30 Eylül 2013 Pazartesi

Fotoğraflarla 1 Haftam - #18


Daha önceki Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarımı görüntülemek için buraya alabilirim sizi. :)

Fotoğraflarla 1 Haftam, geçtiğimiz haftayı değerlendirmemi sağlayan bir yazı oluyor hafta başında veya ortasında yazarak... Bugünden itibaren bu yazı ile Eylül'ü geride bırakıp, Ekim'e kucak açmış bulunuyorum... :)

Bakalım geçtiğimiz haftada neler olmuş? :)


Haftaya yeniden Kağan'ımla başlamak güzeldi, haftanın ilk gününde... :) Ben bu kuzucuğu çok ama çok fazla seviyorum sanırım. :)

Biz henüz yürümeye başlayamadık, ancak tay tay durmaya devam ediyoruz. Ve epey de geliştirdik... :) Bu kuzu çok şebek ya. Ama maşallah'ı eksik etmeyelim lütfen. =)


Anneciğimle uzun zamandır bir karede poz vermiyorduk. Bu Perşembe Ablam-Annem-Ben takılırken annemi çektim yanıbaşıma ve böyle güzelim bir kare çıktı karşınıza... :) Allahım annelerimizi başımızdan eksik etmesin. Allahıma şükür bana böyle bir anne verdiği için... :)


Bulutları, Gökyüzünü ve Yıldızları çok seven biri olduğumu biliyorsunuzdur, denk geldikçe bloğuma ya da İnstagram sayfama bakıyorsanız... Bu hafta da bunu yakaladım. Belki bana denk geliyor, ki bence öyle, Belki de ben benzetiyorum an'ı yakalayarak... :)

Ama söyleyin lütfen, şurada bir yüz ifadesi yok mu? Şu bulutlar, küçük burnu bulunan, sanki sigarasını tüttüren bi suret değil mi? Hele hele Voldemort'a bile benziyor. :) Şu Harry Potter'ın belalısı olan... :)


Ve yine karşınızda Şapşik yiğenim ve annannesi var. :) Oyun zamanımız geldiğinden beri, epeydir yani, her fırsatta birçok şeyden oyun çıkartabiliyoruz. :) Buyrun bu da, süveterini çıkartırken ki şebek halleri, cö-e yapan Kağan Efendi. :)


Cuma günü öğlen haberlerinin sonuna denk geldim Kanal D'de. Tuncel Kurtiz hayatını kaybetti diyince bayan spiker, acaba ben mi yanlış duyuyorum demiştim. Hiçbir ölümü beklemeyiz ama, insan yine de her defasında bir garip oluyor. Sesini, oyunculuğunu sevdiğim adamdı Tuncel Kurtiz... Allah Rahmet Eylesin, Işıklar içinde yatsın...

Ezel'in Ramiz Dayısıydı. Ezel izleyen biriydim bir zamanlar, ve evet Tuncel Kurtiz'i daha çok Ezel'de iyice tanımış ve sevmiştim... Sesine hayrandım en çokta. Şiirler sesine yakışırdı... Birçok şiiri var seslendirdiği. Ama ben en çok Herkes Öldürür Sevdiğini şiirini sevmiştim. Sebebi Ezel'i izlediğim sırada etkilenmemden ötürüydü; Hem ses hem de şiir olarak tabii. :)

Toprağı bol, Mekanı cennet olsun Ramiz Dayı'nın...


Cumartesi Fotoğrafı, Kağan'ın uyku öncesi keyif an'ıydı... :) Cumartesi günü, keyif Kağan'ın, bu sefer ben karışmam dedim... :) Aradan 5 dakika geçti geçmedi, uykuya yol aldı sonra zaten... :)


Ve haftasonunu da, tüm haftayı da özetleyen görüntü buydu bence. :) Hala bitmedi kitap, çünkü çok hafiften alıyorum. Elimdeki 2. ve son Debbie Macomber kitabı bu. Debbie Macomber'ı çok sevdim, doğrusu bitmesini de istemiyorum... :) Okuma hallerim; gerek meyve ile, gerek müzik ile, televizyon karşısında veya deniz karşısında, ve geceleri olmak üzere sürüp gidiyor... :) En keyifli anlardan, okuma anları... :)


İşte böyle geçmiş 1 haftam daha... :) Ah itiraf etmeliyim ki; bu hafta başlamayı umduğum ders çalışmalarıma başlayamadım hala. İnşallah yarından itibaren başlayacağım. :) 

Ve bu sıralar yine yazamıyorum, doğru dürüst bloğuma. İnternet Günlüğüm serisine yazabilirim diye düşündüm bugün... :) Bir başka yazımda görüşmek üzere o zaman. Esen Kalın, Sevgimle Kalın... :)

26 Eylül 2013 Perşembe

Bulutlarla Konuşmak...



Ah bu Mevsim Geçişleri, nasıl da etkiliyor birçoğumuzu. En çok da etkilenen benim sanırsam. Ya bir garip hallerde olurum değişen hallerimle, ya da çoğunlukla duygusal... Bu sene de duygusal moddayım yine. Ama iyi gelmiş bir duygusal hal bu. Nasıl mı? Depresif olmayan bir duygusallık işte, birçok dizi-filmin duygusal anları veya duygusal moda uygun tüm içerikler... :)


Bu Pazar Bulutlarla konuştuk, şu yazımın sonunda da bahsettiğim gibi. Bulutlarla konuşmak mı dediğinizi duyar gibiyim. Ama konuşacak biriniz olsa da olmasa da; bulutlarla, sizi iyi hissettiren bir gün batımı ile veya yıldızlarla konuşmak insanı çok iyi hissettiriyor. Garip ama gerçek...

Bahsederim sonra demiştim, bulutlarla veya yıldızlarla konuşmak nasıl oluyor diye. Sözümü tutayım dedim bugün işte...


Bulutlarla konuşmak (veya rahat hissettiren bir şey ile konuşmak);

Sessiz olur, rahatlatıcı olur. Sizin içsesiniz ile dolu olur... Çünkü siz konuşursunuz soru sorsanız da cevap alamazsınız. Düşündürür böylece, sadece kendinizle...

Siz düşünür, kendi kendinize konuşmaya başlarsınız. Aslında içinizle buluşmadır bu.  İçinizle buluşursunuz, içiniz rahatlatmaya çalışır sizi veya yüzünüze vurur tüm herşeyi...

Bulutlarla, yıldızlarla veya gökyüzüyle konuşmak; sakinleşirken, karmaşık sorularınıza cevap bulmaktır... 

Bulutlarla veya herhangi bir şeyle konuşmak; iyidir, güvenlidir, rahatlatıcı bir unsurdur... Yaşadığına inanmaktır, doğa güzelliğiyle güzelleşmektir. 

İşte bunlar hissettiklerim; bazen bulut olur, bazen gökyüzü, bazen gün batımı, bazen yıldız, bazen bir dağ, bazen uçan bir kuş... 

