En son böyle bir yazı yazdığımda, ilk kez bir yabancı dizinin tüm bölümlerini izlemiştim ve "Bu bir One Tree Hill yazısıdır" yazısını yazmıştım. One Tree Hil'den sonra izleyip bitirdiğim, 4. yabancı dizim oluyor Gossip Girl ve en çok eğlendiklerimden biri de olmuş durumda şimdi...
Baştan sona izleyip bitirdiğim diğer 4 yabancı dizim; (One Tree Hill, Friends, How I Met Your Mother, Is Pyaar Ko Kya Naam Doon?)
Son 2,5 aydır sabah kahvaltılarımız sırasında ve sonrasında Gossip Girl izlemeye bayılır halde idim, balkon televizyonumuzdan... Ama ne yazık ki, Salı günü 6. Sezonunun son bölümünü de izledim ve bitti; ki açıkça söyleyebilirim artık bence; 6. sezon, son 3 bölüme kadar hayal kırıklığı idi benim için, sebebi Lily karakteri oldu en çok da... :)
Ağustos ayındaki Kurban Bayramı tatili bittiği gün, Merom buradan Antalya'ya döndüğü günün ertesi günü izlemeye başladım Netflix üzerinden Gossip Girl dizisinin bölümlerini... Ki, Gossip Girl yayınlandığı senelerde, yayınlandığı televizyon kanallarında denk geldikçe de izliyordum. Ama baştan başlayıp izlemek çok başka imiş...
Gossip Girl de, One Tree Hill gibi bir gençlik dizisi; ama entrika konusunda, One Tree Hill'i sollar kesinlikle... Ama içtenlik kısmına gelince, 1. Sezondan 9. Sezonuna kadar One Tree Hill benim için hala bir numaradır! :) Karşılaştırma yapmaya gelmedim tabii ama insan ister istemez ikisini bir kulvara sokuveriyor bahsetmişken, konuları ve mekanları apayrı iki dizi olsalar bile... (:
Gossip Girl; baş karakterleri Dan, Serena, Blair, Chuck ve Nate olmak üzere, yine güzel ve orjinal karakterleri bulunan bir gençlik dizisi. Karakterlerin orjinalliği ve bu bunu yapmaz dediğim noktada, şaşırdığım bölümleri çok ama çok sevdim ben bu dizide... Zengin kesimin, fakir kesime üstünlüğünü belli etme üzerinden gelişen olaylar dizisinde; Gossip Girl adlı bir sosyal medya sitesi kurulumu ile beraber, dizi birbirine girebilecek düzeyde gençlerin birbirlerinin kuyularını kazmak üzere, Gossip Girl'e birbirlerini ifşalamaları ile sürüp gidiyor! Bir yerde güzel görebilirsiniz, aksiyon gırla; ama bir yerde de bazı karakterler için, başlı başına eziyet resmen. Her adımınız izleniyor ve her adımınız sizi batırmak için yazılara konu olabiliyor... :)
Gossip Girl'in kimliği de, kimin kimi ifşa ettiği de hep sır bu arada... Konunun burası dehşet düzeyde ayarlanmış bence, Gossip Girl yalan haber sevmiyor. Doğrulanmış ve ispatlanmış ifşaları seviyor... Kim olduğunu son bölüme kadar merak ediyorsunuz.... :)
Annemle kahve keyiflerimize de eşlik etti Gossip Girl, annem ev işlerini yaparken de kulak misafiri oldu. Öyle ki, her karakterin ismini ve birbiriyle ilişkisini öğrendi. Ağustos'ta başlayıp, Kasım'ın sonuna doğru bitirdiğimi düşünürseniz; beni nasıl saran dizilerden biri olduğunu da anlarsınız bence... :)
Gossip Girl'in en sevdiğim sezonları ilk 4 sezon oldu. Bir de 5. sezonun yarısına kadar heyecanla izledim ama sonrasında da yine gelişen olaylarla şaşkınlığa uğradım... En sevmediğim sezon, 6. sezon oldu; ki benim eksik bulduğum da çok konu oldu, 6. sezonda. Diziyi Türkçe Dublajlı izledim, başta amacım bu olmasa da... Örgü örerken, bilgisayarda yazılarım için resim ayarlar iken ve bazen de birileri yanımda sohbet dahi etse, kulaklığımı takıp telefon veya bilgisayardan izlerken; hiçbir sıkıntı çekmedim böylelikle. Takip konusu mühimdi, annemin de altyazı okurken gözlerinin yorulduğunu söylemesi ve iş yaparken diyalogları duymaktan hoşlanması üzerine, güzel bir deneyim oldu bu da bize...
