamın elindeydi bu hafta. Örmesi benden, dikişi annemden. Ve fırsatı olamadığından, annem ancak 2 hafta içinde dikebildi. Babamın eldiveni normal olandan biraz büyük oldu, 3 şiş kullanmadan diğer parmaklara da yer yaptık annemle. Sonuç gördüğünüz gibi, kızının ördüğü eldivenden mutlu bir baba ve beğendiği için mutlu kızı ben olarak kayıtlara geçirdik bu güzel işi... :)

Parmaksız Eldiven yapımını öğrendiğim video ise burada...


Babama, kendime ve Meroma ördüm şimdilik parmaksız eldivenlerimi. İlk ördüğüm eldivenler, benim ve Mero'mun eldivenleri. Benim eldivenim yok bu yazıdaki resimlerde ama, üstteki eldiven ve 1 adet bandana Mero'mun eline ulaştı çok şükür geçen haftalarda. Beğenmesi benim için büyük bir mutluluk oldu yine. Üstelik ilk eldivenler olduğu için, hatalara sahip eldivenlerdi. Ama sözüm var ona; hatalarımı da buldum şükür, daha iyisini de yapacağım ve ulaştıracağım dostuma... :) 

Eldiven örmek, diğer örgüleri örmek kadar mutluluk verici. Ama Eldiven örmek daha da motive etti beni. Epey sipariş de aldım üstelik, "bize de yapar mısın" diyenlere, "derslerimi etkilemediği sürece yapmaya çalışacağımı" söyledim. Ufak çaplı bir işim oldu diyebilirim. Bu konuda elde edeceğim en büyük gelir, elime geçen ufak tefek miktarlarla bir şeyler yapabilmenin hazzı olacak benim için. Ve bu hazla başka şeylere de faydalı olabileceğim... El emeği göz nurum, örgü mahsullerim diyorum ben. Zira ördükçe mutlu oluyorum ve hasat toplamış kişiler gibi şen oluyorum. Feci takıldım, dersleri unuttuğum da olmuyor değildi yani bazen, ama bu aralar odaklıyım derslere de şükür...


"Ve Didem Dilendi Battaniyem"


Ekim ayında başlayıp, Kasım ayının ortasında bitirdiğim Didem Dilendi Battaniyem. Kendisi artan iplerden olduğu için, adı "hanım dilendi battaniyesi" olarak geçiyor. İki renk tek yumak ve birçok da artık iplerden oluştu battaniye. Ama ipleri isteyen ben olduğum için, battaniyenin adı da "Didem Dilendi Battaniyesi" oluverdi tabii ki.

Dikiş işlemi gerçekleşmediği için, son resimdeki gibi 5 şerit daha battaniye olmak için bekliyor şimdilik. Annemin müsait olduğu bir zaman, hangi ip ile nasıl birleştirileceğine karar verilince battaniye formunu alacak. Ben bacak boyuma göre yaptım, her sıra 6 renkten oluşuyor o sebeple. Ben çoğu rengin çapraz şekilde denk gelmeleri için uğraştım her sırada. Sonuç bence tam istediğim gibi olacak, birleşince göreceğiz nihayetinde de...

Nasıl yaptığıma gelirsek; 32 ilmek ile başladım her şeride ve düz örgü ördüm hep. 32 ilmek ile başladığım ilk rengi, çapraz uçları birbirine denk getirip üçgen halinde birleşene dek ördüm. Böyle olunca her köşesi eş bir kare elde etmiş oluyormuşuz, Saniye teyzem öğretmişti sağolsun... 32 ilmek ile başladığımda, her renkte 27 sıra ördüğüm zaman kenarları eşit bir kare oluşuyordu. Bu kareler oluştukça renk değiştirdim ve 6 renkli bir şerit olunca kestim.

Kimi zaman ipim bitti, aynı kalınlıkta ipim kalmadı ve bende sevgili Nurcan teyzem'den yeniden ip istedim. Yani epey isminin hakkını verdim battaniyemin. Annecim bu hafta birleştirir ise, fotoğrafını çekip battaniyemin bütün halini de buraya ekleyeceğim. Dilerim Didem Dilendi Battaniyemi bir an önce kullanmaya başlarız ailecek, dizlere şenlik olacak inşallah... :)

Örgü hallerimle geçen 2 ayda; 6 eldiven, 1 battaniye, 1 de saç bandı çıktı el emeğimden. Yapacağım birçok eldiven daha var sırada. Örgü örmek güzel de, zaman da çok çabuk geçmese sınavlarım için hazırlıklarımı da yetiştirebilsem diyorum. Yorumlarınızı bekliyorum ve ellerimizde örgülerle keyifli günler diliyorum. Sevgilerimle... :)


26 Kasım 2015 Perşembe

Gökyüzü Renkleri Eşliğinde Sohbet


Hafta başından itibaren, derse de elimdeki örgü işlerine de ağırlık verme çabalarıyla geçiyorum günlerimi. Bu yazı, Pazartesi'den kalan hava durumu ile bir yazı olsun dedim. Hafta başından beri havaların güzelliği karşısında, balkonda çalışıyorum derslerimi. Ve bu haftanın ilk yazısı da, bir haftayı daha haftasonuna götürürken geldi maalesef. Zira fırsat bulamaz oldum, derslerimden; malum ara sınavlarım yakın... :)