Hayır, delirmedim. Sadece güzelliklere karşı açarak içimi, içsesimle buluşuyorum bazen... Bu beni rahatlatıyor, yaşadığımı hissettiriyor daha fazla... :)

Not: Tabii her zaman bir olmaz sevdiklerinizle konuşmakla. O ayrı bir nokta...




Geçtiğimiz Pazar gününde, birkaç haftadır sıkıntı dolu olan hava yağdırdı. Ve sonrasında da güneş açtı... Bulutlar enfes güzellikte bir ışık hüzmesi göstermeye başladılar resimdeki gibi. Sonbaharın etkisi ile, içimdeki sıkıntıyı bu gökyüzü rahatlatmaya yardımcı oldu. Duygusallığıma da öneri sundular... 


Sonuç olarak bizim konuşmamız işte böyle başladı... 


Yağdırdıkları için kendileri epey mutluydular. Dediler ki bana; 

 "Bak sen normalden çok duygusalsın bu sıra, duyguların yoğunlaşınca yağdır gitsin gözyaşlarını sende. Çok rahatlıyorsun bak, biz yağdırdık rahatladık. Sıkma kendini sende." Dediler.  

"Mevsim geçişleri duygusallaştırıyor, bizi dahi sıkıyor bu havalar. Sakin ol ve ferahlamaya bak, düşüncelerini bizimle bağdaştırmamaya çalış." dediler.

Fikirlerini değerlendireceğimi söyledim bende, son dedikleri zor olacak olsa da. Teşekkür ettim. "İlerleyen zamanlarda bakarız, tutmam içimde."dedim. 

Çok iyi bulutlardı, az muhabbet ettikten sonra anı ölümsüzleştirdim, gittiler sonra... :)


Bulutlar dediler ki bir de "Unuttun mu geçen senenin Eylül'ünü?" Evet Geçen sene Eylül ayından sonra daha da kötü bunalmıştım. Bu sene iyiyim yine...

Geçen sene Eylül'deki geçirdiğim sıkıntılarımı okumak ister ve tavsiye almak isterseniz buraya tık tık. 


İşte böyle. 
Ben konuşurum bazen gökyüzünle. 
Dinler ve dinlenirim kendimce. 
Sevgilerimle... :)

23 Eylül 2013 Pazartesi

Fotoğraflarla 1 Haftam - #17


Daha önceki Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarım için buraya bakabilirsiniz...
Geçtiğimiz hafta değişikliklerle başlamıştı. Ve bir hafta daha bitti bugünün başlaması ile... :)

Ve ufak tefek aksiliklerden dolayı birkaç aydır, çoğunlukla hafta içine kalan Fotoğraflarla 1 Haftam yazısını erken yazma dönemime geri döndüm sanırım. Hayırlı olsun efendim. :) Umarım bundan sonra da böyle gider...

Bakalım geçen hafta neler olmuş?



Geçtiğimiz Pazar günü Kağan Efe'yi Babaannesigil'in Bursa'ya gelişi ile anne-baba evine gönderdik. Pazartesi sabahı babamda bu yaz bıraktığı işine geri döndü... 1 sene daha çalışacak, sonra yeniden emekli olacak. :) 

Velhasıl geçen haftaya annem ile ben ikimiz kahvaltı ederek başladık. Canım anneciğim ile kahvaltı sonrası çay keyfimizi de yaptık. Ama tabii Kağan'a ve babama alışmışız başta garip geldi. :)


Hava şöyle kapalıydı, sanıyorum haftabaşıydı. :) Nasıl bir gökyüzü bu, resim tablosu gibi değil mi? :)


Salı günü pazar'dan annemler mandalina almış gelmişler. Önümüzdeki kışa doğru ilk mandalinamı yemiş oldum. Çok severim ben mandalinayı, her ne kadar yeşil mandalinada olsa güzeldi... :) Teşekkürler Annem ve babam. :)


Rüzgarla beraber yağmur ilk defa haftaiçinde geldi. :) Camlara vurdu, "Biz geldik" dediler. :) E hoşgeldiler, sonbaharla beraber... :)


Antalya'dan döndüğümüzden sonra yine anladım ki, sıkılmadan fotoğraflamaya ve paylaşmaya devam edeceğim bir an varsa onlardan biri gün batımı anlarıdır. :) Çok severim gün batımını, gün doğumunu... :)



Evet bu da; "Keyif benim, vitaminler benim" adlı eserim. :) Bu sıra sık sık yenen iki adet mevsim meyvesi, yeşil elma ve armut. :)


Cumartesi paylaşımı, Perşembe günün sabahının fotoğrafı. :) Bu fotoğraftan da anlaşılıyor ki, sadece karayolu trafiği değil hava trafiği de dolu dolu olabilir bazen... :) Acaba bu uçaklar nereye gidiyorlar ve bu hava trafiği neden diye düşünmüyor değil insan. :)


Cumartesi akşamı idi, Kağan Efe'mi getirdiler yeniden babaaannesigil ile ablam ve eniştem. :) Yeniden kavuştuk tam 1 hafta dolmadan. Erken dönmeleri gerekti, 2 hafta yerine 1 hafta kaldılar. 1 hafta dolmamış bile olsa, yine de çok özlemişim. Cumartesi akşamı, yakalayamadığım 2 şaklaban yüz halini çekmiş oldum bu arada. :) Maşallah kuzuma, hoşgeldi kuzum. :)


Bu da dün sabahtan bir Kağan Efe ciddiyeti. :) Beyefendi balkon camlarından dışarıyı izliyor, oturuyor gözleri dala dala benden tarafa bakıyordu. Sabah uykusu öncesi denebilir yani. :) 

Evden bir çocuk gidince, ev cidden epey sessizleşiyor. Allahım yokluğunu yaşatmasın, yeğenimden ayrılınca isterse 2 gün olsun özlüyorum. E tabii, ben böyle oluyorsam anne-babası ne yapsın de mi? Düşünüyorum elbet canım. Ama ne yapayım; ilk defa benden küçük birinin, bir bebeğin yakından bir aile bağıyım. :) Teyzelik işte... :D


Bu da dün öğlenden sonrasının fotoğrafı. Dün çok güzel yağmur yağdı burada. Havanın sıkıntılı halleri gitti, güneş yeniden açtı sonrasında. :) 

Ve gördüm ki bulutlar bir havalara girmişler, bir mutlular sormayın. 