6. Sezon benim için cidden hayal kırıklığı oldu bir yerde dediğim yere gelirsek; ilk 3 bölüm heyecandan yoksundu, önceki sezonların bölümleriyle de karşılaştırınca gereksizdi bile. Bir de havada kalmış konular hakimdi, bazı karakterlerin kazdığı kuyular bu sefer ortaya çıkmadı; sanırsın her biri melek kabullenilesi hatalar işledi!?Derken Chuck ve Blair kavuşmaları için, aralarındaki engelleri yıkmaya uğraştılar. Ki, 6. sezonun son bölümlerine doğru onun da heyecanına alıştım.
Lily'nin seslendirmesi değişmişti 6. Sezonda bir de. Bu da o sezonun büyük hayal kırıklığı idi. Sanki sesinin değişmesi ile eksiklikleri de Lily'nin hayat konularının işleyişi de umursanmaz oluverdi! Hala içime sinmemiş de olsa, son bölümle onu da biraz toparlayabildiklerini düşünüyorum...
Karakterlerimize gelince: En sevdiğim erkek karakter hep değişti ama giyimiyle ve tavırlarıyla tarzı konusunda ilk 4 sezon Serena (Blake Lively) idi benim bir numaram; ondan sonra ise hep Blair (Leighton Meester) karakteri oldu...
En sevdiğim çiftlerimi kolajladım size; ama bu demek değildir ki, bu çiftleri başkalarına da yakıştıramadım zaman zaman... Dizinin en can alıcı noktası benim için bu oldu! Yeri geliyor, hiç olmaz dediğiniz çiftleri beraber olsunlar istiyorsunuz. Dan ve Blair olabilir gibiydi bir ara, senarist bozdu onu da. Sakin ve iyi anlaşan çift olabilirlerdi, ama bir Chuck Blair ya da Dan Serena olamazlardı elbette... :)
Serena; dizinin başladığı zaman diliminde, geçmişiyle yüzleşip geride bırakma kararı aldı ve iyi bir kız oldu ama aşktan yana çok kez şanssızlık yaşadı diyebiliriz. Ama Serena, aşk konusunda hep şanslı olan taraftı aslında... Dizide, babasının ondan kaçıyor olması onu en çok zorlayan etken olmuş ki; annesi "Lily (Kelly Rutherford)" de, pek kızının yanında bir anne olamamış. Serena bu şartlarda, iyi bile ayakta kalmış bir kızı oynuyor. Zira ailede bütünlük herşeydir; kötü arkadaş ortamı gençlik döneminde sizi dibe çekebilmekte, anne baba sorununuz hat safhada ise de en mümkün olan cinsten kötü senaryonuza zemin hazırlamaktadır işte... Serena'nın ailesi daha çok, küçük erkek kardeşi Eric ve yakın dostu Blair Waldorf olmuş bu nedenlerle...
Blake Lively'i bu diziye baştan başlama kararı almadan önce de, "The Age Of Adaline" filminde izledim de; en sevdiğim filmlerden biri oldu, o filmi de. Oyunculuğu müthiş, tekrar tavsiye etmek istedim bu arada...