Elimde ya örgü var, ya da kalem bu aralar. Bu yoğunlukta yorulmayı geçtim, soğuk algınlığım ile uğraşıyorum bir de. Hafta başından itibaren öksürme krizlerim artıyor da artıyor. Anlık iyiyim, sonra öksürme krizlerim geliyor yine... Düne uyandığımız gece öksürük sebebiyetiyle uyuyamadım, 3 kötü rüya gördüm ve hepsi bilinçaltımın korkularımı bana karşı kullanmasından ibaretti. İnsan rahatsız uyuyunca, daha çok kötü rüya görüyor ve daha çok etkisinde kalıyor maalesef... Velhasıl düne rüyalarımın etkisiyle başladım, ama akşamına kadar da epey toparladım kendimi. Ve sonucunda da bu gece rahat bir uyku çekebildim, orta şiddette öksürüklerimin izin verdiği kadar tabii ki... Daha iyiyim şimdi ama, orta şiddette öksürüklerim sürüyor da sürüyor ara sıra...

Dersler nasıl gidiyor dersek; tam olarak hazır değilim daha, çalışmalarım sürüyor tüm hararetiyle. Ve kaldı bugünden itibaren 15 gün ara sınavlara.. Bazı günler hiç çalışmaya canımın olmadığı oldu bu hafta, beni en çok zorlayan da o günlerdi zaten. Nedense Sonbahar'da ders çalışmak beni çok zorluyor. İkbaharda çalışmaktan ise artı bir zevk bile duyuyorum. Sonbahar'da is bu zevk orta derecede. Yani 2. dönemde ders çalışmak genelde daha kolay benim için... Kısacası bu dönemi de hayırlısıyla atlatsak diye, kendi kendimden medet umuyorum yine; bir Güz dönemi öğrencisi olarak... :) 



Tüm bunlar olurken ve karmaşıklıklarımda, git gellerimle verimli ders çalışmaya uğraş verirken; şu üstteki güzel gökyüzü görüntüleriyle karşı karşıya kalıyordum, ta ki bugün yağmur damlaları toprakla buluşana dek. Odamda değil, balkonda çalışıyorum bu aralar. Sebebi ise, odamdaki çalışma masama istediğim gibi yayılamıyor ve ders çalışırken çok çabuk yoruluyor olmam. Ben çalışırken önüme tüm kaynaklarımı açmayı seven bir kızım ve -yaptığım çoğu işi olduğu gibi- ders çalışmayı da ciddiye almayı seviyorum. Her ne kadar, Sonbahar'da zorlanıyorum desem de, sanmayın ki berbat bir halde çalışıyorum; yayıla yayıla çalışarak, bu zorluğun da üstesinden gelme çabasındayım bu ara...

Ama beni zorlayan tüm bu Kasım ayının Sonbahar modunda olma durumum değil; tamam Kasım'ın getirdiği durgunlukla buralarda da değişim elbet ama, Aralık'a kavuşunca toparlanacağım yine inşallah... Beni asıl zorlayan; hafta başından bugüne kadar hakim olan renkleriyle bu hava karşısında ders çalışmak oldu.İçimde gökyüzüne kapılıp sadece yazmak vardı, hiç ders çalışmamak ve bol bol gökyüzüyle konuşmak. Konuştum da üstelik kaçırır mıyım, ama dalıp gitme tehlikesi ile karşı karşıyaydım düşünün işte. Balkonda bu tehlike ile karşı karşıya geçti günlerim, bugün yağmur yağana dek. Üstteki fotoğraflar, sadece Pazartesi'nin gökyüzünden halleri yani. Salı ve Çarşamba da buna karşı savaş verdim... :)


 Kasım bana bu ara duygusal şeyler anımsatıyor yine. Bir şeyler yapamamak, hayata yetişememek beni tamamiyle yoruyor bir de. Dünya genelinde var olan kötüye gidişat da beni sıkmıyor değil, kötü rüyalarımın ve korkularımın sebeplerinden bir kısmını bunlar içeriyor resmen... Ama Allah yardım etsin cümlemize de, dünyanın bu değişik yöne giren düzen bozukluğundan bir an önce kurtulalım inşallah...

Bu aralar kendimden halsizlik ile şikayetçi olsam da; örgüler tam hızıyla gidiyordu düne kadar, ufak çaplı işler aldım bile. Ama şimdilik bende... Yarın ya da sonraki gün, belgeleriyle beraber sizlerle olacak Sonbahar örgü mahsullerim. Hasat mevsimi gibi inanın, bol bol örgü ördüm 2-3 aydır. İyi yerlere gidiyor ve gidecek de inşallah... :)

Gel gelelim, yazamıyor oluşum bilhassa bu sebeplerimden ötürü sekteye uğradı işte. Hani bazen olur ya, dönemlik durgunluklar; benimki de derslerimin yoğunluğunun ve soğuk algınlıklarımın eseri idi işte. Olurum inşallah yarın yine burada, yeter ki şu yağmurlarla ölsün mikroplar ve uğramasın cümlemize hastalıklar.  Sevgiler...