Neymiş; yağmur yağdırmışlar da, rahatlamışlar da, üzerlerindeki sıkıntıları atmışlar da... Ne konuştuk ne konuştuk, muhabbet epey gitti. :) Anlatırım bir ara. :)

Not: Delirmedim. Ya da bana özgü bir delilik olabilir. :) Dedim ya, anlatırım bir ara. :)

İşte 1 hafta böyle güzel, geldi geçti efendim. Bir Fotoğraflarla 1 Haftam yazısının daha sonuna geldik. :) 

Mutlu Kalın... Sevgilerimle... :)

Bir Sonbahar Pazar'ı Yazısı


Aslında bu yazı, hem bir Sonbahar yazısı, hem de bir Pazar günü yazısı... Bu hafta pek de yazı yazamadım. Herkes kendi okul ve iş yoğunluğuna doğru ilerlerken, ben evdeydim. Ve bu hafta sadece Aöf Kaydımı yeniledim ve sakince içinde bulunduğum duruma alışmaya çalıştım. Pek de zor olmadı doğrusu. :)

Neyse ne diyorduk; Bu Bir Sonbahar Pazar'ı Yazısı. :)


Dün Kağan Efe'm geldi evimize geri, babaannesigil bugün geri döndüler Çanakkaleye... :) Pazar'dan Cumartesi'ye bir hafta olmadı, ancak insan yine de delicesine özlüyor işte... :) Üstteki fotoğraf bu sabahtan. Ne kadar ciddi duruyor değil mi? Kuzum benim bakışlarını yerim senin. :)


Bu Pazar keyifli bir Pazar'dı yine. Babam yeniden çalışmaya başlamıştı bu hafta başında, bugün de hafta tatiliydi. Kağan'ın sesi ile uyandık bu sabah hep beraber. :) Evde çocuk olunca sabahı da akşamı da güzel oluyor günün, onun neşesi ve gülümsemesi ile. :)

Sabah güzel bir kahvaltı ettik önce, Babam Annem ben ve Kağan... Ardından çay keyfimizi yaptık güzelce. Annemin hafif kırgınlığı vardı bugün, sanırım mevsim geçişinden dolayı gece üşüttü. Annemle Kağan'ı sabah uykusuna yatırdık dinlenmeleri için öğlen. :) Sonra babamla Show Tv'deki Türk Sineması keyfine tutulduk...

Babam demişti ki bu sabah; 22 Eylül geldi, Sonbahar kendisini gösterir artık. :) Dediği gibi de oldu. Sonrası öğlen hava kendini kapattı, sisler ortalığı sardı, gökler ağladı... Soğuk etkisini de daha fazla göstermeye başladı bugün...

Sonbahar'a buradan hoşgeldin demeye tam fırsat bulamamıştım. Bugünden itibaren gerçekten Sonbahar'a hoşgeldin diyorum. :)


Bugün hava yağmur yağdırıp, kendini toparlama evresini bu 4 resim çerçevesinde atlattı. :) Bir havalar bir havalar... Neymiş; İçindeki sıkıntıyı akıtmış, rahatlamış. Bu sıralar çok duygusal olduğum için, bende duygusal birşey gördüğümde kendimi tutmayıp, akıtmalıymışım gözyaşlarımı da... :) (Öyle dedi kendisi)


Sonbahar denince benim aklıma gelenler şunlar oluyor efendim;

- Şal mevsimi başladı,

- Kışa Hazırlık mevsimi açıldı (Közlenmiş biberleri hazırlama, turşu kurma, domates soslarını ve kahvaltılık sosları hazırlama ve yazlıkları kaldırma vakti. Hepsi birbirinden güzel heyecanlar :) )

- Eylül demek, yaş ceviz yemek demek benim için (kendisini çok severiz annemle),

- Kahvenizi alıp, yağmur yağacakmış gibi kararan gökyüzüne karşı kitap okumak ve dışarıdakiler için dua etmeye yeniden başlamak demek Sonbahar,

- Ve Sonbahar; bir yenilenme mevsimi mi, yoksa yaprakların dökümüne neden olduğu gibi bir döküm mevsimi mi, düşünüp durmak demek benim için... Ve böylece mevsim değişikliği sebebiyle, depresif durumlara karşı hazırlıklı olmak demek... :)

- Ama herşeye rağmen Sonbahar, yenilenmek demek diye düşünmek ve kendimi yeni kararlar için hazır hissedip yeni ve kalıcı kararlar almak demek benim için... :)


Hoşgeldin Sonbahar, Sevgilerimle... :)

21 Eylül 2013 Cumartesi

Yıllar Geçerken - Bloglovin



* Bu resim, Google görsellerden alıntıdır.

Blogger yazan ve yazanları takip eden biriyseniz, "1 Temmuz 2013 tarihinden itibaren Google Reader kapanacak" haberleriyle karşılaşmışsınızdır bu sene muhtemelen. Ama henüz kapanmadı ve bir haber de yok doğrusu bununla ilgili maalesef.

Bende ne zamandır Google Reader kapanırsa diye, bloglovin açma düşüncesindeydim doğrusu. Kısmet bu haftaya oldu, 2-3 gün önce bloglovin'e ismim üzerine üyelik alıp bloğumu da o ismin üstüne aldım. Bloglovin'den de beni takip etmek isterseniz buradan takip edebilirsiniz. :) Veya sağ köşede bulunan "Follow me on bloglovin" yazılı Bloglovin butonuna tıklayarak da sayfama ulaşabilirsiniz... :)



17 Eylül 2013 Salı

Fotoğraflarla 1 Haftam - #16


Garip Hisler içerisinde iken 2 gündür, unutuverdim ne yazacağımı dün. :) Fotoğraflarla 1 Haftam yazısının 16. yazısı bugüne sarktı o yüzden. Gerçi artık Pazartesi yerine Salı yazmaya da alıştım. :)

Geçen hafta neler olmuş bakalım... :)



Haftaya Mersin'den gelen halam ve eniştemi misafir ederek başladık. Bizde 2 gün kaldılar ve sonrasında diğer durakları olan İstanbul'a geçtiler. Ama ondan öncesinde onlar gitmeden önceki günlerde, yaz tamamen bitmeden bir Kumla sahiline doğru uzandık. Valla ben Kumla'dan eskiden aldığım hazzı da alamadım doğrusu. Bende bir anormallik mi var acaba, yoksa eski tat mı yok bir şeylerde? 

Neyse yukarıdaki resimin amacını anlatayım. Babamı ladeste ve tavlada yendiğim zamanlar sayılıdır. Gerçi son birkaç zamandır Ladeste geçerli değil bu kural. Ancak önceki günden tutulan Ladeste babamı yenince, Babam Kumla dönüşü Ekler tatlısı almak zorunda kaldı. :) Bizde bu tatlı çok sevilir, hele ki ablam çok sever. Ablam yerine de, kendi yerime de yedim o gün ayıptır söylemesi. :)


Kağan epey büyüyor sanki gözümüzün önünde. Maşallah kuzuma, Bul-Tak oynamaya bile başladık biz. :) Bir süredir sürekli telefon kablolarını telefonlara takmaya ve birşeyleri iç içe koymaya çalışıyordu. Antalya'dan beri zamanı geldiğini düşünüyordum Bul-Tak oyununu oynamasının. Daha yeni başladık oynamaya, epey maharetli gibi. Tabii zorlandığı şeyler ve sabırsızlığı da çok... :) 


Bu hafta da farkettim yine, fotoğraflarını çekmekten vazgeçmeyeceğim bir gökyüzü ve gün batımı merakım var. Bu merak günden güne telefonumu, gün batımı resimleri ve bulut resimleri ile doldursa da mutlu ediyor beni. :)


Şu resimdeki çiftin evlilik yıldönümü idi 10 Eylül. Annem ile babam 30. yıllarını bitirdiler bu sene, 31. senelerinden gün aldılar. İyi ki evlenmiş ve bizleri doğurmuşlar. Nice 40'lara 50'lere 60'lara 70'lere olsun inşallah, sağlık ve mutlulukla... :) 


11 Eylül'de Gemlik'in Kurtuluşu idi. Yelkenlileri pek iyi görüntüleyemedim. Ancak burada hazırlık halinde idiler. Babamın söylediğine göre o gün Gemlik'in Kurtuluşu adına Yelkenlilerin gösterileri varmış. Biz gidemedik ama eminim ki çok iyiydiler. 