Blair; anne ve babası boşanmış bir ailenin tek kızı o da. Annesi ile bağını, annesinin işine olan sevgisi dolayısıyla başta kuramamış bir kişi olarak çıktı karşımıza. Ama biraz Serena'nın medyada herkesin istediği güzellikte bir saygınlığı bulunması sebebiyle, annesiyle arası dolaylı olarak düzeliyor daha sonra... Annesi başlarda hatalar yapıyor ve kızının erken yakın arkadaşıyla arasındaki çekişmeli savaşın fitilini ateşliyor ama bir süre sonra dizinin sürekli bu olaylar ekseninde dönmesine de alışıyorsunuz... :) Blair'in aşkta şansı ise, Serena kadar parlak değil. O daha çok çekiyor bu konudan, kimi sevse ondan yana epey zorlukla karşılaşıyor. Günümüz güzel Türk kızlarının kaderi var Blair'de; "Allah çirkin şansı versin!" derler ya, o cinsten resmen! :D Dizide en güzel giyinen ve de en doğal güzelliğe sahip olan Blair oysa (bence öyle), entrikası da kimse de yok valla! :)
Dan; Aşık ve yalnız çocuğumuz. Onun da aşktan yana şansı Serena'ya duyduğu aşkı sonrası onu tanımamız ile dönüyor gibi görünse de, Serena ile çok kez barışması ve bir başkaları ile görüşmesi ile sürüyor da sürüyor sonra... Aşktan yana şansı dönen pek kişi de yok belki dizide. Aşk konusunun işlendiği, dizi ve filmleri seviyorum ama ben işte. Dizide en çok yakışan ikili, Dan ve Serena idi bence! Dan'imiz, edebiyat aşığı. Dan'in edebiyat aşkı, ilerleyen dönemlerde gecikmeli de olsa kitap yazma hayaline vardırıyor onu ama gel gelelim zirveyi de dibi de görüyor sonra!
Chuck; Blair'in erkek versiyonu ve dizide birbirine en çok yakışan çiftlerimizden diğerinin erkek karakteri. Chuck ve Blair, hem birbirine denkler hem de birbirlerini epey yontması gereken cinstenler. Zor oluyor ama onları da çok kez barışmış çok kez ayrılmış gördük dizide. Ahh, onların sahneleri en çetrefelli olan cinsten; bir bakıyoruz sarmış sarmalanmışlar, bir bakıyoruz ertesi sabah ayrılmışlar! İkisinin de gururu aynı... Chuck ise, bana kalırsa tüm karakterlerin içerisinde aileden yana en şanssız karakter... Babası paragözün ve üçkağıtçının biri, 6 sezon boyunca onun adam olmasını bekleyeceğimi umuyordum! Değmedi de, tek spoiler'im bu olsun bence... :)
Nate; içinde bulunan kötü yanını, çok ama çok az gördüğümüz ve dizilerde nadir bulunan iyi çocuğumuz! Nate'i izlemek bazen çok yorucu idi. Hani ne istediğini bilmeyen tipler vardır ya, "o da olur, tamam!" derler sık sık. Nate öyle bir karakter idi çoğu zaman. İyiliğin dozunu fazlaca kaçıracağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz ama kimi sevdiğine, kime gönül vereceğine, kime yeşil ışık yakacağına kaybetmeden karar veremiyor resmen. Beni bu yönden yordu zaten... Anne baba açısından, anne babası bir arada olan tek baş karakter. Ama o da çekiyor anne babasının gel-gitli yaşamından...
Vanessa vardı bir de; 5. Sezonun ortasında dizideki gidişat gereği uzaklaştığı için ortamdan, üzüldüm başta. Nate ile iyi bir bağları vardı bir ara ama kendi topuğuna sıktı gibi bir şey. Bir Alt yakalı olarak, o da Üst Doğu Yakasının entrikasına kaptırdı kendini. O bölümler de oldukça heyecanlı idi ama Vanessa'yı karakterinin sağlamlığına rağmen, ezdiler biraz senaryoda. "En sağlam karakter bile, bir yerde gelir bozulur" demişler bir bakıma. :) Nate ile bir süre yakıştırmıştım ama isterdim ki entrikasız olsun birliktelikleri. Sevgi, oyun kaldıramazmış bir noktada. Jenny ile Nate aşkını göremememizin sebebi oldu Vanessa, unutamadım mesela! :D (Bak nasıl içerlemişim, çıkmayacak aklımdan da.)