Eskiden Gemlik'in Kurtuluşu çok coşkulu kutlanırdı. 9'undan ya da 8'inden başlardı Eylül'ün, 11'ine kadar da sürerdi. Şimdi ne konser var ne de birşey... Dilerim eski neşesine kavuşur Kurtuluş kutlamalarımız...


Benim bıdığım cam kenarında ve balkon kenarında dışarıları bakıyor. Arabaları izliyormuş sıpa. Bir kuş ya da uçak gördü mü, hemen dönüp arkasına bakıyor. Ama böyle cam kenarında dikili durduğuna bakmayın, gözüm üstünde, annem ve babam da hep tetikte... Büyüyor valla, çok cingöz oldu çok... :)


"Kağan'ın kafasına şapka taktırabilmek ne mümkün!" dü. Şimdi zoraki de olsa taktırıyor. Ve bazen de kendisi şapkayı gördüğü yerde ya kendi kafasına ya da bizim kafamıza takmaya çalışıyor. Çok şaklaban oldu, ben bu çocuğa dayanamıyorum valla. :) Of teyzelik çok zor bu yüzden, hiçbir şeyine dayanamıyorum. Kağan diyince akan sular duruyor sanki benim için... =)


Bir gün batımı daha... Siz söyleyin şöyle bir görüntüyü sevmemek ne mümkün?


Cumartesi sabahı bir Galatasaray formalı çocuk uyandırdı beni. Bende fotoğraflarını çekip Fenerbahçeli olan Enişteme inat (yani Kağan'ın babası), İnstagram'a ve Facebook'a koydum. Eniştem Fenerbahçeli olacak diyordu Pazar günü en son. Valla biz formayı giydirdik mi giydirdik, biz ötesine karışmayız. :D


Cumartesi akşamı, vedalaşma hakimdi evde. Akşam Melike'm ile, Gecesine de Damla'm ile vedalaştık. Vedalaştık derken, üniversitelerine yerleşen 2 arkadaşımı uğurladım yani okullarına. İçimi garip bir durum sarmadı değil. Nasıl garip olmayayım ki, her an yan yana olduğumuz kişilerdi gidenler... Sağ salim tatile gelsinler inşallah... :)


Çok pimpirikli olduğum düşünülebilir, ancak yine de ben Maşallah'ları alayım bu tarafa. :)

Kağan'ımı Pazar günü akşama doğru Babaannesigil, diğer dedesi ve babası ile, anne-baba evine yolladık. :) Ev epey sessizleşti yine o gidince. O kadar çok alışıyorsunuz ki; evin küçük sevimli ve haşarı kişiliğiyle yaşamaya, o gidince iş güç bitmiş gibi hissettim ben. Her yerden çıkacak gibi ya da. :)

Kuzum sağlıkla anne-babasının yanında büyüsün imkan oldukça elbet, ama çok özlüyoruz işte. :) Babaannesigil gidene kadar Kağan kendi evinde... :) Eh bizde her an şöyleydi böyleydi anlatıp duruyoruz birbirimize, annem ve babamla... Aman sağlıklı olsun da... :)


İşte bir hafta böyle geçti... Kağan'ın yokluğunda, evde kış hazırlıkları ve misafir hazırlıkları var bu aralar. :) 
Bu haftaya da bomba gibi girdik. Mutlu Haftalar ve kavuşmalı haftalar olsun... :)

Sevgilerimle...

Garip Hisler



Evet bugün okullar resmen açıldı. Hayat normal seyrine kavuştu yeniden. Bizde annemle beraber, öğrencisi olanlara nazaran geç kalkıp kahvaltımızı ettik, çaylarımızı yudumlaya yudumlaya da keyfimizi yaptık... Sefamız olsun. :)) 

Evet bugün annemle idik, çünkü dün Kağan'ım Babaannesigilin gelmesi sebebiyle anne baba evine gitti, babamda bugün yeniden işe başladı. :) Herşeyin hayırlısı...



Bugün okulların çoğu açıldı. Türkiye'de belki birkaç üniversite haricinde, diğer okullar açılmış oldu. Örgün öğretim hayatım kısmen biteli (kısmen çünkü okula gitmiyorum ama açıköğretimden 2. üniversiteyi okuyorum diye) bu sene ikinci senem olmasına rağmen, ben bu sene bir hayli garip hissettim kendimi.

Dünden önceki gün yazdığım Gidenlerin Ardından yazımda da bahsettiğim gibi, oturduğumuz sitedeki yakın ve beraber büyüdüğümüz 3 kız arkadaşımda bu sene üniversiteli oldular. İçlerinden birinin İkinci Üniversitesi...


Bu sıra kendimi garip bir terkedilmişlik hissi içinde düşünmem lazım aslında, onların da gidişiyle. Çünkü dün Kağan'ımızda gitti. Babaannesigil geldi, o da anne baba evine gitti. :) Ben tüm bunlara rağmen fazla da kötü hissetmiyorum kendimi. Ancak garip hissediyorum sadece. Site boşaldı epey tabii. Herkes okula gidiyor felan derken, çoluk çocuk sesi de eksildi. Ama dediğim gibi kötü değil, garip hissediyorum. Gidişleri garip hissettirdi, ama kötü değil. Benim bile "Ay Didem o nasıl işmiş öyle" diyesim geldi kendime şimdi. :D



Çayımı yudumlayarak konuşuyormuş gibi, şöyle anlatayım sizlere;


 Herkes okula gidiyor ya şimdi, ben gitmiyorum hani. Sanki büyümüşüm de tüm görevim bitmiş gibi... İşte biraz onun garipliği var üzerimde. 

Sonra uzaklıklarla birçok kez sorun yaşadığımı söylemiştim. Ablam üniversiteye gitmeye başladığında mesela. Oda size kalıyor diye seviniyorsunuz ablanız veya abiniz üniversiteye yerleşince ya, ama gitmeye yakın, onsuz o odanın size ait olmasının hiçbir anlamı olmadığını hissediyorsunuz... :) 
(Bak güzel anlattım şimdi işte, Aferin bana) 


Kısacası; aynı duyguları yeniden hissediyor gibiyim. :) Ablam gidince eksik hissetmiştim kendimi. Şimdi bu sitede de biraz kendimi eksik hissediyorum o kadar. Ama çok değil... Sanırım bu sene ablamlarda kalmamız, yaz tatilimiz derken; ayrılık biraz alıştırma oldu bizler için. :)

Ablamın üniversiteye gidişinde ve evlenip gidişinde çok zorlanmıştım yokluğuna alışmaya, ancak bu sefer daha kolay olsa da, yine alışmam zaman alacak. Çoğunlukla beraberdik çünkü... Ne bileyim, sanırım sürekli uzaklıklar korkutuyor beni biraz. Özleme ve hasrete deneyimlerimden dolayı sabrım var, ama yine de zorlanıyorum biraz işte. :)

İyiki annem babam var yanımda. Ailem benim herşeyim... Canlarım, can yoldaşlarım, destekçilerim, yol arkadaşlarım... :) Bu arada bugün ablamın doğum günüydü, yani biten gün... 16 Eylül... Canım ablam iyi ki doğmuş, iyiki hayatımda... :)


Allah bizleri hasretini çektiklerimize çabuk kavuştursun inşallah. Allahım sevdiklerimizden uzak etmesin... :)

Sevgilerimlee, kavuşmalı günler diliyorum... :))



Sahi, sizde okul bitince tüm görevi bitmiş gibi hissettiniz mi kendinizi?

O görevi kısmen sürdürüyor olsam da, ben bazen okumayı bitirerek fazla büyümüş hissediyorum kendimi. 

Bazen garip, bazen rahatlatıcı, bazen de rahatsız edici bir his... Ama okulu bitirmiş olmak da güzel, eskileri hatırlamak da... :) Herşey kendi anında ve tadında güzel... Ve de anılarda tabii... :)

16 Eylül 2013 Pazartesi

Gidenlerin Ardından


Bu sıra kulağımda şu dizeler dönüyor;

"Gidenlerin ardından baka kalmak hep bana." Hep kısmı hep hakim değil tabi. :)


Resimdeki Damla'm ile vedalaştık Cumartesi akşamı, yani dün... :) Şimdi o da birçok öğrenci gibi uzaklarda. Hayırlı bir öğretim yılı diliyorum hepsine. Kendilerine çok çok iyi baksınlar. :)

Anladım ki dün yine, vedalar bazen normalinden de zor. Dün vedalar ve ayrılıklar hakimdi bizim evde. Sitemizde her an uzanabileceğim derece yakınımdaki, kaç yıldır beraber büyüyüp bu yaşa geldiğim arkadaşlarımdan 2'si dün hazırlıklarını yaptılar bu sabahta yola çıkıp gittiler okullarını okuyacakları şehirlere. :)

Bu sabah ikisi de (Melike'm ve Damla'm) yola çıktılar, sağ salim de vardılar yeni yurtlarına şükür. :) Okullar yarın açılıyor, tüm öğrencilerimize sağ salim yolculuklar ve başarılı bir öğrencilik dönemi diliyorum... :)


Demek istiyorum ki bu konuda, vedalaşmak bazen çok zor. Ve ayrılmak ve uzak düşmek düşüncesi de. Ancak uzaktaki sevdiklerimizin bir sağlık haberini mutluluk haberini almak yetiyor esasında hasrete dayanmaya. :) Sağ salim gitsinler, sağlık ve mutlulukla da gelsinler inşallah...

Sitede birkaç gün sonra gidecek son arkadaşım Seda'm ve ben varız şimdi. Mesafeler bizi uzak düşürecekse de 3'üyle de, kopmayacağıma inanıyorum. Sitede onlarsız olacak olmak o kadar batmıyor artık da, "Umarım sık görüşebiliriz de özlemleri çok dokunmaz." diyorum sadece. :)

Tüm öğrencilerimiz için dileğim; yeni okul dönemi başarılı, sağlık ve güzellik dolu olsun.

Sevgilerimle... :)

14 Eylül 2013 Cumartesi

Kütüphanemdeki Kitaplarım 2013 - #2

Kütüphanemdeki Kitaplarım serisi, Kütüphanemdeki Kitaplarım - #1 yazımla dün başlamıştı. Kısa bir seri de olabilir kendisi, ileride devam da edebilir. Dün bir yazıda uzun uzun yazmaktansa bölmeyi tercih ettim. Şimdi de devamını yazıyorum.

İyi okumalar... :)



Dün yazıyı yarım bırakmıştım, Cep boy kitaplarım var şimdi sırada. Tabii dün söylediğim gibi tekrar ekliyorum, elimde olmayan kitaplarım da çok. Az da olsalar, benim için kitaplarımın her biri özel ve güzel... :) Evet, devam edelim;

1.) Canan Tan - İz = Canan Tan sever biri olarak, diğer kitaplarına nazaran hayal kırıklığına uğramıştım bu kitabında. Ayrı bir tarzı olduğunu bilsem de böyle beklemiyordum doğrusu... 

2.) Canan Tan - Eroninle Dans = Canan Tan'ın çok severek okuduğum kitaplarından biri. Okunmasını tavsiye edebileceğim bir kitabı... :)

3.) Kürşat Başar - Başucumda Müzik = Ah işte bu kitap beni benden alır. Lise sonda edebiyat öğretmenim tavsiyede bulunmuştu. Mutlaka oku demişti bana. Kütüphanede bir türlü kitabı müsait bulamamıştım. Elden ele dolaşıp durmuştu. Nihayet lise bittikten sonraki yazda okudum ve "Evet okunmaya değermiş." demiştim. İçindeki olayların yaşanmışlığını, kimin yaşadığını tarafsız olarak bir romanın kahramanları olarak okuyun. Etkileneceğinizi düşünüyorum. 

4.) Philippa Gregory - Katherine = İngiliz Kraliyet Ailesinden bir dük ve düşesinin hikayesi diyebilirim. Entrikalar ve yaşanmışlıklar çok etkisi altına almıştı. Bir süre adapte olmakta zorlanmıştım, sonra da elimden bırakmakta zorlanmıştım. :) Çok sürükleyici bir saray hikayesi...

5.) Canan Tan - Yüreğim Seni Çok Sevdi = Sevgiyi Aşk'ı şiir ile harmanlayarak çok güzel anlatabilen biri olarak görüyorum Canan Tan'ı. Piraye romanı ile bir tutulması o yüzden saçma geliyor bana... 




Kalın kitap candır doğrusu. :) Neden mi? Bazen bitmesini istemediğiniz hikayeleri bulup, sımsıkı sarılırsınız o hikayeye. Bitmesin diye umut ederken mutlu sonla da olsa siz karakterlere kaptırmışken kendinizi çabucak biter ya... İşte o yüzden, candır kalın kitaplar bazen...  