Daha bir sürü karakterimiz de var ama anlatması cidden zor, çok uzun sürer... Beni en çok etkileyen, Lily ve Rufus'un yıllar geçse de bitmeyen aşkları oldu ki; Allahım herkese böyle büyük bir bağ nasip etsin dilerim. Bir de beni entrikaların bu kadar sarıp sarmalamasına şaşırdım, ama hiçbir Türk dizisi gibi sıkmadığından sebep; ben bu dizinin entrikasına bağlandığımı düşünüyorum. Bir kavuşmayı, 2 sezon boyu bekletebilen ve konuyu laçkalaştıran dizi sektörümüze inat; bir bölümde dolu dolu film izliyor gibi oluyorsunuz....
Öte yandan, karakter analizlerime bakarsak; üst yaka alt yaka farketmez, "ailede bütünlük olmayınca arkadaş ortamına da bu hakim oluyormuş" gibi bir durum ortaya çıkıyor. Ailede sağlanamayan dengeler, hayat boyu kişileri karmaşaya sürükleyebiliyor; bu sürpriz bir sonuç değil, bizim ülkemizde de var olan bir şey aslında... Bana bunu düşündürttü.
Bir de, "kimin eli kimin cebinde belli olmayan bir dizi" diyen kesim var tabi bu diziye; bir yerde haklı, bir yerde de haksızlar. Kişiliklerden yana gelen ikili ilişkilerde, hangi gençlik dizisinde böyle duygularını karmakarışık bulan kişiler yok? Bir yerde haklısınız dediğim nokta da şurası ki; arkadaş arkadaşın kuyusunu, en küçük kıvılcımda kazabiliyor. Bunun da tek nedeni duygular olduğundan sebep, kendini yanlışlar konusunda tartmaya girişirseniz yerinde de görüyorsunuz. Entrika işte, adı üstünde; insan böyle garip ortamlara girince kendini kaptırıveriyor herhalde... Yaş unsurunu göze alırsak, kan deli akıyor dedikleri işte...
4 ayda diziyi tamamen bitirdiğimi düşünürsek eğer, eğlendiğimi de göze alınca; size Gossip Girl dünyasını iyice savunabilirim... Senaryo boyutuna epey emek verildiğini ve hiçbir oyuncuyu hiçbir karakter içinde fazlalık görmediğimi de söylemeliyim... :)
Lily, Rufus, Sisi, Eric, Jenny, Bart, Vanessa, Carol, Ivy, Lola, Eric, Georgina, Olivia, Eleanor, Carter, Ben, Seth, Juliet... Hatırlamak istediğim her bir karakter ve oyuncusuna selamlarımla... :)
Gossip Girl entrikasını çok sevdim, öyle ki ilk 5 sezonu açıp açıp izlemek isterim bundan sonra da. Ama 6. sezon ile nedense bir türlü barışamadım tam olarak. Son 3 bölümü iyiydi ama sezon başlangıcında Lily'nin dublajı değişmiş ve kız kardeşi Carol'ın dublörü ile seslendirilmişti. Biraz buna, biraz da 5 sezon boyunca devam eden dizide, son sezon değişen Lily'ye gıcık oldum. Doğrusu sonradan toparlamışlar ama ben bunu affedemedim... 5-6 kez evlenen Lily, en olmadık kişinin aşkına inandı da, hayrete düşürdü beni! :) (Lily, sana bu konuda çok kırıldım!!)
Velhasıl; entrika ihtiyacım varmış, son 2,5 aydır o ihtiyacımı epey karşıladım bu dizi ile... Beni sardı sarmaladı, olaylar dizisi ile. Aralıklarla bölüm seçer izlerim diye düşünüyorum bundan sonra da. Entrika istediğim her an emrime amade olur bundan sonra... :) Dizinin en sevilen ve ağızlara pelesenk olan cümleleri ile veda ediyorum o zaman;
Ben kim miyim? İşte bu size söylemeyeceğim tek sır.
Beni sevdiğinizi biliyorsunuz. Öpücükler, Dedikoducu Kız (Gossp Girl)... :)