Bu zamana kadar aldığım kalın kitaplarımdan yanıltan 1-2 tane çıktı. Tabii seçerek alıyorum onun da faydası var. :) Devam edelim ;

1.) Debbie Macomber - Bir Yumak Mutluluk = Antalya'da serinin bende olmayan kitabı diye almıştım. Ancak eve gelince de acayip endişelenmiştim. Tesadüfe bakın ki endişem doğru çıktı. Geçen Kasım ayında dayımın düğünü için gitmiştik Antalya'ya. Babamla Özdilek'ten anneme geçen Kasım aldığım hediye kitabı, bu yaz tekrar aynı yerden aldım okudum. Kısmet... :)

Annem fırsat bulup okuyamamıştı, Antalya'da yenisiyle bana kısmet oldu. Ama çok sevdim doğrusu. Elimde şimdi iki tane Bir Yumak Mutluluk, bir tane de Bahçemde Yeşeren Umutlar kitabı var. Debbie Macomber okunmaya değer bir yazar bence... :)

2.) Adam Fawer- Empati = En sevdiğim kitaplardan biri olmaya aday. Tabii ki Olasılıksız'dan sonra.

3.) Adam Fawer - Olasılıksız= Bu kitabım ablamda. Çok severek okudum ve tekrar okumayı düşünüyorum elime ulaştığında. Sonra da Empati'yi tekrar okuma düşüncem var tabi.. 

4.) Audrey Niffenegger - Zaman Yolcusunun Karısı= Güzel bir kitaptı kendisi. Antalya'da aldığım kitaplardan biriydi sanırım geçen sene. Kendisi Filmi Olan Kitaplar seri'mde ikinci yorumladığım kitaptı. O yazımı burada bulabilirsiniz.

5.) Federico Moccıa - Gökyüzünün Üzerinde 3 Metre= 2013 Bursa Kitap Fuarından aldığım kitaplardan biriydi. April yayınlarında 3 tanesi 15 tl'ye indirimi vardı. Yanlış hatırlamıyorsam 15 tl idi. Aldığım o 3 kitaptan en sevdiğim kitap bu oldu doğrusu. Severek okumuştum... 

6.) Kristin Hannah - Ateşböceği Yolu= Arkadaşlık ve dostluk ile ilgili bir kitap. Kristin Hannah'ı D&R'ın internet sayfasında kalın kitap ararken görmüştüm, ilk tanışmamız böylece gerçekleşti. Diğer kitaplarını da okumayı çok istiyorum. Ama kitapları epey kalın ve güzel oldukları için kitap mağazalarında pahalı. İnternetten almak düşüncesindeyim. :)

7.) Maeve Binchy - İtalyanca Aşk Başkadır= Arkadaşım Burcu'nun kitaplığından hediyemdi bu kitap. İtalyanca merakımı bildiğinden ötürü bu kitabı bana seve seve hediye etmişti. Okunması zevkli bir kitap, tabii biraz da dil merakınız varsa. :) 


Ve bir de okumak için sıraladığım kitaplarım var sırada. Şöyle ki; Alttan 4 kitap okumadığım kitap; -Nutuk harici 3 kitabı yeni almıştım zaten- Üstten 4 kitap da yarım bıraktığım kitaplarımdı... Okunmak için sıra bekleyen kitaplarım bunlar da. Bitirdikten sonra yeni kitap alacağım diye söz verdim kendime. Ancak yarım bıraktıklarımda oyalanacağım gibi görünüyor. :/


Bir de annem ve babamın kitapları var. Üstteki Satranç kitabı babamın, altındakiler de annemin. Bir de arada Fakir Baykurt kitabı var o da kuzenimin kitabı, teslim edileceklere girmeden önceki kare bu. Göz atacak olursak bu kitaplara da;

1.) Kahraman Olgaç - Satranç Öğrenelim= Babam iyi Satranç bilir. Sanırım bu kitap okuldan kalma, Amcamlarla işlettiğimiz okuldan kalma yani...

2.) Emin Çölaşan - Turgut Nereden Koşuyor= Annemin kitaplarından biri. Eskiden okumuş sanırım, kitapla ilgili hiçbir fikrim yok. Ama okumayı düşünüyorum ilk fırsatta...

3.) Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu - Bitkisel Kürler Rehberi= Adından da anlaşıldığı gibi Bitkisel Kürleri içeriyor kitap.

4.) Dr. M. Ender Saraç - Ayurveda= Ender Saraç'ın sağlık üzerine kitabı bu da. Ciddi ciddi okumayı düşünüyorum, kitapların arasında olduğunu gördükten sonra. Güzel bilgiler var içinde gibi geldi. Ama çok takılmamak gerek bunlara, sonra insan çok etkileniyor.

5.) Debbie Macomber - Bir Yumak Mutluluk=  Geçen sene Kasım ayında anneme aldığım hediye kitaptı kendisi. Eklemeyi unutmuşum resim çekerken. Bu sene fırsat bulup ne annem ne de ben okuyabildik hastalıklardan. Bu yaz unutup yazarın bizde olmayan kitaplarından birini alayım derken, yanlışlıkla tekrar bu kitabı almışım. Durum şimdi evde bir annemin bir de benim olmak üzere iki kitap var. Anneme hediye aldığım için, kimseye vermeye kıyamayacağım sanırım. Zor yani... :)


Şimdi Kürşat Başar'ın Kış İkindisinin Evinde kitabı ile Jack London'ın Martin Eden kitabını okuyorum. Bir yeni aldığım kitabım ve bir de yarım bıraktığım kitabım elimde. Okuma hallerim de bu resimdekilerle devam edecek bir süre yani... :) 


İşte böyle; elimde olan kitaplarımdan bahsettim böylece bloğumda. :) Evimizde ve odamda kitaplarımı koyabileceğim bir kitaplığımız yok şimdi. Bilgisayar masamın altındaki rafta duruyorlar kitaplarımız. 

Alt katlarındaki kitaplarıma uzanamayacağım bir kütüphanedense, elimi uzattığımda alabilmek işime gelmiyor değil. Ancak duvara monte edilen raf sistemi kitaplığı da düşünüyoruz annemle. Bakalım kısmet... 

3-4 sene öncesindeki odamdaki çalışma masamın rafları kitaplarımı koyabileceğim kadar genişti. Şimdiki oda takımım daha küçük ve daha dar dolayısıyla. Oda takımımı sevsem de, bu durum eksi durum tabii ki...

Bir yazımın daha sonuna geldik. Sevgilerimle... :) 

Kütüphanemdeki Kitaplarım - #1



Geçen hafta Cumartesi günü, kitaplarımı düzenleme günümdü. Antalya tatilimiz için yolculuğa çıkmadan önce, dönünce kitaplarımı kesin düzenleyeceğim diye söz vermiştim kendime. Zira kaç zamandır yapmayı istediğim, ancak sağlık sorunlarım dolayısıyla fırsat bulamadığım bir düzenleme işi idi kendisi... :)


Nitekim, geçen hafta yaptığım bu düzenleme, bir bakıma Eylül temizliği de olmuş oldu. :)

Bu Cumartesi babama yatağımın üzerine kitaplarımı koydurdum, önüne de sandalyemi çektim. Kitap kokusu ile, her birini okuduğumdaki hissettiğim duygular birer birer canlandı gözümün önünde. :) Benim çok kitabım yok birçoğunun kitaplarına göre, ama bana göre güzel ve özel kitaplarım. Birkaç senedir zamanla çoğalmaya da devam ediyorlar aslında. :)


Mesela resmi çekilmiş elimdeki kitaplarım, severek okuduğum kitaplar hep...  Bir de ablamda kalanlar var onlarda sevdiğim kitaplar. Kütüphanemden 5 tane sevemediğim kitabı kenara ayırdım sadece, fotoğraflarını da çekmedim... Ya kitap alan sahaf bulabilirsem değiş-tokuşa gidecek, ya da bir başka beğenene veya hayır işine... 


Kitaplarımı asıl düzenleme amacım; hem kitaplarıma dokunmaktı, hem de sevmediğim kitapları ayırarak yerlerine yenilerini ekleyebilme yolumu daha da açık bırakmaktı. E tabi bir de yarım bıraktıklarımı yeni aldığım okunmamış kitaplarımla bir araya almaktı. 


Velhasıl sonunda düzenleme işlemi gerçekleşti, o gün.
Yukardaki resim düzenlenmiş kitapların bir kısmı. :) 
Bir kısmı ablamda, birkaçı da ödünç alınanlar arasında...  Buyrun yazıma;

Kitaplarım hakkında fikirlerimi de yazmak istiyorum aslında. O yüzden bölüm bölüm olsun bu yazılar, çok uzamasın bu yazı da diye düşündüm. Diğer yazı da biter zaten büyük ihtimal. :) 

O zaman 1. yazımız hayırlı olsun. :)


İlk kitaplar orta boyda kitaplardan oluşuyor. 

1.) Bikini Mevsimi - Sheila Roberts =Sheila Roberts ile tanışma kitabım kendisi, tavsiye ederim.

2.)Panait İstirati - Sokak Kızı = Panait İstirati de candır. 

3.) İkbal Gürpınar - İçimden Geldiği Gibi = İkbal Gürpınar'ın kendi hayatını anlattığı bir kitabı. Güzel bir kitaptı ve çok sevdiğim bir arkadaşımdan hediye gelmişti. Tekrar teşekkürler. :)

4.) Serdar Özkan - Ekim Yağmurları = Serdar Özkan ile tanıştığım kitap oldu bu yaz kendisi. Okumaya devam etmeyi düşündüğüm yazarlardan biri oldu kendisi. :)

5.) Kahraman Tazeoğlu - Başka = Adı gibi "Başka" bir kitaptır. Kahraman Tazeoğlu çok başka bir yazardır. :) En sevdiğim yazarlar arasında yer almaya başlamıştı, ilk bu kitapla kitaplarını okumaya başlamıştım.

6.) Kahraman Tazeoğlu - Bambaşka = Adı gibi "Bambaşka" olan bir kitap. Sanırım çok sık bahsediyorum, Kahraman Tazeoğlu'nun kalemini sevdiğimi... :) Kahraman Tazeoğlu kitaplarım ayrı değerli benim için. :)


Kitaplarımın 6 tanesinden bahsedebildim bugün. Hepsinden bahsedip, yazıyı fazla uzatmak istemiyorum. O günkü çektiğim resimlerimle, devamı gelecek bu yazının daha sonra. 

Bir dahaki "Kütüphanemdeki Kitaplarım" yazımda görüşmek üzere... :)

13 Eylül 2013 Cuma

Dile Kolay, 30 Sene



Dile Kolay 30 sene oldu onlar evleneli. 
Resimdekiler annem ve babam, Sındırgı-Çaygören Barajı 24.04.2011... :)



 Bu 10 Eylül'de canım annem ile babamın evliliklerinin 30. yıllarını bitirmelerini kutladık... Onların evliliği 31'inden gün aldı. Nice sağlıklı, mutlu ve huzurlu yıllara inşallah... :)

Herşeye rağmen sevgi ve saygı çerçevesinde giden evlilikleri oldu annemle babamın. Ve ablamla bana hep doğruyu öğretmeye, güzellikleri göstermeye çalıştılar. Zorlukları da yaşadık güzellikleri de şükür. 

Ama çok da bilirim, evliliğin tadı tuzu dedikleri tartışmalarını. Bazen dozu da kaçar hani o tuzun. :) Şükür ki sabırları, saygı ve sevgileri bitmedi, onların ve ailemizin. Bir arada daha nice güzel günlerimiz olacak inşallah... :)


Ve...
Annem babama ve ablama birçok teşekkürüm var benim. Ama öncelikli teşekkürüm; hastalığımda ve hayatımda sabırla ve sevgileriyle benimle savaştıkları için, çok teşekkür ediyorum... :) Ve geri kalan teşekkürlerimi 4 maddede toplarsak, özetle; 

İyi ki benim ve ablamın anne-babasısınız,
İyi ki 30 sene önce bu evliliği yapmışsınız, 
İyi ki anlayışlı ve çözüm bulucu ailem var sizler gibi, 
Ve İyiki hep yanımızdasınız...



Resim; 20.04.2012 tarihinde Ömss Sınav Günüm sonrasından. Yer: Balıkesir. :) 

Yüzünüzden gülümsemeniz, bedeninizden sağlık eksik olmasın inşallah. 
Evlilik yıldönümünüz kutlu olsun. Nice 30'lu-60'lı yıllarımız olsun, sağlık sıhhat ve mutlulukla. :) 

Allahım zamanı gelince bana da sizin gibi bir evlilik nasip etsin... 
Tartışmaları uzun soluklu olmayanından ama! :D

Tartıştığınızda üzülsem de, ki bence bu çok normal, siz normal karşılayın. Beni biliyorsunuz, bende böyleyim. Sanırım böyle de gideceğim. :) 



Not: Tartışma konusu işin şakasıdır. Elbet her ailede olacaktır. Sanırım sevmesem de buna sabretmem gerek. :) Sevdiğim insanlar tartıştığında ve birbirlerine küstüklerinde, sorunlarını kısa zamanda benimle ya da birbirleriyle çözemediklerinde bu benim için çoğunlukla büyük bir sorun veya dünyanın sonu gibi görünmeye devam edecek. Üzgünüm. :)

Okuduğunuz için teşekkür ederim, Sevgilerimle. :)

12 Eylül 2013 Perşembe

Fotoğraflarla 1 Haftam - #15


Daha önceki Fotoğraflarla 1 Haftam yazılarıma buradan ulaşabilirsiniz. Geldik 15. yazımıza. :)

Geçtiğimiz hafta Antalya'dan Bursa'ya yolculukla başladı. Şükür sağ salim de geldik evimize.

Bakalım geçen hafta nasıl geçmiş? :)


Haftaya tatilin bitiş gününe uyanarak başladık. :) Yorgun uyumuştum sanırım, iyi uyandım sabah. Yolculuk başlamadan önce kahvaltı ettik ve dedemle Kağan da gidene kadar vedalaşma evreleri geçirdiler. Dedem için bu hafta biliyorum ki zor geçti. 

Dedem annannemin vefatından beri yalnız yaşıyor. Onun için daha zor oldu tabii ki Kağan'dan ayrılmak ve eski yokluğuna alışmak... İlk günden beri Kağan'ın yokluğunu hissettiğini özlediğini söylüyor zaten. Kağan evden gidince ciddi anlamda bir boşluk oluşuyor evde. Allahım yokluğunu aratmasın kuzumun... :) 


Yolculuğa çıkmadan önce Kağan'ın, Bursa yolcusu kalmasın pozu. :) 


Antalya çıkışından fotoğraf... İstikamet İstanbul yoluna... :) Denk gelebilseydim Kepez'deki çıkış yolunda Atatürk heykelini çekecektim. Ben o heykeli çok severim, Antalya'nın girişinde karşılar sizi çıkışında da uğurlar... Heykelin resmini burada bulabilirsiniz. :)


Yolculuk güzel başladı. Kağan yola çıkınca uyudu zaten. Annemde dalgın, resimde gördüğünüz gibi uyudu uyuyacak haldeydi. Kağan Afyon'a kadar uyur dediysek de, uyumadı. Ne mi yaptı? Kapılar ve pencerelerle oynamaya çalıştı önce. Onlardan umudunu kesince de ön tarafda yolculuk eden babamla bana sardı. :) 


Yolculuk çok eğlenceliydi. Ben Kağan'a güldüm de güldüm doğrusu. Şoför koltuğu ile benim aramdaki kol bölümüne oturdu annemin yardımı ile, bir bana bir babama saldırdı durdu. :) Mola yerimize kadar epey gözlerini bizden ayırmadı. Sonrasında uyku zaten sıkıştırmaya başlamıştı. :)


Bursa'ya vardığımızda Kağan efendi uyudu ama tam da Ablamlara varmak üzere iken uyudu. Ablamlara gittik Bursa'ya vardığımız akşam. Pazartesi akşamı orada kaldık. Kağan yemek sonrasına kadar uyudu, sonrası anne baba ile kucaklaşma ile dolu birkaç saat oldu. Kuzumun özlemeleri epey başladı. Artık peşimizden de ağlamaları başladı. :) Büyüyoruz biz, büyüyoruz... :)


Ertesi gün yani Salı sabahı kahvaltımızı edip ablamı işe bırakıp Gemlik'e doğru yola koyulduk. Bu fotoğraf Gemlik'in girişinden, araba içinden bu kadar çekebildim işte. :)

 Gemlik dışına nereye gidersem, birkaç gün geçse bile her dönüşümde özlerim bu girişi, denizi, Gemlik'i. Deniz şehrine gitmiş olsam bile, özlerim işte... Gemlik başka gelir bana; denizi ve havası ile... İnsanın doğduğu yer değil, doyduğu yer demişler. Ama benim için her ikisi sonuçta yani... :)


Bu da evimizden görüntü, odamda yeniden uyandığım ilk sabah ön balkonumuzdan. Yeniden bir Eylül sabahında şehrimizde, evimizde, odamda uyanabilmek, çok güzel bir his... 


Bir gün Seda-Melike-Damla-Ben kavuşmuşken yeniden (Onlar benim 10 seneye yakındır aynı sitede beraber büyüdüğüm arkadaşlarım) okey oynadık. Tabii o gün epey şanssız hissettim kendimi. İnsan bir el bile bitemez mi arkadaş? Ciddi ciddi bitemedim valla. Ellerimden biri buydu (resimde göründüğü gibi), ortağım Seda'da karşınızda. Gördüğünüz gibi o da düşünceli. .)

Ortağım ile ikimiz de o gün bahtsız bedevi idik. Ama aşkta kazanacağız biz belki de? Bekliyoruz, kısmet... =)


Ben meğer ne çok özlemişim yine evimizi. İnsan dedesine de gitse, teyzesine de gitse, evini özlüyor ve kendini ait hissettiği yerden uzaklaşıp kavuşunca mutlu oluyor sanırım. Bilmem öyle işte... Bu resimde düşündüm de düşündüm açıkçası. :) Sanırım bu sene okullar açılınca ne yapacağım diye bile düşündüm. Bu sene sitedeki 3 kız arkadaşımda uzaklarda olacak, tatil harici. Malum okul hayatı... :)


Aaa bu hafta bir de Kağan beyin gece şaklabanlığı ile uğraştık bir gece. Babam alıp götürüyordu, uyutmak için salona; beyefendi kaçıp geliyordu annemle benim yanıma. İşte Kağan Efe, ayağımın ucunda iken bir fotoğraf. :)


Sonunda ikinci sefere babam kamyon peşinden emekleterek götürdü yine Kağan'ı ve sonunda ses kesildi yine. :) İkinciye uyudu beyefendi. :) Macera güzel ve komikti. Kağan babamı uyutmuş gibi, kaçıp geliyordu. :)


Sonra bu hafta bir günümü de kütüphanemdeki kitapları düzeltmeye ayırdım. Kitaplarımı yatağımın üzerine koydurttum babama ve toplama sefasına başladım efendim. :) 

Kütüphanemdeki kitaplarımın her birini düzenlerken ve beğenmediklerimi de elerken, her kitabın sayfalarını karıştırdım ve okuduğum zamanlara tekrar gittim geldim. :) Yeni kitaplarımı da ekledim tabii bu arada... Güzeldi tabii. :) 


Ve okumadığım kitaplarımı da, yarım bıraktığım kitaplarımla bir araya topladım. Bu fotoğraftakiler okunacak kitaplar. :) Alttan 4 kitap okunmamış kitap, üstten 4 kitap da yarım bıraktığım önceki kitaplarım. Bir kez daha şans vermek gerekebilir diye düşündüm. :)


Pazar sabahı Kağan'ın anne ve babasını kahvaltı sonrası işe gönderdik. Cumartesi akşamı beraber vakit geçirdik, Pazar günü sabahı da işlerine yolladık. :) Demiştim ya Kağan'ın arkadan ağlamaları başladı artık. Ağlamasın diye önlem bile almalara başladık. :) Anne-Baba-Oğul fotoğrafları azdı doğrusu, bu fotoğrafla da yenisini ekledik Anne-Baba-Oğul fotoğraflarına. Maşallah... :) 


Ve geçtiğimiz haftayı, bir kahve keyfi anından bir resim ile sonlandırdık. Seda'mın elinden kahve içmeyi ve Seda ile kahve içmeyi özlemişim. Bakın kısmetim bile taşmış. :) 

Güzel bir kahve güzel bir haftayı bitirdi geçen hafta. Allahıma şükür döndük evimizdeyiz bir haftadır, Annem-Babam-Ben-Kağan. 
Hoşgeldik evimize ve Hoşgeldi Eylül ve Sonbahar... :) 



İşte böyle geçti bir hafta. Herkese sağlık ve mutluluk dolu eve dönüşler ve haftalar diliyorum... :)